Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@selcanykazdal

5.Bölüm

 

 

''Kızım yalan mı konuşucam ya valla öyle dedi...''

 

''Vay be! Abime bak sen.'' diyen Elçin olanlardan o kadar memnundu ki, ekledi. ''Bahar sana yenge diyebilir miyim?''

 

Onun bu lafından sonra Zülal'de konuya dahil oldu.

 

''Bende Sinan abiye enişte derim artık. Ay çok heyecanlı.''

 

''Dalga geçmeyin ya!''

 

''Ne dalgası kızım olanı söylüyoruz. Alo! Kendine gel, ayıl artık. Elçin bacım sen buna bi' su getirsen ya sevabına yoksa bu moddan çıkamayacak garip.''

 

''Suyu boş verin şimdi... Eeee sonra ne oldu?''

 

Sinan herhangi bir cevap beklemiyordu zaten. Tek bildiği onu şu anda öpmek istediğiydi. Ona göre tam sırasıydı. Bu kadar yakın olup, böyle hasret çekmek reva mıydı yani? Liseli veletler gibi hissediyordu resmen. Bu duruma biraz bozuldu ama aşk böyleydi demek ki... Toy oluyordun, mantık sökmüyordu, olsun istiyordun işte... Bahar'a doğru tam anlamıyla eğildi, vallahi öpecekti! Bu sefer bu anzer balı dudaklara kavuşmasına saniyeler kalmıştı...

 

 

''Sinan abi?''

 

'Hay Sinan abin kadar kafana taş düşsün ula!' diye söylenirken kafasını geriye doğru çekti. Elinde ki koca bir feneri ikisinin de gözüne sokarcasına tutan garsonlardan Burak'tı.

 

''Bu saatte sen napıyosun burda?'' dedi Sinan. Aslında iç sesi miss gibi bebeksi (!) küfürler etmekle meşguldü. Böyle güzel anın anasını bellemişti. Sonra kızınca Sinan sinirli oluyordu. 'Ulan Sinan size hala gün yüzü gösteriyor diye şükredeceğiniz yerde!' Derin bir soluk aldı, sakin olmalıydı.

 

''Şey abi telefonumu çıkarken kasanın yanındaki masa da unutmuşum onu almaya gelmiştim. Sorması ayıp siz ne yapıyordunuz?''

 

''Ayıpsa ne soruyon oğlum!'' diye bir celallendi ama çabuk toparlandı, Bahar buradaydı hakkında olumsuz düşünmesi istemiyordu, tekrar soluk aldı. Ya sabır! ''Madem buradasın git bi' bak bakayım şu şartellere.''

 

''Emredersin patron.'' deyip gözden kaybolmadan önce ''Estağfurullah.'' dedi Sinan, tabii istenmeyen ot Burak bunu duymadan fırlamıştı büyük ihtimalle.

 

''Gel Bahar, biz tekrar masaya geçelim.''

 

''İşte böyle oldu.''

 

''Ah! Kıyamam abim varya nasıl delirmiştir. Sen varsın diye kızamamıştır da yazık.'' derken Elçin kahkaha atıyordu.

 

''Yani öpüşemediniz öyle mi?'' deyip üzülen ise Zülal'di. Tek derdi buymuş gibi bir de buna cidden üzülmüştü ya! Bahar başını iki yana sallarken düşünüyordu. Hayatın da bir tane normal insan yoktu yeminle!

 

''Neyse olur böyle vakalar... En azından abim yeltenmiş. Tahir'de tık yok. Gittim bir oduna vuruldum resmen ben bunu nasıl yontucam ama ya!''

 

''Övünmek gibi olmasın ama o konuda tek şanslı benim galiba.'' derken saçlarını savuran Zülal'e ellerine geçen yastıkları fırlatan kızlar bu öpüşme konusuna biraz bozulmuştu aslında.

 

''Bahar biz de bir uğursuzluk var galiba. Bi' hocaya mı okunsak?''

