@selcanykazdal
|
4.Bölüm
''Efendim Sinan?'' dediğinde Elçin'in elini daha da çok kavradı. Sanki Sinan onları ayıracakmış gibi.
''Tahir... Koçum biz Ömer'le kaza yaptık şimdi hastane...''
''Ne? Ne kazası oğlum iyi misiniz? Bir şey yok di mi? Ömer nasıl?''
''Domuz gibi, bir bok olduğu yok. Bu ödlek bayıldı kaza da serum taktılar o yüzden. Ama araba pert tabi... Gelip alsana bizi.''
O telefonda konuşurken Elçin, korkudan ölecekti. Abisine bir şey olduysa yaşayamazdı.
''Tamam geliyorum hangi hastanedesiniz?''
''Medipol'deyiz.''
''Tamamdır.''
''Bende geliyorum.'' diyen Elçin, Tahir telefonu kapatır kapatmaz arabasına doğru yürümeye başlamıştı.
''Elçin'im sen nereye geliyorsun bu saatte? Bir şey olduğu yok. İkisi de sapasağlammış.''
''Bana ne bende geleceğim. Abi mi görmeden içim rahat etmez benim.''
''Peki... Hadi o zaman, geç bakalım arabaya.''
Tahir, umursamıyormuş gibi görünse de içi gitmişti. İkisi de canıydı. Onlara bir şey olma olasılığına bile katlanamazdı. Zaten o telaşla on dakikaya hastaneye varmışlardı.
Zülal ve Bahar ise muhabbetin dibine vurmuşken, akıllarına Elçin'i çağırmak geldi. Gülsüm anneyi ikna etmesi biraz zordu gerçi ama kandırabileceklerine inanıyorlardı. Telefonu eline alan Zülal, kızı aradığında telefon kısa sürede açıldı.
''Elçin n'apıyosun? Gelsene bize, balkonda oturuyoruz.''
''Gelemem Zülal, hastanedeyim.''
''Niye kız, ne oldu?'' diyen Zülal korkuyla ayaklanınca Bahar da kalktı ve meraklı gözlerle onu incelemeye başladı.
''Sinan abim ve Ömer abi kaza yapmışlar.''
''Ay, deme! İyiler mi? Nasıl olmuş kaza?''
Kaza lafını duyan Bahar gözlerini kocaman açmış, korkuyla elindeki bardağın sapına sıkıca tutunmuştu.
''İyilermiş bizde yeni geldik tam bilmiyorum.''
''Ay biz de geliyoruz, görmeden rahat edemem ben. Hangi hastane?'' dediğinde cevabını alan Zülal telefonu kapatıp, Bahar'a döndü.
''Sinan abi ve Ömer abi kaza yapmış.''
''Ne?!'' diye adeta haykıran Bahar korkudan titremeye başlamıştı. O an olduğu yere çöktü. Sinan'a bir şey olmuş muydu? Olduysa ölürdü. İçine geçen acı, gözyaşlarını ele geçirdiğinde peşi sıra boşalan yaşları umursayacak halde değildi.
Onun halini gören Zülal kızı yavaşça yerden kaldırırken ekledi. ''Elçin iyiler dedi. Korkma, Sinan abim güçlü adamdır bir şey olmamıştır kesin.'' dediğinde ikisi de farkındalıkla göz göze geldi, kısa süren bakışmanın ardından Bahar kuzeninin her şeyi fark ettiğini anladığında ona sarıldı.
''Olmaz di mi? Olmamıştır...''
''Olmamıştır tabi. Hadi kalk hazırlan da gidelim bir an önce. Hem ikimizin de içi rahat etmiş olur.''
Apar topar, bin bir telaşla hazırlanıp yola çıkan kızlar yarım saatte hastaneye varmışlardı. Hastane bahçesinde elinde tüttürdüğü sigarayla mekik dokuyan Kadir'i gören Zülal hemen yanına koştu.
''Aşkım... Sinan abi ve Ömer abi iyi mi?''
Onu gören Kadir, kendisini duyduğu anda yiyip bitiren korkuyla sevdiğine sarıldı. Haberi aldığında aklı çıkmıştı. Hele bir de uykuluydu ki, hissettikleri iki katına çıkmıştı. Babasını kaybetmişti zaten, ama baba yerine koyduğu abisini kaybetme düşüncesi kalbine hançer saplıyordu sanki.
