@selcanykazdal
|
"Tahir, sevgilim çiçeği beraber seçelim. Ben onunla o kadar fotoğraf çekip düşman çatlatıcam bak aman diyim." diyen Elçin sevgilisinin dükkanın da keyifle çayını yudumluyordu aklına gelenle panikle elindeki bardağı bıraktı. "Senin takım elbisen geldi mi terziden?"
"Geldi yavrum geldi..."
"Onu sen bana ver bugün, bi' daha ütüleyeyim yarına hazır olsun aşkım."
"Elçin, ütülü ya takım daha nesini ütüleyeceksin sen ya?"
"Ya öyle olur mu ama jilet gibi durması lazım."
Tahir sevdiğine bir şey diyemiyordu ama vallahi şişmişti artık.
"Tamam, akşam gönderirim ütülersin güzelim."
"Babanın biletinde bi' aksilik yok dimi? Bu akşam 5 gibi binmesi lazım uçağa... E tabii bi' de gelip dinlenecek adam sonuçta yarına anca toparlar, aşkım bi de şey diycem..." dediği esna da Tahir sözünü kesti. Onun bu heyecanını anlıyordu, kendisi de en az onun kadar heyecanlıydı ama bu panik de neyin nesiydi? Resmen diken üstündeydi sabahtan beri. Geriliyordu, Tahir'i e geriyordu. Şu işi hayırlısıyla bir atlatsalardı, bir gariban sevindirecekti yeminle.
"Elçin... Benim tatlı dilli, düşünceli, akıllı sevdiğim. Anlıyorum her şey güzel olsun diye bunca telaş ama on dakika da bir aynı şeyleri söylüyosun bende sana her şeyi halletim diyorum ya hani..?"
"Aman ne bileyim ya, hayatım da ilk defa nişanlanıyorum benim aklım başımda mı allasen?"
"Sen bensiz kaldın 3 gündür ondan bu haller. Gel şöyle yamacıma da seni kendine getireyim hemen." diyen Tahir, yüzündeki sırıtışı iyice genişletmişti.
Elçin nazlı nazlı, sevdiği adamın yanına süzüldüğünde Tahir onu kendine doğru çekti.
"Aşkım n'apıyosun? Ya içeriye müşteri girerse?"
"Sence buna kafa yoracak durumda mıyım ben Elçin? Gelip görürlerse, ses etmeden giderler bi'şey olmaz."
Elçin gözlerini kocaman açıp, kahkaha koyverdi.
"Ay sen şaka yapıyosun! Sevgilim iyi misin?"
"Değilim yavrum, öp beni." dediğinde kızın yakasından kavrayıp kendine çekti. Öyle hoyrattı ki, öpmüyor adeta içine saplanıp kalan özlemle savaşıyor gibiydi.
Elçin nefes nefese geri çekildiğinde, bir elini kalbine koydu. Deli gibi atmak ne demek uçuyordu resmen!
"Tahir... Sana n'oldu böyle aşkım?"
"Neler olmadı ki... Kızım ben yıllardır senin aşkınla yanmışım, şimdi kavuşmuşken böyle sevmeye hakkım yok mu?"
"Ya ben sana ölürüm be adam!" dediğinde eğilip alnından öptü. Tahir onun bu hamlesiyle şaşkınca sevgilisine bakarken, Elçin devreye girmişti bile.
"Alnından öpmek alın yazısını öpmektir derler, işimi garantiye aldım. Artık tamamen benimsin." dedi ve kıkırdadı.
"Ben, sen bilmezken bile senindim zaten güzelim, ama böyle alnımdan öpmen falan biraz şey oldu..."
"Ne oldu?" diyen Elçin elbette ki durumun farkındaydı ama çaktırmıyordu.
"Yani ne bileyim..."
"Tamam Tahir lafı geveleme ben anladım, karizman mı çizildi yoksa?"
"Yooo öyle değil de, kızım hangi erkek alnından öpülür ki tuhaf yani."
Elçin sırıtarak sevgilisinin dudaklarına eğildi ve tutkuyla öptü.
"Ben eve gidiyorum yarın için bir sürü hazırlık yapmamız lazım, takımı akşama kadar muhakkak yolla..." dediğinde geri çekildi, adımlarını çıkışa doğru yönlendirdiğinde ekledi. "He, bi' de beni özle yakışıklı... Seviyorum seni."
Elçin saçına savura savura dükkandan çıktığında Tahir farkında olmadan tuttuğu nefesi bıraktı.
"Off! Ulan ben düğüne kadar nasıl dayanıcam, günah bana be vallahi günah... Vicdansız bu kız, beni süründürür bi' ömür yeminle. Allah yardımcım olsun." dediğinde aklını toparlamaya çalışıyordu ama nafile, aklını da kalbini de Elçin beraberinde götürmüştü ne yazık ki...
Diğer dükkan da ise Ömer ve Miray dut yemiş bülbül gibi suskundu. Ömer bilgisayardan sipariş işlerini hallederken, Miray da toz alıyordu ama içten içe dellenmiyor değildi yani. Bu adama ne olmuştu böyle? Resmen kendisinden kaçıyordu. Konuşmaya çalıştığın da ise geçiştiriyordu. İçi bir ağlamaklı oldu yine, madem ona bu kadar tahammül edemiyordu ne diye yanında çalıştırıyordu ki? O esna da elinde ki toz bezini bilinçsizce savurup raflardan birinde bulunan maket mutfak aletine çarpıp yere düşürdü. Düşen şeyle panikleyip elini ağzına götürdüğünde işte şimdi Ömer'in dikkatini çekmeyi başarmıştı.
