Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3| Kanadi Yirtik Mavi̇ Kelebek

@saniyesolak

Sellam✨


Bölüme geçmeden önce yıldızımızı parlatmayı unutmayın olur mu? Bir de bol bol yorum istiyorum. Yorumlar benim için çok önemli 🫀


Yıldızımız da parladıysa sizi bölümle baş başa bırakıyor keyifli okumalar diliyorum💁🏻‍♀️


🫀



COUROSSO

günümüz;


Karanlık onları tamamen yuttuğunda, yalnızca bir adım kadar önlerini aydınlatan telefonun ışığı asla yeterli gelmiyordu. Crystal da kendi telefon fenerini açmaya yeltenmişti ama Evan onu durdurmuş hatta telefonunu kapatmasını söylemişti. Her ihtimale karşı... En azından birinin şarjı dolu durmalıydı.


Yan yana yürülerken kolları birbirlerine sürtünüyor, genç kızın rahat bir nefes vermesine neden oluyordu. Ne zaman o temas kaybolsa karanlık tarafından yutulacakmış gibi hissediyordu Crystal, her an diken üzerindeydi.


Sonunda sınırı oluşturan o duvara geldiklerinde genç kız bir an kalp krizi geçireceğini sandı. Kalbi öyle hızlı atıyordu ki... Bunun heyecandan mı yoksa korkudan mı olduğunu kestiremiyordu. Sanki ikisi de iç içe geçmiş, kalbinin etrafını kafeslemişti. Gözlerini bile kırpmadan ormana bakarken, o karanlığın içinden bir baykuşun miskin sesi yükseldiğinde bir an boş bulunup korkuyla irkildi.


Bunu anında yakalayan Evan, hafifçe gülüp "Bu kadar korkacaksan yalan söylememeliydin Crys." dediğinde, Crystal'in tüm dikkati sonsuz bir karanlığı andıran ormanda olduğu için, konuşurken düşünecek fırsatı bulamadan kelimeler dudaklarında sıyrılıverdi.


"Cezanın bu olduğunu bilmiyordum."


"Ha yalan söylediğini kabul ediyorsun yani?"


Crystal kırdığı potu Evan'ın sesinden dökülen bu soruyla idrak edebildi ancak. Ormana bakan gözleri önce irileşse de boğazına kadar çektiği şişme montu sayesinde ona çaktırmadan yutkunup kendini toparladı. Ardından mavilerini Evan'a çevirdi. Bir öpücüğün canını ne kadar yaktığını söyleyecek değildi elbette.


"Hayır..." dedi net bir sesle. "Yalan söylediğim söylenemez, ben gerçeği sakladım sadece. Arada incecik de olsa bir çizgi var ve o çizgi bu iki kavramı birbirinden ayıran en büyük etken."


Evan karmakarışık olmuş bir yüzle Crystal'e bakarken bıkkın bir nefes verip, "Sadece aklımı dağıtıp, konuyu değiştirmek için bu kadar uzun ve karmaşık cümleler kuruyorsun değil mi?" diye sordu. Bu soru üzerine dudakları kıvrılan genç kız, omuz silkip "Aslında gayet anlaşılır bir cümle kurdum. Sadece anlamak için yeteri IQ seviyesine sahip olmadığın için karmaşık geldi sana." dedi. Bunun üzerine yüzünü buruşturdu Evan. Bu konuyu Crystal ile tartışmak çok anlamsızdı, çünkü neredeyse her gün bir kitap bitirdiği için kelimelerle arası fazla iyiydi. Bu yüzden konuyu yine kendi istediği yere çekti ve dudakları serseri bir kıvrımla kıvrılırken "Pekâlâ etrafta kimseler olmadığına göre... Ne hissettiğini şimdi söyleyebilirsin sanırım." dedi. Utangaç bir Crystal demek, sessiz bir Crystal demekti. Ama dozu fazla kaçırdığınız zaman çok sinirlenir ve beyin hücrelerinizi yakacak kadar başınızın etini yiyebilirdi. O zamanlarda içinden küçük bir cadı çıkardı bu ufak tefek kızın.


Bu ataklar Crystal'in gözleri kısılmıştı. Evan Crystal'i susturmanın yolunu biliyorsa, Crystal de Evan'ı susturmanın yolunu biliyordu elbette. Bir adım atıp Evan'ın iyice dibine girdi genç kız ve boy farkından dolayı başını kaldırıp genç adamın kahverengi gözlerinin içine baktı.


"Merak..." diye fısıldadı gürültülü bir nefesle. "Merak ettim..."


O anlar aklına bir kez daha dolduğunda yanan canına rağmen hiçbir şey yokmuş gibi gülümsedi. Birkaç saniye durup neyi merak ettiği sorusunun Evan'ın zihninde canlanmasına ve kendi kendine cevaplar üretmesine izin verdi. Evan'ı biraz tanıyorsa, ki dokuz yıl çok uzun bir süreydi, o cevapların yönü, Crystal'in söyleyeceğinden çok daha farklıydı.


"Onu öptüğünde damağına silikon tadının yayılıp yayılmadığını merak ettim."


Genç adam dumura uğramıştı... Dudaklarının tadını merak ettim demesini ya da seninle öpüşmek nasıl hissettirir acaba diye merak ettim demesini beklediğinden o kadar emindi ki Crystal.


Evan eylemleri konusunda genç kızın istemediği kadar dikkatliyken, kelimelerinde bu söz konusu bile değildi. Konuşmalarının, dudaklarından dökülen sözcüklerin bir sınırı, bir filtresi olmazdı genelde.


Bu düşünceyi ispatlamak istercesine kendini toparlayıp dudaklarını iki yana kıvırırken "Yani Samantha'nın dudaklarının tadını merak ettin öyle mi?" diye sordu. Dalga geçtiği her halinden belli olsa da Crystal içinde yükselen çığlık atma isteğini yutup, dişlerini birbirine bastırırken verdiği sert nefesin arasından "Evan!" diye tısladı. Gerçekten inanılmazdı...


"Ne?" diye karşılık verdi Evan. "Söylediğin şey bununla eş değer." Sesinden eğlendiği net bir şekilde belli oluyordu. Ona yaklaşmak için attığı bir adımı bu kez geriye doğru atıp ondan uzaklaştı Crystal ve başını sağa sola sallarken "Gerçekten umutsuz vakasın!" deyip yönünü yeniden ormana çevirdi. Ama bu kez durup bakmakla yetinmeden yürümeye başlamıştı.


