Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14.bölüm

@selcanykazdal

 

 

''Yaa işte böyle Necmi dayı, kardeşim dediğim adama mı yanayım, sevdiğim kadının benden böyle bi'şey saklamasına mı?''

 

Karşısın da oturup derdini anlattığı adam babasının çok eski bir dostuydu o restoran daha küçük bir lokantayken bile balıkları Necmi Dayı'dan alırlardı. Mazileri baya eskiydi yani. Kalbinden geçeni de bir bakışta anlayacak bir yaşanmışlık hakimdi adamın kisvesinde. Masada da yok yoktu ama Sinan'ın boğazından bir lokma geçmiyordu. Beklediği, tahmin ettiği bir şey olsa bir nebze daha normal karşılayabilirdi ama şimdi ne yana dönse içi yangın yerine dönüyordu. Karşısında ki saçları ağarmış, gözlerinde yılların yorgunluğunu saklayan adam onun söylediklerini başıyla onayladı.

 

''Evlat... Aşkı biz seçemeyiz, o gelir bizi kuşatır. Zincire vurur, yardan başka yöne adım attırmaz.'' durdu ve gözlerini karşısında kafası dünya kazanı olan gence dikti. ''Tahir'in de, senin de çocukluğunuzu bilirim... Ne sen ona yanlış yaparsın ne de o sana. Sevdasını kendine hançer sayma, ona yürek karar verir elden bi'şey gelmez. Tahir'i de, sevdiğin kadını da suçlama yok yere. Şu an her şey çok yeni kabullenmen zaman alır belki ama kimsenin günahı yok bunu da unutma ve asla suçlu arama.''

 

''Suçlu aramıyorum da, kabullenmek çok zor. Neden diye sorma bilmiyorum. Biraz kırgınım herkese, bu olanlara belki de...''

 

''Burası sana ne derse, doğrusu odur.'' dediğinde eliyle sol göğsüne dokundu adam, ''Yalan, riya nedir bilmez... Tanımaz yürek.''

 

Sinan buruk bir gülümseme eşliğinde başını yağan yağmur manzarasına çevirdi. Yüreği sevdiklerinden yanaydı elbette. Onların tarafını tutuyor, onları savunuyordu. Savunuyordu savunmasına da bir de ince ince sızlaması olmasa...

 

''Bu gece kal burada, dağıttığın o kafanı topla. Yarın ne yapacağına karar verirsin.'' diyen adam ayaklandı.

 

''Eyvallah...'' dedi Sinan. Köşe de duran kanepeye uzandığın da, düz tavanı izleyip sabahtan beri tek yaptığı şey olan düşünmeyi zihnine misafir etti yeniden.

 

Kızlar evinde ise fırtına hakimdi Bahar Sinan'a ulaşamadığından delirmek üzereydi ve elinden hiçbir şeyin gelmemesi onu daha da çıkmaza sokuyordu.

 

''En son 4 gibi mesaj attı, iyiyim yarın konuşuruz diye. Telefonunu da kapatmış.''

 

"Bahar tamam sakin ol. Onu da anla. Şok oldu adam. Biraz kendini dinlesin, çıkar ortaya."

 

"Yaa Zülal öyle diyosun da, gel bunu kalbime söyle. İçim gidiyo, elimden de bi'şey gelmiyo."

 

Miray, tepside ki kahveleri kızlara uzattı ve oturdu.

 

"Ama şu an beklemek zorundasın Bahar. Onun yalnız kalmaya ihtiyacı var."

 

Bahar bir yudum dahi içmediği bardağı sehpaya bıraktı. Başını ellerinin arasına aldığında, bakışları halıdaydı.

 

"Ya affetmezse beni? Bugün... Öyle bi' baktı ki gözlerime, gelip kalbime bıçak saplasa daha iyiydi." dediğinde gözlerinden yaşlar sırayla süzülüyordu. Onun ağladığını gören kızların da gözleri kızarmaya başlamıştı ama onlar da koyverirse Bahar daha kötü olacaktı.

