Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1| Orman

@saniyesolak

Sellam✨


Lütfen oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın ki bu yolda yalnız olduğumu düşünüp vazgeçmeyeyim❤️


Keyifli okumalar❤️


🫀


COUROSSO


günümüz


Sonbaharın serin havası iyiden iyiye Courosso'yu vururken çöken geceyle birlikte hava daha da soğumuştu. Üzerine çektiği yorganın altından elini çıkarıp sıkı sıkı elinde tuttuğu telefonundan saate baktı.


22.42


Tuttuğu nefesi geri bırakırken üzerindeki yorganı yavaşça itip yatağından kalktı genç kız. Zamanı gelmişti. Yatağında bıraktığı boşluğu yastıkla doldurup yorganı yastığın üzerine örterken öyle sessizdi ki, nefes almaya bile korkuyordu. Hemen yan tarafındaki yatakta uyuyan kardeşini uyandırmayı gerçekten istemiyordu. Yataktaki işi bitince parmak uçlarında yürüyerek dolabının yanına gidip yavaşça kapağını açtı ve önceden hazırladığı postallarıyla şişme monutunu ve sırt çantasını dolabından alıp, aynı yavaşlıkta geri kapattı. Adımları kapıya doğru giderken attığı bir adımda üzerine bastığı, zemindeki şişmiş parkelerden birisinin gıcırtısı onu durdurdu. Çıkan sesle tüm bedeni gerilirken nefesini tutmuştu genç kız ama ne yazık ki kardeşini uyandırmıştı bile. "Crystal?" diyerek yattığı yerden doğrulan küçük kardeşine dönüp gülümsedi. "Üzgünüm Mia. Seni uyandırmak istememiştim."


Sekiz yaşındaki kardeşi, minik elleriyle gözlerini ovuştururken esnedi. Bu sevimli görüntü karşısında daha da gülümsedi Crystal. Kardeşi onun bu dünyadaki tek dayanağıydı. En azından son iki yıldır, anne ve babalarını kaybettikleri o trafik kazasından beri.


"Gidiyor musun?" diye sordu Mia uykulu bir sesle. Kısık gözlerinden uyku akıyordu. Parmak uçlarında durmaktan vazgeçip normal adımlarla yürüdü kardeşinin yanına ve yatağın yanında dizlerinin üzerine çöktü. Yüzünün önüne gelen ince saç tutamlarını kulağının arkasına doğru itip yanağını okşarken "Evet." diye mırıldandı. "Vakit geldi."


Duyduğundan hiç hoşlanmayan Mia, yüzüne göre iri olan gözlerini daha da irileştirip kaşlarını çattı ve "Gitme..." dedi yalvarırcasına bir sesle. Küçük kalbinin endişeyle çırpınışını duyuyordu neredeyse Crystal. Uzanıp kardeşinin alnından öperken onu yavaşça geriye doğru itip yeniden yatmasını sağladı. Tombul yanaklarını okşarken "Ama gitmem gerek..." diye mırıldandı. Kardeşinin ikna etmenin yolunu iyi biliyordu. "Eğer gitmezsem Samantha haklı çıkar ve kazanır. Onun kazanmasını ister misin?"


Başını şiddetle iki yana salladı Mia. Yüzü hoşnutsuz bir ifadeye bürünmüştü şimdi. "Samantha'nın kazanmasını istemiyorum." dedi küçük ama dolgun dudaklarını kızgınlıkla büzerek. Mia Samantha'dan hiç hoşlanmazdı, tıpkı Crystal gibi.


Ama sonra ablasına bakan gözlerine hüzün ve biraz da korku yerleşti. İri yeşil gözlerinin içi titrerken "Ama senin de gitmeni istemiyorum Crystal. Bugün öğlen haberlerde gördüm, iki gün önce kaybolan kızlardan birinin ölmüş bedenini bulmuşlar, diğer ikisi hâlâ kayıpmış. Korkuyorum." dedi. Göz bebeklerinden ses tonuna kadar hissettiriyordu korkusunu küçük Mia.


Dudaklarından umutsuz bir soluk döküldü Crystal'in. Evet o haberi kendisi de görmüştü ve cesedi bulunan kızı tanıyordu. Candice... Pek sohbetleri olmasada onun da doktor olmak istediğini biliyodu Crystal. Bunun için çok çalışıyordu.


Hayatları bundan ibaretti işte. Her zaman böyle olmuştu. Kaybolan insanlar, bulunan cesetler ya da cesetlerden geriye kalan kalıntılar. Korku ve dehşetin üzerine inşa edilmiş bir Dünya... Bazen neden yaşamaya devam ettiklerini sorguluyordu genç kız. Amaçları neydi? Hayatta kalmak mı? Yaşamak hayatta kalmaktan çok daha fazlası olabilirdi hayalinde. Ama gerçekler çok daha farklıydı. Sınırların içinde güvendeydin ama sınırı geçtiğin an seni bekleyen tek bir şey vardı; ölüm.


Bir zamanlar babaları doktordu, ölmeden önce yani. Bazen gizlice onu takip ederdi Crystal. Bulunan cesetleri inceleme görevi babasındaydı. Gerçekleri herkesten gizlemişlerdi ama Crystal kendi gözleriyle defalarca kez görmüştü. O cesetlerin bazen derileri mükemmel açılarla yüzülmüş oluyordu. Kas dokusuna tek bir zarar bile gelmeden üstelik... Bazen de paramparça bir halde geliyorlardı, çoğu zaman eksik... Dünya genelinde görülen bu duruma o kadar alışılmıştı ki uydurulan bahaneler -hayvan saldırıları, organ mafyaları ya da bir gurup saldırgan katil çeteleri- herkesçe kabul görüyordu. Öyle ki kimse sınırın dışına çıkıp onların izini sürmüyordu. Ortada binlerce ceset vardı ama failleri yoktu. Herkes istediğine inanmakta özgürdü ama Crystal arkasına saklandıkları o bahanelerin hiç birine inanmıyordu. Bir şeylerin yolunda olmadığını biliyordu genç kız. Normal olmadığını... Normal diye dayatılanın aslında bir şeylerin üzerini kapatmak olduğunu... Ama bu tezini, düşüncelerini destekleyecek ya da kanıtlayacak hiçbir şeyi yoktu elinde ve gidip araştırma yapacak kadar da cesur değildi. Kimse o kadar cesaretli olamazdı.


Genç kız, kardeşini rahatlatmak ister gibi uzanıp alnını öptü bir kez daha. "Korkma..." diye fısıldadı. "Eski tapınağın orada olacağız. Sınırı geçip ormana girmeyeceğiz hiçbirimiz." diye devam etti sözlerine. Sonra dudakları muzipçe kıvrılırken kardeşinin burnunun ucuna parmağını koyup "Hem Evan da orada olacak." diye ekledi.


Kardeşi, Evan'a bayılırdı ve onun adını duymak bile onu deli ederdi. Ama bu kez beklediği tepkiyi alamadı genç kız. Her zaman olanın aksine bu kez Evan'ın adını duyduğunda sevinç gösterisi falan yapmamıştı Mia. Aksine daha da somurtmuştu. "Evan Samantha'dan gözlerini ayırabilirse belki seni fark eder ve korumak aklına gelir."


