@selcanykazdal
|
Miray yeni bir güne keyifle uyanmıştı... Artık bir düzeni, biyolojik olmasa da bir ailesi vardı. Hayatta şükretmek için bir çok sebebi olmuştu şimdi... Aile deyince aklına ilk gelen isim Ömer oldu, kafasını iki yana salladı... Gerçekten saçmalıyordu. Tabii ki bu ailenin, bir üyesi olmasına vesile olduğu için böyle düşünüyordu, başka hiç bir neden olamazdı değil mi canım? Hah! Kesinlike... Ama dün yaşadıkları o kısacık an aklına gelince kalbi bir anda telaşla çarpmaya başladı... Yok yok! Düşünceleri iyice çığrından çıkmıştı! Bunca zaman yuvasız bir kuştu, sadece Ömer onun hayatını kurtarmıştı işte. Bu hissettikleri kesinlikle minnet duygusuydu. Yatağını toparladıktan hemen sonra kahvaltı hazırlamak amaçlı mutfağa gitmişti ama Bahar çoktan uyanmış, çayı koymuş masayı hazırlıyordu.
"Günaydın Bahar."
Bahar elinde ki son tabağı da masaya bıraktığında kafasını kıza doğru çevirdi.
"Günaydın canım... Zülal hala uyuyor galiba. " dediğinde gözlerini devirmiş ardından ikisi de gülümsemişti.
"Şey..." dedi Miray yutkundu.
Bahar'ın bakışları yeniden ona döndü.
"Ömer'in daha önce kötü biten bi' aşk hikayesi mi var?"
Bahar dudaklarını büzüp, onayladı.
"Düğünlerine çok az bi' zaman kala sevdiği kadın kanserden ölmüş."
Miray'ın yüreği işte o an sızım sızım sızladığında Ömer'in söyledikleri bir an için kulaklarında yankılandı.
"Ait olduğun kalp atmayı bırakana kadar, hep sığınacak bir limanın vardır. Ama bu işler riskli ufaklık, ne kadar uzak kalırsan o kadar mutlu olursun..."
"Ait olduğun kalp atmayı bırakana kadar..." diye mırıldandı. Bahar şaşkınlıkla ona bakıyordu.
"Ne?"
"Ömer bana bi' gün, ait olduğun kalp atmayı bırakana kadar hep sığınacak bir limanın vardır demişti." dediğinde gözleri yanmaya başladı. "Nasıl dayandı ki bu acıya... İnsan taş olsa çürür."
"Kolay olmamış zaten, daha yeni yeni toparlıyomuş..."
"O yüzden o yüzünde ki hüzün, gülse bile gözlerinde saklı."
"Öyle... Umarım bir gün karşısına ne olursa olsun kaybetmeyeceği bir kadın çıkar."
"Umarım..." derken kızın yüreğini sıkıntı sarmalı esir almıştı. Başka kadın? Ömer'in kalbini giren, aşık eden kadın. Ömer'in kadını... "Eee şey bende gidip ekmek alayım o zaman. Sen Zülal'i uyandırırsın."
Bahar onun bu telaşlı hallerinin nedenini o kadar iyi anlıyordu ki, bıyık altı gülümsedi.
"Tabii uyandırırım ben, dikkat et."
"Merak etme."
Miray eline aldığı bozukluklarla üzerine yazlık bir hırka geçirip pijamalarıyla attı kendini mahalleye. Hızlı adımlarla fırına uğrayıp iki ekmek aldığında gözü karşıda ki, çapraz tarafta bulunan Ömer'in dükkanındaydı. Ayakları farkında olmadan onu oraya sürüklemeye başladığında kalbi tatlı bir heyecanla atmaya başlamıştı. Ne oluyordu ona şimdi böyle?
"Günaydın Ömer."
Ömer bilgisayar da bir şeyler yaparken, gördüğü kızla oturduğu yerden kalktı. Bunu neden yaptığını da bilmiyordu ya neyse...
"Günaydın Miray. Nasılsın? Geç otur."
"Eee yok şey... Ben şey diyecektim. Yani teklifin hala geçerliyse burda, senin yanında çalışabilir miyim?"
Ömer duyduklarıyla kısa bir şaşkınlık yaşadı. Bu kız değil miydi inatla kabul etmeyen, bunun için taa Bursa'lara gitmeye göze alan?
