Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22.bölüm

@selcanykazdal

Ertesi güne herkes umutla uyanmıştı. Hele Ömer ve Miray kabına sığamayacak haldeydiler, ne uyudukları uykudan ne de şu an karadeniz mutfağına özgü enfes kahvaltıdan bir şey anlayabilmişlerdi. Miray ilk kez hissettiği duyguların telaşından ölecek gibiydi, Ömer ise eskisinden daha kuvvetli bir bağla bağlandığı aşkın önünde hayretler içerisinde saygı ile eğiliyordu. Sinan ise muhlamadan bir çatal alıp, sevdiğinin ağzına tıkıştırmaya çalışırken Tahir'le göz göze geldi. Ömer de bir şeyler vardı ve ikisi de bunun farkındaydı. Aynı anda Kenan'a baktılar ama onun şu an tek derdi kahvaltıydı, yani dünyayla bağlantısını kesmiş vaziyetteydi.

 

''Ömer keyfin yerinde kardeşim, yaradı sana bizim buralar...'' diye konuya girdi Sinan. Herkesin bakışları Ömer'in üzerindeydi o an.

 

''Aynen lan, gençleştin sanki sen.'' deyip cilaladı Tahir. O arada bizim Hanzo Kenan bodozlama lafa girdi tabii.

 

''Aşk yaradı aşk... Kime yaramıyor ki zaten, ah ulan ahhh!''

 

Sinan yüzünü buruşturup diğer erkeklere ithafen konuştu.

 

''Oğlum ben bu hemşireye çok üzülüyorum ya... Bunun gibi bir malın arkasını nasıl toplayacak acaba?''

 

Ömer yakının da bulunan Kenan'ın ensesine sağlam bir şekilde yapıştırdı.

 

''Dangoz musun lan sen? Bıraksaydın da kendi aşkımı kendim ilan etseydim. Her boka burnunu sokuyosun?!''

 

''Kendi aşkımı derken Ömer abi?'' diye Elçin heyecanla atıldı.

 

Kızlar bakışlarını Miray'a yönelttiklerin de Miray utanıp başını eğdi ama o esna da Ömer elini genç kızın omzuna atıp gülümseyerek lafa girdi.

 

''Biz birbirimizi seviyoruz ve dün akşam itibari ile birlikteyiz. Bi' hayırlı olsununuzu alırız...'' derken otuz iki diş sırıtıyordu.

 

İlk önce Bahar ayağa kalkıp Miray'a sarıldı.

 

''Çok mutlu olacağından eminim, çok sevindim canım arkadaşım...''

 

''Te..teşekkür ederim.''

 

''Ayy resmen kısmet patlaması!'' diye cırlayan Elçin ikisini de kocaman sarılıp tebrik etti.

 

''Ben tahmin ediyodum zaten, resmen elti olduk hepimiz yaa!'' diyen ise Zülaldi.

 

''Kızlar üzgünüm ama ben hepinizin görümcesiyim, hatırlatmak istedim yani.'' derken pis pis gülüyordu Elçin.

 

''Senin her yanın görümce olsa ne olur be!'' dedi peşinden Zülal.

 

Onlar aralarında eğlenirken çocuklar arkadaşlarını tebrik ettiler ve her biri Ömer'in kulağına farklı bir şey fısıldadı.

 

Tahir, ''Sen benim kardeşimsin ama eğer Miray senin yüzünden bir kere bile ağlarsa ağzına sıçarım Ömer!'' derken Sinan, ''En doğru kararı vereceğine emindim. Artık yüzün gülsün kardeşim, çok mutlu ol. Kızı da üzme!'' dedi.

 

Kenan belli etmese de acayip duygulanmıştı aslında ama o şakaya vurmayı tercih etti.

 

''E artık toplu bir düğünü hak ettik... Mahalle de hep beraber nikahları kıyarız.''

