@selcanykazdal
|
Yeni güne güneşli bir merhaba demişti mahalle sakinleri... Sinan yine erkenden kalkıp kahvaltısını etmiş ve iş yerinin yolunu tutmuştu. Mutluydu, huzurluydu. Haftaya sevdiği kadınla birbirlerine söz vereceklerdi. Önemli olan gönül bağıydı elbette ama yüzükler de o bağın simgesi olacaktı işte. Keyifli bir nefes bıraktığında ofisine girmiş ve kendine şöyle taze mi taze bir Rize çayı istemişti. Şükredecek çok şeyi vardı, yüzündeki tebessüm bu ara hiç onu terk etmiyordu.
Kızlar evinde ise korku ve telaşın harmanı hüküm sürüyordu. Elçin sabah uyanır uyanmaz onların kapısını çalmıştı... Bahar'ın yüreğindeki zırhı kuşatan endişe şimdi de damarlarını esir almış, her zerresine işliyordu.
"Sinan... Ondan sakladığımı öğrenince çok kızar mı?" dediğinde sırayla kızların gözlerine baktı. Miray çok tanımıyordu belki ama kızacağına emindi, gözlerini kaçırdı.
"Kızsa da kabullenecek, merak etme senlik bi' durum yok." diyen Elçindi. Onu rahatlatmaya çalışıyordu ama kendisi bugün neredeyse yüzeleşeceği şeyler yüzünden ölmek üzereydi.
"Belki de düşündüğümüz gibi olmaz, bilemeyiz ki."
"Zülal haklı, belki de sevinecektir." dedi Miray ama o bile bu söylediğine pek inanmıyordu.
"İnanın olay öğrenmesi değil... Ben beni siler diye, şey..." dediğinde Elçin gözlerini esir alan yaşları geri göndermeye çalışıyordu.
Bahar karşı koltuktan kalkıp yanına oturdu genç kızın. Bir elini onun elinin üzerine bıraktı.
"Abiler kardeşlerine asla sırtını dönmez... Sakın böyle şeyler düşünüp kendini yıpratma."
"Hem Tahir abi çok iyi bi' insan Elçin. Abin ona çok güvenir, önce kızsa da sonra gözü kapalı emanet edecek seni ona." dedi Zülal diğer yanına oturduğunda... Eliyle Miray'ı da çağırdığında ekledi, "Hadi bakalım, doping sarılması yapalım da kendimize gelelim." dediğinde ise kızlar biraz da olsa gülümseyebilmişti.
''Bizde mi gitsek acaba?''
''Böyle bi'şeye hiç birimiz hazır değiliz bence Elçin.'' diye cevaplayan Zülaldi.
''Aynen şu an sadece sakince oturup iyi şeyler olması için dua edelim.''
''Bahar haklı ben bi' çay yapayım şimdi bize, şöyle içelim hep beraber gerginliğimizi alır hem.''
Mutfağa doğru ayaklanan Miray'ın ardından kızlar birbirine belli etmemeye çalışsa da gerginlikten kurdeşen dökeceklerdi neredeyse.
Tahir ise yanında Ömer ve Kenan'la birlikte restorana giriş yapmak üzereydi... İçinde salt bir korku vardı, bunca zaman Allah'tan başka kimseden korkmazdı... Gerçi Sinan'dan değil Sinan'ı kaybetmekten korkuyordu ikisi çok ayrı şeylerdi.
''Hadi bakalım gazamız mübarek olsun gençler.'' dedi Ömer, yüzünde güven veren bir gülümseme hakimdi... Tahir bakışlarını ona çevirdiğinde sıkıntılı bir gülümsemeyle karşılık verdi arkadaşına.
''Tahir... Bak belki çok sataşıyorum sana ama sen benim kalbimi bilirsin. Ben kardeşin olarak hep yanındayım... Birlikte üstesinden gelicez kardeşim.''
''Sağ ol kardeşim benim, sağ ol Kenan'ım.''
