Yeni Üyelik
10.
Bölüm

10. Bölüm

@selcanykazdal

Merhaba arkadaşlar, 10. Bölüm size emanet edip kaçıyorum.

Keyifli okumalar.💘

‘’Tamam üzerimi değiştirip geliyorum.’’ derken yukarı çıkmadan önce, ‘’Kurt…’’ diye Barbaros’a seslendiğinde o çoktan telefonunu çıkarmıştı.

‘’Avukatı arıyorum dayım.’’

Kerim yanımızdan uzaklaştığında çaresizce Barbaros’un gözlerine baktım. Korkuyordum. Hem de çok. Yıllardır bu evdeydim ama ilk kez kapıya polis geliyordu. Endişeli bakışlarımı fark eden Barbaros elini bana doğru uzattığında yanına gittim.

‘’Korkma Çiroz’um… Hallederiz.’’ derken beni kendine çekmiş, içimdeki korkuyu çekip almak istercesine bana sarılmıştı. Bir yandan da avukatla konuşuyordu. Kapattığı telefonun ardından bakışlarını yüzüme diktiğinde, o siline kadar göz yaşlarımın aktığının farkında bile değildim.

‘’Şşş ağlama sakın… Dayım seni böyle görürse bütün karakolu yakar yeminle.’’

‘’Korkuyorum.’’

Gülümsedi.

‘’Korkulacak hiçbir şeyimiz yok. İçin rahat olsun. Bir yanlış anlaşılma büyük ihtimalle. Gidip geleceğiz hemen. Sen Cemre’ye bir şey çaktırma yeter.’’

Başımla onaylasam da kalbim başka söylüyordu. İçimde ki panik bütün bedenimi zehir gibi kuşatmış şiddetli bir şekilde, her bir zerrem adeta zonkluyordu.

O esnada Kerim giydiği takım elbisesiyle aşağıya indiğinde gözleri benim üzerimdeydi. Göz yaşlarımı aceleyle sildim ama çoktan görmüştü. Adımlarını bana çevirdiğinde büyük adımları sayesinde çabucak yanıma ulaştı ve elleri yüzümü kavrayıverdi.

‘’Güzelim… Ağlama. Bir şey yok.’’ dediğinde alnıma bir öpücük bırakıp geri çekildi. ‘’Kurt!’’ diye seslendiğinde bakışları hala benim üzerimdeydi.

‘’Buyur dayım?’’

‘’Şahin’i ara buraya gelsin. Ben yokken Canan Hanım’ı ancak o idare edebilir.’’ dedikten hemen sonra gözlerimin içine baktı.

‘’Ben gidip gelene kadar kimseye bir şey belli etme olur mu?’’

‘’Gelecek misin?’’ dediğimde yeniden ağlamaya başladım.

‘’Geleceğim… Söz. Güvenmiyor musun bana?’’

‘’Güveniyorum ama korkuyorum…’’ dedim, her ne kadar duygularımı bastırmaya çalışsamda dudaklarım çoktan ağlamak için büzülmüştü bile. Kızaran gözlerimi saklamak için kafamı başka tarafa çevirmeye çalıştım ama Kerim buna engel oldu.

‘’Senin gözünden akan her damla yaş, sanki ciğerime bir bıçak saplıyor. Hiçbir şey için ağlamanı istemiyorum. Hele ki bu yaşlar benim için akıyorsa…’’ dediğinde alnını, alnıma yasladığında elleri iki yanağımı kavramıştı. ‘’O zaman dünyanın en çaresiz adamına dönüşüyorum…’’

Onun bu sözleri kalbime bir taş misali oturdu. Kerim bildim bileli yıkılmaz bir dağdı. Onu asla aciz görmedim. O hep, her şeyi hallederdi. Ama şimdi söyledikleri, çok ağırdı. İlk defa onun ağzından böyle bir şey duyuyordum. Onun hayatındaki yerimin büyüklüğünü şimdi daha çok anlıyordum.

