Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10.bölüm

@selcanykazdal

 

2 Gün Sonra;

 

 

Sinan yeni kavuştuğu sevdiğinin, ona bir saçmalık sebebiyle hala küs olmasına tahammül edemiyordu. O değil bir de bilinçli bir şekilde ondan kaçıyordu Bahar. Ne aramalarına dönüyordu, ne de mesajlarına. Biraz sakinleşsin diye üzerine gitmiyordu ama bu neydi yahu! Az kalmıştı, ölecekti hasretinden. Aklına gelen anlık fikirle, telefonu eline aldığı gibi Elçin'i aradı.

 

"Efendim abi?"

 

"Nerdesin?"

 

"Kızlardayım neden ki?"

 

"Heh iyi. Bahar da evde mi?"

 

"Abi..."

 

"Elçin uzatma. Bak ben Kadir'e de benzemem bilirsin."

 

"Evde."

 

"İyi on dakikaya evdeyim, evi boşaltın. Bahar'la konuşmam lazım."

 

Telefonu kapandığında araba anahtarını cebine atıp odasından çıkmıştı bile. Ne olursa olsun bu işi bugün halledecekti. Onsuz geçen iki gün sanki cehennemdi. Aklına gelen Cemal Süreya şiiriyle bir an kalbinin sızladığını hissetti. 'Şurama batan diyor şair; Şurama batana özlem demeselerdi, bıçak derdim.'

Bu kadına nasıl ve ne ara böylesine bağlandığını bilmiyordu... Onsuz adım atamaz, yüzünü görmediği günü günden sayamaz olmuştu.

 

Restoranın kapısından çıkarken karşıdan yaklaşan Leyla'yı görünce sabır diledi, cidden şu an tek ihtiyacı olan şey sabırdı.

 

"Aaa! Sinan gidiyo musun canım ya? Bende sana gelmiştim."

 

Saçlarını savurarak yanına ulaşan kadına umursamaz bir bakış attı.

 

"Hayırdır?"

 

Leyla böylesine tepkisiz bir cevap beklemediği için afallasa da yılların vermiş olduğu tecrübeyle çabucak toparlandı.

 

"Bi' kahveni içerim diyodum."

 

"Ben Bahar'ıma gidiyorum. Kahve içmek istiyosan, buyur geç çocuklar sana hazırlasın." diyen Sinan cevap bile beklemeden arabasına atlayıp, gaza bastı. Arkasında sinirden kuduran bir Leyla bıraktığını bilmiyordu tabii.

 

Kısa süre de evin kapısının önüne gelmişti bile. Ulan koskoca Sarı Sinan, şu an beklemediği bir şey yaşar da yine ayrı kalırlar diye düşünmekten kapıyı çalmaya korkar olmuştu. Derin bir nefes aldı. İki eliyle yüzünü sıvazladıktan sonra eli zile uzandı. İkinci çalışta açılan kapıyla gördü, tapılası kadının güzel yüzünü. İçindeki hüzün yerini gül bahçesine bıraktığında Sinan'ın kalbine yeniden bahar havası teşrif etmişti artık.

 

"Bahar'ım..."

 

Genç kız zaten dağılmış vaziyetteydi bir de Sinan'ın adını sahiplik ekiyle seslenmesiyle gözleri anında sulandı.

 

"Sinan neden geldin?"

 

"Konuşmak için... Çok uzadı bu küslük."

 

"Ben sana gerekeni söylediğimi düşünüyorum. Kararını verdin mi?"

 

"Ne kararı aşkım benim, ne kararı delirdin mi sen? Bunun cevabı zaten belli değil mi? Soruyo musun bi'de?"

 

Bahar kapıyı biraz daha açıp, Sinan'a içeri girmesi için adeta davetiye verdi. Oturma odasına geçip karşılıklı oturduklarında Sinan'ın aklı onu ilk gördüğü güne gitti. Gülümsedi.

 

"Seni ilk kez burada gördüğümde kararımı vermiştim ben. Senden başkasını sevda diye alıp gönlüne koyan Sinan, namerttir."

