@sahrakendirci
|
SELAM SELAM SELAM YENİDEN MERHABA BİR KAÇ GÜNDÜR BÖLÜM GELMEDİ KUSURA BAKMAYIN YENİ İŞE BAŞLADIM ALIRIM Bİ HAYIRLI OLSUN:)) HAFTADA İKİ BÖLÜM GELECEK GİBİ DURUYOR TABİ ARADA SÜPRİZ YAPARIZ :)) O ZAMAN BOL ASLANLI VE ZÜMRALI BÖLÜMLE BAŞ BAŞA BIRAKALIM SİZİ. YORUMLARINIZI VE BEKLİYORUM BÖLÜMLE İLGİLİ. SEVİLİYORSUNUZ:)) "Zümra" "Zümra Abla" "Yavrum ne oldu" Yaşadığım şokla karşımdaki çifte bakarken ardımdan seslenen adamın ayak sesleri duyuldu. Nilüfer kızarmış gözlerini gözlerime dikmiş korkuyla bana bakarken Göktuğ abi sadece Nilüfer'e bakıyordu. Nilüfer başını sallayarak ardıma doğru gözlerini çevirdiğinde hızla bana gelen sevgilime döndüm. "Yavrum ne oldu" telaşlanmış sesi ile vücudumu tarayarak yaklaşan adama doğru ilerledim. Evet ne söyleyecektim şimdi. "Zümra neden öyle bakıyorsun ne oldu" duvarın kenarından ayrılarak onları görmesini engellemeye çalıştım. "Şey Aslan benim, benim elbisem şey olmuş" zaman kazanmak için kelimeleri yuvarlamaya çalışıyordum. Aslan yanıma gelerek yüzümü avuçları arasına alarak gözlerime baktı. "Ne olmuş yavrum" açtığı siyah gözleri şüphe ile gözlerimde dolanıyordu. "Kirlenmiş. Baksana şuna toz olmuş, gidin aman gidip temizleyelim şu arka tarafa mı gitseniz aman gidelim yok biz gidelim " kafam iyice karışmış onlara mesaj vermeye çalışıyordum. "Yavrum sen iyi misin" değilim. Hiç iyi değilim bana öyle şüpheyle bakarsan da olmayacağım. "Yo ne alaka işte ben ya aslında ben biraz sarhoşum galiba başım falan dönüyor geçelim mi içeri" terleyen yüzüme elimi yelpaze yapmaya çalıştım. Gözlerini yüzümden elbiseme dikti. "Ama yok ki bir şey üzerinde yavrum" anlamamış ses tonu iyice gerilmemi sağlarken zaten çakırkeyif halimden yararlanarak bedenimi üzerine bıraktım. Sevgilim affet önce benim ne olduğunu anlamam gerek. "Güzelim dur dur gel bakayım sen çokta içmedin ama gel bakalım" "Aslan elbisem çok kirli bi bakalım hadi" kollarını belimin etrafından sararak beni dengede tutmaya çalıştı. "Tamam gel bakalım temizleyelim" anlam veremediği hali ile bedenimi lavoboların oraya yönlendirirken tedirginlikle etrafa bakındım. Gitmişlerdi. İçeri girdiğimizde bedenimi kapadığı kapıya yasladı. "Neresi pislenmiş göster bana" geri çekilerek üzerime doğru eğildi. Evet neresi pislenmiş Zümra. Hadi buna da uydur bir yalan. "Aslan aslında ben sana söyleyemem onu" hastalandım diyebilirdim. Günüm geldi zaten sadece bir kaç saatten yalan olmazdı herhalde. Ya da bir kaç gün. "Yavrum sen. Zümra bunun için mi panik yaptın. Utanılacak bir şey yok bunda tamam ben Nilüfer'e söyleyim yardım etsin sana " Nilüfer'in adı ile irkilen bedenimle hızla kollarını tuttum. "Aslan sakın. Dur biz eve gidelim çünkü" düşünerek başımı yere diktim. "Çünkü" "Çünkü çok canım yanıyor hadi sen söyle biz eve geçelim diğerleri de sonra gelsin olur mu" "Tamam yavrum sen nasıl istersen" el mahkum tüm ısrarlarımla apar topar eve geçmiştik. Tam bir hafta geçmişti o gecenin üzerinden. Bir hafta içerisinde Matmazel' i açmıştık. Aslan'la buluşamasak da telefondan sürekli konuşuyorduk. Yaralandığından