Derin bir nefes alıp, yanaklarımda olan ellerini tuttum.

‘’Tamam.’’ dedim. Dudakları iki yana kıvrıldığında geri çekildi ve kapıya doğru gidip polislerle birlikte dışarı çıkarken, ona seslendim. ‘’Akşam yemeğine geç kalma!’’

Arkasını dönmedi ama kahkahası önce bahçeyi inletti, sonra da kalbimi şenlendirdi. İçimde hala bir endişe filizi vardı ama Kerim onun hemen yanına umut tohumlarını ekmişti.

Onlar arabaya binip gözden kaybolduğunda Barbaros iki adımda yanıma gelip bana sımsıkı sarıldı.

‘’Sen varya… Sen bizim, ailemizin temel taşısın. Sensiz ikimizde beş para etmeyiz.’’

‘’Siz de benim için öylesiniz. Allah bizi ayırmasın.’’

‘’Amin Çiroz’um amin.’’ derken geri çekildi. ‘’Şahin’i aradım, birazdan burada olur. Seni böyle tek bırakmak hiç içime sinmiyor ama benim de karakola gitmem lazım. Aslını, astarını bir öğreneyim ki kimin parmağı var bu işte çözeyim. Gerçi benim aklımda biri var ama…’’

‘’Kim?’’ dedim merakla.

‘’Mahir Sancaktar’ın oğlu Feridun. Babasının intikamını almaya çalışıyor o küçük aklıyla. Daha yeni ebesini tersten gösterdim ama bu illa Anya’yı, Konya yap bana diyor.’’ dediğinde endişeyle gözlerine baktığımda en masum ifadesini yüzüne taktı ‘’Ama ne yapayım Çiroz’um, çok ısrar ediyor.’’

Adımlarını kapıya çevirdiğinde keyifli ama dişlerinin arasından deyimi yerindeyse tısladı..

‘’Zevkle. Zevkle…’’ derken çoktan evden çıkmıştı. Kafam perşembe pazarı olmuşken başım zonklamaya başlamıştı bile, mutfağa geçtiğimde ağzıma hızlıca bir parça ekmek atıp çekmecede ağrı kesici aramaya koyulmuştum.

Aradan geçen yarım saatte, ne arayan vardı ne de gelen. Düşünmekten, kafamda kurmaktan kafam kazan gibi olmuş, içim patlayacak gibi sıkıntıyla dolmuştu. Oyalanmak adına kahvaltıyı hazırlamaya karar verdiğimde çaycıya su koyup çalıştırdım, o arada tost makinesi çıkarıp ekmek çekmecesine ulaştım. Duyduğum ayak sesleriyle arkamı döndüğümde Canan Hanım’ın geldiğini gördüm. Hiç keyfim yoktu ama ona durumu belli etmemek adına kocaman gülümsedim.

‘’Günaydın anneciğim. Neden erken kalktın uyusaydın keşke.’’

‘’Günaydın yavrum. Çok bile uyudum. Sen hiç elini sürme çekil bakayım. Özlemişsindir benim kahvaltılarımı. Hem sana bugün kahvaltılık sos da hazırlayıp, bırakayım sen çok seversin.’’

Başımla onayladım, aklım o kadar dağınıktı ki dikkatimi tamamen kadıncağıza veremiyordum.

‘’Cemre’ye bir bakayım. Yardıma gelirim anneciğim. Zaten Ayşe abla da birazdan uyanır.’’ dediğimde beni başıyla onaylayıp buzdolabına yöneldi.

Ben de o arada aceleyle Ayşe ablanın odasının önüne gidip kapıyı tıklattığım da ses verince hemen içeri girdim. O sırada o da uyanmış yatağını topluyordu.

‘’Günaydın kuzum.’’ derken gülüyordu ama surat ifademi görünce elindeki yastığı bırakıp yanıma geldi. Ellerimi tutup beni oturttuğunda yanıma oturmuş endişeyle gözlerime bakıyordu.