 

Bahar bakışlarını Sinan'ın yüzüne çevirebilmişti sonunda. Bu adama çok aşıktı ama aynı zaman da çok da kırgındı. Aslında hiç bir şey yapmamıştı. Sorunda buydu gerçi... Hiç bir şey yapmaması.

 

"Sinan... Leyla'yla arana mesafe koymadığın sürece ben senden uzak durmaya yeminliyim. O kadın ayan beyan senden hoşlandığını belli ediyor. Ve sende hiç bi' şekilde ses etmeyip, onun iyice yüz bulmasını sağlıyosun."

 

Sinan karşı koltuktan kalkıp, sevdiğinin yanına oturduğu gibi kadının ellerini sıkıca kavradı.

 

"Farkında değildim inan... Gözüm senden başkasını görmedi ki hiç. Özürse özür, kurtar artık beni bu sürgünden..."

 

"Beni kim kurtaracak?" diyen Bahar'la beraber, Sinan ağır aksak kızın dudaklarına uzandı. O anzer balı tadına kavuşmanın verdiği huzurla gözlerini kapadı. Çok değil, az sonra karşılığını almaya başladığında kalbi göğsünü zorlarken, iki günün mükafatı sonunda onu sarıp sarmalamıştı.

 

"Sevdiğim, affettin mi beni?" dediğinde Bahar'ın kızaran suratını eliyle kendi yüzüne çevirdi.

 

"Bende bu aşk varken, affetmemek mümkün mü?"

 

"Hay kurban olayım sana ben be! Gel bi' daha öpücem."

 

''Sinan...''

 

''Güzelim?''

 

''Çok zordu... Yani, şu iki gün.''

 

''Sen bi'de bana sor...'' dediğinde elleriyle Bahar'ın yüzünü kavrayıp devam etti. ''Bahar'ım, ben o gün biraz fazla sert çıktım, kusura bakma... Ama biliyosun yani o adama ayar oluyorum, tutamadım kendimi sana kızdığımdan değildi...''

 

''Bende o kadına ayar oluyorum sende biliyosun.''

 

''Biliyorum.'' diyen Sinan gülümseyip kızın burnuna minik bir öpücük bıraktı. ''Hadi dışarı çıkıp dolaşalım biraz ha, ne dersin?''

 

''Ama kızlar beni bekliyolar, annen bizi çaya çağırmıştı da...''

 

''Vayy gelin kaynana, aranızdan da su sızmıyo he maşallah.'' derken yeniden kendine çekip bu sefer sıkıca sardı Bahar'ını.

 

''Öyle söyleme yaa, utanıyorum ama ben.''

 

''Bir insan ancak böyle güzel utanabilir, ama artık alışman lazım. Hem ilk günden anneme, anne dedin hatırlatırım.''

 

''Ben... Şey o anda annen çok sıcaktı bana karşı, söyle deyince kıramadım.''

 

Onun söylediklerinden sonra gözlerini bir an bile ayırmadan, sevdiği kadını izliyordu Sinan. Bahar'ın kalbi yeniden ritmini kaybettiğinde o da anlık bir cesaretle gözlerini adamın gözlerine dikti ve o an Sinan'ın söyledikleriyle kalbinin her zerresinin bir mum gibi eridiğini hissetti.

 

''Eksiktim, seninle tamamlandım resmen. Hayatım boyunca aldığım en doğru kararsın.''

 

 

''Ama belliydi bu Leyla'nın böyle ortalığı karıştıracağı...'' diyen annesini destekler nitelikte başıyla onaylayan Elçin, ''Abim de artık bu işin ciddiyetinin farkına varmıştır bence.'' dedi. Çayına batırdığı bisküviyi dağılmadan ağzına atmaya çalışırken Zülal söze girdi.

 

''Aslında Sinan abinin de bi' günahı yok ki... O Leyla'ya sağlam bi' ders vermemiz lazım.''

 

''Siz karışmayın, ben konuşurum onunla.''

 

''Gülsüm anne, o kız eskiden nasıl biriydi bilmiyorum ama şu an tam şeytan yani söyliyim.''