"Geçerli tabii. Ama şaşırttın beni."
"İnan bende şaşkınım... Bi de şey..." dediğinde gözleri Ömer hariç her yerde dolanıyordu. "Sen yani şey, aşk hakkında düşüncelerin hala aynı mı? Birini sevmeme konusunda yani?"
Ömer, Miray'ın neden böyle davrandığını da neden bu soruları sorduğunu da anlamıyordu ama kızın yanakları kızarmıştı. Onu öyle görünce Ömer'in içinde ılık bir gıdıklanma hareketlendi.
"Yani bilmem..." diyen Ömer de konuşmayı unutmuş gibi cümleyi bir türlü toparlayamıyordu. "Belki değişir, bilmiyorum. Buna ben değil kalbim karar verir."
Miray'ın bakışları hüzünle doldu. Eğer eskisi gibi düşünseydi biraz rahatlayacaktı, yani bir şey olduğundan değil canım. Ömer yeniden aşık olmayı reddetseydi bir daha üzülmeyeceği için onun adına sevinecekti.
"Anladım. Umarım seni hak eden birini bulursun." dedikten hemen sonra buruk bir tebessümle elindeki poşeti salladı. "Ben gideyim kızlar beni bekliyor."
"Tamam, peki. O zaman yarın sabah gel başla."
"Neye?"
"E iş dedin ya."
"Hee tamam, yarın görüşürüz o zaman."
"Görüşürüz size afiyet olsun."
"Sağ ol." diyen kız ağır adımlarla dükkandan çıktı.
Ömer ise sabah sabah karışan kafasıyla az önce ne iş yaptığını bile unutmuştu. Kendini koltuğa bıraktığında kafasını meşgul eden tek bir şey vardı o da Miraydı.
•
"Annem eline sağlık... Ben dükkana geçiyorum. Kadir'i de uyandır, 1 saat içinde gelmezse kulağından tavana asıcam onu." dediğinde sonlara doğru sesini kardeşine duyurmak amaçlı bağırmıştı Sinan.
"Tamam oğlum. Hadi hayırlı işler."
"Sağol anne, akşam görüşürüz."
Sinan mahalleye çıktığında yolda gördüğü büyükleriyle selamlaşıyor, esnafla muhabbet ede ede iş yerine doğru ilerliyordu daha sonra ileri de gözlerinin rotası Tahir'in dükkanını bulduğunda yutkundu. Gidip gitmeme konusunda kararsızdı... Garip bir duyguyla cebelleştiği esnada Ömer'in sesiyle arkasına döndü.
"Sinan..." diyen adamın elinde iki poşet vardı.
"Günaydın, bunlar ne?"
Ömer elindeki poşetlere bakıp arkadaşına döndü.
"Tahir'in dükkana gidiyorum beraber kahvaltı yapıcaz. Gel sende..."
"Ben kahvaltı yaptım."
"Olsun çay içersin." dediğinde Ömer ona bakışlarıyla çok şey anlatıyordu. "Hadi gel kardeşim."
"Ömer ben..." diyemeden arkadaşı lafını böldü Sinan'ın.
"Kardeşim... Vakti geldi."
"Tamam." dedi kararlı bakışlarıyla. "Gidelim."
Dükkana girdiklerinde Tahir gördüğü yüzle mahçup bir bakış attı.
"Sinan hoş geldin... Merak ettik seni."
Ama mahçup olma konusunda yalnız değildi en az onun kadar Sinan da mahçuptu.
"Hoşbulduk. Dükkana geçecektim de Ömer gel deyince..."
"İyi yapmışsın." dediğinde ikisine hitaben, "Buyrun oturun." diye ekledi Tahir.
Masaya kahvaltılıklar konulduğunda herkes de bir sessizlik hakimdi. Sinan konuya nerden başlayacağını bilmiyor, Tahir konuyu açmaya çekiniyor, Ömer ise ikisinden birinin bir hamle yapmasını bekliyordu.
"Sinan ben..."
"Tahir ben..."
Aynı anda söze giren iki arkadaş gülümsedi. Ömer onların bu haliyle huzurlu bir nefes bıraktı.
"Tahir... Benim senden yana zerre şüphem yok, sen benim kardeşimsin. Ne bana, ne kardeşime asla yanlış yapmazsın... O gün ilk duyduğumda şok oldum, biraz da zoruma gitti açıkçası ama benim size karşı çıkmaya hakkım yok. Sadece iyi düşünüp, taşının. Sevdanıza güveniniz tamsa çıkın bu yola. Biz bir aileyiz, sonra el olmayalım."
