Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11.bölüm

@selcanykazdal

 

 

Sinan Bahar'ın hamlesini hiç mi hiç beklemiyordu aslında, tabii bu halinden memnun olmadığı anlamına gelmezdi. Kızdan devir teslim alıp, kontrolü kendi dudaklarına aldığında huzurla kapanan gözleriyle bağımlısı olduğu anzer balını yeniden tatmaya başladı. Huzurun her rengini bu kızla beraber öğreniyordu, adı gibi ruhunda çiçekler açtırıyor, yaşama sevincini ikiye katlıyordu.

 

Bahar ilk önce Elçin'i kurtarmak için yapmış olduğu bu hamle de kontrolünü kaybedip, kendini Sinan'a bırakmıştı bile. Şu an adını sorsalar hatırlamazdı. Bu adamın dudakları onu sarhoş ediyor, bambaşka diyarlara sürüklüyordu.

 

''Bahar'ım şaşırttın beni...'' diyen Sinan ilk geri çekilen oldu.

 

''Ben... Yani şey... Ben...''

 

Kelimeleri bir türlü bir araya getiremeyen Bahar, kendine bu konu da daima kızıyordu aslında... Neden böyle güzel anlar da dili bağlanıyordu ki? Bunu ciddi ciddi düşünmeye başlamışken aklına yeniden dank eden olayla etrafına telaşlı bir göz gezdirdiğinde derin bir nefes bıraktı. Şükür ki gitmişlerdi.

 

''Tamam ben anladım, sende artık karşı koyamıyosun tabii bu karizmaya haklısın...''

 

''Canım ya... Egon senden önce teşrif etmiş buraya maşallah.'' diyen Bahar gülümserken sevdiği adamın omzuna sahte bir yumruk attı, hoş gerçeğini de atsaydı bu adama işlemezdi ya!

 

''Ego falan bilmem de, sen ne güzel şeysin be kızım ya! Ulan ben bunca yıllık ömrümde böyle güzel hissetmedim hiç.''

 

''Ulan mı?''

 

''Sana demedim öyle kendi kendime yani...'' diyen Sinan'la beraber kahkaha atan Bahar, bu adama daha ne kadar aşık olabileceğini düşünüyordu... Ama asla bir sınırını yoktu, artık anlamıştı... Nefes aldığı sürece bu sevgi şiddetle artacak gibiydi.

 

''Ya Sinan, sen nesin böyle nesin!''

 

Sinan bunu bu tepkiyi bekliyordu ama yanaklarının küçük bir çocuk gibi sıkılacağını asla düşünmemişti... Tuhaf olan bu hareketler acayip hoşuna gidiyordu. Yeminle aşk onu iyice oyuncak etmişti.

 

''Tamam yapma millet görecek ya! Sonra herkesi dövmek zorunda kalıcam.'' derken yalandan kaşlarını çatmıyor muydu bir de? Bu adam çok tatlıydı ama ya!

 

''Zorba mısın sen? Ne dövmesi aşkım? Hiç yakıştıramadım ama aaa.''

 

Sinan sevdiği kadına daha da sokulurken ekledi.

 

''Çok zorbayımdır, hele sevince... Göstereyim ister misin?''

 

''Oha Sinan, iyice yoldan çıktın ama sen.'' diyen Bahar ayaklanıp, sevdiği adamın eline uzanıp çekiştirdiğinde erkeksi bir kıkırdamayla oturduğu yerden kalktı genç adam.

 

''Ne oldu? Az önce yanaklarımı sıkarken bi' problem yoktu... Ben zorbalık edicem deyince mi korktun?''

 

''Edepsiz! Yürü hadi yürü...''

 

Sinan, sevdiği kadının son söylediğiyle kolundan tutup hızla kendine çekti, ''Edepsizsem de sana...'' dediğinde yanağına sağlam bir öpücük bıraktı.

 

Bahar ise yeniden hızlanan kalbini kontrol etmeye çalışıyordu ama nafile. Bu adam bir gün sebebi olacaktı!

 

*

 

''Kızım abinle biz de ordaydık diyorum sana. Ne yapacağımı şaşırdım ya!'' diyen Bahar elindeki kahve kupasını yudumlarken koltuğa oturdu.

 

''Yuh! Biz nasıl görmedik ya?''