"Miray, n'oldu iyi misin güzelim?" diyen Ömer korkuyla genç kıza doğru ilerledi. Miray ise güzelim kelimesine takılı kalmış diğer söylediklerini asla işitmeyecek haldeydi.
"Miray, sana diyorum iyi misin? Hay Allah, korkudan mı böyle oldun acaba? Tamam bak bi'şey yok." diyen Ömer ellerini kızın kollarına yasladığında onun gözlerinin içine bakıyordu, işte tam da bu hamle Miray'ı kendine getirdi.
"Ömer, ben gerçekten çok özür dilerim. Nasıl oldu anlamadım, çok çok çok özür dile..." diyemeden Ömer lafını kesti.
"Senin canından kıymetli değil ya. Hem maket o zaten panik yapma. Gel bi' otur su getireyim bende sana, baya korktun."
"Yok sağ ol, ben işimi bitireyim. Hatta şey, sana sonra karşıda ki fırından poğaça alayım mı sıcak sıcak mis gibi... Sen kesin evde de bi'şey yemiyosundur aç aç geziyosun Ömer."
Ömer onun bu hallerini şaşkınlıkla izliyordu. Bu kız onu böylesine düşünüyor muydu gerçekten? Kalbi uyarı niteliğinde gümledi.
"Sabahları çok nadir iştahım olur, o yüzden pek kahvaltı yapamıyorum. Ama sen acıktıysan alayım ben sana. Kahvaltı ettin mi evde?"
Miray başını olumsuz anlamda sallayınca, Ömer kaşlarını çattı.
"Bana diyene bak, zaten kuş kadarsın aman yeme kızım sen! Mazallah iki gram alırsın!"
"Ne alakası var ya? Yiyemedim işte, ilk iş günüm ya heyecanlandım sanırım içim almadı."
Onun bu itirafı aslında çok şey anlatıyordu, Ömer'in deli gibi inkar etse de anlamak istediği tam olarak buydu zaten gülümsedi.
"Tamam o zaman, bundan sonra beraber kahvaltı edelim mi? Mutfağı biliyosun, dolapta var ama içi tam takır. Yarın da işe gelmeden çıkar markete doldururuz dolabı. Sabahları burda hazırlar yeriz, ne dersin?"
Miray'ın kalbi bu teklifle ağzındaydı. Onunla böyle basit bir şey yapacak olmak bile inanılmaz heyecanlandırıyordu. Böyle hissetmesi ne saçmaydı, kendini toparlasa iyi olacaktı. İyice yoldan çıkmaya başlamıştı, bu hali hiç hoşuna gitmiyordu.
"Şey, aslında kızlara da ayıp olur sanki ama..."
"Öyle diyosan başka tabii." diyen Ömer fena bozulmuştu da belli etmemeye çalışıyordu. Ulan Sinan bi'de gaza getirmişti kızın sana ilgisi var diye... Bok vardı!
"Ama olur, hem evde de oyalanmamış olurum. Kahvaltılar benden o zaman."dedikten hemen sonra kendine hayret ediyordu Miray. Neydi bu şimdi? Hani kendini toparlayacaktı? Derin bir nefes bıraktı, resmen her şey kontrolü dışında gelişiyordu, kafayı yiyecekti!
•
Kenan ise haftalardır yaptığı gibi acilin kapısında nöbet tutuyordu ama hava da öyle sıcaktı ki, az kalmıştı vallahi fenalık geçirecekti yani! O esna da kendine gölge bir yer ararken büyük bir çınar ağacının arkasına geçip oturdu, sigarasını çıkarıp ateşleyeceği sırada bir ağlama sesiyle durakladı.
"Bilmiyorum Tuğçe, ne yapacağımı inan bilmiyorum. Eğer annem bu ameliyatı olmazsa..." dediğinde konuşması yarım kalmıştı ardından hıçkırarak ağlamaya başladı. Kenan onu sesinden hemen tanımıştı zaten, ama öylesine ağladığını bilmek ciğerine hançer saplamaya davetiye çıkarıyordu.
"Canım, lütfen böyle salma kendini. Dayım var diyodun ondan borç istesen?"
"Onun kendine hayrı yok. Hem olsa da vermez zaten, annemle üveyler. Kredi için başvurdum ama onaylanmadı. Nerden bulucam ben o kadar parayı?"
"Yavuz hocayla bi' konuşsak?"
"Adam sadece ameliyatı yapacak olan doktor. Para konusunda bana yardımcı olamaz ki. Hem zaten ben böyle bi'şey isteyemem."
"Ne kadar demiştin?"
"55 bin." dediğinde yeniden hıçkırdı. "Babam yaşasaydı eğer belki de böyle çaresiz kalmazdım. Ama annemden başka kimsem yok, elimi tutup kaldıracak kimsem yok benim." diyen Güliz, yeniden ağlamaya başladığında Kenan içine yerleşen o kesif acıyla daha fazla dayanamadı. Oturduğu yerden ayaklanıp ön tarafa doğru ilerledi, kızlar karşılarına çıkan gölgeyle bir an irkilselerde Güliz, Kenan'ı görünce bir an panikleyip tek eliyle göz yaşlarını silmeye çalıştı.
"Güliz, üzgünüm ama konuşmanızı duydum. Aslında üzgün değilim." dedi ve hemen genç kızın yanına oturdu. "Annen çok mu hasta?"
O sırada diğer genç kız onları yalnız bırakmak adına yanlarından uzaklaşmıştı. Kenan'ı tanıyordu artık, o yüzden gelip gitmesine de tüm hastane alışkınlardı.
Güliz duyduğu soruyla başını olumlu anlamda sallayıp, ardı arkası kesilmeyen gözyaşlarını zapt etmeye, hıçkırıklarını bastırabilmek için de dudaklarını ısırmaya çalışıyordu.