İçeriye girdiklerinde elinde ki muhasebe raporlarını köşede ki bir masa da inceleyen Kadir, onları fark etmişti bile. Allah biliyor ya hissetmişti geliş amaçlarını... Kendi de Tahir'e çok kızıp öfkelenmişti ama abisiyle arasının bozulacağını düşününce yüreği sıkıntıyla kuşanmıştı. Masadan kalkıp yanlarına doğru ilerledi.
''Tahir!'' diye seslendiğinde üç kafa da ona döndü.
Tahir zaten az sonra yaşayacağı gerginlikten dolayı sıkıntılıydı şimdi bir de Kadir'in ahkam kesmelerine tahammül edebilir miydi bilmiyordu.
''Kadir bak, hiç sırası değil koçum.''
''Valla sırasını bilmem ama abimle konuşmaya geldiğinizin farkındayım.''
''Evet doğru tahmin... Ya da ön sezi, ne olacaksa olsun artık. Hepiniz bana cephe de alsanız ben Elçin'den vazgeçmem bunu da kazı bence sen aklına.''
''Hemen gardını alma, tamam kızdım. Hatta öfkeden deliye döndüm ama abimle aranız bozulsun istemem.''
''Kadir, Tahir şu an çok gergin zaten. Sonra konuşursunuz olur mu kardeşim?''
''Eyvallah Ömer abi. Haklısın.'' diyen Kadir, işine geri döndü.
Sinan keyifle çayını yudumlarken, açılan kapıyla içeriye giren yakın arkadaşlarını gördü.
''Oooo hoş geldiniz dostlar, oturun bi' çay ısmarlayayım.''
''Naber Sinan?'' dedi Ömer karşılık olarak.
''İyi valla keyfim yerinde sizde biliyosunuz.''
Tahir duyduklarıyla derin bir nefes bırakıp daha sonra yutkundu. Bunu Sinan'a nasıl yapacaktı? Nasıl üzecekti kardeşini bilmiyordu. Belki de bunca zaman boyunca tek bencillik ettiği şey buydu.
''Sinan...''
''Söyle kardeşim?''
Onun keyifli cevabından sonra Kenan ve Ömer göz göze geldi.
''Ben seninle bi'şey konuşacaktım da...''
Tahir'in sıkıntılı halini fark ediyordu aslında Sinan, ne olmuştu da bu haldeydi bu adam?
''Tahir, bi' sıkıntın mı var senin? Keyfin yok belli.''
''Var abi...''
''Oğlum konuşsana ne oldu? Korkutma beni.'' dediğinde diğerlerine döndü. ''Sizde biliyosunuz galiba bu sıkıntıyı?''
Ömer ve Kenan başıyla onayladı.
''Eeee anlatacak mısınız?''
''Sinan, belki duyacakların hoşuna gitmeyecek ama sen beni tanırsın kardeşim. Ben sana ölsem yanlış yapmam.''
''Biliyorum Tahir...'' diyen Sinan hala ne olduğunu anlamak için uğraşıyordu ama yok adam şifreli konuşuyordu resmen!
''Kimseyi de incitmem bilirsin... Ben... Sinan ben aşık oldum kardeşim.''
Sinan keyifle yanıtladı arkadaşını.
''Bu muydu lan sabahtan beri karın ağrın?''
''Buydu ama devamı da var.''
''Sinan önce bi' dinle ama...'' dedi Ömer.
''Sen anlayışlı adamsın... Mantıklı düşünürsen hak verirsin zaten.'' diye destekledi Kenan.
''Ula noldi? Bi' dökülün artık!''
Tahir son kez sağlam bir nefes çekti içine ve anlatmaya başladı.
''Ben çok sevdim... Yani aslında yeni değil, çoktandır vardı da kendime yediremedim önce. Olmaz dedim, hazmedemedim... Ama olmuyo be Sinan. Bunu en iyi sen bilirsin, kalbine ince ince işleneni görmezden gelemiyosun... Çok yandım, gözlerimi kapattım bu sevdaya ama kapayınca ne olacak sanki... Hayali geliyo bu sefer, o kapattığın gözlerinin perdesinden gizlice sızıyor yine...''
''Tahir...'' dedi Sinan, bir şeyler anlıyordu galiba... Yutkundu.