 

''Bebişim sizin gözünüz aşktan kör olmuş ama böyle devam ederseniz, gözünüz bir açılacak pir açılacak yani... Az dikkatli olun, valla sizin yerinize gerilmekten ciğerim soldu.'' dedi Zülal, peşinden onu Bahar onaylarken kara kara düşünen Elçindi.

 

''Elço artık söyleyin Sinan'a... Yakalanırsanız daha kötü olacak. O size kızsa da kıyamaz bence. Bende varım hem onunla konuşurum, ikna falan ederim yani sizden sonra.''

 

''Aynen Sinan abi, Kadir gibi deli tepe değil... Eser, kükrer ama durulur bi' yerden sonra.''

 

''Kızlar çok korkuyorum inanın. Cesaret edemiyorum. Tahir'de söyleyelim diyo ama ya abim bi' daha yüzüme bakmazsa? Ölürüm daha iyi... Benim babam öldü belki ama sorasında bize babalık eden de Sinan abim, o sırtını dönerse ben bi' daha ayağa kalkamam.'' diyen Elçin, akmaya hazır bekleyen göz yaşlarını itelemeye çalışırken iki yandan da kızlar tarafından kuşatılıp sarmalandı.

 

''Merak etme, abin ne olursa olsun sana sırtını dönmez... Ben izin vermem bi' kere burda kapı gibi yengen var senin.'' dedi Bahar, ortamı yumuşatmaya çalışıyordu, Zülal neşeyle karşılık verdi hemen.

 

''Ben en eski yengeyim, sen kes sesini bakalım. Ben korurum görümcemi.''

 

''Ben büyük abisinin karısı olucam, yeni de olsam büyük yenge benim canım kusura bakma.''

 

''Tamam kavga etmeyin, ikinizde benim canımsınız.''

 

Elçin, iki kolunu açıp onlara sarıldığında gülüşmeye başladılar.

 

''Miray nerede bu arada?''

 

Bahar'ı cevaplayan Zülal oldu.

 

''Ömer abiye bıraktık en son, gelir heralde.''

 

''Oooo onlar da maşallah olacak gibi sanki.''

 

''Elçin dediyse kesin olur kız hissediyo şimdi Allah var.''

 

''Hee Bahar, Gülsüm anne çok kızdı sana bugün gelmedin diye.''

 

''Yaa ben onun gönlünü alırım yarın... Ne yapayım Sinan bırakmadı.'' diye cevapladığında, Elçin anında muzur ruh haline bürünmüştü bile.

 

''Ayy bunlar da iyice aşk kuşlarına döndüler.''

 

Bahar, ''Söyleyene bak sen.'' dediğinde Elçin sahte bir burun kıvırıp, çoktan genç kızın kahvesine ortak çıkmıştı.

 

*

 

 

 

 

Bizim bir bütün olan dost meclisi yeniden köprünün ayağında kendilerine bir ziyafet masası kurmuş, üzerilerine yük olanı boşaltıp rahatlıyorlardı... Bir kişi hariç. O da elbette ki Tahirdi. Tahir, Elçin'e söz vermese bir saniye bile beklemek istemiyordu, sevdiğinin canı daha fazla yanmasın diye susarken söyleyememek de en yakın dostuna, bildiğin ihanetti. Sinan onun için bir kardeşten bile daha fazlasıydı... İstesin canını verirdi ama Elçin'i bırak dese bırakmazdı işte, bırakamazdı. Elçin onun hayati bir organı gibiydi artık, biri onu kendisinden almaya kalksa gerçekten ölürdü. Derin bir of çektiğin de aklını dağıtan bir şey oldu çünkü Ömer Leyla konusuna giriş yapmıştı.

 

''Sinan kız çok haklı biliyon dimi kardeşim?''

 

''Olum ben hep beraber yemek yediğimiz akşam, korkudan canımı teslim edecektim. Sen Leyla'ya tek laf etmedin be...'' dedi Kenan, Ömer'i desteklercesine.

 

Sinan rakısını fondipledikten sonra dirseklerini masaya dayayıp, kafasını ellerinin arasına aldı.

 

''Lan gerginlik çıkmasın diye ses edemedim, yoksa farkındayım yani bende bi'şeylerin. Tek laf etsem Leyla'ya, bizimkiler zaten saldırmaya yer arıyolar anladın mı?''