"Bak ben... Yani... Eğer kabul edersen annen için o parayı bulabilirim. Sevdamı kabul etmiyosun tamam ama bari bunu kabul et. Kalbinde senin sevgini taşıyan o kadını ben başımın üstünde taşırım, sadece bana tamam demen yeterli."
"Ben kabul edemem. Özür dilerim. Gerçekten bunun inatla alakası yok, bu..bu olmaz."
"Sen o parayı bulabilecek misin?"
"Bulmaya çalışıcam."
"Bu kadar yükü tek başına omuzlamak zorunda değilsin. Sadece yüzün gülsün istiyorum Güliz."
Kenan, bunları söylerken onu üzgün gördüğü için acı çekiyor gibiydi, yeniden devam etti.
"Böyle akıyo ya gözünden yaşlar, al hançeri sapla kalbime daha iyi yeminle. Sen böyle çaresizken, bana aldığım nefes, yediğim yemek, içtiğim su haram."
"Kenan bey... Kabul edemem."
"Eğer bunun karşılığında senden bi'şey beklediğimi falan düşünüyosan alakası yok. Benim tek gayem senin şu gül yüzünün gülmesi."
"Beni tanımıyosunuz ve sırf ben üzülmeyeyim diye annemin ameliyatı için bana 55 bin lira vereceksiniz öyle mi?"
"İnsan kalbiyle bakarsa karşısındakinin de kalbini görür. Yıllara ne gerek var..." dedi Kenan, kızın gözlerinin içine bakarken.
"Hislerine güvenip hareket ediyosun yani? Ya ben bi' dolandırıcıysam?"
Genç adam bu sefer gülümsedi.
"Aramızda ki resmiyeti kaldırdığın için sağol Güliz. Dün ki çocuk değilim bende, bana haksızlık ediyosun şu an."
Güliz'in de yüzünde bir gülümseme belirdi o an. Kenan bu an da donup kalmak istiyordu, bu kız ona ilk kez gülümsüyordu...
"Keşke bu anı çerçeveletip duvara asabilseydim..." dedi buruk bir şekilde.
"O neden?"
"Bana ilk kez gülümsedin. Buradasın, yanımda ve bana gülüyosun. O kadar güzel gülüyosun ki, keşke hiç ağlamasan be Güliz."
Genç kız o an kalbini yokladı, ufak bir telaşı vardı... Hafifte gıdıklanıyordu sanki.
"Kenan... Teşekkür ederim, seni tanımadan yargıladığım için de özür dilerim. Ben senin gibi insana bakınca kalbini göremiyorum demek ki..."
"İnsanlara ön yargıyla değil de..." dediğinde bir elini sol göğsünün üzerine bıraktı Kenan. "Burayla bakarsan, sende gerçeği görürsün."
Güliz yeniden gülümsediğinde birbirlerinin gözlerine bakıyorlardı, belki konuşmuyorlardı ama çok şey söylüyorlardı.
"Güliiiizzz! Hasan hoca seni soruyor 104 numarada ki hasta için." diyen bir sesle tüm büyü bozulsa da yeşeren duygular yerli yerindeydi... Kenan, Hasan hoca kimse ona da içinden sövüyordu tabii o ayrıydı!
"Hadi git sen... İşinden olma benim yüzümden, ben yine gelirim."
"Kendini benim yüzümden heba ettin buralarda... Senin işin gücün yok mu be adam?"
"Ben mali müşavirim ama iki tane çalışanım var onlara yıktım bütün işi 1 aydır." diyen Kenan sırıttı, onunla beraber kız da gülümsedi tabii. Bu üç etmişti vallahi Kenan bugünü bayram sayacaktı az kalmıştı!
"Yazık değil mi onlara? Bu kadar yüklenme, işinin başına dön bence sen." dediğinde yine kapının önüne atılan eski bir ev eşyası gibi hissetmişti kendini, postalıyordu yine bildiğin! Kenan'ın kalbi sızladı. Ama genç kız sözüne devam etti.
"Sen bana adresini ver bir günde ben seni ziyaret edeyim..." dediğinde duraklayıp devam etti. "Makamında."
"Gül sen tabii... İyi o zaman dur kartımı vereyim. Aramak istersen diye yani." dedikten sonra ceketinin cebinden kartını çıkarıp kıza uzattı, Güliz kartı aldığında yeniden yüzü düşmüştü.
"Ama Kenan annem konusunda ısrar ediyorum, benim için böyle bi'şey yapma. Ben seni öyle bi' yükün altında bırakamam. Halletmeye çalışıcam, sen merak etme. Bunca zaman hep tek başıma mücadele ettim, muhakkak bi' yolunu bulurum."
"Bunu daha detaylı konuşalım, ayak üstü halledilecek mesele değil. Hadi sende git, benim yüzümden azar yeme şimdi... Sonra olan bana olacak senin yüzünden dellenicem."
Ciddi başladığı cümleyi, gülerek sonlandığın da kızla vedalaşıp nihayet iş yerinin yolunu bulabilmişti.
•
Nihayet ertesi gün olmuş, üzerinden günler geçen o tatlı telaş yeniden herkesin yüreğini kuşatmıştı. Elçin sabah, heyecandan kahvaltı bile edemezken Tahir damat tıraşı olmak için berberin yolunu tutmuştu bile. Tutmuştu tutmasına ama sakallarına asla dokundurtmaştı beyimiz. Kadınların makyajı neyse, erkeklerin de sakalı oydu neticede. Bahar, Zülal ve Miray da kız evine gidip hazırlıklara yardım ederken İstemeye 1 saat kala Ömer, Kenan, Sinan ve Kadir de dükkanın önünde çay içip muhabbet ediyorlardı.
