@selcanykazdal
|
Beklenen gün gelmiş çatmış, bizimkileri tatlı bir telaş sarmıştı. Bugün o gündü... Sinan ve Bahar nişanlanıyordu. Kızlar 2 gün önceden Ankara'ya gitmiş, Gülsüm ve oğulları ise öğle ezanından sonra yola çıkmışlardı. İki araba gidiyorlardı. Sinan, Kadir ve Gülsüm bir arabada... Ömer, Tahir ve Kenan diğer arabadaydı.
"Lan şaka gibi be! Kardeşimiz nişanlanıyor... Biz ne ara büyümüşüz." diyen Kenan bir garip hissediyordu. Ömer ve Tahir de onun bu söylediğini onayladılar.
"Kadir de Zülal'e evlenme teklifi etmiş, Tahir desen bugün yarın Elçin'i istemeye gider... Kenan, bi' senle ben kaldık he!" derken sırıttı Ömer ama arkadaşları onun son söylediğiyle şaşkınlıktan küçük dillerini yutacaklardı.
"Hee sende düşünüyon yani evlenmeyi?" dedi Tahir, sıranın yerini bir sırıtma almıştı şimdi.
Ömer panikle sakallarını kaşımaya ve bakışlarını sağa sola gezdirmeye başladı.
"Yooo... Hah! Saçmalama lan. Ne alakası var ya? Ben onu lafın gelişi söyledim."
"Oğlum, dümdüz akıyosun Miray'a kör değiliz heralde..."
Kenan'ın söyledikleri, Ömer'in bir anda sinirlenmesine yol açmıştı nedense(!)
"Küçük lan o kız daha! Saçma sapan konuşma!" diyen Ömer'in bu ani çıkışını hayretler içerisinde izleyen ikili durumu daha da net anlamışlardı.
"Bunu Miray'a da bi desene, söylene söylene canına sıçsın senin!"
Tahir cümlesini bitirir bitirmez Kenan kahkahayı patlattı.
"Allah'ın dağ öküzü, gidip kıza da küçüksün falan demedin inşallah?"
"Yani şey... Belki."
"Dedin dimi lan? İyi, madem sana göre küçükse... Haklısın da aslında muhakkak günün birinde senden daha genç, dinç, yakışıklı bi' adam çıkar karşısına. Hep bizimle kalacak değil ya? Elbet evlenip yuvasını kuracak." diyen Kenan, Ömer'i tongaya düşürmeye çalışıyordu, normalde bu tuzaklara düşmeyen Ömer'de şu aralar eskisi kadar dikkatli değildi zaten.
"O adamın varya ben!" dediği gibi sustu Ömer. Arkadaşları onun ciğerini bilirdi, hala neden direniyorsa? ''Yaa oğlum... Ben yaralıyım, onu da mı kanatayım? Zaten hayata boktan bi' başlangıç yapıp yüzü hiç gülmemiş. Bi' de ben mi ağlatayım yani?"
"Niye ağlatasın? Senin kalbini en iyi biz biliyoruz, o kıza yanlış yapacak biri olsan baştan önünü keserdik zaten o kadar şerefsiz miyiz?"
"Tahir haklı, çok yandın artık senin de mutlu olma vaktin geldi. Kaçma duygularından, o kıza da kendine de bunu yapma."
Diğer araba da ise Gülsüm'ün isyan bayrağını açmasına ramak kalmıştı.
"Oğlum, evladım... Siz beni delirteceksiniz heralde. Ne demek haftaya da Zülal'i istiycez? İki gün sonra da Tahir gelecek zaten. Ben nasıl yetişeyim bunca koşuşturmaya kudurdunuz mu bi' anda anlamıyorum ki!"
"Yaa anne ne telaşı? El birliğiyle hallederiz işte... Ne abarttın sende... Sevineceğin yerde kızıyosun, ne güzel evlatlarının mürüvvetini görücen daha ne?" diyen Kadir annesini ikna etmeye çalışırken arabayı kullanan Sinan sırıtıyordu. Ne bereketli seneydi be!