Buna diyecek bir sözü yoktu genç kızın. Acıyla kasılan kalbi tüm kelimelerini çalıp alıyordu ondan. Dokuz yıldır umutsuzca sevdiği bir kişi vardı ortada ve bir de o kişinin takıldığı kızlar. Şimdikinin adı Samantha'ydı. Her ne kadar Samantha ile diğerleriyle olduğundan daha uzun zaman geçirmiş olsa da bu her an değişebilirdi. Evan çapkın bir erkekti, hatta fazla çapkın... Kasabadaki tüm kızlar bitse bile o sıranın asla kendisine gelemeyeceğinin bilincinde olarak kardeşini yatıştırmak için "Belki bu kez beni fark eder ha?" diye sordu. Buna kendisi bile inanmıyordu. Acınası bir halde olduğunu kabul ediyordu Crystal. Ses tonunu eğlenceli çıkarmaya çalışsa da ne kadar başarılı olabildiğini yalnızca Tanrı bilirdi. Kardeşi yaşıtlarından daha gözü açık ve zeki biri olduğundan gözünden hiçbir şey kaçmıyordu. Elbette Crystal'in duyguları da kaçmamıştı hiçbir zaman. Ama çok iyi bir sırdaştı Mia. Onunla her şeyini konuşabiliyordu. Sekiz yaşında olması buna engel değildi. Zaten sekiz yaşındaki birinin duymaması gereken hiçbir gelişme de olmuyordu hayatında.


"Hiç sanmıyorum Crys." dedi Mia. Yorganını göğsüne doğru çekerken. Küçük burnu şimdi havaya dikilmişti ve dudakları kendini bilmiş bir ifadeyle bükülmüştü. "Evan bir aptal ve seni hep arkadaş olarak görmeye devam edecek. Ama yine de sana bol şans... Git ve Samantha'nın canına oku lütfen."


Crystal kardeşinin bu sözlerine sadece gülmekle yetindi. Ardından elini öne çıkarıp dört parmağını avuç içine kapatırken serçe parmağını kardeşine doğru uzattı ve "Uyuyacağına söz ver!" dedi. Kardeşi de yorganın altından çıkardığı eliyle ablasını taklit edip "Sabah uyandığımda burada olacağına söz ver!" diye karşılık verdi. Crystal'in dudaklarında beyaz dişlerini ortaya seren bir gülüş peyda olurken serçe parmakları birbirlerine dolandı ve aynı anda "Söz!" diyerek birbirlerine söz verdiler.


Mia gözlerini kapatıp uykunun yeniden onu esir almasını beklerken Crystal da son kez kardeşinin alnından öpüp ayağa kalktı, yere bıraktığı eşyalarını aldı ve sessizce çıktı odadan. Aşağı kattan gelen televizyon sesine kulak kabarttı önce ama yalnızca televizyondan geliyordu ses. Teyzesi yorumlarıyla o sese eşlik etmediğine göre televizyonun karşısında uyuyakalmış olmalıydı. Rahat bir nefesi içine çekerken yeniden parmak uçlarında yürüyerek indi merdiveni ve üç farklı kilitle kilitlenen kapının her bir kilidini açıp kendini dışarı, gecenin karanlığına bıraktı. Kaçırılma vakaları genellikle geceleri olduğu için akşam altıdan sonra sokağa çıkma yasağı vardı. Bu yüzden sokak fazlasıyla ıssızdı. Alışılagelmiş bu düzenin bir parçasıydı bu da ve kimseye garip gelmiyordu. O alışılagelmiş düzende heyecan arayıp yaramazlık peşinde koşan gençlerden biriydi Crystal da bu akşam.


Aslında genç kız biraz da diğerlerinin karşısında daha fazla ezilmemenin derdindeydi. Sınıf arkadaşlarının geceleri sık sık o eski tapınakta buluştuğunu biliyordu, hatta bazen birkaç dakikalığına ormana girdiklerini bile duymuştu ama o hiç katılmamıştı. Evden çıkamayacağını düşünmüştü hep, teyzesine yakalanacağını. Şu an dışarıda olduğunu görse Tanrı korusun, ormandaki tehlikeye bırakmadan kendisi parçalayabilirdi genç kızı.


Soğuk, ince kazağından tenine doğru akıp bedenini titrettiğinde hızla montunu giyip kapüşonunu kafasına geçirdi ve fermuarını boğazına kadar çekti. Yere bıraktığı postalları da bağcıklarını bağlamadan ayağına geçirdiğinde artık hazırdı. Sırt çantasının askılarını avucunun içinde sıkıştırıp omzuna atmadan yürümeye başladı ve evinin bahçe kapısından çıktı. Sanki özgürlüğe attığı ilk adımdı bu.


Onu nelerin beklediğini bilmeden...


Samantha'nın meydan okumasına artık daha fazla dayanamadığı için buluşmaya geleceğini söylemişti ama zaten içten içe merak da ediyordu Crystal. Orada bulunmayı hep istemişti ve şimdi ayaklarının onu götürdüğü yeri bilmek, kalbinin heyecanla dolmasına neden oluyordu. Ellerini ceplerine sokup ara sokaklardan birine girdi ve adımlarını hızlandırdı. Uzaklardan devriye gezen polis arabasının seslerine karışan köpek sesleri geliyordu. Bu da genç kızı istemsizce geriyordu ama rahatsız edici bir gerilim değildi bu. Bir yasağı çiğniyor olmanın getirdiği bir gerilimdi, hoşuna gittiğini inkâr edemezdi.


Ara sokaklardan geçe geçe yürüdüğü on beş dakikanın sonunda eski tapınağın bahçe kapısına geldiğinde durdu. Gözleri karanlığın içinde korkunç görünen eski yapıda gezinirken, bahçeden hemen sonra başlayan ormandan gelen bir uluma sesi tüylerini diken diken etti Crystal'in. Fazla yakından gelmişti sanki. Hayvan saldırıları adı altında verilen cinayetleri okumuş ve cesetleri görmüş birisi olarak korku her hücresini sarmaya başlıyor ve yerleştiği yeri hızla çürütüyordu. Kalbinin atışlarını boğazında hissederken başını kaldırıp ormana doğru baktı sanki orada olan şeyleri görebilecekmiş gibi. Ve bir uluma sesi daha duydu. Bu diğerinden biraz daha uzaktı. Sanki vahşi bir kurt onun varlığını fark etmiş de diğerlerine avın yerini tarif ediyormuş gibi... Duyduğu seslerin verdiği his tam olarak buydu. İliklerine kadar işleyen ve içinden geçen her his ardına dahi bakmadan geri dönmesini söylüyordu. Kayıtlara hayvan saldırısı olarak geçecek bir cinayetin maktulü olmak istemiyordu ama bir kez daha korkak damgası yemek de istemiyordu. Kararsızlık her iki yanından da saldırıp onu alaşağı ederken derin bir nefes aldı ve kendini sakin olmaya zorladı. Çoğu zaman onlar burada buluşuyorlardı ve hiçbirine hiçbir şey olmamıştı bunca zaman öyle değil mi?


Birkaç nefes egzersizinin ardından soğuk havaya rağmen gerginlikle titreyen ellerini kot pantolonuna silip kapıya doğru bir adım attı. Büyük demir kapı sıkı bir şekilde kilitlenmiş gibi duruyordu. Başını kaldırıp üzerinden atlayıp atlayamayacağını tartarken şişme monutunun başlığı başından kayarak saçlarını özgür bıraktı. Esen rüzgârla uçuşan saçlarını umursamadı genç kız. Nasıl olsa burada güvenlik kameraları yoktu. Saklanacak bir şey yoktu... Eliyle kapının demir parmaklıklarını kavrarken bir uluma sesi daha yükseldi ormanın içinden. Bu kez öyle yakından gelmişti ki, Crystal ateşe değmiş gibi elini kapıdan çekip bir adım uzaklaşmıştı istemsizce. Hemen ardından bir uluma sesi daha... Artık kurtlar yan yanaydı anlaşılan. Kalbi öyle hızlı atıyor, nefesleri öyle hızlı bedenine dolup bedenini terk ediyordu ki bir an kendini bayılacak gibi hissetti genç kız. Korku yerleştiği bedeni artçılarla sarsıyordu. Tirteyen parmaklarını avuç içlerine gömüp bir kez daha gözlerini uçsuz bucaksız karanlığı andıran ormana çevirdi. Alışık olduğu karanlığı görmeyi bekliyordu ya da bunu umuyordu bilinmez ama gördüğü beklenmedik şey nefesini kesti genç kızın.


