Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@selcanykazdal

MERHABA ARKADAŞLAR ADI BAHAR HALİ HAZIRDA WATTPADD'DE YAYIMLADIĞIM BİR MAHALLE HİKAYESİYDİ VE FİNALİNE ÇOK AZ KALMIŞTI. AMA MALUM DUURMDAN DOLAYI BURADA İLK BÖLÜMDEN İTİBAREN PAYLAŞMAYA KARAR VERDİM. İLK 5 BÖLÜMÜM YAYINLAYIP KAÇACAĞIM.

DİPNOT: MAHALLE HİKAYESİ OLDUĞU İÇİN ARGO HİTAPLAR VE DİYALOGLAR ARASINDA MAHALLEM AĞZI BİR KONUŞMA SÖZ KONUSU... BİLE İSTEYE DAHA SAMİMİ OLDUĞU İÇİN ÖYLE YAZMAYI TERCİH ETTİM. :)

UMARIM ESKİ OKURLARIMLA BURADA DA KARŞILAŞIRIM... :) YENİ OKUYUCULARIMA DA HOŞ GELDİNİZ DİYOR KEYİFL OKUMALAR DİLİYORUM... :)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hani kafanıza hiç beklemediğiniz bir anda bir darbe yerseniz de günlerce o ağrıyla cebelleşirsiniz ya! Ya da yok yok... Kafanızda, tulum bir yandan kemençe diğer yandan bastırırken, horon eden insan grubunun ayak sesleri bir balyoz etkisi yaratır benzetmesi daha açıklayıcı bir tanım olabilir. Çünkü tam da şuan Sinan o baş ağrısının ağzını burnunu kırmak istese de tek yaptığı, bir ağrı kesici alıp o hunharca kafasını zonklatan düğün mevzusunun sona ermesini beklemekti.

 

''Sinan! Kalk hadi yavrum. Kahvaltı hazır.''

 

Sabahın beşinden beri kıvrandıran bu lanet ağrı sayesinde tül kıpırdasa zonklayan başı annesinin güçlü sesiyle daha da şiddetlenmişti.

 

''Oy gaybana...'' dedi alnını sıvazlarken.

 

Yataktan kalktığında, bir iki esneme hareketiyle adımlarını lavaboya yönlendirip elini yüzünü yıkadı. Aynı zamanda cadaloz kardeşinin ciyaklamasıyla kafası bir kez daha zonkladı.

 

''Bu da kafa ama ya!'' diye söylenip mutfağa geçtiğinde onu hiç şaşırtmayan ve Elçin'in ciyaklamasına sebep olan nedeni de görmüş oldu.

 

''Kadir! Bırak lan kızın saçlarını, pekmezini akıtırım senin!'' dediğinde araya girmiş iki kardeşini de ayırmaya çalışıyordu, devam etti. ''Ula şerefsuz eşek kadar herif oldun, hala akIllanamadun! Bırak dedim sana!'' diye son ikazını da yaptığında, Kadir ellerini kardeşinin saçlarından çekmişti bile.

 

''Abi mevzuyu bilmiyorsun bak, yeminle dellendim. Benlen nasıl konuşacağını bilmiyor bu kız elimde kalacak bir gün!''

 

''Yavaş gel!'' diyordu demesine ama, kız kardeşinin nasıl bir bezdirme potansiyeli olduğunu iyi bilirdi. ''Elçin abi'm kurban olayım sataşma sende abine, bak beynim delindi neredeyse bana da azıcık acıyın başım ağrıyor başım!'' dedi ve masaya oturdu.

 

''Annem nerede?''

 

''Kedilerini besliyor her zaman ki gibi gelir birazdan abicim.''

 

Ağzına bir zeytin attığında bakışları yine ikiliye döndü, gözleriyle birbirlerine neredeyse ateş fırlatacaklardı.

 

''Bak sakin sakin sorucam, derdiniz ne?''

 

''Onun yüzünden!'' diye bağırdı ikisi de, sonra yeniden ''Asıl senin yüzünden!'' dediler. Sinan sabır çekerek derin bir nefes bıraktı.

 

''Bak benim şarteller kısa devre yapmaya başladı!'' diye tehditle konuştuğunda ikisi de bakışlarını abilerine çevirdi.

 

''Abi valla ben anladım ki, bu evin üvey evladı benim! Bu ne ama ya!'' diyen Elçin, abisinin nabzını yoklamakla meşguldü ama Kadir durumu fark etmişti bile.

 

''Duygu sömürüsü yapma!''

 

''Ne duygu sömürüsü be! Sen karışma ayrıca ben seninle mi konuşuyorum, en sevdiğim abimle konuşuyorum gördüğün gibi!'' dedi gözlerini belerterek.

 

''Tamam ula sormuyorum bi'şey, ne haliniz varsa görün!'' deyip ayaklandı. Bunlarınkinin yanında, iş stresine kurban olurdu be!

 

******

 

İş çıkışı sonrası gelenek haline getirdiği, kahvehaneden içtiği son çay yudumuyla yerinden kalktı.

 

''Fena totem yaptım bu sefer, şu ciğer yansa da maça gitmeyeceğim...''

 

''Ne yaptın be Sinan bu maç kaçar mı lan?''

 

Sinan paltosunu giymeye çalışırken, bir yandan da laf yetiştiriyordu arkadaşı Tahir'e. Masaya çayın parasını bıraktı.

 

''Ne yapayım lan. Totem yapmadığım maçlarda kaybediyoruz... Beşiktaş için her şey. En büyük zevkimden mahrum kalmak bana da koymuyor değil, keyfimden yapmıyorum herhalde. Hadi ben kaçar, annem eli maşalı bekliyordur beni kapıda.''