"İşte böyle beyler... Kızın annesinin ameliyat olması lazım. İnat etti benden para kabul etmiyo, başka bi' plan da gelmiyo aklıma ama ben onu öyle çaresiz bırakamam zaten derdimden kurtlanırım yeminle!"
"Eee gururlu kız, senin gibi sütlaç değil." dedi Ömer alayla.
Sinan bu, durur mu? O da katıldı dalgaya.
"Bana bak... Ulan bunca zaman avare gezdin ama bu kız seni adam edecek galiba hee!"
Kenan içinden sabır çekiyordu da bişey demedi ama Kadir'e döndü sinirle.
"Sen laf sokmadın Kadir... Hadi bekliyom bak kotam dolmadı daha yardır abicim."
"Abi ben ne diyim... Herkes olanı söyledi zaten." diyen Kadir, kahkaha atmamak için dudaklarını ısırıyordu. O sıra da Ömer aklına gelen planı masaya döktü hemen.
"Dernek gibi bi'şey mi ayarlasak?"
"Nasıl yani? Dernek mi kuralım diyosun?" diye atladı Kenan sazanı.
"Yok anasının gözü! Ula biz nasi kuralum dernek?"
"Aha sarı yine frekans değiştirdi." diye yeniden konuştu Kenan ama bu sefer kahkaha atıyordu.
Kadir, "Ben anladım seni Ömer abi." dediğinde diğerlerine döndü. "Yani diyo ki, parayı yardımlaşma derneği vermiş gibi biz verelim. Ama kız bilmesin."
"Onu nasıl anladın lan?" dedi Kenan yeniden ve ayağa kalkıp Kadir'in yanına gitti. "Gel seni bi' öpücem, zekaya bak be maşallah aslanıma!"
Kadir ise onun bu tepkisine gülmekle meşguldü.
"Kaç dedin sen Kenan?" diye sordu Sinan. Kafasında çoktan hesap yapmaya başlamıştı tabii o ayrı.
"55 bin."
"Ben 15 falan ayarlarım." dedi Ömer kendi adına.
"Tamam bizden de 20 say." diyen Sinan onay bekler gibi Kadir'e döndüğünde oda başıyla onayladı.
"Oğlum siz düğün yapacaksınız ya! Benim yüzümden dara girmeyin." dedi Kenan, Sinan'a hitaben.
"Lan onun sevabı bize bir ömür yeter... Para her türlü bulunur, sen dert etme."
"Abim haklı... Asıl bildiğimiz halde yardım etmezsek nerde bizim insanlığımız?" diyen Kadir'e, Ömer gururla baktı. Elinde büyümüştü resmen ama ne yürekli adam olmuştu!
"Helal olsun lan sana koçum benim!"
Ömer'in lafının üzerine Sinan atladı hemen.
"Ne sandınız oğlum abisine çekmiş."
"Sen kendini bi' öv zaten ya, öv yani aman!" diye de karşılık aldı Ömer'den.
"Etti 35, eee tamam işte gerisini de ben hallederim bi' şekilde... Ulan sizin gibi kardeşlerim olduğu için çok şanslıyım be! Her derdime hızır gibi yetişiyosunuz." dedi Kenan, utanmasa ağlayacaktı yani neredeyse... Gözleri sulanmış, yüreği sevgi ve gururla kabarmıştı.
Ömer aklına gelenle Kenan'a döndü.
"Tahir'e de söyle ama, şimdi başlar o dırdırcı karılar gibi bana niye söylemediniz diye."
"Tahir dediniz de, Kamil abiyle dalaştı mı yine acaba?" diyen Sinan'la beraber hepsi kahkahayı patlattı.
"Ölür de kestirmez o sakalları... Sanki namusu anasını satayım."
Ömer'in cevabına karşılık, Kenan konuştu.
"Ulan çirkin bi' adam olsa anlarım da, öyle de değil ne bu girdiği tripler kafam basmıyo."
"Sakal onun kırmızı çizgisi... Abi hatırlıyo musunuz? Sakalları ilk çıkmaya başladığında sürekli sarımsak sürüyodu hem de yazın ortasıydı... Offf!" dediğinde karnını tutuyordu Kadir.
"Ulan o değil bi' kere uyurken makineyle sakallarını kesmiştim. 1 hafta konuşmadı benlen siz asıl onu hatırlıyo musunuz?" dedi Ömer.
"Unutmak mümkündü. Sizi barıştırayım derken az daha dayak yiyodum ben bee!" diye yanıtladı onu Kenan.
O sırada pis bir sırıtmayla Sinan söze girdi.
"Akşam inim inim inleticem damat beyi, benimle dalga geçmek neymiş görecek."
Diğer yandan kızlar ordan oraya koşuşturuyor, masasıydı, örtüsüydü, yemek servisiydi hazırlıyorlardı... Tabii onlar hazırlık yaparken Elçin'i yarım saat önce kuaföre göndermişlerdi bile.
"Nerde kaldı bu kız?" diye söylenmeye başlayan Gülsüm'ü çenesiyle idare edecek tek kişi elbette ki Zülal'di. Bahar kaş göz işaretiyle kızı yönlendirdiğinde hemen kadına sırnaşmış, yağlayıp ballamaya başlamıştı.
"Gülsüm annem, sen bugün nasıl güzel olmuşsun ama ya! Bu benim aldığım eşarp mı? Ayy ne yakışmış, dur şurasını düzelteyim..." dediğinde kadının baş örtüsüne hamle yapmıştı da Gülsüm burnundan soluyordu valla.
