@sahrakendirci
|
Zaman yaşananlara ihanet eder gibi hızla geçiyor ama asla acılarımıza merhem olamıyordu. Halbuki hep demezler miydi zamanla geçer, zaman en güzel ilaçtır diye. Sahi kim uydurmuştu bu yalanı. Zaman geçiyordu evet çokta güzel geçiyordu ama acılarımızı hafifletmiyor aksine onunla yaşamak zorunda olduğumuzu yüzümüze vuruyordu. Her geçen gün bak bunları yaşadın sen bunlar oldu hayatında ama yine de kalkmak zorundasın. Yeni güne uyanmak ve yaşamak zorundasın diyordu. Ve biz ona itaat ederek yeni güne aynen öyle başlıyorduk. Çünkü başlamak zorundaydık. Yaşamak ve yaşadıklarından ders çıkarmak zorundaydın. Sahi Zümra bu olanlardan ne gibi bir ders çıkarabilirdin ki? Bakın kilitlendik işte. Buna bir cevabın var mı? Aynanın karşısında ne kadar süre öylece kaldım bilemiyordum. Belki bir saat belki bir dakika... Çökmüş göz altlarım, solgun yüzüm ve fersiz gözlerimle bir ölüden farksız ama hayatta. Yaşamak bu muydu gerçekten. Bir gün mutlu olup kırk gün acısıyla yaşamak mı? Adaletsiz bir hayat değil miydi bu? Aynanın karşısındaki bedene baktım. Titreyen dudakları ağlamak üzere olduğunu gösteriyordu. Hadi dedim içimden . Kalk eğer sen kalkmazsan o kız ne olacak. Ha gayret Zümra dedim tekrardan. Titreyen dudakları zorla tebessüm etti. Bugün de kalk ayağa ve dik dur eğer yaşamak buysa hak ettiği gibi yaşayacaksın dedim. Vazgeçmek yok. Güneşin aydınlattığı odanın içerisinde yankılanan sessiz sitemleri bir kenara iterek yerimden kalktım. Aldığım nefes ciğerlerimden içeri iğne acısıyla süzülürken gözlerimden akan bir kaç damlayı silerek son bir haftada olduğu gibi yüzüme mükemmel bir tebessüm yerleştirdim. Acılarımızı da kabullenmeliydik değil mi? Odanın kapısını açıp sessizce mutfağa yürüdüm. İçeriden gelen tıkırtılarla karşımdaki Aslı'ya baktım. Elindeki kahvaltılıkları masaya yerleştirirken adım seslerimle bana döndü. Yorgun gözlerine inat dudaklarındaki tebessüm ile şakıyarak "Günaydın" dedi. Gün aydı ve acılar o zifiri gecede kaldı Zümra dercesine bakan gözlerine ve kendi kendine kurduğu oyununa eşlik ettim isteyerek. Zaten ben de o oyunu oynamak için çıkmadım mı bu odadan? "Günaydın kuzum" masanın üzerindeki paketten bir dal sigara alarak kaynayan çayın altını kısarak camın önüne ilerledim. "Ayben uyanmadı değil mi" adı boğazımdan büyük bir yumru ile çıkarken çatlayan sesimi dizginleyemedim. "Hayır uyuyordu en son bende onu uyandıracaktım ama-" devamını getiremediği cümlesiyle başını eğerek sessizce ettiği küfürle beraber masadaki pakete uzandı parmakları. Gözlerinin içinden geçen ateş parçaları yarattığımız oyunun içine darbe indirirken gözlerimi camın dışarısına çevirdim. Mahalledeki çocuklar oyun oynamaya başlamış kadınlar balkondan balkona sohbet ediyorlardı. Saat kaçtı hangi gündü tam bilmiyordum bile. Günler geçiyor ve bizde o geçen günlere ayak uyduruyorduk. "Ama uyanınca nasıl bir tepki vereceğini bilemedin değil mi" sessizliği delen cümlem ile izmariti boş bir tabakta söndürerek gözlerimi gözlerine diktim. Eğdiği başı ile buğulanan gözleri karşısında derince nefes alarak omuzlarından tuttum. İnsan böyleydi işte. Kendine bulamadığı gücü sevdikleri için yaratıyor bir yerden çıkarıyordu. İşte ben tamda öyle bir insandım. "Toparlan. Kendine gel. Ben hallederim sen masayı kur" omzundaki