"İki ayağımı bi' pabuca soktunuz ben size ne diyim bilmem ki... Sende gülüyosun dimi Sinan? Aferin oğlum, ananızı sokun sıkıntıya sonra da gülün böyle."
"Annem... Sen bi' sakin ol ya, her şeyi halledicez güven bana."
"İyi tamam daha karışmıyorum beni daraltmayın yeter."
Sinan annesinin son söyledikleriyle beraber radyoyu açtığında çalan şarkıyla mest oldu. Nişanlanıyordu bugün! Sevdiğini kavuşmasına çok az bir zaman kalmıştı...
"Gel sar beni sar beni Seveyisan al beni Yaktun yüreklerumi Söndüremez kar beni..."
Bu şekilde bizimkilerin yolculukları kâh didişerek, kâh eğlenerek bir şekilde bitmiş, akşamı bulmuştu. Arabalar Bahar'ın ailesinin olduğu mahalleye girdiğinde Sinan'ın içini çok garip bir heyecan sardı. Gerçekten bu zamana kadar hiç böyle bir şey hissetmediğine yemin edebilirdi. Cümbür cemaat arabadan indiklerinde Gülsüm çiçeği ve burada ki pastaneden aldıkları çikolataları Sinan'ın kucağına sıkıştırdı. İkinci kata çıktıklarında Sinan çarpan kalbiyle zile dokunup beklemeye başladı, arkasında ise bir ordu niteliğinde bulunan ailesiyle tabii.
Kapı açıldığında Bahar'la beraber bekleyen ailesi göründü. Bahar o dalgalı dağınık bıraktığı saçlarıyla, naif makyajıyla ve üzerinde ki altın rengi elbiseyle o kadar güzel görünüyordu ki Sinan ardı ardına yutkundu. Ah! Şu an eli kolu bağlı olmasaydı sevdiğine neler yapardı neler...
"Hoş geldiniz, buyrun buyrun geçin." dedi Bahar'ın annesi, geriye çekildikleri sırada Sinan çiçek ve çikolatayı Bahar'ın ellerine bırakıp bizimkilerle birlikte içeriye girdi.
Sinan kapıdan girmeden Bahar'ın anne ve babasının elini öpmeyi de ihmal etmemişti tabii bu çocuk akıl almayı çok iyi biliyordu!
Salona geçtiklerinde oldukça kalabalıklardı açıkçası... Herkes çoktan kaynaşmış, derin bir muhabbetin içine girmişti. Tabii bizim Tahir, Kadir ve Ömer'in o esna da tek düşündüğü kızlardı, neden ortalıkta görünmüyorlardı ki?
"Eee Sinan işler nasıl?" diyen Bahar'ın abisi Feritti.
"Çok şükür idare ediyoruz, sende ne var ne yok?"
"Ev, iş, hatun, çocuklar derken gün nasıl bitiyor anlamıyorum valla."
Sinan onun bu sözlerine gülümseyip içinden aminleri sıraladı.
"Bunlar da benim kardeşler... Kadir, Tahir, Ömer, Kenan." dediğinde eliyle tek tek gösteriyordu.
"Memnun oldum beyler." dedi Ferit.
"Kadir ben seni nerden tanıyorum ya?" diyen Bahar'ın eniştesi Metin'le beraber gençler de sohbet etmeye başlamışlardı. Aslına bakılırsa Kadir biraz gergindi çünkü Zülal'in anne ve babası da buradaydı, ama bu şekilde biraz aklı dağılıyordu çok şükür... Bu enişteyi sevmişti.