 

''O beni çok iyi bilir...'' diyen kadın aklına gelenle kızlara döndü. ''Eee o yuvasız kuş nerede? Kaç gün oldu bi' tanışamadım kızla.''

 

''Ömer abinin yanına gitmek istedi, oraya bıraktık.''

 

''Kız bana bak, bu kızın Ömer'le arasında bi'şey mi var yoksa?''

 

Elçin'den önce Zülal cevapladı yaşlı kadını.

 

''Şimdilik yok...'' dediğinde iki kızda kıkırdayınca Gülsüm de bilmiş bir bakış attı.

 

''Hadi bakalım... Gelinlerimin sayısı gittikçe artıyo, darısı Tahir'imle, Kenan'ıma.''

 

Elçin duyduklarıyla beraber, dumur olmuş bir edayla yutkundu. Bir an annesine söylese ne olur diye düşündü ama kestiremiyordu ki... O da abileri gibi kardeş olayından girecek ve onaylamayacak diye ödü kopuyordu. Her şey neden bu kadar zordu bilmiyordu... Daha doğrusu her şey neden özellikle 'ona' zordu?

 

''Tahir'e geçen bi' kız buldum gerçi ama olmadı kabul ettiremedim çocuğa. O kız kaçmazdı valla. Bu devirde eli öyle iş tutan bulmak zor, ay bi' de bi güzel ki, mübarek su gibi su...''

 

Gülsüm'ün söyledikleriyle, Zülal'in bakışları Elçin'e döndüğünde konudan fazlasıyla rahatsız olduğu adeta suratından okunuyordu.

 

''Nasip Gülsüm anne, belki Tahir abimin aklında başka biri vardır.''

 

''O ne demek şimdi? Siz bi'şey mi biliyosunuz?''

 

Kızlar göz göze gelince, Elçin panikle cevapladı.

 

''Yooo... Olabilir diyoruz yani anne, gitme insanların üstüne. Belki sana yok diyemiyo sende insanı canından bezdiriyon bazen.'

 

''Terbiyesiz, annenle ne biçim konuşuyosun sen?''

 

''Bi'şey demiyorum anne, insanları az biraz sal diyorum.''

 

''Siz benim evlatlarımsınız, ben sizin için en iyisini düşünüyorum.''

 

''Anladım anne...Siz oturuyo musunuz daha?'' diye sordu.

 

''Sen bi' yere mi gidicen yine? Kız Elçin artık bacaklarını kırıcam ama senin!''

 

''Anne ders notlarımı almam lazım, haftaya sınavlarım başlıyo.''

 

''Okula gittiği var sanki de...''

 

''Gülsüm annem gitsin bırak... Biz de seninle ne zamandır baş başa anne-gelin dedikodusu yapmıyoduk zaten.''

 

Elçin fırsattan istifade çantası kaptığı gibi kendini dışarıya attı. Bu adamı her saniye özlüyordu yahu! Şu an görmezse delirecek gibiydi. Kalbi heyecanla atmaya başladığında telefonunu eline alıp, sevdiği adama mesaj gönderdi.

 

📩 Müsaitsen buluşalım mı?

 

📩 Sana her zaman müsaitim yavrum.

 

📩Sahil de seni bekliyorum o zaman.

 

 

 

 

Diğer yandan Ömer cephesinde durumlar hala stabildi. Elindeki karton bardaklardan birini genç kızın önüne bıraktığında kendisi çayından çoktan bir yudum almıştı bile.

 

 

''Alıştın mı kızlara?''

 

''Hepinize alıştım... Size resmen hayatımı borçluyum.''

 

Adam tam kızın karşısına oturduğunda, o çikolata kahvesi gözlerin hala temkinli ve korku dolu baktığının farkındaydı.

 

''Estağfurullah, biz insanlık görevimizi yaptık.''

 

''Bi'şey sorucam bu Leyla tam olarak kim?''

 

''O nereden çıktı?''

 

''Bahar ve Sinan abi onun yüzünden tartışmışlar da Bahar çok ağladı.''

 

Ömer böyle olacağını az çok tahmin etmişti zaten. Hangisi daha suçlu karar veremiyordu gerçi.

