@sahrakendirci
|
"Baba dağ gibidir, Dağ devrilirse... Sular çekilir, Çiçekler solar , Hayat çölleşir." Okuduğum bir şiirden gözüme çarpan belki de hayatımın en büyük tanımıydı bu satırlar. Sularım çekilmiş ve çiçeklerim solmuştu on beşimde. Daha on beş yaşında hayatın hiçbir sillesini yememiş kendi başında arkadaşlarıyla takılan ,hayata dair hiçbir gayesi olmayan, düştüğünde anne diye ağlayan küçük bir kızdım sadece .Ne olabilirdi ki en büyük acı, düştüğümde dizimin kanaması mıydı , notlarımın düşük gelmesi mi, arkadaşımın evinde kalamamak mıydı? En büyük acı ne olabilirdi ki daha o zamanlar. Hiç düşünmemiştim bunu. Gerçi düşünsem de asla hayal edemezdim yüreğimden kopan canı. Evet bir can kopmuştu yüreğimden babamı kaybettiğimi duyduğumda . Bir hastane koridorunda üzerimde okul üniforması ve çantam ile ameliyathaneden çıkan doktorun sarf ettiği kelimelerle öğrenmiştim babamın öldüğünü "Üzgünüm hastayı kaybettik" kayıp mı etmiştik? O an ki halimi düşünüyorum da , hani gerçekten kaybetme olasılığına daha fazla inanmıştım. Ölüm aklımın belki de en kuytularından bile göstermemişti kendisini. Çocukluk bu ya nereden gelirdi insanın aklına değil mi? Babamı kaybetmişim bu nasıl mümkün olabilirdi ki? İnsanın babası ölür müydü hiç? Almıyordu aklım işte. En yakınımda ki sandalyeye oturttuklarını hatırlıyorum bedenimi. İnsanların kendi aralarında süren konuşmalarını, hiçbirini algılayamıyordum, tamamen kapalı olan zihnimin içerisinde kocaman bir soru işareti olan annemin nasıl olduğu ihtimali ile tekrar kendime gelmeye çalışmıştım. Annem nasıldı peki. Kalkıp sarılırdı dimi bana. Hani şu yaralanan bacağımı öptüğünde iyileşmesi gibi yüreğimden kopan canın yerini bu şekilde iyileştirirdi dimi. Anneydi o sonuçta, iyileştiremeyeceği yara olamazdı ki onun. Dudaklarımı aralayıp bir şeyler söyledim karşımdaki doktora .Annemi sormuş olmalıyım diye tahmin ediyorum, o anlar çok fazla puslu hafızamda nedense. İkinci kez açılan kapının ardından omuzları düşük. gözleri yerde , halsiz bir doktor çıktı "Zümrüt Dinçer'in yakınları burada mı" umutsuz ve kısık bir tonda sormuştu bu soruyu. Yavaşça elimdeki çantamla ile kalktım ayağa .Hayır nedendir bilinmez bırakamıyordum çantamı. Güç veriyordu sanki ona tutunmak. Tutunabileceğim son umuda adımlarken bile güç veriyordu elimdeki çanta. "Burdayım" kısık çıkan sesimi duyup-duymadığını pek anlamasam da önünde dikilen bedenimi şöyle bir süzüp geriye doğru baktı "Bir büyüğün yok mu küçük" İçerde ikisi de demek istesem de dudaklarımı birbirine sıkıca bastırarak elimde tuttuğum telefonu daha çok sıktım "Şey gelicekler birazdan ben kızıyım. Bir şey mi lazım oldu, kıyafet, çorap pantolon ... Param da var" çantamın içindeki cüzdanımı almak için fermuarı açarken bir yandan da cevap vermeye çalışıyordum. Hani ne istese veremezdim de küçük bir çabaydı elimdeki. "Dur kızım gel gerek yok hiçbir şeye otur sen bi istersen iyi görünmüyorsun" ellerimi tutup göz göze gelmeye çalışan adama baktım usulca .