Herkes konuşa dursun elinde kahve tepsisiyle içeriye giren Bahar'la, Sinan'ın yüreği aydınlandı... Koskoca adam şimdi neredeyse şurada heyecandan bayılacaktı yeminle. Bahar'ın peşinden Miray ve Elçin'de ellerinde ki tepsiyle kalan misafirlere kahveleri dağıtmaya başladılar. Zülal ise mutfakta sonradan ikram edilecek tatlıları servis ediyordu.
"Peri gibi..." dedi Ömer bilinçsizce ama Kenan çoktan duruma ayılmıştı.
"Miray dimi?" derken sırıtıyordu.
"Lan!"
"Şşşş... Sakin ol şampiyon burası yeri değil."
"N'oluyo lan size yine başladınız?" diyen Tahir çatık kaşlarla onlara döndü. Zaten Elçin'i sarıp koklayamamaktan cinnet geçirmek üzereydi bir de bunlar böyle yanında didişiyordu ya! Ah be... Sevgilisi okadar güzeldi ki, bu anı kendilerinin de yaşayacak olması daha şimdiden onu inanılmaz mutlu ediyordu.
"Dinime küfreden müslüman olsa... Ulan sanki bunca zaman ben dalaşıp durdum Kenan'la!"
"Bırak Ömerciğim sen bu muhabbetleri, peri kızına odaklan." dedi Kenan, keyiften dört köşe olmuştu.
"Ulan Kenan! Ebeni öttürücem ben senin burdan bi' çıkalımda... Dur sen!"
Onların kahvelerini Miray uzattı, Ömer ona neler olduğunu bilmiyordu... Gerçekten! Delirmek üzereydi. Bu kız, bugün neden bu kadar güzel olmuştu ki sanki? Normal şartlar da asla aklı karışmazdı ama şimdi böyle... Off!
"Ömer? Alsana kahveni."
"Hııı... Tamam, sağ ol."
"Afiyet olsun." diyen Miray utana sıkıla diğer tarafa geçti. Üzerine giydiği mor elbiseyi kızlar seçmişti. Aslında böyle gösterişli şeyleri sevmezdi ama belki de artık birinin dikkatini çekmeye çalışıyordu... Kim bilir? Yok artık ama ya!
"Sağ olasın Bahar'ım."
Bahar'ın uzattığı tepsiden, yine kızın gözleriyle işaret ettiği bardağa uzandığında o kahvenin tuzlu olduğu aklına bile gelmemişti çünkü o an tek odaklandığı şey sevdiği kadın ve ona kavuşmaktı. Keşke aklına gelseydi tabii...
"Afiyet olsun." dedi Bahar, yüzünde muzur bir gülümseme hakimdi.
Sinan kahveyi yudumlarken, hala bir gözü kızdaydı lakin o tuhaf tat boğazına doğru akıp, biraz da yaktığında refleks olarak öksürdü, onun bu tepkisinden sonra herkes bekliyormuş gibi kahkaha atmaya başlamıştı ki Sinan önündeki sehpadan su bardağını alıp bir iki yudum içti.
"Eee gülü seven dikenine katlanır kardeşim!" diyen Tahir oldukça keyifliydi.
"Seni de görücem ben şerefsiz!" dedi Sinan tıslayarak.
"Neyse... Ben artık yavaştan konuya gireyim Harun bey. Gönül isterdi ki bu görevi babası yapsın ama maalesef kendisi rahmetli oldu, bu güzel görev de benim boynuma borç oldu..."
"Estağfurullah Gülsüm Hanım, buyrun."
"Efendim sebebi ziyaretimiz belli, gençler birbirlerini görmüş, beğenmiş, sevmiş... Bize de onlara destek olmak düşer. Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kızınız Bahar'ı, oğlum Sinan'a istiyorum." diyen Gülsüm'le erkek tarafı telaşlı bir bekleyiş içine girmişti. Harun biraz sessiz kaldıktan sonra gülümseyerek konuşmaya başladı.