 

''Eski bi' arkadaş. Ama orta da yanlış anlaşılma olmuştur büyük ihtimalle. Sinan alır onun gönlünü.''

 

''Bende isterdim...'' derken bakışlarını yere çevirdi kız.

 

''Neyi?''

 

''Aşık olmayı... İnsan en azından kendini bi' yere ait hissedebilir.''

 

Ömer onun bu cevabına gülümsedi... Her aşk mutlu sonla bitmiyordu ki... O da çok sevmişti, canından çok hemde. Sevilmişti de, kavuşacakları günü sayamayacak kadar sabırsızdılar hatta ama kader onları ayırmak için planını çoktan yapmıştı. Sevdiği kadın düğünlerine bir hafta kala ona değil de kara toprağa yar olmuştu. Hatırladığı anılarla göğsüne yakıcı bir sızı girdi... Ne yaparsa yapsın bu acı geçmeyecekti, artık anlamıştı.

 

''Doğru... Ait olduğun kalp atmayı bırakana kadar, hep sığınacak bir limanın vardır. Ama bu işler riskli ufaklık, ne kadar uzak kalırsan o kadar mutlu olursun.'' dediğinde elini kızın omzuna bıraktı. Miray onun bu konuşmasından ne anlaması gerektiğini çözememişti, sadece fark ettiği şey galiba bu adam hem yaralanmış hem de çok fena yanmıştı. Başıyla onu onayladığı esna da içeriye giren Tahir'le konu kapanmış oldu.

 

''Selam gençler! Ömer işin yoksa senin arabayı alayım mı kardeşim? Benimki muayene de.''

 

''Al tabii...'' diyen Ömer cebindeki anahtarı Tahir'e uzattığın da, ''Eyvallah.'' dedi ve anahtarı aldığı gibi, hızla oradan çıkıp arabaya geçti Tahir. Elçin'e her gidişinde sanki ona yeniden kavuşuyormuş hissi yaşaması normal miydi acaba? Bu kız onu Mecnun etmişti... Allah yardımcısı olsundu. Gaza daha yüklenip hızlandığında neredeyse on dakika sonra beklenilen yere ulaşmış, hatta bankta oturmuş onu bekleyen sevdiğini görmesiyle aracı müsait bir yere park edip yanına varmıştı bile.

 

''Sevgilim...''

 

Tahir'in sesiyle bakışlarını arkaya çeviren Elçin, ayaklandı.

 

''Seni çok özledim.'' dediğinde adama sıkıcı sarılmayı ihmal etmedi. Tahir sarılmayı fırsat bilip, burnunu kızın boynuna gömüp doya doya kokluyordu. Bu koku ona ilaçtı... Geri çekildiğinde Elçin'in yüzüne düşen saçlarını arkaya itelerken konuştu.

 

''Gel şu ağacın altında oturalım. Orası daha serin gibi.''

 

Beraber ağacın altına geçip oturduklarında Elçin sevdiği adama sarılıp başını boynuna gömerken o kadar huzurluydu ki, keşke şu an da donup kalabilselerdi. Tahir'de karşılık verip saçlarına bir öpücük bıraktığında hareketlenen kızla bakışlarını tamamen ona çevirdi.

 

''Tahir... Kaç çocuğumuz olsun istersin?''

 

Tahir şaşırdığı bu soruya, ''Bilmem hiç düşünmedim, şimdilik önceliğim sana kavuşmak... Sen söyle, 2? 3? 4?'' diyerek cevap verdi.

 

''2 tane yeterli bence, sonuçta ben kuluçka makinası değilim yani... Hatta ikiz olursa daha iyi olur, tek seferde doğurup kurtulurum.'' diyen Elçin rüzgardan dağılan saçlarını düzeltmeye çalışırken, adamın kahkahasıyla göğsüne ufak bir yumruk attı.

 

''Ne gülüyosun ya?''

 

Tahir, onun bu açık sözlü hallerine bayılıyordu... Bin kere dünyaya gelseydi, yine bu kızı bulur severdi.