İki çift göz vardı orada.


Karanlıkta altın gibi parlayan, sarı iki çift göz...


Kurtların gözü diye düşündü. Bir kurda ait olmak için fazla iri ve fazla parlak olsalar bile, daha fazlasını düşünmedi, düşünemedi. Gözlerini bir an olsun o gözlerden çekemiyor, nefes dahi alamıyordu Crystal. Gözlerini çekerse ya da nefes alırsa her an atağa geçip saldıracaklarmış gibi hissediyordu. Aralarındaki onca mesafeye rağmen gördükleri genç kızın üzerinde böyle bir etki bırakıyordu.


Öyle odaklanmıştı ki o iki çift göze, omzuna dokunan bir el dudaklarından bir çığlığın dökülmesine neden oldu. Hızla arkasını dönerken "Sakin ol Crys." diyen Evan'ı gördüğünde neredeyse mutluluktan ağlayacak kıvama gelmişti. Tuttuğu nefesler acısını çıkarmak ister gibi dudaklarının arasından geceye doğru dökülürken göğsü şiddetle inip kalkıyor, kalbi o göğsün içine sığamıyormuş gibi göğüs kafesini dövüyordu. Sertçe yutkunup kendini toparlamaya çalıştı Crystal. Bir elini göğsüne yaslamış, kalbini zapt etmeye çalışırken karşısındaki adama bakıyordu nefes nefese.


"Seslendim ama duymadın sanırım." dedi Evan gözlerinde bir parça mahcubiyetle. Kahveleri yavaşça Crystal'in yüzünden ayrılıp genç kızın biraz önce nefes dahi almadan baktığı noktaya dönmüştü şimdi. Nefesleri biraz olsun normale dönmeye başlayan genç kız baş parmağı ile artık arkasında kalan yeri işaret edip "Kurtlar... Çok yakındılar sanırım..." diye mırıldandı titrek bir sesle. Titremesini üşümeye bağlamak istese de sırtından soğuk terler dökülüyordu o an. Kesinlikle titremesinin nedeni korkuydu.


Gerçekten de duymamıştı Evan'ın sesini. Yutkunup omzunun üzerinden yeniden o karanlık ormana baktı. Biraz önce gördüğü o iki çift göz artık orada değildi, gitmişlerdi. Crystal yeniden o uçsuz bucaksız karanlığı gördüğüne memnun olmuştu. O ürkütücü gözleri bir daha kesinlikle görmek istemiyordu..


"Biliyorum." diye karşılık verdi Evan Crystal'in sözlerine ve gözlerini ormandan çekip genç kızın mavilerine dikti. "Alıştık artık biz, çoğu akşam duyuyoruz seslerini. Yakında sende alışırsın."


Buna hiç niyeti olmasa da bunu içinde tuttu genç kız. Bir daha asla bu buluşmalara katılmayacağından emindi. Onun sessiz kalışı üzerine gülümsemeyen genç adam kolunu tutup "Hadi gel, yolu bulamayacağından emin olduğum için seni almaya geldim." dedi ve kızı tapınağın bahçesini çevreleyen duvar boyunca yürütmeye başladı. Pekâlâ iyi ki kapının üzerinden atlamak gibi bir aptallık yapmamıştı.


Bu yolda gündüzleri yürümek bile ormana yakınlığı nedeniyle insanın içini ürpertirken geceleri yürümek, adım adım sonuna doğru gitmek gibi hissettiriyordu. Yine de Crystal kendini rahat hissediyor, sessizce Evan'ın adımlarına ayak uyduruyordu. Biraz önceki gerilim şimdi bedenini terk etmiş, nefesleri normale dönmüştü. Sadece kalp atışları hâlâ hızlıydı ama onun da korkuyla bir ilgisi yoktu. Üzerindeki ince kazağına ve şişme monutuna rağmen Evan sanki çıplak tenini tutuyormuş gibi hissettiriyordu bu temas. Elinin sıcaklığının tuttuğu yere yayıldığını hissediyordu genç kız. Bu da kalbinin uslanmaz bir çocuk gibi coşmasına neden oluyordu.


"Gelebilmene şaşırdım doğrusu. Teyzenin bırakmayacağından emin gibiydim."


Yan yana yürürlerken konuşan Evan oldu. Kahvelerinin ağırlığını yüzünde hissettiğinde gözlerini yerden kaldırıp genç adama gülümsedi Crystal ve omuz silkti. "Haberi olsaydı muhtemelen bırakmazdı. Son zamanlarda artan kayıp vakaları ve bulunan cesetler onu paranoyaklaştırıyor. Özellikle anne ve babamızın ölümünden sonra durum daha da işin içinden çıkılmaz bir hâl aldı. Ev hapsinde gibi bir şeyiz." Sesi bu durumdan şikayetçiymiş gibi çıktığında boğazını temizleyip gülümsemeye devam ederken "Ona hak veriyorum ama. Korkuyor." diyerek toparladı durumu. En son isteyeceği şeydi Evan'ın ona acıması.


"Sende korkuyorsun?" dedi Evan karşılık olarak. Daha çok sorar gibi çıkan sesinde korktuğu o ifadenin izlerine rastlamamak biraz daha rahatlattı genç kızı. Ortada acınacak bir durumun olmadığını biliyordu, kasabasaki gençlerin yüzde doksanı onunla aynı durumdaydı ama gel gör ki aşık kalbi bunu anlamayı reddediyordu.


Genç kız Evan'ın sorusunu inkâr etmek istedi duyduğu ilk anda. Adamın gözünde cesur biri olmak... Ama şöyle bir etrafına baktığında korkmadığını söylerse cesur biri gibi görünmekten daha çok bir aptal gibi görüneceğini fark ettiğinde "Evet..." diye kabullendi kısık bir sesle. "Korkuyorum." Gerginlikle dudaklarını yalayıp alt dudağını dişlerinin arasında ezmeye başladı. Sorup sormamakta kararsız kaldığı bir soru, dudaklarından firar etmeye çalışıyordu. En sonunda daha fazla dayanamadı ve sormayı seçip dudaklarını araladı genç kız. O sırada bir köşeden dönmüş yürümeye devam ediyorlardı.


"Aptalca bir şey yapmazlar değil mi orada?"


Üstü kapalı sorduğu bu sorunun altında yatan anlamların çürük nefeslerinin kokusunu alıyordu Evan. Kısa bir an duraksayıp Crystal'in de durmasını sağladı. Omzunun üzerinden bir yere bakıp yeniden kızın yüzüne baktığında gözlerindeki gerginliği görmemek için aptal olmak gerekiyordu. "Bak..." diye söze girdiğinde sesindeki gerginlik Crystal'i de içine çekti. Dudaklarından kesik bir nefes kaçarken yutkunup devamında gelecek olan sözcükleri bekledi.


"Sen ilk defa geliyorsun diye bunu bir eğlence aracı olarak görüyorlar. Aptalca bir şey yaparlar mı bilmiyorum ama yapmaya çalışırlarsa buna engel olmak için elimden gelen her şeyi yapacağımı bilmeni istiyorum."


Başını sallamakla yetindi sadece Crystal. Dostça yapılan bu konuşmanın altında bir anlam aramamak için zorluyordu kendini. Dokuz yıla dayanıyordu onların arkadaşlıkları. Aşk, genç kızın kalbine dokuz yıl içinde amansız bir şekilde işlemiş olsa da Evan'da bunun bir karşılığı yoktu ne yazık ki. Defalarca kez cümlelerin farklı anlamlarına tutunup defalarca kez o tutunduğu dallar kırılmış ve yere çakılmıştı. Bir kez daha bunun olmaması için kendisiyle savaşıyordu ama aptal kalbi, laf dinlemeye pek niyeti yokmuşçasına hızla çarpmaya başlamıştı bile.