 

''Tebrikler abi, çok mutlu olun...'' diyen Kadir'den sonra kısa bir muhabbetin ardından kahvaltı faslını bitirdiler. Ailenin büyükleri çay zamanı olduğundan dolayı çay kesmeye inmişler ve bu yüzden evden erkenden çıkmışlardı, kızlar kendilerine yardım eden erkeklerle birlikte mutfağı topladıktan sonra hazırlanıp çaylığa doğru yola çıktılar.

 

 

 

 

*

 

Sinan'ın amcası ve yengesi çay keserken, babaannesi de onlara atıştırmalık bir şeyler çıkarıyordu.

 

''Kolay gelsin! Yardıma geldik biz de...'' dedi Kadir amcasına el sallarken aynı zamanda Zülal'e döndü.

 

''Yavrum senin eline de ne yakışır varya...'' derken dalga geçiyordu tabii... Zülal onun bu tavrıyla dirseğini karnına geçirdi Kadir'in ani inlemesenin ardından babaannesi panikle sordu.

 

''Ne oldi uşağum eyi misun?''

 

''İyiyim babaanne bi' an kramp girdi.''

 

''Hava çarpmıştır Kadirciğim...'' dedi Zülal imayla.

 

Babaanne ise çoktan durumu anlamış, çaktırmadan gülümsüyordu.

 

''Kizlar gelun da bağa bi' yardum edun bakayim. Ayaklarumdan kalkamayirum.''

 

Babaannenin sözüyle yardım etmeye başlayan kızların peşinden Sinan isyan etti.

 

''E Bahar'ım hani çay kesecektin?''

 

''Ama babaanne?''

 

Sinan pis pis sırıtıp babaannesine sokuldu.

 

''Babaannem... Bahar'ı ben aldım. Merak etme boş bırakmam.'' dediği gibi kızı çaylığın içine doğru sürükledi.

 

O sıra da babaanne gözünün ucuyla Tahir'e bakıyordu, durumu fark eden Tahir ise ister istemez paniklemişti tabii.

 

''Ya Elçin, senin bu babaannen bana kafayı taktı he!''

 

Kahkahasını bastırmaya çalışan Elçin ise çok geçmeden sevgilisini cevapladı.

 

''Korkma, bi'şey yapmaz.''

 

''Aferin güzelim aferin, dalga geç böyle sende...''

 

''Gel uşağum buraya.'' diyen yaşlı kadın Tahir'i çağırıyordu, bir iki adımda yanında yerini alan Tahir kadının ne yapacağını kestiremediğinden birazcık tırsıyordu doğrusu. Ulan dağ gibi adam ne hallere düşmüştü ya!

 

''Sen şimdi bu kızi istedun ya... '' Tahir evet der gibi başını salladığında kadın devam etti. ''O sayilmaz, bi de benden isteyecesun. Verursem ne ala, vermezsem da şansuna küs.''

 

''Haydaaaa!!!'' dedi o an adam boşlukla.

 

Ömer ise krizi fırsata çevirip kendine ekmek çıkaracaktı şimdi.

 

''Babaannem ben de hazır gelmişken Miray'ı da senden istesem ya. Malum benim kuş yuvasız.''

 

Kadının gözleri Miray'ı bulduğunda kızın utanıp renkten renge girdiğini gördü.

 

''Eyi... Bu akşam ikinuz da bu kızlari benden isteyun bakayim. Verip vermemek bağa kalmiş.'' dedikten sonra önüne dönüp, işine kaldığı yerden devam etti.

 

''Oğlum su zaten bulanık bi' de sen niye bulandırıyon kurban olayım ya!'' diyen Tahir utanmasa çocuk gibi kendini yerlere atacaktı.

 

''Lan bi' zırlama... Babaanne sana kızı vermezse de vardır bildiği sonuçta görmüş geçirmiş kadın...'' dedi Kenan Ömer'den önce.

 

''Ben sana şimdi geçiricem Kenan az kaldı!'' diye yanıtlayan Tahir'i her zaman ki gibi pek de iplemiyordu bizim ki...