"Sinan oğlum tanıdığımız, bildiğimiz kadarıyla çok düzgün bir adam... Benim çiçekler gibi bakıp büyüttüğüm, her şeyden değerli olan kızıma da bir yanlış yapacağını sanmam. Verdim gitti, evlatlarımız hakkında hayırlısı olsun." dediğinde Sinan'ın üzerinde ki o koca yük kalkmış ve genç adam artık tamamen rahatlamıştı.
Daha sonrasında Bahar ve Sinan aile büyüklerinin ellerini öpüp, onlar için hazırlanan köşeye geçtiklerinde Zülal'in tuttuğu tepsiye uzanan kişi, Zülal'in babası Bülent oldu. Bahar'ı kendi kızından ayırmazdı gözleri de biraz yaşlanmıştı aslında ama çaktırmadan gülümsedi. Zarif tepsi de bulunan yüzükleri gençlerin parmaklarına taktığında dualarla beraber taçlandırıp sonunda kurdeleyi kesmişti.
"Hayırlı uğurlu olsun." dediğinde herkes aynı anda alkışlamaya başladı. Orada bulunan diğer gençler ise bu anın tadını keşfetmiş, kendilerine de sıra gelmesi için artık daha fazla sabırsızlanıyorlardı.
•
Tüm gençler nişan sonrası toplanıp bir restorana gelmişler, yemekler yenildikten sonra kahveler masaya gelince günün yorgunluğunu biraz da olsun atmaya başlamışlardı.
"Ay! Çok güzel oldunuz ama ya... Bi' daha bakayım şu yüzüklerinize." diyen elbette ailenin en meraklısı Elçin'di. Herkes onun bu söylediğine kahkaha attığında Bahar, Sinan'ın da elini çekiştirip kendi eliyle beraber Elçin'e uzattı.
"Ayy Bahar tek taşına bayıldım, ben de kendime baget olan bir model seçtim telaştan gösteremedim size..." dediğinde tüm kızlara hitaben konuşuyordu. "Ama bayılacaksınız!"
"Benim ki zaten hazır." Sağ elini havaya kaldıran Zülal, mutlulukla kızlara doğru salladı.
"Hih! Sorma o kadar güzel ki, yani Kadir abimden böyle bir performans beklemiyodum inan. Çok şaşkınım."
"Elçin bak senin dilin yine uzadı kızım..." dedi Kadir, tabii ki de kız kardeşinin bu tepkisine bozulmuştu. Kadir zevksiz bir insan mıydı canım? Tamam yüzüğü Zülal'in beğendiğini fark ettiği için almıştı, kendi seçimi değildi ama bunu fark edebilmek de önemli bir detay değil miydi? Neyse ki bu durumu o cadı kız kardeşi asla öğrenemeyecekti, yoksa ömür billah çenesini çekmek zorunda kalırdı mazallah!
"Bahar'ım... Nasıl hissediyosun?" diyen Sinan bunu ona fısıltıyla sormuştu. Bahar sevdiği adamın gözlerinde ki mutluluğu o kadar net görebiliyordu ki, onu böylesine sevebilen bir adamla evleneceği için bir kere daha şükretti.
"Çok mutluyum sevgilim, her şey rüya gibi."
"Daha da güzellerini yaşatacağım sana. Şu yüzünde ki mutluluk silinmesin diye canımı bile veririm." dediğinde bir eliyle sevdiği kadının yanağını okşadı Sinan.
"Sen varsan, ben hep mutluyum." diyen Bahar'da nazlı nazlı gülümsüyordu tabii peşinden sahte bir öksürük geldi.
"Tamam kardeşim anladık aşıksınız da, sevdiği olan var olmayan var... Olduğu halde kavuşamayan vaaaar!" dedi Kenan abartıyla, Ömer onun bu hamlesini üzerine alınıp tabii ki sinirlendi. Kabullenmek istemedi şeyleri ortaya atıp duruyordu bu Kenan, e onda da sinir yapıyordu haliyle bu durum!