İyi olmam için anneme ihtiyacım vardı benim. "Annem" çıktı dudaklarımın arasından. "Annem iyi mi?" Hani bir ateş düşerdi ya tam göğüs kafesinize ve sıkmaya başlardı yavaştan içinizi öyle bir ateş korlandı yüreğimde. Titreyen ellerimi tutan doktora daha çok tutundum. Bir kelimesine muhtaç olur muydu insan insanın? Oluyormuş daha o gün tecrübe ile sabitledim ben bunu "Maalesef elimizden geleni yaptık ama geldiğinde kalbi çoktan durmuştu" Kalbi mi durmuştu? Ölmüştü yani öyle mi? Ölüm gerçekten de tek bir kelime ile anlatılacak kadar net, her cümleye konuk olacak kadar ihtimaldi belki de. Kalbi durmuştu. Adamın avuçlarındaki ellerimi çekip etrafımdaki acıyarak bakan insanlarda gezdirdim gözlerimi. Kimi bana bakarak ağlıyor, kimi de kendi aralarında beni göstererek konuşuyorlardı. Dudaklarımın arasından çıkan kıkırtıya engel olamadım. Kalbi durdu... ellerimin havaya kalkıp insanlara uzanmasını durduramadım . Kalbi durdu.... Yüreğimden kopan parçaların ruhuma tekrar dönerek cam olarak batmasını anlamadım. Kalbi durdu... Ölüyor muydum? Bilmiyordum ama ancak bu kadar acıyabilirdi ölürken canım .Belki de çoktan ölmüştüm, o an aklımdan geçen çoğu şeyler sis perdesiydi. Delirmemek için çok geç kalmıştım zaten... Şeyi hatırlıyorum ama, hala kulağımda çınlar doktorun sesi, Kalbi durdu... hayatımda her şeyi unuttum geçmişe dair. Annemin sesini ,babamın yüzünü, tek unutmadığım bu iki ses benim şu hayatta ki ilk ölüm fermanımdı.
İlk dedim değil mi. Evet ilk ölüm fermanım çünkü insan yaşarken çok kez ölebiliyormuş .İkinci ölüm fermanımı da en yakınım dediğim ailem verdi sağ olsunlar. Anne ve babam öldüğünde evimize gelen sosyal hizmet uzmanlarının bütün çabaları boşa çıkmıştı. Kabul etmemişlerdi beni. En son devletin bana bağlayacağı yardımla bile kabul etmediklerini söylediklerinde tabiri caiz ise satılamamıştım kendi aileme. Yanlış anlamayın lütfen burada kızdığım tabi ki de ailemdi. Para mevzusunu duyunca ilk önce fiyatı sormuşlar onları tatmin etmeyince reddetmişlerdi teklifi. Bense kanepenin köşesine oturmuş gelen kim, ne işe yarıyorlar, neyin pazarlığı yapılıyor anlamadan esirgeme yurdunun kapısında küçük bir valizle kalakalmıştım. Safmışım o zamanlar biraz. Oraya gidene kadar anlamamamın başka bir açıklaması olmazdı çünkü. Yediğim ikinci darbeydi sizin deyiminizle yani. On altı yaşlarımın başıydı galiba hiç unutmam bu hayat bir bana zor, benim ne suçum var diye isyan edip çıkmıştım yurdun tepesine. Deli zamanlarım tabi zaten ölmüşüm iki kere ne olabilirdi en fazla? Sevim Teyze çekmişti çatıdan beni. Hayır bir de korkardı yükseklikten nasıl çıktın sen oraya değil mi? Ama Allah var ilk dayağımı o zaman yemiştim. Beni çatıdan kimse görmeden döve döve indirmiş mutfağa saklamıştı. Meğer kadın şüpheleniyormuş hal ve hareketlerimden. Mutfağa sokup "bak kızım bu sana attığım ilk anne dayağı olsun tek senin mi anan baban yok şu yurtta milyon tane kız var senin gibi .Neyin isyanı bu "diye sıkıca sarılmıştı bana. Haklıydı kadın hayır ne akla hizmet yapmıştım ben öyle bir şeyi. O zamandan sonra zaten bir daha çıkmadım oraya. Hayır zaten yürek isterdi ne cesaretle çatıya çıkmıştım ki? Cahillik işte. Aslı ile Sevim Teyze sayesinde tanışmış Ayben'i de yurtta bir kavgadan çıkarmıştım. Sonrası malum 2 yıllık üniversite ,kuaförlük sertifikası çıraklık derken sağ olsun annem ve babam ölmeden geleceğim için para biriktirmişler kattık katıştırdık Aslıların mahallede Matmazeli açtık. İşte Zümra GÜMÜŞAY' da böyle kazanmıştı hayatını.