Tahir, kardeşim dediği adamın kendisine böyle güvendiğini biliyordu belki ama duymak... Utanmasa ağlardı yeminle! Ömer'le bakıştılar o sıra, onun gözlerinde de 'ben sana demiştim.' bakışı vardı.
"Sinan... Kardeşim benim. Bana inanıp, güvendiğin için sağ ol. Söylediklerinde de haklısın ama bizim sevdamıza güvenimiz sonsuz. Zaten aksi olsa ben asla cesaret edemezdim seninle karşı karşıya gelmeye."
Sinan bu duygusal ortamı dağıtmak adına, espriyle karşılık arkadaşına sataştı.
"Eee bana bak, fazla gezip tozmayın. En kısa zaman da gel iste kardeşimi."
"Heh tam adamına söyledin Sinan! Akşama gel iste desen şimdiden sizin kapıya kamp kurar bu sığır!" diyen Ömer'le beraber kahkaha attıklarında Sinan yeniden söze girdi.
"Kenan nerde? Arayın da gelsin."
Tahir, samimi bir gülümseme bıraktı.
"O gerçekten aşık olmuş."
"Yok artık!" dedi Ömer.
"Dün öyle bi' konuştu ki bana burda, sizde görseydiniz anlardınız."
"Hemşireye?" diye sordu Sinan.
"Aynen kardeşim."
"Anamın gelinlerinin sayısı artıyo. Sıra sende Ömer." diyen Sinan'la beraber, aklına gelenle panikledi Ömer.
"Yok oğlum ya! Bize hava da kara da aşk yasak."
Kalbi hızlanmıştı o an. Allah'tan bu dangalaklar duymuyordu kalbinin sesini yoksa dillerinden kurtulamazdı.
"Görücez kardeşim görücezzz!" dedi Sinan, Tahir'e bilmiş bir bakış attığında.
"İddia ediyorum. Bu Ömer bir aya ben evleniyorum diye gelecek kapımıza!" diyen Tahir'e gözlerini belertti Ömer.
"Yok anasının gözü artık! Abartma Tahir!"
"Tahir'le aynı fikirdeyim. Senin halin hal değil kardeşim bari bizden saklama."
Sinan'ın da söylediklerinden sonra Ömer bir nefes bırakıp iki arkadaşının da gözlerine baktı sırayla.
"Abi bilmiyorum ya... Bi' garip yani."
"Aha bu da artık alev alev!" dedi Tahir, Kenan'ı taklit ederek.
"Miray dimi?" dedi Sinan gülümseyerek.
Ömer'in kalbi tekledi.
"Bana ne olduğunu tam olarak bilmiyorum da, bu sabah gelip aşk hakkında ki düşüncelerin aynı mı diye sordu pat diye. Afalladım yani."
"Oğlum hadi o kız toy, ne hissettiğini çözemiyo da sen kaç yaşında adamsın be! Bence sen, sana neler olduğunu çok iyi biliyosun ama bastırmaya çalışıyosun." diyen Tahir pis pis sırıtıyordu.
"Korkuyorum..." dedi durgun bakışlarla daha sonra Tahir'e baktı. "Baya küçük çocuk gibi korkuyorum, hatta ödüm kopuyo."
Sinan ve Tahir'in içi hüzünle dolduğunda destek olmak istercesine konuşmaya başladılar.
"Kader her zaman aynı yerden vurmaz. Sırf korkuyosun diye kendini öylesine güzel bi' duygudan mahrum etme." diyen Sinandı.
"Hem biz hep yanındayız. Ne olursa olsun, seni asla bi' başına bırakmayız kardeşim. Bak... Bu aşk öyle bi'şey ki içinden hiç var olmayan bi' yaşama sevinci çıkıyo ortaya. Bi' yerde okumuştum, 'hayatının amacını, mutlu olduğun yerde ara.' yazıyodu. Eğer o kızın tek bir bakışı, gülüşü seni dünyanın en mutlu adamı yapmaya yetiyosa, o duygunun peşinden ardını arkasını düşünmeden git." dedi Tahir.