 

"Bahar... Yapma böyle. Sinan abi sana sırtını dönmez. Boşa endişeleniyosun ya valla, dimi Miray?"

 

Miray desteklercesine başını hızla salladı.

 

"Evet. Yok yere üzüyosun kendini, sen bence uyu dinlen. İyi gelir."

 

"Uyuyamam ki... Sinan'ın nerde olduğunu bile bilmiyorum. Gözüme nasıl uyku girsin?''

 

"O zaman sana bi'şeyler hazırlayayım onları ye. Sabahtan beri bi' lokma girmedi ağzına."

 

Diğer tarafta Elçin kendi aşkına mı, abisine mi, yoksa Bahar'a mı kahrolsun bilemiyordu. Keşke Bahar'ı bu işe karıştırmasaydı, ama söylemesiydi de olmazdı ki onlar dosttu. Dostlar birbirinden bir şey saklar mıydı?

 

Annesi de hiç bir şey bilmediğinden sürekli abisinin nerde olduğunu sorup duruyordu, verecek bir cevabı olsa verirdi elbet. Ama o da yılların tecrübesi ve analık duygusuyla aslında uzun zamandır bir şeyler döndüğünün farkındaydı. Duygusal konular da çocuklarına fazla müdahale etmek istemiyordu ama görüyordu ki ortalık iyice karışmıştı duruma el atma vakti çoktan gelmişti bile.

 

"Kadir... Oğlum bak, başından beri benden bi'şeyler saklıyosunuz. Belli abinin de haberi yoktu ki, duyunca çekip gitmiş. N'oluyo çocuğum anlatın bana artık?''

 

Elçin bakışlarını abisine çevirdi, o sırada Kadir'le göz göze geldiler. Kadir bakışlarıyla kız kardeşinin rızasını istedi, o da mecburen onu onayladı. Bu saatten sonra herkes öğrenebilirdi, artık saklayacakları bir şey kalmamıştı. Ayrıca Kadir abisinin böyle ılımlı olması da onu oldukça şaşırtıyor ve daha güzel şeyler umut etmesini sağlıyordu.

 

"Anne... Bizim Elçin'le Tahir abinin birbirinde gönlü varmış...'' Kadir'in cümlesinin arasında annesi ufak çaplı bir şok geçirdi aslında ama belli etmemeye ve dinlemeye karar verdi. "Ben öğrendim önce kıyameti kopardım, yaktım yıktım ortalığı... Sanki bacımın kalbini ben kontrol edebilirmişim gibi, sanki tek doğruyu ben bilirmişim gibi. Onu da üzdüm, Tahir abiyi de... Siz abimle ne düşünürsünüz bilmem ama benim artık bu işte rızam var. Kız kardeşim bunca zaman bize bir kere laf getirmedi, durup da onu seçtiyse vardır bir bildiği."

 

Kadir'in konuşmasını Gülsüm gururla izledi. Evladı ne güzel düşünüp, konuşmuştu öyle. Kardeşine sahip çıkması ve onun kararlarına saygı duyması çok erdemli bir davranıştı.

 

Elçin abisinin fikirlerinin değiştiğini anlamıştı ama duymak o kadar iyi gelmişti ki... Bunca zaman kavgadan başka bir şey bilmeyen ikili şimdi birbirini sarıp sarmalıyordu demek. Sinan'ı az mı delirtmişlerdi o kavgalarıyla... Elçin, aklına büyük abisi gelinci sızlayan yüreğiyle derin bir iç çekti yeniden.

 

"Sinan da öğrendi ondan kayboldu ortalıktan, öyle mi?"

 

"Evet anne. Keşke abimle konuşabilseydim ama onu göremedim bile."

 

Gülsüm yanında oturan ve ürkek bakışlarla onu izleyen kızına tebessümle karşılık verdi.

 

"Tahir'de benim evladım... Diğerleri de, hepiniz birsiniz benim gözümde." cümlesini yarıda kesip kızının ellerine uzandı yaşlı kadın. "Birbirinize sevdalanacağınız da aklıma gelmezdi ama alnınıza yazıldıysa olur kızım. Ama Tahir'le de konuşmak lazım tabii.'' diyen kadın oğluna döndü, "Ara da gelsin, konuşayım onunla da." dedi.

