Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@sahrakendirci

SELAM SELAM ARKADAŞLAR HAFTADA ANCA 2 YA DA 3 BÖLÜM YAZABİLİYORUM ANLAYIŞLA KARŞILARSANIZ ÇOK MUTLU OLURUM ÇÜNKÜ BİR YANDAN İŞ BİR YANDAN KİTAP ANCA İLERLİYOR.

SEVİLİYORSUNUZ SİZİ BOL DEDİKODULU BÖLÜMLERE BIRAKIYORUM YORUM YAPMAYI VE OY VERMEYİ UNUTMAYIN LÜTFEN...İYİ OKUMALAR:))

 

İnsan bir sözle hem göklerin üzerine çıkıp hem de yerin dibine girebilir miydi? Hem mutluluktan yüreği ağzına gelip hem de utançtan nefesi daralır mıydı? Olurdu yani olurmuş . İnsan her şeyi aynı anda hissedebilirmiş, bunu iki gün önce Sevim Teyzelerin evinde fark etmiştim. Hatta bizzat yaşamıştım.

Aslan herkesin ortasında tabikide çay isteyebilirdi. Bu çok normal bir şeydi asıl normal olmayan konunun üzerine herkesin içinde ellerinden kelimesine vurgu yaparak çay istemesiydi. Herkesin sessizliğe bürünerek gözlerini üzerimize dikmişken göz kırparak konuşmasıydı.

Ah hele bakışları... Bir kelime bile etmesine gerek kalmadan bakışları ile anlatmıştı zaten her şeyi. O konunun üzerine insanlar kendi aralarında bizim hakkımızda konuşmaya başlamış , mahallede göz önünde durur olmuştum. Sanki Aslan beni istiyor da ben yeni fark etmişim gibi bir durumun üzerine bile benim nasıl bir kız olduğumu Aslan'ı nasıl ayarttığım hakkında milyonlarca teori yürütmüşlerdi. Hatta büyü bile yapmış olabilirdim onlara göre.

"Zümra duymuyor musun kızım ya" Ayben'in sesi ile elimdeki çoktan soğumaya yüz tutmuş çay bardağını kenara bırakıp solgun bir halde konuşan arkadaşıma çevirdim başımı.Klinikten ne ara çıkmıştı bu kız.

"Seans bitti mi" şaşkın halime ruhsuz bir gülüş atarak yanıma doğru bıraktı sertçe bedenini. Parmakları hızla sigarasına ulaşıp çakmağıyla yakarak başını bankın üzerine doğru yasladı.

"Salak saçma bir seans evet bitti." alaycı tavrı yaşadıklarını konuşmaktan ruhsuzlaşan gözleri içimi parçalarken belli etmemeye çalışarak gülümsedim.

"Öyle söyleme sana göre herkes salak" bir sigara da ben yakarak ona uyup uzunca klinik bahçesine bakındı gözlerim. İnsanlar umutsuzca içeri giriyor ve bir şeylerini bırakarak geri çıkıyorlardı. Acılarını ya da mutluluklarını kapının ardına saklayıp bir maskenin ardına geçiyorlardı.

Derince bir nefes içine çekip omuzlarını silkti. Küçük bir kız çocuğu misali dolan gözleri, masumluğu hayatın adaletini sorgulamama neden oluyordu. Adalet denen şey sanırım bir bize misafir olmak istememişti.

"Sen ne zaman gireceksin şu kapıdan içeri acaba" sözleri üzerine sessizce bekledim. Ben ne anlatacaktım ki? Neyle mücadele veriyordum ya da ne yaralamıştı beni. " Susacaksın dimi yine. " derince nefes çekti içine tekrardan "Aslında sen de haklısın biliyor musun susmak en güzeli tekrardan yaşamıyorsun. Eğer bunu yapabiliyorsan bu da güzel" eskisine göre alaycı tavrı tam yerine gelmese de yavaş yavaş kendini toparlayan arkadaşıma baktım yandan . Uzayan saçları omuzlarından aşağı dümdüz dökülüyordu.

"Saçların uzamış bir ara gel de keselim"

"Keşke sadece saçlarımı kessen Zümra sözlerimi değil." gülerek azarlarken yandan bir bakış attı o da beni gibi. "Ne diyorum kafa mı dağıtsak acaba " kas ettiği dağıtma şekli gözlerinden bile anlaşırken ayağa kalkıp çantamı boynuma taktım.