 

''Çok eskiden beri, tanıdığımız bildiğimiz bi' insan başı dara girse, el uzatırım ama o kız tehlikeli abi, nerde o eski Leyla nerde şimdi ki Leyla...'' diyen Tahirdi.

 

Haklıydı, hepsi haklıydı. Kalp kırmayayım derken az daha sevdiğinden olacaktı. Gerçi artık akıllanmıştı, daha tövbe Bahar'ı üzecek bir şey yapmazdı. O esna da aklını dağıtan bir şey oldu ve olayın komikliği ile bütün sıkıntısını unutuverdi.

 

''Ulan bak yine bitirdi peynirleri!''

 

''Ömer senin benlen tam olarak derdin ne kardeşim?''

 

''Zıkkımlandığın gibi siktir olup alıp, geleceksin şimdi.''

 

''Peki kocacım, başka emrin var mı?'' diyen Kenan ensesine tokadı Tahir'den yemişti bile.

 

''Lan bi' gevşeme be!''

 

''Gelen giden bana sataşıyo anasını satayım. Allah, canımı alsa da kurtulayım.'' derken sosyal medya da denk geldiği bir teyzenin videosunu taklit etmişti. Diğerleri de onun bu cevabına kuvvetli bir kahkahayla karşılık verdiler.

 

''Lan acaba yine bi' piknik mi organize etsek? Ramazan gelmeden?''

 

''Tahir haklı, güzel olur... Hem artık sevenler de sevdiklerine kavuşmuşken...'' dedi Kenan. Patavatsızlık da adeta bir dünya markasıydı.

 

''Sevenler mi?'' diye boş bakışlarını Kenan'a çeviren de Sinandı.

 

''Olum siz işte ya... Seninle Bahar.'' dedi ve toparladı hemen, Tahir Ömer'le bakışıp Kenan'a yanaştı gizliden. Kulağına fısıldarken aslında arkadaşını korkutabilirdi ama bu klasik mahalleli ağzı küfürüydü, Kenan aldırmadı bile.

 

''Senin çarkına sıçıcam az kaldı. O kazık vardı ya, yağlı olan hani... Bilirsin sen, onu ben bizzat sokacam münasip yerine.''

 

''Siktir lan ordan.''

 

Sinan atıştıklarını fark edince atladı.

 

''N'oluyo olum size yine?''

 

''Karı koca gibiler yeminle!'' diye destekledi Ömer.

 

''Bizimki aşk evliliği, sıkıntı yok.'' dedi Kenan, ''Eeee piknik diyoduk?'' böylelikle ortamı yeniden yumuşatmış oldu.

 

''Tamam, bu sefer maaile yapalım ama... Malum geçen buna sağlam kitlendi onca et.''

 

 

''Tahir kaşınıyon sen bak!'' diyen Sinan gülüyordu aynı zamanda.

 

''Yalan mı lan? Neyse bu hafta sonuna ayarlıyorum o zaman.''

 

Hep bir ağızdan onayladıkların da Ömer ayaklandı.

 

''Bende eve geçeyim artık, peynirleri de yedi zaten bu it.''

 

''Bak ya!''

 

''Ay lav yu yavvvrum, hadi öperler.'' derken kahkahayla karışık el sallayıp, yanlarından ayrılmıştı çoktan.

 

*

 

Gece yerini güneşli bir güne bıraktığında, herkes yeniden işine gücüne doğru yola koyulmuştu. Aklında kırk tilki dönüp de uyuyamayan tek kişi Gülsümdü. Çocukları uğurlar uğurlamaz, üzerini giyinip hızlıca Leyla'nın evine gitti... Kızların kapısına doğru baktığın da, daha sonra uğrayacağını aklına not edip zile bastı. Çok beklemeden kapı açıldığın da Leyla şaşırsa da kadını içeriye buyur etmişti.

 

''Hoş geldin, Gülsüm annem. Geç otur, bi' çay getireyim sana.''

 

''Yok kızım, otur sen hele.''

 

Leyla, kadını dinleyip ikisi de koltuğa oturduğunda söze girdi.

 

''Ayy kusura bakma, gelemedim seni görmeye. Daha yeni taşındım ama anca yerleştim, muhakkak uğrayacağım ama o meşhur muhlamandan yemek için.''