 

Elçin bu olanlara inanamıyordu hiç bir şey tahmin ettiği gibi değildi. Annesi de onay vermişti, Kadir abisini saymıyordu bile ama keşke Sinan abisi de yanında olsaydı. İçinde ki umuda sıkıca sarıldı, abisi ona asla sırtını dönmezdi.

 

Tahir, Sinan mevzusunu kara kara düşünüp kendini paralarken, gelen telefonla hemen yola çıktı. Demek Gülsüm anne de öğrenmişti her şeyi. Her şeyin güzel olması ve artık sevdiğinin gözünden bir damla daha yaş düşmemesi için diline sarmıştı duaları yeniden. Geldiği evin kapısını çalarken derin bir soluk bıraktı, heyecanlıydı. Artık herkes, her şeyi öğrenmişti.

 

"Tahir..."

 

"Güzelim, bi' sıkıntı yok dimi? İyi misin sen?" dedi açılan kapıyla.

 

"İyiyim, gel hadi." diyen Elçin, önce onu buyur etti peşinden kendisi ilerledi oturma odasına.

 

Gülsüm, gördüğü adamla gülümsedi. Onu kendi evlatlarından bir kez olsun ayırmamıştı. Anacağı da yoktu zaten bir gariban babası vardı oda oğlunu bu mahalleye emanet edip köye yerleşmişti zamanında. Bunca zaman her şeyi tek başına, kendi emeğiyle yapmıştı Tahir. Ev desen ev, iş desen iş, araba desen araba. Kimseye minnet etmemişti. Tırnaklarıyla kazıdı derler ya işte tam da öyleydi bizim deli oğlanların hikayesi.

 

"Gel oğlum hoş geldin."

 

"Hoş bulduk, Gülsüm anne." dedi Tahir ama bakışları Kadir'deydi.

 

"Abi hoş geldin."

 

"Eyvallah Kadir'im."

 

"Otur bakalım şöyle yanıma. Seninle ana-oğul konuşalım." diyen Gülsüm'le beraber ikiletmeden yanına ilişiverdi sessizce. Elçin kapı pervazına taslanmış, heyecanla duyacağı şeyleri beklemeye koyulmuştu.

 

"Duyduklarıma şaşırdım oğlum yalan yok. Aklımın ucuna bile gelmezdi böyle bi'şey duyacağım. Ama üzülmedim de. Aşk gönüle düştüyse, Allah da yazdıysa kimseye söz düşmez. Hem sen gözümün önünde büyüdün, en iyi ben tanırım yüreğini. Sen ne Elçin'i, ne de kendini yok yere ateşe atmazsın. Bu iş olur, olur olmasına da... Sinan'ın da rıza vermesi şart, rahmetli Resul amcan vefat ettiğinde bu kuzulara yaşına bakmadan o babalık etti, okumadı okuttu, daha küçük yaşta çalıştı eve ekmek getirdi. Elçin'in üzerinde de büyük hakkı var."

 

"Biliyorum Gülsüm anne... Ben bu sevdayı yıllarca taşıdım yüreğimde, herkesten sakladım. Sinan'ı... Kardeşimi kaybederim diye aklım çıktı. Ama direnemedim. Ne yardan geçebildim ne serden, onun rızası olmadan hiç bir adım atmam yüreğin ferah olsun."

 

"Ah benim kara kuzum, ah benim pamuk yürekli evladım... Allah ikinizin de gönlüne göre versin." dedikten hemen sonra bakışlarını kızına çevirdi. Elçin'in gözlerinde süzülen yaşları gördü kadın. Ama biliyordu ki bunlar hüznün değil, mutluluğun gözyaşlarıydı.

