@selcanykazdal
|
6.Bölüm
''Siz nasıl ya?! Tahir abi... Sen... Ulan nasıl yaa nasıl?!!''
''Kadir önce bi' dinle.'' derken bir yandan da Elçin'i arkasına saklamıştı.
''Lan neyi dinleyeyim ben? Ben sana abi dedim, abim kardeşim dedi. Sen bizim bacımıza nasıl yan gözle bakarsın?!''
''Abi...'' derken sesi titriyordu Elçin'in, Kadir sertçe böldü lafını.
''Sen kes sesini!''
''Bağırma ona!'' diye kükredi hemen Tahir.
''Vayyyy! Kardeşimize bağırırken de senden izin alıcaz he?!'' dediği an ileriye doğru atılan Kadir'i gören Elçin bir anda Tahir'in önüne fırladı.
''Abi yapma...''
''Elçin, arkama geç.''
''Tahir...''
''Hadi güzelim.''
''Olmaz, tek başına üstlenemezsin bu olayı. Ne yaptıysak beraber yaptık. Bir bedel ödenmesi gerekiyorsa ikimiz birden öderiz.'' derken gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Bu böyle olmamalıydı.
''Gözlerim yaşardı... Ama artık oyun bitti, sahne kapandı. Elçin yürü eve gidiyoruz. Seninle de görüşücez!'' dediği gibi Elçin'i kolundan çekiştirmeye yeltendi. Ama Tahir bu müsaade eder mi?
''Önce bi' konuşalım.''
''Konuşacak çok şey var tabii ama yumruklarla bu saatten sonra!'' Kadir'in bu tepkisine sinirli bir gülümseme bıraktı Tahir.
''Onu böyle götüremezsin... Buna izin vermem!''
''Hadi ya! Sana soracaktım dimi bi' de?''
''Kadir...'' dedi ama cümlenin devamı gelmeden Kadir cümlesini hiç etti bir anda. Elçin'in ağlaması iyice şiddetleniyordu çok korkuyordu, sevdiği için... Onun da Sinan abisinden ve diğerlerinden başka kimi vardı ki?
''Kadir yok! Elçin yürü dedim!''
''Biz yanlış bi'şey yapmadık. Birbirimizi seviyoruz. Sevmek suç mu? Günah mı abi?''
''Elçin!'' diye kükredi yine bir anda Kadir. Tahir her iki tarafın selameti için sakin kalmaya çalışıyordu ama yok şu herif illa kaşınıyordu.
''Ona bağırma demedim mi lan ben sana?'' dediğinde Kadir'in yakasına yapışmıştı. Bu halde olmaları acayip zoruna gidiyordu Tahir'in, kendine ne olacaksa olsundu da Elçin'in akan her bir damla göz yaşı için şu an dünyayı yakardı.
''Aaaa! Ne oluyor? Kadir? Hihhh! Tahir abi?''
Üçünün kafası da aynı anda arka tarafa döndüğünde Zülal'in elinde market poşetiyle ve şokla onlara baktığını gördüler. Genç kız daha sonra Elçin'i fark edip hızla ona doğru yürüdü ve tek seferde kıza sarıldı... Bu yaşadıkları şu an kabus olmalıydı evet ama onları bu durumdan kurtarsa kurtarsa kendisi kurtarırdı.
''Kadir sen napıyosun ya? Ali kıran baş kesen mi oldun başımıza?!''
''Sen karışma, bu herif benim kız kardeşime...'' bir an duraklayıp, farkındalıkla Zülal'e odaklandı. ''Biliyo muydun?'' diye cümleyi bitirdiğinde, Zülal bir an bile tereddüt etmeden cevapladı.
''Biliyodum ne olmuş? Yanlış bir şey mi yapıyolar? Tahir abiyi bunca zamandır tanırsın ne yanlışını gördün? Senin kardeşine zarar verecek, mutsuz edecek bi'şey yapar mı?''
''Vay be! Biliyodun ve benden sakladın yani öyle mi?!'' derken sonlara doğru sesi yükseldi.
''Kadir, şu an fazla duygusal düşünüyorsun...'' dedi Zülal...
''Ben de onu anlatmaya çalışıyorum ama senin bu beyinsiz, beni dinlememek de ısrar ediyor.'' diye Zülal'e açıklama yaptı Tahir.
''Lan sen!!!''
''Kadir! Yeter artık! Şimdi bize gidiyoruz ve bu konuyu adam akıllı konuşuyoruz.''