 

Şu ağır abiliği bir tek annesine sökmüyordu ya... Herkes son söylediğine kahkahalar atarken kahvenin sahibi Hasan dayıya döndü hemen.

 

''Dayı kolay gelsin, sabah çayını içmeye uğrarım yine.''

 

Kahveden çıkmadan önce Tahir seslendi hemen.

 

''Akşam köprünün ordayız ha! Unutma.''

 

Başıyla onaylanıp kahveden çıktığında, şu soğuk insanın içine işlese de Sinan'a işlemiyordu sanki... Öyle dik, öyle heybetli yürüyordu sokakta... Bakan bir daha bakıyor, ona vurgun kızlar bir daha vuruluyordu güzelliğine... Erkek güzeliydi Sinan. Boyu bir seksen sekiz, dişleri inci, kaşlar kavisli, hele o mavi gözleri kısarak bir baktı mı etrafa, eyvahlar olsun! genç kızlar aklını kaybederdi.

 

Yokuş aşağıya inerken Cavit'i gördü köşe de yanına yaklaşamadan Cavit ağlamaklı bir şekilde koşup sarıldı bacaklarına.

 

''Cavit? Ne oldu oğlum sana, erkek adam ağlar mı lan hiç?''

 

''Abi, babam yine içmiş...''

 

Devamını dinlemedi Sinan, çünkü biliyordu o pezevengin yine karısını öldüresiye dövmeye başladığını... Zaten avuçlarının kaşındığını hissediyordu bugün, içinden nasip ayyaş Sadi'ye imiş dedi, vira bismillah diye daldı yan eve. İçeriden Saliha ablasının ağlama ve yakarışlarını duyunca deli kanı kaynadı yine, Cavit korkuyla paçasına asılınca başını okşadı hızlıca oturma odasına girdi... Sadiyi kolundan çektiği gibi yer misin yemez misin. Allah ne verdiyse sağlı sollu girişti.

 

''Ula pezevenk! Bok gibi içip, karını dövünce adam mı oluyosun!''

 

Sadi içmiş olsa da bünye içkiye alışkın olduğu için kafası çok olmasa da ayıktı.

 

''Tamam lan vurma! Ah! Dur diyorum sana!''

 

Sinan, Sadi'nin yakasından tutup kapıya fırlattı. Sağ elinin işaret parmağını ona doğru sallayıp açtı ağzını yumdu gözünü.

 

''Siktir git lan burdan! Eğer ki sen bu mahallenin yüz metre ötesinden geç, anam avradım olsun seni canlı canlı yakar, kemiklerini de ibreti alem için köpeklere dağıtırım! Duydun mu beni!?''

 

Sadi içinden boş intikam yeminleri ederken, korkuyla kendini kapıdan attı gidiş o gidiş. Sinan arkasını dönünce gördüğü manzara içini ateş sardı, kavurdu kaynar kazana döndü yüreği.

 

''Ah be ablam be! Sana adam mı yoktu da aldın bu pezevengi.''

 

Bir gözü neredeyse kapanmak üzereydi Saliha ablasının kaşı ve dudağı patlamış sol yanağı ise kırmızıdan mora dönmeye yüz tutmuştu. Ağlamasını durdurmaya çalışan kadın başını kaldırıp Sinan'a baktı içli içli.

 

''Sevdim be ablacım! Gönlüm bi' ona ısınmıştı... Oda şansıma şerefsiz çıktı.''

 

''Boşan o zaman, ne bekliyorsun abla? Biz seni her türlü koruruz da, bilirim bu herif her fırsatta yine dadanır bu kapıya.''

 

''Çocuğum babasız mı büyüsün Sinan? Baba bu hiç bir şeye benzemez, meyve vermese bile gölgesi yeter derler.''

 

Bilirdi Sinan babasızlığı, örnek aldığı, delikanlılığı, doğruluğu öğrendiği babasını toprağa koyduğundan beri bilirdi o acıyı... Kabuk bağlar da, sızlar kapanmazdı o yara. Sadi hakkında söyleyecek bir ton laf dolansa da diline sustu.

 

''Bilirim ablam, ama senin boşanmaman bu çocuğu ne hale getirecek bir düşün... Yazık günah Cavit'e, bu çocuk karnesini bir gün boş getirmiyor. O adam yüzünden bu çocuk heba olursa ne o şerefsizi ne de seni affetmem.''

 

Sustu Saliha... Sinan yaklaşıp sırtını sıvazladı söylenecek söz bitmişti karar Saliha ablasınındı. Kapıya yanaşırken kapının arasında gözleri korkuyla titreyen Cavit'i fark etti. Yazıktı lan bu çocuğa, vallahi yazıktı!

 

''Elini yüzünü yıka Saliha abla, aslan parçasının da montunu getir hele, bize gidiyoruz. Bu gece sizi burada bırakamam, içim rahat etmez... Hem annem sarma sarmıştı Cavit çok sever dimi koçum?''

 

Cavit başını hızla salladı, Saliha bir kaç saat sonra Sadi'nin geleceğini tahmin ettiğinden Sinan'ın sözlerini ikiletmedi ve hep beraber Sinan'lara geçtiler. Sinan'ın annesi Gülsüm Saliha'nın yüzünün halini görünce Sadi itine açtı ağzını yumdu gözünü de Cavit'i görünce daha fazla etkilenmesin diye susmak zorunda kaldı. Masaya geçtiklerinde Sinan'ın gözleri Kadir'i aradı haliyle. Elçin'in nerede olduğunu biliyordu nasılsa.