dolayı uzun süre ilgilenemediği işleri iyice artmıştı. Sürekli toplantılara katılıyor mahallede bile duramıyordu. Özlemle derince iç çektim. Yüzünü özlemiştim. Bana bakan gözlerini, o güzel kokusunu özlemiştim. İçimde derinlerde hissettiğim sızı ile dolan gözlerimi havaya kaldırdım. Hayır işte bu kadar olmamalıydı. Çok fazla şuan hissettiklerim. Korkuyordum. Elimde olmadan benden bıkmasından, beni bırakıp gitmesinden... O olmadan güne gözlerimi açmak istemiyordum ki ben. Her yanımı kokusu sarsın, başım omuzunda kalayım istiyordum. Bu öyle bir histi ki bir çocuğun annesine olan muhtaçlığıyla bekliyordum beni aramasını. "Zümra Nilüfer'i de çağıralım bugün" Aslı'nın seslenmesiyle elimdeki maşayı bırakıp ona doğru döndüm. Nilüfer. Sahi o ne yapıyordu hiç bilmiyordum. O günden sonra bırak yanımıza gelmeyi aramamıştı bile. Göktuğ abi ile aralarında ne olmuş ne yaşanmıştı bilmiyordum fakat derinden etkilediği belliydi. Biraz kafasını dinlemesi için bende sormamıştım fakat neler olduğunu da deli gibi merak ediyordum. "Arayıp söyleyelim kuzum" önümde oturan kadının saçlarına geri dönerek işimle ilgilenmeye başlamıştım. Bugün işten sonra Aslıların evinde toplanacaktık. Sevim teyze onları unuttuğumuzdan dert yanıyordu sürekli. Her gün bizi görmesine rağmen yetmiyordu. "Ayben sen arar mısın Nilüfer'i" Aslı masadaki sigara içen Ayben'e seslendiğinde yanıt gelmeyince merakla aynadan Ayben'e baktım. Elindeki sigara yanmaktan bitmiş gözleri boşlukta asılı kalmış bir şeyler düşünüyordu. "Ayben kime diyorum ben alooo" Aslı tekrar seslendiğinde irkilerek kafasını kaldırdı. Gözlerime çarpan gözleri hüzünle buğulanmış bir halde baktığında kaşlarımı çatarak aynadan yüzünü inceledim. Şu aralar özellikle bir haftadır dalgın dalgın dolanıyor, eski neşesi yerinde değildi resmen. Sohbetlere katılmıyor eve gidince odasına kapanıyordu. Gözlerini hızla kaçırarak Aslı'ya baktı. Yüzüne yerleştirdiği sahte tebessümle ona cevap verdiğinde saçını bitirdiğim kadın ayağa kalktı. Ne konuştular duyamadım fakat samimiyetsiz gülücükler dükkanı inletmişti. Vardı bir şeyler. "Zümra kızım şu kekleri de götür" "Ne çok uğraşmışsın Sevim teyze böyle yapma ama" Sevim teyzenin hazırladıklarını masaya taşımak on dakika sürmüştü sadece. Böreğinden tatlısına tatlısından yemeğine milyon tane şey yapmıştı. "Aman kızım ne yaptım sanki" asla da kabul etmeyen tavrı ile elindeki mercimek köftelerini sıkmaya devam ediyordu. Pes ederek kek tabağını alarak bahçeye çıktım. Ekim'in girmesiyle havalar soğumaya başlamış akşamları tatlı bir serinlik çökmüştü. "Kız Sevim bizde geldik" Songül teyze bahçenin kapısını açarak elindekileri masaya bırakarak bize döndüğünde istemsiz üzerimi düzelttim. "Aman aman kızlar gelmiş bile hoş geldiniz kızlar nasılsınız" bu kadının enerjisi ve neşesi nasıl hiç bitmezdi anlamıyordum. Hepimize tek tek sarılarak cevaplarımızı bile dinlemeden içeriye Sevim teyzenin yanına girdiğinde kenarda sessizce dikilen Nilüfer'e baktım. Kısık bir ses tonuyla hepimizi selamlamış kenara çekilmişti. Başını yerden kaldırmadan kenarda