 

''He canım, hocaya ne diyeceksin peki? Sevgilim beni öpmüyo acaba beni öpmesi için şöyle üç kulhuvallah bi' elham okur musunuz mu? Sen iyice kafayı yedin Elçin.''

 

''Offf! Ne bileyim ya...''

 

''Tamam boş verin hadi çay koyayım da içelim.'' diyen Zülal'di.

 

Bahar hala dün gecenin etkisindeydi. Öpmeden bu hale geldiyse demek ki Sinan onu öpse bir ay sarhoş gezecekti. Düşününce hazır da bekleyen kalbi yine tekledi. Bu kalbi hep böyle onun aleyhine çalışıyordu ya aferin! Neyse deyip toparlanmaya çalıştı bugün Cavit'in doğum günü için yine restorana gideceklerdi, o daha ufaklığa hediye bile almamıştı.

 

''Kızlar ben daha Cavit'e hediyesini bile alamadım ya. Dışarı çıkayım da bi' şeyler bakayım.'' dedikten sonra hazırlanıp evden çıktı. Bugün yine Sinan'ı görecekti, bunun farkındalığıyla titrek bir nefes alıp adımlarını sıklaştırdı.

 

Beyler ise Hasan dayının kahve de oturuyor, çayla demlenip muhabbeti kaynatıyorlardı.

 

''Cavit'in haberi yok dimi?"

 

''Yok valla sürpriz olacak aslanıma.'' Diye cevapladı Sinan.

 

''Eee onu bırak da senin iş ne oldu?" Dedi Ömer.

 

Tahir ve Kenan'da pür dikkat Sinan'a odaklanmışlardı.

 

''Bi'şey mi olması gerekiyordu?"

 

"Sinan sen hayırdır abi? Yine eline yüzüne bulaştırdın dimi?"

 

Sinan, Kenan'ın lafıyla bir celallendi, masaya doğru eğilip konuşmaya başladığında bizimkiler neredeyse onun tepkisine kahkaha atacaklardı. Ama kendilerini tuttular elbette Sinan'ın tersi pisti, durduk yere dayak yemek istemiyorlardı.

 

''Ula ben bi'şey yapamadan aksilikler yaptı zaten yapacağını. Kıza da rezil oldum. Bende bir uğursuzluk var, ne zaman adım atsam elimde patlıyo. Bezdim yeminle.''

 

''Gel ben seni okuyayım bi' yakışıklı." Diyen elbette Kenan'dı.

 

"Bende hocayım, nefesim kuvvetlidir sen asıl bana gel." Deyip Kenan'ın mizahını törpüleyen biri varsa o da Tahir.

 

Bunlara deliren ve şah damarı atmaya başlayan ise Sinan. Eee tabii bu sürpriz değildi. Sinan hep delirirdi. Damarı batsın ama adamın sakin tek bir anı yoktu. Ya da vardı, Bahar yanındaysa sakinleştirici etkisi veriyordu şimdi yalan yok. Ulan kız hem derdi, hem de dermanıydı be!

 

''Sıçacam şakanıza şimdi. Koyun can derdinde, kasap et anasını satayım."

 

''Aaaa be be yim aşk olsun biz senin kötülüğüne mi konuşuyoruz?''

 

"Kenan bak atıyo bu damar, görüyon dimi oğlum?"

 

''Tamam ya sana da laf denilmiyo, sanki küfrettik."

 

''Yok bi'de etseydin!"

 

"Beyler evinizin direği olarak söz hakkı almak istiyorum..." diye el kaldırdı o ara Ömer. Onun bu söylediğiyle hepsi kahkahalara boğuldu. Sinan bile!

 

''Dinliyorum evimin direği... Allah seni başımızdan eksik etmesin, sen olmasan çoluk çocuk perişandık biz." Dedi Kenan, tabii Tahir bu durur mu?

 

"Sevimsiz şerefsiz.''

 

"Tahir senin şantaj vaktin geldi galiba kardeşim!"

 

''Ne şantajı lan?"

 

Ömer'in ağzından sessizce bir 'Haydaaa!' çıktı. Sinan özüne dönmeye, etrafında ki olaylara yavaştan ayılmaya başlamıştı. Masadaki çay kaşığını Kenan'a fırlattı o ara ama Sinan cevap bekliyordu haliyle.