 

''Anne, Kadir nerede?''

 

''Ne bileyim ben annem... Vallahi yoruldum ben artık sormaktan, ara sor yine nerelerde sürtüyormuş.''

 

Sinan çatalında ki sarmayı ağzına atıp ayaklandı, oturma odasına geçtiğin de cebinden telefonunu çıkarıp son aramalardan kardeşinin adına dokundu... Üçüncü çalışta açtı tabi Kadir, abisinden korkuyordu da öyle böyle değildi yani.

 

''Abi?''

 

''Neredesin oğlum sen?''

 

''Yusuf, Ali, ben iki tek atalım dedik. Rasim abinin ordayız.''

 

''Lan Kadir sen bu eve bir sarhoş gel! Bak bir daha sana dışarıya çıkmaya ayak bırakıyom mu!''

 

''Abim canım sıkkın valla, sende üstüme gelme be!''

 

''Zülal mi? Lan yine ne yaptın kıza?!''

 

''Abi hiç anlamıyon beni ya.''

 

''Kapat lan telefonu eve gelince alıcam hesabını!''

 

Dedikten sonra kapattı telefonu. İçeri geçtiğinde Cavit'le göz göze gelince sıcacık gülümsedi çocuğa... Ulan gözünde ki endişe görülmeyecek gibi de değildi be!

 

''Cavit yemeğini ye de, benim odama geç aslanım. Orada komidinin üstünde şişede benim misketler var sana izin, istediğin kadar al onlardan.''

 

Gülsüm neşeyle Cavit'in saçlarını okşadı.

 

''Oy yavrum! Nasıl da yüzü güldü, koş oyna kuzum hadi.''

 

Cavit mutfaktan heyecanla çıkınca, kısa bir sessizlikten sonra Gülsüm konuşmaya başladı kadın içindekileri tutamıyordu ne yapsın!

 

''Ay Saliha! Daha da boşanmazsan vallahi öldürürüm seni!''

 

''Gülsüm Anne...''

 

''Yazık gençliğine, güzelliğine be annem... Ömrünü o adamla heba etme. Sen boşan vallahi de daha sırtın yere gelmez biz arkandayız.''

 

''Annem haklı abla, bu böyle devam etmez. Bu gidişle hem kendine yazık edeceksin hem de beni katil edeceksin haberin ola.''

 

Dedikten sonra suyunu içti Sinan, çalan telefonunu oturduğu yerde cebinden çıkarıp Kenan'ın adını görünce açtı hemen.

 

''Totem yapmak ne demek lan! Böyle totem yapılır mı be? O kadar bilet aldık, sen benim paramın düşmanı mısın?''

 

Sinan heybetine yakışan bir kahkaha atıp cevap verdi arkadaşına.

 

''Eeee bu işler böyle, sana biletleri hemen alma dedim. Bir bildiğimiz var herhalde.''

 

''Ulan sarı! Sen gelmezsen Ömer iti de gelmez yandı iki bilet, hay ben sizin toteminizi sikeyim!''

 

''Kapat hadi kapat, anamın sarmaları buz kesti sayende.''

 

İnadına yüzüne kapattı telefonu Sinan... Arkadaşlarını sinirlendirmeyi seviyordu ama kimse onu sinirlendirmeye cesaret edemezdi. İyi hoş delikanlı adamdı da tersi baya pisti. Tam çatalında ki sarmayı ağzına atacaktı ki cebine koymaya çalıştığı telefon titreyince kilidi açıp mesajı okudu.

 

'En sevdiğim abim, bizim işimiz bitti. Beni gelip alabilir misin?'

 

Mesaja gülümseyip telefonu cebine attı, o sarma bu akşam onun nasibi değildi herhalde. Annesine Elçin'i almaya gideceğini söyleyip çıktı evden. Önce bir arabasına göz gezdirdi sonra iki adımlık yer olduğunu düşünüp yürümeye karar verdi... Yolda gördükleri abi çekiyordu da çoğu adam değildi... Allah'tan yılanın başını küçükken ezmişti de mahalle de gençleri zehirleyen o boklardan satmaya cesaretleri yoktu... Bakkalı geçtiğinde düz ilerleyip apartmanın önünde durunca, telefonu cebinden çıkarıp kardeşini aradı.

 

''Aşağıdayım.''

 

''Abi bizim evin temizlik malzemelerinin yarısı burda annem sağ olsun. Tek başıma nasıl indireyim yukarı gel dört numaradayız.''

 

''Ulan Elçin, ne yapsam da bu adamı sinir etsem diye düşünüyon dimi?''

 

''Aşk olsun abi ya!''

 

Telefonu kardeşinin yüzüne kapatıp girdi apartmana...Üçüncü kata geldiğin de dört numarayı görünce yaklaşıp zile bastı. Yukarı geleceğini bilmesine rağmen ısrarla içeri de bekliyordu ya kardeşi! Fesuphanallah!

 

Kapıyı güler yüzle kardeşinden ayırmadığı Zülal açtı.

 

''Hoş geldin Sinan abi, buyur içeri geç.''

 

''Sağ ol abicim, sen Elçini çağır da gidelim biz.''

