@selcanykazdal
|
Biten sözün ardından bütün gençler, bizim dörtlünün daimi mekanı olan köprüde, Gülsüm'ün hazırladığı enfes yiyeceklerle güzel bir masa kurmuş günü kutluyorlardı. Herkes halinden oldukça memnundu bir kişi hariç. Ömer!
Muzo dibinden ayrılmıyor, adama garip garip sorular soruyordu vallahi canını teslim edecekti şimdi ama!
"Ömeeer, şekerim senin burcun ne? Ayy niye kaşlarını çattın? Gerçi ben bayılırım sert erkeklere..."
Muzo'nun sakallarına uzanan ellerinin hamlesiyle kendini geri çektiğinde karşısında ona gülen Kenan'ı fark etti.
"Seni dar ağacağında sallandırmalı! İt oğlu it! Sen benim elime düşersin!"
"Ne var ya? Ne yaptım şimdi? Gülmekte mi yasak kardeşim?" dedikten sonra cıklayan Kenan, aslına bakılırsa Ömer'in bu haliyle zevkten dört köşeydi. Ona da eğlence çıkmıştı işte, en azından aklı dağılıyordu.
"Ben sevdiğimi aldım, kurtuldum bu şerefsizin dilinden. Sende al, sende kurtul." dedi Tahir. Ömer içinden sabır çekiyordu o sıra. Bugünü kazasız belasız atlatsaydı iyiydi ama bunlar adama cinnet geçirtirdi cinnet!
"Oğlum sizi bana sırayla mı verdiler lan? Ne sevdiği? Boş boş konuşma!"
"Ömer sen kaç yaşındaydın hayatım? Ayhh! Hayatım diyorum ama yanlış anlama ağız alışkanlığı yani." diyen Muzo sinsi sinsi sırıttığında Kenan, "Ulan!" diyerek kahkaha atmamak adını dişlerini sıkmaya uğraşıyordu.
"Muzo, bak kardeşim... Be.." Cümlesini bitiremeyen Ömer'in lafını, telaşla böldü Muzo.
"Kardeşim mi? Ne kardeşi? Öyle deme lazım olur..."
Üzerine bir de göz kırpınca Ömer ayaklandı ve farkında olmadan Miray'ın da kolundan tutup çekiştirdiğinde az ileri de bulunan büyük taşın üzerine oturdular.
"Ömer, iyi misin sen?"
"Yaa kızım delirtecek bunlar beni... Muzo'yu da başıma saldılar."
Aslında Miray, neden çekiştirilip buraya getirildiğini merak ediyordu ama Ömer'in söyledikleriyle sırıttı.
"Sevdim ama ben iyi çocuk. Bana da mankenlik teklif etti. Bir arkadaşı marka yüzü mü ne arıyormuş..."
Ağzından kaçırdığı şeyle panikleyip elini ağzına götürdü ama nafile, iş işten geçmişti tabii.
"Ne mankenliği ya? Bursa olayı kapandı dedim, iki rahat nefes aldım şimdi bi' de mankenlik çıktı başıma! Ulan dert bi' tane değil ki, yağdırıyor mevlam..." diye kısaca kükredi ardından bakışlarını Miray'a çevirdiğinde sakin olmaya çalışıyordu gerçi genç kız o kükremenin ardından bayağı şok olmuştu o ayrı. "Sen ne dedin?"
"Düşüneceğimi söyledim." dedi Miray, amacı onun tepkilerini ölçmekti ama böylesine sahiplenilmek acayip hoşuna gidiyordu.
Ömer sinirli bir nefes bıraktığında burun delikleri genişlemişti, şu an büyük ihtimalle sabır diliyordu ama Miray az sonra patlayacağını biliyordu, ki öyle de oldu.
"Mankenlik falan yok! Orası kurtlar sofrası, ben bile bile seni atmam onların içine. İzin vermiyorum!"
"İzin vermiyo musun? O ne demek ya? İzin mi alıcam bi' de..."