''Benim bu ırz düşmanıyla konuşacak bi'şeyim yok!''
''Yeter ama artık he! Sakin kalayım, kimsenin kalbi kırılmasın dedim ama yeter! Sen beni ne sanıyosun lan?!'' diye kükreyen bu sefer Tahir'di.
''Off! Tamam kesin artık... Şu kızın haline bakın ya, siz de hiç mi vicdan yok?''
O sıra da bizimkilerin bakışları Elçin'e döndü... Gerçekten inanılmaz kötü görünüyordu. Ağlamaktan gözleri kan çanağına dönmüş bir de üstüne titriyordu.
''Ulan!'' derken parmağını Kadir'e doğru salladı Tahir. ''Eğer bu kızın gözünden bugünden sonra bir damla yaş aksın, seni yaşatmam duydun mu?!''
Ve ardından soluğu Elçin'in yanında aldı.
''Ağlama gözümün nuru, ağlama ben yanındayım... Kimse sana hiç bi'şey yapamaz!'' dediğinde yeniden Kadir'e döndü. ''Şimdilik susuyorum Kadir efendi ama sonrasın da seninle işim var...''
''Ulan hem suçlu, hem güçlü adama bak!''
''Kadir... Allah aşkına bi' sakin ol ya. Kız kardeşinin halini görmüyor musun?''
''Zülal ben... Bana bi'şey oluu...'' diyemeden aniden bayılan Elçin'le kıyamet sireni koptu. Tahir onu kucakladığı gibi arabasının olduğu yere yani restoranın otoparkına doğru koştu. Şükrediyordu ki mesafe kısaydı. Tabii o arada Zülal ve Kadir'de onun peşinden koştular. Arabaya bindiklerinde herkesin yüreğinde yalnızca korku hüküm sürüyordu. Zülal, Elçin'in başını kendi dizlerine yaslamış bir işe yarayacakmış gibi saçlarını okşuyordu.
Tahir arabayı öyle hızlı sürdü ki, resmen hastaneye uçarak geldiler. Acilden giriş yaptıkların da, Elçin yine Tahir'in kucağındaydı. Görevliler alel acele onu bir sedyeye alıp ne olduğunu sorduklarında Zülal cevapladı.
''Stres kaynaklı.'' dedi ama Tahir, Kadir'e öldürecek gibi bakıyordu o sıra.
''Sana sakince konuşalım dedim! Eğer Elçin'e bi' şey olursa...''
''Çok normal bi' olaydı çünkü dimi?!'' diyerek Tahir'in lafını böldü Kadir.
Zülal bu ikilinin birbirine olan düşmanca bakışlarına katlanamadı daha fazla.
''Kadir sen benimle dışarı geliyosun.''
''Olmaz kardeşimi, bu adama emanet edemem ben!''
İşte o anda Tahir'de ipler koptu. Kadir'in yeniden yakasına yapıştı ama gözleri öfkeyle alev alev yanıyordu. Ne kolaydı böyle kestirip atmak!
''Bu adam dediğin benim ben... Tahir abin! Bak iyice damarıma basıyosun Kadir, çık şu odadan! Sen benim kardeşimsin, canını yakmak istemiyorum.''
Kadir, hiç bir şey söylemeden öfkeyle adamı izliyordu. Ellerini yumruk yapmış, resmen kendini dizginlemeye çalışıyordu.
''Kadir... Hadi aşkım, gel benimle.'' diyen Zülal'e tek bir bakış atıp odadan ok gibi fırladı, peşinden sevdiği kadın da gidiyordu ama o bunun farkında mıydı? Meçhul.
Kısa süre de takılan serumun ardından, yavaş yavaş kendine gelmeye başlayan Elçin onca ağlamanın ardından titrek nefesler vermeye devam ediyordu. Ruhu daralıyordu, bu yaşadıklarının kabus olmasını diledi ama gerçek gün gibi ortadaydı. Elbette bir gün yüzleşeceklerdi ama bu kadar erken olmamalıydı.
''Tahir...'' diye seslendi kurumuş olan boğazıyla. Sevdiği adam, kafasını yatak başlığına yaslayıp gözlerini kapattığı için onun ayıldığını görmemişti. Elçin'in sesiyle hızla kafasını kaldırıp, şefkatle iki yana dağılmış olan ipek gibi saçlarını okşadı.
''Güzelim... Nasıl hissediyosun? Çağırayım mı doktoru?''
