Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@selcanykazdal

3.bölüm

 

 

 

Beklenen gün gelmişti. Bugün günlerden Pazardı. Mahallede ki herkes, güzel bir telaş içinde son hazırlıklarını tamamlıyor, Sinan ise heyecandan ölüyordu. Sözde ağır abiydi bir de. Resmen tir tir titriyordu. Racon falan hak getire! Gömleğinin düğmelerini iliklerken babasının sözü kulaklarında çınladı.

 

Racon aşkı teğet geçer, aşk raconu deler geçer...

 

Gülümsedi. Ona değil raconu, ömrü feda olsundu. Ayna da saçlarını kontrol ettikten sonra direkt mutfağa geçti. Annesi son börekleri kızartıyor, Elçin ise hazırladıkları yiyecekleri sepete koyuyordu. O sırada elinde belki de on poşetle içeri Kadir girdi.

 

''Getirdin mi etleri koçum?''

 

''Getirdim abi de baya bi geçirmiş kasap sana uyandırayım.'' derken geçen sefer Tahir'in yaptığı gibi alay ediyordu.

 

''Hay si...'' daha cümlesini bitirmeden bulunduğu yeri hızla kavrayıp küfrünü yuttu. ''Başlıycam ama ha! Tahir bi' yandan, sen bi' yandan!''

 

Tahir ismini duyan Elçin'in bir an kalbi tekledi, her zaman ki gibi... Artık alışmıştı, bu aşkla kuruyup gidecekti sonunda. Annesi son börekleri de tavadan aldığında artık hepsi hazırdı, kapıyı kilitleyip bahçeden çıktıklarında Kadir'e döndü.

 

''Sen annemi al, kızları ben getiricem.''

 

Bunu duyan annesi içten içe sırıtsa da, hiç ses etmeden Kadir'in arabasının ön koltuğuna kuruldu. O kızın yakın zamanda gelini olacağını zaten biliyordu. Oğlu da aynı babası gibiydi. Severse asla bırakmazdı. E artık darısı Kadir ve Zülal'in başınaydı.

 

Kadir'in arabası gözden kaybolduğunda, kız kardeşiyle arabaya binip kısa süre de kızların evinin önüne geldiler.

 

''Git kızlara haber ver Elçin, bekliyorum hadi.'' dediğinde Elçin uçar gibi çıktı arabadan. Sinan ise arkasından bakarken sırıtmakla meşguldü.

 

Merdivenleri koşar adım çıkan Elçin, nefes nefes zile bastı. Neden böyle telaşlandığını bilmiyordu ama abisi ve Bahar'ın yeniden karşılaşacak olması onu bile heyecanlandırmıştı. Kapıyı açan Zülal kısa sürede Bahar'a haber vermiş ve ellerinde ki poşetler ve sepetle üç kız apartmandan çıkmıştı.

 

Sinan arabanın radyosunu kurcalarken, denk geldiği şarkıyı içine çeker gibi nefes aldı, biraz da ses verdi. Bu şarkı çalarken yanında sevdiğiyle kısa da olsa yolculuk yapacak olması onu büyük hazla doldurmuştu.

 

Yağmur yağayi yağmur

Çaylarun uzerine

Vuruldum yanayirum

Yarimun gözlerine

 

O anda bakışları apartmandan çıkan kızları buldu, gözleri tam anlamıyla Bahar'ı sarıp sarmaladığında içi titredi. Giydiği kırmızı çiçekli elbise ne kadar yakışmıştı sevdiğine, hele ördüğü saçı... Küçük bir kız çocuğu kadar masum ve tatlı görünüyordu. Bu kız, bu güzellikle bir gün sebebi olacaktı.

 

Baharda filizlenur

Çaylarun yapraklari

Anzer balina benzer

Yarimun dudaklari

 

Şarkının etkisiyle bakışları kızın dudaklarını buldu. Kızın, Sinan'ın aklını başından alan dudakların da ruja dair bir iz yoktu, zaten Bahar makyaja gerek duymayacak kadar güzeldi. Su gibi dupduruydu, adamın kana kana içmek istediği o lezzetli Ilıca suyu gibi işte.

 

Kızların ellerinde ki poşeti son anda fark eden Sinan arabadan inip, yanlarına gitti.

 

''Günaydın hanımlar, poşetleri alayım...''

 

''Günaydın Sinan abi, nasılsın?'' diyen Zülal elinde ki poşetleri adama uzattı.

 

Sinan bagaja doğru ilerlemeden önce onu cevapladı.

 

''İyiyim abicim sağ ol, sen nasılsın? Bak o Kadir seni üzerse bundan sonra ilk bana söyleyeceksin.'' derken sırıtıyordu.

 

''Ben onun hakkından geliyorum abi, sen merak etme.'' diyen Zülal arka koltuğa çoktan kurulmuştu bile. Elçinde elinde ki sepeti Bahar'ın kucağına bırakıp, Zülal'in yanına geçti. Bahar ise kısa bir an duraksamış, olayı kavradığında ise Elçin'i öldürmek istediğine karar vermişti. Neden abisinin yanına değil de arkaya geçip oturmuştu? Kendisi ne yapacaktı? Böyle bir şey yaparken aklı neredeydi acaba?

