@saniyesolak
|
Sellam✨ Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu? Ve beğenirseniz kitabı takibe almayı ve kitaba da oy vermeyi. Bunlar bir yazar için altın değerinde❤️ Keyifli okumalar diliyorum❤️ 💎🎭 YAZARDAN: "Gece, alarmı hallettin mi?" Genç kız bir elini kulağına götürüp kulağındaki kulaklığı iyice yerleştirdikten sonra kulaklığına doğru fısıldadı. Alışkın olduğu tedirginlik hücrelerinin her bir santimine yayılmış durumdaydı. Yaptıkları şeyin ne kadar yanlış olduğunun gayet farkındaydı. Bu farkındalıktı onu tedirginliğin katran karası pençesine iten. Ama o profesyoneldi. Katranın karası her bir santimine bulaşsa da kokusu tüm benliğini doldurup zehriyle öldürse de o tedirginliği törpüleyebiliyor, kendinden emin bir şekilde yoluna devam edebiliyordu. Zordu ama üstesinden gelemeyecek kadar değil... "Alarmı hallettim güzelim ama hızlı olman gerek. Aşağı katta hareketlenmeler var. Her an yukarı birileri çıkabilir." Aldığı mesajla birlikte önündeki özel yapım çelik kapıya doğru iyice yaklaştı ve ezberindeki numaraları tek tek girdi. Gece'nin söylediğine göre tüm rakamları girdikten beş saniye sonra şifre onaylanıyormuş. O beş saniyelik sürede içine hükmeden tedirginliğin başını dışarıya uzatmasına, etrafa kaçamak bakışlar atmasına izin verip gözlerini kapattı ve nefesini tuttu. Kapı kısık bir tıslama eşliğinde açıldığında ve herhangi bir ses ortalığı inletmediğinde, tedirginliğini ait olduğu yere, benliğinin en derinlerine kovup gözlerini açtı ve derin bir nefes bırakıp aralanan kapıyı itti. Bembeyaz oda önüne serilmişti adeta. Hızlı adımlarla odanın içine girip kapıyı kapattı. O hızlı adımlar hiç duraksamadan yoluna devam etti ve aradığı şeyi bulması hiç zor olmadı, eli ile koymuş gibi buldu. Yumruğundan daha büyük olan işlenmemiş kızıl bir elmas, beyaz ışıkların altında güneş gibi parlıyordu. Saydamlığı öyle netti ki bu onun daha da parlamasına neden oluyordu. Güzeldi. Biçimsiz şekline rağmen bakanı büyülüyordu. Genç kız tüm bedeni gibi siyah bir deri ile sarmalanmış olan parmaklarını elmasın kalkanı görevini üstlenen küp şeklindeki cam fanusun iki yanına yerleştirdi ve sakince kaldırmaya çalıştı. Yerinden milim oynamayan cam ile kaşları çatıldı. Bir sorun vardı. O sırada kulaklığından kulağına akan ses, saklanan tedirginliğinin izinsizce yüzeye çıkmasına neden oldu. "Acele et İz. Yukarıya geliyorlar." Derin bir nefesle yüzeyde kol gezen tedirginliğe teslim olmadan işine odaklandı ve sorunun ne olduğunu anlamak için fanusun etrafından dolanmaya başladı. Bir yandan da kapıyı kontrol ediyordu. Henüz gelen birilerinin olduğuna dair bir belirtinin olmadığını görünce yeniden fanusa döndü ve o sırada fark etti şifreyi. Parmak izi ile açılabilen bir şifre... Kimse bu fanusun da şifreli olacağını söylememişti. "Lanet olsun!" diye fısıldadı. Bu sırada kapıdan geldiğine emin olduğu birtakım sesler işitti. Birileri konuşuyordu. "Acele et İzel!" O sesler yetmezmiş gibi bir de beyninde yankılanan Gece'nin sesi de eklenince sakin kalmak, tedirginliğine teslim olmamak her an daha da zorlaşıyordu. Dişlerini sıktı. "Eğer o çeneni kapatmazsan buradan çıktığımda çükünü sana yedireceğim Gece! Elmasın dışındaki fanusta da şifre var, üstelik sadece parmak izi ile açılıyor." Kendi fısıltısını bile işitemeyecek bir duruma gelmişken kapının şifresi girilmeye başladı. "Siktir! Camı kır İz." Gece'nin sözleri ile gözlerini devirdi. Sırtında asılı olan küçük sırt çantasının kolunu tek omzundan çıkarıp yanında sallanmasına izin verdiği