"kızım anlatsana ne oldu sonra ya" daldığım derin sulardan çıkıp elindeki çay bardağı ile dikkatle bana bakan üçlüde göz gezdirdim. Yahu hadi bizim kızlar neyse de Nilüş sen bari yapma, abin bu bahsi geçen şahıs diyemedim. "Ayben iyi misin dedim ya bir şey olmadı diye, kızlar beni bekler dedim geldim işte yanınıza ne olmasını istiyorsunuz siz "Aslı tavadaki yumurtaya ekmeğini bandırarak kıstığı gözleri ile yüzümü taradı. Hasbinallah. Ben açsa mıydım bugün dükkanı .Hata mı etmiştim. "Aslan Abi ne dedi kızım önemli olan o adamın yüzünden ifade belli olmuyor beton mübarek anlamadık ki beğenmiş mi beğenmemiş mi seni" içtiğim çayı geri püskürterek Aslı'ya baktım hırsla edepti yahu. Kardeşi vardı adamın masada. "Zümra abla sen benden çekinme bak ben yengem dedim sana hadi anlat nolur ya "Hah bir sen eksiktin Nilüfer bir sen eksiktin ablacım hoş geldin kazana, kepçe mi olmak istersin maşa mı? "Yok ablacım senin babaannen çok yaşlı kırmamak için gittim ben peşinden böyle bir şey olmaz , denk bile değiliz biri falan duyar ayıp olur bakın" "Ya nereniz denk değil" "Allah'ım Zümra salak salak konuşma" "Kime diyoruz aloooo" evde bir koro kursam bu kadar etkili olmazdı gerçektende. Üçününde aynı anda konuşmasına şaşkın şaşkın bakarak hızlıca ayağa kalkıp kalan çayı fondipledim. Yok anam ben evde kalırsam kafayı yerdim bugün "Aaa bak nasıl unutmuşum Nebahat Abla gelecekti ağdaya bugün ben çıkayım" "Zümra bak hep böyle yapıyorsun. Kız dursana kapalıydık bugün .Kızım kime diyorum ben" üzerimdeki tişörtün üstüne gömleği alıp kapıya doğru koşarken arkamdan gelen seslere aldırış etmeden attım kendimi dışarı. Allah'ım sen koru dedikodudan kaçarken malzeme olmak nedir ya. Allah'ım sen düşmanımın başına verme çok amin. Mahalleden kimseye görünmeden hızlıca Matmazele girip etrafı toparlamaya başladım. Kafanı dağıtmalısın Zümra dağıt o kafanı.İçimden kendi kendime tekrarladığım cümle ile hızlıca çay koyarak kapıdaki kapalıyız yazısını açık hale getirdim. Çalışmak iyiydi. Zinde tutardı insanı "Açık mısınız?" kapıyı hafifçe aralayarak mahalleden olduğunu tahmin ettiğim 5 kadın girdi içeri. "Evet buyurun ama yalnızım bugün tek tek alayım olur mu" ben daha konuşmamı bitirmeden köşedeki koltuklara oturup yüzüme alayla bakmaya başladılar "olur canım sen ilk Buket'i al biz bekleriz" sarı saçlara sahip olan ağzındaki sakızı sözlerinin ardından patlatmasıyla derince bir nefes aldım. Sakin olmalıydım herkes farklı oluyordu , bana yapılmış bir şey yoktu ya ortada. "Tabi siz geçin Buket Hanım, ne yaptıracaktınız?" üzerime önlüğüme geçirirken bir yandan da fön makinesinin fişini takıyordum. "Sen ne yapabiliyorsan yap canım ben sana olmayacakları