parmaklarıma dokunarak umutsuzlukla yüzüme baktı. "Gelir mi bu sefer" çatlayan sesine eşlik eden göz yaşları yanaklarından süzülmeye başladı. "Getiricem " bunu neye dayanarak söylemiştim. Nasıl yapacaktım bilmiyorum ama gerekirse ayaklarına kapanırdım oradan çıkması için. Çünkü kafayı yemek üzereydim artık. Elim kolum bağlı duramıyordum daha fazla. Kapısına geldiğim odanın önünde bir kaç saniye bekledim. Belki o saniye dua ettim belki sadece kapı ile bakıştım cidden bu konuda bir fikrim yoktu. Sessizce araladığım kapıdan içeri girdim. Sırtı cama dönük uzanıyordu. Olanları hatırlamamaya çalışarak adımladığım yatağın etrafından dolanarak camın önüne ilerledim. Uyanık olduğunu biliyordum. Biliyordum ve kafamı çevirip yüzüne bakamadım. Diğer günlere nazaran perdeyi açan parmaklarım odanın içerisine güneşin girmesine izin verirken kafamı ona çevirdim. Boşluğa bakan gözleri pencereye odaklanmış sadece bakıyordu. Varlığımdan bile haberi var mıydı kestiremiyordum. Yatağa doğru ilerleyerek pencere ile arasında girdiğimde gözleri ruhsuzca üzerimde dolandı. "Ayben" hiçbir tepki vermeden gözlerime bakıyordu "kalkalım mı artık" yeterince dizlerimiz acıdı Ayben sarmayalım mı kanayan yaralarımızı. Gözlerinden damlayan yaşla hala aynı halde dururken içimde yıkılan her bir duvarın üzerinden aşarak dudaklarımı araladım. "Ayben ben sensiz kakamıyorum ayağa. Hiç sensiz kalkmadım ben biliyorsun. Ben ne yapacağımı da bilmiyorum. Ben sensiz çıkamam bugün bu odadan Ayben ne olur lütfen sana yalvarırım bugün de yalnız çıkmayım. Hadi birlikte kalkalım." Dudaklarının arasından kaçan hıçkırık nefesimi kesmeye yeterken tutamadığım yaşlar akmaya başladı. "Ayben ben ne diyeceğimi ne yapacağımı bilmiyorum ama sen ne istersen o olurum. Onu yaparım. Ben kardeşim olmadan yapamam Ayben. Sende bensiz yapamazsın. Hem hem çok acıkırsın sen kahvaltıyı yapmayı da çok seviyorsun. Aslı bergamotlu çay demlemiş biliyor musun? Sen çok seviyorsun diye bir de omlet yapmış. Bak bu kız seni daha çok seviyor ben ne yiyeceğim?" Cevap vermeden bakmaya devam ettiğinde yataktan inerek yere oturdum. Tutamadığım yaşlar yanaklarımı yol bilirken dizlerimi kendime çekerek soğuk zemine bastırdım bedenimi. Yüreğimi parçalara bölen acısı içimdeki her şeyi savurup kül ederken dizlerime yasladığım başımla dudaklarımı kilitledim birbirine. "Üşüteceksin kalk yerden" duyduğum sesin nereden geldiğini bir an anlayamadan öylece kaldım yerde. Ne kadar olmuştu sesini duymayalı. Hayal mi ediyorsun kızım? "Zümra" omuzlarıma dokunan parmaklarla içimde tuttuğum nefesime eşlik eden hıçkırık dudaklarımdan firar ederken donan bedenimi hareket ettirmeye çalıştım. Başımın üzerine yasladığı çenesiyle yukarıya kaldırdım gözlerimi. Boynumdan geçirdiği kollarıyla hızla arkamı dönerek kardeşime sarıldım. Boynuma döktüğü göz yaşlarıyla şükrederken o cennet kokan saçlarını sevdim parmaklarımla. Döktüğü her göz yaşı verdiği her tepki içimdeki umutları yeşertirken şu aciz halime tekrardan şükrettim. "Geçer mi Zümra" fısıltısı kulaklarımdan içeri girdiğinde sıktığım gözlerimi açtım usulca. Geriye doğru çektiğim bedenimle yüzüne baktım. İçimdeki umut ve kararlılıkla yanaklarına süzülen yaşları bir bir silerek silik bir tebessüm dokundurdum dudaklarıma. "Se-sen benim elimden böyle tuttuğun sürece