 

''Alayım onu da...'' diyen Sinan'la kendine gelip, sepeti ona uzattı. Ardından hızla arabanın arka kapısını açıp, kızlara öfke dolu gözlerle baktı.

 

''Sizin amacınız ne? Elçin öne geçer misin lütfen?''

 

''Üzgünüm kuzum geçemem. Zülal'le dedikodu yapacağız.''

 

Genç kız öfkeyle nefes bırakırken, Zülal kıkırdadı.

 

''Hadi ama kuzen, ne var yani öne otursan. Ölmezsin ya!''

 

''Sizden nefret ediyorum!'' dediğinde kapıyı kapatmak üzereydi ki Elçin konuştu.

 

''Bizde seni seviyoruz bebişim.''

 

Bahar neredeyse çocuk gibi olduğu yerde tepinip, çığlık atacaktı. Zaten heyecandan ölüyordu, bir de adamla o yolu yan yana nasıl gidecekti? Sinan'ın aracın sürücü tarafına doğru yürüdüğünü görünce el mecbur, geçip ön koltuğa oturdu ve hırsla kemerini bağladı. Aslında kızgınlığı kızlara değil kendineydi. Kalbi maraton koşusuna çıkmış gibi atmasaydı şu koltuğa oturmak elbette kolay olurdu ama alçak kalbi her şeyi mahvediyordu.

 

Sinan da arabaya geçtiğinde kemerini bağlayıp kontağı çalıştırdı ve vitesi attı, Bahar ise o tarafa bakmamaya yemin etmiş gibi kafasını cama çevirmişti. Arkadan gelen kızların kıkırtısıyla iyice sinirlenen Bahar, piknik yerine vardıklarında ikisinde canına okuyacaktı. Araba hareket ettiğinde kafasını çevirdiği camdan adamın yansımasını görünce, ılık bir heyecan bedenini bir an için sersemletti, farkında olmadan ister istemez göz ucuyla bakışları adama bulmuştu bile. Adamın üzerine giydiği buz mavisi gömlek ona o kadar yakışmıştı ki, bir an için onu izlerken resmen nefes almayı unuttu. Kızların sesiyle, girdiği transtan çıkan Bahar onların isteği üzerine radyonun sesinin açmak için elini uzattığın da, adamla aynı hamle yapmanın şokunu yaşıyordu, çünkü şuan elinin üzerinde duran el Sinan'a aitti.

 

Sinan kızın kendisini izlediğini fark etmesiyle zaten mest olmuşken, şuan ki durumdan bir hayli memnundu. Bu kızlar bugün gerçekten onun lehine çalışıyorlardı. Bahar ateşe değmiş gibi elini çekince, yaşadığı o boşluk hissi ona bir an için tuhaf hissettirse de şimdilik bunu görmezden gelebilirdi. Ne de olsa beraber yaşayacak çok daha güzel anları olacaktı. Radyoya ses verdiğinde, keyifle şarkıya eşlik etmeye başladı aynı zamanda kızı gözleriyle süzmeyi de ihmal etmiyordu ama nazlı yari kafasını yine cama çevirmiş o güzel yüzünü ondan saklıyordu. Kurban olurdu be!

 

***

 

Piknik alanı çocukların sesleriyle iyice cennet bahçesine dönmüşken, Sinan on dakika önce kurduğu hamakta keyif yapıyordu... Gözü elbette sürekli Bahar'daydı. Kız artık kaçacak bir delik bulamayacağını anlayıp pes etmişti ama yine de utanma duygusundan kaçamıyordu haliyle.

 

Yanına gelen Tahir kızgın gözlerle kendisi süzdü bir süre.

 

''Şerefsiz! Burada o kıçını büyütmekle kız tavlanmaz haberin olsun. Gel biraz da sen dur şu mangalın başında.''

 

''Siktir lan oradan, para benden pişirmesi sizden! Şimdi çekil önümden manzaramı kapatıyosun.''

 

''Hay senin manazarana...'' diyen Tahir'e tepkisini kükreyerek verdi. ''Höst ulan!'' dedikten sonra etrafa bakınmaya başladı. Kadir, Tahir ve mahalleden bir kaç genç mangalla uğraşıyor, Ömer çocuklara elindeki tebeşirle saha çiziyor, Kenan kız çocuklarıyla ip atlıyordu. Kahkaha attı. O esnada Bahar'ın bakışlarının ona döndüğünü fark ettiğinde, onunla göz göze geldi. Keyfi belki de uzun zamandır olmadığı kadar yerindeydi, bir de sevdiği gözlerine uzun uzun özgürce baksaydı tadından yenmezdi. Ama olsun yine de şükür ediyordu.

 

''Nasıl? Rahat mısın orada?'' diye cırlayan kıza ilk önce şaşırsa da, işi piçliğe vurup laf attı.

 

''Hemde nasıl... İnanmazsan gel yanıma, rahatlığını test edersin.''