söylerim zaten" Koltuğa oturup aynadan kaşlarını kaldırarak bakan kadınla içimden bir sabır çektim. O ne demekti ya . "Kaş-bıyık mı , fön mü, kesim mi onu sormuştum" Aynada arkadakilerin dikkatlice beni süzmeleriyle şöyle bir üstüme baktım. Pantolonumu giymeden bile çıkmış olabilirdim o bakışları hak etmek için. Hani insanlık hali aceleyle çıkmıştım evden. "Yok canım şimdi güvenemem sana sen fön çekte gerisine bakarız. Öyle değil mi Fatma Ablaaa" ağzını yara yara kahkaha atarak konuşuyordu. Çok güzel , çatmıştık .Hayır akıllısı beni bulmazdı ya ona üzülüyordum. Sakin ol Zümra , onlar müşteri. Hızlıca fön çekip arkadakilere döndüm "sıradaki kim" Telefondan kaldırdıkları gözleriyle Buket'i süzüp küçümseyici bir ifade takındılar "Ay Alevcim senin fönünü bizim kuaförde çekelim olmamış ,bu malum Aslan ile buluşacaksın ya"
"Aynen şekerim hiç olmamış bu hayır böyle tecrübesiz bir elemanı neden alırlar ki ?" Tecrübesiz mi? Eleman mı? Aslan? Ay bir dakika sonuncusu takılmam gereken nokta değildi. Kafanı topla kızım konumuz o değil. Sana ne yani sevgilisi demek ki adamın. "Pardon ,neyini beğenmediniz acaba" evet böyle inatla sabırlı ol diyen tarafımı dinleyerek sakince sorduğumu düşünüyorum bu soruyu. Düz föndü işte. "Olmadı diyoruz şekerim neden anlamıyorsun nerde senin patronun şikayet edicem seni ." Kızıl saçlı kadın ellerini beline koymuş konuşurken ee sabır da bir yere kadar diyen tarafıma hak vererek üzerimdeki önlüğü çıkarıp "Çıkar mısınız lütfen" diyerek kapıyı gösterdim. Uğraşamazdım ben böyle insanlarla.
"Sen bizi nasıl kovuyorsun hayırdır canım nerden geliyor bu özgüven sana "Buket denen saçını yaptığım kız üzerime yürürken istemsiz geriye iki adım attığımda Alev denen kadın konuşmaya başladı "Canım sen hayırdır ,tanımıyorsun galiba bizi biz bu mah-"
"Tanımıyorum ablacım hadi gidin tanıyanlarla muhatap olun benim başımı belaya sokmayın . Kendi dükkanımdan gayet de çıkarabilme hakkına sahibim sizi" sözlerini keserek kapıyı açtım. Ne sorunları varsa gitsin dışarda çözsünlerdi.
"Bu yüze iyi bak kızım ,ben sana kendimi tanıtmasını bilirdim de dua et tek başınasın" çantasını alarak konuşmaya devam eden kadınlara elimi sallayarak "Hadi ablacım hadi tanışırız bir ara aynen olur hadi "diyerek kalan son sabır kırıntımla mücadele ediyordum. Hayır mahalle küçüktü birde. En ufak olayda mesul Sevim Ablanın başına dert olurdu. Kapıdan çıktıklarında kızıl saçlı kadın tekrardan döndü "Bu mahalle de hiçbir şey sahipsiz değildir kızım, herkes birbirini tanır kimse başkasına ait olanlara bakmaz sen de gözlerine, eline, diline sahip ol ki sakatlık çıkmasın aramızda" Günah tabi ki de senden gitti Zümra sen uyardın yani.