 

Aynı zaman da Bahar çay kesmeye çalışıyordu ama sadece çalışıyordu çünkü beceremediği aşikardı.

 

''Aşkım yapamıyorum ben ya...'' derken ağlamak üzereydi.

 

''Oluyo güzelim oluyo... Kimse anadan doğma öğrenmiyo ki bunu... Kurban olurum sana ben.''

 

Bahar Sinan'ın sözlerine tav olmuştu. Bu da onu gaza getirdi haliyle.

 

''Evet haklısın... Biraz daha üzerinde çalışırsam kaparım ben bunu.''

 

Aslında Sinan, onun gerçekten yapamadığının farkındaydı ama bir kadına bir şeyi yapamamak bile bu kadar mı yakışırdı yahu... Bahar onun için adeta bir rönesans tablosu gibiydi. Her baktığında farklı bir yanını keşfediyor olmak onu ciddi anlamda mest ediyordu. Bu aşk dünyanın en güzel duygusu olabilirdi.

 

''Yavrum gel çıkalım istersen biraz dinlen sende yoruldun...''

 

''Dalga geçiyosun dimi Sinan? Bravo ya!''

 

Sinan o anda gülmeye başladı.

 

''Aşığım sana... Gel bi' öpücem.''

 

Bahar'a doğru uzandığında kız panikle geri çekildi.

 

''Yuh ama Sinan amcanla yengen karşımızda duruyolar.''

 

''Evlenicez kızım biz n'olucak sanki bi' kere öpsem?''

 

''Herkesin içinde olmaz o öyle...''

 

''Hmmm... Nasıl olur bi' anlat bakayım müstakbel kocana?

 

''Kocama mı?'' diyen Bahar gözlerini belertmiş Sinan'a bakıyordu.

 

''Şunun şurasında ne kaldı ki?'' dedikten sonra iyice genç kıza yaklaşmaya başlamıştı Sinan.

 

"Arsız edepsiz! Evlenince Allah bana sabır versin..." diyen Bahar sevdiğini iteleyerek, eliyle saçlarını güzelce savurup çaylıktan tek başına çıktı. Çıktı çıkmasına ama geride onu hayran hayran izleyen bir Sinan bırakarak tabii.

 

Gün akşama evrildiğinde bizim iki delikanlının kalbinde tarifsiz bir heyecan vardı. Ama ikisi de farklı heyecanlardı elbette... Ömer sevdiği, gözünden sakındığı kadını ilk kez bir büyüğünden isteyecek olmanın heyecanı ve mutluluğundaydı. Tahir... Ah Tahir ise, korktuğundan heyecanlıydı. Diyordu ama kimse oralı olmuyordu ki yahu! Bu babaanne cidden ona kafayı takmıştı. Ulan bir kere istemişti zaten, bir daha niye aynı stresi yaşıyordu ki? Hele de tatlı göründüğü kadar, dili iğneli bir babaannenin karşısında diken üstündeydi yeminle.

 

"Eee deyun bakayim uşaklar? Ne iş geldunuz?"

 

"Babaanne sen dedin ya..." diye lafa giren Tahir'in yanında oturan Ömer, ayağıyla arkadaşına sağlam bir tekme savurdu.

 

"Ulan davar! Bozmasana bi' mal mısın sen ya?!" derken sesini bir hayli kısmış vaziyetteydi.

 

"Oğlum kendi dedi ama ya!"

 

"Bak hala! Lan sen tescilli malsın, garanti yani şu an!" dediğinde babaanneye döndü gülümseyen yüzüyle.

 

"Babaannem sebebi ziyaretimiz malum. Bizim bu oğlan pek beceremez konuşmayı az dangozdur o yüzden konuya ben gireyim."

 

"Niye? Akli mi kittur?"

 

Babaannenin cevabıyla Kenan sağlam bir kahkaha bırakıp ardından yaşlı kadını karadeniz ağzıyla cevapladı.

 

"He babaannem vallahi kittur."