Ömer ise düşünceler dalmış, ne yapacağını hesaplıyordu. Korkusu mu galip gelecekti, yoksa kalbi mi henüz karar verememişti... Karar vermesi içinde Miray'la daha çok vakit geçirmeliydi.
"Lan, siz iyi ki varsınız be! Hep var olun..."
"Kenan burda olsa 'bence de iyi ki varım' derdi." diyen Tahir kahkahayı patlattığın da diğerleri de ona eşlik etmişti.
Kızlar evine iss kısa süre sonra Elçin de gelmiş, güzel bir kahvaltı yapmışlardı ama tüm gözler Miraydaydı. Oldukça sessiz ve durgun görünüyordu. Kızlar onun bu haliyle panikledi, acaba kendini yeniden yalnız mı hissetmeye başlamıştı?
"Miray... Bi' şey mi oldu kuzum... Çok sessizsin." diyen Zülaldi.
Miray ise o an kızların endişeli bakışlarını üzerinde hissedip cevapladı.
"Yooo iyiyim. Havalardan heralde."
"Miroş var sende bi'şey, anlat bize... İyi kötü neyse biz seni yargılamadan dinleriz. Sen artık bizim kardeşimizsin."
Miray duyduğu 'kardeş' kelimesiyle içinin sıcacık olduğunu hissetti, o yüzden bakışlarını Bahar'a çevirdiğinde gözlerinde yüce bir minnet duygusu hakimdi.
"Bende artık sizi ailem olarak görüyorum. Belki de bu hayatta ki tek şansım sizsiniz."
"Ay ağlıycam şimdi he! Zaten duygusalım bu ara." dedi Elçin ve cidden ağlamaklıydı.
"Kızlar..." dedi Miray ama peşinden korkuyla yutkundu. "Ben nasıl söylenir bilmiyorum ama Ömer..."
"Ömer abiden hoşlanıyosun." diye tamamladı cümlesini Zülal, bunu söylerken yüzünden mutluluk okunuyordu.
"Ben... Yani... Şey... Zannetmiyorum. Minnet duygusudur bence."
"Minnet duygusu insanı böyle kekeletmez canım. Baya baya hoşlanıyosun işte." diyen Elçin'e, Bahar eşlik etti.
"Bunda yanlış ya da ayıp bi'şey yok canım benim. Çekinme, bizimle duygularını paylaşabilirsin."
"Ama o... Yani, bana o gözle bakmıyo ki... Öyle olsa neden ufaklık desin. Ben onun gözünde küçük bi' kız çocuğuyum."
"Bence Ömer abide de var bi'şeyler ama... Ben bugün bi' Tahir'in ağzını yoklarım."
"Bende Sinan'a sorarım."
Kızların söyledikleriyle panikledi Miray.
"Kızlar lütfen kimse bilmesin, ben çok... Çok utanıyorum."
"Aşktan utanılır mı kız deli?!" diyen Zülal kıkırdadı.
"Ama istemiyosan sormayalım... Biz senin iyiliğin için şeeetmiştik."
Bunları söylerken, Elçin'in muzur bakışları yerli yerindeydi.
"Miray haklı kızlar, henüz kendisi bile emin değil duygularından bence akışına bırakalım."
"Ben zaten yarın Ömer'in yanında işe başlıyorum."
"Vay vay vay! Sen zaten almışsın ipleri eline hanımefendi!"
Miray, Elçin'in söyledikleriyle kıkırdadığında kızlar onun yanlarında böylesine rahat olmasına minnetle bakıyordu. Yuvasız kuşun artık bir yuvası vardı, o da Ömerdi.
•
"Kadir iyi ki bi' benimle alışverişe gel dedim yani. O çenen bi' durmadı!" diyen Zülal çatık kaşlarla sevgilisine bakıyordu.
Kadir bezgin bir suratla sevdiği kadına bakarken, konuştu. "Kızım bi' mağazaya girip kırk saat orda kalıyosun sonra diğerine geçip orda da aynı vakti harcıyosun bende dral dedenin düdüğü gibi kapıda seni bekliyorum, günah be günah!"
"İyi Kadir, bi' daha benimle hiç bi' yere gelme o zaman. Ne dertlenmişsin yaa vay be!" diyen kız o esnada başka bir elbise inceliyordu. "Hmmm... Kırmızı çok mu iddialı olur ya?"