 

''Yavrum yukarıdaki, istek ve şikayet hattını iletmek lazım bu söylediklerini... Karışıklık falan olmasın mazallah.''

 

''Utanmıyosun dimi? Dalga geçiyosun resmen!'' dedi genç kız. Tahir'den biraz uzaklaşıp kollarını göğsünde birleştirdiği esna da Tahir dayanamadı.

 

''İster 2 ister 3 olsun, senden çok güzel minik anne olur...''

 

''Minik mi? Yuh artık ama ya. Allah'ın öküzü, sensin minik.''

 

''Ufak tefeksin kızım işte, yalan mı söyliycem.''

 

''Bak hala ya! Sen romantizmden ne anlarsın zaten pis kalas.''

 

''Romantizm benim işim kızım... Aşk adamıyım ben aşk!'' dediğinde kızı çimenlerin üzerine yatırdığında hunharca gıdıklamaya başladı. Elçin'in attığı her kahkaha ona şifa oluyor, ruhuna iyileştiriyordu sanki. Aşk güzel şeydi, önlerinde ki tek zorluğu yani Sinan'ı aşabilirse şayet işi uzatmadan nikahı basacaktı yeminle.

 

*

 

''Hayırdır Leyla sen ne ara geldin mahalleye?'' dedi Levent, gerçi Leyla direkt plana odaklı olduğundan onu duymamıştı bile.

 

''Sinan seni şu yeni gelen kız yüzünden, benzetmiş öyle mi?''

 

Levent duyduklarıyla savunmaya geçmek üzereyken, Leyla kahvesinde ki son yudumu alıp eliyle adamı durdurdu.

 

''Önemli olan bu mevzu değil... Bak eğer benimle iş birliği yaparsan Bahar sana, Sinan da bana kalır.''

 

''Nasıl olacakmış o?''

 

''Bu Elçin'le Tahir'in arasında bi'şeyler var, yani ben şüpheleniyorum en azından. Ama ben hislerimde kolay kolay yanılmam. Büyük ihtimalle o Bahar falan da biliyo... Bahar'ın bildiğini Sinan öğrenirse, bu iş biter. Sinan'ı bilirsin, arkasından çevirilen dolapları sevgilisinin de bildiğini ve buna rağmen sustuğunu öğrenirse, ona karşı tüm güvenini kaybeder. Bende o arada teselli ederim Sinancığımı... Sonra da zamanla yakınlaşırız diye düşünüyorum. Sonuçta ben onun arkasından çevirilen işi bozan iyilik meleği olucam.'' derken yüzünde tatmin olmuş bir gülümseme vardı. ''Gerçi arada Tahir de kaynayacak ama varsın kurunun yanında yaş da yansın, ne yapalım.''

 

''Emin misin aralarında bi'şey olduğuna? Elinde patlamasın sonra?''

 

''Emin değilim ama emin olana kadar yakından gözlemliycem.''

 

''Ya tahmin ettiğin gibi değilse?''

 

''Bence tam da tahmin ettiğim gibi.''

 

Levent'in kaybedecek hiç bir şeyi yoktu ve işin ucunda Bahar'a yaklaşmak vardı. Hem belki oda fırsattan istifade Bahar'ı teselli ederdi. Aklına gelenlerle kocaman gülümseyip Leyla'ya döndü.

 

''Ben napıcam peki?''

 

''Delil toplamama yardım edeceksin... Tahir'i izleyeceksin. Dükkan dışında nereye giderse gitsin takip et, bende Elçin'e aynısını yapıcam. Aslında tek bir fotoğraf bile işimizi görür.''

 

''İyi bakalım, sen gözü kara bi' kızsın inanmadığın bi'şey için emek bile harcamazsın. Sana güveniyorum.''

 

''Güven tabii... 3-4 aya kapına düğün davetiyemiz gelir.'' dediğinde çirkin bir kahkaha attı. Hayatta böyle acımasız insanlar da vardı işte. Ne güzel demişti şair; Sen elmayı seviyorsun diye elmanın da seni sevmesi şart mı? Gurursuz insanlar, elmanın onları hiç bir zaman sevmeyeceğini bilseler dahi görmezden gelirlerdi. Çünkü tek odaklandıkları şey, istedikleri zaferdi. Başkalarının mutsuzluğu üzerine mutluluk inşaa etmek böylesine kolaydı onlar için. Gerçi bu savaşı kazansalar dahi ellerinde inşaa edecek bir mutluluk olacak mıydı? O da meçhuldü.