 

Tahir'in gözleri an itibariyle ateş püskürten bir silahtı ve Kenan'ı tam anlamıyla tarıyordu. Dilini yuvarlayıp ısırdığın da Kenan'a başını salladı. Bu da şu demek oluyordu. "Şu iş bitsin sen kazığa sokucam Kenan!"

 

Kızlar bu durumun karşısında kapı arkasında kıkırdarken Sinan ve Kadir de gülmemek için dişlerini sıkar vaziyette bekliyorlardı.

 

"E bu benum torunuma kocaluk edemez o zaman."

 

Tahir duyduklarıyla panikleyip lafa girdi.

 

"Ederim babaanne ederim, o ne demek. Ben o istesin kainatı bile yakarım."

 

Ömer öksürükle araya girdi.

 

"Neyse, velhasıl kelam... Allah'ın emri, peygamberin kavliyle kızların Miray ve Elçin'i kendimize istiyoruz." dediği an Sinan araya girdi.

 

"Oğullarımız ne işle meşguller?"

 

"Ulan Sinan!" diyen Tahir kaşlarını çattı.

 

"Bizim kızlarımız değerli beyler bunları bilmemiz lazım."

 

"Sinan sen bizimle taş.." demişti ki susup yeniden öksürdü Ömer, "Dalgamı geçiyosun?" diye toparladı lafı.

 

"Yooo soru soruyorum."

 

"Abi yapma be yazık..." diyen Kadir hem gülüyor hem de bu iki adamın haline cidden acıyor gibiydi.

 

"Tamam uşaklar uzatmanun zamani değil. Ben Ömer oğlumi hayin sevdum. Ha bu Tahir'i de..." derken bir süre düşünür gibi yaptı ve kısa süre sonra cümlesine devam etti. "Ne edeyim bizum kız sevmiş. Vermezsem peşe kaçar o biraz delidur. Eyi da... Verdum gitti." dediği an büyük bir alkış koptu. Ardından kızlar yaptıkları kahvelerle içeriye girdiğinde güzel bir sohbetin temelleri atıldı.

 

Geceye doğru Ömer yine Miray'la beraber dışarıya çıkmıştı.

 

"Seni babaanneden de istediğime göre, artık geriye bir yüzük kaldı."

 

"Bir mi? İki olmasın?" diyen Miray kısık gözleriyle Ömer'e bakıyordu.

 

Ömer onun bu haliyle sırıtmaya başladı.

 

"Vaaaay! Miray hanım ipleri ele geçirmeye başladın yani şimdiden..."

 

"Bak baştan söylüyorum Ömer, sen yüzük takmazsan bende takmam. Her şey karşılıklı."

 

"Bak seeeen! Hele bi' takma, hele bi' takma..." derken gülüşü hala yüzünde asılı kalmıştı.

 

"Kusura bakma hiç, hatta istersen bak. Sen dışarıya bekar imajı verirsen bende veririm."

 

"Ahh ahhh seni öyle bir öpesim geldi ki şu an... Şu nazına, edana kurban. Ne dersen tamam be güzelim, yeter ki iste. Sen benim duygularına karşılık verdin ya, sen beni dünyanın en mutlu adamı yaptın ya. Emrine amadeyim artık, dile benden ne dilersen."

 

Genç kız onun sözleriyle kalbinin bir kuş gibi kanatlanıp, uçtuğunu hissetti.

 

"Ömer..."

 

"Söyle sevgilim, kalbim, her şeyim.."

Ömer, bunları söylerken öyle derinden söylemişti ki Miray duyduklarıyla neredeyse ağlayacaktı.

 

 

"Benim için artık bu dünya güzelse, içinde sen varsın diye."

 

Adamın bir eli kızın yanağını kavrayıp okşamaya başladı. Hissettiği bu duygular, yaşadığı şu an ona rüya gibi geliyordu... Öyle ki gerçek olmayacak kadar güzeldi.