Kadir, tam da şu an canını teslim etmek istiyordu. Yalnızca onun sevgilisi mi böyleydi? Yoksa bütün kadınlar mı? Sabırsız bir nefes bıraktı. Bedeninde ki yorgunluk, gözlerinden o kadar belliydi ki dağ gibi adam resmen baygın bakıyordu yeminle!
"Yavrum derdinden falan değil de, bak sende yoruldun. Bu kadar dolaşmaya değer mi?" dediğinde kızı kandırmaya çalışıyordu, başka türlü mümkün değil ikna edemezdi.
Zülal'in bakışları yumuşadı.
"Yaa sen beni mi düşünüyosun?" dedi ve bir elini Kadir'in yanağına bıraktı. "Ama kuzenimin nişanı sonuçta benim de özenli olmam lazım."
Bu kızın öfkesi de saman alevi gibiydi! Kadir pis pis sırıttı.
"Benim güzel hatunum, sen zaten her halinle mükemmelsin ne gerek var böyle şeylere. Senin güzel görünmek için ekstra bir çabaya ihtiyacın mı var sanki?"
"Ağzın da iyi laf yapıyo bugün he! Tamam o zaman bunu alayım." gösterdiği buz mavisi elbiseyi askıdan çıkardı. "Bana bi' kahve ısmarlarsın artık..." dediğinde genç kızın sesi cilveliydi.
"Kahve senin köpeğin olsun... Ismarlarım tabii."
O esnada çalan telefonla ikisinin bakışları Kadir'in cebine yöneldi. Çıkarttığı telefonla meraklı bakışlar atan Zülal'i yanıtladı önce, "Abim." dedi. Daha sonra telefonu açtı.
"Efendim abi?"
"Koçum dışarda mısınız hala?"
"Evet, çıkarız birazdan bi'şey mi oldu?"
"Ya bizim yüzüklerin ölçüsü falan yapılmışta, adam aradı gelin alın diye burası da yoğun çıkamıyorum gelirken onları da alsanıza."
"Tamam abi sen adresi konum at, gider alırız." dediğinde vedalaşıp telefonu kapatmışlardı. Kısa süre de telefonu mesaj sesiyle öttüğünde Zülal'e durumu anlatıp hemen alış veriş merkezinden çıktılar. Yol çok sürmedi, yirmi dakika sonra verilen adresin önündelerdi. Kadir arabadan ineceği sırada Zülal heyecanlı bir ses tonuyla, "Bende geleyim mi?" dedi. Kadir gülerek, başıyla onu onayladığında beraber el ele girdiler kuyumcu dükkanına.
"Abi kolay gelsin."
"Buyrun hoş geldiniz."
"Sinan Kayalar adına bir çift yüzük vardı ölçü için bırakılmış, onları almaya geldik."
"Anlıyorum fişinizi gösterirseniz daha iyi yardımcı olabilirim."
Kadir sabır çekti bir de fiş mi gerekiyordu? Adama küfür etmeyeceğine dair kendine söz verdi. O da işini yapıyordu sonuçta. Yeniden telefonu cebinden çıkarıp abisine durumu anlattığında kısa süre de fişin resmi telefona gelmişti.
"Buyur." deyip adama uzattı. Adam ekrandaki fişi bir süre inceleyip, içeriye doğru uzaklaştığında gözü sevgilisini bulmuştu. Yüzükleri büyük bir heyecanla, üşenmeden sırayla inceliyordu. İçinde bir yerlerde garip ama buruk bir his ayaklandı. Nasıl zarif, nasıl güzel bir kadındı sevgilisi... Öylesine mutluydu ki yüzüklere bakarken. Yüzüklere? Yüzük? Tek taş? Evlenme teklifi?
Kadir en sonunda durumun vehametine ayılmıştı. Kenan için hanzo derlerdi bir de ama Kadir resmen evereste oynuyordu! Geçen gün söylemeye çalıştığı şey de buydu kesin. Her kadın gibi sevdiği adamla bir hayat kurmak istiyordu. Aslında onun da uzun zamandır aklındaydı lakin, öncelik daima abisinindi. O yüzden bu konuyu hiç dillendirmemişti ama artık abisi de evleniyordu yani önü açılmıştı. Etrafı izleyip kimsenin olmadığını fark ettiği gibi, gidip ellerini kızın beline sarmış saçlarına öpücükler sıralamıştı.