 

''Yaa bildiğin Kenan işte sarı. Şunun mantıklı bir kelamı olabilir mi allasen? Bi'de ciddiye alıyosun.''

 

''Siz de var bi'şeyler de neyse... Yakında çıkar kokusu.''

 

Sinan'ın son sözüyle bizim üçlü birbirinin gözlerinin içine baktı. Tahir dilini ısırıp, kafa sallayarak Kenan'a gerekli mesajı verirken, Ömer bu iki salakla ne yapacağını düşünüyordu. Resmen şunlara analık ediyordu ya! Bir çeyizlerini düzmediği kalmıştı zaten, geri kalan her şeyi yapmıştı çok şükür...

 

 

 

"İyi ki doğdun Caviiiiit, iyi ki doğdun Caviiiit, iyi ki doğdun. İyi ki doğdun, mutlu yıllar sanaaa!''

 

Dedikten sonra Cavit'in mumları üflemesiyle beraber hep birlikte bu güzel anı alkışladılar. Cavit o kadar mutlu olmuştu ki, hele annesi Saliha... Bu dört delikanlı olmasa, bu mahalle ne halde olurdu kim bilir. Nerede boynu bükük bir çocuk, karnı aç bir insan, zor da kalan biri varsa herkesten önce onlar koşardı... Ne güzel kalpleri vardı, hep var olsunlardı.

Bunca insanın duasıyla, sırtları yere gelmezdi evelallah!

 

Kısa süre de kesilen pasta, ardından açılan hediyeler, ve yüzünden çok kalbi gülümseyen bir çocukla herkes inanılmaz huzurlu hissediyordu. Her şey mükemmel olmasına mükemmeldi elbet ama orada bulunan dört kişi çaresizlikle kıvranıyordu.

 

Tahir, Sinan'dan dolayı sevdiğine yanaşamamanın burukluyla sadece çaktırmadan izlemekle yetiniyordu. Elçin için de durum farklı değildi, abisinin tepkisinden korkmasa hemen söylemeyi dilerdi ama olacaklardan deli gibi endişe duyduğundan sessizliğini koruyordu, her şeyin bir zamanı vardı ve onlarda doğru zamanı beklemek zorundaydılar.

 

Sinan Bahar'a, Bahar Sinan'a, bilen herkes onlara... Bu döngü böyle devam ediyordu, bakışa bakışa bir hal olmuşlardı canım... Mahallenin anası Gülsüm, daha fazla dayanamayıp duruma el atmaya karar verdi yoksa onun bu Mecnun oğlu, anca öküzün trene baktığı gibi bakmaya devam edecekti.

 

''Sinan...''

 

''Efendim anne?''

 

''Git de Bahar'a yardım et, bak kız tek başına taşıyamıyor onları.''

 

"Gideyim mi?''

 

''Ayyy! Ama hala soruyon annem ya! Sen böyle alık değildin n'oldu sana evladım, nazar mı var acaba?''

 

''Anne ne nazarı ya!'' diye dellenen Sinan devam etti. ''Tamam gidiyorum, bi' sal beni kurban olayım.''

 

''Aman be, bunlara da bi'şey denilmiyo artık!'' diyen kadın kızının yanına doğru yürümeye başlamıştı.

 

''Hooop! Aman dur... Ben alayım onları.''

 

Sinan'ın tepkisiyle elindeki tabaklarla celalleşen Bahar rahatlamıştı. Çünkü resmen az önce onca tabağı düşürüp heba edecekti.

 

''Teşekkür ederim.''

 

''Rica ederim.'' derken bir yandan da tabakları bölüşmüşlerdi. ''Eee nasılsın görüşmeyeli?''

 

''İyiyim sen? Hallettiniz mi elektrik işini?''

 

''O konu da sana çok mahcubum. Normal şartlar da jenaratör devreye girerdi ama o da pert olmuş.''

 

''Sorun değil, her şeye rağmen çok güzel vakit geçirdim.''