''İyiler... Ömer abi kaza esnasın da kafasını vurunca bayılmış. Doktorlar ne olur, ne olmaz diye bu gece yatıracaklarmış. Abim de onun başında işte, ama bir çiziği bile yok şükür.'' Dediğinde gerçekten şükrediyordu.
''Oh... İçim rahatladı valla.''
''Be...ben bir Elçin'e bakayım.'' diyen Bahar'la, ikili başıyla onayladı. Bahar'ın içi Kadir'den duyduklarıyla inanılmaz rahatlamıştı ama yine de onu görmeye ihtiyacı vardı.
''Elçin sen nerden duydun da geldin kızım ya! Anam delirecek şimdi...'' diyen Sinan, kız kardeşini bir güzel azarlıyordu. Annesi duyarsa, topunun canına okuyacaktı yeminle.
Elçin, Tahir'le kısa bir bakışmanın ardından telaşla abisine döndü.
''Bakkala gidiyodum da ben, o sırada Tahir...'' dediğinde yutkunup devam etti. Abi demek şimdi acayip zoruna gitmişti işte. ''Abi de telefonda telaşlı konuşunca yanına gidip durumu öğrendim. Aklım çıktı abi ya! Size bir şey oldu sandım...''
Kız kardeşinin akmaya hazır yaşlarını gördüğünde, tek eliyle onu yanına çağırdı. ''Gel buraya, başımın belası.''
Kollarını iki yana açtığında, Elçin bunu bekliyormuş gibi abisine yürekten sarıldı. Gözleri alev almış yanıyordu, o kadar korkmuştu ki... Babası yoktu ama abisi onlara baba olmuştu, öyle sevip, bakıp, büyütüp bu yaşa getirmişti. Ona bir şey olsa ölürdü.
''Ömer abi... İyi misin?'' dediğinde hastane de odasında, yatakta abisi ve onu tebessümle izleyen Ömer başıyla kızı onayladı. Elçin bu sefer dayanamadı, göz yaşları yuvalarından sızıp özgürlüklerine kavuştu. Abisinin kollarından çıkıp, Ömer'e doğru uzandı. Tabi Ömer'de öz kız kardeşi bildiği bu kızı kollarıyla karşılamıştı bile. Elçin, ağlamak istemiyordu ama Ömer abisinin hem yetim, hem öksüz, hem de sevdiği kadının da ölmesi sonucu yaralı ve yapayalnız olduğunu bilmesi içine kor ateşi bırakmış, yüreği acıyla kasılmıştı.
''Bak bakayım bana sen... Ağlıyon mu kız yoksa? Sulu göz seni...'' diyen Ömer, onu iyice şefkatle kucakladı. Belki öz ailesi yoktu ama onun ailesi dostlarıydı. Gülsüm anası, Sinan, Tahir, Kenan, Kadir, Elçin, Zülal hatta artık Bahar'da onun kardeşiydi. Bu hiç bir zaman değişmeyecekti.
Onları huzurla izleyen iki çift göz daha vardı. Sinan ve Tahir. Sinan otuzlu yaşlarda olmasına rağmen utanmasa şu izlediği sahneye hüngür hüngür ağlayacaktı. Hele Tahir, onu kardeşim dediği adamdan kıskanmak şöyle dursun şüphe bile etmezdi ki tebessümle oda onları izliyordu. Sonra bakışları Sinan'ı bulduğunda göz göze geldiler. Elini Sinan'ın omzuna atıp, kardeşim dediği adamı tek koluyla sardığında Sinan'da kafalarını tokuşturarak karşılık verdi. Erkeklerin de birbirlerine sevgi gösterileri buydu belli ki.
Kısa süre sonra tıklatılan kapıyla tüm bakışlar aynı yere sabitlendiğinde hafifçe aralanan kapıdan Bahar göründü. O an Sinan'ın kalbi tekledi. Gelmişti, duymuştu ve gelmişti. İçinde an be an büyüyen aşk ve şefkat sevdiği kızı sarıp sarmalamak, onu içine saklamak istiyordu ama kendisini şimdilik dizginlemek zorundaydı.