‘’Ne oldu? İyi misin? Betin benzin atmış yavrum.’’

‘’Durumlar karışık. Sabah polisler gelip Kerim’i götürdüler. Biri şikayet etmiş.’’ dediğimde panikle elini ağzına götürdü.

‘’Kim etmiş? Niye etmiş? Kerim Bey öyle kötü işlere bulaşmaz ki…’’

‘’Bilmiyorum ama çok korkuyorum Ayşe abla… Barbaros da peşinden gitti. Bir başıma kaldım, Canan Hanım uyandı şimdi. Yanlış bir şey söylerim de, kadın bizim sahte evlilik durumunu anlar diye ödüm kopuyor.’’

Bir eliyle saçlarımı okşarken söze girdi.

‘’Korkma kızım, ben oyalarım Canan Hanım’ı. Sen git Cemre’yi uyandır güzel bir kahvaltı hazırlayalım hep beraber.’’ derken ikimizde ayaklanmıştık. Tam kapıdan çıkarken sırtımı sıvazlayıp sessizce konuştu.

‘’Korkma yanlış anlaşılma falandır. Kerim Bey yanlış bir şey yapmaz.’’ dedi teselli edercesine ben de buruk bir gülümsemeyle onaylayıp, Cemre’nin odasına çıktım.
*


‘’Günaydın uykucu hadi kalk! Bu ne uykusu böyle…’’ dediğimde sesimi neşeli çıkarmaya çalıştım. Artık ne kadar gerçekçi oldum bilemiyordum. Yatakta gözleri kapalı bir halde mızıldanmaya başlayan Cemre’nin yanına uzanıp, onu bir hamlede göğsüme yatırıp saçlarına peşi sıra öpücükler bıraktım.

Onu her sarıp sarmaladığımda bana güç veriyordu. Keşke bütün gün onunla böyle sarmaş dolaş, babasının güzel haberini bekleme şansım olsaydı. Kaygılarımı kapının ardına bırakıp, arındığım tek kişi Cemre’ydi belkide… O küçük bir çocuk olduğu için etkilenmesin diye kötü duygularımızı onun yanında saklamaya gayret gösteriyorduk. Belki de hissediyordu bilemiyordum. Tek bildiğim mutlu bir çocuk olduğuydu.

‘’Anneannem burada mı?’’ dedi tek gözünü aralamaya çalışırken.

‘’Evet, mutfakta kahvaltı hazırlıyor birtanem.’’

İyice gerneşip, geri çekildiğinde yatağa oturup gözlerimin içine bakmaya başladı.

‘’Ne oldu?’’ dedim merakla.

‘’Keşke babamla gerçekten evli olsaydınız.’’ derken bakışlarını kaçırıp, çekinerek dudaklarını ısırmaya başladı.

‘’O nereden çıktı şimdi?’’ dediğimde saçlarını okşadım.

‘’Sen zaten benim annemsin… Çocukların anne ve babaları evli olmaz mı?’’

Söyledikleri içimi sıcacık yaparken, Cemre’yi kendime doğru çekip sarıldım.

‘’Sen de benim kızımsın. Seni ben doğurmadım belki ama doğurmuşum gibi çok seviyorum.’’ Söylediklerimle, kafasını bana doğru kaldırıp kocaman gülümsedi. Devam ettim.

‘’Evlilik mevzusuna gelirsek, bunun için anne baba olmak yeterli değil birtanem. Büyüyünce ne demek istediğimi anlayacaksın. Ama biz şanslıyız bak. Aynı evde yaşıyoruz, her gün birbirimizi görüyoruz, beraber oyunlar oynuyoruz.’’ derken eliyle gel işareti yaptığında kafamı ona doğru eğdim.

‘’Zaten benim en sevdiğim oyun arkadaşım sensin ama babam ve Barbaros amcama söyleme tamam mı? Sır.’’

Duyduklarım keyfimi yerine getirmeye yetmişti. Ufak çaplı bir br kıkırdamanın ardından ona göz kırptım.