Ceza bir yana... çok heyecanlıydı. Küçükken -Courosso'ya yeni taşındığı ve Evan ile yeni tanıştığı zamanlardı- bilhassa ailesinin hastanede nöbete kaldığı gecelerde henüz kardeşinin olmadığı ve evde yalnız kaldığı zamanlar; çatıya çıkar, ormana bakar, bir gün o ormanın içinde dolaştığını hayal ederdi. Ağaçların arasında Evan ile birlikte koştuğunu, belki tatlı bir sincap gördüğünü ve kovaladığını... On yaşındaki bir kız çocuğu için makûl isteklerdi. O zamanlar onunla tanışalı yaklaşık bir yıl falan olmuştu ve daha gördüğü ilk an Crystal'in kalbi onu içeri alıp kapısını bir başkasına sıkı sıkı kapatmıştı. Şimdi o kapıyı açıp ne Evan'ı dışarı salabiliyordu ne de bir başkasını içeri alabiliyordu. Kapı sıkışmıştı...


Şimdi... Ormana birkaç adım uzaklıkta olmak ve o birkaç adımı da kapatacağını, oraya gireceğini, üstelik bunu Evan ile birlikte yapacağını bilmek... Sanki yıllardır uzanıp tutmaya çalıştığı hayallerini sonunda avuçlarında tutuyor gibi hissediyordu.


Korku vardı, oradaydı. Ona kayıpları hatırlatıyordu, soğuk hastane morgunda yatan soğuk ve donuk cesetleri...


Ama adrenalinin damarlarına aşıladığı cesaret de oradaydı. Adrenalin bedene yeterli dozda girdiğinde içinizdeki korkuyu öldürmeden size cesaret aşılardı. Korku; sizi hayatta tutacak kadar uyanık ve kendinizde kalmanızı, algılarınızın açık olmasını sağlarken, cesaret size dilediğiniz o özgürlüğü verirdi. Korku ve cesaret akrep ve yelkovan gibiydi, biri olmadan diğerinin bir anlamı yoktu. Korku ve cesaret asit ve baz gibiydi. İkisi bir aradayken nötrdü, zararsızdı ama biri yokken diğeri yakıcı, yıkıcı ve zehirliydi.


Cesaretiniz olmazsa korkularınızın tutsağı olurdunuz, korku olmazsa aptallığınızın bedelini ağır öderdiniz.


Crystal bu yaşına kadar korkularının tutsağı olmuştu ama şimdi o korkunun içine giren cesaret ona özgürlüğü sunuyordu. Bu cesaretin en büyük sebebinin yanındaki adamın varlığı olduğunu biliyordu, bunu tek başına yapamayacağını.


"Hazır mısın?" diye sorduğunda Evan, onun yanında durduğunu ancak o zaman fark etti Crystal. Başını salladı. Kalbinin atışı boğazına doğru tırmanıyordu. Birlikte yürürlerken yine kolları birbirlerine temas etti ve Crystal yine kendini rahatlamış hissetti. Samantha'nın sözlerinin ardından ormana doğru attığı o adımlardan sonra Evan peşinden gelmeyi tercih ettiği için minnettardı. Çünkü Crystal biliyordu ki ne kadar Samantha'nın meydan okumasına kanıp bu cezayı kabullenmiş, ne kadar heyecanlı olursa olsun asla bunu tek başına yapamazdı.


Sınırı oluşturan duvar çok yüksek değildi. Genç kız ellerini duvarın üstüne yerleştirdiğinde Evan ona kendini yukarı çekmesi için yardımcı oldu. Sonunda duvarın üzerinde ayakta durduğunda şimdi karanlık hiç olmadığı kadar zifiriydi. Omzunun üzerinden geride kalan şehre baktı. İki tezatı gördü baktığı yerde. Bir taraf ihtişamla ışıl ışıl parlarken diğer taraf, kalbinde kötülüğü uyutan bir ruh kadar karanlıktı.


Evan da yanına çıktı ve diğer tarafa ilk atlayan Evan oldu. Bu hareket Crystal'in heyecanla çarpan kalbinin korkuyla kasılmasına neden oldu. Ormanı gözlerinde öyle çok büyütüyorlardı ki sanki oraya adımını attığın an bir felaket seni yutacakmış gibi hissediyorlardı. Öyle olmadı. Evan aşağıdan telefonun ışığını Crystal'e doğru tutarken Crystal birkaç derin nefesle birlikte bacaklarını aşağı doğru sarkıtarak duvarın üstüne oturup bedenini aşağı bıraktı. Duvardan kastları tel örgülerin arasına belirli aralıklarla konuşlandırılan kolonlardı.


Ayakları yere bastığında kalbi artık duracak kadar hızlı atıyordu. Onun yere düşmeden ayakta kalmasını sağlamak için onu tutan Evan da bunu fark etti ve "Sakin ol..." diye fısıldadı hafifçe gülerek. "Biz buraya defalarca kez geldik, burası güvenli."


Crystal bir an Evan'ın yakınlığı ile afalladı, kalbi tekledi. Sabah uyandığında göğsünün sol tarafında, tam kalbinin dövdüğü kısımda bir ağrı hissedeceğinden emindi Crystal. Yüzüne çarpan soğuk havanın aksine, tenini okşayan Evan'ın ılık nefesi dudaklarını kurutmuştu, yalama ihtiyacı ile doldu dudaklarını ve bu ihtiyaca karşı koyamadan dudaklarını ıslattı diliyle. Telefonun ışığı yüzlerine vurduğu için Crystal Evan'ın yüzünü gayet net bir şekilde görebiliyordu. Bakışlarının dudaklarına kaydığını ve vuran ışık yüzünden birkaç pigment daha açık görünen gözlerinin, o açıklığa rağmen karardığını fark etti. Göz bebekleri yoğunlukla küçülmüştü.


"Eğer birini öpmek gibi bir niyetin yoksa, ona bu kadar yakın dururken dudaklarını yalamamalısın Crys. Ve eminim öpmek istediğin son adam benimdir." dedi Evan. Ardından başını hafifçe iki yana sallayıp geri adım atarak Crystal'den uzaklaştı.


Sözleri genç kızı kendine getirmiş ve yanaklarının utançla kızarmasına neden olmuştu. Hayır diye çığlık çığlığa bağırmak istedi o an Crystal. Öpmek istediğim tek adam sensin... Söyleyemedi. Tüm heyecanı, havası kaçmış bir balon gibi sönerken kalbinin kırıldığını hissetti. Kırılması mantıksızdı ama kalp, oyunlarını oynarken pek de mantık aramıyordu zaten.