 

"Bundan böyle annen, baban, kardeşin, sevgilin, kocan... Neyin eksikse oyum ben. Senin ailen benim, biziz." derken diğer dostlarını da kast ediyordu.

 

"Geleceğim sensin. Sizsiniz." diyen Miray, bir ilki gerçekleştirip adamın dudaklarına uzandı. Ömer zaten bu anı yaşabilmek için kafasında kırk tane plan çevirmişti, dünden razıydı... Kızın dudaklarını hemen kavradı. Öyle bir öptü ki onu, tüm geçmişini sildi, bütün çaresizliğini, acılarını, yalnızlığını, kimsesizliğini sildi. Öptükçe var oldular, bir oldular, yâr oldular, yuva oldular. Aynı zamanda Ömer içten içe yemin etti, ona asla yara olmayacaktı.

 

Diğer yandan Sinan mutfakta bulaşık yıkayan Bahar'ı uzaktan izlerken, kızları nasıl mutfaktan kovup sevdiğiyle nasıl baş başa kalabileceğinin planlarını yapıyordu ki bir anda ayaklanıp mutfağa girdi.

 

"Zülal, babaannem sana sesleniyordu sanki abicim."

 

"Aaa ben duymadım Sinan abi, bi' bakayım bari." dedikten sonra Zülal mutfaktan çıktı geriye kalan düşmanı ise alt etmek çok zor olduğundan plan yapmadı, kendisini dümdüz kovmayı düşünüyordu. Ama düşman pis sırıtıp kendisini izliyor, ve 'derdini biliyorum' bakışları atıyordu.

 

"Elçin, toz ol..."

 

"Aaa ama abicim, bana da şöyle sağlam bir yalan bulamadın mı?"

 

Sinan kaş göz işaretleri yapıp sus derken, Bahar elinde ki tabağı bırakıp Sinan'a döndü.

 

"Ne yani az önce Zülal'e yalan mı söyledin?"

 

"Dilini kesicem Elçin, o dilin var ya o dilin!"

 

"Öff tamam yaa çifte kumruları baş başa bırakayım. Sonuçta halden anlarız yani, biz de sevdalıyız."

 

"Hala konuşuyo ya!" diye kükredi Sinan.

 

Nihayet baş başa kaldıklarında Bahar bulaşıkları bırakıp ellerini kuruladıktan sonra sevdiği adama sokuldu.

 

"Aşkım ne gerek var böyle çetrefilli yollara, çağırsan gelirdim ben yanına."

 

Sinan kollarına aldığı sevdiğinin, saçlarını koklarken yanıtladı.

 

"Kızım geldiğimizden beri çete gibi geziyosunuz. Seçenek mi bıraktın sanki?"

 

"Oy... Benim koca bebeğim kızmış mı bana?" derken geri çekilmiş Sinan'ın yanaklarını sıkıyordu. Sinan durumdan hayli memnun olsa da o şerefsiz arkadaşlarının ağzına laf vermemek için elini uzatıp mutfağın kapısını hızlı bir şekilde kapatttı. Ardından harekete geçti ve kızı bir hamleyle duvara yaslayıp daima hasret kaldığı dudaklara ulaştı. Öptükçe öpesi geliyor, vallahi bu kıza doyamıyordu ya!

 

Bahar, sevdiği adama karşılık veriyordu vermesine ama adam nefes almasına dahi fırsat vermiyordu ki, eliyle Sinan'ın omzuna yapıştırdı. Sinan o an ki şaşkınlıkla kendini biraz geri çekince Bahar cırlamaya başladı.

 

"Sinan, kurban olayım nefessiz kalıyodum ya! Napıyosun?"

 

Sinan alnını, Bahar'ın alnına yasladı ve nokta atışını yapıp mutfaktan çıktı.

 

"Yarın dönüyoruz ve hemen evleniyoruz."

 

Ardından şaşkın, heyecanlı, mutlu ve korku dolu bir kadın bırakarak tabii.

 

Loading...
0%