 

Zülal bir ton yağcılık çekip Sinan'ı ikna ede dursun, arkadan görünen sarışın kıza Sinan'ın bakışları kitlendi kaldı, dili lal kulakları sağır oldu. Uzun sarı saçlar, bembeyaz tenini şenlendiren pembe yanaklar, kalbine saplanacak kadar uzun kirpikler, bal rengi gözler, öpülesi minik burun... Kızın güzelliği zaten aklını başından almışken o kız bir de gülmez mi? 'Vay be' dedi Sinan. 'Ne güzel gülüyor lan!' Kapıya yaklaşan kızdan bakışlarını bir an olsun çekemeyen Sinan kızın ona bir şeyler söylemesiyle kendini toparlamaya çalışıp kıza kulak verdi.

 

 

 

''Merhaba, Elçin üzerini değişiyor... O giyinene kadar içeri buyurun lütfen.''

 

Sinan ikiletmeden transa girmiş gibi iki adımla içeri girdi salonda ki kırmızı koltuğa kuruldu. Zülal içinden kahkahalar atarken, onları daha önceden yakıştırıp Elçin'le gün içinde böyle bir plan yaptıkları için kendini tebrik etti.

 

''Bahar, benim kuzenim Sinan abi, Türkçe öğretmeni kendisi bizim burada ki ilkokula atanmış.''

 

Uzattığı eline dokunduğu an elleri alev aldı sanki tuttuğu gibi bıraktı hemen.

 

''Sinan abim de Kadir'le, Elçin'in abisi balık restoranları var.''

 

Bahar bakışlarını halıdan çekip çaktırmadan beğeni dolu gözlerle izlediği adama bir kez daha döndü... Ne güzel adamdı, Karadenizli olduğu o hırçın mavilerden anlaşılıyordu... Kumral saçları biraz dağılmış bir kaç tutamı alnına düşmüştü. Hele sakalları, şiir gibi dizilmişti yüzünün köşelerine, insanın o şiire mısra olası geliyordu. Düşündükleri hoşunu gitmeyince ufak bir silkelenmeyle kendine geldi. Ona neydi ki? Zaten böylelerinin muhakkak bir sevdiği olurdu. Düşüncelerinden sıyrılıp Sinan'ın söylediklerine kulak verdi.

 

''Çok büyük bir yer değil, Zülal abarttı biraz. Kendi yağımız da kavruluyoruz işte.''

 

Sinan kalbinin gürültüsüne kulak verdiği sıra telaşla ayaklandı... Tamam olanı kabulleniyordu da böyle liseli veletler gibi kalp çarpıntısı da neyin nesiydi? Ellerini o telaşla saçlarına götürüp onları arkaya itelerken, Baharın bu haline bitap düşüp eridiğinden habersizdi tabi.

 

''Zülal nerde kaldı şu kız? Git bir bak oyalanmasın.''

 

Demesiyle Elçin'in oturma odasına gelmesi bir oldu. Muzır bakışları ilk Zülali ardından abisini buldu. Orta da elle tutulur bir elektriklenme vardı ki abisi yerinde duramıyor bir oraya bir buraya mekik dokuyordu. Bahar desen abisine kaçamak bakışlar atıp parmağında ki eklem yüzükleriyle oynuyordu.

 

''Geldim abi.''

 

''Poşetler nerde? Göster de alayım.''

 

Elçin önemsizmiş gibi ellerini salladı o büyük mavi gözleri felfecir okurken oyunculukta üstüne yoktu.

 

''Boşver kalsın burada sen aradıktan sonra biz kızlarla konuştuk yarın kahvaltıya gelecekler, gelirken getirirler.''

 

Ulan! Ah ulan! Bu kardeşi yüzünden sinir hastası olacaktı ya az kalmıştı.

 

''Düş önüme hadi.''

 

Siyah saçlarını savura savura kızlarla vedalaşıp abisinin peşinden çıktı. Sinan kapıda kızlara bir baş selamı vermiş çoktan aşağıya inmişti Bahar'ın içeri girmesini fırsat bilen kızlar kısık bir sevinç çığlığı attı.

 

''Oldu bu iş! Ay çok tatlılardı ya...''

 

Diyen Zülali onaylayan cümleler sarf eden Elçin arkadaşına hayali bir öpücük atıp hızla merdivenlerden inmeye başladı.

 

''Madem muhabbetiniz bitmedi, beni ne diye çağırıyon kızım sen?!''

 

''Abi ya! Valla kalbimi kırıyosun yani. Alt tarafı birazcık bekledin.''

 

Abisinin çatık kaşları kısa süre sonra düzelmiş kolunu kardeşinin boynuna atmıştı Elçin abisinin ağzını yoklamaya niyetli bir şekilde çaktırmadan Bahardan konu açtı.

 

''Ay valla bizden çok Bahar yoruldu ne becerikli kızmış valla helal.''

 

Sinan kardeşinin imasını anlayıp sırıttı. Ulan hepsi oyundu be! Ne salak adamdı.

 

''Gülsüm sultan bitti sen başladın. Şaşırmıyorum ben gerçi anamın kızısın, bu daha başlangıç.''

 

Elçin yüzünü düşürdü alt tarafı çaktırmadan laf alacaktı, onu da eline yüzüne bulaştırmıştı. Gerçi onun suçu yoktu ki adam zeki adamdı. Hem zeki, hem yakışıklı. Ay vallahi onun abileri modelleri sollardı be! Kısa süre sonra evin önüne geldiklerinde Elçin abisinin peşinden gelmediğini görünce abisine döndü.

 

''Abi sen gelmeyecek misin?''

 

''Yok Tahir'lerin yanına gidicem söyle anneme meraklanmasın geç gelirim ben.''

 

Tahir! Ah Tahir. İçi aşkından kavrulduğu halde abisinin arkadaşı olduğu için kalbinin sessiz fısıltısı Tahir. Onu kardeş gören Tahir. Öküz tahir! Aptal Tahir!