"Ulan sen kaşınıyon he!"
"Sana n'oluyo be? Ben onu kendim için söyledim ama yarası olan gocunur tabii."
"Bak hala!" diyen Ömer dişlerini sıkıyordu.
Tahir ortamı yatıştırmak adına konuyu dağıtmaya karar vermişti sözde ama söylediğiyle Ömer daha çok gerilmişti.
"Darısı sana Miray."
"Şey... Sağol abi, nasip tabii." dedi utana sıkıla ve bakışlarını hemen sırayla kızlara çevirdi. Onlara bakıp güç almaya çalışıyordu, kızlar da ona anlayışlı bir gülümseme bırakmayı ihmal etmediler.
O sırada Ömer kendini kontrol etmeyi beceremeyip Tahir'e patladı.
"Sana ne lan Miray'ın aşk hayatından?"
"Tövbe tövbeee! Oğlum kahve sana sinir yaptı galiba, içme daha fazla." dedikten sonra pis bir sırıtmayla Sinan'a döndüğündü oda bıyık altı gülüyordu.
"Ömer gel bi' hava alalım seninle dışarda." diyen Sinan'la beraber hemen ayaklandı Ömer, ortamdan bir an önce uzaklaşması gerektiğinin farkındaydı.
Restoran'ın terasına çıktıklarında Ömer ellerini tırabzanlara dayayıp derin bir nefes aldı, Sinan ise arkasında durmuş onu seyrediyordu.
"Kabul et." dedi.
Ömer, duyduğu cümleyle göğsünün sıkıştığını hissetti.
"Kabul etmemi gerektirecek bi' durum yok abi, hepiniz abartıyosunuz."
"Abartmıyoruz kardeşim, seni tanıyoruz sadece."
Adam arkadaşının bu sözleriyle arkasına döndü.
"Sinan bak..." dediğinde gömleğinin bir düğmesini açtı, ruhu daralıyor kalbi deli gibi atıyordu. "Ben yapamam. Olmaz. Yine aynı şeyleri yaşamaya gücüm yok... Abi bu...bu sefer kaldıramam."
Sinan'ın duyduklarıyla kalbi dağlandı, Ömer'in acısı onun da acısıydı. Bu adam onun kardeşiydi, ne hissetse bir bakışından anlardı.
"Oğlum kendine bunu yapma lan! Yapma artık..."dedi Sinan. O esnada arkadaşının yanına ilerledi, tam da gözlerinin içine baktı. O korkuyu çok iyi görebiliyordu ama bunu aşabileceğini de biliyordu. "Ömer, kardeşim benim. Sevda insanı iyileştirir, sende iyileşeceksin... Kendini biraz özgür bırak, tüm korkularının ve endişelerinin yerini güzel şeyler alacak güven bana."
"O çok güzel... Ço..k masum. Benim bu yaşadıklarımdan kalan izler ona da yara olur. Günah değil mi lan? Yara alırsa kime sığınacak o kız?"
"Sana... Yine sana gelecek. Ona yara açarsan merhemi de sen olacaksın. Ama onu incitmeyeceğine adım kadar eminim. Sen sevdiğin zaman, çok başka bi' adam oluyosun Ömer... Onun kılına zarar getirmezsin, getirilmesine de müsaade etmezsin biliyorum. Birbirinize bi' şans verin artık. Lan oğlum, sen ona bakınca gözlerinin için gülüyo be!"
"Ama o... Yani..."
"Geldiğimizden beri seni izliyo, çaktırmamaya çalışıyo ama bizde dün ki çocuk değiliz anlıyoruz heralde bi'şeyler." dediğinde gülümsedi Sinan, onunla beraber Ömer'de gülümsedi.
"Çok güzel olmuş bugün, peri kızı gibi... Zaten güzel tabii ama ne bileyim işte..."
Ömer'in bu itirafıyla Sinan derin bir nefes bıraktı, böyle böyle çözülecek ve sonunda mutlu olacaktı kardeşi. Bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırdı.