 

''Edepsiz!'' diyen kız arkasını döndüğünde, bu kadar kolay iletişim kurabilmelerine yeniden şükür etti. O etek olayından sonra biraz çözülmüşlerdi, kim bilebilirdi o Okan şerefsizinin bir işe yarayacağını. Yeniden kızı izlemeye başladı, örgüden sızan saçlarını zapt etmeye çalışırken bir yandan sepettekileri boşaltıyordu, inatçı burnu az önce ki diyalogtan dolayı yukarıya kalkmış, dudakları ise sımsıkı birbirine kenetlenmişti. Annesini ona seslenmesiyle bakışlarının hedefi değişti, annesi bıyık altı gülerken sahte bir sinirle, ''Orada boş boş duracağına gel şu domatesleri doğra!'' dedi.

 

''Anne,ben ne anlarım domates doğramaktan allasen?'' diyen Sinan çoktan hamaktan kalkıp, yanlarına ulaşmıştı bile. O sıra kızların kıkırdağını hissetti, hele de Bahar'ın kahkahasını zapt etmeye çalıştığını görünce gidip tam da kızın yanına oturdu.

 

''Hoşuna gitti bakıyorum Bahar Hanım...''

 

Genç kız bakışlarını ona çevirip, hızla geri çekti.

 

''Evet, bir domates bile doğramaktan aciz olman komik.''

 

''Öyle mi?'' derken, oda keyifle sırıttı.

 

''Öyle.''

 

''Annem ver sen şu domatesleri, öğretmen hanım görsün nasıl domates doğranırmış.''

 

Gülsüm, ikisinin arasında ki elektriği gördükçe daha çok keyifleniyordu. Hemen domates dolu tabağı oğluna uzattı.

 

''Mangalda közlenecekler, yuvarlak doğrayacaksın.''

 

''Tamamdır.'' diyen Sinan, o kadar da zor olmayacağını düşündü. Alt tarafı bir domates doğrayacaktı. Ne kadar zor olabilirdi ki? Eline aldığı bıçakla, diğer elinde tuttuğu domatese gelişigüzel bir baktı. İlk önce sağa doğru tuttu, sonra sola, sora yeniden sağ... Bahar'ın kıkırtısıyla bakışları yeniden genç kızı bulduğunda ''Neye gülüyorsun sen?'' diye sordu.

 

''Neye olacak, beceriksizliğine... Ver şunu da göstereyim.'' dediğinde Sinan uzatmadan, domates ve bıçağı elinden aldı. Pratik hareketlerle domatesi doğramaya başladığında bir yandan da Sinan'a yapması gerekeni söylüyordu. Genç adama bundan bir ay kadar önce bu kadar basit bir şey için bu denli mutlu olacağını söyleseler bir tarafıyla gülerdi ama şuan mutluluktan delirebileceğini düşünüyordu. Kısa bir an şuan da onunla evli olduklarını hayal etti. Bu düşünceyle bir an kalbi ritmini kaybetmiş gibi tekledi. Sonra yutkundu, ardından hayaline devam etti. Bu kadının ona kalbini açtığını, hatta karnında onun çocuğunu taşıdığını, hayali bile o kadar güzeldi ki o hazla anında nefesi kesilir gibi oldu. Hızla ayaklanıp, ''Ben bi' bizim çocuklara bakayım.'' dedi. Neredeyse koşar adım oradan uzaklaştı. Az önce hayal ettikleri, ona o kadar yoğun duygular yaşatmıştı ki, bir an öyle bir şeyin gerçekliği için canını verebileceğini fark etti.

 

Arkasından şaşkın şaşkın bakan Bahar ise, az önce yaşadıkları o güzel anı neyin bozduğunu merak edip, huysuzca domatesleri doğramaya devam etti.

 

Sinan Kadir ve Tahir'in yanına geçtiğinde, Ömer ve Kenan'da yanlarına geldi.

 

''Hayırdır sarı, sen bi şarhoş gibisin.'' Diyen elbette ki Kenan'dı dalga geçmek için fırsat kolluyordu şerefsiz.

 

''Aşk sarhoşudur o.'' diye destek çıktı Tahir.

 

''Ne aşkı? Ne şarhoşu?''

 

Hiç bir şeyden haberi olmayan Kadir meraklı gözlerle yanında ki adamları süzüyordu.

 

''Ben şimdi size bi' çakacam, bir hafta sarhoş gezeceksiniz!'' dedi Sinan. Konuyu kapatmak istiyordu, hele ki az önce hissettiği şeyler hala yoğunluğunu koruyorken.

 

''Uğraşmayın lan kardeşimle!'' diyen Ömer'de, diğerlerine meydan okuyordu.

 

''Senin kardeşinse bizim de kardeşimiz, şakalaşıyoruz heralde.''

 

Kenan'ın söyledikleri değildi aslında Ömer'i pek enterese etmemişti aslında ama ona omuz atması sonucu kafasına Ömer'den şaplağı yemişti. Onun bu hareketine herkes gülerken Tahir keyifle konuştu, onun da işine geliyordu Kenan'ın pataklanması, kendisi onun yaptığı şantajlardan elini bile süremiyordu bu ite.