 

Başıyla onaylayıp kapıyı çaldı Elçin, kısa süre sonra açılan kapıdan içeri girdiğini gören Sinan aklı Bahar'da, kalbi ağzında, gözleri gülüşünde köprünün oraya doğru yürümeye başladı.

 

''Tahir yeminle bıktırdın lan! İçip içip bana atar yapıyon. Ağzını yüzünü dağıtacağım da savunmasız adama vurmak bana yakışmaz diye sabır çekiyom bana da yazık.''

 

Kenan hem söyleniyor hem de peynirleri ağzına tıkıyordu o sıra. Ömer onun ensesi bir şaplak attı.

 

''Lan Kenan! Zıkkımlanma şu peynirleri biterse it gibi gidip kendin alırsın ona göre.''

 

''Sen bana ne taktın gene ya! Lokmalarımı mı sayıyon?''

 

Ömer oflayıp sabır çekti içinden.. Sinan gelse de bir hizaya gelseydi şu itler. Tek başına iki öküzle uğraşılmıyordu be.

 

''Sinan gelince de bok yeriz artık. Bekle diyorum sana, iki dakika o ağzını tut lan!''

 

''Oğlum ben Sinan'a nasıl diycem ben kardeşine aşığım diye. Kardeşiz lan biz ağzıma sıçar benim! Sonra dostluk mostluk hak getire.''

 

Tahir sarhoşluğun da vermiş olduğu uyuşuklukla ağır ağır dert yanıyordu arkadaşlarına.

 

''Deme o zaman!''

 

Dedi Kenan, umurunda olmadığı o kadar belliydi ki aşk mı? O ne boktan şeydi... Allah onun başına vermesin!

 

''Kızın gönlü var mı?''

 

''Bilmiyom, var gibi ama konuşamıyoz ki hiç.. Abi diyo ama. Lan abi diyo ya bana diyo!''

 

Diye yakındı o sıra Ömer'e. Kenan Ömer'e dönüp ters ters yüzüne baktı.

 

''Al işte içinde ki uyuyan aşığı iyice uyandırdın. Ver gazı aferin, Sinan'ın yanında ötsün de Sinan hepimizin götünden kan alsın.''

 

Kısa bir atışmanın ardından Sinan göründü, efkarlı efkarlı yanaştı yanlarına.

 

''Sinan, hayırdır kardo bu ne hal?''

 

Diyen Kenan'a ters ters baktı her iki arkadaşı da Sinan ise duydu mu işte orası muallak.

 

''Kardo ne lan? Ne boktan hitap bu! Az adam ol ya.''

 

Ömer'i onaylayan Tahir sarhoş olmasına rağmen Kenan'a baygın gözleriyle baktı.

 

''Nerde sen, orda bokluk. Ulan Cavit bile ergenliğe girmeden çıkmış, bizim bu hala aynı.''

 

Kenan onları iplemediğini belli eder bir suratla Sinan'a döndü yeniden... Dağ gibi adam gitmiş yerine tövbe estağfurullah, mal gibi bir adam gelmişti sanki.

 

''Sinan! Alo! Duyuyon mu lan?''

 

''Ohoo... Uçmuş bu.''

 

Diye Kenan'ı onaylar nitelikte konuştu Ömer. Sinan oturduğu yerden Ömer'in bardağını fondipleyip derin bir of çekti ardından yavaş yavaş dökülmeye başladı.

 

''Allahsız! Nasıl güzel gülüyor be!''

 

''Aha! Bizim sarı da alev alev.''

 

Kenan alayla bunları söylerken normalde Sinan'ın kalkıp suratına bir yumruk atması gerekiyordu ama Sinan başıyla onaylayıp ekledi. Arkadaşları ise ona şaşkınlıkla bakıyordu. Sinan'dı lan bu! Sarı Sinan.

 

''Yeni lan az önce gördüm kızı, Elçini almaya gittim nasip derler ya çıkardı yaradan karşıma, o kız benim olmadan bana daha da rahat uyku yok.''

 

Ömer derin bir yuh çekti, Kenan kahkahasıyla ona eşlik etti... Tahir mi? Sinan'ın halini anca o anlardı.

 

''Sen onlara bakma Sinan. Ben anlıyorum seni. Sevda yüreğe düştü mü dönüşü olmaz bu işin.''

 

Sinan ağır ağır onayladı başıyla, mavi gözleri koskoca denizi izliyordu da aklı Bahar'da kalmıştı... Ulan ne kızdı be!

 

''Şimdi seni fena bozarım da, kardeşimsin kıyamıyom.''

 

Dedi Tahir'e, Kenan imalı imalı... Tahir telaşla baktı gözlerine sus dercesine. Ne bok yemişti az önce? Sinan nereden biliyorsun dese ne diyecekti adama? Allah'tan kafası yerinde değildi de irdelememişti.

 

''Lan az bi toparlanın! İyice hanım evladı oldunuz başıma! Gönlün ısındıysa tavlıycan oğlum ötesi yok! Darlandım yeminle!''

 

Ömer'in söylediğini Kenan cilalayıp iyice parlattı. Ömer ise o sıra Sinan'ın içtiği bardağını dolduruyordu.

 

''İlk defa şu adama katılıyorum. İçim kaldırmıyor be şu Mecnun hallerini. Yardım istersen eyvallah da bu işin de yardımı da olmaz ki kızın gönlüne düşmediysen.''

 

Tahir yüzünü buruşturup şişenin kapağını tek hamleyle Kenan'a fırlattı.

 

''Zaten senden gelecek yardım Allah'tan gelsin cenabet herif!''