Kızın cevabının sadece baş sallama ile kalacağını, konuşmayacağını anladığında "Hadi gidelim..." dedi adam ve başıyla işaret ettiği yere doğru yürümeye başladılar. Önlerini kaplayan karanlığa bakarken artık korkmuyordu Crystal. Evan'ın yanındaki varlığı ona güven veriyordu.


"Tapınağın bahçe duvarı ile sınırın duvarının birleştiği yerde bir açıklık var, geçiş için orayı kullanıyoruz." diye açıkladı Evan. Gittikçe sınıra yaklaşıyorlarken bu sözler tamamen genç kızı rahatlatmak için kurulmuştu. "Daha az riskli bir buluşma noktası seçemez miydiniz?" diye sordu genç kız şakayla karışık. Sınıra ilk defa bu kadar yaklaşmanın gerginliği olsa da daha önce de söylediği gibi Evan'ın yanındaki varlığı sayesinde rahat hissediyordu kendini. Göz ucuyla Evan'ın omuz silktiğini gördü.


"Polislerin devriye gezmediği tek nokta orası. Hiçbirimiz eğlencenin ortasında polis baskını yemek istemeyiz öyle değil mi?"


Gülmeden edemedi Crystal bu sözlere. Evan'ın bakışlarını yüzünde hissederken polis baskınıyla sokağa çıkma yasağını ihlali yüzünden göz altına alınsa ne olurdu diye düşündü bir an. Teyzesinin kalp krizi geçireceği kesindi. O anki yüz ifadesi aklına geldiğinde daha da gülerken buldu kendini. "Evet. Kesinlikle istemeyiz."


Karanlığın içinde şehrin ışıklarından gittikçe uzaklaşırlarken sınıra daha da yaklaştılar. Crystal omzunun üzerinden arkasında bıraktığı şehre baktığında rengarenk görüntü gördüğü en güzel manzaraydı onun için. Durup izlemekten alamadı kendini. İlk defa şahit olduğu bir manzaraydı bu.


"Çok güzel değil mi?" diye sorduğunu duyduğunda Evan'ın, ancak çekebildi bakışlarını Courosso'dan. "Çok güzel..." diye tekrarladı. İçinde yaşadığı şehri ilk defa görüyor gibiydi. Bu kalbinin acıyla kasılmasına neden oldu. Daha farklı bir dünyada doğmanın nasıl olacağını düşündüğü kısacık bir anda yollarına devam etmişlerdi. Sokağa çıkma yasağı olmasaydı, özgürce şehirler arasında seyahat edebilselerdi mesela? Gecelerin keyfini çıkarabilselerdi. İki sandalye alıp şu an bulundukları noktaya koysalardı mesela ve kahvelerini yudumlarlarken izleselerdi bu manzarayı. Yakalanma korkusu olmadan? Düşüncesi bile rüyaların ötesinde gibi geliyordu. İmkânsız bir düş...


Evan'ın bahsettiği açıklığı gördüklerinde artık tam olarak sınırın yanında duruyorlardı. Genç kız bir adım daha atsa orman tarafına geçecekti. Biraz önce gördüğü gözler geldi aklına ormana bakarken. Karanlığa alışan gözleri silüet şeklindeki ağaçları ayırt edebiliyordu artık. Acaba oradan bir yerden bizi izleyen bir şeyler var mı diye düşünmeden edemedi. Ormandan tarafa geçmelerini bekleyen bir avcı mesela? Deminki kurtlar neredeydi şu an?


Derin bir nefesle bu düşünceleri bir kenara itti genç kız. Beyni durmaksızın bir şeyleri düşünüp duruyordu. Yetmiyor bu düşüncelerine uykuda kâbus ya da rüyalarla devam ediyordu. Bazen aklını kaçırmaktan korkuyordu Crystal. Şu an düşünmesi gereken şey ormanın derinliklerinde gördüğü kurtlar olmamalıydı. Zira o kurtlardan daha acımasız olan biri varsa o da çok uzun zamandır bu anı bekleyen Samantha'ydı.


Yıkılan duvarın enkazının üzerinde önce Evan geçti ve Crystal'in elini tutup onun da geçmesine yardım etti. Sonra bahçenin ortasına dikilmiş görkemli, büyük, dört kulesi olan tapınağa doğru yürümeye başladılar. Tapınakla ilgili anlatılan çok fazla hikâye olsa en eski ve en yaygın olanı, şeytanın doğduğu yer olarak bilinmesiydi. İnanılana göre tapınağa girenler lanetlenir ve şeytanın hizmetkârları olarak lekelenirlerdi. Crystal bu batıl söylemlere hiçbir zaman inanmadığını iddia etse de zihninin gerisinde bir şeyler onu bu tapınağa karşı hep ön yargılı olmaya itmişti. Şimdi tapınağa doğru attıkları her adımda ayaklarına vuran tereddütün nedeni o ön yargılardı.


"Tapınağa mı gireceğiz?" diye sormaktan alamadı kendisini en sonunda. Evan'ın omzunun üzerinden o haylaz gülümsemesi ile ona bakıp "Sen ne sanıyordun ki?" demesini bekleyip kendini bu cevaba öyle çok hazırlamıştı ki "Hayır tabi ki. Uyuyan şeytanı uyandırmak istemeyiz hiç birimiz." dediğinde şaşırdı. Şaşkınlığını gizlemek içinse gülmeye çalıştı. "Elbette..." diye mırıldandı kendi kendine. Elbette... Evan'ın cevabında sezdiği alay kendini aptal gibi hissetmesine neden olmuştu. Derin bir nefes aldı ve kendi kendine Tamam... diye düşündü. Aptalca şeyler sormak ve yapmak yok.


Tapınağın arkasına dolandıklarında sonunda arkadaş gruplarının yanına gelmişlerdi. Ortaya yakılan ateşin etrafına oturan yedi kişi onları bekliyordu. En başta Samantha vardı. Sarı uzun saçlarının uçlarını kızıla boyamış ve asi bir görünüm kazanmaya çalışmıştı ama Crystal'e göre saçları berbat görünüyordu. Canlılıktan yoksun boyanmaktan yanmak üzere gibi... Üzerinde soğuk havaya rağmen derin göğüs dekolteli, ince askılı bir atlet ve uzun bacaklarını ortaya seren sıkı, yuvarlak hatlı kalçalarını saran bir kot şort vardı. Erkeklerin onda sevdiği şeyde tam olarak buydu işte. Uzun bacaklar, incecik bel, dolgun göğüsler ve dolgun kalçalar... Crystal kendi bacaklarının onunki kadar uzun olmadığının bilincindeydi, beli de onunki kadar ince değildi ama göğüsleri ve kalçalarının hatırı sayılır bir dolgunluğu vardı. Sadece... Onun kadar cesur olup ortaya sermediği için yokmuş gibi duruyorlardı. O an içini derin derin kazan bir merak, sonunda toprağın üzerine elini uzatıp tırnaklarını yüzeye sapladı. Evan onu çıplak görse, gördüklerinden memnun kalır mıydı?


Bu düşünce yanaklarına kanın hücum etmesine ve soğuk havaya rağmen teninin yanmasına neden olunca başını hafifçe iki yana sallayıp sıyrıldı düşüncesinin içinden ve gözleriyle grubu taradı. En başta Samantha oturuyordu. Samantha'nın yanında Kid, onun yanında da sırayla Meris, Kevin, Tina, Luke ve Kriss... Normalde Kriss'in Luke'un kucağına oturmasını beklerdi Crystal. Çünkü derste bile onun yeri orasıydı ama şu an ayrı oturduklarına göre aralarında biraz sorun olmalı diye düşündü genç kız.