 

''Vura vura salak ettin bu dengesizi, ama ellerin dert görmesin Ömer'im.''

 

''Eyvallah kardeşim.''

 

Mangalda ki bütün etler, tavuklar, sucuklar afiyetle tüm mahallelinin midesine inmiş, şimdi ise çay keyfi yapıyorlardı. Bu sefer hamağa uzananlar, Ömer ve Kenan'dı. Kadir bir ağacın gölgesinde sevdiğini omzuna yaslamış, olduğu kadar romantizmin dibine vuruyordu. Tahir ise Gülsüm annesi ve Saliha ablasına hararetle bir şeyler anlatıyor, Elçin ve Bahar ise çok beğendikleri bir köşe de birbirlerinin fotoğraflarını çekiyorlardı. Sinan... Sinan ise Cavit'le misket oynuyordu ne yapsın? Sözde Bahar'la yakınlaşacak ve birbirlerini tanıyacaklardı ama o cadı kardeşi yine tüm planın üzerine tüy dikmiş kızı fotoğraf çekilmeye götürmüştü.

 

''Sinan abi sıra sende... Abi? Nereye bakıyosun sen?'' diyen Cavit onun baktığı taraf döndüğünde sırıttı.

 

''Bahar öğretmenim çok güzel dimi?''

 

''Di Cavit di... Bi' dakika, Bahar senin öğretmenin mi?''

 

''Evet sınıf öğretmenimiz.''

 

''Hadi lan!'' derken aklında bir bir yanıp sönen ampuller, ona müjdeyi veriyordu.

 

''Yemin ederim ki...'' diyen çocuğun saçlarını okşayıp ayaklandı. Artık okula gitmesi için jilet gibi sebebi vardı, bir anda keyfi yeniden yerine geldi.

 

''Sen Samet'i çağır onunla devam edin aslanım.'' dediğinde kızların yanına doğru gitti.

 

''Kızlar bakıyorum da çok beğendiniz burayı...''

 

''Evet abi ya, lütfen bi daha gelelim buraya.''

 

''Geliriz güzelim.''

 

Bakışlarını Bahar'dan çekemiyordu. Kız umursamıyormuş gibi davransa da hafif dağılan ve örgüsünden sızan perçemlerle yüzünü kapatmaya çalışıyordu. Elçin durumu fark ettiğinde sırıtıp, ''Zülal sana bi'şey söyliycem!'' diye bağırıp orayı hızla terk etti.

 

Sinan ne yaptığını bilmiyordu ama neden yaptığını çok iyi biliyordu. Ağır adımlarla kıza yaklaşıp, zaten bozulmuş olan örgüyü bir arada tutan tokayı tek seferde çekip aldı. Sağ eli kızın saçlarına dokunduğunda, onları okşarcasına dağıttı. Şuan onu öpmek için nelerini vermezdi ki... Ama beklemeliydi, bekleyecekti de.

 

''Böyle daha güzel oldu...'' dediğinde, içinde bulundukları garip durumdan dolayı sesi oldukça kısık çıkmıştı.

 

Bahar'ın kalbinin hızı, soluk hızıyla yarışırdı. İkisi de bağımsızlığını ilan etmiş, resmen hunharca koşuyorlardı. Adamın elleri saçlarını bulduğunda nefesini tuttu, galiba ölüyordu... Bu hissettikleri boyunu aşmaya başlamıştı. Sahi daha önce hiç böyle hissetmiş miydi? Hissetmemişti elbette, bu adam ona bir ilki yaşatıyordu.

 

''İyi de, hava çok sıcak böyle bunalıyorum toplasam daha iyi olur. Zaten yakın zamanda kısalttırıp kurtulmayı planlıyorum.'' derken, tedirgin bir tebessüm bıraktı.

 

''Saçların sana çok yakışıyor, yapma...'' diyen adam mümkünmüş gibi daha da dibine girmişti.

 

''İnan benim yerimde olsaydın, sende aynısını yapmak isterdin.''

 

''İstemiyorum, kestirme sakın.''

 

Sinan'ın söyledikleriyle kulaklarının bir an için yanlış işittiğini düşündü. İstemiyorum demişti. Kestirme demişti. Neden böyle söylüyordu şimdi? Amacını anlayamasa da içinde ki aşık kız keyifle dört dönüyordu, bu durumdan oldukça da memnundu üstelik. Farkında olmadan dudaklarından, ''Tamam.'' kelimesi çıkmıştı. Genç adam gülümseyip başını olumlu anlamda salladı.

 

''Güzel... Bir de mini etek giymezsen, seninle çok iyi anlaşacağız.''

 

Genç kız o an girdiği transtan anında çıktı.

 

''Ne?''

 

''Şu mini etek mevzusu diyorum.''

 

''Yok ya! Pardon da sana fikrini soran oldu mu acaba?''

 

''Bahar bak yine inat ediyorsun! Kızım giymesen ölür müsün ya?''