 

*

 

Alışkanlık bu ya, Sinan sabahın altısında açtı gözlerini. Gerçi pek de uyuyabildiği söylenemezdi. Gece boyu düşünüp durmuş, sonunda kararını vermişti. Önce eve gitse iyi olacaktı, sıcak bir duş ardından mis gibi anne kahvaltısıyla beraber toparlanacağıma emindi. Kulübeden çıkarken ceketini giymeye çalışıyordu ki duyduğu sesle kafasını etrafı tellerle örülü küçük bahçeye çevirdi.

 

"Günaydın oğul... Nereye böyle?"

 

"Günaydın Necmi dayı, eee işler beni bekler. Her şey için sağ ol. Uğrarım ben yine."

 

Yaşlı adam onun bu haline gülümserken elindeki tırpanı bırakıp, el salladı.

 

"Allah'a emanet..."

 

"Eyvallah." diyen Sinan merdivenleri arşınlayıp, kaldırımın kenarında duran arabasının kilidini açtı, içine yerleştiğinde aynalıkta asılı durun Bahar'la çekildikleri resmi görünce yüreği özlemle sızladı, ardından gaza yüklenen adam mahalleye doğru yol almıştı bile.

 

"Kadir, hoş geldin aşkım. Gir içeri bizde kahvaltı ediyoduk."

 

"Bahar içerde mi?" diyen adam içeriye girmeden hemen önce kısık sesle sordu.

 

"Evet, sorma valla bütün gece uyumadı. Okuldan da izin aldı bugün. Mahvoldu kuzum benim yaa."

 

"Abim benim telefonlarıma da bakmadı... Bahar'ın ne günahı var sanki? Ayrıca kim söyledi abime Bahar'ın bildiğini?"

 

Zülal sevgilisine ev terliği çıkartırken onu yanıtladı.

 

"Ayy ne bileyim ya. Ama kimin söylediğini bi' öğrenirsem vallahi canına okuyacağım."

 

"Okursun sen yeminle. Başımın en güzel belası, insan sana düşman olmaya korkar valla kızım." dediğinde son olarak iki parmağının arasına kızın burnunu sıkıştırıp sıktı ve içeriye geçti. Zülal ise o anlar da keyiften dört köşeydi.

 

"Günaydın hanımlar."

 

"Günaydın Kadir." dedi Bahar ama gözü telefonundaydı garibin. Bir şey de yemiyordu, sadece önündeki çaydan minik yudumlar alıyordu tabii o da stresini bastırmak için.

 

"Günaydın. Ben bi' servis daha çıkarayım." dedi Miray, mutfağa giderken.

 

"Bahar... Kendini yok yere üzme, abim sana mutlaka ulaşır ama olanları da biliyosun yani ben duyduğumda kaç hafta kendime gelemedim kaldı ki abim yine sakin karşıladı bence."

 

"Orası öyle de Kadir, sorun bu sakinliği zaten. Yakıp yıksaydı keşke ama öyle kırgın bakmasaydı..."

 

Kadir duyduklarıyla bakışlarını masaya eğdi. O sıra da Zülal söze girdi hemen.

 

"Siz hiç konuşamadınız dimi abinle?"

 

"Yok konuşamadık. Gerçi konuşsak da onun fikri neyse zikri de odur değiştiremem ki."

 

"Peki, abinin gözünde hiç mi olur yok bu işin?"

 

"Bana kalırsa var ama çok da emin konuşmak istemiyorum tabii." dedi Kadir, sevdiği kadının gözlerine bakarken. "Yavrum sen bana o güzel ellerinle bi' çay koy da içeyim be hadi."

 

Zülal de mutfağa gittiğinde adamın bakışları Bahar'a döndü.