Ömer'in bakışları genç kıza döndüğünde Miray o gözlerde sızlayan bi'şeyler gördü. Kalbine saplanan huzursuzluk onu ikilemde bıraktığında, üzerine fazla gidip gitmediğini hesaplıyordu.
"Kabul etmesen olmaz mı?" dedi Ömer çaresizce. Bu adam ilk kez böyle perdesizdi, buram buramdı, bir garipti işte.
Miray, "Neden böyle..." diyemeden Ömer lafını böldü.
"Ben, bilmiyorum... Bilmiyorum ama benim içinde olmadığım bi' hayata gitme istiyorum. Ben seni oralarda koruyamam ki... Dizimin dibinde olsan, her gün görsem... Olmaz mı?"
Genç kız duyduklarından sonra, titreyen vücudunu kontrol etmeye, kalbini dizginlemeye çalışıyordu ama nafile... Bedenini yoran bu telaş da neyin nesiydi? Kızlar söylediklerinde haklı mıydı? Ömer'e karşı minnet duygusu dışında bir şeyler besliyor olabilir miydi gerçekten? Benliği korkuyla silkelendiğinde yere indirdiği bakışlarını ağır ağır Ömer'e çevirdi. Farkına varmaya başladığı bu gerçek onu usulca kuşatıyordu. Şimdi ne yapacaktı?
"Ben gitmem, söz."
Ömer aldığı cevapta ki o derin anlamın elbette ki farkındaydı... Yüreği bir anda ferahladı, utanmasa kıza sarılırdı da. Ama kendini durdurdu. Ona sarılırsa devamının geleceğini biliyordu. Ona alışmak bir yana, hisleri değişiyor ve gün geçtikte kuvvetleniyordu. Kısa bir an panikledi. Daha sonra arkadaşlarının ona söyledikleri nasihatler aklına gelince artık kararını vermişti. Bundan sonra daha özgür olacaktı, önünü arkasını düşünmeyecek deyimi yerindeyse bodoslama hareket edecekti. Kendini toparladığında gayet emin bir duruşla, Miray'a öyle gülümsedi ki, genç kız kalbinin yerinden çıkıp ona koştuğunu hissettiğine yemin edebilirdi.
"Bende gitmem. Söz."
Birbirlerine verdikleri bu sözün, ağırlığının bilincindeydiler. Ama belki de duygularının sorumluluklarını alma vakti çoktan gelmişti...
Aynı zaman da Sinan bir koluyla sevdiğini sarıp sarmalamış, sanki biraz uzaklaşsa kaçıp gidecekmiş gibi bırakmıyordu Bahar'ı.
"Güzel yarim, ne güzel kokuyosun sen be! Her sabah bu kokuyla uyanmak ne güzel olacak kim bilir..."
"Bende her sabah bu güçlü kollar tarafından sarıp sarmalanmak nasıl güzel olur, onu düşünüyodum sevgilim."
Bahar'ın söylediklerinden sonra, burnunu kızın saçlarının arasına gömen adam kokladıkça içinin ferahladığını hissediyordu.
"Şu düğünü fazla uzatmasak diyorum ben... Babanlarla bi' konuşsak mı?"
"Aşkım zaten 3 ay sonra diye konuşuldu. Yakın bi' tarihte yani. Sen ne istiyosun tam olarak bilmiyorum ki..." diyen Bahar, kıs kıs gülüyordu ki Sinan'ın söyledikleriyle sağlam bir yutkunmayla kalakaldı.
"Seni istiyorum..."
"Sinan..."
"Bahar'ım..."
Uzun süre bakıştılar... Gözlerinden sızan aşk kırıntıları, birbirlerinin kalbini ısıttı. Sinan böylesi bir kadına sahip olduğu için ne kadar şanslı bir adam olduğunu düşünüyordu. Kızın üzerine fazla gitmek istemiyordu ama onsuz bir saniye bile geçirmek istememesi de suç değildi ya! Ne yapsın, sevmenin bu kadar güzel olduğunu bilse daha önce severdi.