 

''Ben mini eteklerimle mutluyum ayrıca niye bu kadar kafaya taktın anlayabilmiş değilim.'' Dediğinde o inatçı burnunu yine havaya dikmiş, aynı zamanda da gözlerini kısmış adamdan bir cevap bekliyordu.

 

''Kızım elin herifleri bakıyor diyorum anlamıyor musun? Sen bizim mahallemizin kızısın artık, kafaya takarım tabi!'' diyen Sinan, öfkeli ve kıskanç Sinan'la çoktan yer değiştirmişti.

 

''Ben kimsenin keyfi için, alışkanlıklarımdan vazgeçemem. Ayrıca kendimi de korurum merak etme!''

 

''Sırf ben söylüyorum diye inat ediyosun dimi? Yeminle bu kadın milletinin inadı intihar sebebi!''

 

''Ne o? Daha önce bir çok kadınla münasebetin oldu galiba. Oldukça tecrübeli konuştun...'' dedi sinirle Bahar, sonra ne söylediğini fark ettiğinde ise iş işten geçmişti. Sinan duyduklarıyla kocaman sırıttı, resmen 1-0 öne geçmişti.

 

''Ne dedin?''

 

''Yo..yok bi'şey öylesine bi merak işte, bi an boş bulundum. Yoksa bana ne kiminle ne münasebetin olmuşsa olmuş...''

 

''Hmmmm...''

 

''Ben gideyim de, etrafı toparlamalarına yardım edeyim.'' dediğinde, telaşla Sinan'ın yanından uçarcasına kaçtı. Adamın ise keyfine diyecek yoktu, derin ve huzurlu bir iç çekti.

 

''Nazini sevduğum...''

 

 

Diğer yandan bir ağacının gölgesine sığınan iki aşık, sessizliğin keyfini çıkarmakla meşgulken, Zülal aklına gelenle Kadir'e döndü.

 

 

''Aşkım...''

 

''Söyle güzelim?''

 

''Sence abinin Bahar'dan hoşlanma olasılığı yüzde kaç?''

 

Kadir durumu anlasa da, abisinin işine karışmaması gerektiğinin bilince, sevgilisini iyice sarıp alnından öptü.

 

''Bilmiyorum ve olsa da bu bizim karışmamamız gereken bir konu dimi?''

 

Zülal sinirle, Kadir'in kollarından sıyrıldı.

 

''Nasıl karışmamamız gereken bir konu ya? Biri benim kuzenim, diğeri de senin abin. Gerçekten nasıl bu kadar ruhsuz olabiliyorsun sen?''

 

''Hayda! Olay yine bana patladı iyi mi! Ne alakası var şimdi ya, o ikisi arasında ki mevzu bize ne?''

 

Genç kız gözlerini sinirle kısarak sevdiği adama baktı.

 

''Seni duygusuz Laz! Nasıl sevdim ben seni bilmem ki...''

 

Kadir ukala bir sırıtmayla onu cevapladı.

 

''Laz, insanı böyle çarpar işte... Zamanın da uzak durman gerekirdi, ne de olsa üç harfliyiz.''

 

Zülal duyduklarıyla bütün sinirinin uçtuğunu hissetti, keyifli bir kahkaha attığında ona olan sevgisinin ne denli yoğun olduğu hissedip sesli bir iç çekti. Tüm öküzlüklerine rağmen, bu adama aşıktı. Genç adamın ellerinden birinin saçlarına uzandığını fark ettiğinde, tam sevgilisini öpmek için eğiliyordu ki Elçin'in sesiyle hemen kendini geri çekti. Müstakbel görümcesi bazen istenmeyen ot gibi zamansız bir şekilde ortamda bitiveriyordu.

 

***

 

Gün rengini karanlığa teslim ettiğinde, Sinan odasında uzanmış kızın sosyal medya hesabını kurcalıyordu. Bunu herhangi biri duysa bütün karizması yerle bir olurdu, bu yüzden kimsenin görmediğine bir kez daha şükretti... Hele ki Kenan görseydi, diline sakız olurdu it herifin! Açtığı fotoğrafta ilk dikkat ettiği kızın güzel gülüşü oldu. Farkında olmadan parmakları, kızın telefon ekranında ki dudaklarında gezindi, ardından saçlarında... Gözünde bir an da bugün yaşadıkları belirdi. Yumuşacık saçları, kendisine zaman zaman kızgın bakan ama sonra kayıtsız kalamayan ve ışıldayan gözleri, inadı... Ah o inadı! Bahar'ın o inadı başına bela olacaktı, buna emindi. İnat ettiğinde geri dönüşü olmayacağına da bugün öğrenmişti. Yine de hoşuna gidiyordu, ne güzel inat ediyordu... Şiir olaylarından biraz anlasaydı, kız sayesinde şimdiye kadar şair bile olurdu.

 

''Abi?''

 

Kapının açılmasıyla, telefonunu hızlıca kitleyip yatakta biraz doğruldu. İçeriye giren Elçin sanki az önce abisinin ne yaptığını biliyormuş gibi sinsi bir sırıtmayla yatağın ucuna oturdu.