Evan'ın yeri, Samantha'nın yanı, boştu ve Crystal için ayrılan bir yer yok gibi görünüyordu. Onları ilk fark eden Samantha oldu. Elindeki sigarayı dudaklarına yaslayıp derin bir nefes çekerken bir elini uzatıp Evan'ı yanına çağırdı. Göz ucuyla Evan'ın yüzünde gördüğü imalı sırıtış midesine yumruk yemiş gibi hissettirmişti Crystal'e. Evan yanından ayrılıp yerine doğru yürürken genç kız bir an ne yapacağını bilemeyerek ayakta dikildi öylece. Nereye oturmalıydı? Kendisini öyle yabancı hissetti ki oraya, Evan da yanından ayrılınca öyle yalnız hissetti ki... Boğazına çöreklenen yumruyu yutkunarak gidermeye çalıştı. Gözleri grubun üzerinde gezinirken Samantha'nın dudaklarındaki o alaycı kıvrımı ve küçümseyen bakışları gördüğünde bir anlığına onun yüzüne odaklandı. Bu gece ne olursa olsun kendisini eğlence aracı olarak görmesine izin vermeyecekti Crystal. Onun da dudakları yavaşça kıvrılırken geri adım atmayacağını net bir şekilde belli etti. Tam o sırada imdadına Meris yetişmişti. Kid'den tarafa doğru kayıp elini açılan boşluğa vurdu birkaç kez ve "Buraya oturabilirsin." dedi. Sesi ne itici geliyordu kulağa ne de dostça, tamamen nötrdü.


Derin bir nefesle ayaklarına yürü komutunu verip onun için açılan boşluğa bıraktı bedenini. Ona dönen bakışları umursamamaya çalıştı ama öyle dikkatli bakıyorlardı ki umursamamak imkânsızdı. Yine de gözlerini ateşe dikip onları yok saymayı başardı. Sessizlik bir süre aralarında uzayıp gitti. Yalnızca ateşin çıtırtısı ve gece böceklerinin hem birbirlerinden bağımsız hem de bir o kadar uyum içinde olan sesleri duyuluyordu. Üzerinde gezinen bakışlar öyle keskindi ki tenini kesiyordu sanki. Dönüp hiçbirine bakmadığı için o bakışların altında yatan anlamları göremiyordu ama ne olduklarını az çok tahmin ediyordu genç kız.


"Gelmeni beklemiyordum Crystal. İtiraf etmek gerekirse şaşırttın beni."


Sessizliği yırtıp atan Samantha'nın sesiyle birlikte, damarlarına tırmanan gerilimle işte başlıyoruz diye düşündü genç kız. Bu gerilim çok farklıydı. Samantha'nın üzerinde öyle bir etkisi vardı ki yalnızca bakışları bile Crystal'in ağlamasına sebep olacak türden ağırdı. Nedenini hiçbir zaman bilememişti genç kız ama öyle çok maruz kalmıştı ki o bakışlara, artık alışmış sayılırdı.


Bakışlarını sonunda ateşten kaldırıp gözlerini Samantha'nın gözlerine dikti. Donuk mavi gözlerine yansıyan ateşin kızılı ürkütücü görünüyordu ama etkilenmemiş rolünü çok iyi oynadı Crystal. Omzunu silkti ve "Geleceğimi söylemiştim." diye cevap verdi umursamaz bir ifadeyle. Sesindeki kayıtsızlık duygularını maskeliyordu. Samantha'nın, sırtını Evan'ın göğsüne yaslamış bir şekilde Evan'ın kucağında oturduğunu görmek Crystal'in içinde bir yerleri kırıyordu ama o maske sayesinde bunu belli etmiyordu genç kız. Samantha parmaklarının arasında duran sigaradan bir nefes daha çekip sigarayı arkasına doğru fırlatırken "Evet, söylemiştin." diye mırıldandı. Sonra gözlerinin içine baka baka elini arkaya -Evan'ın ensesine- doğru götürdü ve başını kendine doğru eğip dudaklarına sahiplenici bir öpücük kondurdu. Geri çekildiğinde hâlâ Crystal'e bakıyordu ve dudaklarında küçük bir kıvrım vardı. "Ve bende inanmamıştım. Alınma ama buradan baktığımda bir hayli korkak görünüyorsun."


Göğsünden yükselen acının külleri gözlerinin içine battı. İki damla gözyaşıyla temizledi gözlerine dolan külleri ama dışarı değil içeri aktı o yaşlar ve külün kalıntıları, ruhuna karıştı. Her şeyde olduğu gibi bunu da içine attı genç kız, acısına rağmen yuttu. Bu hayatta gerçekten iyi olduğu bir şey varsa o da duygularını maskelemekti. Babası zeki bir adamdı ve psikoloji alanıyla yakından ilgilendiğinden kişilik analizi konusunda ustaydı. Genç kız, babasını takip edip morgdaki cesetleri incelerken öğrenmişti duygularını maskelemeyi, ifadesizce durabilmeyi. Babası o morga girmesinden, cesetlere bakmasından hiç hoşlanmazdı ama Crystal'in hep ilgisini çektiğinden bu huyundan hiçbir zaman vazgeçememişti. Ceza almamanın yoluysa girdiğini belli etmemekten geçiyordu, o sonradan birleştirilen vücut parçalarını hiç görmemiş gibi yapmaktan...


"Eğer cesaretin sokağa çıkma yasağında evinden çıkıp buraya gelmek olduğunu düşünüyorsan bu senin problemin Samantha. Seninle cesaret anlayışımız çok farklı bizim." diye karşılık verdi Samantha'nın sözlerine. Duruşu dik, bakışları gururlu ve hatta biraz da alaylıydı. Hiçbir zaman lafını esirgeyen birisi olmamıştı Crystal. Özellikle Samantha'ya karşı. Sessiz kalmak sizi güçlü falan kılmıyordu. Aksine karşınızdakine daha çok fırsat veriyordunuz sizi aşağı çekmesi için. Sözlerinin üzerine ateşin çıtırtısına karışıp havaya doğru yükselen bir kahkaha attı Samantha. Karanlığa karışan bu ses bir an için genç kıza kendini korku filmlerinin içindeymiş gibi hissettirmişti. "Evet." dedi ikinci e harfini uzatırken buğulu bir sesle. Sonra kendi kendine mırıldanırmış gibi devam etti "Bu benim problemim." Ve birden yaslandığı yerden doğrulup Evan'ın kucağından kalktı ve kendi yerine oturdu. Bacaklarını kendine doğru çekip dirseklerini dizlerine yaslarken "Söylesene..." diye girdi söze. "Senin cesaret anlayışın ne?"


Dudakları kıvrılan Crystal, tek kaşını kaldırıp karşısındaki kıza bakarken diğerleri sessizce onları izliyorlardı. Yüzüne doğru yumuşakça esen bir rüzgâr ateşin ılığını daha fazla hissetmesine neden olurken dudaklarını yalayıp "Anlayabileceğin organın silikonların arasında sıkışıp kaldığı için anlatsam da anlamazsın Samantha. O yüzden boş ver." dedi. Gruptan bir gülme sesi yükselirken biri "Bu sert oldu!" dedi keyifle. Dönüp konuşana baktığında Kid ile göz göze geldi Crystal. Onun hakkında bildiği tek şey uyuşturucuya bulaştığı ve şu an arınma aşamasında olduğuydu. Bir zamanlar sınıf arkadaşı olsalarda Kid okulu uzun zaman önce bırakmıştı.


Samantha Kid'in karnına sertçe dirseğini geçirirken gözlerini Crystal'den hiç ayırmamıştı. Genç kız orada düşmanca kıvılcımlar görüyordu. Onun nefretini yeterince kazanmışken üzerine biraz daha eklense ne kaybederdi ki? Hiçbir şey!


Bakışlarına rağmen hiçbir şey söylemedi Samantha ve en sonunda Crystal'i pes ettiremeyeceğini anladığında gözlerini ondan çekip gruba döndü. Dudaklarını iki yana geren o kıvrım, aklında dolanan tilkilerin gölgesiydi.