"Hadi içeriye girelim de bunu bi' de ona söyle. Kadınlar böyle şeyleri duymak ister."
"Saçmalama Sinan! Ben söyleyemem lan öyle şeyler."
Sinan onu omuzlarından içeriye iteklemeye başladığında kahkaha atıyordu.
"Söylersin söylersin, sen aslansın. Hadi kardeşim benim! Heyt be, şu yakışıklılığa bak!"
"Ulan Sinan, ulan Sinan!"
İçeriye girdiklerinde Ömer'in üzerinde saçma sapan bir telaş vardı. Hep bu Sinan'ın yüzündendi! Durduk yere ortalığı karıştıyordu bir de Elçin'e mikser derdi, kendi neydi acaba? Çöpçatan Sinan... Mahallenin Eros'u! Hah! Laz oğlu laz!
Tahir ve Kenan direkt Sinan'a baktılar, adam ise onlara iki gözünü birden kırpıp durumu özet geçmiş oldu, onlar da rahat bir nefes bıraktılar sonunda.
O sırada Elçin sevgilisine doğru eğildi.
"Aşkım, bugün söyleyemedim yaa! Sen ne yakışıklı olmuşsun öyle, yerim seni!"
Tahir'in bakışlar endişeyle Sinan'ı buldu sonra çaktırmadan Elçin'e çatık kaşlarıyla söylenmeye başladı tabii.
"Yavrum az rahat dur. Abinler burada, sonra yersin." dediğinde dudakları yana doğru kıvrıldı ve sesini daha da alçaltarak ekledi. "Bende yerim tabii, biliyosun en sevdiğim tatlı sensin. Şifa niyetine..."
"Ne fenasın laflara bak! Bi de beni azarlıyosun utanmaz!" diyen Elçin de kıkırdıyordu.
Aynı zaman da başka bir cilveleşen(!) ya da didişen çift daha vardı.
"Güzelim, çok güzel olmuşsun ama böyle çıkmasa mıydın dışarı acaba? Üzerine bi' şal falan mı istesek, üşüdün sanki sen böyle ya..."
"Hayır üşümüyorum Kadir. Bu laflar beni çok düşündüğünden değil de o iflah olmaz kıskançlığından kaynaklı olabilir mi acaba?"
"Yuh ama artık kızım ya! Seni düşünen de kabahat!" dedikten hemen sonra sırtını kıza dönmüştü, Zülal onun bu hamlesiyle sevgilisinin ona küstüğünü bile düşünüp üzülecekti neredeyse ama neyse ki gerçek niyetini anlaması uzun sürmedi...
"Kardeşim bi' bakar mısın?"
"Buyrun beyefendi?" diyen garson yaklaşınca Kadir isteğini dile getirdi, oldukça da keyifliydi.
"Bi' şal getirsene sana zahmet. Benim hanım üşüdü biraz."
Zülal duyduklarıyla gülse mi, ağlasa mı bilemedi.
"Hanım mı? Allah'ın orjinal öküzü ya!" •
Gece yarısı yola çıktıklarında Bahar ve Elçin Sinan'ların arabasına, Miray ve Zülal ise Ömer'lerin arabasına binmişti. Direksiyonda Ömer, yan tarafında Tahir vardı. Arka da ise kızlarla kavga eden bir Kenan.
"Kızım az öteye gidin ya! Sıkıştım kaldım burada."
"Ayyy! Şiştim ama! Kenan abi ne dırdırcısın ya. Allah seni alana yardım etsin!" dedi Zülal büyük bir bezginlikle.
"Kenan abi, öteye dediğin yer artık Zülal'in kucağı yani! Kızın kucağına oturacak halim yok ya." diyen Miray'la beraber, Ömer devreye girdi.
"Kenan! Bunaltma kızları otur oturduğun yerde, sesin çıkmasın!"