''Geçmiş olsun...'' diyen Bahar'ın gözleri Ömer ve Sinan'ın üzerinde gezindiğinde sinsi bir sırıtmayla Elçin, ''Gel canım, hoş geldin...'' demişti. Tahir sevdiğinin bu tavrıyla mest olmuş, onun bu çakallıklarıyla nasıl baş edeceğini bilmese de aşkla ona kavuştuğu için yeniden şükür etmişti.
''Şey... Biz duyunca merak ettik ondan şee...'' cümlesini tamamlamasına fırsat vermeyen yine Elçin'di.
''İyi yapmışsınız iyi, eee Zülal nerde?''
''Kadir'le beraber, dışarıdalar.''
''Hmmm... Şey abi, sen şey yapsana. Şeyi şey yap, şeyle.''
Tahir ve Ömer duyduklarıyla, kahkaha atmamak için dudaklarını ısırırken Sinan hiç bir şey anlamamış, çatık kaşlarla kız kardeşine bakıyordu.
''Ne diyon kızım?''
''Of aman canım şey işte ya. Bize çay al diyecektim. Ama malum baya kalabalığız, sen tek başına taşıyamazsın Bahar da yardım etsin sana.''
Bahar, gözlerini kısmış öldürücü bakışlarını Elçin'e fırlatırken Elçin şirin bir edayla gülümseyerek karşılık verdi. Sinan hafif bir tebessümle başını iki yana sallayıp, ''Alalım madem, seni mi kırıcaz.'' dediğinde boğazını temizleyen Bahar, Sinandan önce davranıp baş selamıyla odadan çıktığın da Sinan'da hemen ardından geldi. Kapanan kapıyla beraber daha fazla dayanamayan Bahar endişeyle sordu.
''Nasılsın? Bir yerin ağrıyor mu?''
Sinan duyduğu sorularla, içine akan o ılık şey her ne ise bu sefer zamanın da teşrif etmişti. Bu kız onun başına gelmiş en güzel şeydi. Ulan bir de onun için endişelenmişti be! Yüreği patlayacakmış gibi göğsünü tekmelediğinde kızı cevapladı.
''İyiyim yok bir şeyim, sağol. Ucuz atlattık çok şükür.''
''Kaza nasıl oldu ki?''
''Ya biz otobanda gidiyorduk, yol çift şerit olmasına rağmen bir tane içkili pezev...'' dediğinde öksürüp devam etti. ''Herifin biri bizim olduğumuz şeride girmiş, ters şeritteydi yani resmen üzerimize sürdü. Allahtan emniyet kemeri takılıydı, hava yastıkları da devreye girince ucuz atlattık ama o arabadan nasıl sağ çıktık inan bende bilmiyorum. Bu dünya da yiyecek ekmeğimiz varmış demek ki...''
''Çok korktum...'' diyen Bahar, tek solukta söylediği itiraftan sonra, yaşadığı şokla gözlerini kocaman açtı. Ne demişti? Çok korktum mu? Kahretsin! ''Yani... Korktu..k.''
Sinan ona bir iki adımda yaklaştığında asansör bekliyorlardı ama şu an gelse de adamın umurunda değildi. Nefesi Bahar'ın yüzünü okşarken, iyice eğildi.
''Bende korktum... Yaşayacağımız güzel günler var.'' derken imayla söylediği sözlerin aslında ikisi de farkındaydı, Bahar titredi. Bu adam onun sebebi olacaktı. Asansörün kapısı açıldığında sanki kurtuluşu buymuş gibi kendini hemen içine attı, ardından gülümseyen Sinan ise doğru yolda olduğuna adı gibi emindi.
•
Kazanın ardından bir hafta geçmiş, her şey rutinine geri dönmüştü. Bahar'ı tavlamak adına çalışmalarına hız veren Sinan, sabahın köründe Saliha ablasının kapısına dikilmiş okula gitmek için hazırlanan Cavit'i kaptığı gibi okulun yolunu tutmuştu.
Bahar ise okulun bahçesine girdiği anda çevresini saran öğrencileriyle mutluluktan delirecek gibi oluyordu. Bu mesleği seçmesindeki en büyük sebeplerden biri de buydu. Çocuklara taparcasına aşıktı, hatta küçükken ona ne olmak istediğini sorduklarında 'anne' olacağını söylerdi.