"Ay daraldım Zülal... Dur bi' kızım. Bu çocuklar beni bu telaştan öldürecekler sonunda. Görücüye 1 saat kalmış ne Sinan orta da, ne Kadir. Elçin desen 20 dakika sürer dedi hala orta da yok. Yetişmeyecek bunlar."
Bahar duyduğu yakarışlar elinde ki içi sarma dolu tabağı masaya bıraktığı gibi Gülsüm'ün yanına gitti.
"Annecim biz varız, sen niye kendini strese sokuyosun böyle? Bak halledicez hepsini sen rahatla biraz geç otur... Ben sana bi' çay koyayım, uzat ayaklarını, aç şu eşarbı da misafirler gelmeden yeniden yaparız. Gel..." diye diye oturma odasına götürüp kadını uzanır vaziyette yatırdı. Bir yandan da kolunda ki bilezikle şıngır şıngır ötüyordu. Seslerine gıcık olmuyor değildi, hatt böyle takıları da sevmezdi ama hem annesi, hemde kayınvalidesi 'sen yeni gelinsin, böyle düğün de seyran da takman lazım' diye başının etini yediklerinden bu akşam bir kaçını takmayı kabul etmişti.
"Oh! Bak nasıl rahatladın... Yazık günah, tansiyonun fırlayacak valla. Kalkma daha ordan, gerisini biz hallederiz."
Miray taburelerden birini masanın yanına bırakırken duyduklarını destekledi.
"Aynen öyle, çok yoruldunuz zaten. Ben şimdi Elçini arar sorarım ne zaman gelecekmiş diye."
"Heh! Aferin kız sen Elçin'i ara, bende anneme çay getireyim şöyle bi' keyifle içsin, rahatlasın."
Gülsüm bütün bu olanları hayretle izliyordu kızı birdi, dört olmuştu. Böyle etraf da dolanmaları bile yetiyordu valla, onları gördükçe içi açılıyordu. Yüzünde bıyık altı bir gülümseme peydah oldu ama asla çaktırmıyordu tabii cırladı.
"Aaa delirmiş bunlar ayol. Sanki stres yapılmayacak günmüş gibi. Benim içim rahat etmez böyle oturarak! Ay Zülal valla yandı börekler kokusu geldi evladım bi' bakın ona ya!"
"Tamamdır." diye mutfaktan bir ses geldiğinde evin dış kapısı açılmış Elçin içeriye girmişti. Üzerine giydiği turuncu dizlerinin hafif üzerinde biten elbisesi hafif topuz yaptırdığı ve makyajıyla zaten melek gibi bir güzelliği varken şu an, annesi için prensesleri andırıyordu. Kadının anında gözleri doldu...
"Hih! Benim güzel kızım, su gibi olmuşsun maşallah sana."
"Yaa anne ama hani ağlamayacaktın, bak bende ağlarım. Tahir'in karşısına da öcü gibi çıkarım sonra, almaz daha beni korkudan." derken annesini güldürmek adına işi şakaya vuruyordu Elçin. Oda ağlamaklı olmuş ama kendini tutuyordu. Kızlara döndü heyecanla, onlar da kendisini hayran hayran izliyorlardı.
"Elçin felaket bi'şey olmuşsun!" dedi Zülal.
"Dua ediyorum ki Tahir abi bu akşam, senin güzelliğinden aklını yitirmesin." diyen ise Bahardı.
Miray ise yaklaşıp kızın ellerinden tuttu.
"Bana kısa zamanda çok güzel dost oldun, bundan sonra sevdiğin adamla çok mutlu ol dostum."
"Ya valla ağlıycam ama yaaa!" diyen Elçin ise başını tavana kaldırıp elleriyle yüzünü yelliyordu."
Kızlar da yaşlanmış gözlerine rağmen gülümsediler. Bahar gözlerini belertti aniden.
"He bu arada, yüzükler nerde? Yüzük tepsisine koyalım da masaya yerleştirelim onu da."
"Aaa! Odamda ki komidinin çekmesinde kutular."
Zülal anında öne atılıp, odaya fırladı.
"Tamam ben getiririm."
"Bahar yavrum ara şu Sinan'ı, Kadir'i de alsın gelsin. Giyinsinler valla kepaze gibi çıkıcaz görücünün karşısına... Ay bu çocuklar delirtecek beni!"
"Eyvah! Kriz alarmı..." diyen Miray, Elçin'le beraber çaktırmadan gülümserken çalan kapıyla birlikte Miray kapıyı açmaya gitti.
"Elçin yok mu?" diyen bir genç kız, yanında bir adamla sevimlice gülümsüyordu.
"Burada, bi' saniye..." dediğinde başını içeriye çevirip Elçin'i çağırdı.
"Ayyy Deniiiiiz! Muzooo! Gelemiycez demiştiniz?"
Mutluluk çığlıklarıyla üniversiteden arkadaşlarını içeriye davet eden Elçin, onları hızlar evdekilerle tanıştırdı. Normal şartlarda annesi 'elin adamını ne diye çağırdın buraya?' diye açardı çenesini ama Muzo'yu tanıyordu. O zararsızdı... Hemde baya zararsız!
Miray onları yalnız bırakıp mutfağa geçtiğinde, Muzo sazı eline aldı.
"Kız bana bak! Bize kapıya açan kızın adı ne?"
"Napıcan Muzo sen onun adını? Bana bak banaaa nasıl olmuşum?" dediğinde kendi etrafında dönüp şirin şirin gülümsedi Elçin.
"Ayy güzelsin anacım! Öff şiştim dönüp durma be başım döndü, aman tamam bee!" dedikten sonra Elçin'in kolunu tutarak kızı durdurdu. "Adı ne adı?"