Düşündüklerinin aksine, Evan'ın hâlâ yüzüne baktığını bildiğinden dudaklarının alaycı bir kıvrımla kıvrılmasını sağlayıp "Evet, kesinlikle bunu istemem." dedi.


Aldığı cevapsa yalnızca kuru bir "Güzel." olmuştu. Crystal o an Evan'a sert bir tokat atsa bunun tuhaf kaçma yüzdesini hesaplamaya çalıştı zihninde. Çünkü şu an yapmak istediği tam olarak buydu. Onun yüzüne bakarken bu kadar kör olduğu için yüzüne sert bir tokat atmak...


Derin bir nefes alıp bakışlarını çekti Evan'dan ve bu kez arada engeller ya da mesafe olmadan baktı o ormana. Bu düşünce kaybolan heyecanını yeniden bulmasını sağlamıştı. Şu an resmen ormana ayak basmıştı...


Karanlığa doğru istemsizce bir adım attığı o an gündüz vakti gelmiş olmayı diliyordu içinden. Hayatının en heyecan verici olayının zihninde koca bir karanlık ile kalmamasını, bu anı daima belleğinde saklamayı istiyordu. Ama görünüşe göre bu imkânsızdı.


Attığı her adımda ayaklarının altında ezilen kuru dal parçaları ve ölü çam yapraklarının seslerini duyuyordu. Bu anın zihnindeki görüntüsü belki karanlık olacaktı ama duyduğu tüm gece böceklerinin sesleri, arada sırada öten miskin baykuşu, rüzgârın ağaç dallarıyla şarkısını ve attığı adımlardan yükselen hışırtıları hep çok net hatırlayacaktı.


Birkaç adım atmıştı ki Evan'ın ardında kalan sesi kulağına doldu. "Korkun geçti sanırım?"


Başını çevirip adama baktığında onu hâlâ bıraktığı yerde durduğunu görmek Crystal'in de adımlarını durdurmuştu. Yüzünde sevimli bir gülümseme ile genç kıza bakıyor, tek kaşını kaldırmış sorusunun cevabını bekliyordu genç adam.


Kendi içinde hislerini tarttı Crystal. Korku hâlâ oradaydı; varlığını sürdürüyor, tüylerini ürpertiyordu. Ama heyecan o korkunun üzerini ince bir tabakayla örtmüştü. Olduğu yerde mutluydu, bu anı yaşadığı için...


"Ben iyiyim..." diye cevapladı Evan'ın sorusunu. Bunun üzerine genç adam durduğu yerden harekete geçip Crystal'in yanına gelirken bir kez daha "Güzel..." dedi. En azından bu kez sesi kuru değildi.


Ardından ekledi. "İyiysen sana göstermek istediğim bir şey var. Bir önceki gelişimizde keşfetmiştik, buraya çok yakın..." Bir an tereddüte düşen sesiyle birlikte sorarcasına baktı genç kızın yüzüne. "Görmek ister misin?"


Evan'ın hevesli sesiyle birlikte cümleler zihninden içeri girdiğinde bir an ne diyeceğini bilemedi genç kız. Gözleri Evan'ın yüzündeyken berrak bir su gibi okunuyordu duyguları yüzünden. Evan sakince aradaki mesafeyi kapatıp güven vermek istercesine Crystal'in omuzlarını tuttu. Şimdi ışık arkasında kalan ormanı aydınlattığından yüzleri karanlığın içinde kalmıştı.


"Korktuğunu biliyorum." diye fısıldadı Evan. Parmakları usul usul genç kızın omuzlarını okşarken, bu basit hareketin genç kızın üzerindeki etkisinden tamamen habersizdi. Küçükken bu temaslarda tamamen masum hayallere dalar, Evan'a sarıldığını düşlerdi. Şimdi ise sarılırlarken üzerlerindeki kıyafetlerin eksik olduğu hayaller kuruyordu istemsizce. Dudaklarının dudaklarına yaslı olduğu... Bu anlarda düşüncelerinin ona ihanet ettiğini hissediyordu çünkü bunun hiçbir zaman gerçekleşmeyeceğinin bilincindeydi. Bir hayal, gerçekleşmeyeceğini bildiğiniz zaman en büyük kâbusunuz olurdu. Crystal kalbinin yorulduğunu hissediyordu artık. Dokuz yıl... Birini sevmek, beklemek için çok uzun bir zamandı.


Yüzünü ifadesiz tutmaya gayret edip odağını Evan'ın sesinde, sözlerinde tutmaya çalıştı.


"O gün o yeri ilk gördüğümde aklıma gelen ilk şey sendin Crystal..." Fısıltısı, gecenin sesini arkasına aldığında ilahi bir tona bürünüyordu sanki. Kalbini acıtıyordu genç kızın. Ve sözleri... zavallı kalbini gafil avlıyordu. "Senin oraya bayılacağını düşündüm." diye devam etti Evan acımasız avına, genç kıza ne yaptığını bile bilmeden... "İnan bana Crys... Buna değecek. Hem dediğim gibi buraya çok yakın, önümüzdeki bir dizi sık ağaç olmasa bir kısmını buradan bile görebileceğin kada yakın. Bana güveniyorsun değil mi?"


Konuşursa, Evan'ın sesinden bir şeyleri anlayacağından korkuğundan başını sallayarak cevap verdi bu soruya. Elbette Evan'a güveniyordu, o yüzden şu an korkusuna teslim olmadan heyecanının tadını çıkarabiliyordu ya. Evan yanında olmasaydı korkudan ölüyor olurdu.

O başını salladığında Evan'ın yüzünde büyüleyici bir gülümseme belirdi ve Crystal kelimenin tam anlamıyla büyülendi. Evan'ın parmakları montunun üzerinden kayarak önce dirseklerine, ardından bileklerine, son olarak da ellerin indiğinde yutkunmaktan alamadı kendini Crystal. Boştaki eliyle genç kızın elini kavrarken bir kez daha "Güzel..." diye cevap verdi ve telefonu önlerine tutup yürümeye başladı. Bu kez güzel diyen sesi memnuniyet doluydu.


Crystal avuçlarına yayılan sıcaklık ile ve Evan'ın bakmamasını firsat bilerek gülümsedi. İlk kez el ele tutuşmuyorlardı ama Crystal her seferinde sanki ilkmiş gibi heyecanlanıyor, mutlu oluyordu.