 

''Hayırdır? Sen normalde kendini odalara kapatmazdın...''

 

Sinan, kız kardeşini o kadar iyi tanıyordu ki, bu söylediklerine sinirlenmedi bile, sakin bir tavırla cevapladı kardeşini.

 

''Sana ne.''

 

''Aşk olsun abi! Şurada iki kardeş olarak oturup iki kelam edemiyorsak vay halimize yani!''

 

''Elçin niye geldin?'' dedi bu sefer. Elçin'in en sevdiği şey, birinin ağzından laf almak istediğinde duygu sömürüsü yapmaktı. Bu kardeşi varya, adamı suya götürür susuz getirirdi. Elçin planının elinde patlamasıyla hayal kırıklıklarını toplamış, abisine son sözlerini söyleyip odayı hızla terk etmişti.

 

''İyi be tamam! Annem çay yaptı, gel de zıkkımlan...''

 

''Sen abinle nasıl konuşuyon, gel kız buraya!'' diyen Sinan ise sırıttığı halde kızı yakalamak için kovalamaya başlamıştı bile.

 

Aynı saatlerde Bahar ve Zülal ellerine aldıkları kahve kupalarıyla balkonda oturuyordu. Sohbetleri önce çocukluklarından, daha sonra öğrencilik zamanlarından başlamış ama nasıl olduysa konu birden Kayalar erkeklerine gelmişti.

 

''Sahi, siz Kadir'le nasıl tanışmıştınız? Bi' daha anlatsana, az gülelim.''

 

''Ayy sorma! Gerizekalı ya. Bu beni görmüş beğenmiş tamam mı? Yanaşamıyor tabi bana başlar da, mahallede ki kadınların ağzından benimle alakalı laf almak için, yardım ediyorum ayağına kadınlarla halı yıkıyordu ya. Bende marketten çıktım eve gidiyorum, bunu gördüm ama ne görmek! Gülmemek için dişlerimi sıkıyorum resmen. Bu da beni görünce ayaklanayım derken ayağı bir kaydı pat diye kıçının üstüne.'' dediğinde iki kızda kahkaha krizine girmişti.

 

''Sonra ben koştum tabi, iyi misin diye. Öyle tanıştık. Ah benim şapşal sevgilim.'' diyen Zülal, kızın aklına bir parça mavi çalmak için Sinan'ın konusunu açtı.

 

''Sinan abim öyle değildir ama... Çok ağır başlıdır. Geçen sene mahalle de küçük çocuklara uyuşturucu satıyorlardı, öğrendiği gibi bir hafta da esamesini bırakmadı ortalıkta. Tüm mahalle ona duacı.''

 

''Kızlar da hasta...'' dedi Bahar. Söylerken bile kıskançlıktan tüyleri diken gibi olmuştu. Hepsini yolası geliyordu da, o kadar kişiye gücü yetmezdi.

 

''Evet o dörtlü mahallenin aktörü gibidirler, herkes hasta. Kenan abi çapkındır mesela kızlarla çok flört eder, Tahir abi desen kendi halinde kimsenin etlisine sütlüsüne karışmaz ama Ömer abi de aynı Sinan abim gibidir. Gerçi onun olayı çok farklı, sevdiği kadını evlenmelerine bir hafta kala kanserden kaybetmiş. O gün bugündür kimseye gözünün ucuyla bile bakmaz derler, yeminli yani...''

 

''Deme be! Of valla içim acıdı ya... Allah kimseye yaşatmasın.''

 

''Amin. He bu arada bizim Elçinin gönlü de Tahir abi de, ama abisinin arkadaşı diye uzaktan uzağa işte...''

 

''Oha ciddi misin? Kız hiç çaktırmadı ya. İkinize de aşk olsun, hiç bir şey anlatmıyorsunuz bana!''

 

''Anlattım ya şimdi tövbe tövbe...''

 

 

Aynı saat sularında Tahir artık kararını vermişti, bu hasret canına yetmişti... Ne olursa olsun gidip Elçin'le konuşacaktı ucunda ölüm yoktu ya. Hem olsa da fark etmezdi, gerekirse onun için canını bile verirdi. Cebinden çıkardığı telefonda hızla mesaj kısmına girip yazdı.

 

📩 Elçin, iki dakika tepenin oraya gelebilir misin?

 

Kısa süre sonra cevap geldiğinde heyecanla açtı.

 

📩Ne oldu ki Tahir abi?

 

''Hay senin Tahir abine... Tövbe tövbeee!'' sinirle parmakları dokunmatik ekranın üzerinde gezindi.

 

📩Önemli.

 

📩Tamam geliyorum.

 

Kabına sığamıyordu Tahir. Tamam kızı çağırmakta bir şey yoktu elbet ama nasıl söylecekti şimdi! Ulan koskoca adamı ne hallere düşürüyordu şu aşk? Her şeyi bir kenara bıraksa Sinan'a nasıl diyecekti! Yeminle doğrayıp şişe dizerdi adamı! Bir an gözü korksa da çabucak toparlandı. Sevdası uğruna varsın ölsündü umurunda değildi.