Düşüncelerinin arasında duraksamayı seçtiğinde saçmaladığına karar verdi... İyi ki de daha önce sevmemişti. Bahar'dan başkasını sevmek istemiyordu ki... Sinan'ın kalbi yalnızca Bahar'a aitti ve öyle de kalacaktı.
"Kızım ben sana çok aşığım ya!"
Bahar, yüreğinin uçurumdan aşağıya düşercesine çarptığını hissetti o an. Hep böyle mi olacaktı? Bu adam onu her sevgiye boğduğunda böyle ilk defa söylüyormuş gibi heyecandan ölecek miydi yani? Elini farkında olmadan kalbine götürdü.
"Bende sana çok aşığım, karadenizin en hırçın adamı..." dediğinde Sinan kızı o an da öpmemek için kendini dizginlemeye çalışıyordu. Yoksa bir başlarsa, öp öp doymazdı artık. Bir de milletin içinde, töbeee töbeee!
Yine kendi kendine sinirlenmişti... Sevdiği kadını istediği zaman öpemiyordu ya vallahi delirecekti! Bazen şeytan diyordu ki, al Bahar'ı kapanın yaylalara baş başa ohhh miss!
Aklına gelenle sırıttı.
"Bahar seni Rize'ye götüreyim mi?"
"Rize'mi?" diye soran kız şaşırmıştı.
"Evet, amcamlarla falan tanışırsın. Hem nişana da gelemediler babaannem hasta biliyosun. Biz gidelim diyorum."
"Sadece ikimiz mi yani?"
"Keşke öyle olsa ama bende bu kuyruklar olduğu sürece..." dediğinde bakışlarını arkadaşları ve kardeşlerine çevirdi. "O biraz imkansız. Ne yapalım, bu bi' ömür böyle olacak belli. Korkuyorum balayına da bizimle gelecekler."
Bahar onun söyledikleriyle kahkaha attığında başıyla onu onayladı.
"Olur, gidelim. Ama zaten biz onlarsız sıkılırız bence. Gözümüz hep arar yani. En çok da sen ararsın, kabul et."
"Tabii ya! Öyle dediğime ne bakıyosun... Onlar benim kolum kanadım." diyen adam şefkatle gülümsediğinde, Bahar onun bu güzel yüreğine hayran olmakla meşguldü. Ne güzel bir adamı sevmişti, herkese yetecek kocaman bir kalbi vardı.
"Sinan... Sevgilim, karşıma çıktığın için o kadar mutluyum ki. Sanki senden önce yaşamıyodum, ne garip."
Sinan'ın duyduklarıyla, kalbi öyle güçlü atıyordu ki keyifli ve uzun bir nefesle karşılık verdi sevdiğine.
"Benim anzer balım, canımın yarısı, güzel Bahar'ım... Bana böyle güzel şeyler söylüyosun ya, vallahi cenneti yaşıyorum sayende."
Bahar, Sinan'ın söylediklerle adamın boynuna sığındığın da Sinan huzurla gülümsedi. Neyin sevabıydı bu kadın bilmiyordu. Ama ne içinse o ana çok teşekkür ediyordu.
Tahir ve Elçin'de çaktırmadan bir köşeye ilişmiş sözlendiklerine hala inanamıyor gibi birbirlerinin parmaklarını inceliyorlardı ki Elçin sanki bir aydınlanma yaşıyormuş gibi elleriyle adamın yüzünü kavradı.
"Allah'ım, benim mi yani şimdi bu bebek yüzlü oğlan?"
"Bebek yüzlü mü? Oğlan mı? Kızım ne diyon ya!"
"Oyy sinirlenirmişte..." dediğinde dudaklarını büzmüştü Elçin. Peşinden Tahir'in de tüm dikkati bir anda sevdiğinin dudaklara kaydı tabii...
"O dudaklarını öyle yapma bak... Kalabalık burası, elim kolum bağlı benim."