dikiliyor kendi evlerinin oraya kaçamak bakışlar atıyordu. "Nilüfer" adını seslenmemle irkilerek gözlerini bana çevirdi birden. "Abla" çekingen ses tonuyla gözlerini kaçırarak cevap verdiğinde bu tavırlarından rahatsız oldum istemsizce. Benden mi utanıyordu. "Gel bakalım biraz yanıma" Kızlara göz gezdirerek üzerindeki sweetin kollarını parmaklarına kadar çekip yanıma doğru geldi. "Efendim abla" hala gözlerime bakmıyordu. Cidden mi Nilüfer? O eski halinden eser kalmamıştı resmen. "Neler oluyor Nilüfer bir sorun mu var" Göktuğ konusunu unutmuş gibi yaparak konuştuğumda başını hızla kaldırıp gözlerime baktı. "Y-yok abla " etrafta bizi duyan biri var mı diye bakınarak tekrar ona doğru döndüm. "Peki neden böyle davranıyorsun ben mi yanlış bir şey yaptım" "Yok abla ne yanlışı ben şey" cümlesini yarıda bitirerek dudaklarını ısırıp evlerinin bahçesine doğru gözlerini kaydırdı. "Sen ney Nilüfer" "Abla ben teşekkür ederim o gün için beni öyle bir durumdan kurtardın ki çok mahcubum ama gerçekten aramızda bir şey yok yani yanlış an-" birden gözleri dolarak açıklama yapmaya çalışırken elimi kaldırarak omuzlarına koydum. "Nilüfer bana neden açıklama yapıyorsun" şaşkınlıkla izliyordum. "Abla valla bak bi dinle abimin haberi olacak-" inatla bir şeyler anlatmaya çalışan kızı hızla susturdum. "Nilüfer bir dakika öncelikle bana açıklama yapmak zorunda değilsin. Ve Göktuğ abi ile aranızda ne geçti bilmiyorum ama bu da beni ilgilendirmiyor ve sen istemediğin sürece de kimse duymaz bunu merak etme. Aslan bile" sözlerim bittiğinde kendini tutmayı bırakmış bir iki damla gözlerinden akmaya başlamıştı. "Abla gerçekten yok aramızda hiçbir şey bende anlamadım ama çok teşekkür ederim. Göktuğ abi benim abim gibidir. Ben ben anlamıyorum şu aralar neler oluyor anlamıyorum" "Tamam sakin ol. Bak ne yapalım biliyor musun şuan at kafandan her şeyi bugünün keyfini çıkaralım. Sonra eğer sende istersen konuşur olay ne anlarız olur mu?" bir çocuk misali başını salladığında omzunu sıkarak kapıdan giren Aslı'nın kaynanasına doğru ilerlemeye başladım. Özenle hazırlanmış masaya tüm kadınlar oturmuş ortada dönen sohbeti dinliyordum. Aslı'nın düğünü asıl konumuzdu. Nasıl olacağı gelinliğin modeli herkes o kadar heyecanlıydı istemsizce benim de heyecanım artıyordu. Ev eşyalarından düğündeki çiçeklere kadar tek tek konuşuluyor herkes kendi fikrini ortaya atıyordu. Acaba dedim içimden benim içinde böyle oturabilir miydik? Hayal etmeden duramıyordum. İleride bir gün benim için de oturur muyduk şu masada? Hayal etmesi bile bu kadar zorken gerçeği nasıl olacaktı bilmiyordum fakat istemsiz dönüp durmaya başlamıştı kafamın içinde. "Zümra kızım sen nasılsın?" daldığım düşünceler toz misali dağılırken bana seslenen kadına baktım. Aslı'nın kayınvalidesi öne doğru eğilmiş cevap beklerken bir an afallayarak yüzüne bakakaldım. Ne sormuştu? "Ooo Sevim dalmış gitmiş Zümra kızımız kesin var bir şeyler neler düşünüyorsun annem sen anlat bakalım" Masadaki tüm konu dağılmış herkes bana dikkatini vermişken önümdeki çaydan bir yudum aldım. Ne demem gerekiyordu