Yeni Üyelik
21.
Bölüm

21.bölüm

@selcanykazdal

Aradan geçen bir hafta da her şey yavaşça güzelleşmeye, yaklaşan düğün hazırlıkları ve telaşı bizimkilerin yüreğine iyiden iyiye yerleşmeye başlamıştı. Herkes bir işin ucundan tutup birlik olmaya devam ederken Sinan yoğunluktan bunalıp bombayı patlattı. Uçak biletlerini aldığını ve 5 günlük bir Rize tatilini hak ettiklerini söyledi. Nedense buna hiç kimse itiraz etmemişti. Şimdi ise uçakta birbirlerine gülümseyen heyecanlı yüzler yeni maceralarına doğru uçuyorlardı.

 

"Sinan o kadar merak ediyorum ki... Televizyon da, internette falan görmüştüm ama eminim canlı görmek daha güzel olacak."

 

"Güzel olacak tabii, sen gittiğin yeri cennet edersin sevgilim." diyen Sinan yine bir Romeo kisvesine girmiş sevdiğini izliyordu. Bahar ilk gün ki gibi hala kızarıyordu belki ama dünyanın en mutlu kadınıydı. Sevip sevilmek bu hayatta ki en büyük mucizeydi.

 

"Bazen düşünüyorum da, ben nasıl büyük bir sevap işledim ki karşıma sen çıktın?" dediğinde bir eliyle Sinan'ın sakallarını okşuyordu.

 

"Aynı şeyi bende düşünüyorum, hayatımın en doğru kararısın inan."

 

"Sinan..."

 

"Güzelim?"

 

"Seni çok seviyorum."

 

Sinan'ın kalbinin ritmi göğsünü zorlarken gülümsedi sevdiği kadına.

 

"Ben sana ölüyorum." dediğin de Bahar yeniden şükretti kaderine.

 

Diğer yandan uçak fobisi olan Elçin, Tahir'i esir almış vaziyetteydi.

 

"Of ben dedim arabayla gidelim diye ya! Ya düşerse?"

 

Tahir onun bu halleriyle acayip eğleniyordu ama çaktırmamaya dikkat etti.

 

"Düşmez korkma. Arabayla o kadar yolu çekebilecek miydin hem?"

 

Elçin gözlerini bayarak başını sevdiği adamın omzuna yasladı.

 

"Haklısın o daha kötü." dediğinde yeniden kafasını kaldırdı. "Ama aşkım korkuyorum elimde değil ki..."

 

Tahir onun küçük bir kız çocuğunu andıran hallerine bayılıyordu elinde olsa şu an öpmelere doyamazdı ama ortam müsait değildi tabii(!)

 

"Kızım ben varya seni yerim!" derken Elçin bir an için korkusunu unutup iyice adama sokuldu.

 

"Yaa öyle söyleme biri duyacak..."

 

Nazlı nazlı konuşurken Tahir hiç istemese de onun bu haline taş koydu.

 

"Yavrum biri duyacak diyosun ama öyle bir sarılmışsın ki bana, şu görüntü abinler için görsel şölen mi olur yoksa sonrası için yumruk savaşına mı dönüşür bilinmez."

 

Tahir'in ciddi olmadığı aşikardı, derdi sadece minik sevgilisini utandırmaktı... Utanınca ya da panikleyince öyle güzel oluyordu ki... Off! Gerçi Elçin'in her hali güzeldi. Yoksa bu saatten sonra hangi çılgın ona zincir vuracakmış şaşırırdı!

 

"Hiih! Ay haklısın ben abimleri tamamen unuttum ya..." diyen kız geri çekilmek üzereydi ki, Tahir müsaade etmedi.

 

"Gel buraya gel... Hiç bi'şey diyemez o abinler korkma sen."

 

"Hayatım sen yürek yedin herhalde?"

 

"Sen beni çok hafife aldın herhalde?" diye karşılık verdi adam.

 

"Aman tamam ne yaparsan yap, daha da karışmam."