 

''Tahir şansını zorluyon sen bu gece! İlla yağlı kazık götüne girsin istiyon herhalde.''

 

''Şantajcı piç!''

 

Sinan ise onları duymuyordu bile... Zaten kafası yerinde olsa Tahir'in kime vurgun olduğunu sorardı haliyle... Masmavi güzel gözlerini masa da gezdirirken tok bir sesle konuştu.

 

''Yarın sabah, kahvaltıya geliyorlar. Elçin çağırmış. Ulan maymun oldum hale bak... Toy veletler gibi ne yapacağımı bilmiyorum.''

 

Ömer omzunu sıvazladı, kara gözleri Sinan'ı incelerken ne söyleyeceğini düşünüyor, arkadaşına birazda olsun yardım etmek istiyordu da lan hiç aşık olmamıştı ki nereden bilsin!

 

''Plan yapma lan bence... Akışına bırak, olacağı varsa olur zaten kardeşim.''

 

Kenan rakısından bir yudum alıp yine dadandı peynirlere, 'ulan ne lezzetli be!' diye düşünüyordu bir yandan.. Allah biliyordu da aşk yaşatmıyordu buna, bildiğin hanzoydu ya!

 

***

 

''Abiş.. Hadi uyan kızlar gelecek birazdan kahvaltıya.''

 

Sinan o derin uykusundan kahvaltı mevzusunu duyunca aniden uyandı. Bütün gece gördüğü vıcık vıcık rüyalar yetip iyice aklına sokmuşken kızı, bir de kahvaltıya gelecekti bu hatun. 'Ah!' Dedi 'Ah Sinan sen bu hallere düşecek adam mıydın be?'

 

''Tamam hadi çık odadan... O Kadir nerde geldi mi eve?''

 

Elçin abisine benzeyen mavi gözleriyle gözüne güneşliği kestirip açmaya gitti.

 

''Sen geldikten yarım saat sonra geldi.''

 

Sinan yatakta doğrulmuş gözlerini kocaman açıp iyice uyanmaya çalışırken bir yandan da yüzünü ovuşturuyordu.

 

''Sarhoş muydu?''

 

Elçin odadan çıkmadan, Kadir abisi zil zurna sarhoş gelse de Sinan abisinin onun canına okuyacağını bildiğinden yalan söylemek zorunda kaldı. Siyah saçlarını arkaya atarken cevapladı.

 

''Yok, ama üzgün gibiydi... Ben biliyorum sebebini Zülal'le tartışmışlar. Kız nasıl perişandı. Abim diye söylemek istemiyorum ama sürünsün.''

 

Dedi ve çıktı odadan, Sinan onun bu haline ufak bir kahkaha atıp üstünü giymek için çıktı yataktan. Dolaba yanaştığında kıyafet delisi kızlar gibi ne giyeceğini düşündü durdu.

 

''İyice yumuşadın sen Sinan. Kız senin bu hallerini görse bir daha gözünün ucuyla bile sana bakmaz!''

 

Kendine kızıp lacivert tişörtünü çıkardı onu heybetli vücuduna geçirirken bej pantolonunu arayıp buldu hemencecik, onu da giyip aynaya kendine baktı, göz kırpıp iyi olduğuna kanaat getirdiğinde çoktan yüzünü yıkamak için lavabonun yolunu tutmuştu.

 

''Kız anne! Bahar çok güzel bir kız valla... Tam Sinan abime göre bence bu iş olur.''

 

Gülsüm çayın altını kısıp masaya kurulmuş kızına döndü.

 

''Abin bir şey dedi mi sana?''

 

''Yok ama bence beğendi.''

 

Gülsüm sevinçle kızının yanına oturup hararetle soru yağmuruna başladı.

 

''Kaç yaşında bu kız?''

 

Elçin salatalıklardan tırtıklarken annesinin eline vurmasıyla ona döndü. Hep yakalanıyordu ama ya!

 

''25 yaşındaymış, Türkçe öğretmeni.''

 

''Annem, kız gerçekten çok mu güzel benim oğlumu taşıyabilir mi?''

 

Elçin annesinin söylediği sözlerden sonra gözlerini büyütüp kahkaha attı ardından annesinin yanaklarını sıkıp cevapladı.

 

''Kız sen nerden öğreniyon bu lafları? Taşımak falan. Güzel dedim ya işte zevksiz miyim ben?''

 

Gülsüm yine sorulara başlayacaktı ki mutfağa önce Kadir daha sonra ise Sinan girmişti.

 

''Hayırdır? Bu sofra ne böyle ziyafet mi var?''

 

Diyen Kadir'e Elçin ters ters baktı... Zülal'i çok seviyordu ne yapsın abisi öküzlük yapınca da haliyle tavır alıyordu tabi.

 

''Sana da günaydın!''

 

Masaya yerleşirken Sinan, Kadir Elçin'e gözlerini kısıp bakmaya başladı.

 

''Ne oluyo kızım sana? Dayak mı istiyon sen?''

 

Elçin daha cevaplamadan Sinan azda olsa sesini yükseltti Kadire.

 

''Otur şuraya! Kıza karışma.''

 

''Aslan abim.''

 

Dedi Elçin Sinan'a öpücük atarak. Sinan ise göz kırpıp kolunda ki saate bakıyordu bir yandan. Kadir Zülal'in gönlünü nasıl alacağını bilmediği yetmiyormuş gibi bir de abisine hesap verecekti ya hadi hayırlısı. Az sonra kapı zili çalınca Sinan'ın gözleri hemen Elçin'i buldu.