benim ne ara bana döndü bu konu gerçekten hiç anlamamıştım. "Yok olur mu ben dükkanı düşünüyordum kusura bakmayın efendim o yüzden duyamadım sizi" terleyen ellerimi birbirine sürterek üzerimdeki gerginliği atmaya çalıştım. Sakin ol Zümra anlayacaklar. Sanki alnımın ortasına kocamanca Aslanla sevgiliyiz yazıyor da insanlar oraya bakıyorlarmış gibi hissediyordum. Hele ki annesi kısılmış gözleriyle yüzümü incelerken. "Aman dünürüm boşa heyecan yapıyorsun bak bunların hepsi evlenir bir Zümra kalır evde öyle hevessiz ben uğraşmıyorum artık ne deyim evde kaldı bu kız" Sevim teyze her zamanki gibi beni yermeye doğru yola çıkmış hatta gömmeye başlamıştı. Bir bilse hayatımda biri olduğunu sanırım en çok o sevinecekti. Bir an vicdan azabı hissettim. Söylememekle hata mı ediyordum. "Gitme kızın üzerine Sevim vardır kendine göre düşünceleri" Songül teyze her zamanki gibi beni yine savunurken minnetle bile bakamıyordum kadının yüzüne. Yalan mı söylemiş oluyordum ben şimdi? Titreyen telefonu elime alarak gelen bildirimi açtığımda karşı evin bahçesine baktım çaktırmadan. ASLAN Yavrum gözlerin nerelere daldı? Karşı bahçede masanın etrafında oturan adamların arasından Aslan'ı seçmeye çalışırken ikinci bildirim sesi ile tekrar telefona baktım. ASLAN Masanın başındayım. Gülerek cevap verdim bulanık görünen adama. Gördüm. Anlatılanları dinliyorum dalmadım sen neden izliyorsun beni anlayacaklar. ASLAN Yavrum benim korkum yok ki sen takılıyorsun bu kadar. Özledim. Attığı mesajla birden derince nefes çekerek geriye yaslandım. E bende özlemiştim ama bakamıyordum ki. ASLAN Ne oldu sustun. Sen özlemedin mi beni Özlemek mi hasretinden geberiyorum kokunda soluklanmak göğsünde uyumak istiyorum. Yüzündeki o minik gamzeleri öpmek sabaha kadar gözlerinin siyahında kalmak istiyorum. Özlemek mi? İçimden geçenleri bir kenara bırakarak çaktırmadan tekrar onlara doğru bakındım. Bize doğru döndürdüğü sandalyesi ile muhtemelen bana bakıyordu. Üzerimi kontrol etme gereği duydum bir an. Saçlarım dağılmış mıydı? Keşke düzleştirseydim. Rujum ah makyaj bile yapmadım ben. Telefonu bırakayım zaten gözler üzerimde sonra konuşuruz. ASLAN Kaç bakalım. Telefonu masanın üzerine bırakarak masadaki sohbete döndüğümde Songül teyzenin gülen gözleri ile karşılaştım birden. Kadın öyle bir bakıyordu ki sanki kiminle konuştuğumu ne yaptığımı biliyordu. Yutkunarak başımı eğdim aşağı. Biliyor muydu bu kadın? Boş bardakları elime alarak ayağa kalktım birden. "Ben çay koyayım" arkama bile bakmadan mutfağa girdiğimde ellerimi kızaran yanaklarıma bastırdım. Olabilir miydi? Hayır nerden olsun diyen diğer yanıma hak vermek istesem de o bakışların başka açıklaması olamazdı ki. "Zümra" adımı seslenen Aybenle kopan ödümü yerine getirmeye çalışarak arkama döndüm. Hayır neden herkes bu kadar sessiz geliyordu zaten küçücük aklım var o da gitsin mi istiyorsunuz. "Ayben ne oldu" solgun yüzü kızarmış gözleriyle başını duvara çevirdi. "Ben eve geçiyorum başım ağrıyor biraz sen de sonra gel olur mu" "Tamam olur da ben de geleyim ister misin?" "Hayır hayır