''Günaydın öğretmenim.''
''Günaydın Giraycım.''
''Öğretmenim sizi çok özledim.''
''Bende seni özledim Yasemin. Ödevinizi yaptınız mı bakalım? Bugün kontrol edeceğim ona göre.'' dediğinde uzaktan ona doğru elindeki beyaz kağıtla koşan öğrencisi Elif'i görünce yeniden gülümsemişti ama arkasından gelen dayısıyla farkında olmadan kaşlarını çattı. İlk zamanlar onu gerçekten ilgili bir veli sanmıştı ama asıl ilgilin Elif'e değil, kendisine olduğunu anlaması uzun sürmemişti. Hele ki Sinan onu bu konuda uyardıktan sonra daha da dikkatli davranmış, hatta elinden geldiğince muhattap bile olmamıştı ama adam zamp gibiydi ayol. Keşke Sinan orada olsaydı da haddini bildirseydi.
Elif elindeki kağıdı ona hevesle uzattığında bunun bir resim olduğunu fark etmişti.
''Size resim yaptım öğretmenim. Beğendiniz mi?''
''Çok güzel canım, peki kim bu çizdiklerin?''
Elif heyecanla ona anlatmaya başladığında yanlarına ulaşan Levent'i görmezden gelmeye çalışıp öğrencisine odaklanmıştı.
''Bu siz, bu ben, bu da dayım.''
''Ne güzel çizmiş değil mi?'' diyen adamla gözlerine devirmemek adına kendini zorlayan Bahar, yapmacık bir tebessümle cevapladı.
''Öyle...''
''Bakın ikimizi yan yana çizmiş.''
''Evet... Görüyorum.''
''Neymiş o bende bakayım.'' diyen sesle, yüreği ferahlayan Bahar arkasını döndüğünde istemsizce tebessüm etmiş ve karşılığında bir göz kırpması almıştı.
''Sinan abi, baaaaak güzel olmuş mu?'' diyen Elif, Cavit'e nispet yapar gibiydi. Cavit ise ondan hiç haz etmediğini belli eder vaziyette suratını buruşturmuş kızı izliyordu.
''Aferin sana Elif, çok güzel çizmişsin ama bence öğretmeninin yanına başka bir şey çizebilirdin, mesela at olur, eşek olur ama dayın olmamış.''
''Sinan!'' Onu uyaran Bahar'ın gülmemek için kendini zorladığını görünce gülümsemiş, ardından kararan bakışlarını Levent'e çevirmişti.
''Levent n'aber?''
Onu öfkeyle izleyen Levent, daha fazla kendini tutamamış, ''Sinan gelsene biz seninle bi' konuşalım abi.'' demişti.
''Konuşalım abisi.'' diyen Sinan'la beraber iki adamda okul duvarlarına doğru ilerlediğinde Levent tek nefeste öfkeyle konuşmaya başlamıştı.
''Sinan, kendini hiç yorma! Bahar benim.''
''Yapma ya! Seninmiş he. Hayırdır pazardan elma mı alıyosun? Kadın lan o! Düzgün konuş!''
''Öyle veya böyle, uzak dur Bahar'dan yoksa...'' daha cümlesini tamamlamadan Sinan heybetiyle bir iki adımla üzerine yürüdü.
''Yoksa ne?''
''Sonuçlarına katlanırsın!'' diyen Levent eceline susamış olacak ki, Sinan'a diklenmeye devam ediyordu.
''Bana bak şerefsiz! Değil okulda, Bahar'ın iki metre yakınında görmeyeceğim seni bundan sonra. Eğer bu söylediklerimi ciddiye almazsan arıza çıkartır, seni bu mahalle de yaşatmam bilesin!'' dediğinde adamın gözlerinden geçen anlık tedirginlikle acımasızca gülümseyip yeniden hayatının Bahar'ına doğru ilerlemeye başlamıştı.
''Ne konuştunuz öyle? Neredeyse birbirinizi öldürecek gibi bakışıyordunuz.''
''Mühim bir şey değil. Yoldan çıkmış, şarampole yuvarlanacaktı bende sevabına yola getirdim.''