"Napıyosun sen burda hanımefendi?" derken gülüyordu.
Zülal, adamın habersiz bir şekilde arkasından sarılmasıyla önce paniklemişti ama sonra rahatladı tabii.
"Hiiiç bakıyorum öyle..." dedi sözde çaktırmamaya, Kadir'e bir şeyleri dayatmamaya çalışıyordu ama içi de o yüzüklere akıyordu resmen. Hele bir tane vardı ki gözlerini alamamıştı. Kare bir tek taştı, çevresi de minik taşlarla çevrili beyaz altındı. Kadir yanında olmasa bir an beklemez, parmağına takıp denerdi ama şimdi böyle emri vaki yapmış gibi olurdu o yüzden eli kolu bağlıydı.
Kadir kızın gözlerinin sürekli iliştiği o yüzüğü elbette ki fark etmişti. Geniş bir gülümsemeyle o meşhur yüzüğe uzandı.
"Güzelmiş bu..."
"Ayy evet dimi Kadir bende çok..." dediğinde kız panikle sustu.
"Sana da çok yakışır."
"Ne?"
"Taksana bi' parmağına."
Zülal zaten dünden razıydı ama sevgilisinin de içini okumuş gibi özellikle o yüzüğü seçmesine de şaşırmamış değildi. Kadir'in yardımıyla yüzüğü parmağına geçirdi... Zarif ve uzun parmakları, pamuk gibi beyaz elleri vardı Zülal'in. Kadir o yüzükle beraber büyülenmiş gibi kızın eline bakıyordu şimdi.
"Şaka gibi tam oldu parmağıma." diyen Zülal'de hayranlıkla yüzüğe bakıyordu.
O sırada adam çıkıp, "Buyrun efendim yüzükler hazır." dedi ama Kadir transa girmiş gibiydi. Adama bakmadan, eliyle dur işareti yaptığında aynı hızla Zülal'in karşısında diz çöktü.
"Evlensene benimle..."
Zülal zaten Kadir'in diz çökmesiyle dumur olmuş vaziyetteydi, bir de şimdi söyledikleri... Ruhunu teslim edecekti vallahi!
"Kadir ne diyosun? Kalksana ordan..."
Arkada ki adam da güzel bir tebessümle olanları izliyor, onlar için şimdiden mutluluklar diliyordu içinden.
"Kızım bana sensiz her gün haram... Neyi bekliyoruz evlenelim işte!"
"Kadir yeminle öküzsün ama böyle evlenme teklifi mi olur? İnsan önceden bi' sinyal verirdi böyle hazırlıksız yakalandım..." diyordu ama bir o kadar da mutluydu genç kız.
"Mekanın yada zamanın bi' önemi yok sen varsan. Evet de evlenelim... Sensiz uyumak istemiyorum artık."
Zülal son duyduğu cümleyle beraber, gözlerinde hazır bekleyen gözyaşlarını özgürlüğe kavuşturduğunda başını olumlu anlamda sallayıp ekledi... "Evlenelim... Beceremediğin şu teklife rağmen kabul ediyorum laz kalasım benim!" dediğinde Kadir mutlu ve rahatlamış bir nefes çekti ciğerlerine. Ağır ağır ayaklandı, sevdiği kadının gözlerine bakarken asıl şimdi tamamlanmış hissediyordu... Fark etti ki aslında yıllardır kendisinin de beklediği şey buydu. Doğru kadın hep Zülal'di zaten. Gözünü onun aşkıyla açmış, onunla kapamaya da tereddütsüz razıydı. Kıza doğru uzanıp sarıldığında ise arkada ki adam onları alkışlıyordu... Zülal ise üzerinde ki sarhoşluğu üzerinden attığında kalbi panikle çarptı. Oha! Resmen evleniyordu!
•
Sinan daha yeni oturduğu koltukta yorgunluktan ölmek üzere olduğunu hissetti. Kafasını geriye doğru yasladığında çalınan kapıyla toparlanmaya çalıştı ama duyduğu ses tüm yorgunluğunu alıp götürmeye yetmişti.
"Sevgilim... Gelebilir miyim?" diyen Bahar yüzünde gülümsemeyle içeriye girdi.
"Gel, ömrümün baharı... Gel güzelim..."
"Bugün hiç konuşamadık, bende gelip sevgilimi makamında ziyaret edeyim dedim." dediğinde ufak bir kahkaha attı.