gerek yok yatacağım zaten" gereksiz paniği ile yüzünü inceledim. Neler oluyordu Allah aşkına "Ayben bir sorun mu var" "Ne sorunu Zümra yatacağım işte ne bu sorgu sual" aniden yükselen ses tonu ile konuştuğunda mutfağa giren Aslı ile göz göze geldim. "Ne oldu" "Al birini vur ötekine yok bir şey demekten yoruldum artık salın beni" Aslı da Ayben sinirinden nasibini alırken gözlerimi kapadım sakin ol dercesine. Mutfaktan hırsla çıkan Ayben'in arkasından gidecek gibi olduğunda kolunu tuttum. "Aslı sırası değil çok gergin" "Kızım ben anlamıyorum bir haftadır var bir derdi bize de söylemiyor neler oluyor Zümra" Kapıyı kapatarak Aslıyı masaya oturttum. Ben de farkındaydım fakat üzerine gittiğimizde hırçınlaşıyor ve bizden uzaklaşmaya başlıyordu. Bunu en son yaptığında neredeyse on gün haber alamamıştık ve bir daha olmasını istemiyordum. "Sakin ol en son neler yaşadık düşün lütfen. Üzerine gitmeyelim ben sürekli yanındayım zaten" paketten aldığım bir dal sigarayı yakarak camı açıp önünde dikildim. "Ben bu gece konuşacağım zaten biraz kafasını dinlesin" "Bana da haber ver valla sen olmasan tartışa tartışa öğrenirdim bizim gizlimiz saklımız mı var" Ayben eve geçeli neredeyse bir saat olmuş herkes evine dağılmıştı. Son bulaşıkları da makineye attıktan sonra çantamla telefonumu elime alarak dışarı çıktım. Evet Ayben'le konuşmam lazımdı. Ortada ciddi bir şey vardı, canını sıkıyor gözlerini buğulandırıyordu fakat yanında olamıyordum. İşte bu durum üzüyordu beni. Ayben içine kapandığında kolay kolay açmazdı kendini dışarı ve en önemlisi bu süre çok uzun zamanlara yayılabiliyordu. Belimden çekilmemle çığlık atmak istesem da aynı zamanda dudaklarıma sarılan parmaklar buna engel oldu. "Benim" sıcak nefesi saçlarımın arasından yayılırken arkamdaki bedene yasladım sırtımı. Korkunun esir aldığı damarlarım yerini özleme bırakmış huzur ansızın kapımı kırarak içeri atmıştı adımını. Özlemek neydi ki. Aç kalmıştım ben . Sevgisine bana dokunmasına. Bu nasıl bir ihtiyaçtı böyle. Belimin üzerindeki kollarına sarılarak başımın üzerine koyduğu çenesine sürttüm saçımı. "Aslan" dudaklarımdan sadece adı çıkarken derince nefes aldım. Saçlarımın arasına sızdırdığı dudakları başımın üzerine buse kondururken yüzünü görmenin ihtiyacı ile gözlerim buğulandı. Yavaşça geri çekilerek yüzüne baktığımda siyah gözleri yüzümün her yanını taradı. Sonunda gözlerime çarptığında afallayarak takılı kaldım. "Yavrum" yanaklarıma çıkardığı elleri önceki dokunuşlarına göre daha sertçe geziniyordu yüzümde. "Çok özledim be güzelim." yüzünü boynuma yaklaştırarak içine derince nefes çekerek başını havaya kaldırdı "kokunu özlemişim" onun kadar cesur olamayan dudaklarımı bastırarak başımı yere eğdim. Utanç her yanımı sarmış yanaklarım eminim ki kızarmaya başlamıştı bile. "Aslan biri görecek" "Aslan yanık sana" asla dinlemiyordu. Sanki sanki çok muhtaç olduğu bir şeymişim gibi bakıyordu yüzüme. Kokumu öyle derince içine çekiyordu ki ezberlemek ister gibi, hapsetmek ister gibi. Biri geçiyor mu diye gözlerimi mahalleye çevirdiğim anda elleri ile yüzümü