"Sinan o ne demek şimdi?''
''Senden uzak durmasını söyledim.''
Dürüstçe söylediği bu sözler, Bahar'ın kalbinde menekşeler açmasına sebep olurken gülümsedi.
''Peki...''
Onu böyle naifçe onaylıyordu ya hani, işte o an bu kızı deli gibi öpmek, alıp kendine yar yoluna yoldaş etmek istiyordu. Bu aşk resmen şifası olmayan bir hastalık gibiydi. Bahar ne dese kalbi titriyor anında itaat pozisyonunda diz çöküyordu. Varsın bu hastalığın şifası olmasındı. Bu saatten sonra olsa da hiç tereddütsüz elinin tersiyle iterdi evelallah.
''Bahar...'' dediğinde kız öyle bir baktı ki gözlerine o sahiplik ekini de kendine köle edip Bahar'ım diye haykırmak geçti içinden ama onun yerine, ''Bu akşam işin yoksa, bizim balıkçıya gelsen ya. Oturur bir şeyler yeriz, sohbet ederiz. Tanışırız, kaynaşırız... He ne dersin?'' derken adeta yavru bir köpeği andırıyordu. Genç kızın içi eridi.
''Şey... Yok sanırım, yani sadece ikimiz mi?''
Başıyla onaylayan Sinan, oldukça gergindi.
''Sen istersen tabi...İstemezsen bizimkileri de çağırırız.''
''İsterim.'' dedi, ilk kez cesurca. Sinan o gözlerde ki parıltıyla şaha kalkan duygularını dizginlemeye uğraşırken genç kız ekledi. ''Ama rakı sofrası isterim ona göre.''
Adam, keyifle bir kahkaha attığında genç kızın gözlerine aşkla baktı.
''Alasını kurarım ben sana!''
•
''Yavrum ne bileyim kim o kız! Tanımam etmem, yol sordu bende tarif ettim.'' diyen Tahir artık canından bezmiş, iki saattir laf anlatacağım diye resmen cambaza dönmüştü yeminle. ''Kurban olayım asma yüzünü!''
''Tahir, beni sinir etme! Kıza nasıl güldüğünü gördüm. Adres tarifinde komik olan ne vardı, öyle gülecek? Anlat bende güleyim!''
''Hay ben o gülen ağzıma!'' dediğinde derin bir nefes bırakan Tahir, milim ilerlemeyen trafiğe mi yoksa laf anlamaz sevdiğine yansın bilemedi. ''Elçin, kızım ben sana körkütük aşığım görmüyo musun bunu sen ya? Senden başkasına bakar mı bu gözler?''
''Bakamaz zaten, o gözleri yerinden çıkarırım valla!''
''Bakarsa çıkar sevdiğim, ben gözlerime kefilim.''
Bu sözlerden sonra, yavaşça yumuşayan Elçin, ona nazlı bir gülüş bahşedip kafasını cama çevirmişti.
''Sen gül, güldüğün her günü bayram etmeyen Tahir, ben adamım diye gezmesin be!'' dedikten hemen sonra, vitesteki eliyle hızlı bir hamle yapıp, Elçin'in yanağını sıktı.
''Ne yapayım kıskanıyorum ama elimde değil. Çok seviyorum ben seni. Niye bu kadar yakışıklısın ki of! Şöyle çirkin, kara kuru bi' adam olaydın da benden başkası bakmasaydı sana...''
''Kim ne yaparsa yapsın, senden başkasına kör bu gözler. Sakın aklından çıkarma bunu.''
''Ya diyorum ki, acaba benden uzakta olduğun zamanlar üzerine pankart mı assak senin? Mesela 'rezerve edilmiştir' falan yazılabilir.'' dediğinde Tahir , bakışlarını şaşkın gözlerle sevgilisine çevirmiş ama kızın ciddi bir şekilde hesap yaptığını görünce kendini tutamayıp kahkahasını salıvermişti. Bu kız onun aldığı nefes, içtiği su, çocukluğun bayram sabahıydı. Daha fazla dayanamayıp, arabayı sağa çeken Tahir, ''Gel buraya, benim kıskanç sevgilim!'' dediğinde kızı sıkıca göğsüne bastırmış saçlarına peşi sıra öpücükler kondurup, Elçin'in kendisine has kokusunu derin derin solumaya koyulmuştu.