 

"Bu saatten sonra seni benden kimse alamaz... Hele bir de evlenirsek, of ki ne offf!" diye iç çekti Tahir.

 

Elçin kocaman açtığı gözleriyle beraber, sessizce kıkırdarken sevdiği adamı izliyordu.

 

"Çok ayıp!" derken bir eliyle, hafifçe adamın göğsüne vurdu.

 

"Ayıp burda olmaz yavrum, ben sana öğreticem sonra..." diyen Tahir bakışlarını kızın dudaklarına sabitlediğinde uçak kalkış anasonu vermeye başladı.

 

"Şey Ömer, ben geçen gün ki olay için senden özür dilemek istiyorum. Tavrım çok saçmaydı, benim senin üzerinde öyle bir hakkım yok aslında. Ama sahiplendim herhalde..." dediğinde telaşla toparladı. "Yani hepinizi."

 

Ömer gülümsedi.

 

"Tavrın gayet normaldi, özür dilemene gerek yok. Seni baştan tanıştırsaydım öyle düşünmezdin bende de hata var."

 

"Olur mu öyle şey? Sen ne yaptın ki? Lütfen böyle düşünme daha çok mahçup oluyorum."

 

Miray'ın böyle içten, böyle güzel, böyle samimi olması Ömer'i deli ediyordu... Öyle ki bazı anlarda alıp göğsünün içine sokası ve orada saklayası geliyordu bu kızı cidden. Ani bir kararla elini genç kızın saçlarına götürdü aynı zaman da okşamaya başlamıştı o ipek gibi saçları.

 

"Bundan sonra birbirimizi yanlış anlamaya müsaade yok tamam mı? Kaldı ki bundan sonra bilmeden seni kırmak şöyle dursun, bana dargın kalmana bile dayanamam."

 

"Ömer..."

 

"Yasla başını göğsüme, yalnız değilsin artık."

 

Miray duyduklarıyla titreyen nefesini kontrol etmeye çalışsa da başaramadı, başını Ömer'in göğsüne yaslandığın da artık daha güçlüydü, daha özgür, daha tutsak...

 

Ömer ise damarlarında gezinen bu tatlı duygunun daha şimdiden bağımlısı olmuştu. Genç kız başını onun göğsüne yasladığın da sanki artık nefes alabiliyordu... Yuvasız kuş, belki de bilmeden Ömer'e bir yuva vaadetmişti. Çaktırmadan kafasını eğip güzel kokusunu içine çekerken gözlerini kapattığında bu olaya şahit olan Kenan gülümseyerek onun için dua etti. Onun yaşadıklarına şahitlik edenlerden sadece biriydi... Ömer artık mutlu olmalıydı ve kardeşinin mutlu olması için her şeyi yapmaya hazırdı.

 

Aklına gelenle telefonunu cebinden çıkaran Kenan, ekranda görünen fotoğrafla gülümsedi. Gülizle geçen gün ki buluşmalarından bir fotoğraf vardı karşısında, ilk fotoğraflarıydı ama biliyordu ki son olmayacaktı... Huzurla iç çekip kafasını geriye doğru attığında, gelecek güzel günlere umutla bakıyordu.

 

 

Köyün patika ve zorlu yollarından geçip baba evine adım attıkların da Sinan ve Kadir birbirlerine bakıp gülümsedi. Çocukken her sene gelirlerdi, ne çok anıları vardı birlikte. Elçin direkt 3 katlı ahşap evin girişine doğru koşar adımlarla ilerlerken amcası gülen bir yüzle onları karşılıyordu.

 

"Amcam..."

 

"Ooo en sevduğum yeğenum gelmiş."

 

"Aşk olsun ama amca kırılıyoruz yani..." diye Elçin'in peşinden yürüyen Kadir'di.

 

"Afkurma ordan... Habu sebi beni her hafta arar. Sen neresun? *Eldun mi kaldun mi haberum yok."