‘’Aramızda ortak!’’

‘’Anlaştık ortak!’’ diyerek karşılık verdiğinde elinden tutup hazırlanması için onu kaldırdım. Yüzünü yıkadıktan sonra, üzerini değiştirip aşağıya indiğimizde mutfaktan mis gibi kokular geliyordu.

‘’Bu kokular beni iyice acıktırdı.’’ dedim karnımı ovuşturarak. Cemre elimi bırakıp koşarak anneannesini bacaklarına sarıldı.

‘’Günaydın anneanne!’’

‘’Günaydın kuzum…’’ diyen Canan Hanım gülerek bana döndü.

‘’Her şey hazır, hadi oturun. Kerim, şirkete geçmiş sanırım. Ayşe Hanım söyledi.’’

Başımla onayladım.

‘’Evet… Böyle mükellef bir kahvaltıdan mahrum kaldığı için çok üzülecek bence.’’ derken aslında içim sızlıyordu ama gülümsedim.

Çayları koyan Ayşe ablanın ardından hepimiz kahvaltı masasında yerimizi almıştık. Aklım Kerim’de, gözüm telefondaydı. Sürekli elime alıp kontrol edince, Canan Hanım’ın radarına yakalandım.

‘’Sen bir telefon mu bekliyorsun?’’

‘’A… Şey… Ben…’’

Ağzımda kelimeleri geveleyip söyleyecek bir şey bulamayınca, Ayşe abla durumu toparlamak adına söze girdi.

‘’Kerim Bey’in aramasını bekliyor. Ay Canan Hanım, bizimkiler hala çifte kumru.’’

‘’Maşallah.’’ diyen Canan Hanım’ın ardından Ayşe abla devam etti.

‘’Günde belkide elli kere araşıyorlar. İmreniyorum birbirlerine karşı olan sevgilerine. Hele bu zamanda evlilikler telden tutuyorken maşallah…’’

Canan Hanım elini, elimizin üzerine koyduğunda gülümsedim.

‘’Allah bozmasın yavrum. Dünden beri gözlemliyorum, Kerim gözünün içine bakıyor vallahi. İyi ki gelmişim, içim çok rahatladı.’’

Ayşe abla, ‘’Öyle vallahi… Çok da yakışıyorlar.’’ diye cevapladı peşinden.

O esna da çalan telefonu elime alıp, müsade istedim ve mutfaktan çıktım.

‘’Barbaros, ne olur iyi haber ver.’’

‘’Tam tahmin ettiğim gibi, bu pezevenk bizim depoya geceden girip, yola çıkacak bütün sevkiyatların arasına uyuşturucu paketleri bıraktırmış. İçimizdeki haini de bulduk, önce güzel bir dövdüm şimdi de emniyete gidiyoruz. Bir iki saate geliriz, merak etme.’’

‘’Oh çok şükür.’’ derken elimi kalbime götürdüm. Sanki üzerimde bir taş vardı ve şimdi ağırlığı üstümden kalkmıştı.

‘’Şahin geldi mi?’’

‘’Hayır gelmedi daha.’’ dediğim an çalan kapıyla devam ettim. ‘’Sanırım geldi. Kapı çalıyor. Ararım ben seni.’’

Telefonu kapattığım, kapıya ulaşmıştım.

‘’Hoş geldin.’’

‘’Ya Feride kusura bakma, şirkette ufak bir işim vardı onu halledip, buraya kahvaltıya gelecektim ama Barbaros arayınca, yoldan döndüm. Kestirmeden geleyim dedim. Trafik kilit, önüm arkam dolu kaçamadım. Anca gelebildim. Annem nerede?’’

‘’Sorun değil, gel lütfen.’’ dediğimde elimle mutfağı gösterdim. ‘’Mutfakta kahvaltı yapıyoruz. Ben de Barbaros’la konuşuyordum şimdi, çok şükür halletmişler.’’

