@sahrakendirci
|
"Öldürürdüm Zümra yemin ederim öldürürdüm onu" Dudaklarından dökülen zehirli kelimeler kanımı kuruturken sebepsizce daha da bastırdım başımı göğsüne. Bana değil de sanki kendi kendine bir şeyleri ispat edercesine konuşmuştu. Cevap vermeden -ki verecek halim de yoktu zaten- kalarak sokağın büyük sessizliğine gem vuran ve kulağımın dibinden içeri sızan yüreğinin sesi bir kaç dakika sonra düzene girmişti. Aldığı sert solukları saçlarımın içerisinden enseme doğru kayarak bilincimin kapanmasını engelliyordu. Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyordum ama "Hastaneye gitmemiz lazım "diyerek sanki kucağında ben yokmuşum gibi hızla ayağa kalktı. Hastane kelimesi içimde kocaman bir korku oluştururken omzundaki başımı kaldırdım aniden .Hastane olmazdı. "Ha-hastane olmaz" fısıldayışımı duyan adam kafasını hızla yüzüme doğru çevirdiğinde kızarmış göz bebeklerinin üzerindeki kara bulutlar hala yerli yerinde duruyordu. "Şu haline bak travma bile geçiriyor olabilirsin ne demek hastane olmaz" öfkesinden nasibini alan ses tonu ile konuşurken gözlerinde takılı kalan bakışlarımı yüzüne doğru indirip ne demem gerektiğini düşündüm. Hastane olmazdı neyini anlamıyordu bu adam. "Be-ben eve giderim Ayben halleder" küçükken çok düşmüştüm , bir çok kavgaya karışmıştık ve daha ağır darbeler aldığım günler olmuştu. O zaman da Ayben halletmişti . Kucağından inmek için hareketlenen bedenimi daha da sert tutarak göğsüne yapıştırırken düşünceli bir ifadeyle yüzümü inceledi. Sanki aklımdan geçenleri görürcesine hafifçe başını sallayarak yürümeye devam etti. "Tamam hastaneye gitmeyiz bizde ama kesinlikle bir doktora gitmeliyiz " Arabaya bedenimi yavaşça bırakarak kemeri bağladığında iyi olduğumdan emin olmak istercesine yüzümü incelerken "İyiyim" dedim fısıldayarak. Daha da kötülerini görmüştüm demek isteyen tarafımı dizginleyerek sıkı bir mühür vurdum dudaklarıma. Aslan seri hareketlerle yan tarafıma geçip arabayı çalıştırdığında nereye gittiğimizi sormak istesem de o kadar halsizdim ve canım yanıyordu ki sessiz kalarak gözlerimi kapadım. Biraz önce olanlar tekrar zihnime dolduğunda ellerimi sıkarak sert bir soluk verdim. Fiziksel acıya bir şekilde katlanırdı da insan psikolojik şiddet kapanmaz yaralar açıyordu ruhunda. Ya gelmeselerdi, yetişemeselerdi diye çırpınarak ağlayan yanımı teselli edecek tek bir cümlem bile yoktu. Arabanın sarsılarak durduğu yerde gözlerimi açıp baktığımda mahallenin diğer yanında tek tük olan evlerin olduğu taraftaydık. Nereye geldik diye etrafı daha dikkatlice incelerken Aslan çoktan kapıyı açarak kucağına almıştı beni. Sessizce izin veriyordum yardım etmesine. Tek katlı bahçeli bir eve yöneldiğinde doktor bir arkadaşına geldiğimizi düşündüm. Kapıyı hafifçe açıp içeri girerken daha fazla ayık tutamadığım bilincim karanlığa gömülürken içim rahattı. Nedensiz bir güven veriyordu çünkü. "Neden uyanmadı hala" saçlarımın üzerinde gezinen parmaklarla bilincim açılırken Aslan'ın oldukça yakınımdan gelen sesiyle tamamen gelmiştim kendime. "Sakin ol kardeşim bir saat olmuş bayılalı gerekli kontrolleri yaptım ben şimdilik bir sorun görünmüyor ama yine de başını çarpmış hastaneye gitmelisiniz" yabancı ses cevap verirken kolumdaki hafif sızı ile ellerimi yattığım zemine sürdüm. "Sağ ol Ali , bir sorun yoksa sen git artık hallederim ben gerisini" alnımı düşen saçlarım tüy gibi dokunuşla kenara çekilirken konuşan Aslan ile kirpiklerimi aralayarak tavanla buluşturdum gözlerimi. Gri