 

"Amca iş güç biliyon ama yani..." dediği anda Sinan o eşsiz şivesiyle devreye girerken Bahar yeniden hayran kalıyordu.

 

"Haklisun amca, biz eşekluk ettuk. Sen büyuksün affede bizi."

 

Amcaları Turgut gülümseyerek kollarını açtı. Önce Kadir, sonra Sinan sarıldı baba yarılarına.

 

Daha sonra geri çekilen Sinan, elini Bahar'a uzattığında Bahar utangaç bir edayla uzandı sevdiğinin eline.

 

"Bu da gelinun, el öpmeye geldi."

 

Bahar kızaran yanaklarına aldırmadan uzanıp, adamın elini öptü ardından başına koyup çekildiğinde adam babacan bir tavırla gülümsüyordu.

 

"Hoş geldun, sen da artuk bu evin kızısun."

 

"Teşekkür ederim amca." diyen Bahar'dan sonra sırayla Tahir, Zülal, Ömer, Miray ve Kenan da tanıştıktan sonra hep birlikte içeriye girdiler. Turgut amcalarının karısıyla da hasret giderdikten ve diğerlerinin tanışma faslından sonra hep birlikte onlar için hazırlanan sofraya oturdular.

 

"Babannem nerde?" diyen Kadir'e yengesi Esma cevap verdi.

 

"Namaza durmişti gelur birazdan. Ananuz niye gelmedi?"

 

"Düğün hazırlıkları falan biz yorulduk bi' kaçamak yaptık. O orda kaldı işimizi kolaylamak için."

 

"Sinan'um..." diyen adam bir diğer yandan Elçin'in eline uzandı. "Sizun mutlu gününuz da yanunuza olamadum. Babannenuz hasta biliyisunuz. Yolculuk edemeyi, e biz de birakacak kimse bulamadık. Hakkunuzi helal eyleyun."

 

"Olur mi öyle şey amca. Düğüne gelursunuz, ben sizi biliyirum. İçun rahat olsun." dedikten sonra Elçin dayanamayıp amcasına sarıldı. Gözleri dolmuştu aslında ama kamufle etmeye çalışıyordu. O kadar baba kokuyordu ki, anlatamazdı...

 

"Oy kurban olayim ben sana." diyen amcası da ona karşılık verdi.

 

"Sinan."

 

"Sevdiğim?"

 

"Senin her haline aşığım..." dedi fısıltıyla Bahar. Sinan buraya gelince özüne dönmüştü sanki... O kadar yakışıyordu ağzını bu şive, ömür boyu onunla böyle konuşsa sıkılmazdı yeminle.

 

Sinan yamuk bir gülümseme ve kalp çarpıntısıyla sevdiğine doğru eğildi ve sessizce, "Sana ben ölürüm." dediğinde Bahar yüreğinin derdine düşmüştü... Bu kadar çok sevmek normal miydi?

 

O esna da kapı aralandı içeriden minicik dili dualı, pamuk yüzlü, yaşlı bir kadın girdi elinde tesbihiyle. Önce Sinan'a baktı uzunca, babasına o kadar benziyordu gözünden iki damla yaş süzüldü peşinden zaten Sinan ayaklanıp sarıldı babaannesine.

 

"Babaannem..."

 

"Oy benum sari uşağum, hoş geldunuz... Evi boyle şenlukli görmeyeli uzun zaman oldi."

 

Ardından Elçin ve Kadir sarıldılar kadına... Kadın onları sevmeye doyamadı o sıra. Hasret giderme faslı bitince gözü diğerlerini gördü. Sinan ve Elçin'in sevdalarından haberi vardı elbette ama yine de bozuntuya vermedi.

 

"*Bula kimdu?"

 

Sinan, "Bahar gel güzelim..." dediğinde Bahar uzanıp elini öptü kadının.

 

"Gelinun babaanne..."

 

"Dur bi' bakayim sana... Oy maşallah sen ne kada güzelsun..." dedikten sonra nazar dualarını peşi sıra okumaya başladı.