Evan'ın bahsettiği bir dizi ağacın yanına geldiklerinde telefonun ışığı sayesinde onların kızıl meşe ağaçları olduğunu gördü. Onları okuduğu bitkilerin tarihi ansiklopedisinden hatırlıyordu. Dünya üzerindeki bilinen en eski ağaç türlerinden biriydi kızıl meşe ağaçları. Onları diğer ağaçlardan ayırıp özel kılan özellikleri ise oldukça geniş yapraklı olmalarına rağmen her dem yeşil kalmayı başarıyor olmalarıydı. Yaz veya kış fark etmiyordu, kızıl meşeler daima rengini ve canlılığını korurdu.


Crystal'in dikkatini çeken bir diğer ayrıntı, ağaçların diziliş şekli oldu. Daha net görmek istedi bu görüntüyü ve bu istek Evan'ı durdurmaya zorladı onu. Adımları kesilip Evan'ın elinden çekerek onu da durdurduğunda genç adam neler olduğunu anlamaya çalışarak bakmıştı Crystal'e.


"Sorun ne?"


Genç kız Evan'ın elindeki telefona uzanırken "Hiçbir şey..." diye yanıtladı ve Evan daha ne olduğunu bile anlayamadan telefonu kapıp ağaçlara doğru tuttu. Gördüğü şeyden emin olmak istiyordu. Eli Evan'ın elinden sıyrıldı ve ağaçları daha net görebileceği bir açıya kadar ileri doğru adımladı. Bu hareketi üzerine Evan da homurdanarak onu takip etmek zorunda kalmıştı. Ormanda birbirlerinden ayrılmamaları, yan yana durmaları gerekiyordu.


"Tanrı aşkına Crys? Ne yapıyorsun?"


Crystal Evan'ın sorusunu duymazdan gelip "Şuna bir baksana..." dediğinde sesi büyülenmiş gibi çıkıyordu. Gerçekten de büyülenmişti. Ağaçlar muntazam bir sırayla, sanki yüce bir el tarafından özenle yerleştirilmiş gibiydi.


Evan gözlerini devirse de Crystal'in hevesini kırmamak için onun yanına kadar gidip tıpkı onun gibi tek dizinin üzerine çöktü ve telefonunun ışığının izin verdiği ölçüde ağaçlara baktı. O an Crystal'in fark ettiği ayrıntıyı fark ettiği andı ama bu Crystal'in aksine Evan'a heyecanlı ya da büyüleyici gelmedi, ürktüğünü hissetti. Sanki kötü bir lanetin içine çekiliyorlarmış gibi...


Boğazını temizleyip başını iki yana salladı. Saçmalıyordu. Buraya defalarca kez gelmişlerdi. Ağızdan ağıza dolaşan o efsaneler; Hayaletler, kötü cadılar ya da bir grup haydut... Kayıp insanların, cansız bulunan bedenlerin sebebi olan şey her neyse... Burada yoktu, belki ormanın derinliklerindeydiler ama burada olmadıklarını biliyordu Evan. Şehre bu kadar yakın durmadıklarını. Bulundukları bu yer, Crystal'e göstermek istediği o yer... Güvenli alandı ve bu ağaçlar tamamen tesadüfün kötü bir şakasıydı.


Onun düşüncelerinden tamamen habersiz olan genç kız başını kaldırıp Evan'ın gözlerinin içine baktı. "Çok güzel durmuyorlar mı?"


Hastane morguna girip oradaki cesetlerle saatlerce vakit geçiren bir kızdan da bu beklenirdi zaten. Yine de onun heyecanını söndüren kişi olmak istemedi ve başını sallayarak onayladı onu. Biraz da ürktüğünü belli etmeme çabasıydı bu.


"Burayı gündüz vakti görmeyi çok isterdim. Diğer ağaçlar ölmek üzere gibi duruyor ama bu kızıl meşeler onlara tezat çok canlılar. Bunun sırrı ne acaba?"


Evan'ın hiç dikkat etmediği ve asla da dikkat etmeyeceği ayrıntılar Crystal'in dudaklarından döküldüğünde refleks ile başını kaldırıp söylediklerinin kanıtı olan ağaçlara baktı. Karanlık onları gizlese de genç adam o ağaçların ölümle yaşam arasındaki ince çizgide durduğunu ve ölüme doğru eğildiklerini biliyordu. Canlılıkları yavaş yavaş emiliyordu onlardan, kalan birkaç tutam dalları da olmasa çürüyüp gittiklerini düşünürdü insan.


Ama bu kızıl meşeler o çizgiye yakın bile değil, yaşamın tam ortasındaydılar. Bu, olayı Evan için daha da ürkütücü bir hâle getirdi. Bir kez daha boğazını temizleme ihtiyacı ile doldu ve düşüncelerini bir kenara bırakıp "Belki bir gün gündüz vakti geliriz." diye mırıldandı. Kesinlikle bundan sonra buraya gelecekse gündüz vakti gelecekti, gece değil. Arkadaşları sorarsa da çok rahat sıkıldığını söyleyebilirdi çünkü burada yeterince vakit harcamıştı.


Ah diye geçirdi içinden. Sen olmasan Crys... ben bunların hiçbirine dikkat etmezdim. Ve böylece bu kötü hislerin hiç biri kalbine uğramazdı.


Umutsuzluk ile iç çekti Crystal ve başını iki yana sallayıp gözlerini yeniden ağaçlara çevirdi. "Hiç sanmıyorum, bu an benim için ilk ve son olacak." Sözleri bunlardı ama hisleri bunlardan çok daha farklıydı. Ormanı keşfetme arzusu içinde bir yerlerde yavaş yavaş yanmaya başlıyordu ve Crystal'in elinde, çıkmaya başlayan o yangını söndürmeye yetecek hiçbir şey yoktu. Meraklı yanı o ateşi körüklemek için oradaydı ve heyecanla ateşi harlayan yelpaze olmaya gönüllüydü.


Evan ayağa kalkarken "Bu kadar emin konuşma." dedi ve elini genç kıza doğru uzatıp "Hadi devam edelim, çok az kaldı zaten." diye devam etti sözlerine.


Ona uzatılan eli tutup Evan'ın onu ayağa kaldırmasına izin verdi. Göstermek istediği şey her neyse artık görmek için çok daha sabırsızdı. Birlikte yeniden el ele yürümeye başladılar. Kızıl meşe ağaçları birkaç sıra daha aynı şekilde devam ediyordu, tek farkı adım attıkça etrafa yayılan loş mavi bir ışığa doğru yaklaşmalarıydı.