‘’Biliyorum, maşayı beraber bulduk.’’ derken mutfağa doğru gidiyorduk. Duraksayıp şaşkınlıkla ona baktım. ‘’Benim de, elim kolum uzundur biraz.’’ diyerek gülümsedi, ardından mutfağa girdi.

Şahin neden her seferinde Kerim’e yardım ediyordu? Birbirlerinden nefret etmiyor muydu bunlar? Ya da Şahin yaklaşmaya çalışan taraftı da, Kerim mi taviz vermiyordu? Kesin benimki yanaşmıyordu… Yoksa baktığın zaman bu adam her fırsatta tüm imkanlarını onun için seferber ediyordu.

Bir dakika… Benimki mi demiştim az önce? Kendi kendime gülümsedim. Teori de benimkiydi işte yalan mıydı yani?

Muhabbet eşliğinde uzun süren kahvaltı faslından sonra kahve işi bana kalmıştı. Canan Hanım, Cemre’yi okula hazırlamak için onunla beraber yukarıya çıkmış, Ayşe abla da bahçeye ektiği sebzelerini sulamaya gitmişti. Makinede kahveleri hazırlarken dolaptan fincan çıkarmak için uzandığımda Şahin’in söyledikleriyle durup ona döndüm.

‘’Korktun öyle değil mi?’’

‘’Anlamadım.’’ dedim peşinden.

‘’Kerim için.’’ dediğinde makinenin sesiyle, dolaptan fincanları çıkarıp kahveleri doldurmaya başladım.

‘’Evet. Benim onlardan başka kimsem yok.’’

Kahveleri tepsiye koyduğumda ona doğru döndüm.

‘’Burada içeriz bence.’’ dedi, başımla onaylayıp servisi yaptım ve karşısına oturdum. Kahvesinden bir yudum alıp, devam etti.

‘’Feride. Sana bir sır vereyim mi?’’ derken geriye doğru yaslanmıştı. Bakışlarımı ona çevirip söyleceklerini bekliyorken kahvemden bir yudum aldım.

‘’Kerim sana aşık. Bunu hiç anlamadın mı gerçekten?’’

Duyduğum cümleyle kahve boğazıma takıldı ve öksürmeye başladım. Hemen ayaklanıp bana bir bardak su doldurduğunda öksürüklerimin arasında suyu içmeye çalışıyordum.

‘’İyi misin?’’ dediğinde endişeyle bakıyordu.

‘’İyiyim teşekkür ederim. Sadece…’’ dedim ama devam edemedim.

Yeniden karşıma oturduğunda gülümsedi.

‘’Sadece böyle bir şey duymayı beklemiyordun.’’

‘’Bu sadece senin teorin.’’ derken, kalbim çok başka şeyler söylüyordu. Ona milyonlarca soru sormak istiyordum aslında. Kuş gibi çırpınan kalbim, gökyüzüne kanatlanmak istiyordu. Kerim’le ilgili olumlu her duygu beni umut denizine sürüklemeye yetiyordu zaten.

‘’Olabilir. Ama onu çok iyi tanıyorum.’’

‘’Biz birbirimize çok düşkünüz, sen onu görüp yanlış anlamışsındır.’’

Gülümsedi, ama bu çok bilmiş bir gülümsemeydi. Eliyle sakallarını karıştırdıktan sonra bana doğru eğildi.

‘’Bu akşam test edelim mi?’’

‘’Neyi?’’ dedim anlamazdan gelerek.

‘’Kerim’in sana aşık olup olmadığını?’’

Kalbim tekledi. İçimde çoşan, umut şelalesi gürül gürül akmaya başlamıştı yeniden.

‘’Neden bununla bu kadar ilgileniyorsun?’’ derken, duyacağım cevabı gerçekten çok merak ediyordum.

Ellerini masanın üzerinde birleştirdikten sonra, derin bir nefes bıraktı.