''Anlatmam lazım Sinan... Anlaman lazım. Sen benim kardeşimsin bak kardeş olmak için kan bağına gerek yokmuş biz bunu birlikte öğrenmedik mi?''
''Tahir bak benim aklıma bi'şeyler geliyo şu an ama...'' dediğinde gözleri yanmaya boğazı düğümlenmeye başlamıştı. Ömer devreye girdi hemen... Bu dostluk bağında herkesin bir görevi vardı Ömer genelde ortalığı yatıştıran akıl babasıydı, hep de öyle olmuştu.
''Sinan önce bi' dinle.''
''Neyi dinleyeyim! Konu Elçinse eğer, ben bak ben bunu kaldıramam olmaz. Oğlum bizde olmaz böyle şey yapmayın, yapmayın...'' dediğinde yüzünde kabullenemez bir ifade vardı başını ellerinin arasına aldı.
''Oldu... Çok direndim Sinan, ama beceremedim ben... Ben sevdaya boğun eğdim. Pişman mıyım diye sorsan değilim, kalbimin pusulası oymuş çünkü. Ama sen bana sırtını dönersen, olmaz. Asıl o zaman olmaz kardeşim.''
''Tahir... Biz beraber büyüdük, aynı sofraya oturduk, beraber güldük, beraber yandık. Ben yeri geldi gözüm kapalı sana emanet ettim kardeşimi. Sen nasıl?''
Sinan olayın şokunu hala üzerinde taşıyordu, bu kabulleneceği bir şey değildi ki... Kardeşim dediği adam kız kardeşine sevdalanmıştı. Duramıyordu, kabına sığamıyordu ayaklandı ve odanın içerisinde mekik dokumaya başladı.
''Ben sevdiğim için pişman değilim, sevdamın da arkasındayım Sinan. Kız kardeşini seviyorum. Biz yanlış bi'şey yapmadık, insan kalbini de kontrol edemez ya...''
''Biz? He bi'de karşılığı var bu sevdanın... Çok güzel, çok güzel..!''
''Sinan kabullenmesi zor belki ama sevdaya sırt çevrilmez, yapma kardeşim. Sen yapma, anlamaya çalış onları.''
Sinan öfkeyle Ömer'e döndü.
''Anlamaya çalışayım öyle mi? Hepiniz arkamdan iş çevirmişsiniz! Bu adam benim kardeşime göz koymuş... Anlamaya çalışayım tabii... Ulan siz beni şu an nasıl bir ateşin içine attınız biliyo musunuz? Keşke ciğerimi söküp alsaydınız! Ben şimdi napıcam?'' dediğinde çaresizlikten öleceğini düşünüyordu, bu nasıl bir hayal kırıklığıydı? Kaldırabilir miydi?
Tahir'in yüreğinde bir kor vardı şimdi... Gönlüne söz geçirebilse kardeşim dediği adamın böylesine yanmasına razı olur muydu sanki?
''Ben ne yapayım peki? Gel öldür beni Sinan... Ben nasıl vazgeçeyim? Ulan sadece sevdim ya. Allah kahretsin ki söz geçmiyo şu kalbe!''
Sinan duyduklarıyla daha da yandı... Tahir'e de kıyamıyordu. Nasıl kıysındı? İnsan kardeş dediğine kıyabilir miydi ki?
''Sinan, şu an olay çok taze... Hayal kırıklığını da öfkeni de anlıyoruz. Ama sen içimizde ki en anlayışlı adamsın, sen söyle sevdaya söz geçer mi?'' dedi Kenan.
''Geçmez... En kötüsü de bu işte geçmemiş. Ben şimdi yakasına yapışsam kardeşliğe sığmaz bu hareket... Öldürsem bu herifi en çok ben ölürüm. Tahir sen bana naptın? Naptın, ben nasıl baş edicem şimdi? Napıcam ulan ben napıcam?!''
Diğerleri onun esip kükreyeceğine o kadar emindiler ki, şu an Sinan'ın bu hali hepsinin canını yakıyordu... Çaresizdi çünkü Tahir'e kıyamıyordu. Başkası olsa canını çıkarana kadar bir güzel benzetirdi belki ama o Tahirdi. Tahirdi işte kardeşim dediği adam.