tonlarındaki tavandan hışırtıların geldiği yöne doğru baktığımda uzun boylu kumral saçlara sahip adamla göz göze geldim. Hafif bir tebessüm bahşederek konuşmaya başladı yabancısı olduğum adam. "Nasılsın Zümra" şu mahallede tanımayan da yoktu galiba beni. Kuruyan boğazımı yumuşatmak amacıyla yutkunarak "İyiyim " dedim. Evet acı geçmiş tatlı bir uyuşukluk kalmıştı vücudumda. "Başında bir ağrı var mı, ya da herhangi bir yerinde" dikkatle hareketlerimi izleyerek konuşurken bir yandan da tam yanı başımda oturan Aslan'a çevirdim bakışlarımı. "Hayır yok " eve gelirken giyindiği kıyafetleri değiştirmiş yerine beyaz bir tişört geçirmişti. Son gördüğüme nazaran daha çok kanlı olan göz bebekleri yüzümde bir kaç saniye dolandıktan sonra Ali'ye dönerek ayağa kalktı. "Tekrar geçmiş olsun kardeşim ." "Sağ ol teşekkür ederim" Ali’yi uğurlamak için berber odadan çıktıklarında gözlerimi etrafta gezdirdim. Gri ve beyaz tonlarında olan odada sadece dolap ve camın önündeki tekli koltuk vardı. Duvarlarında hakim olan gri yer yer beyaza dönüyordu. Oldukça sade ve temizdi. Yattığım yerden oturur pozisyona geçerek duvarda asılı saate baktım . On bire geliyordu. Üzerimdeki gri yorganı iterek tam ayağa kalkacaktım ki odaya giren Aslan'la durdum. "Nereye " kapının pervazına yaslanarak elini siyah eşofmanın cebine soktu. "Teşekkür ederim her şey için. Daha fazla rahatsızlık vermeyim ben eve gideyim" ayağa kalkarken bir yandan da konuşarak kapıya doğru yürüdüm. Başına onca dert açmıştım zaten adamın .Sol elini dudaklarının üzerine bıraktı .Dikkatim hareketiyle dağılırken karşısında durmuş onu izliyordum. Düşünceli düşünceli üzerimde dolanan siyah hareleri gözlerimle buluştuğunda içimden kopup ona doğru uçan martıya engel olamadım. "Çay yaptım bir şeyler atıştır çok bitkin gözüküyorsun" söylediklerimi kaale bile almadan ardını dönerek içeri doğru yürümeye başladı. Ardından bakarken derin bir sabır çekerek ilerlemeye başladım. Sözlerimi takmaması çok ayıptı. İnsan bir rica ederim falan derdi. Mutfağa giren adamı takip ederek bu sefer de ben kapıya yaslanarak onu izlemeye başladım. Odasında olduğu gibi gri tonlarının hakim olduğu mutfağın ortasında küçük bir masa vardı. Ocağın üzerinde kaynayan çayın altını kısarak dolabı açıp yumurta aldı eline. Sessizce onu izliyordum sadece . Normalde çoktan kapıdan çıkmış ve evin yolunu tutmuş olmam gerekirdi fakat konuşmak isteyen yanımla verdiğim savaşı kaybetmiştim çoktan. Ya da onu izlemek ve anlamak isteyen yanımla mı demeliydim? "Ayakta durma otur şuraya" sert ses tonu ile konuşan adamla görmeyeceğini bile bile başımı sallayarak sandalyeyi çekip oturdum. Tamamen yaptığı işe odaklanmıştı, yumurtaları çırptıktan sonra tavayı ocağa koyup çırptığı yumurtayı seri bir şekilde tavanın içine akıttı. Ne ara çıkardığını bilmediğim domates ve salatalıkları da hızlıca dilimleyerek masayı kurarken hala üzerinden çekmemiştim bakışlarımı. O ise dalgın dalgın her şeyi hazırladıktan sonra çayları koyup masaya oturmuştu. Aramızda sessizlik üzerine anlaşma yapılmış gibi ne ben konuşuyordum ne de o bir şey söylüyordu. Önüme koyduğu çaydan bir yudum alarak tavaya ekmeği bandıran adamla küçük bir ekmek kopararak bende bandırdım parmaklarımı. Bir yandan da oldukça sert ama bir o kadar da çekici yüzünde dolanıyordum. Vücuduna orantılı olarak geniş omuzları ve spor yaptığı belli olan bir fiziği vardı. Çoğu kızın hayal ettiği erkek tipinin fazla üzerindeydi. Doyduğumu hissetmemle geriye yaslanıp masanın