‘’Onun artık mutlu olmasını istiyorum. Çocukluğundan beri doğru düzgün bir hayatı olmadı. Babasını duymuşsundur zaten. Kız kardeşimden dolayı ona kızıp, ona en büyük kötülüğü yaptım. Onu annesiz bıraktım.’’

‘’Annesini sen öldürmedin ki…’’diyerek lafını böldüğümde kafasını iki yana salladı. Üzgün ve pişman olduğu belliydi.

‘’Ama sustum.’’

‘’Sen çok iyi bir dostsun. Kerim de bunu anlayacak, zamanla sana karşı olan kızgınlığı da geçecektir eminim.’’

‘’Bu aralar bana karşı olan öfkesinin sebebi çok başka.’’ derken kahvesini alıp salona doğru yol alınca merakla peşinden gittim.

‘’Neymiş sebebi?’’ dediğimde yüzüme bakıp sırıttı.

‘’Sensin.’’ dedi tepkimi ölçmek ister gibi suratıma baktı ama ben şaşırmaya devam ediyordum. ’’Seninle ilgilendiğimi düşünüyor ve deliriyor. Şimdiye kadar ondan sağlam bir yumruk yemediğime şükrediyorum.’’

Keyifle kahkaha attı.

‘’Soruma hala cevap alamadım.’’ deyince kendime geldim. Bu sefer gözlerimi kısıp, muzipçe gülümsediğimde elimi ona uzattım.

‘’Tamam, test edelim.’’

Uzattığım elimi tuttu ve tokalaştık. Sanırım artık Kerim’i çözmenin yolunu bulmuştum. Hala sırlarla dolu bir adamdı belki ama ondan uzak kalmak istemiyordum. Elini tutup, sarılıp, göğsünde uyuduğum, ona sevgi sözcükleri fısıldayıp, duyduğum günleri istiyordum. Hem de hiç istemediğim kadar.

‘’Teşekkür ederim.’’ dediğimde aklıma gelenle devam ettim. ‘’Bu akşam buradasın o zaman?’’

Yüzüne yayılan karizmatik gülüşüyle birlikte beni onayladı.

‘’İşte şimdi, gerçek bir ağabey gibi davrandın.’’

‘’Ne sanıyorsun? Ben ağabey olmak için dünyaya gelmişim.’’ derken sesi keyifliydi.

İkimizde keyifli bir kahkaha attık. Adımlarım güçleniyor, destekçilerim artıyordu. Mutluydum. Kerim’in dilinin kilidini açmaya yeminliydim artık.

*
Hava kararmaya yüz tuttuğunda, Kerim’i görecek olmanın heyecanıyla mutfakta resmen volta atıyordum. Ayşe ablanın gülerek beni izlediğini fark edince dudaklarımı büküp, ardından gülümsedim.

‘’Ne yapayım?’’ dedim omuzlarımı silkerek. Gülümsemesi iyice yüzüne yayıldı.

‘’Gözlerinin içi parlıyor, maşallah.’’

Cümlesi biter bitmez çalan kapı ziliyle, bir an yerimde zıpladım. Kalbim boğazıma kadar atıyordu. Bugün başka bir heyecanlıydım. Şahin’le oynacağımız oyun, onun duygularını daha iyi anlamamı sağlayacak ve bana çizmem için ciddi bir rota sunacaktı. Ama onu görecek olmak her şeyden daha önemliydi. Ona olan sevgim, hiç eskimiyordu… İlk gün ki heyecanımla kapıya koştum, derin bir nefes bırakıp kapının koluna uzandım ve açtım.

‘’Kerim…’’ der demez, parmak uçlarımda yükselip kollarımı uzattım. Oda eğilince ona rahatça sarıldım. ‘’Geldin.’’

Saçıma güçlü bir öpücük bıraktı.

‘’Ben sana verdiğim her sözü tutarım. Daha önce de söylemiştim.’’