kendine çekti. Şokla bir hayli yakınımdaki gözlerine baktım. "O güzel gözlerin sadece beni görsün istiyorum." sert çıkan ses tonu titrememi sağlarken titreyen ellerimi kollarına sardım. "Seni görüyor sadece" mırıldanarak konuştuğumda dudaklarıma kayan siyahları karnımda bir düzüne kelebeği harekete geçirirken bakışlarının yoğunluğuyla korkuya kapıldım. "Aklında yalnızca ben olayım, yanındayken başka bir şey düşünme istiyorum" "S-seni düşünüyorum zaten" Dudaklarımda oyalanan bakışlarını gözlerime çıkardığında bakışlarının yoğunluğuyla dizlerimin bağı çözülür gibi oldu. Aslan çok güzel bakıyordu evet ama bugün, bugün öyle bir bakıyordu ki sanki yetmiyordu yanında olmam. Yetmiyordu aramızdaki bu yakınlık. Yüzünü yaklaştırarak tam dudağımın kenarını öptüğünde tamamen uyuşan bedenimi üzerine bıraktım. Adım, soyadım, her şeyim aklımdan silinmiş her yanımı Aslan kaplamıştı. Şuan beni biri durdursa soru sorsa sadece Aslan derdim. O kadar gitmişti kafam. Geriye çekilerek şöyle bir yüzümü süzdü. Gördükleri neydi bilmiyordum fakat tatmin olmuş bir ifade ile başımı göğsüne yasladı. "İşte şimdi oldu" kısık ses tonu ile konuşarak yolda yürümeye başladığında lal olmuş dilim ve pelte kıvamına gelmiş bacaklarımla ona ayak uydurmaya çalışıyordum. Yürümeyi de unutmazsın Zümra. Baya baya mahallede sarılmış bir vaziyette yürüyorduk. Ve ben buna karşı çıkamıyordum. Bu adam işini biliyordu ben başka bir şey demiyorum. Evin önüne geldiğimizde boş olan sokağa yine de bir göz gezdirdim. Aklım yeni yeni başıma geliyordu sanırım. Kollarını kendine çekerek karşıma geçtiğinde sadece bakıyordum yüzüne. "Hadi kıyafetlerini al bekliyorum ben seni" söyledikleriyle kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. Nereye? Neden? Hala yüzüne bakarken içimden konuştuğumu fark ettiğimde köşedeki taşla başıma vurmak istedim. Sesim içime kaçmış olamazdı değil mi? "Hadi yavrum üşüteceksin" ne yaptım biliyor musunuz başımı sallayarak bahçeden içeri girdim. Evet bunu yaptım. Sorgulamadan ne istediyse bunu yaptım. Evet kafayı yemedim ya da yedim bilmiyorum. Sadece o an bana ne söylese ben onu yaparım yani. Çünkü sesim içime kaçtı. Bakın gerçekten kaçtı çünkü konuşamıyorum. Anlıyor musunuz ben sorgusuz sualsiz istediğini yapıyorum. Zümra sen çok değiştin kızım kendine gel lütfen. Kilidi kapıya takıp kapıyı açarak arkama döndüğümde sigara yakmış adamla göz göze geldiğimde başıyla içeriyi gösterdiğinde bir robot gibi içeri girdim. Vay anasını helal olsundu. Kapalı olan ışıkları açarak ayakkabılarımı çıkardığımda aklıma gelen Ayben'le ilk önce onun odasına doğru ilerledim. Ah ben bugün onunla konuşacaktım. "Ayben" kapıyı tıklatarak sessizce konuştuğumda bir müddet cevap vermesini bekledim. Uyumuş muydu? "Ayben giriyorum bak" kapıyı aralayarak karanlık odayı aydınlattım. "Ayben uyu-" yatağın üzerinde boşluğa dalmış gözlerle karşılaştım. Hiçbir ifade olmayan gözler yüzümde asılı kalmış aslında beni de görmüyordu. Ruhu çekilmiş gibi sadece bakıyordu. Gözlerinde takılı kalan gözlerim ile elim kapıda asılı kaldı. "Ayben" |
0% |