üzerindeki pakete baktım. "Bir dal alabilir miyim" elindeki bardağı bırakıp pakete uzanan parmakları iki dal sigara çıkardı. Birini bana uzatarak almamı beklerken diğerini dudaklarının arasına yerleştirmişti bile. Sigarayı parmaklarının ucundan alarak kendisininkini yakmasını bekledim. Ateşlenen çakmakla uzunca derin nefes çekti içine . Çene kemikleri yanaklarının içine göçmesiyle daha da belirginleşirken bakışlarını bana çevirdi. Çakmağı tutan elini gözlerimden kopmadan avucuma bırakırken daha fazla bakışmayı sürdürmeyerek sigarayı yakıp zehri içime çektim. Boğazımı yakan duman ile gözlerimi kapayıp anın keyfini çıkardım. "Ne zamandır içiyorsun" kirpiklerimi aralayarak hala bakışları üzerimde olan adama baktım. Dudaklarımın arasından çıkan dumanla kahvelerimden ayrılarak dumanı izledi. "On altı-belki on yedi" hatırlamıyordum tam ne zaman başladığımı. Pek iyi olmayan dönemlerdi. "Sen ne zamandır içiyorsun" içine çektiği dumanı bırakmadan sigarayı küllüğe bırakıp bana doğru döndürdü bedenini. "On sekiz yaşımda tamamen kullanmaya başladım" başımı sallayarak sigarayı küllüğe bırakıp biten bardaklara çay koydum. Doldurduğum gibi eline alıp içen adamla gülümseyerek bıraktığım sigaraya uzandım. "Aslan bugün için cidden çok teşekkür ederim. Siz olmasaydınız eğer-" "Zümra kapatalım bu konuyu" tahammülü yokmuşçasına sert sesiyle kesti sözümü. Değişen ruh haline eşlik eden kasılması kolundaki damarlardan belli olurken "Eyvallah " dedim. Başını kaldırıp gözlerimi talan etmeye başladı tekrardan . Kelimeler bir bir dilimin ucuna gelse de döndürdüm geri yuvalarına . Şuan olumsuz bir tepki alıp bu havayı yıkmak istemedim nedensizce. Sonra aklıma gelen Halil'le tutamadım kendimi. "Halil ona ne oldu nerde şimdi" sinirle gözlerini kapatıp sert bir nefes verdi dışarı. "Anma şu pezevengin adını " "Tamam anmıyorum ama nerde o şerefsiz şikayet etmem gerekiyor" ya bir daha çıkarsa mahallede karşıma . Takıntılı olabilirdi bu tipler. Bugün şanslıydım da kurtulmuştum ya sonra? "Karakola götürdü Göktuğ. Onur ifadesini aldıktan sonra hak ettiği deliğe girecek" nefret kokan her bir kelimesiyle saydığı isimleri düşündüm. Kimdi ki onlar? Bakışlarımdan anlamış olacak ki devam etti konuşmasına" Göktuğ bugün yanımdaki arkadaşım avukat , Onur da aynı şekilde mahalleden arkadaşım polis" Hay maşallah dedim içimden doktor, polis, avukat ,Samet abi de yazılım mühendisiydi. Anladım dercesine başımı sallayarak tekrar ona çevirdim bakışlarımı. Ee şimdi ne yapacaktık. "Başın ağrımıyor değil mi?" konuyu değiştiren adamla elimi alnıma götürüp yara bandının olduğu yere dokundum. Hafif sızlasa da rahatsız etmiyordu. "Hayır, acımıyor" oturduğu yerden tamamen bana doğru dönmüştü, eline yasladığı başıyla bakarken kızaran yanaklarımı fark etmemesi için önümdeki bardağa baktım. Ne diyecektim şimdi? Sıcak çaydan büyük bir yudum alarak hafifçe boğazımı temizleyip masadan ayağa kalktım "Gideyim ben artık" kaldırdığı başıyla üzerime bakıp sessizce onaylayarak ayağa kalktı. Kapıya doğru yürüyüp yerdeki ayakkabıları elime almak için uzanırken belime dokunan parmakları bedenimi doğrultarak vestiyerin yanındaki pufun üzerine oturmamı sağladı. Parmaklarını geri çekerken hala ordaymış gibi yanmaya başlayan bedenimle yüzümü şöyle bir yelledim. Kalpten gidebilirim Allah'ım . Aslan sanki çok normal bir şey yapıyormuş gibi önümde diz çökerek ayakkabılarımı giydirmeye başladığından itiraz bile edememiştim. Hani biraz önce kalbimden bir martı uçup gitti