"Sen benim yamacıma gel bakayım... Bi' seveyim seni." diyen adamla beraber Bahar yanına ilerledi aslında onun amacı koltuğun kenarına oturmaktı ama Sinan'ın hamlesiyle adamın kucağına düştü.
"Sinan, n'apıyosun ama ya! Ya içeriye biri girerse?"
"Kimse izinsiz giremez buraya. Senden başka..." dedi ve göz kırptı. "Hee bu arada, sen o dediklerimi aldın mı? Dün bakamadım annemin yanında."
Bahar şaşkınlık ve utançla gözlerini kocaman açıp, adamın üzerinden kalkmaya çalışırken cırlıyordu.
"Yuh artık ama yaa! Sen baya baya yoldan çıktın."
Sinan keyifle kahkaha atarken, elbette kızın kalkmasına müsade etmedi.
"Yakında karım olacaksın hala utanıyo musun benden? Bak bi de yanakları kızardı... Ölürüm kızım sana!" dediğinde kızın yanağına koklaya koklaya öpücükler bıraktı. "Oh be! Ne güzel geldin bana... Bugün o kadar yoğundu ki, şifa oldun resmen."
"Sinan..."
"Hııı?" derken kızın saçlarıyla oynuyordu adam.
"Tahir abiyle konuştun mu?"
Sinan başıyla onayladı.
"Konuştum, problem yok. Hallettik her şeyi."
Bahar o an öyle güzel gülümsedi ki sevdiği adama, Sinan'ın deyimi yerindeyse içi açılmıştı.
"Senin en çok da bu merhametine aşığım." dedi Bahar elleriyle adamın yüzünü okşuyordu.
"Başka?" diye soran Sinan iyice keyiflenmişti.
"Başka ne?"
"Başka neyime aşıksın?"
Bahar sırıttı.
"Ohoooo... Saymakla bitmez."
"Bende sana çok aşığım... Her zerrene, her anına, her bakışına, her gülüşüne."
Bahar duyduklarıyla iyice şahlanan duygularını daha fazla dizginleyemedi ve sevdiği adamın dudaklarına uzandı. Sinan ise keyifle karşılık veriyordu. İki ruh yine birbirinde şifa bulurken, az sonra göreceklerinden habersiz keyifle Sinan'ı avlamaya niyetlenen Leyla ise çalmadan ansızın adamın odasının kapısını açıp keyifle şakıdı.
"Sinancımm..." dedi ama devamını getiremedi. Gördükleriyle içindeki hayal kırıklığı bedenini komple öfkeye bulamış, Sinan'dan çekinmese şu an Bahar'ı ondan koparıp, fırlatıp duvara atmayı bile düşünmüştü. Bu kız neden hep kazanıyordu? Güzellik desen Leyla'da da vardı, zeka desen buna bin basardı... Ne vardı bu kızda? Allah kahretsin!
Sinan ve Bahar kimin geldiğini bile anlayamadan geri çekildiklerinde gördükleri yüzle ikisi de gerilmişti. Leyla'nın kapı çalma adeti yoktu galiba!
"Siz..." dediğinde yutkundu. "Ayrılmamış mıydınız?"
"Ayrılmamızı tercih ederdin değil mi Leylacım?" dedi Bahar alaylı bakışlarla.
"Leyla senin kapı çalma adetin yok mu? Burası özel bi' alan öyle kafana göre giremezsin." diyen Sinan'la gözyaşları Bahar'a olan kininin iyice bilenmesiyle taşmak üzereydi. Şimdilik susup gitmeyi tercih etti, bu yüzden kısık çıkan sesiyle, "Kusura bakmayın." der demez odadan çıktı.
Bu hayatta kalbi küflenmeyen, kötülük etmeyen herkes mutlu olabilirdi. Ee ama etme bulma dünyasıydı, hak eden de acıdan kendisine düşen payını hakkıyla omuzlamalıydı. Leyla gibi.
BÖLÜM SONU! LEYLA DA NE GÜZEL MORS OLDU AMA YELLOZ HAHAHAHA BİR KEYİFLENDİM BEN ŞİMDİ! :D NEYSE SİZİ KOCAMAN ÖPÜYORUM. YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE. :)
SEVGİLER... XXX Bölüm : 12.12.2024 00:17 tarihinde eklendi |