 

''Kızım bak, fazla uzatmadan konuya gireyim. Sen benim elimde büyüdün sayılır, sen üzül istemem ama oğlum üzülsün hiç istemem.'' diyen kadınla önce afallayan Leyla gülümsemeye çalıştı.

 

''Gülsüm anne...''

 

''Dur lafımı kesme kızım. Bak Sinan bunca zaman kimseye kalbini açmadı, sana bile.'' dediğinde Leyla tokat yemiş gibi sarsılsa da susup dinlemeye devam etti. ''Sonra Bahar kızım çıka geldi... Onu bi' gördü Bahar dedi başka bi' laf etmedi bu oğlan, neyse sonunda dilinde ki dua gönlüne nasip oldu da kavuştu sevdiğine. Ama şimdi ben bi'şeyler duydum, doğru veya değil lakin hoşuma gitmeyen şeyler. Sinan'ım onu yar olarak seçti kendine, bende gelinim diye bağrıma bastım. Bu işin daha da dönüşü olmaz. Sen Sinan'ı iyi tanırsın... Olmaz ya olur da başka bi' niyetin varsa Sinan'a karşı aman diyim yok yere kendini heba etme. Sinan sana o gözle bakmaz.'' dedi Gülsüm. Leyla bunları duymayı hiç beklemiyordu. Belki de yıllar sonra ilk kez böyle canı yanmıştı, yutkundu... Transa girmiş gibiydi ama çabuk toparlandı, rol yapmak artık ona zor değildi çünkü. Anında yüzüne bir gülümseme kondurup lafa girdi.

 

''Gülsüm anne, buna ne sen ne de ben karar verebiliriz. Bu Sinan'ın kararı... Ayrıca siz o kızı ne kadar tanıyosunuz ki böylesine güvenip, bağrınıza bastınız? Nerden biliyosun Sinan'ı üzmeyeceğini?''

 

''Bak kendin söyledin, buna Sinan karar verebilir yalnızca. O kararını çoktan verdi, sende yoktan yere kendini olmayacak bi' umudun peşinde sürükleme. Ben 59 yaşındayım Leyla, bunca yıllık ömrümde iyiyi kötüyü ayırt edebiliyorum. Ben diyeceğimi dedim, artık kalkayım. Hadi sana hayırlı günler kızım.'' dediğinde o şirin mi şirin, tombul bedenini koltuktan kaldırdı ve kapıya doğru ilerledi. Leyla onun bu net tavrına o kadar çok bozulmuştu ki, elinde olsa Bahar'ı bir kaşık suda boğacaktı... Dün gelen o sümsük hepsini avucunun içine almıştı resmen, ama o yapacağını bilirdi. Kadının peşinden gidip kapıda onu uğurladığında tek bir şey biliyordu, Bahar'dan gerçekten nefret ediyordu.

 

Gülsem evden çıkar çıkmaz, karşı dairede ki kızların kapısını çaldı... O kör olası Elçin yine burada kalmıştı. Yaşına başına bakmadan bir eline alacaktı ama bu kızı!

 

''Aaaa anne, hoş geldin.''

 

''Kız senin evin yok mu? Elçin artık abine diycem seni yeter.'' dedi yaşlı kadın, Elçin hazır cevabıyla konuya dahil olacakken arkadan Zülal görünüp kadını içeriye davet etti.

 

''Gülsüm annem, gel buyur içeriye. Miss gibi de çay demledim daha yeni. Aşk olsun Elçin, anneni kapı da bekletiyosun yani.''

 

''Çekil şurdan kız.''

 

Gülsüm, Elçin'i iteleyip içeriye girdiğinde koltukta boynu bükük oturan kumral saçlı güzeller güzeli kızı görünce keyfi yerine geldi.

 

''Sonunda gördüm seni kızım... Bunlar güya seni bana getireceklerdi ama ne zaman kim bilir.'' deyip gözlerini devirdiğinde ona gülümseyen kızın karşısına oturup geldiğinden beri elinde sımsıkı tuttuğu el işi çantası yan tarafına bıraktı. O sıra da Miray hemen ayağa kalkıp kadının elini öptü.

 

''Hoş geldiniz efendim.''

 

''Sende hoş geldin kızım... Nasılsın iyi misin?''