 

''Cidden mi?''

 

''Seninle insan kolay kolay sıkılmaz zaten, öküzlüklerin hariç tabii...''

 

''Ben de diyodum ki bu sefer nerden laf yiycem acaba... Şurdan bi' taş geldi kafama.'' derken gülüyordu Sinan. Öküz kelimesi pek hoş değildi ama bunu söyleyen Bahar olunca keyfine diyecek yoktu.

 

''Yiğidi öldür, hakkını yeme demişler. O konuda üzerine kimse su dökemez.'' diyen Bahar da halinden gayet memnundu ama sevdiğini görünce içinde kelebekler uçuşuyor diyenler halt yemişti. Resmen tüm uzuvlarında at yarışı varmış gibi hissediyordu.

 

''Senin de inadın için aynı şey geçerli öğretmen hanım.''

 

''İnat değil o, kendi doğrularım var.'' derken yine burnunu havaya dikmişti, ama bu sefer Sinan'dan beklenmeyen bir hamle geldi... Şu an içinde at değil öküz tepiniyordu. Sinan etraftakileri umursamadan, kızın yüzüne doğru eğilmişti ve neredeyse nefesleri birbirine karışacaktı.

 

''Ben ezber bozucam sende, o zaman tekrar konuşuruz bu konuyu güzelim.''

 

''Ha..aah ez-ber bozacakmış...'' dedi Bahar ama çıkmayan sesini arıyordu şimdi. He bir de kekelemesi vardı tabii... Ayan beyan etkilendim diye haykırıyordu şu an bedeni.

 

''Yarın okul çıkışı seni alayım mı? Müsaitsen yani. Şöyle bi' sahile ineriz, deniz havası iyi gelir... Konuşuruz, güzelleşiriz ne bileyim.''

 

''O..olur.'' Yine kendine beddua seansı düzenleyen Bahar, bu sesinin neden sürekli kendisine ihanet ettiğini sorguluyordu. Normal de her şeye bir cevabı vardı ama bu adam da ne biçim konuşuyordu ya! Düşmemek elde değildi.

 

Diğer tarafta Elçin, annesinin resmen Tahir'e kız ayarlama çabasını içinden ağlayarak izliyordu. Bir garip Tahir ise incitmeden reddediyordu ama söz konusu Gülsüm'dü. Ona mermi bile işlemezdi.

 

''Oğlum, evladım miss gibi kız diyorum sana işte. Elinden de her iş geliyor. Bizim bu Elçin daha bulaşık yıkamayı bilmez mesela bir de aynı yaşta olacaklar... Hata bende mi acaba? Kızını dövmeyen dizini dövermiş zaten. Bu kızı da kimse almayacak yeminle başıma kaldı iyice! Neyse ne diyordum kız çok marifetli, seni de çekip çevirir hemen olmaz deme.''

 

Elçin şimdi düşüp bayılacaktı, elalemin kızlarını ballandırarak anlatırken kendi kızını hiç acımadan harcıyordu ya!

 

''Ben bulaşık yıkamayı biliyorum bi' kere.''

 

''Aman ne büyük iş. Sen sus şimdi.'' derken yeniden Tahir'e döndü. ''Çocuğum kaç yaşına geldiniz bak, artık yuva kurmanızın zamanı geldi... Daha ne kadar böyle bir başına?''

 

''Gülsüm annem... Daha zamanı var. Zamanı gelince elini öpmeye gelicem ben. Ama bırak şimdi sen o kızı. Şu sarma senin marifetin dimi? Parmaklarımı yedim parmaklarımıııı.'' diyerek kadının aklını dağıttığın da Elçin dünyanın en mutlu insanıydı. Bilene Tahir'in mesaj gayet netti de annesi bilmediğinden ne demek istediğini anlamamıştı. Tam bu düşüncelerinin arasında Tahir ona güven veren bir bakışla gülümsemiş, aşık kalbini iyice sarıp sarmalamıştı.

 

Bir de diğer köşe de didişmeleriyle meşhur bir çift vardı tabii...