"Anlamadım? Elim kolum bağlı derken?"
"Elçin biraz daha o pozisyon da bana bakmaya devam edersen seni öyle bi' öpücem ki ardından burası savaş alanına dönecek." diyen adamın ardından panikle kendini geri çeken kız, bakışlarını hemen abilerine çevirdiğin de hiç birinin onları fark etmediğini anladı.
"Tahir sen yoldan çıktın ama bak!"
"Beni yoldan çıkaranlar utansın güzelim... Ben kendi halinde sakin bi' adamdım yani sonuçta."
Kaşlarını çatan Elçin, "He bi' de kabahatli ben oldum öyle mi?" dedi.
"Ben kabahatli sensin demedim." diyen Tahir bilinçli bir şekilde söylemediği cümlenin ceremesini az sonra çekecekti ama farkında değildi tabii.
"Başka kim olacak ya? Sen beni delirtecek misin? Ben değilmişim... Bak bak, ben değilsem kim peki?"
"Aman be güzelim bi' sakin ol. Ben o anlamda demedim. Beni yoldan çıkartacakta, yola getirecekte sensin tabii ki."
"Yazdım bunu ama... Sonra hesaplaşıcaz Tahir efendi. Dua et ki bugün çok mutluyum, yoksa burnundan fitil fitil getirirdim senin!"
"Haydaaaa!" diyen Tahir, onun söylediklerine bozulsa da yine kıyamayıp kızı kendine çekti, içine sokarcasına sarıldı... Gerçekten kavuşmuşlardı, rüya gibiydi. Bu küçük kadın yakında onun karısı olacaktı öyle mi? Düşünceleriyle yüreğinde yeniden şaha kalkan mutlulukla beraber içinden sevinç nidaları atıyordu. Allah be! Bu kız artık ona aitti... Duası kabul olmuştu ya, adak adayacaktı yeminle!
"Kadir ne bereketli sene dimi aşkım? Peş peşe yuva kurmaya başladık..." dedi Zülal, aynı zaman da sevgilisinin ağzına çilek tıkıştırmakla meşguldü.
"Sürümüze bereket ne diyim, zamanı geldi de geçiyordu zaten... Valla Bahar bi' geldi, hepimiz döküldük peşinden. Şans meleği mi derler, ne derler böylesine bilmem."
"Bence Sinan abi, aşık olunca onunla beraber siz de yüreklendiniz. Hepimizin babası gibi zaten, Allah başımızdan eksik etmesin."
Kadir duyduklarıyla duraklayıp, sevgilisine döndü.
"Amin... Biliyo musun? O olmasaydı biz ne olurduk düşünemiyorum. Onca zorluk yaşadı, geceleri eve gelmediği günleri bilirim sırf biraz daha çalışıp bizi kimseye muhtaç etmemek için."
"E ama restoran?"
"Babamın yeri ufacık bi' yerdi, küçük bi' balıkçı lokantasıydı. O ölünce..." derken, hala aynı acıyı yaşadığını belli eder bir ifadeyle yutkundu. "Müşterisi de gitti. Abim baştan ayağa kaldırdı orayı, aslında baya batmıştık... Annem ısrarla başka iş düşün dese de abim dinlemedi babamın hatırası dedi... Çalıştı çabaladı adam etti orayı, orası kurtulsun diye gündüz orada, gece taksi de çalışırdı. Sonra zamanla müşteri çoğaldı, e haliyle yetmedi orası tabii talep çoktu sonra abim şimdi ki yeri buldu işte. Orası da harabeydi ha! 2 sene de zor toparladık. Oraya geçtik ettik derken geçen seneye kadar biliyosun kira ödüyoduk, bu sene başı satın aldık, o dertten de kurtulduk. Bizi okutmayı da çok istedi ben serserilik ettim liseden sonra okumadım ama Elçin okuyo şükür. Bizim için kendini, gençliğini feda etti... Okuyamadı. Abiden çok babadır o benim için. Bir baba evladına ne yapabilecekse hepsini yaptı, bir kere bile eksiklik çektirmedi bize."