ben seni her yerden kaldırırım Ayben. Sana söz bu da geçecek . Ve ben o uzattığın elinle seni bu acıdan kurtaracağım sen yeter ki vazgeçme olur mu güzel gözlüm benim." yere diktiği gözlerini gözlerime dokundurarak çaresizlikle baktığında elini kaldırarak sarılı bileğini öptüm. "Ayben çok karanlıktı çok korkunçtu ben bunu bir daha yaşamamak için her şeyimi veririm sen yeter ki tut elimi hallederiz. Biz neleri hallettik " yataktan kalkarak elimi uzattım umutla. Elime bakan gözleri tekrar harelerime tutunduğunda orada ne gördü bilmiyorum. Nasıl baktım hiç bir fikrim yoktu. Ama parmaklarını uzatarak yataktan kaldırdı bedenini. Göğsüme yasladığım bedenini yönlendirerek kapıdan çıkardığımda saçlarına sayısını bilemediğim bir öpücük daha kondurarak mutfağa ilerlettim. Ayakta dikilen Aslının karşısında oturan Sevim Teyze yanındaki Songül Teyze ve masanın diğer ucundaki Nilüfer bir şeyler konuşurken içeri girdiğimizi fark eden Sevim teyze şokla Ayben'e baktı. Dudaklarından "Aybenim yavrum" yakarışı dökülürken hızla ayağa kalkarak yanımıza geldi. Göğsüme yaslı bedeni kendine çekerek sarılırken herkes gözleri dolmuş bize bakıyordu. Aslı ağlayarak bana baktığında başımı salladım sevinçle. Hızla Ayben'e koşarak "Kardeşim” diye sarılırken herkes bir anda tutamadığı göz yaşlarını bıraktı, yorgun bedenime sarıldı Sevim teyze. "Zümra ah Zümra'm güzel kızım" Geçen sayısız günlerin ardından hep beraber oturduğumuz masada herkes sevinçle bir şeyler anlatırken Songül teyze ve Sevim teyze Ayben'in tabağına sürekli bir şeyler koyuyordu. Nilüfer Aybenin sağına oturmuş bülbül misali bir şeyler şakırken sağındaki Aslı ise sadece Ayben'i bir koluyla sarmış başına arada öpücük konduruyordu. Uzun zamanın ardından mutfağın kapısı açılmış içeri gün doğmuştu. İşte şimdi gün aymıştı. Geriye yasladığım bedenimle onları izlerken damlayan göz yaşımı silerek çayımdan yudum aldım. Parmaklarımın üzerine dokunan ellerin sahibine gözlerimi çevirdiğimde Songül teyze güç verircesine ellerimi sıktı. "Sen çok güçlüsün Zümra. " inanarak söylediği belli olan gözlerine bakarak acı bir tebessüm ettim. Şükür ki Ayben çok güçlüydü. Kahvaltımızı yapmış salonda çayımıza devam ederken herkes günlük hayattan konuşmaya devam ediyor Aslı'nın gelinliğine yorumlar yapıyordu. Lavabodan dönen Ayben sessizce oturduğum koltuğa doğru gelerek dizlerime uzandığında saçlarını sevmeye başladım. "Zümra çok zayıflamışsın" solgun dudakları arasından ettiği sözle gülerek gözlerine baktım. "Dedim sana Aslı hep senin sevdiklerini yaptı." şakayla karışık attığım laf üzerine Aslı hemen karşıdan atladı. "Yalana bak hele kuru iftira" gülerek fırlattığı yastığı havada kaparken Sevim teyze gözlüklerinin ardından şakadan kızarcasına konuştu. "Çocuk musunuz kızım aa " "Aman Sevim elleme kızlara ne güzel işte bak bizimkine elinde telefon geçmiş yine kenara" Songül teyze ayağındaki terliği Nilüfere hafifçe attığında Tekli koltukta oturan Nilüfer koşarak arkamıza saklandı. "Hayda ben de diyordum nerde bugünkü terliğim bana ne ara döndü olay" onlar kendi aralarında konuşmaya devam ederken telefonuma gelen mesaj sesi ile elime aldım. ASLAN "Yavrum iki dakika arka bahçeye gelir misin" Okuduğum mesajla huzursuzca ayağa kalktığımda herkesin bana dönen bakışlarıyla bir an ne diyeceğimi