 

''Baktım ben.''

 

Diyerek cıvıl cıvıl açmaya gitti kapıyı... O Zülal ve Bahar'ı görmeyi beklerken kapıyı açtığı gibi Tahir'i görmesin mi? Az daha kalbi bedenini terk ediyordu. Tahir gözlerini kaçırıyor bir yandan da cümleleri toparlamaya çalışıyordu o sıra.

 

''Elçin, abine söylesene bir baksın bana.''

 

Elçin kocaman gözlerini kırpıştırıp cevap vermeden abisini çağırmaya giderken, Tahir o gözlere erimekle hatta ölmekle meşguldü. Ah abisi olmasa ne de güzel sarıp sarmalardı sevdiğini.

 

''Tahir gelsene lan içeri! Öyle yabancı gibi kapıya dikilmek ayıp olmuyo mu?''

 

Tahir elini Sinan'ın omzuna atıp konuşmaya başladı.

 

''Yok kardeşim gidicem şimdi. Sen diyodun ya hani, yeni bir mekan bulalım müşteri çoğaldı gelince yer bulamıyor diye. Broşür getirdim bir iki tane, çoğu iyi mekan bütçeye de uyar bir bak derim ben.''

 

Sinan yarım bir gülümsemeyle Tahir'in yaptığı gibi elini omzuna atıp sıktı omzunu.

 

''Eyvallah kardeşim... Ben bugün bir göz gezdireyim. Bakarız yarın hepsine tek tek.''

 

Kısa bir vedalaşmadan sonra Tahir gitti tam kapıyı kapatacaktı ki Zülal'le Baharı gördü bahçeden içeri girerken.

 

''Ooo Sinan abi kapılar da mı karşılıyorsun bizi?''

 

Zülal'e gülümseyip bakışlarını Bahar'a çevirdi hemen. Çaktırmadan derin bir of çekti. Bu kız nasıl bu kadar güzeldi be! Kapıya geldiklerinde Zülal Sinan'ı yanaklarından öperken Bahar bir baş selamıyla yetinip içeri girdi.

 

''Gülsüm annem! Nasılsın? İki gündür görüşemiyoruz.''

 

Derken Kadir'in yüzüne dahi bakmadan kadının yanaklarına sulu sulu öpücükler kondurdu. Elçin Bahar'a sarılırken Sinan çoktan yerine geçmişti bile.

 

''Güzel kızım benim... Çok özlemişim seni. Bak bakayım sen bana zayıfladın mı sen?''

 

Zülal duyduklarından sonra, Kadir'e gözünün ucuyla ters bir bakış atıp kadını onayladı. Bahar'ın kolundan çekiştirip Gülsüm'ün yanına getirdiğinde içinde pis pis sırıtıyordu.

 

''Kuzenim, Bahar.''

 

Gülsüm, kızın Elçin'in anlattığı kadar güzel olduğunu görünce neşeyle sıcacık sarıldı kıza. Eh tabi gelini olacaktı bundan böyle, el kızı değil!

 

''Ah kızım, sen ne kadar güzelsin böyle maşallah.''

 

Sinan annesinin tepkisini keyifle izlerken içi iyice sıcacık oldu. Kız utanmış, yanakları kızarmıştı bir de. Sinan hayran hayran onu izlerken Bahar konuştu.

 

''Teşekkür ederim efendim.''

 

Ayak üstü muhabbetten sonra tamamıyla herkes yerine kurulmuş kahvaltıya başlamıştı bile. Sinan her yediği lokmadan sonra kızı izliyordu yetmiyormuş gibi buna bir de Gülsüm eklenince bir garip Bahar da utancından neredeyse kuş dilimi kadar yiyordu.

 

''Bahar kızım, annen baban nasıllar?''

 

Bahar başını tabağından kaldırıp kadına dönerken, Kadir ise Zülal'i izliyor ona bakması için zaman kolluyordu da Zülal nuh diyor peygamber demiyordu.

 

''İyiler efendim.''

 

''Ay! Efendim de ne demek kızım? Bak Zülal de anne diyor bana, bundan böyle sende benim kızımsın. Gülsüm anne diyeceksin.''

 

Sinan annesinin özel ilgisini bir hayli sevmiş, içinden tavırlarına da kahkahalar atıyordu.

 

''Peki, Gülsüm... An..ne''

 

Sinan'ın içinde dünden beri oradan oraya gezinen o tuhaf bir duygu 'anne' kelimesiyle şaha kalkmıştı adeta. Kalbini dizginlemek için derin derin soluklandı, şükür ki kimse fark etmemişti.

 

''Zülal ekmeği uzatsana.''

 

Diyen Kadire Zülal öldürücü bir bakış atıp ekmeği Elçin'e uzatmış Elçin de abisine vermişti. Ulan ne inatçı kızdı!

 

''Ay kızlar, kahvaltıdan sonra da gitmeyin bahçede çay keyfi yapalım akşamdan hamur mayalamıştım kızartır yeriz.''

 

Elçin'in bakışları abilerinin üzerinde gezindi bir süre, ardından annesine dönüp konuşmaya başladı.

 

''Abimler ne olacak?''

 

Gülsüm oğullarına kısa bir bakış attıktan sonra kızları cevapladı hemen.

Kahvaltıdan sonra elbette postalayacaktı. Ne işleri vardı bunca kızın arasında.

 

''Gitsin gezsinler ayol onu da ben mi öğreticem?''

 

Kadir annesine dönüp konuşmaya başladı Sinan ise ilk kez onu destekler nitelikte başıyla onayladı o sıra.