"Ne diyorsun kızım sen ,derdin ne senin açık açık söyle " üzerine yürüyerek söylediğim sözlerle adı gibi alev alev gözleri ile bakarken aramıza arkadaşları girerek beni itekleyince denge kuramayıp yere düştüğüm anda "Hop hop ne oluyor lan orda"
"Kızım siz hayırdır lan"
"Zümra abla iyi misin" Aslıların gelmesiyle Nilüfer kolumdan tutup ayağa kaldırdı. Kızların üzerine yürüyen Ayben ve Aslı'yı geri çekmek için tekrar önlerine geçtim "Ayben tamam tatsızlık çıkmasın"
"Alev ne derdin var senin kızım ha ,dayak mı istiyorsun sen, atayım mı , özlemişsindir beni" Aslı Alev denen kızın omzuna vurarak geriye iteklerken etraftaki insanların kınayan gözlerle bakmasıyla "Aslı hadi kimseye kemik atma yürü lütfen bak herkes bize bakıyor" diyerek onu da dükkana doğru itekledim. Hayır zaten bir sorunları varsa tekrar gelirlerdi .Şuan sakin olmalıydık.
"Görüşücez kızım sizlerle bakın o zaman neler oluyor" diyerek geri geri gidenlerin arkasından elimi sallayarak kızları dükkana zar zor sokabilmiştim sonunda.
"Ya Zümra bıraksana beni bi kızım yolayım şunun o çakma platin saçlarını" Ayben kendini kaybetmişçesine kapıya giderken Nilüfer önüne geçerek engelledi. "Zümra Abla haklı şuan haksız konumuna düşersiniz yapmayın bak" Allahım sonunda akıllı bir insan .Çok teşekkür ederim. Tuttum kızım seni Nilüfer .
"Abi elim ayağım titriyor bi sigara yakın bana ne bunların derdi" Aslı ayakta volta atarken köşedeki kanepelere oturan Ayben ile kapıdaki 'açık' yazısını 'kapalı' yaptım .İkinci bir vakayı kaldıramazdım şuan. "Gel yakarım ben sana , büyütecek bir şey yok sakin olun"
Nilüferin yanına kendimi bırakıp masanın üzerindeki çakmakla paketi aldım. "Ne demek büyütecek bir şey yok geldiğimizde yerdeydin Zümra" Ayben içine çektiği dumanı vermeden hızlıca cevap verirken "Yerdeydim dimi" diye kahkaha atmaya başladım. Abi şaka gibiydi valla ne yaşıyordum ben iki gündür.
"Kızım gülme ya top gibi fırlattılar seni "beni azarlarken bir yandan gülmeye başlayan Ayben'e "Ay o değil de gelmesek hastaneden kart atardın Zümra" diyerek Aslı da eşlik edince hepten kahkahayı koyuverdik. Olurdu valla sonuçta 5 kişilerdi. Çiğ çiğ yerlerdi beni.
"Hayır o değil de gerçekten zamanında geldiniz " Biz gülmeye kendimizi kaptırmış ağlamaya başlamışken garip garip bakan Nilüfer de sonunda dahil olmuştu bize .Gül gibi kızın bizimle ikinci gününde şu yaşadıklarına bak .Olacak şey değildi. Aradan geçen 10 dakikanın ardından sonunda sakinleşebilmiştik. "O değil de dertleri neymiş kızım bunların" Ayben'in çayları getirirken sorduğu soruya verecek cevabım yoktu. Bilmem dercesine omuz silktim. Gerçekten bilmiyordum .Dertleri ne olabilirdi ki? "Ne dertleri olacak Aslan Abi ile dünkü muhabbetten sonra tutuştu kesin bu" Aslının söyledikleriyle çatılan kaşlarıma engel olamadım. O ne alakaydı ya .Bir muhabbet dönmemişti ki aramaz da. "Ne alaka Aslı" "Ne demek ne alaka kızım Aslan Abiyi seviyor işte Alev dünkü olay da tetiklemiş işte onu" "Sevgili değiller mi Aslı bunlar neden böyle bir şey tetiklesin onu" Alevin söylediklerinden