''Hayır iyiyim... Tahir, şimdi n'apıcaz?'' derken yeniden gözleri sulandı Elçin'in.
''Sen bunları düşünme... Ben halledicem, senden değerli hiç bi'şey yok şu dünya da. Sadece sağlığına dikkat etmeni istiyorum.''
''Ama sen iyi değilsen, ben nasıl iyi olabilirim ki...''
Tahir duyduğu sözlerin etkisiyle, genç kızın alnına yumuşak bir öpücük bıraktı. Geri çekildiğinde ona gülen gözlerle bakıyordu. Elçin de adamın tepkisiyle biraz olsun rahatladı.
''Ben iyiyim, sen de bizim için iyi olacaksın. Bunların olacağını biliyoduk zaten, biraz erken oldu ama ne yapalım... Sevdamıza sahip çıkıcaz ve kazanan biz olucaz, sen sakın korkma.''
''Tahir... Abim?''
''Zülal'le dışarıdalar. Sen bunları düşünme şimdi, dinlenmen lazım... Hadi uyu biraz daha.''
Öte yandan bahçe de sinirden dört dönen bir Kadir ve onu dizginlemeye çalışan bir Zülal vardı.
''Kadir sakinleş artık ya... Olan oldu.''
Öfkeyle adımlarını Zülal'e yönlendirirken bağırıyordu. En iyi yaptığı şey buydu zaten!
''Olan oldu mu?! Ulan hepiniz hem benim, hem abimin arkasından iş çevirmişsiniz yazıklar olsun.''
''Eeeeh! Sen iyice uçtun ama... Sakın gidip Sinan abiye bi'şey söyleme. Tahir abi doğru bir zamanda konuşur onunla. Bak bir daha söylüyorum sakın karışma!''
''Ben yapacağımı biliyorum...''
''Kadir! Cidden yeter. Kendine gel artık. Sakın Elçin'e de ağır bi' laf edeyim deme. Sonra pişman olursun o senin kardeşin.''
''Zülal... Sen şu an benim yaşadığım cehennemi görebiliyo musun?'' dediğinde sesi alçalmış, çaresizlikte titreyen sesini toparlamaya çalışıyordu Kadir. ''Ulan ben önceden bilsem ki Elçin'in başına bir iş gelmiş ama Tahir yanında başımı yastığa huzurla koyardım.''
Kadir'in cevabıyla, buruk bir tebessüm eşliğinde bir elini sevdiğinin elinin üzerine koydu genç kız, diğer eliyle ise sakallarını okşuyordu.
''Yine aynı, yine başını yastığa huzurla koyabilirsin. O kötü biri değil ki... Bak şu an duygusalsın o yüzden böyle tepki veriyosun ama senin kız kardeşinin başına gelen en güzel şey bu belki de... Tahir abinin yüreğini sen benden daha iyi bilirsin, Elçin elbet bir gün birini sevecekti, nasip böyleymiş. Bunu kabullenmek zorundasın, en azından sizden, bizden biri bir ah dese dünyayı yakabilecek kadar koca yürekli bir adam o, yabancı değil. O bizim Tahir abimiz.''
''Elçin'in de Tahir abisi olarak kalmalıydı işte...'' derken kızaran gözlerini saklamaya çalışıyordu Kadir. Bu nasıl bir kabustu böyle? Hazmedemiyordu, uyanmak istiyordu.
*
Ertesine güne gergin bir hava hakimdi, en azından bizimkiler için... Sinan kahvaltı esnasın da o sürekli birbirlerine sataşan kardeşlerinin şu an ki sessizliğini görünce ne olduğunu çözmek istercesine ikiliyi gözlemliyordu ama böyle bakınca da Allah tarafından vahiy gelmedikçe problemi öğrenemezdi değil mi? Tövbe, tövbe!
''Hayırdır neyiniz var sizin?'' dediği anda ikisi de aynı anda, ''Yok bi'şey.'' dediler.
Sinan elinde ki çatalı masaya bırakıp, dirseğini sandalyenin köşesine yaslarken bir yandan da sakallarını sıvazlıyordu.
''Var bi'şey var... Dökülün!'' derken sesi farkında olmadan yükseldi. Annesi de dahil olmak üzere masada ki herkes bir an için irkildi. Kadir, Elçin'in gözlerine uzunca bakıp, başını abisine çevirdiğin de genç kız ölmek istediğini düşünüyordu, neden bu kadar zordu ki? Sadece sevmişti, kalbini vermişti... Bunda yanlış olan ne vardı?