Geri çekildim ama ellerim hala kaslı kollarındaydı. Gözleri öyle güzeldi ki, durup saatlerce o derin denizlerinde kaybolabilirdim. Gülümsedi, gülünce göz kenarlarında beliren kaz ayaklarına takıldı gözlerim. Her detayını o kadar seviyordum ki…

‘’Ooo dayımı gördün, beni unuttun Çiroz’um aşk olsun ya!’’

‘’Kıskanma köpek.’’ diyen Kerim’le kahkahayı patlattım.

‘’Gel buraya…’’ deyip kollarımı Barbaros’a sardığımda sırıtıyordu.

‘’Çok yoruldum Çiroz’um… Vallahi şöyle yemeği yiyip, vurup kafayı yatmak istiyorum. Görüyorsun değil mi? Bütün işi başıma yıkıyor bu adam. O oturuyor, ben koşturuyorum. Tabii yaşlandı o da tabii, kendince haklı.’’ dediğinde kıkırdamamak için dudaklarımı ısırdım. Kerim, çoktan Barbaros’un ensesine bir tokat yapıştırmıştı.

‘’Ne yaşlısı lan? Sen hayatında bu kadar genç ve yakışıklı bir adam gördün mü de konuşuyorsun?’’

‘’Gördüm.’’ dedi Barbaros eliyle kendini gösterip devam etti. ‘’Ben tabii ki…’’

‘’Senin egona sıçayım.’’ diyen Kerim de artık sırıtıyordu.

Gülerek, ‘’Hadi bir an önce sofraya oturalım acıkmışsınızdır.’’ derken Kerim’e muzip bir bakış attım. ‘’Sarma sardım, kendi ellerimle.’’

Kısılan gözleriyle beraber dudakları kıvrıldığında, Barbaros önden salona geçmişti bile. Elini bana doğru uzattığında, uzattığı elini tuttum. O kadar heyecanlıydım ki, nefes alırken nefesim titriyordu. Çaktırmadan derin nefesler alıp kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum ama nafile.

Salona geçtiğimizde bizi fark eden Şahin’in bakışları ilk önce ellerimize kaydığında gülmemek için eliyle burnunu kaşır gibi yaptı ve ayaklandı.

‘’Geçmiş olsun Kerimoğlu.’’ dedi elini uzatarak.

‘’Eyvallah.’’ diyen Kerim tokalaştıktan sonra elimi bırakmadan diğer koltuğa geçti beni de yanına çekti. Gerçekten beni Şahin’den kıskanıyor muydu?

‘’Canan Hanım nerede?’’ derken elimi bırakmıştı ama bu seferde kolunu omzuma attı.

‘’Duş alacaktı, gelir birazdan.’’ dediğimde Şahin koltukta dikleşip, Kerim’e döndü.

‘’Feridun’la ilgili müthiş şeyler öğrendim. En kısa zamanda konuşalım. Hepsi işine yarayacak şeyler.’’

Kerim başıyla onayladı.

‘’Çoluk çocukla uğraşıyoruz anasını satayım. Onu, doğduğuna pişman edeceğim.’’

O sırada Barbaros söze girdi.

‘’Adamlarının hepsi de sadık köpekler. O kadar dövdüm biri de ağzını açıp bir şey demiyor. Ellerim hala sızlıyor yeminle. Aynasız sağolsun, bir tanesinin bir açığını buldu da öyle tehdit ettim adamı, döküldü.’’

Kerim, Şahin’e bakmak yerine bakışlarını yere çevirdi.

‘’Sağol.’’ dedi kafasını sallayarak.

Şahin ise sadece gülümsedi.

‘’Aaa hoş geldiniz çocuklar.’’ diyen Canan Hanım’ın salona girişiyle konu tamamen kapanmış oldu. Barbaros ayaklanıp, Canan Hanım’la tokalaşırken söze girdi.

‘’Siz de hoşgeldiniz. Nasılsınız?’’

Canan Hanım düşünceli gözlerle Barbaros’u süzdü.

‘’Sizi tanıyamadım, kusura bakmayın lütfen.’’