Cümlesini bitiren Kadir'in ardından Zülal akan göz yaşını sildi.
"Kıyamam ben ona ya... Senin abin olduğu için değil yalnızca ben onu ilk tanıdığımdan beri abi bildim. Yalnız senin, benim değil... Bütün mahallenin abisi o. Kuzenim çok şanslı, Sinan abi var oldukça dünyanın en mutlu kadını olacak."
Genç adam içinde bulunduğu duygusallıktan sıyrılmak adını konuyu şakaya vurmayı tercih etti.
"Sen şanslı değil misin yani?"
Zülal sırıttı... Bu adamın şu muzip hallerine bayılıyordu.
"Çok çok şanslıyım aşkım." dediğinde bir eliyle adamın sakallarına uzandı.
"Bende şanslıyım. Kabul ediyorum, biraz arıza bi' adamım. Beni senden başkası dizginleyemezdi."
"Yaa kurban olurum! Benim duygusal öküzüm..."
"Zülal biri miri duyacak şimdi ne öküzü ya? Bi' de duygusal... Töbee!"
"Aman be... Sana da laf edilmiyo he! Sanki kötü bi'şey dedik."
"Öküz diyosun kızım daha ne diycen?"
"Cahilsin cahil... Kızların öküz demesi bir çeşit sevme şekli, iltifat aslında sen ne anlarsın." dediğinde burun kıvırıp arkasına dönen kızı, kolundan tutup kendine çevirdi Kadir.
"Tamam bunu evlenince konuşuruz. Yatak odamızda... Baş başa."
Zülal gözlerini olabildiğince kocaman açmış yeniden Kadir'e döndüğünde adamın tüm dişlerinin meydanda ve keyfinin de gayet yerinde olduğunu gördü.
"Pis edepsiz!"
"Varsın edepsiz olayım. Olacak şeyleri söylüyoruz herhalde."
Kadir'in söyledikleriyle daha fazla kendini tutamayan Zülal'de gülmeye başladı. Bu adam gerçekten zıvanadan çıkmıştı. İş ciddiye binince bu adamlara ne oluyordu böyle allasen?
•
"Günaydın sevgilim. On dakika sonra yanındayım ama fazla kalamam."
"Niye ya? Daha 1 saat yok mu dersin başlamasına?"
"Aşkım öyle de, toplantı var bugün."
"İyi tamam sen sağ salim gel de. Hadi bak muhlama pişmek üzere ona göre."
Bahar duyduklarıyla neredeyse gözlerinden kalpler çıkaracaktı. Karadenizli değildi ama muhlamaya gerçekten bayılıyordu.
"Ne? Sen muhlama mı yaptırdın? Sinan sen mükemmel bir detaysın."
"Beni mükemmel kılan senin aşkın Bahar'ım. Ayrıca yaptırmadım kendim yapıyorum şu an." diyen Sinan'ın sesin de hafif bir böbürlenme vardı. Bahar onu hiç bozmadı hatta direkt pohpohlamaya başladığında evden çıkmış mahalle de yürüyordu bile.
"Hem de senin ellerinden yiycem öyle mi? Bi' kadın daha ne ister ki... Eminim çok lezzetli olmuştur, on parmağında on marifet valla. Bi'şey sorucam senin yapamadığın bi'şey kaldı mı allasen?"
"Tek bi'şey kaldı..." diyen Sinan hafifçe sırıtıyordu. "Seni tamamen bana ait kılmak."
Bahar cümlenin içinde ki o tiz anlamı kavrayınca utanmasa çığlık atacaktı ama mahallenin ortasında kendini rezil etmeye hiç niyeti yoktu.
"Sinan o ne demek ya? Ayıp ayıp!"
"Sen gel ben sana detaylı anlatırım yavrum. Hatta uygulamaya da geçebiliriz istersen." dediğinde eğlendiği o kadar belliydi ki.