"Oldu Ömer bey, sizin orda keyfiniz gayet yerinizde tabii. Gel sen otur arkaya ben süreyim arabayı o zaman."
"Tamam ulan!" diyen Ömer aracı müsait bir yerde sağa çekti.
"Geç direksiyona şerefsiz!" Kısa süre de yer değiştirdiklerinde Ömer az önce bir an boş bulunup bu salak herifin lafına uyduğu için pişmanlıktan ölüyordu. Miray'la yan yanaydılar. Kalbi beceriksizce ritmini kaybetmiş vaziyette atıyordu. İnşallah Miray kalp atışlarını duymuyordur diye içinden dua ettiği sırada Kenan ani bir fren yapınca Miray dengesini sağlayamayıp Ömer'in üzerine doğru düştü.
"Miray... İyi misin?"
Miray, içindeki karıncalanmayı görmezden gelmeye çalışıyordu ama nafile. Heyecandan ölecekti!
"İ..iyiyim kusura bakma."
"Önemli değil. Sen iyiysen, problem yok." diyen Ömer onu rahatlatmak adına gülümsedi. Tabii onları keyifle izleyen Zülal'i fark etmeden.
"Hassiktir! Gece gece ineğin ne işi var lan yolda? Az kalsın çarpacaktım." dediğinde Tahir'e göz kırpıp sırıttı Kenan.
"Aynen kardeşim. Allah korudu valla." derken o da neredeyse kahkaha atacaktı.
"Düzgün sür lan sende arabayı! Kızı korkuttun!"
"Aaa çok pardon Ömer efendi. Bundan sonra her 2 kilometre de bir inip fenerle, yakınlarda karşıma bir inek çıkacak mı diye kontrol ederim."
"Ulan Kenan, ben senin derdini çok iyi biliyorum ama dermanın da bende sen merak etme, az sabret koçum!" dediğinde yine dişlerini sıkıyordu.
Tahir ise dudaklarını ısırıyordu, yoksa cidden kahkaha atıp tüm durumun içine edecekti.
Böyle güle oynaya, tabii Ömer ve Miray için baya stresli bir araba yolculuğunun ardından sabaha karşı mahalleye gelmişlerdi. Sinan bu sefer önce ailesini eve bıraktı, zaten tüm gün sevdiğine fazla yaklaşamamıştı bir de iki gündür görmemesini hesaba katarsa özlemekten gebermek üzereydi. Apartmanın önüne geldiklerinde arabadan inmeden bir süre susarak beklediler.
"Sinan ben..."
"Bahar ben..."
İkisi de aynı anda söyleyince ufak bir kahkaha attılar.
"Önce sen söyle." dedi Bahar gülerek.
"Yok yok sen söyle."
"Söyle işte aşkım."
"Peki... Seni çok özledim." diyen Sinan Bahar'a doğru eğildi. Heyecanla çarpan kalbini görmezden gelmeye çalışan Bahar çoktan gözlerini kapatmıştı. Sinan usul usul ilişti sevdiğinin dudaklarına, aylarca çölde mahsur kalan bedevi gibi kana kana içti o dudakları... Anzer balı dudaklar... Ah kırk yıl geçse doyamazdı bu kadına. Öptükçe kanatlandılar, var oldular, çıktılar kozalarından bir oldular.
"Seni iki gün görmedim, ölecektim hasretinden. Ya bir de kavuşamadaydım, beni vursalar haktı." dedi Sinan, dudakları hala birbirine temas ediyordu. Bahar titrek nefesler eşliğinde bir elini adamın sakallarının üzerine bıraktı.
"Ama kavuştuk... Bir ömür için ilk adımı attık sevgilim."
Sinan hala kendini geri çekmemişti, konuşurken dudakları kızın dudaklarına çarpıyordu ve bu durum Bahar'ı daha da heyecanlandırıyordu.