 

''Sağ olun, çok iyiyim... Hepinizin sayesinde.'' dedi ve yeniden utangaç bir gülümseme bıraktı.

 

''Elçin gidip bi' uyandırsana şu Bahar'ı bi'şeyde yemedi ilaç içse bari.'' diye elindeki çay tepsiyle içeri giriyordu Zülal.

 

''Aaaa ne oldu Bahar'ıma?''

 

''Sorma anne, sabaha karşı hastalandı... Boğazı falan şişmiş, hastaneye gidelim dedim ama inat etti gitmiyor.''

 

Gülsüm Hanım duyduklarıyla ayaklandı.

 

''Ben bi' bakayım ona.''

 

''Tamam, ayy benim de telefonum çalıyor. Miray şu tepsiyi tutsana kuzum.'' dediğinde Miray hızla tepsiyi alıp sehpanın üzerine bıraktı.

 

''Efendim Sinan abi? Yok abi gitme okula boşuna. Telaşlanma korkulacak bi'şey yok, ulaşamaman gayet notmal... Bahar evde yatıyo. Sorma yaa hastalandı gece, doktora gidelim dedim ama inat etti. Tamam, görüşürüz.''

 

Miray'ın bakışlarını görünce ona olayı özet geçti Zülal.

 

''Buraya geliyo... Hiç de dayanamaz sevdiceğine!'' dedi gülerek, Miray da aynı şekilde karşılık verdiğinde Gülsüm ve Elçin yeniden oturma odasına gelmişlerdi.

 

''Ay yavrum benim ateşi de var, bana bak Zülal sirke var mı evde?''

 

''Var anne.''

 

''Küçük bir tasa dök, bir de temiz el bezi getir bana.''

 

''Tamam, Sinan abi de geliyo bu arada.''

 

''O ne diye geliyo şimdi... Sanki gelip iyileştirecek kızı.''

 

''Öyle deme anne, abimin aklı çıkmıştır kesin.'' diyen Elçin çekmeceden ağrı kesici ilaç çıkarıyordu.

 

''Bende dün akşamdan kalan çorbayı ısıtayım, hem ağzına iki lokma girer hem de sıcak ya boğazına iyi gelir.'' deyip mutfağa geçti Miray

 

Sinan ise telaşla merdivenleri çıktığında zile uzanacaktı ki Leyla'nın sesiyle bakışlarını ona çevirdi.

 

''Günaydın Sinan, hayırdır bu saatte?''

 

''Günaydın. Önemli bi'şey değil.'' dedikten önüne dönüp zile bastı, Leyla bir günde ikinci defa bozulmanın vermiş olduğu sinirle adeta kuduruyordu, ama pes etmedi adama doğru ilerleyip tam önünde durdu. Elini Sinan'ın saçlarına götürdüğünde Sinan hızla geri adım attı.

 

''Napıyosun Leyla?''

 

''Ay kükreme hemen, saçında bi'şey vardı onu aldım.''

 

''Ben böyle şeylerden hoşlanmam biliyosun, hadi seni de tutmayayım işin gücün vardır.'' dediğinde kapı açılmıştı. Elçin, abisinin yanında Leyla'yı da görünce kaşlarını çattı.

 

''Hayırdır Leyla sabah sabah?''

 

''Bi'şey yok abinle sohbet ediyoduk.'' deyip saçlarını savurdu ve arkasını dönüp merdivenlerden inmeye başladı.

 

''Bahar görse kahrından ölür. Aferin abi aferin!''

 

''Kızım bi' git başımdan ya...'' dedikten sonra telaşla içeriye girdi. ''Nerede Bahar?''

 

Elçin, gözlerini bayıp eliyle işaret etti.

 

''Odasında abi, şurada.''

 

Sinan adımlarını odaya yönlendirdiğinde kapı zaten açıktı, yine de nezaketen tıklattığında annesi ona doğru döndü. O esna da Bahar'da gözlerini baygın bir şekilde açıp ona bakmıştı.

 

''Bahar'ım... Hadi kalk hastaneye gidiyoruz, olmaz böyle.''

 

Gülsüm genç kızın alnından aldığı bezi yeniden tasa koyup yenilerken cırladı.

 

''Bizim aklımıza gelmedi dimi oğlum? İnat etti gitmiyo işte.''

 

''Anne sen bi' çıksana ben Bahar'la yalnız konuşayım.''