''Dur aşkım, telefonum çalıyor!''
''Ulan rüya gibi be! Bi' daha de bakayım...''
''Aşkım...'' diye kıkırdayan Elçin, telefonu çantasından çıkardığında Tahir soluk bırakır gibi konuştu.
''Ölümüm elinden olacak kızım! Az kaldı bak.''
Ona uzaktan öpücük gönderip telefonu açtığında Zülal'in sesi hoparlöre gerek kalmadan tüm arabaya yayılmıştı.
''Elçiiiiin! Sinan abi ve Bahar bu akşam baş başa yemek yiyeceklermiş... Kızım resmen oluyor bu iş, hemen bize gel, Bahar'ı hazırlayacağız.''
''Oha! Şaka yapıyosun?! Tamam hemen geliyorum. Detayları orada konuşuruz.'' deyip telefonu kapatmış, neşeyle sevdiği adama döndüğünde onun aşık ve muzır bakışlarıyla karşılaşmıştı.
''Ya siz nasıl bi' çete oldunuz acaba? Yarın bi' gün o planlardan birine kurban gideceğim diye korkuyorum.''
''Bu gördüğün ne ki? Ben seni daha kız whatsapp gruplarında gündem konusu edeceğim yiğidim!''
Söylediklerine kahkahayla karşılık veren Tahir, trafikten kurtulabilirse sevgilisini gıybet ve entrika yuvasına bırakacak ve oda Sinan'ın yanına geçecekti. Sinan deyince aklına gelen açılma konusu onun yakasına yeniden vicdan azabı gibi yapışmış, kahkahasının yerini çoktan oflamaya bırakmıştı.
•
"Dön bakayım." diyen kuzeninin sesiyle, elbisesinin eteğini tutup kendi etrafında döndü.
"Ay çok güzel oldun ama ya! Abim varya de-li-re-cek!"
"Aşk olsun sana Elçin, madem abine karşı boş olmadığımı anlamıştın neden hiç ses etmedin bana. Resmen kuyumu kazmışsınız." dediğinde sesini küskün çıkartmaya çalışsa da becerememişti.
"Şu nazlara, edalara bak ya. Bizde öğrenince iyice bi' rahatladı bu görüyosun dimi Zülal?"
"Görmem mi? Havasından geçilmez şimdi." derken kıkırdamıştı.
"Her neyse kızlar... Hazır ola geçin bence. Çünkü size dünya için küçük ama benim için büyük ve bombastik bir haberim var..." diyen Elçin'le iki kız da tamamen onun ağzından çıkacak kelimelere odaklanmış durumdaydı. "Biz Tahir'le... Yani, şey Bahar bilmiyor gerçi ama ben Tahir'e aşıktım Bahar ama tek taraflı sanıyordum. Öyle değilmiş meğerse, kız biz baya sevgili olduk ya!" dediğinde sonlara doğru resmen ciyaklamıştı. Baharla ve Zülal onun çığlığına eş değer bir oktav da ciyaklamış ve üç kız zıplayarak birbirine sarılmıştı.
''Şaka yapıyosun! Oha ama! Bütün detayları istiyorum ona göre.''
''Her saniyesini anlatacağım bebişim ama önce şu yavru kuşu sağ salim bir abimin yanına postalayalım da.''
''A-aa resmen bensiz!''
''Sen hele bir abimin yanına git de, döndüğün de aklın hala başındaysa biz sana bi' daha özet geçeriz.'' dediğinde Bahar'ın kalbi daha da telaşlı çarparken, bizim diğer iki kız kahkaha atmakla meşguldü.
*
Genç kız, restorandan içeriye adım attığında etrafta büyük bir sessizlik hakimdi. Öyle ki ayakkabısını topuk sesi mi daha güçlü yoksa kalbinin sesi mi bilemeyecek derece de sesler birbirine karışmış vaziyetteydi. Derin bir soluk alıp kafasını kaldırdığında Sinan'ı gördü. Öyle güzeldi ki o an, ölse yaşamının geri kalanının eksikliğini hissetmez huzurla uyurdu. Gülümseyerek yaklaşan adama o da aynı şekilde karşılık verdi.