''Ne desen haklısın, ne yapsan kabulüm ama bil ki ne yaparsan yap ben ondan vazgeçmem. Kardeşim... Çok özür dilerim ama vazgeçemem, gel kafama sık daha iyi ama benden vazgeçmemi isteme.''
Sinan, Tahir'in son söyledikleriyle boğulacak gibi hissetti... Nefesi yetmiyor gibiydi, eliyle gömleğinin yakasını çekiştirdi. Gitmeliydi hemde hemen, ayakları anında harekete geçti ve odadan çıktı... Nereye gideceğini ya da ne yapacağını bilmiyordu sadece gitmesi gerektiğinin farkındaydı.
''Yaktım ulan adamı! Ben nasıl bi' şerefsizim?!''
''Tahir sende kendini suçlama şimdi, böyle olacağını biliyoduk... Hatta tahminimizden daha sakin tepki verdi. Gerçi o hali daha çok koydu bize ama seviyosan bunlara katlanacaksın kardeşim yapacak bi'şey yok.''
''Ömer haklı. Herkesin bir diğer yarısı var bu hayatta, elbet biri olacaktı... Tamam Elçin biraz imkansız bir seçenekti ama Allah ol derse olur kardeşim. Sinan da bize sırtını dönmez o konuda için rahat olsun.''
''Eyvallah, bende biraz hava alayım... Duramıyorum böyle. Konuşuruz yine.'' dediği gibi ayağa kalktı ve ağır adımlarla çıktı odadan. iki adım sonra Kadir'i gördü, adam onu izliyordu.
''Tahir abi...'' dedi Kadir. O olaydan sonra Tahir'e hiç abi dememişti aslında adam oldukça şaşırdı. ''Gelsene benim odama bi' konuşalım.''
''Kadir...'' deyip itiraz edecekken Kadir lafını böldü.
''Ya sen bi' gel.''
Beraber odaya geçtiklerinde Kadir sessizce adamı izliyordu... Konuşmak istiyordu ama söze nereden başlayacağını bilmiyordu.
''Tahir abi...'' dedikten sonra Tahir bakışlarını ona çevirdi. ''Ben o gün sana çok ayıp ettim. Ne olursa olsun sen benim abimsin... Tamam Elçin konusunu hala kabullenemedim belki ama kardeşimin kalbini de ben kontrol edemem ya.'' dediğinde gülümsedi. ''Hala pek hoşuma gitmiyo bu durum ama olacağı varsa zaten olacak , kendimi de parçalasam elden bi'şey gelmez. Abimle de konuşurum ben sen merak etme. Üzülme yani...''
Tahir, genç adamın söyledikleriyle buruk bir gülümseme eşliğinde karşılık verdi.
''Sağ ol kardeşim benim... Sen tepkinde haklıydın aslında... Ama sevdaya kurşun bile işlemez.'' dediğinde bir kaç saniye duraklayıp devam etti. ''Aramız düzeldi yani öyle mi?''
''Düzeldi abim.''
Tahir utanmasa ağlardı... Kadir onu anlamaya başlamıştı sonunda, gözlerinde ki minnet zaten Kadir'e gereken mesajı vermişti.
''Ama bu demek değil ki kardeşimle öyle her canın istediğinde görüşebilirsin.'' dediğinde ikisi de onun bu masum sataşmasını gülümsedi.
*
''Of! Yok açmıyo deliricem cidden!'' diyen Elçin neredeyse kendini imha edecekti.
''Ay bi' sakin ol ama ya! Arar o seni muhakkak müsait değil demek ki...'' dedi Miray.
''Ben Kadir'i bi' arayayım dur.''
Zülal telefonu eline alıp, sevgilisinin numarasını hızlıca tuşladı. Fazla beklemeden araması çoktan yanıtlanmıştı.
''Kadir?''
''Aşkımmm...'' diye karşılık verdi genç adam, kendini çok bitkin hissediyordu.
''Şey... Tahir abiler geldi mi oraya?''