 

Tahir nedense herkesten daha heyecanlıydı. Sinan bu durumu öğrendiğinde bile böyle olmamıştı.

 

"Merhaba Tahir bende..."

 

"Sen kimsun?" dedi yaşlı kadın. Aslında onun kim olduğunu biliyordu tabii ki fotoğraflarınj göstermişlerdi ama karşısında ki genç adamın böyle paniklemesi hoşuna gitmişti.

 

"Şey ben şey..." derken iyice eli ayağına dolandı dağ gibi Tahir'in herkes onun bu haliyle eğlenirken, Elçin daha fazla kıyamadı sevdiğine.

 

"Damadın babaanne..." dedi huzurla.

 

Yaşlı kadın bıyık altı gülümsedi ama kaşlarını çattı hemen.

 

"Kim verdi seni, bana sormadan?"

 

"Şey annem arayıp konuştu ya seninle, amcamla?"

 

"Bana kimse bi'şey sormadi... Sizun iş sayilmaz. Bu uşak seni benden isteyecek."

 

Tahir sessizce bir 'haydaaaa' savurdu ağzından.

 

"Ama babaanne..."

 

"Amasi mamasi yok..."

 

Arkadan herkes kıkırdıyordu Tahir son çare, çaresiz gözlerle Sinan'a baktığında o da karşılık olarak omuzlarını kaldırdı, ardından Kenan kulağına doğru eğildiğinde suratında piç bir sırıtış olduğuna emindi.

 

"Ahan da boku yedin!"

 

Tahir bükülen boynuyla masada ki yerine oturduğunda Kadir Zülal'i kaş göz işaretleriyle ayaklandırıp babaannesinin yanına getirdi.

 

"Babaanne Zülal'de gelinin... Henüz isteyemedik ama, abimlerden bize fırsat kalmadı ki..." derken ters bakışlarla bir abisine bir de kardeşine baktı.

 

"O maşallah, eyi bak gelinlerum güzeller ahlaklari da güzel olsun size daha da bi'şey olmaz. Öp bakayim kızum elumi." dedi kadın yıllara yenik düşen elini uzatarak.

 

"Memnun oldum, şey..."

 

"De kızum de, babaanne demekten çekinma... Sende bizumsun."

 

"Peki babaanne.'' derken Kadir mutluluktan ölmek üzereydi.

 

Tahir ise o esna da bizimkilere isyan ediyordu.

 

"Ulan bu kadın bi' beni kabullenmedi deliricem bak he!"

 

"Oğlum bende olsam sana kız vermem, hiç boşuna ağlama..."

 

"Kenan çarkına sıçarım, konuşturma beni duyacaklar..."

 

Ömer anında devreye girdi.

 

"Bi' susun lan, rezil ettiniz bizi ya!"

 

O sırada babaannenin gözleri Miray'ı buldu ardından bakışları bir Ömer, bir Kenan arasında gidip gelirken sordu.

 

"Bu güzel kiz hanginuzun sevdasidur?"

 

Kenan panikle atladı.

 

"Benim değil."

 

"Yuh ulan!" dedi Ömer ona gözlerini belerterek.

 

Tahir peşinden ekledi.

 

"Ben laf edince kızıyosun ama bak, boş boğazın teki bu it."

 

Kenan ise onları hiç bir şekilde ciddiye almıyordu. Miray utancından yerin dibine girecekken Ömer söze girdi.

 

"Uzun hikaye babaannem, gitmeden dertleşiriz."

 

Masada ki bizim ekip, hayretler içerisinde Ömer'e bakıyordu, resmen 'benim' demenin farklı bir yoluydu bu. Ama artık herkes derin bir nefes verip emin olmuştu, Ömer sonunda sevdasını yüreğine bastırmıştı.

 

Yaşlı kadın gülümseyerek başını salladığında yeniden elini uzattı... Miray kırmızı suratıyla gidip kadının elini öptüğünde aynı zamanda saçlarını okşayan kadınla göz göze gelmişti.