''Hoş geldin... Adın gibi olmuşsun.'' diyen adama titreyen nefesine inat karşılık vermeyi başardı.
''Bahar gibi yani...''
''Benim için bitmeyen bir mevsim...''
Sinan'ın cesur itirafıyla kalbi öyle şiddetli tekledi ki farkında olmadan bir eli göğsünü buldu.
''Oturalım mı?'' diyen yine Sinandı. Bu kız bu gece konuşmayı unutmaya yeminliydi. Kendine kızsa da elinde değil bir şey söyleyemiyordu. Dili lal olmuştu sanki. Başıyla onayladı. Yerlerine geçtiklerinde kimsenin olmadığını fark edip sonunda çenesinin buzu çözüldü.
''Neden kimse yok?''
''Baş başa olalım istedim.''
''Oha Sinan! Mekanı kapattın yani?'' dediği an verdiği tepkiye utanıp eliyle ağzını kapatmıştı. Sinan ise aşk dolu gülüşüyle karşılık verip ekledi.
''Bence değer.''
Sinan kendine inanamıyordu. Resmen beklenmedik bir performans sergiliyordu. 'Helal lan sana!' diye kendini gazlarken bardakları doldurdu. Ne güzeldi sevdiği, bakışı, heyecanı, utanması... Her şeyi aşık olunasıydı. Kurban olurdu be!
''Eeee okul nasıldı öğretmen hanım?''
''Güzeldi...'' dedi bardağını kavradığında. ''Senin günün nasıl geçti.''
''Sabırsız.''
''Neden?''
''Bir an önce akşam olsun istedim.''
''Peki...'' diyen kız aslında göründüğü kadar sakin değildi, hatta az daha devam ederse ruhunu teslim edecekti galiba.
''Her şeyi ben hazırladım. Mezgit seversin inşallah.''
''Çok severim, biliyor musun biz evde balık yiyemezdik. Annem kokusuna dahi tahammül edemez. Babam da bizi güzelce giydirir dışarıya kaçırırdı balık yedirmek için. Annem anlardı tabii nereye gittiğimizi eve döner dönmez soluğu banyo da alırdık.'' derken ufak bir kahkaha attı kız. Sinan hayranlıkla onu izliyordu tabii o sıra.
''Bir abin, bir de ablan vardı dimi?"
"Evet öyle, tekne kazıntısı benim yani son numara." derken çatalında ki balığı ağzına götürdü.
"Onlar neler yapıyor?"
"Abim bir şirketin pazarlama müdürü, evli iki çocuğu var. Onları bir görsen o kadar güzeller ki..." derken gözleri sevgiyle parıldadı. ''Ablam evleneli 4 ay oldu. O da özel bir üniversite de öğretim görevlisi."
"Ankaradalar mı?"
"Evet. Bir ben ayrıldım yuvadan. Neyse bizimkileri boş ver. Annen çok tatlı bir kadın."
"Tatlı cadıdır o. Seni de çok sevdi."
"Bende onu çok sevdim. Siz buraların baya eskilerindensiniz sanırım. Tüm mahalle sizi çok iyi tanıyor.''
''93'de geldik. 6-7 yaşlarında falandım ben, Kadir yeni doğmuştu. Elçin burada doğup, büyüdü yani.'' dedikten sonra kısa süreli bir sessizlik olmuştu. Bahar kalbinin gümbürtüsünü bir türlü durduramıyordu, mümkün değildi. Bu adamı bayağı seviyordu ya! Öyle bir bakıyordu ki bir de 'Allah'ım tam şu an da al canımı' diyecek duruma gelmişti. Vallahi ölüyordu...
''Sinan... ''
''Efendim?''
''Hiç...'' derken yutkundu ve devam etti. ''İyi ki bu mahalleye gelmişim.''
Cümlesini bitirdiğinde birbirlerine öyle güzel bakmışlardı ki... Dizi sahnesi olsa, internette binlerce tıklanma rekoru kırardı. İkisi de aşktan paylarına düşeni almış, kendilerini teslim etmeye hazırlanıyorlardı.
''İyi ki Bahar iyi ki...'' dedi Sinan. Ama tam o esna da etraf karanlığa büründü, Sinan şaşkınlıkla etrafa bakıyordu ama Bahar o kadar panik olmuştu ki... Şu an romatizm hak getire!