 

''Bak Zülal, canımdan bezdim kızım. Telefonun şarjı bitmiş, keyfimden değil sabahtan beri burayla uğraşıyoruz zaten, telefona bakmak aklıma gelmedi.''

 

''Utanmıyosun da ya! Ben senin neyinim Kadir? Gün içinde hiç mi aklına gelmiyorum?''

 

Kadir bıkkınlıkla bir nefes aldı. Allah'tan bolca sabır dilerken, bu kızla nasıl baş edeceğini düşünüyordu. Baya hobi olarak trip atıyordu çünkü.

 

''Aşkım... Sen benim hep aklımdasın, nasıl böyle düşünebilirsin ya? Zaten buraya geleceksiniz diye üzerine düşmedim.''

 

''Bak hala ya!''

 

''Zülal...''

 

''Valla bilmiyorum Kadir, ne yap ne et kendini affettir.''

 

''Tamam söz, gel bi' kere öpeyim de günlük hayat enerjimi alayım. Başka türlü seninle mümkün değil baş edemem.'' derken gülümseyen Kadir'e daha fazla direnemedi Zülal.

 

''Yaaaa...'' derken çoktan yelkenleri suya indirmişti bile.

 

Bu ikisi böyleydi işte... Kavgasız tek günleri yoktu belki ama birbirleri olmadan nefes dahi alamazdı.

 

Ve son ikiliyi de es geçmemek lazım, Ömer yine Kenan'ı azarlıyordu.

 

''Çocuğun pastasını da mı yedin?''

 

''Önemli değil Ömer abi, ben doydum zaten.'' diyen Cavit'in başını okşayan Ömer gözlerinden ateş çıkarırcasına Kenan' döndü yeniden.

 

''O boğazına köpek sıçsın Kenan!'' dediğinde Cavit'in kulaklarını elleriyle kapatmıştı tabii.

 

''Ne var ya açım oğlum, sabahtan beri bi'şey yemedim hem sordum ben ona doydum dediği için aldım. Çöpe mi gitseydi yani?''

 

''Ha çöpe gitmiş, ha sen zıkkımlanmışsın aynı şey.''

 

''Ulan yazıklar olsun, iki dilim pasta için yediğim lafa bak.'' derken pastanın son dilimini de midesine gönderdi Kenan.

 

''Başına bi' iş gelecekse bil ki o pis boğazından. Akşam ki mezeler senden ona göre, ama sen yemeyeceksin.'' dedi Ömer.

 

''Adaletin bu mu dünya?'' derken arkadaşını pek de ciddiye almıyordu zaten. O yemenin bir yolunu bulurdu.

 

*****

 

Gün nöbetini geceye devrettiğin de bizim dörtlü, köprünün orada her zaman ki yerlerine kurulmuşlardı.

 

''Güzel oldu ama hee... Nasıl sevindi Cavit.'' diyen Tahir'di... Onu mahallenin çocuğundan ziyade manevi evlat olarak görüyorlardı. Babası babalık etmediği, ayda bir ortadan kaybolduğu ve o çocuğun başını bir kez bile okşamadığından tüm görevi bizimkiler üstlenmişti. Eksiklik çeksin istemiyorlardı.

 

''Saliha abla da mutfak da teşekkür ederken ağladı... Ulan o Sadi itini bir yakalayayım, anasını s*k*cem!'' dedi Ömer, lafı ondan Sinan aldı.

 

''O bi' süre gözükmez, geçen sağlam benzettim.''

 

''Şerefsiz! Hem o kadının, hem de çocuğun günahının hesabını nasıl verecek acaba?''

 

Kenan'ın tepkisiyle yeniden konuştu Sinan.

 

''Ben zaten Saliha ablaya söyledim. Boşan biz arkandayız dedim ama son karar onun tabii.''

 

''Arkasındayız tabii, kimseye de muhtaç etmeyiz evelallah.'' dediğin de telefonuna gelen mesajla irkildi Tahir.

 

📩 Aşkım napıyosunuz?

 

📩 Köprüdeyiz, geçtin mi sen eve?