 

Sinan'ın söylediklerinden sonra, bezi yeniden kızın alnına bıraktı ve odadan çıkmadan önce oğluna sataşmadan da duramamıştı tabii.

 

''Rahat dur.''

 

''Anne, kurban olayım hadi. Hadiii!''

 

Kadın gider gitmez, yatağın yanına dizlerini kırıp Bahar'ın eline uzandı.

 

''Aşkım, güzelim... Hadi inat etme de gidelim, böyle olmaz daha da kötü olacaksın sonra.'' tuttuğu eli öptüğünde bakışlarını yeniden yorgun bakan gözlere çevirdi.

 

''Sinan kalkmaya bile halim yok... Hem ben sene de bi' defa böyle hastalanırım, toparlıyorum iki güne ben merak etme.''

 

''Yavrum, yüzün solmuş... Sen kime ne anlatıyosun.'' dediğinde ayaklandı ve tek bir hamleyle kızı kucakladığında, Bahar'ın alnında duran bez de yeri boylamıştı.

 

''Sinan...''

 

Bahar'ın sesiyle, kızın alnına kuvvetli bir öpücük bırakıp cümlesini böldü.

 

''Sinan yok... Laf dinleyecektin, şimdi arabaya kadar böyle kucakta gideceksin hanımefendi.''

 

Odadan çıktıklarında, gençler bu manzarayı keyifle karşılarken Gülsüm tepki göstermişti.

 

''Sinan... Allah seni bildiği gibi yapsın oldum, bari üzerine hırka mırka bi'şey giydirseydik.''

 

''Anne zaten ateşi var ne hırkası allasen?''

 

''İyi tamam bende geliyorum.''

 

''Hayır kimsenin gelmesine gerek yok, ben size haber ederim.'' dediğinde Zülal onlara kapıyı açtı.

 

''Buyur abi.''

 

''Sağ ol abicim... Aa bak unutuyodum, kimliğini getirsene Bahar'ın.''

 

''Tamamdır.'' diyen Zülal koşar adım gidip kimliği getirdi.

 

''Sana zahmet şu ceketin cebine soksana onu.'' diyen Sinan'la söyleneni yaptı peşinden. ''Hayde görüşürüz.''

 

*

 

''İyi ki gelmişsiniz, bu antibiyotiksiz geçmezdi Bahar Hanım.'' diyen doktorla beraber bakışlarını Bahar'a çevirdi Sinan.

 

''Yaaa hanımefendi... Bi de inat ediyosun, yok yere eziyet resmen.''

 

Sinan söylediklerine tebessüm eden doktor, ''Serum bitince odama uğrayın lütfen birkaç ilaç yazmam lazım, sonra taburcu olabilirsiniz.''

 

Doktor'un odadan çıkmasıyla Bahar sevdiği adama seslendi.

 

''Sinan...''

 

''Efendim?''

 

''Tamam kızma artık ya...''

 

''Nasıl kızmayayım Bahar ya? Hiç dikkat etmiyosun kendine. Şu inadın beni bi' gün kanser edecek yeminle.''

 

''Allah korusun deme öyle aşkım.'' dediğinde Sinan'ın elini tutup kendine doğru çekti. ''Yanıma uzansana sende.''

 

''Serum işe yaradı heralde senin bi' gözün açıldı bakıyorum.'' diyen Sinan sırıtıyordu.

 

''Yaaa of, gelme tamam ya!''

 

Sinan oturduğu ziyaretçi koltuğundan kalkmadan uzanıp kızın dudaklarını öptü, daha sonra dediğini yapıp yanına uzandı.

 

''Sarılsana...''

 

''Bahar? Ağlıycam mutluluktan bu sen misin?''

 

''Sinan!''

 

''Tamam, tamam... Hastalık seni duygusallaştırdı baya, benim de işime geliyo gerçi.''

 

Bahar'a serum olan koluna zarar vermemeye dikkat ederek sıkıca sarıldı, burnunu kızın saçlarına dayadığında derin derin kokladı... Bundan güzel bir an daha var mıydı be? Gerçi sevdiğinin hasta olması pek güzel bir durum değildi ama, şu kızın kokusu ona öyle büyük bir huzur veriyordu ki... Şu anı dondurmak için, dünyayı yakmaya hazırdı.