"İlaçlarını içmeye yeni başladın Ayben alkol alamazsın"

"Seni çok pis dövmek istiyorum şu aralar dikkat et kendine" ayaklanıp kolunu omzuma atarak yürümeye başladı. Döverdi bu arada yapardı yani.

Mahalleden içeri adım atmamızla dönen bakışlar ve kahvedeki dayıların bile bize bakarak bir şeyler konuşmaları göz devirmeme sebep olmuştu. Dayı sizde mi yani. Hayır işiniz gücünüz yok bunu mu konuşuyordunuz. Yüzlerinde fazlaca dolanmadan başımı yere eğerek kuaföre doğru yöneldim. Kızlar dün çalışmaya başlamıştı bile. Gereksiz olan kalabalık gözüme çarparken omzumdaki elini çeken Ayben'e döndüm yavaşça . Tüm mahalle bakıma mı gelmişti.

"Hadi bakalım hayırlı işler bol güneşler. Bebeğim bunlar seni yer kolay gelsin ben yandan yandan giriyorum" yanımdan hızlıca kaçan Aybenle umutsuzca dükkana baktım. Tatil mi verseydim bugün kendime. Ah Aslan ya sevgilim iyi hoş yaptın da sonucu bana giriyor işte böyle.

"Kolay gelsin ooo hanımlar hayırdır toplu bakım günü mü bugün mahallede" aralarından zar zor içeri atabildiğimde kendimi Aslı'yı hırsla kaş alırken görünce gülümsememe engel olamadım. Çıldırmaya ramak kalmış gibi bakıyordu.

"Aaa Zümra gel kızım valla bende anlamadım bu Meltem hep başka kuaföre giderdi bugün buraya gelesi tutmuş biliyorsun ben hep buraya gelirim" Zeliha teyze elindeki çantasına sarılmış koltukta neredeyse düşmeye yön tutmuş vücudunu salladı .

"Aaa üstüme iyilik sağlık bende hep gelirim buraya asıl Gülsüm abla ne yapıyor burada ben onu anlamıyorum kız abla yıllık bakımın mı tuttu o bıyıkları berber alır anca"

"Ben seni şimdi yolardım da dua et Aslı kızım kaşlarımı alıyor kalkamıyorum pis kakana "

"Aaa hanımlar ne oluyor böyle bir sakin olun ama herkesin başımızın üzerinde yer var da bazılarınız yarın mı gelse acaba " ceketi askılığa asarak yanlarına doğru ilerledim. hep bir yandan cıklamaya ama çok acil işimiz varlara dönen sesleri güne mükemmel başlamama yardımcı olurken hallerine gülmemeye çalıştım. Ben sizin derdinizi biliyorum da neyse.

"Kız Zümra valla kırılırım he bacağım kırıldı benim neler olmuş neler benim evde kalmamı mı beklediniz " Ayten ablacım. Valla biliyordum bir boşluk bir yokluk bir huzur sessizlik vardı kaç gündür etrafta meğer kadın bacağını kırmış.

"Abla çok geçmiş olsun senin de mi acil işin vardı da bu halde buraya geldin" Ayben konuşan kadınlardan birini oturtmuş kaşlarını alırken gülerek konuya dahil olduğunda bozulduğunu çaktırmadan gözlerini kısarak yüzünü taradı Ayten abla.

Ayşe yazık garibim herkese çay dağıtırken isyanla yüzüme baktı. Yavrum sen de mi buradaydın. Kalabalıktan kızı görmemiştim.

"Abla nolur bir şey yap bak ben bunların seslerine dayanamıyorum valla kahvehane gibi çay dağıtıyorum sürekli ya" bana da bir bardak verip topuklarını vurarak arka tarafa geçti.

"Kız Ayben sen beni sevmiyor musun alınırım ama "

"Aaa olur mu abla seni sevmez mi Ayben şu aralar yorgun o yüzden öyle söylüyor gel ben seni alayım" Aslı başındaki sıkıca bağladığı yazmayı tekrar sıkarken konuştu.