esnada sakin kalabilmek adına Gece'ye cevap verdi. "Sen söylemesen bunu yapmak aklıma hiç gelmeyecekti Gece. Ben masayı sökmeyi planlıyordum." Çantasının içinden küçük ama hatırı sayılır bir ağırlığa sahip olan çekici çıkardığında kapıdaki adam şifrenin son rakamını girmişti. Sadece beş saniye... Elindeki çekici tüm gücüyle cama indirdiği de cam tuzla buz oldu. Aynı anda bembeyaz olan oda önce karardı sonra da kırmızı bir ışık karanlığı tahtından devirdi. Kırmızı ışığın zaferini ilan edercesine odayı yüksek sesli bir siren sesi kapladı. Genç kızın beklemediği ayrıntı kapıda saklıydı. Hala üç saniyesi olan kapı siren sesi ile birlikte anında açılmıştı ve adamlar da aynı zaman diliminde içeriye doluşmaya başlamışlardı. Genç kız hızla elması aldı ve çantasının içine attı. Şimdi tek yapması gereken odanın bir duvarını boydan boya kaplayan cama doğru koşmaktı. Henüz adamlar tarafından fark edilmese de saniyeler içinde ifşa olacağının bilincindeydi. Üst üste çekilen silah tetikleri de kendine pek yardımcı olmuyordu ama sorun değildi, buradan çıkabilirdi. Aynı duruma düştüğü ne ilk andı bu an ne de son olacaktı. Derin bir nefes aldı ve onu gizleyen kolona bir elini yaslayıp çantasının boştaki kolunu omzuna astı. İçinden üçe kadar saydı. Daha fazla beklemenin bir anlamı yoktu. Elinde tuttuğu çekicin sapını sıkı sıkıya kavrayıp varlığını hissetti. O çekiç kurtulmak için tek şansıydı. Derin bir nefes daha alıp hızla cama doğru koşmaya başladı. Tam o anda içeriye doluşan adamlar genç kızı fark ettiler. Genç kız aceleyle elindeki çekici cama doğru fırlattı. Çekiç camın derin çatlaklarla yarılmasına neden oldu ama dağılmadı. İşte o an genç kız ne yapacağını şaşırdı. Kırılmayan cam ayaklarının birbirine dolanmasına neden oldu ve sendeledi. Düşmekten son anda kurtulurken cama doğru koşmaya devam etti. Mucizelere inanır mısınız? En çok ihtiyacınız olduğu anda gelen ve o gelişinde damağınıza dünyanın en lezzetli tadını çalıp giden... Genç kız o ana kadar inanmıyordu. Hayatının tek bir anında bile mucize olarak adlandırabileceği bir ayrıntı olmamıştı. Ama tam bu anda gelen o mucize hayatı boyunca gelmeyen pek çok mucizenin yaralarını acısız sızısız dikmiş, pansumanını yapmış ve iyileştirmişti. Kim inanırdı ki o mucizenin kurşun yağmurundan geleceğine? Üzerine yağmur misali yağan kurşunlar senkronize hareket ederek kendisini es geçip önündeki çatlak cama saplanıyor ve camı paramparça ediyorlardı. Camın feryadı sarıyordu tüm odayı. Gece'nin kulağına gelen sözlerini duyuyor ama işitemiyordu. İçindeki adrenalin öyle yükselmişti ki artık kurşun seslerini bile duymakta zorlanıyordu. Sonunda cama geldiğinde tek bir salise bile duraksamadan arkasını cama dönüp ona kurşun sıkan adamların gözlerinin içine baka baka pencereden aşağıya bıraktı kendini. Düşerken, düştüğü o boşlukta durmuş kendisine şaşkınca bakan korumalara gülümsedi. Alaycı bir gülümsemeydi bu. Saniyeler içinde, Gece'nin pencerenin önüne çektiği kamyonun kasasının içine düşmüştü bile. Filenin sert dokusu tenini acıtsa da bu onun için sorun değildi. Yere çakılmamıştı ya da kurşun yememişti. Yakalanmamıştı ya da hala kim olduğunu kimse bilmiyordu. Yattığı yerden doğrulmadan sadece rüzgârı hissetti gözlerini kapatıp. Yaklaşık olarak yarım saatlik bir yolculuktan sonra duran arabayla doğruldu ancak. Canı hiç kalkmak istemiyordu ama burada yatmaya devam edemeyeceğinin de farkındaydı. Hâlâ takip ediliyor olmalıydılar. Ellerini çabuk tutmaları ve bir an önce buradan uzaklaşmaları gerekiyordu. Filenin