 

Bahar ise iyice Sinan'ın kucağına yerleşip, gözlerini kapatmıştı... Şu vücudundaki ve boğazındaki ağrı olmasa bu güzel anın tadını çıkartabilirdi ama maalesef uyumaya çalışıp, sevdiğinin sıcağında teselli aramaktan başka yapabileceği bir şey yoktu şimdilik.

 

''Bahar'ım...''

 

''Hıı?''

 

''Hep böyle yanımda uyusan ya.''

 

Bahar gözlerini ilacın etkisinden açamıyor olabilirdi ama sevdiği adamın söyledikleriyle dudakları kıvrılmıştı.

 

''O günler de gelecek.'' diye mırıldandı.

 

''Evlenelim.'' diye karşılık veren Sinan'la beraber bir türlü açamadığı gözleri şaşkınlıkla açılmıştı.

 

''Sinan...''

 

''Evlenelim, beklememizin hiç bir anlamı yok. Babandan çekiniyosun biliyorum ama beraber gidelim konuşmaya? Ben ikna ederim bence yani...'' dediğinde kendisine ikna edebileceğine pek emin değildi ama olsundu, eninde sonunda alacaktı Bahar'ı bir yerden başlamak lazımdı.

 

''Bak eğer bu bi' evlenme teklifiyse...''

 

Bahar kaşlarını kaldırarak son gücüyle Sinan'a baktı.

 

''Teklif değil, öneri... Teklifi sonra yapıcam ben sana, merak etme.'' diyen Sinan'a yan bir gülüşle karşılık verdi genç kız.

 

''Hee iyi o zaman, diğer türlü böyle bir öküzlüğü kabul edemezdim yani.''

 

''Öküz mü? Ben? Sen bana kurban ol be!'' dedi Sinan o esna da kızın boynuna bir sürü öpücük bırakmaya başladı... Bahar ise huylandığı için kahkahalar atıp, adama yapmaması için yalvarıyordu resmen ama nafile. Bu güzel anı bozan ise elinde ilaç ve iğne tepsisiyle giren hemşireydi.

 

''Bahar Hanım, seruma bir de ağrı kesici enjekte edicem. Müsaitseniz(!)'' son söylediği cümleyle çaktırmadan gülen hemşireyle toparlandılar, Sinan ise bu hemşireye gıcık olmuştu. En güzel anlarının katili yalnızca Burak zannederdi, şimdi bir de bu hemşire çıkmıştı başına. Neyse dedi içinden zaten bir daha görecekleri de meçhuldü, o yüzden ses etmedi.

 

 

 

 

Aynı zaman diliminde kendisini sahil kenarındaki kafe de bekleyen Leyla'ya müjdeli haberi vermek isteyen Levent, zevkten dört köşeydi. Bugün o istedikleri fotoğrafları çekebilmişti, hemde çok değil 20 dakika önce... Arabasını kilitleyip, koşar adım içeriye girdiğinde gözleriyle etrafı tarayıp, Leyla'yı bulan adam iki adımda yanına varmıştı.

 

''Selam güzellik n'aber?''

 

''Seninle hiç uğraşamam Levent, zaten canım burnumda. Ne oldu niye çağırdın beni?''

 

Levent gerinerek oturduğu sandalyesine iyice yerleşti, ''Güzel haberlerim var.'' dediğinde Leyla ona merakla bakıyordu. Cep telefonunu pantolonunun cebinden çıkarıp, şifresini girdiğinde galeriyi açtı ve telefonu Leyla'ya çevirdi.

 

''Şaka yapıyosun! Ne çabuk?''

 

''Eeee kızım ne sandın sen beni.'' derken yüzünde gevşek bir sırıtma vardı.

 

''Aferin Levent, valla yalan yok senden bu kadar hızlı bir performans beklemezdim.'' diyen Leyla fotoğrafları yeniden incelerken, içine yerleşen zafer duygusuyla keyiflenmişti.

 

''Ben her konu da hızlıyımdır.'' dedikten sonra, o kirli zihniyetiyle sözde erkekliğiyle övünen Levent'in tavrını görmezden geldi Leyla. Şu an ona sataşamayacak kadar mutluydu... Telefonu elinde keyifle sallarken kahvesinden bir yudum aldı.

 

''E o zaman başlıyoruz.''

 

 

 

Loading...
0%