 

📩Yok kızlardayım bende. Seni çooook özledim.

 

Mesajı okuyunca derin bir tebessümle yanıtlamaya başladı.

 

📩Kurban olurum sana ben, bende çok özledim. İstersen biraz daha oyalan ben de bizimkilere bi' bahane bulur, gelirim seni almaya.

 

📩Ayyyy olur valla.

 

📩Tamam sen hazırlan, çıkarım 5 dakikaya mahaleye.

 

Telefonu kilitleyip cebine attığında, üç kafanın da kendisine döndüğü o acı gerçeği fark etti. Ömer ve Kenan biliyordu da Sinan baya klinik vakaydı şu an.

 

''Oğlum sen hayırdır? Biri mi var?''

 

''Yooo... Ne alakası var? Semih yazdı haftaya halı saha maçı mı ne varmış da...''

 

''Eee sen ne dedin?''

 

''Ne diyeyim ya, başka işim mi kalmadı sanki.''

 

''İyi bakalım, yedim say şimdilik.''

 

Diğer ikisi pür dikkat bu diyaloğu dinlemiş ve en az Tahir kadar panik olmuşlardı.

 

''Doğru diyo ya, bana da yazdı bugün bende yok dedim, adam mı ne eksikmiş.'' diyen Kenandı. Tahir ve Ömer onun savunmasına öyle şaşırmışlardı ki, utanmasalar ağlayacaklardı. Bu lavuk adam oluyordu galiba.

 

''Neyse ben kalkayım beyler... Yarın erkenden vergi dairesine gidicem işlerim var. Ziyade olsun.'' dedi ve oradan ayrılmak için ayaklandı. Tam mahalleye çıktığında telefonu mesaj sesiyle öttü.

 

📩Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüyü söylemiyorum. Bana rakı borcun var. Öperler koç!

 

Mesajı okuduktan sonra, her zaman ki tepkiyi verdi.

 

''Şantajcı piç!''

 

*

 

''Ayy kızlar Tahir gelecek şimdi, ben toparlanayım yavaştan.''

 

''Kızım ya biri görürse, öyle plansız programsız buluşmayın bence.'' diyen Zülal'e hızla cevap verirken hırkasını üzerine geçirdi.

 

''Kızım bu saatte kim görecek ya Kadir abim evde, Sinan abim köprü de. Sıkıntı olmaz.''

 

''Sen yine de dikkat et.'' dedi bu sefer Bahar.

 

''Tamam tamam ederim.'' Telefonun sesiyle kaşlarını kaldırıp gülümsedi kızlara Elçin. ''Aha da geldi benim ki hadi öptüm yavrumlar, görüşürüz.'' derken uzaktan öpücük attı ve evden çıktığın da merdivenleri neredeyse üçer beşer atlayarak aşağıya indi. Sevdiği apartmanın kapısın da ellerini cebine sokmuş etrafına bakınıyordu. Onun o görüntüsüne bir kere daha şükretti. Zor da olsa, sevmek ne güzel şeydi.

 

''Sevgilim...'' diye seslenince Tahir kafasını kaldırıp gülümsedi.

 

''Gel bakalım güzel hatunum, tüm gün yandım kavruldum zaten hasretinden.'' derken ona sıkıca sarıldı. Tabii etrafı kolaçan etmeyi de ihmal etmiyordu.

 

''Gel şu parka doğru yürüyelim, gelirken kimse yoktu oralarda.'' dedikten sonra kızın elini kavrayıverdi. Bu adam cidden yürek yemişti. Mahallenin ortasın da elini tutuyordu ya!

 

''Aşkım napıyon sen ya? Biri görecek şimdi.''

 

''Güzelim etraf da kimse yok bi'şey olmaz. Zaten hiç bi'şey yapamıyoruz, bari bırak elini tutayım.''

 

''İyi tamam ya bi'şey demedik.'' derken gülümsedi kız.