"İçecekleri getirme sırası Kevin'deydi..." diye girdi söze. Düşmanca bakışlarının hedefi bu kez Kevin olmuştu. Kevin hiçbir şey umurunda değilmiş gibi omuz silktiğinde yüzünü tiksinircesine buruşturup gözlerini ondan çekti ve devam etti. "Ama gördüğünüz üzere elimiz boş. Neyse ki yanımızda Crystal var. Hadi oyun oynayalım."


"Ne oyunu?"


Samantha'nın sözleri ilgisini çekmiş gibi heyecanla atılan Tina'ydı. Crystal, Samantha'nın Neyse ki yanımızda Crystal var lafında takılı kaldığından oyunu düşünmedi bile. Gerilim ilk o an yeniden tırmanmaya başladı damarlarına. Yutkundu ve Samantha'nın vereceği cevabı bekledi.


"DC oynayacağız?"


Duymayı istemediği kelimeler ortaya saçıldığında omuzları çöktü genç kızın. Sizden tüm sırlarınızı çekip alan bu oyundan nefret ediyordu Crystal. Courosso küçük bir kasabaydı, bu yüzden yalan söylemek gibi bir lüksünüz ne yazık ki yoktu. Herkes her şeyin bir şekilde farkında olurdu hep. Bu durumda oyunun asıl amacı cesaret kısmıydı çünkü tehlikelerle dolu olan bu yerle bu oyun da tehlikeli bir hale geliyordu. Kaybolan çocukların en az yarısının bu oyun yüzünden kaybolduğuna yemin edebilirdi genç kız.


Gruptan onaylayan mırıltılar çıkmaya başlamışken Crystal tüm benliği ile geri çekilmek istiyordu ama düşeceği durumdan korkuyordu. Yaptığı ne kadar aptallık olsa da geri adım atıp korkak durumuna düşmek istemiyordu.


"Eee Crystal, sen peki? Oynayacak mısın? Geri çekilmek istersen anlayışla karşılarız."


Samantha'nın o kendini beğenmiş sesiyle sorduğu soruyla ve gruptan yükselen alaylı gülüşme sesleriyle başını dikleştirdi genç kız. Evet Samantha... Ne kadar anlayışlı olduğunu herkes biliyor! Buradan ayrıldığında bir parça olsun o kendini beğenmişliği kırmış olmak istiyorsa kabul etmek zorundaydı. Gözleri kısa bir anlığına Evan'a kaydı sonra güven veren sesi zihnininde yankılandı.


Aptalca bir şey yaparlar mı bilmiyorum ama yapmaya çalışırlarsa buna engel olmak için elimden gelen her şeyi yapacağımı bilmeni istiyorum.


Umarım Evan... diye geçirdi aklından ve başını bir kez indirip kaldırarak "Oynuyorum." dedi. Ama Samantha'nın gözlerinde gördüğü o tehlikeli kıvılcım ve dudağının köşesindeki kıvrım anında bu kararından pişman olmasına neden oldu. O andan sonra tutunduğu tek dal, güvendiği tek şey Evan'ın sözleriydi.


"Nasıl yapacağız peki?" diye bir ses yükseldi gruptan ama kimin söylediğini anlayamadı Crystal, odaklandığı tek şey bu oyunu hasarsız atlatmaktı. Ya da en azından en az hasarla... "Şişemiz yok." dedi aynı ses.


"Basit..." diyerek oyunun genel hatlarını belirlemeye başladı Samantha. "Biri başlayacak ve onun sorduğu kişiden devam edecek oyun. Arka arkaya iki kez aynı cevabı vermek yasak. Yalan söylemek yasak. Yalan söylediğiniz anlaşılırsa cezasını zaten biliyorsunuz. Ben başlıyorum."


Ceza diye bahsettikleri tam olarak neydi bilmiyordu ama nefesini tutup kendi adını duymayı bekledi Crystal. Emindi Samantha'nın kendisinin adını söyleyeceğinden. Gözlerini üzerine dikmesinin başka bir anlamı olamazdı.


"Luke!"


Havaya karışan kelimeyle derin bir nefes aldı genç kız. Damarlarında dolaşan ve bir türlü gitmek bilmeyen o gerilim ona resmen işkence ediyordu. Birkaç dakika öncesine, Evan'la yalnız oldukları dakikalara dönmek için neler vermezdi. Gerilimin bedenini terk ettiği, kendini güvende hissettiği o dakikalara...


"Doğruluk mu cesaret mi?" diye sordu Samantha Luke'a. Crystal zor da olsa kendini konuşmalara odaklayabilmişti. "Doğruluk." dediğini duydu Luke'un.


"Evan'lar gelmeden önceki konumuza dönelim o zaman. Kriss'i tam olarak kaç kez aldattın?"


Kriss'in yüzünün acıyla kasıldığını herkes gördü ama kimse hiçbir şey söylemedi. Pekâlâ Kriss neden yerde oturuyor belli olmuştu. Luke'un yüzü kararsızlıkla gerilirken "İki..." diye cevap verdi. Ama ses tonunda öyle bir ifade vardı ki Crystal bile yalan söylediğini anlamıştı. Anlamayan tek kişi Kriss'ti. Bildiği belli olurcasına rahat bir nefes bırakmıştı, gözünden kaçmamıştı Crystal'in.


Herkes gözlerini dikip gerçekten mi der gibi Luke'a baktığında Samantha itiraz edercesine başını iki yana sallayıp "Yalan söylüyorsun..." dedi. Yapmamasını önerirmiş gibi bir hâli vardı. Bunun üzerine aldığı o nefes boğazında tıkanan Kriss sevgilisinin yüzüne baktı allak bullak olmuş bir ifadeyle.


O an Crystal'in aklından geçen tek bir düşünce vardı. Bu kız kendi arkadaşlarına bile bu kadar acımasızsa Crystal'e neler yapmazdı.


Luke sessiz kaldığında Samantha "Pekâlâ o zaman cezanı biliyorsun." diye mırıldandı. Ses tonu öyle keyifli geliyordu ki...


Tanrı aşkına diye düşündü genç kız. Bahsettikleri bu ceza da neyin nesi? Luke'un gözlerinden kısa bir anlığına korkunun emareleri geçti. Çok değil birkaç saniye sonra "Yedi..." dediğini duydu herkes. Cezayı kabullenmek yerine sorunun cevabını veriyordu.


Kriss'in hışımla ayağa kalktığını gördüğünde Luke'ta olan bakışları Kriss'e kaydı. Ateşin ışığıyla gözlerini doldurup yanaklarına doğru akan yaşları gördü, yüz hatlarına oturan acıyı...


"Ciddi olamazsın..." diye bağırdı Kriss. Luke ayağa kalkıp onun ellerini tutmaya çalıştığında "Dokunma bana..." diye bağırdı bir kez daha ve Luke'u itti. "Ben ikiyle baş edemiyordum Luke. Sen gelmişsin bana yedi diyorsun."


Genç adam yenilgisini kabullenircesine omuzlarını düşürüp "Çok özür dilerim sevgilim, lütfen affet beni." diye yalvardı. Kriss bir şey söylemek için dudaklarını araladı ama sonra vazgeçip başını iki yana salladı ve oluşturdukları dairenin içinden çıkıp arkasını dönüp karanlığa doğru yürümeye başladı. Luke da onunla konuşmak, ikna etmek için peşinde gidiyordu. Sınıra bu kadar yakınlarken gruptan ayrılmaları hiç akıllıca değildi ama sınırı geçmeyeceklerini düşünüyordu Crystal. Courosso'nun içinde kaldıkları sürece güvendelerdi.


"Drama... Drama... Drama..." diye mırıldandığında Samantha, yeniden grubun ilgisi giden ikiliden oyuna kaymıştı. "Luke ve Kriss gittiğine ve Tanrı bilir ne zaman geri dönecekleri belli olmadığına göre soru sırası Evan'a geçiyor. Sevgilim sor hadi."