"Avucunu yalarsın pis sapık... Valla annene şikayet edicem seni ama ya!"
"Ben hedef odaklı bi' insanım, kime söylersen söyle beni kimse alt edemez bebeğim."
"Ben senden korkuyorum artık valla bak." diyen Bahar'da gülüyordu ki, karşı taraftan kendisine doğru yürüyen Leyla'yı görünce kendini toparladı. Belli ki kendisiyle konuşmaya niyetlenmişti, bakışları buram buram az önce ki tespitini kusuyordu adeta.
"Korkma sevgilim, birlikte çok eğlenicez."
"Sinan, ben şimdi kapatıyorum aşkım. Zaten az kaldı, orda görüşürüz."
Sinan bir anda Bahar'ın sesindeki değişimi fark etmişti ama daha veda bile edemeden genç kız telefonu kapattığı için nedenini soramadı. Neyse dedi içinden, gelince öğrenirdi nasıl olsa.
"Bahar, merhaba..."
Leyla tam da Bahar'ın dibinde durmuştu. Kaşları çatıktı. Bahar onun yüzleşmeye geldiğini zaten anlamıştı da çaktırmıyordu derin derin nefes aldı.
"Selam."
"Baksana ne diycem. Sinan'ı nasıl kandırdın? Büyü falan mı? Yoksa direkt yatağa atarak mı?"
Bahar duyduğu cümlelerin ardından kafasından aşağıya kaynar sular dökülüyormuş gibi hissetti. İşte şu an Leyla rengini belli ediyordu. Bu açık bir düelloydu ve kazanan elbette Bahar olacaktı.
"Gerçek sevginin ne olduğuna dair bir fikrin yok dimi Leyla? Sen anca böyle oyunlardan anlarsın ama üzgünüm sana istediğini vermiycem."
"Ben bi'şeyi istersem alırım. Bunun seninle alakası yok." diyen Leyla bir kaşını havaya kaldırmış meydan okuyordu. Bahar'ın içinde kasırgalar esse de sesini çıkarmadı. Onu kendi silahıyla vurmaya yeminliydi.
"Leyla kaybetmek sende hazımsızlık yapmış sanırım. Bi' soda falan iç, iyi gelir. Gerçi seni oda kesmez ya..."
"Kaybettiğim bi'şey yok. Henüz evli değilsiniz." dediğinde ise neyi istediğini açıkça belli etmişti artık. Bahar alayla gözlerini devirdi... Bu kadın kendini ne sanıyordu?
"Sana acı bi' gerçekten bahsetmek isterim canım... Sen bu akılla bir ömür kaybetmeye mahkumsun. Ne yaparsan yap, Sinan asla dönüp sana bakmaz. Benim sevdiğim adam dünyanın en güvenilir adamlarından biri. Yanii boşuna uğraşma, sen benim rakibim olamazsın." dedi Bahar, söyledikleriyle Leyla'nın yüzü bir anda betonarme olmuştu, içinden kahkaha atan genç kız, dışardan soğuk rüzgarlar estiriyordu.
"Sen kimsin ki? Daha ne kadar zamandır onun hayatındasın? Oysa ben hep vardım. Kendine bu kadar güvenme."
"Bu çabanı anlıyorum tatlım ama senin gibilere ne ben, ne de Sinan pabuç bırakmaz. Aslında sana acıyorum, bir hiç uğruna kendini heba etmişsin."
"Sinan bana asla sırtını dönmez, biz onunla çocukluk aşkıyız. İlk aşklar asla unutulmaz, bunu biliyosun dimi Bahar?" derken Leyla hala meydan okumaya çalışıyordu ama aslında durumunun içler acısı olduğunu yavaş yavaş fark ediyor ve gerçekten bunu kabullenmek istemiyordu.