 

Elçin aldığı mesajdan sonra, heyecanla dolabını açtı. Bu adam neden onu çağırıyordu ki? Kalbini çarpıtan mantığı, aklı kabullenmiyordu ama yine de merakına yenik düştü. Belki de tahmin ettiği gibiydi. Allahtan başka, öğrenmedikten sonra kim bilebilirdi sanki? Gidecek ve görecekti hepsi bu.

 

Dolaba uzun uzun baktıktan hemen sonra, aklına gelenle dolabı kapattı. Süslenirse annesine ne deyip de çıkacaktı? Sana damat almaya gidiyorum diyecek hali yoktu. Ah Tahir, ne de güzel damat olurdu bu eve! Daldığı hayaller, kısa süre de gerçekle çarpışınca kendine geldi. Daha orta da ne fol, ne de yumurta yoktu. Kendi kendine gelin güvey olmak böyle bir şeydi galiba. Üzerindeki pijamalara umutsuzca bakıp iç geçirse de elinden bir şey gelmiyordu. Allahtan Sinan abisi evde yoktu, Kadir abisi zaten uyumuştu. Şükür!

 

Tamam Sinan abisi daha psikopattı ama en azından konuşunca laftan anlıyordu, o Kadir abisi tam bir kütüktü. Ha kütüğe anlatmışsın, ha ona. İşlemiyordu yani. Nato mermer, nato kafa! Zülal'e yine içten içe şans dileğinde oturma odasına çay içip, el işi ören ve aynı zamanda televizyon izleyen annesine seslendi.

 

''Anne, bakkala gidiyorum ben. Canım kola çekti.''

 

''Kız ne bakkalı bu saatte, hem dolapta kola var.''

 

''Heee. Kola mı dedim ben ya. Gazoz, evet gazoz diyecektim şaşırmışım. Bakkal şurası anne, ne olacak allasen! Hadi kaçtım ben...''

 

''Kız Allah canını almasın buraya gel! Bu saatte tek başına...'' diyen annesinin son cümlesini duyamadan kapıyı kapatmıştı bile.

 

Tahir, bulduğu taşın üzerine oturmuş telaşla Elçin'i bekliyordu. Bu atan kalp, bir tek onun için böylesine atacaktı bunu çok iyi biliyordu. Ona sevdalandığında Elçin lise sondaydı. Bir gün orta da hiç bir şey yokken sadece gülümsemişti, tek yaptığı buydu aslında. Kalbi de bu hareketi bekliyormuş gibi kanatlanıp onun kalbini sarmıştı. Gerçi kız ondan habersizdi orası ayrı. Ama yeminliydi artık, Elçin onun sevdasıydı ve karısı olacaktı. Ondan başkasının koynuna giren de, yar diyen de namertti.

 

Ve tepenin ucundan göründü sevdiği. Bedenini derin bir titreme aldı o sıra. Gözleri güzelliğiyle bayram etti. Yutkundu.

 

''Hoş geldin...'' dedi.

 

''Hoş buldum.'' Diyen kız da oldukça heyecanlıydı aslında. Ama ne olacağını kestiremediği için hiç bir şey belli etmemeye gayret ediyordu. ''Neden çağırdın beni?''

 

''Gel otur hele...'' diyen adam bir cesaretle kızın elini tutup onu çekiştirdiğin de Elçin öleceğini sandı. İlk kez değiyordu birbirlerine elleri. Şimdi ikisinin de kalbi yolunu şaşırmış gibi sağa sola koşuşturuyordu.

 

Tahir sessizce kızın yüzünü incelemeye başladığında Elçin artık bir şeyler anlıyordu. İnanamıyordu ama anlıyordu işte. Umuyordu ki yanlış anlamamış olsundu. Çünkü şu saatten sonra aksi olursa, ateşlere düşerdi.

 

''Üşümüşsün...'' diyen Tahir'in parmakları kızın yanaklarını bulduğunda Elçin bir nefes bıraktı.

 

''Tahir abi...''

 

''Abi deme... Yakma artık beni.''

 

Kızın şaşkınlığını fırsat bilen Tahir, cesaretini tam anlamıyla topladı ve cümleleri azad etmeye başladı.

 

''Elçin ben... Nasıl anlatılır bilmem ama, yüreğimi saran bir ateş var içimde yıllardır...'' devam edecekti aslında ama Elçin o an refleks olarak mırıldandı.

 

''Tahir...''

 

Tahir duyduğu sesle gözlerini kapattı. Huzur muydu bu? Yıllardır aradığı huzurdu. Aşk huzurdu. Elçin huzurdu.

 

''Anlatmam lazım... Dinlemen lazım... Çok yoruldum sensizlikten.''

 

''Ben...''

 

''Biliyorum, aklının ucundan geçmezdi belki. Ne de olsa abinin arkadaşıyım. Ama denemedim mi sanıyorsun? Yeminle denedim, uzak durdum, ayağımı evinizden bile kestim ama yok. İnce ince işlenmişsin yüreğime söküp atamadım. Atmak istemiyorum da. Gerekirse canımı, kanımı, abini karşıma alırım ama seni bırakmam Elçin. Bana karşı bir şey hissetmiyor olabilirsin ama bak zamanla...''