"Miray." diyen Elçin, arkadaşına ters bir bakış attığında Deniz, genç kıza yaklaşıp fısıldadı.
"Her zaman ki Muzo işte, takılma boş ver."
Daha sonra Elçin onları içeriye buyur etti. Arkadaşları, annesi ve abilerini tanıyordu zaten ama bizim kızlarla tanışmamışlardı, onlarla da tanıştıktan sonra hazırlıklar da bitince oturup sohbet etmeye koyuldular.
"Canım, sana bi'şey diycem ama hemen itiraz etme." dedi Muzo, Miray'a bakarak. Miray afallasa da çaktırmamaya çalışıyordu.
"Buyrun?"
Muzo hemen ardından kahkahayı patlattı.
"Kız ne buyrunu? Ne kibarsın sen öyle."
"Teşekkür ederim." dedi ama Miray hiç bir şey anlamıyordu yeminle.
"Modellik yapar mısın?"
Herkes aniden onlara döndü.
"Mo-modellik?"
"Ay evet şekerim, benim bi' arkadaşımın markası var. Baya da popüler bilir misin bilmiyorum ama adı Lily..." dediğinde Miray boş boş bakınca, gözlerini devirdi. "Kız!" deyince bu sefer herkes bir anda korktu. Muzo böyle çıkışlarıyla meşhurdu. "Markanın adı Lily. Böyle tanınmayan, eskimeyen bir yüz arıyo manken olarak. Parası da iyi yani..."
"Eee şey... Yok ben beceremem öyle şeyleri ama teklifiniz için teşekkür ederim." dedi Miray. Hala şaşkındı açıkçası, onun mankenlikle ne işi olurdu allasen? Miray'ın bunaldığını gören Deniz, Muzo'yu dürttü.
"Aaa Muzo, sen Gülsüm teyzemi görmüyosun bak ne güzel olmuş..."
Muzo'nun dikkati de anında dağıldı tabi.
"Ahh teyzem benim, pamuk şekerim şu yanaklara bak kızz, yerim seni ben."
"Dur Muzo dur oğlum eşarbımı bozacaksın, gelir şimdi dünürcüler."
Muzo o sırada Gülsüm'ü bırakıp, baştan aşağıya süzdüğü Bahar'a takıldı.
"Kız sen misin Sinan'ı elimden alan hee?" dediğinde gözlerini kısmış, her an saldıracakmış gibi bakıyordu.
Bahar duyduklarıyla gözlerini kocaman açtı ama hiç bozmadan yanıtladı onu.
"Eee bir adamı bin kişi ister, bir kişi alır Muzo'cum şansına küs."
"Iyyy utanmıyo da... Saçını başını yolarım kız senin." diyen Muzo hariç diğer hepsi kahkaha atmayaca başladı.
O sırada yeniden kapı çaldığında Bahar bu sefer, Sinan'ların geldiğine emindi... Gidip hemen kapıyı açtı.
"Hoş geldiniz..." dediğinde içeriye Sinan'la beraber Kadir, Ömer ve Kenan'da girdi.
Herkes karşılık verdikten sonra içeriye geçerken, Sinan Bahar'ı kolundan tuttuğu gibi boş olan mutfağa çekti.
"Sen ne güzel süzülüyosun öyle evimde..."
"Eee artık bu evin geliniyim olsun o kadar." diyen Bahar cilveli bir edayla sırıtıyordu.
"Senin cilvene, işvene kurban sevdiğim... Yine yaktın beni." derken sevdiği kadını inceliyordu Sinan, giydiği pudra pembesi elbise onun tenine o kadar yakışmıştı ki hele o salınan saçları, gel kokla beni diyordu adeta.
"Seni yerim ben koca bebeğim..." dedikten sonra Sinan'ın gömleğinin yakasını düzeltir gibi yapıp ekledi. "Hadi git hazırlan sende, zaman kalmadı. Bu arada benim bir rakibim varmış, hiç söylemedin ama alıcam hesabını..."
Sinan, Bahar'ın çatmaya çalıştığı kaşların ardından gilen gözleri görünce bir işkillenmedi değil tabii. "Kimmiş senin rakibin?"
"Muzo!"
Sinan o an duyduğu şeyle odasına giderken söylenmeye başlamıştı bile.
"Tövbeee tövbeeee!"
Bahar ise onun bu hallerine gülüp peşinden ilerliyordu... Takımının ütüsünü pozmadan çıkarıp ona verme niyetiyle beraber. Lakin kestiremediği şey odanın kapısını açtıktan sonrasıydı.
"Sinan...Hih! Yuh ama ya ne ara soyundun?!" der demez bir eliyle gözlerini kapattı. Sinan ise kozların eline geçmesiyle pis pis sırıtıyordu tabii.
"Yavrum n'oldu yaa? Alt tarafı gömleğimi çıkardım."
"Demesi kolay. Sen beni öyle görseydin..." dediği an sustu. Allah aşkına ne saçmalıyordu böyle?!
"Ahh ahh nerde o günler." diyerek iç çekti Sinan.
"Off Sinan ya! Sen iflah olmazsın valla..." diyen Bahar bir eliyle hala gözünü kapatırken -ki aslında çaktırmadan bakıyordu- dolaba yönelip takımı çıkardı ve yatağın üzerine serdi.
"Al giy bunları hemen... Pis sapık!"
"Kim sapık ben mi? Kızım ben senin kocan olucam be!"
"Olabilir daha evli değiliz, öyle iç çekmeler falan..." derken yutkundu Bahar. Kabul etmese de ayan beyan etkilenmiş onun bu tavrından ama elbette bunu Sinan'a söyleyip onun diline düşecek değildi.