''Evet yeni gitti, yanımdaydı.'' dediğinde Zülal gözlerini kocaman açtı.
''Kadir sevgilim, kavga etmediniz dimi?''
''Etmedik, konuştuk sadece... Gelsene buraya iyi mi ettim kötü mü bilmiyorum, sana anlatmaya ihtiyacım var.''
''Tamam canım, hemen hazırlanıp geliyorum.'' dedikten sonra vedalaşıp telefonu kapattı.
''Ne oldu ne dedi abim?''
''Tahir abiyle konuşmuşlar, hem de kavga etmeden inanabiliyo musunuz? Beni çağırdı gideyim de ne konuşmuşlar öğreneyim.'' dediği gibi odaya girip hazırlanmaya başladı.
Elçin neler olduğunu bilmese de kavga etmemeleri konusunda sevinmişti. Gerçi şimdilik asıl önemli konu Sinan abisiydi, Tahir de açmıyordu ki telefonunu!
"Bahar abi mi arasan mı sen?"
"Arayayım dimi? Aramam lazım yani." dediğinde orta sehpanın üzerinde bulunan telefonuna uzandı ama eline aldığı gibi vazgeçti. "Ay yok yapamam ya, valla cesaret edemiyorum şu an."
''Ben Ömer'i arayabilirim isterseniz?" diyen Miray biraz çekinmişti açıkçası. Neden çekindiğini de bilmiyordu gerçi ama. Elçin onca telaşının arasında sinsi bir gülüşle Miray'a karşılık verdi.
''Ara tabii.''
Miray gidip odasında bıraktığı telefonunu aldı, kızların yanında konuşmaya da utanmıştı ama bir kere ortaya lafı atmıştı artık mecburdu.
"Ömer... Şey nasılsın? Bende işte aynı, Tahir abi konuştu mu Sinan abiyle? Kötü bi'şey olmadı dimi? Anladım...'' dediğinde duyduklarıyla yüzü düşmüştü genç kızın. '' Tamam sonra konuşuruz yine, hoşçakal."
Telefonu kapattığında kızlara açıklama yapma gereğiyle bakışlarını onlara çevirdi.
"Konuşmuşlar."
Elçin'in de Bahar'ın da yüreği neredeyse ağızlarına gelecekti.
"Eeee?" dedi Bahar.
"Sinan abi çıkıp gitmiş konuşma esnasında. Tepki vermiş tabii. A...ama kavga etmemişler, biliyoduk dimi böyle tepki vereceğini? Üzülmeyin. Zamanla anlayacaktır."
Elçin biliyordu bilmesine de duymak çok başkaydı. Yüreğini sıkan dehşet bir korku vardı zaten başından beri, şimdi ise varlığını iyice belli ediyordu.
"Haklı... Miray haklı Elçin. Bak biz daha büyük bi' tepki bekliyoduk bu bile bi'şeydir yani. Toparla kendini, asıl şimdi daha güçlü olman lazım."
Diğer tarafta ise Sinan konusunda durumlar hiç iç açıcı değildi. İhanet dese değildi, hak dese kabul edemezdi. Neden böyle olmuştu ki? Böyle olmak zorunda mıydı? Tahir'e de bir şey diyemiyordu. Sevdaydı ulan bu, başka bir durum olsa tepkisiyle dünyayı yakabilirdi ama şimdi kendisi bu sevda uğruna canını bile vermeye hazırken, geçip adama nasıl olmaz derdi? Aşk kendisine mübahta onlara haram mıydı yani? Ama kabullenmek de istemiyordu. Keşke demeye de gönlü razı değildi. Sinan şu an delirmek üzereydi. Mahallede ki çocuk parkına doğru yürürken orada arka tarafta bir bankta oturup kendini dinlemeyi planlıyordu ama ne mümkün.
"Sinan?"
"Leyla şimdi olmaz."
''Ne şimdi olmaz?" diye sorduğunda fazla düşünmeden durumu anlayıp kendisi cevaplamıştı soruyu. "Heeee, Tahir ve Elçin meselesi."
Sinan hızla başını ona çevirdi.