''Sinan korkuyorum ben...''
''Korkma Bahar önemli bir şey değildir, şartel falan atmıştır belki. Sen burada bekle ben bir gidip bakayım.'' daha ayaklanmadan Bahar resmen cırladı. Sinan ise o sesten sonra bir an kulaklarının artık duyamayacağını bile düşündü, bu neydi ama ya!
''Saçmalama ben burada tek kalamam, çok büyük burası ya sen yokken karşıma bi'şey çıkarsa?''
''Güzelim... Karşına ne çıkabilir ki allasen? İkimiz varız sadece.''
''Yaaa sen öyle san... Üç harfli diye bi'şey var beyefendi. Mümkün değil bi' yere gidemezsin!''
Sinan duyduklarıyla kuvvetli bir kahkaha attı. Bu kız bu güzelliğiyle, şaşkın halleriyle bir gün sebebi olacaktı cidden. Ona doğru eğildiğinde Bahar pür dikkat onu izliyordu. Korku tüm bedenini sarmaşık gibi sarmıştı şu an. Bir umudu vardı oda Sinan'ın onu tek bırakmama ihtimaliydi.
''Bende üç harfliyim korkma sana bi'şey yapamazlar.'' derken gülmemek için adeta kendini sıkıyordu.
''Na..nasıl üç harfli? Sinan ne demek bu?'' diyen Bahar ne olduğunu anlamadığı bu karmaşa da daha çok korktuğunu hissediyor ve kocaman açtığı gözleriyle bir cevap vermesi için Sinan'a bakıyordu.
''Laz'ım ya o bakımdan.''
''Ya Sinan offf! Espriye bak! Ödüm patladı burada ama vicdansız mısın acaba?''
"İyi tamam hadi sende gel benimle... Mazallah üç harfliler falan..."
Sinan kahkahayla ayaklanırken Bahar ona gıcık olmakla meşguldü. Meşguldü ama hızlıca peşine takılmayı da ihmal etmemişti. Her tepki, yerine göre verilmeliydi ve şu an korku daha ağır basıyordu. Daha sonra gıcık olmaya devam edebilirdi.
Koridorda ilerlerken vaziyet şöyleydi, Sinan telefonun ışığıyla ilerlemeye çalışırken Bahar iki kolunu da Sinan'ın tek koluna yapıştırmış, sanki bıraksa kaybolacakmış edasıyla arada kolunu sıkarak varlığını netleştirmeye çalışıyordu. Sinan'ın da işine geliyordu zaten, elektrikler kesildiği için neredeyse mutluluktan ağlayacaktı. Şaka şaka! Ağlamazdı da belki bir tur horon, güzel olabilirdi.
''Hih! Sinan şurada bi'şey var!''
''Bahar, o senin gölgen...''
''Hee... Tamam o zaman. Gülüyosun dimi bi' de... Ayy valla gülüyo ya!'' dediğinde bir elini Sinan'a vurmak amacıyla harekete geçirmişti.
''Kızım dursana ya, zaten karanlık... İtme beni öyle bi' dur.'' derken Sinan eliyle kızın elini kavrayıp kendine çekti. Çekmekten ziyade yapıştırdı kelimesi daha iyi olurdu aslında. Bahar zaten nefes nefeseydi ama şu an hiç kontrol edemiyordu. Ay inşallah düşüp bayılmazdı ya!
''Bahar, şimdi seni öpsem...''
''N...eee?'' diyen Bahar ise sesinin tam olarak neresine kaçtığından pek emin değildi.
BÖLÜMÜN SONUNA GELDİİİK! BİLİN BAKALIM BU YAZAR NE İSTİYOR? :D BENCE ANLADINIZ. DEĞERLİ YORUMLARINIZI BENİMLE PAYLAŞMAYI UNUTMAYIN, HER BİRİNİ İNANILMAZ BİR ZEVKLE OKUYORUM HABERİNİZ OLA... BENİ BU GÜZELLİKTEN MAHRUM MU EDECEKSİNİZ YANİ HE? :D
ÇOOOOK ÖPTÜM, SEVGİLER... XXX |
0% |