Sinan tek adımda kızın beline sarıldı ve onu kendine çekti tabii Bahar beklemediği hamleyle çığlığı kopardı.
"Ne bağırıyorsun Bahar? İçerdekiler başka bi'şey sanacak yavrum aaa çok ayıp... Daha evli bile değiliz" derken gülmemek için dudaklarını sıkıyordu.
"Sinan valla tırnaklarım seni!"
"Ooo fantezilere bak..."
"Ayy valla delirteceksin sen beni ya!"
"Bunca zaman beni delirttiklerine sayarsın Bahar hanım."
Bahar, adamın hala sırıtıyor olmasına gıcık olsa da çok aşık olduğu için bunu görmezden gelebilirdi elbet.
Sinan, "E yavrum giyinicem ya ben, çıksan mı artık? Hee ama ille de yanımda kalmak istersen kal tabi, ben dünden razıyım biliyosun ama içerdekiler ne düşünür onu bilemem." dediğinde çok masummuş gibi bir de ellerini teslim olur gibi havaya kaldırmıştı.
"Ahh Sinan ahhh!"
"Ahh Bahar'ım ahh!" dediğinde Bahar odadan dışarıya çıkmıştı bile.
İçeride ise durumlar fenaydı... Ömer, şu an Miray'a sulanan herifin ağzını burnunu kırmak istese de bu özel geceyi mahvetmemek için kendini tutuyordu. Kimdi ulan bu züppe? Bu evde ne işi vardı?
"Kim ulan bu?"
"Ne?" diye cevap verdi Kenan.
"Şu kıl kuyruk kim?"
Kenan'ın bakışları Muzo'yu bulduğun da çaktırmadan sırıttı onun kim olduğunu biliyordu ama bunu Ömer'e söyleyecek değildi... Madem Miray'a olan duygularını kabul etmiyordu, burada böyle eli kolu bağlı kendi kendini yesindi!
"Elçin'in arkadaşıdır heralde... Düzgün bi' çocuğa benziyo."
Ömer, Kenan'ın cevabıyla ona ters bir bakış attı.
"Ne düzgünü lan züppe bu belli! Sinan nasıl müsaade etmiş gelmesine ben ona şaşırdım asıl."
"Niye şaşırdın? Bugün Elçin'in günü istediğini çağırır."
"Tamam kes, canımı sıkmaya başladın yine sen!"
"İşine gelmeyince öyle olur tabii, ben sana demedim mi bu kızın kalbini elbet biri alacak... Al işte, kendin fırsat verdin."
Ömer duyduklarına içten içe hak veriyordu aslında, bunlar hep kendisinin bok yemesiydi ama yine de dişlerini sıkarak Kenan'a döndü.
"O yağlık kazık mevzuunuz vardı ya Tahir'le,onu ben sokucam senin münasip bi' yerine dur sen!"
"Kendine kız oğlum, bana dellenme yalandan. Sen harekete geçmezsen, harekete geçerler böyle... Doğanın kanunu bu."
"Senin doğana sıçarım Kenan!"
"Haydaaa! Abi beni bi' sal ya!" diyen Kenan, Ömer'in yanından kalkıp bizim kızların yanına giderken yüzünü geniş bir gülümseme sarmıştı. Bu iş olacaktı vallahi, emeği de çoktu yani. Bu yuvanın bütün sevabı kendineydi yeminle... Bir taşla iki kuş!
"Kadir... Çok yakışmış aşkım!"
"Hmmm... Öyle mi? Damat gibi oldum dimi? Sıra da biz varız neticede alıştırma yapıyorum." dedi Kadir sandalye de oturan kıza yanaşarak.
"Ayy hatırlatma vallahi heyecan basıyo ya!"
"Senin heyecanına ölürüm ben, sonunda vuslat var korkma bu kadar yarim..."
"Bak sen laflara..."
"Aşk adamı söyletir derlerdi de inanmazdım..." dediğinde onca kalabalığa rağmen işaret parmağını kızın omuzunda tüy gibi gezdirirken fısıldadı. "Yakında şair edeceksin kızım beni..."
Zülal'in hem o naif dokunuşla, hem de duyduğu sözlerle içi titredi bakışlarını tamamen sevdiği adamın gözlerine kilitlediğin de nazlı nazlı gülümsedi, şifa olan o iki cümleyi ağzını oynatarak ifade etti.
"Seni seviyorum."
"Ben sana aşığım." diye karşılık verdi Kadir.
Aşıklar cilveleşe dursun, çalan son kapıyla cümbüş başladı... İçeriye buyur edilen Tahir ve babasının ardından yiyecek servisi yapıldı tatlı tatlı sohbet edildi, kızlar kahve yapmak için mutfağa gittiklerinde, peşlerinden giden Muzo'yu öldürme planları yapan Ömer dışında herkesin keyfi yerindeydi.
Kahveler servis edilirken Elçin, sevdiği adamın gözlerine aşka bakıp uzunca gülümsedi... Tahir o an kendinden geçerken, gidip yerine oturan Elçin'e olan bakışları hala devam ettiği için Sinan'dan sağlam bir uyarı yedi tabii, bizim gençler de peşinden kahkahayı patlattı.
Tahir'in babası Rahmi, boğazını temizleme adı altın da konuya gireceğine dair sinyal verdiğin de herkes şimdi pür dikkat onu izliyordu.