''Zülal'le biz atıştık yine, onun suratını yapıyodur hanımefendi.'' dedi Kadir. Elçin içinde ki rahatlamayla pratik de yapamasa da teori de minnet ediyordu... En azından en büyük felaket şimdilik ertelenmişti, kıyametin yaklaştığını biliyordu ama olabilecekleri hazmedecek gücü toplaması için biraz daha zaman gerektiğine inanıyordu.
''İyi bakalım... Anam ellerine sağlık, ben dükkana geçiyorum. Kadir sende fazla oyalanma.''
''Tamam abi.''
Sinan evden çıkar çıkmaz Gülsüm ellerine beline yerleştirip ayaklandı.
''N'oluyo size? Abinizi kandırabilirsiniz ama ben yemem!'' derken Kadir öfkeyle ayaklandı.
''Kızına sor!'' Gülsüm ona karşılık veremeden dış kapıyı sertçe çarpıp çıkmıştı bile.
''Elçin?''
''Şimdi değil anne, lütfen...'' dediğinde titreyen sesi ve dolan gözleriyle ayaklanıp hızla odasına girdi.
Kadın şaşkınca olan biteni anlamaya çalışıyordu ama bu çocuklara akıl sır erdirmek mümkün değildi vallahi!
Elçin odasına girer girmez henüz toplamadığı yatağın içine girip, sanki hiç yapmamış gibi ağlamaya devam etti. Ağlayınca hiç bir şey düzelmiyordu ama şu an bir tek bunu yapıyordu. Tükenmek üzereydi, hem de henüz yolun başındayken... Çalan telefonu eline aldığında Tahir'in adını görünce sakinleşmeye çalıştı... Şu an açsa bir dert, açmasa bir dertti ama derin bir nefes alıp açmayı seçti.
''Efendim?''
''Güzelim, ağlıyo musun sen? Bişey mi oldu? Geleyim mi?''
''Hayır Tahir gelme, daha ne olabilir ki... Olana üzülüyorum.''
''Aşkım sen böyle ağlayınca ben deliriyorum biliyo musun? Yeter artık, gidip konuşucam Sinan'la da bu saatten sonra ne olacaksa olsun.''
Onun bu tepkisine korkuyla karşılık veren Elçin, kalp atışını kontrol edemeyecek konuma gelmişti.
''Sakın! Sakın bak...'' derken yutkundu. ''Bak şimdi olmaz, şu an olmaz lütfen sevgilim, biraz daha...''
''O zaman ağlama, senin halini düşündükçe kendimden nefret ediyorum... Ağlama tamam mı? Sen sadece bana güven.''
''Tamam...''
''Söz ver.''
''Tahir...'' derken bile ağlamaya başlamıştı yeniden.
''Elçin, kurban olayım yapma böyle. Konuşayım diyorum ona da müsaade etmiyosun. Elimi kolumu bağladın bari ağlama be güzelim, kahroluyorum.''
Onun sesinde ilk kez çaresizlik hissediyordu Elçin, sevdiği adamı da üzdüğü için bir kez daha üzüldü. Haklıydı, ağlamamalıydı... Sevdasına sahip çıkabilmek için güçlü durmak zorundaydı... Kendini toparlamaya çalışıp Tahir'i cevapladı.
''Tamam, ağlamıyorum. Söz de veremem ama elimden geleni yaparım... Sende üzülme, benim gücüm sensin.''
''Ben sana, bu yaşananları atlattıktan sonra bir daha gözünden yaş akmasına müsaade etmeyeceğimin sözünü veriyorum ama... Merak etme bu ilk ve son olacak.'' deyip sevdiğinin inancını ayaklandırdığın da konuşmaya devam ettiler... Hayat zordu, ama aşk her şeyin üstesinden gelebilirdi...
Saatler saatleri kovalarken bir diğer yanda her şeyden bir haber olan Sinan, Bahar'ı arıyor ama bir türlü ulaşamadığı için delirmek üzere olduğunu hissediyordu. Okuldan da çıkmış olması gerekiyordu saat neredeyse öğleni geçiyordu, bu kızın başına bir iş gelmiş olmasındı? Korkuyu iliklerine kadar hisseden adam, işi gücü arkasın da bırakıp arabasına atladığı gibi soluğu kızın evinin önünde aldı. Aldı almasına da evdeyse ne diyecekti ki kıza?