Evan Kevin'a sormuştu ve o cesaretliği seçmişti. Evan da Kevin'a tapınağa girip 'ben bir götüm." diye sesinin dışardan duyulacağı şekilde bağırmasını söylemişti. Yapmayacağından ve sonunda şu göz korkutan cezayı öğreneceğinden emindi Crystal ama... Ama yapmıştı. Hemde bir saniye bile düşünmeden. Ondan sonra Kevin Tina'ya sormuştu ve Tina'nın not için biyoloji hocası ile yattığını öğrenmişlerdi. Genç kız yüzünü buruşturmaktan alamamıştı kendisini.


Crystal sıranın kendisine gelmemesinden memnun değildi. Beklediği her dakika kalbi duracakmış gibi hissediyordu çünkü ve bu dayanılmazdı. Psikolojik bir işkence gibiydi. Derken en sonunda gecenin karanlığına karışan Tina'nın sesinden duyduğu kendi adı oldu.


"Crystal... Doğruluk mu cesaret mi?"


Kalbi öyle hızlı atıyordu ki damarlarına pompalanan kanın hızı yüzünden tüm bedeni yanıyordu şimdi. Uzanıp montunu çıkarmak istese de bu gerginlik göstergesi olduğundan yapamıyordu. Rahat bir profil çizse de içinde kopan fırtınaları bir tek kendisi biliyordu.


Elbette ilk tercihi doğruluk oldu. Tina'nın dudakları Samantha'nın sinsiliğini aratmayacak şekilde kıvrılırken "Bakire olduğun tüm kasaba tarafından bilinen bir gerçek ama benim merak ettiğim şey..." dedi ve gerilim yaratmak ister gibi susup Crystal'in tepkisini ölçtü. Utançla gözlerini kaçıran Crystal, bu hareketini önlemek için yetişememişti, beyni komutunu çok önceden vermişti bile. İstediğini alan Tina devam etti. "Kendini parmaklarken kimi hayal ediyorsun?"


Alaylı sesinden yükselen soru Crystal'in yanaklarına akın eden kanın önünü açıp yanaklarını daha da kızarttı. Gerçekten mi diye düşündü genç kız. Gerçekten bunu mu merak ediyorsun Tina. Böyle bir soruya ne cevap vereceğini bilemeyerek birkaç kez dudaklarını aralayıp geri kapattı. Üzerindeki bakışların ağırlığı artıyor, gülüşme sesleri yükselmeye başlıyordu. Utanç tüm vücudunu ele geçiriyordu.


"Tina!" diyen bir ses araya girdiğinde Crystal ateşe doğru kaçırdığı gözlerini sesin sahibine çevirip kurtarıcısına baktı. Evan çatılı kaşlarıyla Tina'ya uyarı dolu bakışlar atıyordu. Onun sesi etraftaki gülüşmeleri de durdurmuştu. Crystal'deki bakışlarını Evan'a çeviren Tina "Ne?" diye sordu. Sesi araya girildiğinden dolayı huysuz çıkıyordu. "Doğru düzgün bir soru soracaksan sor, sormayacaksan seni atlıyoruz." diye karşılık verdi Evan uyarı dolu, keskin bir sesle.


Evan'ın araya girmesinden tek rahatsız olan Tina değildi. "Tamam bana bir dakika verin o zaman." diyen Tina'nın sesini "İstersen senin yerine ben bir soru sorabilirim." diyen Samantha'nın sesi takip etti. Gözleri doğrudan Crystal'e kilitlenmişti. Crystal sakladığı tüm duygularıyla birlikte ifadesizce karşılık veriyordu onun bakışlarına ama Evan onu iyi tanıyordu. Ne kadar gerildiğini çok iyi görebiliyordu.


Bu fikri sevmiş gibi Tina'nın dudakları memnuniyetle kıvrıldı. "Elbette." deyip sırtını hemen arkasında kalan ağaca yasladı. Tina ve Samantha birbirlerini tamamlayan iki uç gibiydi. Al birini vur ötekine...


Boğazındaki sıkışmayı görmezden gelip gözlerini Samantha'nın gözlerine sabitlede felaketi olacak soruyu bekledi.


"Doğruluk dediğine göre sanırım bir doğruluk sorusu sormalıyım..." diye girdi söze Samantha ve işaret parmağını dudaklarına götürüp aly dudağına birkaç kez parmağının ucuyla vurdu. Gerilimi artırmak için oyalananlar kulübüne hoşgeldin Samantha! Kimseye çaktırmadan derin bir nefesle ciğerlerini rahatlattı genç kız.


Ve Samantha devam etti. "Biraz önce Evan'ı öptüğümde ne hissettiğini bilmek istiyorum."


Doğrular diline hiç bu kadar ağır gelmemişti. Paramparça cesetleri gördükten hemen sonra babası morga girip girmediğini sorduğunda ona hayır derken bile... Maskesinin kırıldığını hissetti. Yanak kaslarındaki dalgalanmayı ve dişlerinin birbirlerine olan baskısını... Damağına yayılan kan tadından anladı ancak dilini ısırdığını. Gözleri yanlışlıkla Evan'a kaydı. Dikkatle bakıyordu genç kızın yüzüne,merakla... Diğerlerinin bakışları üzerindeyken hissettiğinin on katı baskı altında hissediyordu şimdi kendini. Hızla kaçırdı gözlerini Evan'dan ve Samantha'ya çevirdi. Böylesi daha kolaydı. Ne diyecekti şimdi? Nasıl anlatacaktı onlar arasında gerçekleşen o basit eylemin kendi kalbinde bıraktığı yıkımı? Onun duyacağını bilirken? Yapamazdı... Evan hislerinin farkında olsun ya da olmasın, onun duyduğunu bilirken sesli dile getiremezdi hiçbir şeyi.


Kimseye belli etmeden yutkundu ve dilinin ucunda biriken gerçeklere rağmen "Hiçbir şey..." diyerek yalan söylemeyi başardı. Cevabından sonra Samantha'nın daha da gülümsemesi, ona tam da istediği şeyi verdiğini söylüyordu ama bunu görmezden geldi. Evan'ın yanında asla sesli dile getiremezdi duygularını. Söze döküldüğü an arkadaşlıkları da bozulur ve tamamen kaybederdi onu. Bunu istemiyordu genç kız.


"Yalan söylüyorsun..."


Samantha'nın sesindeki ton, Luke'ta olduğunun aksine tam da istediği cevabı aldığını gösteriyordu. Keyifliydi...


Kırık maskesinin arkasına saklanmaya devam ediyordu Crystal ama çatlaklar onu ele veriyordu. Yine de "Yalan söylemiyorum." derken kendinden emindi. Evet yalan söylüyordu.


Samantha diğerlerine döndü ve tek kaşını kaldırıp her birinin yüzüne dikkatle baktı.


"Siz ne diyorsunuz? Sevgili Crystal doğru mu söylüyor yoksa yalan mı?"


Ah! Ne diyecekler ki? Elbette seninle ağız birliği yapacaklar!


Tam da düşündüğü gibi olmuş, bir dakikadan kısa bir sürede herkesçe yalancı yaftası yapıştırılmıştı ona. Samantha en son Evan'a döndü ve "Sen ne diyorsun sevgilim?" diye sordu. Evan kahvelerini bir an olsun Crystal'in gözlerinden ayırmıyordu. Genç kız bu adamı tanımasa gözlerindr hayal kırıklığı gördüğünü bile düşünebilirdi.


Omuz silkti Evan ve göz temasını bozmadan "Crystal'i tanıyorum. Yalan söylemiyorum diyorsa söylemiyordur. Bu kadar basit bir konudan ceza alması mantıksız!" dedi. O ana kadar düşünmediği şeyi Evan söylemişti. Ceza... Yalan söylersen bir cezası olurdu değil mi? Oyunun kuralı buydu. Bir an kendine kızdı Crystal. Ne halt yemeye gitmişti ki bu oyuna?