 

"Bahar, eğer korkun abim senden vazgeçer diyeyse onu unut. Abim seni ölse bırakmaz. Ben onu hiç böylesine sevdalı görmedim, senden bahsederken gözlerinin içi parlıyor, adın geçse heyecanlanıyor kabına sığmıyor. Koskoca Sarı Sinan, inanmak da zorluk çekiyorum ama öyle. Sen eski halini bilmezsin tabii." Dediğinde kahkaha yakın bir gülümsemeyle ara verdi konuşmasına, Bahar merakla ona baktığında kaldığı yerden devam etti. "Hiç öyle aşk meşk işlerine bulaşmadı o. Evlilikmiş, kadınmış falan asla duymaya tahammül edemezdi... Annem illallah etmişti artık. Ben bile ümidi kesmiştim yeminle. Hatta bi keresinde annem buna bi' kız bulmuş yine kükredi istemem diye. Sonra baktı ki annem pes etmeyecek. Mahalleden bir çocukla baş göz etti kızı." diyen Kadir'le beraber dünden beri gülmek neymiş unutan kız, başladı kahkaha atmaya. "Annem duyunca 1 hafta konuşmadı abimle."

Kadir'de onunla beraber gülüyordu şimdi.

 

"Aaaa! Resmen bizsiz!"

 

Zülal sahte bir kızgınlıkla elindeki çayla içeriye girdiğinde, Miray da tabakla peşinden geliyordu.

 

"Kadir abi bize de anlat valla merak ettik, içeriye kadar geldi kahkahalarınız."

 

"Aynen aşkım ya, dünden beri zırlıyodu bu Bahar ne dedin de krize girdi?"

 

Bahar yakınında bulunan yastığı kuzenine fırlattı.

 

"Zırlıyodum öyle mi Zülal?"

 

"Hönkürerek ağlamak da diyebiliriz canım kuzenim."

 

"Kızım seni yolarım varya..."

 

"Aman diyim kızlar... Ben kalkayım en iyisi bu da kafa yani azıcık daha durursam hata vermeye başlıycam."

 

"Sevgilim kahvaltı etmedin, çayını bile içmemişsin daha. Nereye?"

 

"Başka zaman güzelim." dediğinde, ayaklanmıştı çoktan.

 

"İyi ben seni geçireyim madem." diyen Zülal de peşinden gittiğinde kapı girişin de cilveleşmeye başlamışlardı yine(!)

 

"Kadir..."

 

"Hıh?" diye cevaplamıştı Kadir, o sırada kızın saçlarıyla oynuyordu bizim ki.

 

"Sıra ne zaman bize gelecek?" dediğin de iyice nazlanmaya başlamıştı Zülal.

 

"Ne sırası?"

 

"Ekmek sırası!"

 

"Hı?"

 

"Yaa Kadir sen gerçek bir öküzsün biliyosun dimi? Sonra küsünce, bi' ton laf ediyosun bana ama!"

 

"Yahu güzelim anlamadım, sordum ne var bunda? Sen bana şifreli konuşmasan da direkt sadedi söylesen?"

 

"Cilve de yapamıycam yani. Ben odunum, sende bana uy diyosun!"

 

"Allah Allah! Ya Zülal varya sen benim ömrümü yedin kızım ya."

 

"Git bi' düşün bakalım, bu kız neye kızdı diye. Belki Allah tarafından bi' güncelleme gelir de anlarsın." diyen Zülal'e çatık kaşlarla bakan Kadir kapıyı bir hışımla açtığında karşısında abisini görünce bir an kalakaldı.

 

"Abi?"

 

"Kadir?"

 

"Sinan abi?"

 

"Zülal?" diyen Sinan, bu durumdan oldukça eğleniyordu o anda.

 

"Şey... Hoş..geldin abi."

 

"Hoş bulduk, yine birbirinizi yiyodunuz galiba?"

 

Kadir, sırıtmaya çalışarak durumu toparlamaya başladı ama nafile Sinan bu ikisini de çok iyi tanıyordu.

 

"Yok abi ya, öyle bi'şey üzerinde tartışıyoduk sadece."

 

"Aferin aslanım aferin. Zülal bana Bahar'ı çağırsana."

 

"Tamam abi." diyen Zülal, bir koşu içeriye gitti. Kısa sürede yanında Bahar'la döndüğünde Kadir ona içeri girmesi için kaş göz yapıyordu.