Ulan böyle yarım yamalak, flört falan zordu yahu! Sinirden kudursan da hesap bile soramıyordun, çok saçma! Yine de tüm cesaretini toplayıp apartmana girmek üzereyken Bahar'ın elinde çöp torbasıyla dışarıya çıktığını görünce tüm vücudunu derin bir rahatlama sardı. Garip bir duyguydu... Sevmek yani. Ona ulaşamadığın için başına bir iş geldiğini düşünüp delirecek vaziyette öfkeyle doluyordun, hatta bağırıp çağırmayı planlıyordun ama onun iyi olduğunu görünce her şey uçup gidiyordu...
''Sinan?'' dediğinde genç kız şaşırmıştı. Dün ki olayları da bu sabah Zülal'den duymuş ve şimdi Sinan'ın öğrenmiş olmasından deli gibi korkuyordu. Onu çok uzun süredir tanımıyordu belki ama tepkisini az çok tahmin edebiliyordu. Toparlanıp adımlarını ona doğru yönlendirdi.
''Aradım da, açmayınca sen... Bende gelip bi' bakayım dedim. Sıkıntı yok dimi?'' diyen adamın, sakin tavrıyla rahatlayan genç kız, telaşla ekledi.
''Yok... Şey temizlik yaptık da, süpürgenin sesinden duymamışımdır.''
''Aferin Bahar!'' diye aniden çıkışan adama oda o anda tırnaklarını çıkardı. Onu ne sanıyordu canım? Stres topu falan mı?
''Neden bağırıyosun pardon da? Olabilir yani insanlık hali...''
''Kızım başına bi' iş geldi sandım ya! Aklım çıktı.''
Bahar aslında Sinan'a çıkışmaya devam edebilirdi, etmeliydi de... Ama kendisi için endişelenmiş olduğu gerçeği tüm sinirini alıp götürüyordu canım, ne yapsındı yani?
''Sen endişelendin mi?'' dediğinde Sinan kızın tek kolunu tutup kendine çektiğinde romantizm de boyut atlamışlardı... Özellik de çöp torbası eşliğinde!
''Endişelenmek mi? Delirdim, delirdim!''
''Neden?'' diyen kıza yamuk bir gülümseme bahşetti o ara Sinan. Bahar ise sakin kalmaya çalışıyordu ama şu an adam resmen karizma konusun da everestti.
''Sana bi'şey olursa değil mahalleyi, dünyayı yakarım... Nedenini anlaman zor değil bence.''
Genç kız için de dolup taşan heyecanı bastırmaya çalışsa da ne mümkün? Sevmek böyleydi bir kere, kitabında bunlar yazılıydı.
''Dünya..yı?'' derken gözlerini şaşkınlıkla kocaman açmış, Sinan'ın gözlerini içine bakıyordu.
''Hıhıı... Dünyayı.''
Genç adam onu etkilediğinin elbette bilincindeydi ama aslında konu bu değildi. Kızın da günden güne hislerini ciddi anlamda hissettirmeye başlamasına mest oluyordu mest!
''Sinan...''
''Bahar...''
''Galiba kalp spazmı geçiriyorum.''
Sinan onun bu tepkisine keyifli bir kahkaha attı ve daha da yaklaştı.
''Alışacaksın...''
''Sen?''
''Ben ne?''
''Alıştın mı?''
''Alıştım, her zerreme yayıldı, hatta bir bütün olduk artık.''
Bahar adamın söyledikleriyle derin bir nefes aldı, çok çok fazlaydı... Adam sadece alıştım diyordu ama o cümlenin arkasına saklanan sözlerin artık farkındaydı. Aşık olmuştu işte, bu adama mümkünmüş gibi yeniden aşık olmuştu şimdi. Bir de sevdiğini söylese ölürdü herhalde. Git gide büyüyen, güzelleşen bir döngünün içine girmişlerdi...
''Ben şey yapayım, çöp! Çöpü atayım ben...''
''Tamam...'' derken öyle neşeliydi ki adam, bunu belli edercesine sırıtıyordu da zaten. ''Sen şey yap bakalım, akşam görüşüyoruz değil mi? Artık konuşalım...''
''Konuşalım..mı..?''
''Geç bile kaldık.''
''Geç kaldık?''
''Evet güzelim, sen şimdi şu transtan çık da eve gir hadi. Esiyor baya, ince giymişsin hasta olursun.''