 

"Güven ona kızum, korkma..." dedi kadın sessizce, Miray onu onaylarken yerine oturduğunda kalbi hızla atıyordu. Ömer'e baktı sadece...

 

"Konuşucaz..." dedi adam. "Bu akşam."

 

Heyecanla ve panik karışımıyla oturduğu sofrada ne yediğini bile anlamamıştı... Bir yandan akşam olmasını istiyor, bir yandan yaşadığı telaşı bastırmaya çalışıyordu ama nafile. O duygu öyle bir illetti ki söylediklerini duyana kadar gitmezdi.

 

Gün, akşamı bulduğunda herkes salonda ki *kuzinanın etrafında toplanmış, üzerinde pişmeye hazırlanan mısır bekliyordu. Köy havası sert olurdu tabii kızlar üşümeye başladıklarında babaanne sandıktan çıkardığı çetikleri giymesi için onlara verdi. Ayaklarına giydikleri çetiklerle kızlar adeta birer karadeniz gelini olmuşlardı.

 

"Biz bi' hava alalım..." diyen Sinan, sevdiğinin cevabını bile beklemeden elini tuttu. Evden çıktıklarında evin köşesinde bulunan *nayla'nın merdivenin oturduklarında bir eliyle genç kızı sarıp sarmaladı.

 

"Nasıl sevdin mi burayı?"

 

"Çok güzel Sinan hele yemekler..." derken dudaklarını yaladığında Sinan haince sırıttı.

 

"Öyle yapma bak, öperim."

 

"Yaaaa Sinaaaaan..."

 

"Kurban olurum sana." dedi adam, ardından ekledi. "Ben bu evde doğdum işte..."

 

Bahar etrafı incelerken keyifle gülümsedi.

 

"Kim bilir ne anıların var burda." dedikten sonra oturdukları yeri inceledi. "Burası ne? Ev mi?"

 

"Hayır, nayla."

 

"Nayla ne demek?"

 

"Bir nevi müştemilat, erzak kileri gibi bir yer."

 

"Aaa ne garip, bunun için resmen ayrı bir yer mi yapıyosunuz?"

 

Onun bu şaşkın hallerine şimdi eritip bitecekti vallahi Sinan. O kadar tatlıydı ki şu an anlatamazdı.

 

"Evet, nesillerdir bu böyle..."

 

"Sana arada anzer balı diyorum ya ben hani..."

 

"Evet?"

 

"O buraya ait bir bal, Rize'nin balı yani... Anzer balı, özeldir, şifadır. Yani bir hastaya anzer balı neyse, sende bana öylesin."

 

Bahar, kalbinin aşktan dolup taştığını hissettiğinde içine sokarcasına sevdiği adama sarıldı.

 

"Ben çok şanslıyım aşkım, iyi ki varsın." dediğinde geri çekilmek üzereyken Sinan kollarından yakalayıp yüzlerini birbirine yaklaştırdı.

 

"Hadi bana şifa ver..."

 

"Ne?"

 

"Öp beni sevgilim..." dediğinde Bahar tebessümle sevdiği adamın dudaklarına uzandı.

 

Evde durumlar fena değilde herkes keyifle mısırını yerken güzel bir sohbetin fitilini de ateşlediler.

 

"Ne yani bunun adı koliva mı?" dedi Zülal şaşkınlıkla.

 

"Evet burda mısıra koliva derler." diyen Elçin'den sonra merakla soru soran Miray'dı.

 

"Başka değişik isimler var mı?"

 

Yengeleri Esma söze girdi bu sefer.

 

"Fasulyenin adı da lobiya..."

 

Kadir söze girdi hevesle.

 

"Örümceğe de rağna denir burda."

 

"Çok değişik ya ilk kez duyuyorum." diyen Zülal'i Miray da destekliyordu.

 

"Aynen bende senin kadar şaşkınım şu an."