"Abla mübarek sizde susmuyorsunuz ki gören kuaför değil gün sanacak yani hem annem bir duysa şu yaptığınızı valla yolar sizi"

"Ay valla siz atışmaya devam edersiniz sonra ben şey sorucaktım Zümra kızım düğün ne zaman" günün sanırım ilk ama sürekli sorulmaya devam eden sorusuydu bu. Tam akşam dokuza kadar inatla gitmeyen ve asla susmadan konuşan kadınlarla uğraşmış bir sigara molasına bile vakit bulamamıştık. Son uğurladığımız müşteri ile Ayşe'ye bağırdım kasadan "Ablam kitle kapıyı çek perdeleri kapalıyız de valla bir kişi daha gelirse gırtlaklarım onu" Bu neydi ya bu nasıl bir meraktı arkadaş . Yok evlenicek misiniz yok nasıl tavladın yok büyü mü yaptırdın yok efendim para mı teklif ettin. Evet bunu da sormuşlardı. Ne yaşıyorlardı ne düşünüyorlardı bu kadınlar. Müge Anlı Esra Erol karışımı gibi sorularla beynimi yemişlerdi resmen .

"valla ben bugün bitmez leşimi şuaraya sercekler dedim ama bitti şükür" Ayben yorgunlukla bedenini karşıma attığında elimdeki defterden kafamı kaldırıp Aslıya bakındım. Sahi Aslı nerdeydi?

"Lan kaldım burda ben alooo kalkamıyorum biriniz tutun beni ya" İçerdeki odadan seslenen Aslı ile kahkaha atarak ayaklanan Ayşeyi oturttum çok yorulmuştu kız zaten.

"Kız Aslı kim kilitledi seni oraya " tuvaletin kapısını açıp içeri gülerek geri döndüm.

"Valla aşk olsun bir saat önce kilitlendim biriniz de duymadınız sesimi ya kart karı Zeliha abla sen çok konuşuyorsun diye tıktı beni buraya götüm uyuştu betondan kay kız kenara"

"Abla şaka maka iyi ciro yaptık bunlar dedikodu diye nerdeyse bir aylık kazanç verdiler dimi" Ayşe önündeki çaydan yudumlayarak hesap makinesinden başını kaldırdı.

"Doğru söylüyorsun kuzum baya iş yaptık da bizde öldük yani yemekle falan uğraşmayalım sipariş verelim öldüm açlıktan dürüm mü gömelim ne yeriz" kapının sesi ile hızlıca yerimde zıpladım ya yemek yicez ama.

"Zümra abla benim açsana kapıyı Nilüfer ben kız" Nilüş kapının kenarından sessizce bağırırken kapıyı açıp kenara çekildim. Elindeki poşetlerin birini bana uzatıp içeri hızla girip kapıyı kapattı.

"Kız Nilüş nerdesin sabahtan beri sen " Aslı isyanla sarılırken poşetlerden gelen yemek kokusuyla midem guruldadı.

"Valla dersim vardı sonra abim aradı işte yemek getirdim size müessesemizden şekerim bizzat Songül hanımın ellerinden" poşeti açmaya çalıştığım ellerim Nilüferin sözleriyle donarken utançtan kızaran yanaklarıma lanet okudum. Songül teyze mi göndermişti yemekleri.

"Ay domates gibi kızarma hemen ya insanlık namına şey etti herkesin buraya geldiğini biliyor kadın vicdanlı anam benim." Nilüfer seninle uğraşırdım da çok açım yapmayacağım. Valla bu kızı döve döve günahlarını toplamıştım. Sırat köprüsünden bu kız yüzünden geçemeyecektim ben. Mis gibi patlıcan yemeğine ekmeğimi daldırıp ağzıma attım ayy bu kadın işi biliyordu. Yemeklerinde ayrı bir lezzet vardı yahu.

Çalan telefonumla son lokmamı da ağzıma atarak kasanın oraya doğru ilerledim. Baya doymuştum . Aslan'ın adının yazılı olduğu ekranla duraksayarak üzerimdeki bakışlar eşliğinde mecburen telefonu açtım.

"Alo"

"Yavrum yedin mi yemeğini " özlediğim sesi kulaklarımdan içeri girerken kapanan gözlerime mani olamadım. Özler miydi insan insanın sesini.