bilemedim. Sonuçta uzun zamandır evden çıkmıyordum e dükkanda da bizim kızlar vardı. Ayben de yanımdaydı. Ne söyleyecektim. "Ben biraz hava alayım malum sabahtan beri siz rahatınıza bakın" saçmaladığım sözlere gülen Ayben'e baktım. "Al kuzum sen havanı bol bol al" imalı sözleri ile konuşurken bendeki değişikliği fark etmeyenlerin gözüne batmamak için hızla dışarı çıktım. Arka bahçeye yönlendirdiğim adımlarım Aslan'ı görmemle kesilirken günlerdir hasret kaldığım yüzünde tutuldum. Uzattığı sakalları üzerindeki siyah kazağı ve montu ile elinde bitmekte olan sigarasıyla derince iç çekerek kafasını benden tarafa doğru çevirdi. Siyah harelerine takılan gözlerim özlemin acısıyla dolarken kokusunu almak isteyen burnum sızladı dudaklarım titredi. "Yavrum" sesi kulaklarımdan içeri girdiğinde o biraz önceki güçlü Zümra giderek yerine küçük bir kız çocuğu gelmişti. Yaşlar dökülürken gözlerimden hızla o hayranı olduğum kokusuna sığındım. Göğsüne çarpan bedenimi kolları arasına alırken boynuna dokundurduğum dudaklarımla derince nefes çektim içime. "Sen beni öldüreceksin kadın. Yeminle şu hasretinden öleceğim" dudaklarından boğukça dökülen sözlerle başımı göğsüne gömdüm çocuk gibi. İri bedeninin yanında kaybolan bedenime sıkıca daha da sardı kolları. Başımın üzerine dokundurduğu dudakları bir süre orada kalıp kokumu içine çekerken elleri yanaklarıma dokundu usulca. Yanaklarıma dökülen yaşlara dudaklarını dokundurduğunda yüreğimdeki martılar kanatlarını çırpmaya başladı fütursuzca. Titreyen ellerimi montunun kenarlarına sararken gözlerimi yumarak başımı eğdim. "Aslan Ayben elimi tuttu biliyor musun çıktı odadan" heyecanımın yansıdığı sesim ona ulaşırken o karizmatik sesi yankılandı kulaklarımda. "Biliyorum yavrum Nilüfer söyledi" gözlerimi açarak yüzüne baktım. Uzamış sakalları zaten sert görüntüsünü daha da sertleştirmiş gözlerinin kenarları kızarmıştı. Parmaklarımı yanaklarına çıkararak sakallarının avuçlarıma batmasını sağladım. "Aslan seni çok özlemişim" mest olmuş bir halde yüzüme bakarken kararan gözleri yüzümü taradı hasretle. "Özlemek hafif kalır yavrum şu kokun benim nefesim olmuş artık. Nefesimi kestin sen benim." nefesi dudaklarıma vururken kolları omuzlarımdan düşerek elleri ellerime tutundu. "Yavrum üşümüşsün sen" belinin etrafından geçirdiği ellerimi birbirine kenetlenirken montunu omuzlarıma itekledi. "Zayıflamışsın da" yavaşça sertleşen sesi sinirlendiğinin göstergesiyken devam etti sözlerine "Zümra eğer bir daha benden uzaklaşırsan buna izin vermem duydun mu seni eve kilitler asla çıkarmam tamam mı yavrum yapma bunu bize" keskinlik içeren sesi kulaklarıma dolduğunda yemin edercesine söyledikleriyle geriye çektim başımı. "Özür dilerim " evet ben de çok özlemiştim ama çıkamazdım evden Ayben'i bırakamamıştım. Ama eziyet etmiştim resmen birbirimize. "Böyle kuru özürle affetmem sizi yalnız Zümra hanım şöyle bir ye-" sözlerini kesen dudaklarım hızla dudaklarına çarptığında şokla açılan gözleri gözlerime değdi. Sıcak dudakları dudaklarımın üzerinde öylece kalmış afallamış bir ifade ile gözlerimde kilitlenmişti. Asla beklemediği belliydi. Çünkü bende beklemiyordum kendimden. Hızla şok olmasını fırsat bilerek geriye çektiğim bedenimle eve doğru koşmaya başladım . "Zümra sen benim dudağımı mı öptün?" |
0% |