ucuna kadar emekleyen genç kız, file ile kamyonun arka kapağının arasındaki boşluktan bacaklarını sarkıtıp kamyonun metal zeminine ayak bastı. Bacağının birini arka kapağın üzerinden diğer tarafa atıp kapağın alt kısmında bulunan çıkıntıya bastıktan sonra öbür bacağını da kendine çekti. Tam aşağıya atlayacakken Gece göründü. Siyah eldivenlerle çevrili elini uzatmış yardım etmek için bekliyordu. Daha rahat inebilmek adına bu yardımı geri çevirmedi genç kız. Gerginlikten ve düşmenin etkisinden kaynaklı her bir eklemi sızlıyordu ve biraz yardım hiç fena olmazdı. Eline uzatılan eli sıkıca kavrayan Gece, genç kıza yaklaşıp boştaki kolunu onun beline doladı ve hiç zorlanmadan yavaşça kızı kaldırıp aynı yavaşlıkla yere indirdi. Yerde bekleyen iki kişi vardı. Onları tanımıyordu ama neden orada olduklarını biliyordu İzel. Gece onlarla konuşurken genç kız o iki kişinin getirdiğinden emin olduğu arabaya doğru ilerledi. Yorulmuştu ve bir an önce eve, annesine gitmek istiyordu. Gece'nin gelmesiyle bu isteğine çok da uzak olmadığını anladı. Kapısı açık olan arabanın yolcu koltuğuna bindi ve kapıyı kapattı. Kapalı kapıların ardına terk ettiği suçluluk kapıları parçalayarak burun deliklerinden içeriye sızdı. Sızarken attığı çizikler burnunun direğini sızlatmıştı. Bu işi yapmaktan nefret ediyordu, içinde bulunduğu bu durumdan... Bu karanlıktan ne zaman kurtulacaktı bilmiyordu ama kurtulamadığı sürece ne sızlayan burnunun direği ne boğazına kurulan o düğüm ne de içini santim santim parçalayıp kanatan o suçluluk duygusu asla gitmeyecekti. Kısa bir bekleyişin ardından Gece'nin de arabaya binmesiyle artık gitmek için hazırdılar. Gece arabayı çalıştırmadan önce genç kıza dönüp sorarcasına baktı. Genç kız onun konuşmasına ihtiyaç duymadan bakışlarından ne demek istediğini anladı. Çantasının bir kolunu çıkarıp önüne aldı ve içinden kızıl elması çıkarıp varlığının gerçekliğini ona gösterdi. Genç adam başı ile onayladığında onu yeniden çantasına koydu ve böylece yolculukları başlamış oldu. Ölüm sessizliğinde ilerleyen yolculuk bir buçuk saatin ardından bitmişti nihayet. Arabadan çıkmadan önce elması Gece'ye verdi. Tam çıkmak için elini kapıya uzatmıştı ki Gece'nin sesi ve sözleri genç kızı durdurdu. "Uçak dörtte kalkacak kendini ona göre hazırla." Hiçbir şey söylemeden indi arabadan genç kız. Üzerinde durmamak için zihninin derinliklerine gömdüğü konu şimdi bir duvar gibi dikilmişti önüne. O duvarı aşamayacağının farkındaydı. Fazla yüksek ve fazla kalındı o duvar. Eve doğru hızlı adımlarla yürüdü. Kapıyı çalmasına gerek kalmadan kapı, kardeşi yerine koyduğu arkadaşı tarafından açılmıştı. Endişeli görünüyordu. Normalde onun da yanlarında olması gerekiyordu ama hasta olduğu için gelememişti. "Çok merak ettim seni!" Kapıdan içeri girerken duyduğu cümle yüzüne küçücük bir gülümseme kondurdu. Uzun zamandır yalnızca bu kızın yanında kendini iyi hissediyordu. Bu kız sevildiğini hissettiriyor, yalnızlığını güçlü bir vakum gibi emiyordu. Kafasını artık sıkmaya başlayan başlığı bir çekişte çıkarıp koyu kahverengi saçlarının omzuna dökülmesine izin verdi genç kız. Saç köklerinin arasından parmaklarını birkaç kez geçirip onları rahatlatırken aynı zamanda arkadaşına cevap verdi. "Merak edilecek bir şey yok civciv. Her zaman yaptığım bir iş sonuçta." Elinde başlıkla içeriye doğru adımlarken salonun girişinde beliren kişi ile duraksadı. Bir karabasan misali hayatına çöken ve bırakmamaya yemin etmiş o kişi babasından başkası değildi. Buz gibi bakıyordu genç