Samantha Evan'a kısa bir an ters ters baska da sonunda gözlerini balkon konuşması yapan bakan edasıyla herkeste gezdirip konuşmaya başladı. "Çoğunluk yalan söylediğine karar verdi. Cezalar da bu oyunun asıl eğlencesi." Duraksadı gözleri Crystal'in mavilerine çakıştı. Dudakları sinsi bir yılan gibi kıvrılırken "Cezanı merak ediyor musun?" diye sordu. Genç kız tam dudaklarını aralayıp cevap verecekken bir kez daha Evan'ın sesi yükseldi. "Samantha onun daha ilk gelişi. Bu ceza saçmalığını atlayın bu seferlik." Ses tonunda kızgınlık vardı.


Samantha, kızıl uçlu sarı saçlarını omzunun üzerinden sırtına doğru akıtırken Evan'a döndü. "O kendisi adına konuşabilir Evan. O kadar da ezik değildir herhalde."


Samantha'nın imalı sesi meydan okumalarla doluydu. Bu gece aptallık kotasını doldurduğunu düşünüyordu Crystal ama dudaklarını araladığında anlaşılan hâlâ birkaç şeyi sığdırmak için oralarda bir yerlerde yer kalmıştı. "Ceza ne?"


Gözler şimdi bir kez daha kendi üzerine dönmüştü. Umursamadan Samantha'ya bakıp vereceği cevabı bekledi. Göz ucuyla Evan'ın kendisine baktığını ve başını iki yana salladığını görebiliyordu. Bir kez daha onun sesi zihninde yankılandı.


Engel olmak için elimden gelen her şeyi yapacağımı bilmeni istiyorum...


Onlara engel olmak için elinden gelen her şeyi yapabilirsin Evan... Ama beni kendimden koruyamazsın...


"Ormanda kırk beş dakika geçireceksin."


Samantha'nın sesinden dökülen kelimeler, düşüncelerinin arasına balyoz gibi indi. Ormanda geçirilecek kırk beş dakika... Üstelik duyduğu o iki kurt sesinin ve gördüğü en iki çift sarı gözlerin üzerinden çok bir zaman geçmemişken... Hangisi daha kötüydü? Soruya cevap vermek mi yoksa ormanda kırk beş dakika geçirmek mi? Aklı terazisini kurdu ve iki düşünceyi iki farklı kefeye koydu. Sonuç eşitti.


Ne yapacağını bilemez bir halde gruba baktı tek tek. Bir kişi hariç hepsi hallerinden memnun Crystal'in vereceği kararı bekliyorlardı.


"Saçmalık bu!" diye araya girdi Evan bir kez daha. Bu kez ayağa kalkmıştı. Ateşin etrafından dolanıp Crystal'in yanına geldi ve kolunu tutup ayağa kaldırdı genç kızı. Şu an bile kalbi Evan'ın bu hareketine hızlanmak için yer arıyordu. Crystal o an kalbine bir bıçak saplamak istedi. Aptal kalbi neden hiç uslanmazdı ki?


"Biz gidiyoruz!" dedi Evan. Ama Samantha'nın pes etmeye niyeti yoktu. O da ayağa kalktı ve "Oyunbozanlık yapıyorsunuz yani?" diye sordu. Sonra bakışları Crystal'e döndü. İşte yine oradaydı... Gözlerinde... Meydan okuyan bir ifade ve Crystal'in geri adım atmayacağını bilmenin farkındalığı.


"Korkaklığını tescilliyorsun yani? Ben o ormanda kırk beş dakika geçirdim. Evet cesaret algımız çok farklı olabilir ama bu konuda hemfikiriz. Orman tehlikeli ve ben girebilmişken sen kaçmayı tercih ediyorsun. Bu da seni korkak yapıyor."


Evan olacakları tahmin ediyordu. Bu yüzden Crystal'in kolundaki tutuşunu sıklaştırırken "Dinleme onu..." diye fısıldadı kulağına doğru. "Seni kışkırtmaya çalışıyor."


Ve başarıyordu da...


Crystal kolunu Evan'ın elinden kurtardı ve bir an bile gözlerini Samantha'nın yüzünden çekmeden sınıra doğru yürümeye başladı. Evan'ın arkasından ona seslendiğini duydu ama durmadı. Tapınağın bahçesine girdikten sonra yeniden sınırdan uzaklaşmışlardı ve şimdi genç kız o mesafeyi kendi ayaklarıyla aşıyordu. Arkasından onu takip eden ayak seslerini duydu ama dönüp bakmadı. Sonra Samantha'nın sesini duydu. "Evan ne yapıyorsun sen?" diyordu Samantha. "O yalnız gidecek." diye ekliyordu. Demek ki duyduğu ayak seslerinin nedeni Evan'dı. Bu duraksamasına neden oldu işte. Omzunun üzerinden dönüp baktığında Evan'ın diğerlerinden uzaklaşıp kendine doğru yürüdüğünü gördü. Başını iki yana sallarken tüm bedenini genç adama doğru çevirip "Gelmeni istemiyorum." dedi ama genç adam onu pek de dinleyecekmiş gibi görünmüyordu. Ellerini kot pantolonunun ceplerine sokup omuz silkti. "Canım orman havası almak istemişti zaten." dedi. 9yle isteksiz görünüyordu ki bu söylediğine kendi bile inanmıyordu muhtemelen. Derin bir nefes aldı Crystal. "Evan..." diyerek itiraz cümlelerini sıralamaya başlayacaktı ki Evan tek kaşını kaldırıp "Ya benimle gireceksin o ormana ya da hiç girmeyeceksin." diyerek genç kızı susturdu. Crystal de geri dönmeyi istiyordu, ormana girmemeyi. Korkuyordu. Ama Samantha'nın sözlerini yutmak da istemiyordu. Bu gece bilmem kaçıncı kez kaldı o ikilemlerin ortasında. Ve diğerlerinde olduğu gibi yine en mantıksız, aptalca olan seçeneği seçti. Pes etmişlikle indirdi omuzlarını, yönünü yeniden ormana döndü. Şimdi yan yana yürüyorlardı sessizce.


Genç kız arada bir arkasını dönüp bakıyordu geride bıraktıkları gruba. Gittikçe uzaklaşıyorlardı onlardan. Tapınağın bahçesinin büyüklüğüne ilk kez şahit oluyordu. Uzaktan bu kadar büyük durmuyordu hâlbuki. Aralarındaki sessizlik giderek büyürken bir anda karanlığı yarıp önlerini aydınlatan ışıkla hafifçe irkildi Crystal. Bunu fark eden Evan gülmeden edemedi. Elindeki telefonu sallarken "Daha ormana girmeden bu kadar korkuyorsan işimiz var." dedi keyifli bir sesle. Şu an tam olarak onun neyden keyif aldığını bilmiyordu genç kız ama pek umursadığı da söylenemezdi. Tanrım! Birazdan ormana gireceklerdi. Hayatı boyunca hiç ayak basmadığı bir yere... Bu ürkütücü gerçek, hayatında ilk defa Evan'ın yanındaki varlığından daha çok etki ediyordu kalbine. Bu gece son diye düşündü. O sakin ve sıkıcı hayatından gayet memnundu. Şu an daha iyi anlıyordu bunu. Aksiyon ve gerilim kesinlikle bedenine ve ruhuna iyi gelmiyordu. Bir daha böyle şeylere kalkışmak yok. Kim hakkımda ne düşünürse düşünsün!


Hayatın onlar için çizdiği yoldan habersiz düşünceleri bunlardı ama kaderin onlar için çok farklı planları vardı...


🫀


Bölümü nasıl buldunuz?


Vakit ayırıp okuyan herkese sonsuz teşekkürler❤️


Loading...
0%