 

"Zülal hadi güzelim, sen geç kahvaltını et. Bende işe gideyim artık. Konuşuruz." dediğinde çaktırmadan kıza göz kırptı. Az önce sevdiği adama sinirlenen o değilmiş gibi nazlı nazlı gülümseyip onayladı ve yeniden içeri girdi Zülal ama bu sefer kapıyı kapatarak tabii.

 

"Abi konuşuruz o zaman."

 

"Hayde Kadir, haydee!"

 

Kadir basamakları birer birer inip gözden kaybolduğunda sadece ikisi kalmıştı. Bahar'ın kalbi ağzından çıkacak gibiydi. Hem özlemekten ölmüştü, hem de korkudan.

 

"Sinan... Nerde, kim de kaldın dün gece?" dediğinde yutkundu. Bunu sormaya hala hakkı vardı değil mi? Vardı tabii canım! O kadar kolay mıydı yani? Hayırdır?!

 

"Bi' aile dostumuzun yanında."

 

"Kahvaltı ettin mi?"

 

"Yok iş yerinde atıştırırım bi'şeyler."

 

"Anladım."

 

"Bahar... Gel oturalım şöyle."

 

Bahar hızlanan kalbinin hangi yöne attığını kestiremiyordu ama adamın dediğini yaptı. Şimdi karşısına oturmuş adamın ağzından çıkacak sözleri bekliyordu.

 

"Sana hiç kızmadım, sana kıyıp kızılabilir mi ki zaten?" dediğinde gülümsedi adam. Bahar duyduklarıyla, tüm korkusunun bedenini terk ettiği bir nefes bıraktı. "Ama beni de anla. Beklemediğim bi'şeydi. Sen de biliyodun, herkes değilsin sen. Benim sevdiğim kadınsın, saklaman zoruma gitti işte. Kendi çapımda kırıldım say."

 

"Sinan bak seni çok iyi anlıyorum. Ama inan sana söyleyemezdim, bu benim haddime değil. Sizin ikinizin arasında olan bi'şey... Abi-kardeş arasında."

 

"Biliyorum güzelim." dediğinde sevdiğinin eline uzanıp, tuttuğu eli dudaklarına götürdü ve koklayarak bir öpücük bıraktı o ipekten yumuşak ellere. "Ama tek başıma kalıp düşünmeye ihtiyacın vardı. Bu kafa biraz kalın, toparlaması zordur." dediğinde muzur bir gülüş attı ortaya.

 

Bahar'da keyiflenmeye başlamıştı.

 

"Sen benim sevgilime, kalın kafalı diyemezsin bi' kere."

 

Yalancı bir kızgınlıkla kaşlarını çatmaya çalışıyordu.

Sinan duyduklarıyla kızı kendine çekip sarıldı.

 

"Kurban olur sana sevgilin.'' dediğinde kızın alnına yumuşak bir öpücük kondurdu.

 

"Çok korktum Sinan. Beni affetmezsin diye..."

 

"Affedilecek bi'şey yoktu ki ortada. Ayrıca sen doğru olanı yaptın, bakma öyle surat astım ama aynısı benim arkadaşımın başına gelse bende senin yaptığını yapar sırrımızı kimseye söylemezdim."

 

"Bana bile mi?" diyen Bahar dudaklarını bükmüştü.

 

"Yaaaa Bahar Hanım, ne oldu bi' yüzünüz düştü sanki?" diyen adam ufak bir kahkaha attı.

 

"Yoooo..." dedi Bahar, hemen toparladı kendini. Adamın eline resmen koz veriyordu ama ya! "Niye düşsün. Olması gereken bu sonuçta yani."

 

"Bahar'ım..." diye cümleye başlayan Sinan'la beraber duyduğu sahiplik ekiyle yeniden şükretti, genç kız. "Biz yine de birbirimizden bi'şey saklamayalım. Bak yakın zamanda evlenip, karı-koca olucaz."

 

"Evlenicez dimi biz?"

 

Bahar o an da tüm dünyayla bağlantısını kesmiş, tam bir aşık moduna bürünmüştü.