 

"Her yörenin kendine göre bir dili var işte." dedi Ömer, bir yandan da gözü kapıdaydı. Sinanlar gelince o da Miray'ı dışarıya çıkarıp konuşacaktı aslında ama ağaç olmuştu resmen! Nerde kalmıştı bunlar yahu? Kenan ise bir yandan mısırı kemirirken diğer yandan liseli aşıklar gibi telefonla mesajlaşıyordu. Konuyla yakından uzaktan alakası yoktu yani... Her zaman ki gibi(!)

 

İçeriye giren Bahar ve Sinan ikilisinin hemen ardından acelesi varmış gibi ayaklanan Ömer'le bakışlar tamame ona döndü. Durumun farkına varan adam gülümsemeye çalışarak meraklı bakışlara cevap verdi mecburen.

 

"Miray'la konuşmam lazım, biz bi' hava alalım."

 

"Vay arkadaş taktikte hep aynı he..."

 

"Sen kes ulan sesini..." derken Kenan'a sıktığı dişleriyle tıslıyordu Ömer adeta.

 

"Miray?"

 

"Peki..." diyen Miray heyecandan öleceğini düşünse de ayağa kalktı beraber dışarıya çıktıklarında yaşlı kadın onların ardından emin bir şekilde gülümsüyordu.

 

Onun peşinden ayaklanan Tahir'de Elçin'e bir bakış attı. Elçin ayağa kalktığında babaanne bakışlarını bu sefer onlara çevirdi.

 

"Hayirdur nere?"

 

"Şey babaanne ben Tahir'e dışarıyı gezdirecektim de." dedi Elçin ama başı yerdeydi.

 

"Gecenin körine mi? Bi'şey gelur başunuza çikmayun siz."

 

"Babaanne ama Sinan abimle, Ömer abim çıktı ya..." derken sesi iyice isyankar çıkıyordu Elçin'in. Tahir ise bu kadından acayip tırsmıştı yeminle, hükümet gibi kadındı resmen.

 

"Tamam Kadir'de sizlan gelsun."

 

"Ben ne alaka babaanne?"

 

"Oğlum sen sığır misun?" dediğinde diğerlerinden bir kahkaha koptu.

 

"Ayıp oluyo yani..." dedi Kadir fena bozulmuştu.

 

"Neyse tamam çıkun bari he, hayde..." dedi Tahir ve Elçin'e hitaben.

 

Gözleri parlayan ikili hızlı adımlarla kapıya doğru yürürken kadının sesi yeniden duyuldu.

 

"10 dakika..."

 

"Yavrum babaannen bana kafayı taktı ya...'' dedi sessizce Tahir.

 

"Ay niye öyle oldu anlamadım ki..."

 

Onlar dışarı çıkadursunlar, kadın yine bıyık altı gülüyordu. Bu Tahir'i sevmişti, saygılı çocuktu hiç bir lafına itiraz etmemişti... Gözüne girmişti doğrusu.

 

"Senden önce benim memleketime geldik bak..."

 

"Sevdiğimin memleketi de sevdiğim gibi huzur kokuyo..." dediğinde sağ eliyle kızı sardı Tahir.

 

"Asıl huzur sensin, düne kadar hayalimdin şimdi yanımdasın..."

 

"Kabahat bende daha önce cesaret edip söyleseydim belki de daha erken kavuşacaktık..." dedi adam peşinden kızın alnına öpücük kondurdu.

 

"Sana hep abi dedim, belki de ben kestim önünü bunca zaman..."

 

O anda genç adam hınzırca sırıttı.

 

"Yaa işte böyle bak, abi deme lazım olur diye boşa dememişler."

 

Peşinden Elçin kahkaha atarken, tam da o açıdan öptü onu.

 

"Gülüşünden öpmek ne güzelmiş be sevgilim... Sana kavuşmanın tadı bi' başkaymış. Hep hayal ederdim ama hayal ettiğimden daha da güzel şeyler yaşıyorum sayende."

 

Elçin etrafı iyice kolaçan ettikten sonra kimse olmadığına emin oldu ve adamın dudaklarına yöneldi.