"Sen nerden biliyosun?"
''Ayol bilmeyen mi kaldı? Bahar da biliyo gerçi ben, o sana söyler sandım ama... Sana kim söyledi bu arada?"
Sinan'ın duyduklarıyla kulaklarında tek bir şey yankılanıyordu şimdi.
'Bahar da biliyor' 'Bahar da biliyor' 'Bahar da biliyor'
Bahar böyle bir şeyi ondan nasıl saklardı? Nasıl söylemezdi... İkinci bir hayal kırıklığı bedeninde ki tüm gücü artık çekmek üzereydi.
Yüzünün rengi gittikçe açılan Sinan'ı fark etti Leyla.
"Sinan iyi misin canım? Sen Bahar'ın bildiğini bilmiyo muydun yoksa?"
O kadar güzel rol yapıyordu ki şu kadın, benim diyen oyuncuya taş çıkarırdı cidden. Bir insan seviyorsa şayet, nasıl sevdiğinin üzülmesine göz yumabilirdi ki? Leyla bundan keyif alıyordu, sözde kozlar onun eline geçmişti çünkü.
"Bi...biliyodum tabii.'' dedi Sinan.
"Biliyo muydun? Kızdın dimi? Ay ama kim kızmaz ki yaa insan en çok sevdiğine güvenir. O da böyle arkandan iş çevirince sende üzüldün, haklısın."
"Kızmadım. Bahar benim kötülüğüme çalışmaz. Sebebi vardır elbet. Sen bunlara çok kafanı yorma Leyla. Hayde görüşürüz.'' diyen Sinan adımlarının yönün değiştirdi. Şimdi Bahar'a gidiyordu. Hesap sormaya.
Leyla ise Sinan'ın bu tepkisiyle dumur olmuştu adeta. Bu adam hala nasıl o kızı savunabilirdi aklı almıyordu.
"Ay bu iyice salaklaşmış he! Ama dur daha oyun bitmedi, hatta yeni başlıyo. Bende Leylaysam seni Bahar'a bırakmam."
Sinan artık son gücünü de apartma gelerek harcamıştı. Bugün sanki herkes bir olmuş, Sinan'ı nasıl el birliğiyle öldürürüz diye çabalıyorlardı. Kapı zilini çaldığında başı hafif bir döner gibi oldu ama derin bir nefes alıp toparlanmaya çalıştı.
"Sinan..."
"Konuşmamız lazım." dedi Sinan, Bahar'ın gözlerinin içine öyle kırgın bakmıştı ki... Genç kızın bir an için yüreği sızım sızım sızladı.
"Ta..tamam, nerde konuşalım."
"Gel şu merdivende oturalım." dediğinde tepkisizdi. Bahar onu onayladıktan sonra kapıyı kapatıp merdivene oturdu. Sinan da peşinden oturduğunda söze girmişti bile.
"Bahar... Tahir ve Elçin'i ne zaman beri biliyosun?"
"Sinan ben..."
"Söyle Bahar."
"En başından beri." dedi ve yutkundu Bahar. Ne olacağını kestiremiyordu bu yüzden çok huzursuzdu.
"Bana söylemeyi hiç mi düşünmedin?"
"Sinan, ben Elçin'e bunu yapamazdım. Kız bana güvendi, söyledi. Bu durum beni aşardı yani. Sen benim nefesim de olsan, ben bana güvenen bir insana ihanet edemezdim."
"Bende sana güvendim ama..." dediğinde adamın sesi titremişti. Bahar acıyla gözlerini kapattığında bir gözünden yaş süzüldü.
"Özür dilerim aşkım inan böyle olsun istemezdim. Ne söylesem beni haklı çıkarmaz biliyorum ama yapamazdım." dedi. Sinan sevdiği kadının son cümlesinden sonra bakışlarını ona çevirdi.
''Neden yapamazdın Bahar? Gidip Tahir'i mi vuracaktım sanki? Böylesi daha mı iyi oldu? Ben şimdi hangi biriyle baş edeyim bu duyguların sen söyle?"
Bahar bir elini Sinan'ın dizine bıraktı.