Genç kız bunu ilk fark ettiğinde hayal gördüğünü sandı ama hayır, ağaçların gövdelerine vuran o mavilik gerçekti. Sebebini anlamak için adımlarını hızlandırmak zorunda hissetti kendini. Bu gece onun en unutulmaz gecesiydi. Bakışları etrafta dolaşırken dudakları şaşkınlıkla açılmış, gördüğü güzelliklere dalmışçasına hoş bir gülümsemeyle kıvrılmıştı. Evan ise o dakikalarda Crystal'i izliyordu. O böyle şeylerden etkilenen bir adam değildi ama Crystal'in etkileneceğini bildiği için burayı ilk gördüğünde aklına gelen ilk şey Crystal olmuştu.


Önlerindeki küçük bir çalı topluluğunu da geçtiklerinde o loş mavi ışığın nedeni ortaya çıkmıştı ve bu görüntü Crystal'i daha çok etkilemişti. Evan'ın elini bırakalı çok olmuştu.


Kızıl meşe ağaçlarının ortasında küçük bir göl vardı. Bu gölün açtığı alan sayesinde, gökyüzünde asılı duran dolunay net bir şekilde görünüyor, ve suyun yüzeyine tüm güzelliği ile yansıyordu. Etrafa yayılan maviliğin nedeni de bundan kaynaklanıyordu. Gölün suyu o kadar berraktı ki, dibinde parlayan çakıl taşlarını görebiliyorlardı.



Tam gölün dibinde durduğunda bir adım daha atsa kendini suyun içinde bulurdu Crystal. Yavaşça diz çöküp elini suyun berrak yüzeyinde gezdirdi, parmaklarının hareketi durgun suyun küçük dalgalar halinde ahenkle dans etmesine neden olmuştu.


"Bu çok..." dedi ama doğru kelimeleri bulamadığından devam edemedi. Sol eli hâlâ suyun içindeydi, suyu dalgalandırmaya devam ediyordu. En sonunda "Efsunlu..." diye tamamladı cümlesinin devamını. "Gerçek olamayacak kadar güzel ama gerçek... Ellerimde bıraktığı his o kadar yumuşak ve güzel ki, insanın içine atlayası geliyor."


Evet tam olarak yapmak istediği şey buydu ama asla cesaret edip de yapamazdı.


Evan ona doğru yaklaşırken bir anda montunu çıkarıp kenara koydu ve üzerideki tişörtü ensesinden tutup bir çırpıda çıkardı. Genç kız daha ne olduğunu bile anlayamadan Evan'ın bilerek attığı tişört kafasına gelmiş ve görüşünü kapatmıştı.


"İçine atlarız biz de o zaman?" dedi eğlenen bir ses tonuyla.


Bir anda görüşü siyah bir cisim ile kapanan Crystal irkilse de suyun içinde olmayan eliyle kafasındakini çekip omzunun üzerinden geriye, Evan'a baktığında ne olduğunu anladı. Ve hemen akabinde gelen sözler de bu eylemin amacını açıklamıştı.


Gözleri Evan'ın kasları hafifçe belirgin olan gövdesinde dolaştı bir süre ardından mavilerini kaçırıp yeniden suya dikti ve "Unut bunu, hava çok soğuk." diye mırıldandı. Sonra elindeki tişörtü geriye doğru uzatıp "Giy şu üzerini, donacaksın." diye ekledi. Evan'ı ilk kez üstsüz görmüyordu ama gördüğü her seferinde de utanmadan edemiyordu.


Evan tişörtü almak için herhangi bir hamle yapmadı. Aksine, genç kız kemer tokasının çözülme sesini duyduğunda gözleri irileşmişti. Aklını mı kaçırmıştı bu çocuk?


"Su güzel demedin mi?"


Gözlerini devirdi Crystal.


"Su elime göre güzel Evan. Ellerimiz bedenlerimize göre ısı algılama konusunda çok daha tembeldir. Bu havada bu suya girersen çıktığında buz kütlesine dönüşürsün. Tabi içine atladığın an hissedeceğin şok yüzünden kalbin durmaz ve çıkabilirsen."


Bu kez göz devirme sırası Evan'daydı.


"Çok düşünüyor, çok konuşuyor, çok biliyorsun Crys."


"Hayır sadece sağlıklı ve hayatta olmayı seviyorum."


Derin bir nefes alıp umutsuzca başını iki yana sallayan Evan uzanıp Crystal'in ona tişörtü uzatan elini bileğinden yakalamış ve kendine doğru çekmişti. Genç kız daha ne olduğunu anlayamadan kendini ayakta buldu. Bir sonraki saniye ise ayakları yerden kesilmiş ve Dünya'ya tersten bakıyordu. Evan onu bit saniyeden bile kısa sürede omzuna atmıştı.


Dudaklarından bir çığlık kopan Crystal'in sesi ormanda yankılanmış ve gece böceklerinin birkaç saniye de olsa susmasına neden olmuştu.


"Üçe kadar sayıyorum, bir seçim yap." dedi genç adam ve devam etti. "Ya kıyafetlerini çıkarır benimle birlikte bu göle girersin ve çıktığın zaman giyecek kuru kıyafetin olur. Ya da seni hemen şu an suyun içine atarım üstündekilerle birlikte ve yarın sabaha şişmiş bir boğaz, kısık bir ses ve bol bol sümük ile uyanırsın. Üç..."


Düşünmek için hiç zamanı yoktu Crystal'in ve Evan'ın söylediği şeyi yapacak kadar gıcık biri olduğunu da çok iyi biliyordu. Bu yüzden Evan "İki..." diye saymaya devam ederken alelacele "Tamam, tamam..." diye bağırdı. "İndir beni üstümü çıkarayım." Tüm geri dönüş yolu boyunca üşümek yerine birkaç dakikalık olanı tercih ederdi kesinlikle.


Ayakları sonunda yere bastığında ve Dünya'ya olması gerektiği açıdan bakmaya devam ettiğinde ilk birkaç saniye başı döndüğü için Evan'a tutunmak zorunda kalmıştı.


Sonunda ellerini Evan'dan çektiğinde, Evan kemerini çözmeye kaldığı yerden devam ederken Crystal omzunun üzerinden geriye doğru baktı bir anlığına. Kaçmaya başlasa Evan peşinden gelirdi değil mi? Sınıra kadar gitse yeterdi zaten.


Bu düşünce ile geriye doğru bir adım atarken dudakları muzip bir ifade ile kıvrıldı. Hızla Evan'a arkasını dönüp koşmaya başladı. Ya da sadece çalıştı... Çünkü ikinci adımı atamadan montunun kapüşonundan yakalanmış ve durdurulmuştu.