"Hıhı"

"Yanında kızlar var değil mi, hadi doyduysan çık yavrum dışarı kapıdayım ben"

"Hmm şimdi mi"

"Valla ben burda sen gelene kadar beklerim ama şimdi gelsen de iyi olur "

"Şey tamam" bir iki kelime eşliğinde telefonu kapatıp üzerimdeki bakışlara döndüm. Hadi Ayben Aslı tamam Nilüş zaten deli de Ayşe sen de mi ablam ya.

"Kimmiş abim mi" Nilüfer kıstığı gözleriyle konuşurken Ayben atladı lafa

"Kız Zümra başka ne zaman böyle hülyalı bakıyor tabi abin şu tipine baksana" Ayşe kapıya doğru bakıp eliyle işaret etti

"Abla dağ gibi adamı kapıda direk etmişsin" sağol ablam sağol bebeğim sen eksiktin hoş geldin .

"Aman be Zümra ekmeğini yedik helal et hadi bende senle çıkayım nişanlım bekler beni de malum biz sap değiliz sizin gibi hadi kız gidelim" Aslı yine her zaman ki gibi neşeyle konuşurken ceketimi giyip çantamı omzuma taktım.

"Çıkmadan burayı toparlayın kızlar hadi görüşürüz." Kapıdan çıktığımda karşı kaldırımda öylece dikilen adama kaydı gözlerim Aslı ne ara gitti farkında bile değildim. En son el sallamıştım. Üzerinde diğer günlere nazaran beyaz tişört altına kot pantolon üzerine aldığı gri kapşonlu ve dağınık saçları ile spor giyinmişti.

Her giydiği mi yakışırdı insana . Geceye çalan gözleri yüzümü tararken elini kaldırıp gel işareti yaptı yavaşça. Adımlarım ona doğru yönelirken sessizliğin hüküm sürdüğü sokakta gezindi gözlerim. Sabahki kalabalık yerini uzunca boşluğa bırakmış sadece rüzgar sesleri dolanıyordu etrafta. Önüne kadar adımlayıp durdum. Başımı yukarı kaldırarak yüzünde uzun süredir kesmediği belli olan sakallarına bakındım. Onu gördüğümden beri ilk defa uzatmıştı bu kadar sanırım. Elleri iki yanımdan yanaklarımı kavrarken sıcaklığına doğru başımı yasladım. Bu adam çok güzel kokuyordu. Göğsünden yayılan koku boynunda yoğunlaşıyor beni de uyuşturuyordu resmen. Derince nefes çekti saçlarımdan içeri.

"Özlemişim" saçlarımın arasında kıpırdayan dudakları başımı daha da göğsüne yaslamamı sağlarken iki yanda duran ellerimi göğsüne koyarak geriye çektim başımı.

"Ne kadar özlemişsin mesela" şımarıkça sorduğum soru üzerine parmakları yanaklarımdan saçlarıma indi usulca . Bir tutamı yüzüne yaklaştırıp derince koklayıp gözlerime çevirdi siyahlarını. Karanlığın en yoğun tonu misafir olmuştu sanki göz bebeklerine.

"Seni alıp evime kapatıp hiç çıkarmayacak kadar çok" yapmaktan asla pişman olmayacağı sesi kulaklarımdan içeri sızdığında gözleri de söylediklerini kanıtlarcasına yüzümde gezindi. Ve ben inandım. Aslan bunu yapabilirdi.

"Bende o kadar özledim fakat evine kilitleyemeyeceğin bir martıyım ben " ona bugün şımarmak isteyen yanımı durduramadım.

"Bende göğüs kafesime saklarım seni orası sadece sana kadar" her kelimesi her sözü ona daha çok aşık olmamı sağlıyordu.

"İşte buna hayır demem "

"Gel bakalım minik martı sen üşümeden gidelim " parmakları parmaklarımın arasından sarmaşık misali geçerken unuttuğum sokağa bir daha bakındım . Ne olur ne olmazdı.

Arabayı sahile çekmiş bana çikolatalı süt almış öylece bakıyorduk. Evet kendisine çay bana da süt almıştı. Tamam sütü de seviyordum ama çay varken ne gerek vardı yani

"Aslan cidden mi "

"Yavrum senin kansızlığın var bence bak çok çay içiyorsun ne güzel sütünü iç uslu bir kız ol " gören beni onun kızı sanardı şu hareketinden sonra.

"Aslan çocuk muyum ben " kaşlarımı çatarak arabadan ona doğru çevirdim yönümü. O ise zaten bana dönük oturuyordu.