"Sevgilim..."
"Ne yapmam, ne düşünmem gerektiğini bile kestiremiyorum. Bu çok fazla." diyen Sinan, içindeki hüznü bastırmaya çalışıyordu.
"Böyle olsun istemezdim ama hepimiz korktuk Sinan."
"Benim biraz zamana ihtiyacım var galiba. Yalnız kalıp düşünmem lazım."
"Yanında olmama izin vermelisin."
"Bahar, gerçekten kafamı toparlamam lazım. Müsaade et."
"Peki." Dediğinde durumu kabullenmişti Bahar. Canından can kopardılar sanki ama o acısını sustu. "Ara ama beni olur mu? Habersiz bırakma."
"Tamam. Sonra konuşuruz." diyen adam ayağa kalkıp ağır ağır merdivenleri inmeye başladığı sırada içindeki kırgınlıklar taşmak üzereydi. Bugün kalbine saplanan kaçıncı cam parçasıydı bu?
Bahar, Sinan gittikten sonra oturduğu yerde hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Sevdiği adamın canını çok yakmıştı, gözlerinde ki kırgınlık etine batıyor onu kanatıyordu sanki... İlk kez ölmek istedi, sevdiği adamı böylesine üzdüğü için.
"Bahar..." diyen Elçin, aslında bir sürü şey sormak istiyordu ama şu an zamanı olmadığını biliyordu. Kapıyı açık bırakıp arkadaşının yanına oturduğunda ona sarıldı.
"Özür dilerim... Çok özür dilerim."
Restoranda ise hava az da olsa güneşliydi. Zülal Kadir'in karşına geçmiş onu dinliyordu. Adam durumu kabullenircesine onunla konuştuğunda, sanki destek bekliyormuşçasına Zülal'ın gözlerinin içine bakıyordu.
"Yani sen şimdi kabullendin öyle mi Kadir?"
"Napıcam başka? Kardeşime zorbalık edecek halim yok."
Zülal yerinden kalkıp Kadir'e yaklaştı.
"Senin o güzel kalbin, rotasını zaten bulacaktı. Ben sevdiğim adamı tanımaz mıyım? Sen en doğrusunu yaptım sevgilim. İnan bana bi' abi olarak Elçin'e öyle büyük bi' iyilik yaptın ki..." dediğinde sevdiğine sımsıkı sarıldı. Kalbi iyi ki bu adamı seçmişti, bir kez daha şükretti. Geri çekilmeden önce yanağına yumuşak bir öpücük bırakmıştı.
"Peki Sinan abi?"
"Haberim yok ama rüzgar gibi çıkıp gitti bugün. Akşam yakalayabilirsem konuşucam."
"Biraz zaman geçince Sinan abi de anlayacaktır bence."
"Anlar anlamasına da şimdi bu hayal kırıklığının üstesinden nasıl gelecek bilmiyorum." Dediğinde yüzü sıkıntılıydı. "Bana bak, Bahar'ın bildiğini öğrenmemeli sakın ağzınızdan bi'şey kaçırmayın."
Zülal ellerini sevdiği adamın boynuna sardı.
"Söylemeyiz zaten deli miyiz biz? Daha yeni kavuşmuşlarken araları mı bozulsun? Ay Allah korusun ya! Haftaya da söz var bi'de."
Kadir onun söylediklerini başıyla onaylarken, Zülal'in güzel yüzünü incelemeye başladı... Ona baktıkça yüreği huzurla sarmalanıyordu, gülümsedi.
"O değil de... Sen bana ne iyi geliyosun be kızım. Sana bakınca ne dert kalıyo ne keder."
"Biz birbirimizin dermanıyız sevgilim... Bu aşk var oldukça birbirimize hep iyi geliriz."
"Zülal... Sevgilim. Sen hep yanımda, yamacımda ol benim."
"Kovsan da gidemem ki..."
"Kovarsam beni si..." devamını getiremeden duruma ayıldı Kadir. '' Boş ver onu... Gel bi' seveyim seni geeeel.'' dediğinde kızın dudaklarını esir almıştı çoktan.
|
0% |