"Bir kaç ay sonra bana kapıyı senin açacağını bilmek, kokunla uyuyacağımı, teninle uyanacağımı bilmek öyle güzel ki... Sana ait olmak, bana ait olman, benim kadınım olman... Bunlar hayallerimin de ötesinde..."
"Her bir hayalimiz gerçek olacak ama en çok da... İkimize ait bizim canımızdan, kanımızdan çocuklarımızın olabilmesi ihtimali... İşte beni en çok heyecanladıran da bu aşkım."
Sinan duyduklarıyla mest oldu, kalbi farklı bir heyecanla çarptığında piknik gününü hatırlamıştı.
"Piknikte, orada bana domates doğramayı öğretirken hani..." dediğinde Bahar onun söyledikleriyle gülümsedi. "Bir an için hayal ettim güzelim, karnında bize ait bir can taşıdığını... O kadar güzel, o kadar yoğun hissettirdi ki anlatamam."
"Sen o yüzden mi telaşla kalkıp gittin yanımdan?"
"Evet, biraz daha dursaydım herkesin içinde öpecektim bu anzer balı dudakları."
Bahar kıkırdadı.
"Bende üzülmüştüm sen öyle bir anda kalkıp gidince."
"Ahh ahh! Sana karşı koyamamaktan korktuğum içindi halbuki..." dedi Sinan muzurca.
"Biliyo musun? Bende hayal ettim. Okulda, öğretmenler odasındayken aramızda henüz hiç bi'şey yokken... Gerçek gibiydi, karnım kocamandı salıncakta sallanıyodum yanımda biri vardı. Elimi tutmuş okşuyodu, sonra derin bir nefes çekti içine. Kafamı kaldırdığımda o sendin. Zaten kim olabilirdi ki seni ilk gördüğümde abayı yakmıştım."
Sinan geri çekildiğinde keyiften dört köşeydi. Demek Bahar da onu ilk gördüğünde aşık olmuştu.
"Bunu da öğrendiğim iyi oldu Bahar hanım. Hayallerden bahsetmesek söylemeyecektin yani."
"Of Sinan ya! Nasıl söyleseydim sana görür görmez tutulduğumu?"
"Niye ben söyledim ama?"
"Ben öyle duygularını bi' anda açabilen biri değilim. Zamanla dökülüyorum." diyen Bahar sırıttı.
"Kurban olurum kızım sana. Ne sevap işledim de seni bana nasip etti rabbim? Bundan sonra bir ömür peşindeyim."
"Hep yanımda, yamacım da ol. Sensiz hayat artık çok zor bana."
"Ya ben? Sensiz ölürüm bence."
"Yaaaaa Sinaaan!"
"Ciddiyim kızım, vallahi şaka yapmıyorum ya!" dediğinde ikisi de kahkaha atıyordu. Bir kalp ait olduğu diğer kalbi bulduğunda artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını bilirdi. Ama önemli olan değer ve kıymet bilmekti... Sinan ve Bahar ise bunu hakkıyla yapabilen nadir aşıklardan sadece bir kaçıydı.
EVEEEEET! BÖLÜM SONU YORUMLARINIZ ALAYIM GENŞŞŞLER... :D OĞULLARIM DAMAT OLMUŞ, KIZLARIM GELİN OLMUŞ GİDİYORLAR... AY BEN BİR DUYGULANDIM. 😢 ÖMER VE MİRAY HAKKINDA FİKİRLERİNİZİ AYRICA MERAK EDİYORUM YEMİNLE! :D BU ARADA BİR SONRA Kİ NİŞAN SIRASI TAHİR VE ELÇİN DE AYY ONLAR DA MURATLARINA ERECEKLER ÇOK ŞÜKÜR! NELER ATLATTI ÇOCUKLARIM KIYAMAM...
NEYSE ÖHÖMM! TAMAM SUSTUM. :D
BİR SONRA Kİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE! ❤️
Sevgiler... XXX |
0% |