 

"Hayallerimizin hepsi birer birer gerçek oluyo... Ben sana her geçen gün daha çok aşık oluyorum."

 

Adam dudaklarına doğru uzunan minik dudakları özlemle kavradığında evrende sadece ikisi kalmıştı. Bu kızı öyle seviyordu ki, tarifi yoktu... Kalbinde sonsuza kadar hüküm sürecek bu minik cadı için, dünyaları istesin önüne sererdi.

 

 

Ömer ve Miray evin kenarında ki taşlı yoldan dereye doğru yürüyorlardı. Tabii ikisi de rahatsız edecek derece de sessizlerdi... Ama Ömer artık bu sessizliğe son vermek adını aklına gelen ilk şeyi söylemeye karar verdi ve lafa girdi.

 

 

"İyi geldi dimi buranın havası? Mis gibi oksijen..."

 

"Öyle... O kadar huzurlu ki, hayatın telaşından kaçmak gibi. Çok sevdim ben burayı, daha şimdiden."

 

"İstersen geliriz..." dedi Ömer ufak adımlarla yürürken bir yandan da kızın tepkisini ölçüyordu.

 

Miray'ın gözleri parladı adeta.

 

"Gerçekten gelir miyiz?"

 

"Geliriz tabii... Sen iste yeter."

 

Duydukları Miray için yeniden kızarmaya yettiğinde başını yere eğdi. İşte bu hamle, Ömer'i harekete geçirmeye yetti.

 

"Miray, bi' dursana konuşalım."

 

Kız çivi yutmuş gibi anında olduğu yerde sabitlenince, Ömer konuya girdi.

 

"Sen benimle ilgili ne duydun bilmem ama zor bi' hayatım oldu... Büyük sınavlar verdim, altından kalkamayacağımı düşündüğüm şeyler yaşadım ama öldürmeyen acı güç verirmiş derler, öyle de oldu. Ben birini sevdim..." dediğinde peşinden Miray yutkundu... Onu elbette anlıyordu ama geçmişte ki o kadını nasıl sevdiğini duymak... İşte buna hazır mıydı bilmiyordu. Ömer kıs bir duraklamanın ardından kaldığı yerden devam etti.

 

"Çocukluk aşkımdı... Beraber büyüdük, sevdamız da bizimle büyüdü. Zaman geçti, vakit geldi evlenme kararı aldık... Nişanlandık ettik derken, hastalandı bir anda bir iki doktora gittik bir şey bulamadılar... Bu böyle olmaz dedim iyi bir hastane buldum, ama öğrendiğim şeyle dünyam başıma yıkıldı. Hastalığı öyle sinsi ilerlemiş ki, biz anlamamışız... Son radde 4. evredeymiş." dediğinde o anı yaşarcasına başını gökyüzüne kaldırdı. Derin bir nefesle beraber, yeniden Miray'a döndü bakışları, "Yere göğe sığdıramadığım sevdam 3 ay içinde iki karış toprağa sığdı..." Eliyle yüzünü sıvazladı bu sefer... Üzerinden seneler geçmişti ama yaşadığı o acı anlattıkça onu yeniden boğuyordu sanki.

 

"Şimdi diyeceksin ki bana bunları neden anlatıyo bu adam... Miray, sen bana geldiğinden beri ben bende değilim. Yemin ederim bir daha böyle kuvvetli hisler besleyeceğimi söyleseler güler geçerdim ama doğrusu öyle... Hislerim öyle büyük ki, ben bir daha sevemem sandığım anda sen çıka geldin."

 

"Ömer..."

 

"Dur bölme, anlatayım ki bil... Bil ki inan bana..." dediğinde Miray'ın ellerine uzandı elleri. "Önce çok korktum, daha önce de sevdim ama insan olgunlaşınca, acı yüreğini yakınca daha bir temkinli yaklaşıyo sevdaya... Kaçtım, kabullenmedim yalan yok. Ama aşk en savunmasız anımda yakaladı beni. Ben birini böyle sevebileceğime ihtimal dahi vermezken sana tutuldum. Ya inanmayacaksın ama ödüm kopuyo gideceksin diye... Bana Bursa işinden bahsedince yüreğim ağzımda gezdim bir hafta, gidersen ne yapardım ben Miray?"