''Hasta mı olurum?'' diye tekrar soruyla karşılık verdiğinde Sinan onun bu şaşkın haline karşılık onu doya doya öpmek istedi, onun her haline ayrı aşık oluyordu... Sonu hiç iyi değildi, kul köpek kelimelerini bizzat işleve geçirecek moda girmek üzereydi... Çok hafif bir korktu, hafifti ama. Bahar böyle güzel baktıkça her şeye eyvallah diyebilirdi kesinlikle.
''Hadi Bahar, içeri gir sen. Ben seni ararım akşam.'' dedi ve onun içeri girdiğini görünce adımlarını yeniden restorana yöneltti. Keyfi de gayet yerindeydi aslında, ağır ağır yürüyordu. Hava da çok güzeldi, cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle huzur doluyordu ama karşısına çıkan Levent'le bu an ne yazık ki çok kısa sürdü.
''Oooo Sinan bey!''
''Gündüz vakti içtin mi lan sen?'' diyen Sinan arada ki mesafeye rağmen kokuyu buram buram alıyordu.
''Ona da mı karışıyosun?''
''Oğlum bas git işine ya!''
''Ne oldu? Bahar seni, red mi etti yoksa?'' derken yalpalandı, Sinan şu adamı her ne kadar sevmese de merhamet yüklü bir kalbi vardı, iyi kötü fark etmiyordu ki... Kolundan tuttu.
''Levent, sarhoşsun. Daha fazla canımı sıkma, git evine zıbar yat.''
''Sinirli olduğuna göre almışsın cevabını... Ben sana demedim mi Bahar benim diye he?''
Sinan'ın boynunda ki damar iyice belirginleşip, atmaya başlamıştı. Ulan dövmemek için kendini sıkıyordu da bu it ısrarla kaşınıyordu! İçinden sabır çekti, sakin olmalıydı.
''Ne oldu, niye sustun? Sende anladın tabii onun sana yar olamayaca...'' dediği an yumruğu suratının ortasına yedi Levent... Tamam sabır çekiyordu ama buna da sabır taşı olsa çatlardı, çatladı da.
''Ulan sonra Sinan kötü kişi oluyo, cani oluyo, bilmem ne! Rahat durduğunuz var sanki anasını satayım! Ben sana demedim mi Bahar mevzusu senin için bitmiştir diye? Bundan sonra adını bile ağzına almayacaksın duydun mu beni?!!'' dediğinde bir de düştüğü yerden kaldırdı. Hem dövüyordu hem de yardım ediyordu... Dışarıdan epeyce komik görünse de Sinan böyleydi işte, onun kalbinin güzelliğini herkes bilirdi. Dövse de merhamet ederdi, sövse de.
''Yok yaa kimsin sen? Buraların ağası mı? Öyle her şey senin istediğin gibi olmaz Sinan efendi!'' dediğin de burnundan akan kanı siliyordu bir yandan Levent.
''Sen varya dua et ki sarhoşsun, yoksa seni boka sokar çıkarırdım daha ben... Dinlene dinlene dövme mevzusu var ya hani, bildin mi? Heh mesela ben onu hiç tatmadım, üzerinde bizzat test etmek isterim bi gün. Ama o gün bugün değil, şimdi defol git! Ayılınca gel o zaman alıcam hesabını!'' dedi ve onu arkasında bırakarak, yeniden yürümeye başladı. Bu Levent adam olmazdı ama ona emindi! Katil olmamak için artık şu işin adını koysa iyi olacaktı. O an aklına yeniden Bahar geldi, gerçi hiç gittiği yoktu da... Bu akşam itiraf edip kavuşacaktı sevdiğine, ondan da emindi artık, önlerinde herhangi bir engelde kalmamıştı. Yeniden keyiflendi, güzel havayı içine çektiği sıra da telefonu çaldı.
''Efendim Kadir?''
''Abi... Leyla geldi, burada.''
''Leyla mı?''
Az önce önlerinde bir engel kalmadığını söylerken, erken konuşmuştu belli ki...
Evvveeeet! Bir bölümün daha sonuna geldik arkadaşlar! Umarım beğenmişsinizdir. :) Gerçi bu bölüm Sinan ve Bahar'ı çok az gördük ama gündem Elçin ve Tahir'le meşguldü malum... Bundan sonra sahne onların ama. Neden? Çünkü Leyla geldi! Sizce bu Leyla kim? Derdi ne olabilir Sinan'la? Yorumlarınızı bekliyorummmmm. :D
Çok öptüm, sevgiler... xxx |
0% |