 

''Bir pazar sabahımız var be annem, bırak dinlenelim. Biz televizyon keyfi yaparız siz bahçede takılırsınız yine.''

 

''Kadir doğru söylüyor anne bir pazar keyfimiz var, ne olur ellemeyin bizi.''

 

Gülsüm kıyamadı oğullarına, kahvaltıdan sonra kızlar mutfağı toplamaya girişmişken Gülsüm oturma odasında koltuğa uzanmış oğluna yanaştı gizliden.

 

''Ay Sinan bu Bahar ne kadar güzel bi kız dimi annem?''

 

Sinan sinsi sinsi yanaşan annesinden ilk önce irkilse de sebebini anlaması uzun sürmedi. Ah bu kadın hep böyle yapıyordu kız mevzularında. Ama bu sefer haklıydı be!

 

''Öyle...''

 

''Senin yanına da çok yakışır.''

 

Muzır bir sırıtmayla konuşan kadına Sinan tebessüm etti, az kurnaz değildi bu annesi. Tam konuşacaktı ki odaya Kadir girince konu bir nevi kapanmış oldu. Kadir de iki saattir mutfakta Zülal'le konuşmaya çalışıyordu da bizim kız yemin etmiş yüz vermiyordu ya!

 

''Anne be! Git konuş şu kızla. Yeminle özledim yüzüme bakmıyor hala, la havle!''

 

Diye tekli koltuğa oturdu Kadir dertli dertli Sinan gözünün ucuyla kardeşine bakıp ardından koltukta toparlandı ve tamamen Kadir'e döndü.

 

''Ne yapıtın da affedemiyor oğlum bu kız seni?''

 

Kadir hemen kendini savunur nitelikte konuşmaya başladı. Nasıl da biliyordu bu çocuk işini.

 

''Abi sende biliyon yoğun çalışıyoz şahitsin, doğum günüymüş bunun... Kafa kalmadı ki unuttum haliyle. Vay efendim sen misin unutan! İki gündür canıma okudu Allah'ıma kitabıma.''

 

''Ulan bir kızın adını unutucan özel günleri unutmıycan. Ben bile biliyorum, siz kaç yıldır manitasınız bir de, daha öğrenemedin mi dangalak herif?''

 

Kadir elleriyle şakaklarını sıvazladı durdu ardından... Sinan telefonunun sesini duyunca ayaklandı odasına doğru, kesin Kenan'dır diye düşünüyordu, pazar keyfini bozmaya zaman kolluyordu it herif!

 

Odaya girip telefona baktı tahmin ettiği gibi Kenan'dı, tam açacaktı ki kapanınca sonra ararım diye düşünüp telefonu cebine attı çıktı odadan, mutfağın oradan geçiyordu o sıra Bahar'ın içeride tek başına olduğunu görünce durakladı, kalbi fizanda izleyip durdu bir süre. Bu eve ne çok yakışmıştı be! Bahar farkında olmadan yakmıştı sarı Sinan'ı haberi yoktu.

 

Bahar biraz sonra izlendiğinin bilincinde döndü arkasını Sinan'ı görmesiyle yanakları al al, yüreği pır pır oldu aniden. Zorlukla kelimeleri toparlayıp sordu.

 

''Bi' şey mi istemiştin?''

 

Sinan o güzelliğe doyamıyordu da yine de bir bahaneyle çıkması lazımdı mutfaktan.

 

''Su!'' dedi telaşla. ''Su alıcaktım ben. Evet su!''

 

Bahar başıyla onaylayıp bardaklıktan çıkardığı bardağı, elinde dolaptan aldığı şişeyle bekleyen Sinan'a uzatacaktı ki heyecandan tir tir titreyen elleri buna müsaade etmedi bardak olduğu gibi yeri boyladı, toplamaya eğilirken Sinan şişeyi tezgaha bıraktığı gibi peşinden eğildi. Klişeler vardır ya tamamiyle onu yaşadılar. Bahar telaştan topladığı camlardan biriyle parmağını kesti parmağında ki kanı gören Sinan refleksle elini tuttu... Zaten kavrulmayı bekleyen aşk, göz göze gelmeleriyle şimşekler çaktı ikisini de hapsine aldı. Bu saatten sonra bu aşktan kaçışları olmadığını ikisi de biliyordu. Ama az sonra duydukları ses bütün romantizmin tabiri caizse içine etmişti.

 

''Ay! Bahar parmağını mı kestin?''

 

 

 

 

ARKADAŞLAR YİNE BEN... :)

 

UMARIM BÖLÜMÜ BEĞENMİŞSİNİZDİR. İLK BÖLÜM GENELDE BİRAZ KARMAN ÇORMAN OLUR AMA SONRADAN TOPARLARIZ BENCE, EEE BİR YERDEN BAŞLAMAK LAZIM DEĞİL Mİ?

 

HİKAYE VE KARAKTERLER İLE İLGİLİ FİKİR BEYAN ETMEK (SAYGI ÇERÇEVESİ İÇERİSİN DE) , SORU SORMAK, DERTLEŞMEK YA DA SOHBET ETMEK İSTERSENİZ BU BÖLÜMÜN YORUM KISMINA, DM'YE YA DA İNSTAGRAM; https://www.instagram.com/selcankazdal/ HESABIMA YAZABİLİRSİNİZ. SONUÇTA BU HİKAYE BENİM KALEMİME, SİZİN İSE ZİHNİNİZE MİSAFİR... YORUMLARINIZI MERAK EDİYOR, HEYECANLA BEKLİYORUM. ÇOK ÖPTÜM... XX

Loading...
0%