 

"Gidesim yoktu ki... Ben sana yük olmamak iç..."

 

"Bana yük olmak mı? Ben seni bir ömür başımın üzerinde taşırım sen deli misin? Bir kere ah dersem, bin kere yazıklar olsun bana..."

 

"Ömer, öyle güzel konuşuyosun ki ağlamamak için kendimi zorluyorum resmen... Bana kimse böyle yaklaşmadı ki, ne güzel hissediyomuş insan meğer."

 

Ömer bir adım daha yaklaştı sevdiği minik kadına.

 

"Sana benden başka kimse yaklaşmasın... Miray herkes gitti anam, babam, kardeşlerim hepsi. Ama sen gitme ne olur..."

 

Miray artık ağlamaya başladığında başını iki yana salladı.

 

"Gitmem, sen istemediğin sürece gitmem söz."

 

"Küçücük kadın beni hale soktun bak... Öl desen bir an düşünmem biliyo musun?"

 

"Allah korusun."

 

Ömer bir adım daha yaklaştığında kızı kendine çekti.

 

"Böyle izlesem seni, saatlerce koklasam yetmez."

 

Miray artık titriyordu. Bu hissettiği duygu o kadar güçlüydü ki, onu uçurabilir ya da öldürebilirdi.

 

"Ömer kalbim yerinden çıkacakmış gibi oluyo, neden böyle?"

 

Ömer onun masumiyeti karşısında diz çökmek istedi o an.

 

"Sana aşığım benim küçük kadınım." dedi sonunda.

 

Genç kızın o anda bütün dünyası aydınlandı ama dili lâl oldu peşi sıra.

 

"Öpsem öpmeye kıyamam, sarsam sarmaya doyamam... Ne yapıcam ben seninle söyle bana."

 

"Bi...bilmiyorum ..ki." diyen Miray tüm uzuvlarının uyuştuğunu hissediyordu. Rüya da gibiydi. Bu gerçek olamazdı, gerçek olamayacak kadar güzel bir an yaşıyordu.

 

"Ömer... Yaşadığımız bu an gerçek mi?"

 

"Her şeyden daha gerçek..." dediğinde kızı tamamen kendine çekip sarıldığında burnunu onun saçlarına gömdü.

 

"Gül kokulu yarim... Benimsin artık değil mi?"

 

"Sende benim misin?" diye sordu yine masumca.

 

"Kanımı kesseler senden ötesi yok artık. Seninim."

 

"Ömer..." dedi Miray yutkunurak. Artık o da bir şeyler söylemeliydi. Aslında bir başlasa destan anlatırdı da, diline üç kelime dolandı o anda.

 

"Söyle kalbim, aldığım nefesim, söyle kurban olduğum..."

 

"Ben seni çok seviyorum."

 

İşte Ömer'in kalbinin attığı yer bu andı. Karşılığı olduğunu tahmin ediyordu ama duymak... İşte o çok başkaydı.

 

"Senin uğruna ölürüm ben be!"

 

*Eldun: Öldün

*Bula: Bunlar

*Kuzina: Bir çeşit soba

*Nayla: Bir çeşit müştemilat, erzak kileri

 

İŞTE BÖYLE... :)

 

BÖLÜMÜMÜZ TAM DA BURADA SONA ERDİ. UMARIM ÖMER'İN AŞK İTİRAFI HOŞUNUZA GİTMİŞTİR ÇÜNKÜ BEN YAZARKEN BAYA DÜŞTÜM.

 

BU ARADA BABAANNEYİ SEVENLER EL KALDIRSIN AHSJDJDJ ✋🏻

 

 

Loading...
0%