"Ha sen onu diyosun? Hani Sinan'a aşık olmuşsun ama karşılık bulamamışsın falan. Tatlım ben biliyorum o olayı ya... Bana anlattıklarında sana o zaman bir miktar acımıştım. Ama yapacak bi'şey yok tabii." derken sesi git gide alaycı çıkmaya başlamıştı, ardından toparlanıp bir parmağını karşısındaki kadına sallayarak onu uyardı. "Leyla sen bile isteye, kaybedeceğin gerçeğini kabul etmeyip kendince bi' savaşa girdin. Bak seninle savaşmadım bile ama ben kazandım. Artık bizi rahat bırak ve kendi yoluna bak. Eğer devam edersen şayet, işte o zaman benden kork!" diye cümlesini noktaladığın da farkında olmadan Leyla'nın üzerine yürüyordu ki Leyla bir iki adım geriledi. Lakin en büyük bombayı arkalarından gelen yabancı bir adam patlattı.
"Buldum seni Leyla hanım! Şimdi nereye kaçacaksın bakalım!" diyen erkek sesiyle arkasını dönmeden hemen önce Leyla'nın bakışlarının korkuyla titrediğini hissettiğinde adama hitaben konuştu.
"Siz kimsiniz?"
"Dolandırıp kaçtığı adamlardan sadece biriyim. Bir aydır onu arıyodum ama artık yolun sonuna geldi."
"Leyla? Bu adam doğru mu söylüyor?" dedi Bahar şokla.
"Doğru söylüyorum tabii. Şimdi onu kolundan tuttuğum gibi adalete teslim edicem. Bir değil, iki değil dosyası zaten baya kabarıkmış artık bi' 10 sene yer."
Bahar, olayından şokundan çıkamıyordu. Tamam Leyla'nın bela bir tip olduğu belliydi ama bu kadarını yapabileceğine ihtimal vermezdi. Yeniden Leyla'ya döndüğünde kadının renginin sarıya döndüğünü fark etti, bayılacak gibiydi. O sırada yokuştan inen Sinan, gördüğü tanıdık yüzlerle adımlarını hızlandırdı.
"Bahar? N'oluyo burda?" diye seslendiğinde Leyla artık yolun sonuna geldiğini anlamıştı. Yine de acınası bir halde Sinan'ın yanına koşup kollarına yapıştığında Bahar ikinci bir şok yaşıyordu.
"Leyla napıyosun kızım? Bi' çekil!"
"Sinan bu ikisi bana tuzak kurdu, iftira atıyorlar." dediğinde Bahar'ın gözleri kocaman açıldı. Bu kadın gerçek bir aşağılıktı.
Sinan kadını üzerinden ittiğinde, ona inanmadığı zaten belliydi adımlarını tanımadığı adama doğru yönlendirdiğinde Leyla ağlamaya başlamıştı. Az önce ki, son kozuydu. Artık onun için her şey bitmişti.
"Birader, hayırdır?" dediğinde adamla tokalaştıklarında adam direkt döküldü.
"Ben aylardır bu kadını arıyorum. Beni dolandırıp kaçtı, polise gidip şikayetçi olduğumda tek olmadığımı gördüm ama yemin ettim bulucam diye bir aydır aramadığım yer kalmadı ama geçmişini biraz araştırınca sonunda buldum. Bana engel olmayın, cezasını çekmeli!"
Sinan hiç bir şey demeden ağır ağır kafasını arkaya çevirdi, önce Bahar'la göz göze geldiler. Onlar bakışlarıyla durumu tartışıp, anlaşmışlardı bile daha sonra Leyla'ya döndüğünde kadın kendini, yere yatar vaziyette yola doğru bırakmıştı. Sinan kafasını sıkıntıyla iki yana salladığında Leyla'nın devri de böylece kapanmış oldu. Bu dünya da herkes yaptığının bedelini öderdi. Bu yüzden ne olursa olsun, başımıza ne gelirse gelsin doğrudan vazgeçmeyip bir ömür düzgün bir hayat yaşayabilmek çok önemliydi. Çünkü Allah'ın adaleti bir an olsun şaşmazdı...
İŞTE BEEEEYLEEEE! :) |
0% |