kıza, tıpkı bir yabancı gibi. Genç kız, yirmi yıldır aşinası olduğu bu bakışa şu an katlanamayacağına karar verip "İstediğin şey Gece'de." dedi ve merdiveni arşınlamaya başladı. En azından o da pek konuşma havasında değildi bugün. Bir an önce eşyalarını toplamalıydı. Annesiyle ne kadar çok vakit geçirirse o kadar kârdaydı. Bu düşünce ışığında odasına giderken Damla'nın sesi onu durdurdu. "Eşyalarını ben topladım. Bununla vakit kaybetmek istemeyeceğini düşündüm." Dönüp ona minnet dolu bir bakış attı. O gerçekten bir cankurtarandı. Yine de odasına girip hızlı bir duş aldı. Annesinin yanına hep düzenli ve temiz gitmeye özen gösterirdi. O kendisini göremese de duyamasa da genç kızın annesine olan saygısı büyüktü. Aynadaki aksine bakıp tamamen hazır olduğunu hissettikten ve suçlu kimliğinden arınıp yeniden annesinin kızı olduğuna kanaat getirdikten sonra annesinin odasının yolunu tuttu. İçeriye girdiğinde hemşire serumuna ilacını enjekte ediyordu. Genç kızı görünce gülümsedi ve işini bitirip çabucak çıktı. Ona bakan iki hemşire vardı. Biri yatılı olarak burada kalırken diğeri gidiş geliş yapıyordu. Sonunda annesiyle yalnız kaldığında vakit kaybetmeden yatağına yaklaştı, bunlar son dakikalarıydı. Belki aylarca onu görebilme imkânı bulamayacaktı. İlk kez ondan bu kadar uzun süre ayrı kalacaktı. Bu durum onu kahretse de itiraz etme hakkına sahip değildi ne yazık ki. Öylece yatıyordu annesi beyaz çarşaflarla çevrili yatağın içinde. Tıpkı ölü gibi... Elini tuttu. Eğer elinden eline yayılan bir ısı olmasa ölüğünü bile düşünebilirdi genç kız ama hayır yaşıyordu. Üç yıldır olduğu gibi sadece nefes alıyordu ama en azından yanındaydı. Bu bile yetiyordu ona. Yatağa tırmandı ve yanına uzandı. Başını omzuna koyup burnunu boynuna gömdü. İlaç kokusu ağırlıkta olsa da kendine has portakal kokusu da geliyordu. İşte bunun verdiği huzuru hiçbir şeye değişmezdi İzel. Her şey onun içindi, onun için katlanıyordu o adama. Genç kız yüzünden annesi bu yataktaydı şu an ve bedeni toprağın altında çürümesin diye, hem bunu ona borçlu olduğu için hem de kendi akıl sağlığı için yapmak zorundaydı babasının istediği her şeyi. Gözlerini kapatıp ondan yayılan huzura bıraktı kendini. Uyumalıydı. Uzunca bir zaman bundan mahrum kalacakken son kez onun kollarında uyuyup verdiği huzuru kana kana içmeliydi. 🎭💎 Omzundaki baskı genç kızı içinde bulunduğu uykudan çekip aldı. Hâlâ annesini omzunda uyuyordu. Başını kaldırıp onu uyandıran kişiye baktığında Damla'yı gördü. "Artık gitme vakti." Başını annesinin omzundan kaldırıp başını sallayarak onayladı Damla'yı. Tamamen doğrulup yataktan indi ve annesine döndü. Artık ayrılık vakti gelmişti ve içine çöreklenen hüznün tortuları kireç tutmuştu. Ondan ayrılmayı hiç ama hiç istemiyordu. "Kendine iyi bak olur mu? Lütfen artık uyan anne. Ben seni kurtaramadım ama sen beni kurtar." Alnına kondurduğu bir öpücükten ve kırk altı yaşına rağmen tek bir beyaz bile olmayan koyu kahverengi saçlarını derince kokladıktan sonra odadan çıktı. Yıllarca yaşadığı yurtdışından sonra hayatında ilk kez doğduğu ama asla büyüyemediği memleketine Türkiye'ye dönecekti. Bunun için heyecanlı olabilirdi ama hüznü heyecanından çok daha yoğundu. Annesine söylediği o sözler son sözleri oldu. Dudakları kilit vurup acı bir mühürle mühürledi ve ne evden çıkarken babasına ne de tüm yolculuk sırasında konuşup beynini şişiren arkadaşına cevap verme zahmetine girmedi. 💎🎭 YAZAR: SANİYE SOLAK Nasıl buldunuz bölümü? Başladığınız tarihi buraya alabilir miyim? |
0% |