yola çıkarak kurmuştum bu cümleyi. Onu ima etmişlerdi çünkü. "Ay abla aman Allah korusun ya ne diyorsun öyle ağzından yel alsın" kulağını çekip elini masaya vuran Nilüfere şokla baktım . "Değiller mi" "Yok abla ya abim hiç bakmaz valla Alev'e ,evlerden ırak deme öyle şeyler" içime serpilen minik su ile kendime kızmadan edemedim. Sana ne Zümra seni ne ilgilendirir? "Anladım pardon" kapanan konuşmanın ardından Nilüfer çalan telefonu ile eve, Aslı da Samet Abinin yanına gitmişti. Ayben dükkanı kapatıp markete geçerken peşi sıra eve doğru yol aldım bende. Düştüğüm de soyulan koluma bakarken camın oradan ava çıkmış Ayten teyzeye yakalanmamla ağlamak istiyorum diye zıplamak istedim. Nedir benim bu çilem ya? "Kız Zümra kavga etmişsiniz Alevle doğru mu" azıcık daha eğil abla sen camdan belki kafanın üstüne düşersin de çenen çıkar . "Yok abla ufak bir gerginlik yaşandı sadece" cevap verirken bir yandan da eve doğru kaçamak adımlar atıyordum. Radardan çıktığım anda rahatlayacaktım da mübarek hep yakalıyordu beni "hmm Aslan oğlum için tartışmışsınız herhalde Nurten görmüş öyle söyledi " Nurten de aşağı mahallenin radarıydı herhalde .Ne ara uçuruyorlardı bu haberleri anlamış değildim. Hiç işiniz yok muydu sizin Allah için ya?
"Yok abla ne alaka saçını beğenmedi kız ona bozuldu" aklıma ilk gelen yalanı uydurup -ki yalan da sayılmazdı-devam ettim "Ay bak abla Ayben arıyor ben gideyim hadi sana iyi günler" Tabir-i caizse koşarak evin olduğu tarafa geçtiğimde bu kadının evinin önünden geçmemeyi de aklıma not ettim. Ne ara haberleri oluyordu bu kadınların. "Zümra çay koydum içeriz dimi "Ayben içerden seslenirken banyodan çıkıp saçlarımın suyunu havlu ile alıp yanına oturdum "olur içeriz" televizyonda oynayan dizi dikkatimi çekerken Ayben bir ara ayağa kalkmış çay getirmişti "Valla şu kızı hiç anlamıyorum git söyle işte adama dimi ya" diziye kendini kaptırmış yorum yapan arkadaşıma gülerek "dizi bu takma bu kadar hem gururlu işte kız" diyerek bardağı elime alıp arkama yaslandım. O kadar şey yapmıştı adam kıza bir de sevdiğini mi söylesindi kız? Ne çabuk unutmuşlardı yaptıklarını.
"Of Zümra aşkta gurur olmaz. Hem ne demiş ünlü şair, fazla gurur-gerisini anladın sen" Ayben'nin sözleriyle gülerken çalan telefonumla elimdeki bardağı bırakıp ayağa kalktım "aynen canım sen aynen devam et böyle" odadaki telefon sustuğunda gelen mesajla telefonu elime aldım. Nilüfer: "Zümra abla iki dakika arka bahçeye gelir misin" Nilüferin attığı mesajla üzerime hırka geçirip sessizce dışarı çıktım. Belki kimsenin duymasını istemediği bir şey olmuştur diye Ayben'e hava alıcam demiştim. Olabilirdi sonuçta. Cebimdeki sigarayı çıkarmaya çalışırken arka bahçeye geçtim. "Nilüfer "sessizce karanlığın pek fazla aydınlatamadığı tarafa yönelirken ağacın dibinde gördüğüm bedenle ağzımdaki sigarayı yakmak için kafamı aşağı eğdim "bir sorun mu var ablacım neden bahçeye çağırdın" duyduğum ayak sesleri ile kafamı hafifçe kaldırdığımda karşımda gördüğüm bedenle elimden düşen sigara toprakla buluştu "Aslan"
|
0% |