 

Birlikte parka ilerlediklerin de en kuytu köşede ki banka geçtiler. Tahir iyice sarıp sarmaladı sevdiği bu küçük kadını... Ona öyle hasretti ki, yıllarca içinde büyüttüğü aşkı kelimelere dökse sayfalara sığmazdı. O esna da bir kere daha baktı güzel yüzüne. Doyamıyordu be!

 

''Tahir annem neler dedi bugün ya! Sinirden kudurdum resmen. O kıza da daha tanımadan gıcık oldum valla. Ben öz kızıyım beni böyle övmedi kadın!''

 

Tahir, kızın bu tepkisine gülümserken eliyle yumuşakça çenesini kavradı.

 

''Kadın bizi bilmiyo napsın, o da kötülüğüme konuşmuyo aslında. Hem sen ne dert ediyosun ki, ben seni alıcam kızım, senden başkasına yar diyebilir miyim ben?''

 

''Tahir...''

 

''Hı...''

 

''Ben seni çok seviyorum.'' dedi Elçin. Tahir, şu an tüm dünyayı karşısına almaya yetecek o iki kelimeyi duymanın verdiği güçle iyice yanaştı kıza.

 

''Bende seni çok seviyorum, güzel sevdiğim. Ölürüm uğruna...'' dediğinde tam anlamıyla nefes nefese gelmiş vaziyettelerdi. Elçin'in dert yandığı o mevzu şu an resmen gerçekleşmek üzereydi.

 

''Öpersem bırakmam, gerçi öpmesem de bırakmam ama... Bu çok başka. İlk olduğunu biliyorum. Bunu gerçekten istiyor musun?''

 

''Nasıl bir his olduğunu bilmiyorum, haklısın tecrübesizim de ama... Her şeyin ilkini yalnızca seninle yaşamak istiyorum.'' dediği an film kopmuştu. Tahir usulca uzandı sevdiğinin dudaklarına, bu ne güzel histi! Sanki ruhu onun ruhuna karışıyor bir bütün oluyorlardı. Elçin tepki vermeye çalışsa da öleceğini sanıyordu... Şu an kalbi ritmini şaşırmış, içi gıdıklanıyordu sanki. İnşallah bayılmazdı. Tahir o kadar naifti ki o an bir fazlası olsa sanki kızın canı yanacaktı. Öptükçe kalabalık oldular, var oldular, mühürlediler birbirlerini adeta. Artık onları ölüm bile ayıramazdı.

 

''Sen bana neler yapıyosun be kızım...'' derken Tahir, ikisinin de göğüsleri yaşadıkları güzelliğin eseriyle hızla inip kalkıyordu. Bu büyünün yoğunluğuyla iyice mest olmuş durumdalardı zaten. Aşk ne güzel şeydi!

 

''Bilmem, bi'şey yapmadım aslında. Beceremedim hatta.'' diye cevapladı Elçin, biraz mahcup duruyordu sanki.

 

''Ah be güzelim, seni benim kalbime aşk diye kazıyana bin şükür... O kadar güzelsin ki...'' dediğinde her iki anlamda ki güzellikten de bahsediyordu adam. Bir eliyle saçlarını okşadı kızın, yanakları kızarmış gözlerini kaçırıyordu.

 

''Utanma... Utanma sakın. Senin her haline kurban olurum ama, benden çekinme.''

 

''Yaa Tahir ilk kez başıma böyle bişey geldi. Bırak da az utanayım. İyice arsız oldum zaten.'' dedi sitemle işte o an ikisi de toparlandı ve gülmeye başladılar. Kısa bir süre daha sohbet edip ayaklandılar, çünkü Gülsüm hatun Elçin'i arama seanslarına başlamıştı. Son kez meşgule attığın da parktan çıkmışlardı. Elleri yine kalpleri gibi birdi. Mutluluklardı, çünkü aşıklardı... Ama insan en güvendiği an da kaderin ihanetiyle yüz yüze gelebilirdi. Onlar da geldi.

 

''Elçin!!!''

 

''Abim...''

 

AHA VALLA YAKALANDI BİZİMKİLER! SİZCE ŞİMDİ NE OLACAK?

 

Loading...
0%