 

*

 

''Hava ne kadar güzelmiş aşkım ya, iyi ki çıktık dışarı.''

 

 

''Sen bana böyle güzel bakınca, bende bu hava gibi günlük güneşlik oluyorum işte Bahar'ım.''

 

Elini tuttuğu kızının beklemeden eline öpücükleri sıralarken, Bahar dünyanın en mutlu kadınıydı... 2 günlük acı bir asır gibi gelirken, şimdi onca sıkıntıyı kendi çekmemiş kadar huzur doluydu.

 

''Sinan, seni çok seviyorum.''

 

''Bakın işte bu çok güzel bi' hareketti Bahar Hanım...'' diyen Sinan keyifli bir gülüşün ardından devam etti. ''Bende seni çok seviyorum güzelim.''

 

Bahar mutlulukta gülümseyip, adamın yanağına uzun bir öpücük bıraktığında heyecanla konuşmaya başladı.

 

''Sahile inelim mi? Deniz havası iyi gelir.''

 

''Olur valla, bi'de çayla simit alırız. Değmesinler keyfimize.''

 

Zaten sahile çok yakınlardı, kısa süre de istedikleri yere vardıklarında, Sinan gördüğü simitçiyle sevgilisini bir banka bırakıp simit almaya gitti. Bahar ise gözlerini kapatıp, kafasını kaldırmış deniz kokusunun tadını çıkartmakla meşguldü... Günler sonra içindeki sıkıntı yerini gül goncalarına bırakmış, memnuniyetle şu an ki güzelliğin tadını birlikte çıkarıyorlardı.

 

''Çaydan vazgeçtim, onun yerine ayran aldım... Nasıl akıllıca bi' hareket dimi güzelim.'' diyen Sinan kıza yaklaşmış, elindeki simit ve ayranlardan birini ona uzatıyordu.

 

''Sen bi' harikasın sevgilim.''

 

''Evet, hep söylerler...''

 

Sinan da sevgilisinin yanına oturduğunda Bahar'ın çatık kaşlarını görünce gülümsedi.

 

''Şaka yapıyorum aşkım. Senden başka kim söylerse söylesin, ağzını burnunu kırarım.'' dedi. Duyduklarıyla neşeli bir kahkaha atan Bahar'ın keyfi çok kısa sürdü çünkü onları fark etmeden, oldukları yere doğru el ele yürüyen bir çift vardı. Tahir ve Elçin. İlk önce paniklese de, Sinan'ın durumu fark etmemesi adını kıvrak zekasıyla bir plan düşünmeye başladı tam o esna da Sinan kafasını sol tarafa çevirecekti ki, Bahar hızla adamın kafasını tuttuğu gibi kendine çevirdi.

 

''Bugün sadece bana bak, beni gör istiyorum.'' derken gülümsüyordu ama oldukça tedirgindi. Onlar da hala kendilerini fark etmemişti. Gerçekten kafayı yemek üzereydi.

 

''Ben nereye bakarsam bakayım, gördüğüm yalnızca sensin hayatım.'' diyen Sinan Bahar'ın eline bir öpücük bıraktığında, son anda aklına gelenle genç kız harekete geçti... Normal de utana sıkıla, heyecandan ölerek yaptığı şeyi yaptı... Sinan'ın dudaklarına uzandı. Allah'ım bir de ulu orta yerde!Ama ne yapsındı başka yol bulamamıştı ki, Elçin'i kurtarmak zorundaydı ve tabii ki Sinan da bu olayı böyle öğrenmemeliydi. Dua ediyordu ki yaptığı bu hamleyle onların yakalanmasını önlesindi. Yoksa kıyamet kopacaktı, hem de öyle böyle değil...

 

 

 

Loading...
0%