Evan onu kapüşonundan çekerek önüne getirirken "Bunu yapacağını biliyordum." dedi kısık gözleri ve kurnaz sesiyle. Pes edercesine yanağını şişiren Crystal "Girmek istemiyorum ben." diye homurdanmıştı onun inatçı kişiliğine karşın kendi inadını ortaya koyarak.


Evan yeniden ikna edici moduna bürünürken en etkili yolu seçip ellerini Crystal'in omuzlarına yerleştirdi. "Bu bize ait bir anı olacak Crys..." Fısıltısı yüzünden nefesi genç kızın yüzünü okşuyordu. Bu Crystal'in savunma duvarlarını tamamen yıkıp onu savunmasız bırakıyordu. "Bunu korkuna kurban etme." Parmakları yeniden bulunduğu noktayı okşamaya başlamıştı ve bu kez ne yaptığını, neye sebep olduğunu iyi biliyormuş gibiydi.


"Korkmuyorum..." diye mırıldandı genç kız. "Sadece çok soğuk..." Evan'ın yakınlığı yüzünden sesini ve direncini kaybetmek üzere olduğunu fark ediyordu ama elinden bir şey gelmiyordu.


"Şelaleden atladığımız günü hatırlıyorsun değil mi?" diye sordu bu kez Evan. Asla vazgeçmeyeceği her hâlinden belliydi. Crystal'i ikna edene kadar durmayacaktı.


Nasıl unutabilirdi ki genç kız o anı. O sıralarda Evan, Beatrice adında bir kızla beraberdi. Kız o kadar ilgi delisiydi ki Evan ondan bıkıp tüm günü Crystal'in yanında geçirmişti ve yine aynen şu an yaptığı gibi omuzlarından tutup onu şelaleden atlamaya ikna etmişti. Birlikte atlamışlardı... Sarılarak... Hayatının en güzel anlarından biriydi o anda.


Başını sallayarak onayladı onu Crystal. Ve Evan bugün dördüncü kez bir soruya "Güzel..." diye cevap verdi. Seni yine memnuniyet doluydu. "Yine aynısını yapacağız."


Crystal'in az da olsa sakinleşen kalbi, yeniden maraton koşmuşçasına hızlandı. Söyleyecek tüm kelimeleri kalp atışlarının altında ezilip yok oldu. Onun sessizliğini onay olarak gören Evan, onu cesaretlendirmek istercesine gözlerinin içine bakıp bir elini omzundan çekti ve montunun fermuarına götürdü.


İki kalp, farklı duygularla aynı ritimde çarpıyordu. Birisi adrenalinin getirisi olan heyecan ile hızlanmıştı diğeri aşkın getirisi olan heyecan ile...


Crystal, montu omuzlarından sıyrılıp yere düştüğünde ve üzerindeki kazağın örgülerinin arasından soğuk hava tenine çarptığında bile hissedemedi soğuğu. Maviler doğrudan o kahvelere kilitlenmişti. Gölden yansıyan o loş mavi ışık tenlerine dokunuyordu hafif hafif.


"Devamını kendin mi çıkarırsın yoksa ben mi halledeyim?" diye sordu Evan tek kaşını kaldırıp alayla. Bunun üzerine yanakları utanç ile kızaran Crystal "Ben hallederim..." diye geveleyip bir adım uzaklaştı ve kazağının eteklerinden tutup çıkardı üzerini. Şimdi, Evan yakınında değilken, soğuk çok daha belirgin, çok daha hissedilirdi. Sadece iç çamaşırları ile kalana kadar soyundu. Soğuk artık tüm bedenine dikenler gibi batıyordu.


Ellerinin parmakları avuçlarına gömülürken, titreyerek ayak parmak uçlarında Evan'ın yanına, gölün kenarına doğru yürüdü küçük adımlarla. Evan sırtını göle döndü ve Crystal'in kolunu tutup kendine doğru çekerken "Hazır mısın?" diye sordu. Genç kız başını şiddetle iki yana sallarken "Tabi ki değilim." dedi gülerek. Şu an bile soğuk tenini ısırıyorken suyun içine girdiğinde donacağından adı kadar emindi Crystal.


"Üçten geriye sayacağım sonra suya birlikte atlayacağız tamam mı?"


Genç kız cesaretini toplamak için derin bir nefes alırken Evan'ın söylediği gibi "Üç..." diyerek saymaya başladığını duydu. Nefes egzersizlerine devam ederken iki diyeceği anı bekledi ama o an hiç gelmedi.


Birden bedenine dolanan kollarla birlikte ayakları yerden kesildiğinde içine çektiği nefes boğazını tıkamış, suyun içine daldıklarındaysa nefes yerine boğazına kaçan şey su olmuştu, çığlık atmaya bile fırsat bulamamıştı Crystal. Nefes alma ihtiyacı ve ciğerlerindeki acıyla çırpınmaya başladığında eğer Evan onu hâlâ tutuyor olmasaydı muhtemelen dibe doğru batıyor olurdu.


Birlikte suyun yüzeyine çıktıklarında Crystal derin bir nefesi ciğerlerine çekip öksürmeye başladı. Telaştan bacakları Evan'ın beline dolanırken kolları boynuna sarılmıştı sımsıkı. Öksürüklerinin arasında "Aptal..." diye bağırdı. Kızgın sesine ve korkusuna rağmen yüzünde bir gülümseme belirmişti. Onlara özel bir anın içindeydiler ve huzuru iliklerine kadar hissediyordu genç kız. Ormanda olsalar bile...


Evan'a yapışan kollarını çözüp onun kollarının arasında çevirdi bedenini ve gerçekliğinden emin olmak ister gibi gülümseyerek etrafına baktı. Evan'ın ona baktığını biliyordu ama o heyecanla ve gölün yansımasıyla ışıldayan mavilerini manzaradan alamıyordu.



Evan kollarını kızın omzuna dolarken başını hafifçe kulağına doğru eğip "Üçe kadar saysam da sen aynı şeyi yaşayacaktın bebeğim..." diye fısıldadı. "En azından olayı kendim için daha eğlenceli hale getirdim."


Crystal bu sözler üzerine sonunda gözlerini onu büyüleyen güzelliklerden çekip Evan'a çevirmişti bakışlarını. Omuzlarına sarılı olan kolların arasından sıyrılıp "Demek eğlenceli hâle getirdin ha?" dedi sorarcasına. Yüzünde hâlâ eşsiz bir gülümseme ile başını sallayarak sorusunu onaylayan adamı, o daha ne olduğunu anlayamadan omuzlarından iterek suyun içine gömdü ve hırsla "Al sana eğlence!" diye bağırdı. Bir yandan da gülüyor, anın keyfini çıkarmaya çalışıyordu. O iki rakamını duymayı beklerken bir anda ayaklarının altında zemini hissetmediği anda öyle çok korkmuştu ki...