 

"Evlenicez tabii kızım, ben senin gibisini bulmuşum, bırakır mıyım hiç? Aa bak evlilik demişken, güzelim biz hafta sonu sözleniyoruz ya!" derken sesi coşkuluydu adamın. "Bi' yüzük bile almadık daha. Bugün okuldan izin al da gidip halledelim şu işleri."

 

"Gülsüm anneyi de alalım, biz ne alınması gerekir bilmiyoruz. Yanımız da bi' büyük olsun. Bu arada ben zaten izin almıştım bugün için malum..." dediğinde bakışlarını kaçırdı Bahar.

 

"Güzelim benim..." dedi Sinan yeniden öptü alnından ve elinden tutup kızı ayağa kaldırdı. "Hadi o zaman hazırlan sen, ben de bi' eve uğrayayım, duş falan alırım. Hem Elçin'le de konuşmam lazım. Annemi de alırım. 1 saate çıkarız."

 

"Tamam. Sinan, Elçin'e kötü bi' şey demeyeceksin değil mi?" diyen Bahar tam kapıya uzanmıştı ki yeniden arkasını döndü.

 

"O kadar gaddar bi' abi gibi mi gözüküyorum?" diyen Sinan'la karşılıklı gülümsediler.

 

Ardından Bahar yeniden seslendi adama usulca. "Sinan..." dedi. Adam merdivene tek bir adım atmıştı ki bakışları sevdiğine çevirdi. "Seni çok seviyorum." diye ekledi genç kız.

 

Sinan'ın yüreği titremişti yine bu sözlerle.

 

"Bende seni çok seviyorum Bahar'ım... Ömrümün, kalbimin tek mevsimi..." diyen adam bir hamleyle kızı kendine çekti. Genç kızın belini iki eliyle kavrayıp, etrafa kısa bir göz gezdirdi ve ardından her an, her saniye hasret olduğu anzer balı dudaklara uzandı. Bu sefer son olayların da etkisiyle farklı bir özlem vardı işin içinde. Değil bir gün, bir saat bile dargın duramazdı bu kadına. Aldığı nefes, içtiği su, hatta atan kalbi olmuştu artık Bahar.

 

Kısa sürmek zorunda kalan(!) tutku ve özlem dolu öpücüğün ardından geri çekildiğinde Bahar'ın başı dönüyordu. Mecazen değil, anın güzelliğinden ciddi bir şekilde başı dönmüştü.

 

"Sinan, sen bana ne yaptın böyle... Adımı bile unutuyorum yanında ben."

 

"Adını da unutsan, senin için atan bu kalbi hiç bir zaman unutma. Unutma ki, senin limanın yalnız ben olayım..."

 

"Sen benim her şeyimsin sevgilim."

 

Sinan duyduklarıyla karıncalanan kalbini kontrol etmeye çalışıyordu ama nafile!

 

"Ah Bahar, ah Bahar! Deli ettin kızım beni... Şu an bi' daha öpersem bu sefer bırakmıycam söyliyim." dediğinde Bahar onun imasını anlayıp her zaman ki gibi "Hih!" nidasıyla karşılık verdi.

 

"Öyle hihlersin işte hanımefendi. Asıl sen bana neler yapıyosun gör."

 

"Anladım ben aşkım, sen hiiiç merak etme. Ama sen şimdi git hadi. Bak hafta sonu sözümüz var, bir sürü hazırlık falan hadi sevgilim, hadi hayatım, hadi canım."

 

"Vaaayy! Daha evlenmeden baştan savma taktikleri he? Aferin Bahar devam et böyle." diyen adamın ruhu dün değil bugün dinlenmişti asıl. Sevdiğinin yanında, onun gözlerine bakarken... Derdinin dermanıydı bu sevda. Çok şanslıydı.

 

"Ayy valla öyle değil Sinan, konuşturma beni ama ya!"

 

"Tamam tamam. Hadi kaçtım ben." dediğinde genç kıza göz kırptı bu sefer. Bu kız bu adamın her haline aşıktı ama ya! Ölecekti bir gün bu sevdadan.

 

 

Loading...
0%