"Evet sen benim minik kızımsın" boşta olan eli saçlarımı okşarken başımı geriye çektim hırsla . Küçük bir kız mı? Hah .

"Küçük kızlar kimseyi dudaktan öpmez Aslan bey" imalı sesim kulaklarına çarptığında bakarken koyulaşan ve gittikçe büyüyen göz bebeklerine ilk defa şahit oldum.

"Yavrum sen beni mi sınıyorsun. Ben o anı aklımda sürekli yaşarken kendimi dudaklarına bakıp dizginlerken hatırlatıp beni neden zorluyorsun" elleri dudaklarımdan tüy gibi dokunup geçtiğinde iyice yaklaşan bedeniyle mümkün olduğunca kendimi geri çektim.

"Küçük deme sende o zaman"

"Tamam demem en büyük sensin şimdi eğer sen utançtan ölmezsen o minik kalbin çarpıntıdan durmazsa ufak bir öpücük-" bir hayli yakınlaşan dudakları nefesini yüzümde hissetmeme ve kendimi neredeyse kaybetmeme sebep olurken hızla parmaklarımı dudaklarımın üzerine kapattım. Yok valla dayanamam şuan yapma adam ölerim. Allahım genç yaşımda öpücükten gitti demesinler. Sen de az at be ne bu atlı gibi dört nala koşmalar.

"Sakin ol büyük hanım öpmeyeceğim seni" eğlenen sesi ile geriye çekilip gülen adama baktım hırsla. Neden benim kadar etkilenmiyordu. Bir hayal kırıklığı mı yaşadım az önce. Tövbe kızım kendine gel sapıklaşma.

"Sen etkilenmiyor olabilirsin ama benim için büyük bir şey bu" kırgınca omuz silkerek başımı dizlerimin üzerinde birleştirdiğim ellerime eğdim. Zaten hep ben bu kadar heyecan yapıyordum. O hep tutuyordu kendini. Hem öpmese öpmesindi. Öpmesini de isteyen yoktu bir kere.

"Yavrum , şaka mı yapıyorsun ben mi etkilenmiyorum" elleri dizlerimdeki ellerime uzandı. Göğsüne doğru yaklaştırıp kalbinin üzerine bıraktığında hızla ellerimin altında çırpınan yüreği ile gözlerine baktım.

"Ben sana bakarken eriyorum , senin kokunu duyduğumda aklımdan geçenleri bilsen yanımda böyle konuşabilir miydin. Ben senin tenine kokuna sesine ruhuna kalbine sevgine açım. Bu öyle bir açlık ki eğer kendimi tutmazsam benden korkarsın diye aklım çıkıyor sen gelmişsin bana ne diyorsun?"

Ellerimin üzerine yayılan sıcaklık ve parmaklarımın ucunda atan kalbi söyledikleri ile birleşerek mest olmamı sağlarken yaklaşarak yanağında gezdirdim parmaklarımı. Sakalları parmaklarımın üzerinde tuhaf hisler bırakırken yüzünü yaklaştırdı yüzüme. Aldığım nefesi çekti içine uzunca . Gözlerine bakındım hızla . Nefesimi çekmişti içine resmen. Kapalı gözlerinin ardından bir kez daha çekti verdiğim nefesi içine . Dudakları neredeyse dudaklarıma değecekti. Allahım sana geliyorum. Son nefesimde Aslan' a gitti .

"Zümra , Zümram" adım ağzından bir dua gibi çıkarken usulca dudaklarıma dokundu dudakları. parmaklarım kaskatı kesildi. Uzunca hareket etmeden dudağımda durdu. Geri çekti dudaklarını ve kapalı gözlerini araladı yavaşça. Şokla yüzüne bakıyordum. Donmuş tepki veremiyordum ya da felç olmuştum bilmiyorum. Gözlerimde ne gördü bilmiyorum fakat iki eli de hızlıca yanaklarıma tırmanıp sertçe tekrar kapandı dudaklarıma. Hoyrat, sert, sanki gerçekliğine kanıtlamak ister gibi aralanan dudaklarımdan bir zehir misali içeri sızdı usulca. Dudakları dudaklarımın üzerindeyken mırıldandı sessizce.

"Annem düğünü ne zaman yapalım diyor sevgilim"

Loading...
0%