Bir an Evan Crystal'in ellerinin baskısından kurtuldu ve diğer anda genç kızın beline dolanan kollar, onu da suyun içine çekti. Bu kez hazırlıklıydı Crystal. Suyun içine girmeden önce hızlı ama derin bir nefes aldı ve suyun içine gömüldüğündeyse gözlerini açık tutmayı başardı. Su o kadar duruydu ki loş mavi ışığın arasında Evan'ın yüzünü görebiliyordu.


Öyle güzel görünüyordu ki güzelliği karşısında aklını kaçırabilirdi genç kız. Ona dalıp gitmekten, hislerini belli etmekten korktuğundan ellerini omuzlarından çekip onun kollarının arasından sıyrıldı ve hafifçe geriye doğru yüzdü. Koyu renk saçları suyun içinde ahenkle dalgalanıyordu. Ciğerleri havasızlıkla sıkışmaya başladığının sinyallerini gönderdiğinde bu kez yukarı doğru yüzdü ve suyun yüzeyine çıktı, hemen ardından Evan da çıkmıştı.


Soğuk onu hazırlıksız yakaladığından irkilip titremeye başladı. Tam da tahmin ettiği gibi... Avuçlarına güzel gelen su, bedenini donduruyordu şu anda.


Evan onun tir tir titreyen haline gülerken elini gölün yüzeyine vurup Crystal'e su sıçramasına neden oldu ve sözlerinin karşısındaki kadına ne hissettireceğinden habersiz, "Samantha bile bu kadar mızmızlanmamıştı Crys." dedi alaylı bir sesle.


Donakaldı genç kız. Çenesinin titremesi bile durmuştu. Duydukları ruhunu öyle üşütmüştü ki bedenine yediği soğuğu hissedememişti bile o an.


Bu an... Onlara özel sanmıştı... Evan onlara özel bir anıyı saklamak istiyor, bu yüzden bu kadar çok ısrar ediyor sanmıştı.


Yanılmıştı. Evan sadece daha önce yaşadığı bir heyecanı, hazır fırsatı varken yeniden yaşamak istemişti. Crystal sadece bir araçtı. Şimdi yine çenesi titremeye başladı Crystal'in ama bu kez nedeni soğuk değildi titremelerinin. Tuzla buz olmuş kalbinin göğsüne batan parçalarıydı. Aldığı derin nefeslerin hepsi, ağlamamak için kendini tutmasından kaynaklıydı ama Evan bunu soğuğa bağladı.


Sertçe yutkundu Crystal. Ağlamak istiyordu, gözleri doluydu ve yaşlar yanaklarına kaymak için birbirlerini itiyorlardı ama şu an sırası değildi. Hayır şu an hiç sırası değildi. Yüzüne dağılan ifadeyi toparlayıp alayla yoğurdu ve yeniden maskesinin çatlaklarını kapattı. Tek kaşı havaya kalkarken "Bende bu suda neden plastik tadı var diyordum. Meğer Samantha'nın silikonları ve dolguları suya sinmiş." dedi alaylı çıkması için üstün bir çaba harcadığı sesiyle.


Sesinin titremesi sorun değildi, bunun için soğuk havaya sığınabilirdi fakat dolan gözleri ve alçı tutmayıp daha çok dağılan maskesi için bir bahanesi yoktu. Bunu gizlemek içinse suyun tadını çıkarıyormuş gibi görünmek adına, derin bir nefes aldı ve suya daldı, gözlerine batan yaşlar suya karıştı.

Crystal bilseydi onları neyin içine çektiğini, Evan'ın gözyaşlarını görmesini hiç sorun etmezdi.

Saçlarını geriye doğru atarak sudan çıktığında hâlâ acıyan kalbine rağmen bir nebze de olsa kendini daha iyi hissediyordu. Yine de evine gidip yatağına girdiğinda yastığının gözyaşları ile ıslanacağını biliyordu.


"Samantha'nın dolguları ile sorunun ne senin?"


Maskesinin sağlam olduğundan emin olduktan sonra yönünü Evan'a dönüp omuz silkti. "Benim ne onunla ne de silikonları ile bir sorunum yok. Onun bana karşı olan nefreti ile bir sorunum var. Yani bu soruyu sevgiline sormalısın, asıl onun benimle ne sorunu var?"


"Hadi ama!" dedi Evan bu sözler üzerine. "O senden nefret falan etmiyor, sadece... Senin en yakın arkadaşını paylaşmaktan hoşlanmadığını düşünüyor. Seninle konuşmaya çalışmış ama onu dinlememişsin bile."


Crystal Evan'a hayretle baktı. "Bunu sana o mu söyledi?" diye sorarken bakışlarındaki şaşkınlık sesine de yansımıştı. Ne yani bir de Crystal'i mi sorunlu göstermeye çalışıyordu? Yaptığı onca şeye, onca aşağılayıcı sözlere ve bakışlara rağmen? Bir dakika... Burada şaşırması gereken nokta bu değildi. Evan bu söylenenlere inanıyor muydu yani?


"Yapma Evan..." dedi sesindeki hayal kırıklığı ile. En yakın arkadaşını değil, aşık olduğu adamı paylaşmak istemiyordu kimseyle ama hiç kimse hayattan hiçbir istediğini alamıyordu zaten. Crystal de bu isteğine erişememişti hiçbir zaman, Evan'ın pek çok kız arkadaşı olmuştu ve o hep izlemek zorunda kalmıştı. Alışmıştı bu duyguya ama alışmak canını yakmasını engelleyemiyordu işte.


"Silikonlardan beyni eriyen Samantha, sen değilsin. Bundan daha zeki ve mantıklı birisin, ona inanmış olamazsın."


İnanmıştı Evan. Ama Crystal'in gözlerinde gördüğü hayal kırıklığına bir yenisini eklememek için bunu dile getirmedi. Onun yerine, konuyu dağıtmak için avucuna aldığı suyu genç kızın yüzüne doğru atarken "Kıskanmadın yani?" diye sordu.


Crystal yüzüne gelen suyu sanki işe yarayacakmış gibi eliyle durdurmaya çalışırken "Kes şunu..." diye homurdandı ama Evan kesmedi. Aksine küçük bir su savaşı başlatarak Crystal'in gözlerindeki hayal kırıklığını silip yerine gülücükler ekmeyi başardı, kahkahaları ormanda yankılanıyordu.