demiştim ya şimdi kabile olmuşlar göç yapıyorlardı karşımdaki adama . "Sağ ol" "Eyvallah" Kapıyı açıp kenara çekilmesiyle önünden yürüyerek bahçeden çıktım. Karanlık sokakta kimse yoktu. Zaten mahallenin sessiz ve sakin yanlarıydı buralar. Yeni yeni uzuyordu mahalle bu tarafa. Aslan yanıma gelerek yürümeye başladığından ona ayak uydurarak devam ettim .Sokak lambalarının aydınlattığı yolda sanki hiçbir şey olmamış gibi normal akşam çayına gelmişim gibi bir hava vardı aramızda. Önüme çıkan taşla ayaklarım birbirine dolanırken kolumdan tutup bedenine yasladı bedenimi. Göğsünden yayılan toprak kokusu tekrar huzurun kıyılarında yüzmemi sağlarken içime çektiğim nefesi bırakmak istemedim. "Koluma gir istersen" başımı bulunduğu rahat yerden kaldırıp dudaklarımı dişlerimin arasına alıp siyahın en koyu tonuna bürünen göz bebeklerinde gezdirdim bakışlarımı. Ruhumu hapsetmek istercesine derin bakıyordu. "Şey evet, olur, tamam" daha fazla saçmalamadan parmaklarımı sert kolunun çevresine geçirip yürümeye devam ettim. Vücudundan yayılan sıcaklık tenime çarparak geri havaya karışırken geri dönmek istedim . Biraz daha kalmak istiyordum . Fakat bunu söyleyecek yürek olmadığı için sessizce ayak uyduruyordum ona. Kolunu tutmasam yanımda varlığı bile belli olmayan adama başımı tekrar çevirdiğimde dalgınca önüne bakarak yürüyordu. O kadar sessizdi ve o kadar yavaş nefes alıp veriyordu ki kolunu tutmasam varlığından şüphe bile edebilirdim o derece. Sessiz anlaşmamızı bozarak konuşan ilk taraf o olurken kolunu biraz daha sıkarak dinledim boğuk sesini. "Zümra telefon numaranı alabilir miyim" bir çocuğun annesinden oyuncak istemesi gibi çıkan sesiyle hafifçe tebessüm ederek "Evet " dedim. Cebimden telefonu çıkarmak için uzanırken diğer eliyle bileğimden tutup durdurdu. "Vardı zaten Nilüferden almıştım fakat haberin yok diye aramamıştım. Haberin olduğuna göre ararım artık" açık sözlülüğüne bir şey diyemeyerek sessiz kaldım. Neden arayacaksın? Neden bana böyle davranıyorsun? Sorular bir bir dilimin ucuna gelirken dilimi hafifçe ısırarak yine sessiz kaldım. Bir şeyi söylemek isterse söylerdi zaten değil mi? Bizim bahçenin oraya ne ara geldiğimizi bile anlamamıştım. Çok çabuk biten yola dudak bükmek istesem de Aslanın kolunu bırakarak karşısına geçtim. "O zaman tekrar teşekkürler ve iyi akşamlar" bahçe kapısının önünde gitmesini beklerken Aslan bana doğru bir adım atarak elini başımın arkasına koyup dudaklarını alnıma bastırdı. Heyecandan titremeye başlayan ellerimi yere yığılmamak için beline doğru uzatıp tişörtünün kenarından tutundum. Yahu adam yürümüyorsun koşuyorsun. Allak bullak olan zihnim tamamen düşünmeyi bırakmış alnımda taçlandırılmış öpücükle alakadar olmaya başlamışken, vücudundan yayılan toprak kokusunu hayli uzunca içime çekerek soluklandım. Neydi neden oluyordu bilmiyordum ama o kadar güzel ve özel bir histi ki bu pişman olacağımı bilsem bile koşa koşa tekrar yapması için giderdim ona. Alnımdaki dudaklar geri çekilirken parmaklarımın arasındaki tişörtü bırakarak bir adım geri çekilerek hayli uzun olan adama baktım. Kızardığından ve hatta morardığından emin olduğum yanaklarımdan bakışlarını gözlerime çıkarıp elini cebine koyarak bir adım geri çekildi. "Hadi eve gir " boğuk ses tonuna eşlik eden bakışları eşliğinde sahibinden emir alan köle gibi başımı sallayarak arkamı dönüp bahçeye girdim. Yüreğimin tam ortasında bıraktığı hisle eve girip kapıyı kapatıp ardına yaslandım. Bu nasıl bir histi böyle ? |
0% |