"Ben Elçin kızımın bebekliğini bilirim... Hepimizin elinde büyüdü, serpildi, güzel bir genç hanım oldu... Ahlakı, huyu, suyu tertemiz pırıl pırıl bir kız. Tahir bana durumdan bahsedince de çok sevindim yalan yok... Böylesine naif bir kızın gelinim olmasını çok isterim, bu yüzden... Efendim Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kızınız Elçin'i oğlum Tahir'e istiyorum." dediğinde herkesin yüzünde eşsiz bir gülümseme hakimdi.
Gülsüm Hanım, "Valla ne diyelim hayırl..." diyemeden Sinan söze girdi.
"Dur anne bi' dakika öyle hemen kız verilir mi? Düşünmemiz lazım biraz." dedi.
Kadir de, "Abim haklı valla..." deyip oyuna katılınca Zülal'den sağlam bir dirsek yedi. Bahar'da şaşkınca Sinan'a bakıyordu... Ne yapıyordu bu adam Allah aşkına?
"Sinan ne diyosun lan sen?" diyen Tahir'in içtiği kahve boğazında kalıyordu neredeyse... Öksürmeye başladığında Gülsüm Hanım panikle, "Su iç oğlum, su iç..." dedi.
Beyler Sinan'ın neden böyle yaptığını bildiklerinden ses çıkartmıyorlar, hatta üzerine inanılmaz eğleniyorlardı.
"Eee Tahir, kız almak kolay değil bilirsin. Hele de benim kız kardeşimi..."
"Abi..." diyen Elçin'in düşen suratını görmese bu oyunu daha da devam ettirirdi ama kardeşine kıyamadı tabii.
"Şaka lan şaka! Senden iyi damat mı bulucaz sanki? Verdik gitti..." dedi Sinan keyifle. Şu an ki görüntüsüyle tam bir aile babasıydı, Bahar'ın yüreği onu izlerken, ilk gördüğü gün ki gibi çarpıyordu resmen. Hayran olunası bir adam sevmişti, çok şükür ki o adam onun kocası, bir ömür yol arkadaşı olacaktı.
Tahir derin bir soluk bıraktığında Sinan'a ters ters bakıyordu ama Sinan'ın onu kaale aldığı yoktu tabii, aksine sırtını yumruklanmıştı bir de.
"Ne baktın canım? Ödeştik işte."
Tahir durumu kavradığında başını sinirle salladı.
"Sen tam bir şerefsizsin."
"Duygularımız karşılıklı kardeşim." dedikten hemen sonra sırıtan Sinan'la beraber herkes heyecanla oturduğu yerde ayaklandı ve dualarla beraber takılan yüzükleri ve çiftimizin fotoğraflarını çekmeye hatta onlarla fotoğraf çekilmeye başladılar.
O sırada Ömer'in omzuna bir el değdi.
"Selam yakışıklı! Senin adın ne bakiyiiim? Ayy gözlere bak ayol, olaaayyy!"
Bu sabahtan beri Miray'a yazılan züppe değil miydi? Ne biçim konuşuyordu bu böyle! Dur bir dakika... Ne demişti az önce? Olay mı? Hızla Kenan'a döndüğün de onu öldürecek gibi bakıyordu.
"Ulan Kenan, ulan Kenan!!!"
Kenan ise arkadaşının bu haliyle birlikte neredeyse gülme krizine girmişti. Artık akıllandığını umut ediyordu ama bu Ömer'e de pek güven olmazdı... Neyse ki burada süper kahraman gibi bir Kenan vardı... Eros gibi ok atacaktı bütün aşıklara, herkesi kavuşturacaktı herkesi! Aşk ne güzel şeydi... Ah bir de kendi kavuşsaydı sevdiğine!
CANIMLAR! YİNE BİR BÖLÜM SONUYLA KARŞINIZDAYIM, ÇOK UZUN BİR BÖLÜMDÜ AMA YAZARKEN AKTI RESMEN KENDİMİ DURDURAMADIM YANİ O DERECE! :D EVET TAHİR VE ELÇİN'İ DE KAVUŞTURDUK SIRA DA BOMBA ÇİFTLERİMİZDEN OLAN ZÜLAL VE KADİR VAR. AMA ONLARIN SÖZ OLAYINI HEMEN YAZMAYACAĞIM SÜREKLİ AYNI ŞEYLERİ OKUYUP SIKILMANIZI İSTEMEM BELKİ 2-3 BÖLÜM SONRA ARTIK. :)
NEYSEEEE O DEĞİL DE, MUZO HAKKINDA NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ? BEN ÇOK SEVDİM. :D ÖMER'İ DE NE GÜZEL DELİRTTİ AMA HAHAHA TABİİ KENANCIĞIMIN DA PAYI BÜYÜK BUNDA. :D KENAN DEMİŞKEN, GÜLİZLE ARALARINDA Kİ BUZLARI ÇÖZMEYE BAŞLADILAR BAK ALIRIM BİR HAYIRLI OLSUNUNUZU. :D EEE NE DEMİŞLER AZİMLE ŞAAAPAN ÖHÖMMM NEYSE BU ÇOK DA SAĞLIKLI BİR SÖZ DEĞİL SUSAYIM EN İYİSİ. :D :D
VE CANIM ÇİFTİM İLK GÖZ AĞRILARIM BAHAR VE SİNAN ÇOK TATLI DEĞİLLER Mİ YA? RESMEN NİŞANLILAR YERİM! HEE BU ARADA ÖNÜMÜZDE Kİ BÖLÜMDE LEYLA VAR, EĞLENMEYE HAZIR MIYIZ GENŞŞŞLER? :D :D
SON OLARAK YORUM YAPMAYI VE YAZARCIĞINIZI SEVGİYE BOĞMAYI UNUTMAYIN. :D
ÇOK ÖPÜYOR VE SİZİ SEVİYORUM... :)
SEVGİLER... xxx |
0% |