En sonunda sudan çıktıklarında ikisi de donuyordu ama buna değmişti. Kalp kırıklığına rağmen Evan'ın başlattığı su savaşı sayesinde çok eğlenmişti genç kız. Kıyafetleri ıslanmasın diye, giyinmeden önce biraz gölün kenarındaki düz bir taşın üzerine oturup, vücutlarına yapışan suyun kurumasını beklediler. İç çamaşırları kıyafetlerini yeteri kadar ıslatacaktı zaten.


Crystal bacaklarını göğsüne doğru çekip kollarını etrafına dolarken biraz olsun soğuğu kesme niyetindeydi ama Evan'ın öyle bir derdi yokmuş gibiydi. Ellerini geriye yaslayıp ellerinden destek alırken, ayaklarını öne doğru uzatmış bir ayağını diğer ayak bileğinin üzerine atmıştı. İkisi de sessizdi... Öylece duru suyu izliyorlardı.


İlk konuşan Crystal oldu. "Kaç dakikadır buradayız?"


"Kırk beş dakikanın dolmasına on dakika var." diye cevap verdi Evan.


Kaşları şaşkınlık ile kalkan Crystal bakışlarını sudan çekip Evan'a çevirdi. Çenesi titremesin diye çok uğraşıyordu ama soğuk acımasızdı. "Daha uzun süredir buradaymışız gibi gelmişti oysaki."


Halinden gayet memnun bir şekilde omuz silkti genç adam. "Soğuk zamanı ağırlaştırıyor." derken derin bir nefesle ormanın kokusunu içine çekmişti. Bu hareket Crystal'in kaşlarını kaldırmasına ve dudaklarını kıvırmasına neden oldu. Başını eğip yanağını dizlerine yaslarken gözleri hâlâ Evan'ın yüzündeydi. Islak saçları alnına dökülmüş, yüzüne vuran loş ışık kirpiklerinin gölgesini yanaklarına akıtmıştı. Ruhu sıkıştı bu görüntüyle, uzanıp dokunmayı, ıslaklıkla parlayan dudakları doyasıya öpmeyi arzuladı ama bunu yapamadı.


Zordu... Birini çok severken ondan uzak durmak, duygularını saklı tutmak çok zordu. İç çekerken "Soğuğu pek hissetmiyor gibisin." dedi, rahat tavırlarını kastederek.


Kahvelerini indirip Crystal'in mavilerine bakan Evan, "Soğuğu hissediyorum." diye cevap verdi. "Soğuğu hissetmeyi seviyorum."


Dudakları kıvrılsa da sessiz kalıp onu izlemeye devam etti genç kız. İkisi de kalkıp giyinmeleri ve yola koyulmaları gerektiğinin bilincindeydiler ama o an öyle huzurla doluydular ki bunun için acele etmediler.


Bilselerdi korkularını sünger gibi emip onlara huzuru bahşedenin ne olduğunu, arkalarına bile bakmadan kaçarlardı o gölün kenarından.


Genç kız bir anda omuzunda hissettiği temas ile irkilip doğruldu ve temasın nedenine baktı. Gördüğü şey karşısında bu gece gördüğü her şeyde olduğu gibi yine büyüledi. Göz bebekleri genişlerken sağ omzuna konan mavi kelebeğe doğru uzattı sol elini. Mavi kelebek onun davetini geri çevirmeden yüzük parmağının üzerine konup güzel kanatlarını titreştirdi. Dudaklarından tatlı bir gülüş kaçtı genç kızın. Öyle güzeldi ki o kelebek...



Bir kitapta kelebeklerin kanatlarını hiçbir zaman göremediklerini okumuştu. Ne kadar güzel göründüğünün farkında bile olmadan yaşıyorlardı kısacık hayatlarını.


"Vay canına, bu o kelebek."


Hemen yan tarafından gelen ses ile gözlerini çevirip Evan'a baktı sorarcasına. Ve Evan açıklamaya girişti.


"O gün Samantha göl kenarında otururken yine aynı kelebek gelip Samantha'ya da konmuştu. Gerçi Samantha senin kadar normal karşılamadı bunu ortalığı ayağa kaldırdı ama..." deyip güldü. Kahveleri kelebeğin üzerindeydi.


Crystal Samantha'nın adının geçmesini göz ardı edip bakışlarını Evan'dan kelebeğe çevirdi. "Nereden biliyorsun aynı kelebek olduğunu?"


Kelebek hâlâ elinde, kanatlarını titreştirerek duruyordu. Evan doğrulup Crystal'e yaklaştı ve işaret parmağı ile kelebeğin kanadını işaret etti. "Şuradaki yırtığı görüyor musun?"


Genç kız Evan'ın işaret ettiği yere baktığında gerçekten de orada bir yırtık olduğunu gördü. Kanadı yırtık mavi bir kelebekti bu. Başını sallayarak onayladı Evan'ı. "O yırtıktan biliyorum, o günkünde de aynısı vardı."


Sessiz kaldı Crystal... O yırtık bile güzelliğine hasar veremiyordu, aksine onu daha anlamlı kılıyordu. Aldığı darbeler onu öldürmemiş aksine güçlendirmişti, durmadan kanat çırpıp güzelliğini sergilemesi bundan olsa gerekti.


Bilseydi... Kanadı yırtık mavi kelebeğin neden yüzük parmağına konduğunu, aynı şeyleri düşünmezdi asla. Güzel gelmezdi o kelebek...


Lanetli gelirdi. 


Lanetliydi çünkü...


Kelebek uçup gittiğinde onlar da artık gitmek için kalkmaya karar verdiler ve hızlıca giyindiler. Tam gölün kenarından ayrılacakları sırada ormandan bir kadın çığlığı yükseldi. Tanıdık bir çığlık...


Crystal'in kalbi korkuyla kasılırken "Kriss?" diye fısıldadı. O ses Kriss'e aitti. Oynadıkları doğruluk cesaret oyununda sevgilisi Luke tarafından yedi kez aldatıldığını öğrenince kalkıp giden kıza...


🫀


YAZAR: SANİYE SOLAK 


Bölümü nasıl buldunuz?


Bir sonraki bölüm Les Pyllmons kısmından gelecek, bu bölümün devamını beşinci bölümde okuyacaksınız.


Dördüncü bölüme kadar kendinize iyi bakın hoşçakalın❤️Seviliyorsunuz

Loading...
0%