 

''Tahir... Ben seni seviyorum.''

 

Tahir, genç kızın itirafını duymamış devam ediyordu.

 

''Sende beni sevebilirsin, ben özümde iyi insanım sonuçta. Sevilmeyecek bir insan deği... Bir dakika sen ne dedin?''

 

''Seni seviyorum dedim. Hem de çok uzun zamandır.''

 

Tahir kalbinin uçtuğuna şahit oluyordu. Kanı hiç olmadığı kadar hızlı kaynıyor tüm uzuvları Elçin için atıyordu. Nasıl olurdu? Bu kız ona abi demiyor muydu?

 

''Ama sen abi diyordun?''

 

''Senden karşılık bulamadığım için... Sadece ben yandım sanıyordum ama meğerse...''

 

''Bende yandım sevdam... Kül olacaktım neredeyse. Ama... Şimdi sana sarılsam?'' dediğinde Elçin çoktan hamle yapmıştı bile. İki kalp huzura kavuşmuş, derin bir soluk bırakmışlardı. Artık tillahı gelse bu aşktan geçmezlerdi.

 

''Güzelim benim, güzelim... Sana nasıl hasretim bilsen. Kavuştum ya, sen bana geldin ya, ölsem gam yemem artık.''

 

Öyle sıkı sarmalamıştı ki kızı, sanki onu kendine katmak, içine saklamak istiyordu. Derin derin kokladı saçlarını.

 

''Tahir... Tahir rüya gibi sen ve ben.''

 

''Biz... Sen ve ben değil, biz kavuştuk sevdiğim. Vakit geldi kavuştuk. Of! Çok aşığım çok... Yaktın beni! Gel buraya bir daha sarayım seni.'' dediğinde kızı yeniden aldı kollarına saçlarına sıralı öpücükler diziyordu şimdi. İşi bundan sonra daha zordu ama sevdiğine kavuşmuştu ya her şeyin üstesinden gelirdi evelallah!

 

Kısa süre sonra ayrıldıklarında Tahir gözlerini bir kez olsun çekmiyordu kızın yüzünden. Elçin öyle utanıyordu ki, kafasını bile kaldıramıyordu yerden.

 

''Elçin... Bak yüzüme... Doya doya izleyeyim seni.''

 

''Tahir... Utanıyorum ben ya.''

 

Elçin'in sözleriyle, Tahir'in kalbine huzur dolu ılık bir şeyler aktı.

 

''Kurban olurum sana... Alışacaksın sevdiğim, alışacağız.'' dediğinde kızın elini kavramış okşuyordu. ''Hadi... Seni eve bırakayım da meraklanmasınlar. Bundan sonra nasılsa hep kavuşacağım sana, hep geleceksin bana...''

 

''Geleceğim tabi... Hep seni bekledim ben, koşar gelirim hem de.''

 

''Ölürüm kızım sana!''

 

Tahir bir anda kızı kendine doğru çekip alnına uzun bir öpücük bıraktı. İçinde ki duygular öyle taşmıştı ki, kendini kontrol edemiyordu. Ne yapsın? Aşıktı, seviyordu, seviliyordu. Ayaklandıklarında, hiç beklemeden kenetledi parmaklarını kızın narin parmaklarına. Tuttuğu eller içine çocuksu bir mutluluk vermişti. Öyle masum seviyordu işte bu kızı. Öyle masum ve derin...

 

''Arabayı aşağıya bıraktım ama istersen yürüyerek gidelim. Biraz daha vakit geçireyim seninle?'' cümlesi öyle anlamlı bir soru barındırıyor ki kız zaten asla kayıtsız kalmazdı. Onun canına minnetti.

 

''Olur.''

 

El ele, huzurla, aşkla yürüyordu yolu. İkisi de yol bitsin istemiyordu ama yapacak bir şey yoktu. Zaten artık kaybedecekleri bir şey de yoktu. İkisi de birbirine aitti. Ve hep öyle kalmaya içten içe yemin etmişlerdi. Çalan telefonla birbirlerinin büyüsünden çıkan iki aşık Tahir'in telefonu açmasıyla durakladı.

 

''Efendim Sinan?'' dediğinde Elçin'in elini daha da çok kavradı. Sanki Sinan onları ayıracakmış gibi.

 

''Ne? Ne kazası?''

 

 

 

 

YORUM BEKLEDİĞİMİ BİR KEZ DE BÖLÜM SONUNDA BELİRTMEK İSTERİM. BAKIN GRİBİM, AŞŞŞIRI HASTAYIM DEDİM, YORUMLARINIZ ŞİFADIR DEDİM DAHA NE DİYEYİM. :D (YAZAR BURADA KENDİNİ ACINDIRIYOR AHGSJFHJ)

 

ÇOK ÖPTÜM. SEVGİLER... XX

Loading...
0%