‘’Kardeşim.’’ dedi Kerim, Barbaros onun cevabıyla mutlulukla gülümseyip omuzlarını dikleştirdiğinde onun bu çocuksu tavrını duygusal bir edayla izledim.

‘’Evet, kardeşiyim.’’ dedi peşinden.

‘’Öyle mi? Tanıştığıma çok memnun oldum oğlum.’’ diyen Canan Hanım, hal hatır sorarken Kerim söze girdi.

‘’Hani benim prensesim?’’

‘’Odasında ailemizin resmini çizecekmiş ama sürpriz olacakmış. O yüzden odasına hiç birimizi almadı.’’ dedim kıkırdayarak, ardından oturduğum yerden kalktım. ‘’Ben bir gidip ona bakayım.’’

‘’Sen otur güzelim, ben alıp geleyim. Özledim kızımı.’’

Kerim yukarı çıkınca Şahin gelip yanıma oturduğunda Barbaros Canan Hanım’la sohbet etmesine rağmen gözünün ucuyla bize baktı.

‘’Yemekten sonra konuyu aç.’’ dedi fısıldayarak.

‘’Tamam ama çok kızacak.’’ dediğimde kaşlarını kaldırdı.

‘’Sen onun damarına basmadığın sürece, daha çok beklersin ben sana söyleyeyim.’’

‘’Peki.’’

‘’Ne fısıldaşıyorsunuz siz öyle?’’ diyen Barbaros sahte bir gülümsemeyle bize döndü.

‘’Önemli değil, ben anlatacağım sana.’’ dedim ve iki gözümü kırptım. Canan Hanım o sıra televizyona bakıyordu.

Kerim, Cemre’yle kısa süre sonra birlikte aşağıya inince elinde tuttuğu resimle hepimiz çok duygulandık. Unutmadan tek tek herkesi çizip kocaman bir kalbin içinme almış ve o kalp Cemre’nin kalbiymiş. Cemre’nin onayıyla resmini ondan alıp, sakladım. En kısa sürede güzel bir çerçeve alıp, o resmi evin en güzel köşesine asacaktım.

Yemeğe geçtiğimizde güzel bir sohbet eşliğinde keyifle yemeğimizi yedik. Kerim onun için hazırladığım sarmayı çok beğendi. Deyimi yerindeyse tabakta ki sarmanın çoğunu tek başına yedi. Diğerleri mecburen sadece bir tane yiyip tadına bakabilmişti. Yanındaki sandalyede oturduğum için kolaylıkla ona doğru eğilip, fısıldadım.

‘’Patlayacaksın… Bıraksaydın da diğerleri de yeseydi.’’

‘’Benim için yapmadın mı? Onlar yemese de olur.’’ dediğinde sırıttım, devam etti.

‘’Senin elinin değdiği her şey çok güzel oluyor Feride’m. Eline sağlık.’’ deyip cümlesini bitirdikten sonra masada duran elime uzanıp, dudaklarına götürdü ve öptü.

‘’Afiyet olsun.’’ derken bu hamlesinden etkilendiğimi belli etmemek için kendimi öyle kasmıştım ki, Barbaros masanın altından ayağıma vurunca kendime geldim.

‘’Eee Çiro…Yani yengeciğim. Artık mutfağada el atıp, kendini ispatladığına göre sana bir restoran açalım diyorum ben.’’ derken sırıtıyordu.

‘’Yok o kadar uzun boylu değil.’’ dediğimde bakışlarımı tabağıma çevirdim. ‘’Hem benim başka planlarım var.’’

O sırada Canan Hanım’ın telefonu çalınca müsaade istedi.

‘’Kusura bakmayın Fransa’dan çok kıymetli bir dostum arıyor, bunu açmam gerek.’’ dedikten sonra telefonu alıp, mutfağa geçti. O gittikten sonra cevabım Kerim’in ilgisini çekmiş olacak ki, beklemeden sordu.

‘’Neymiş planın?’’

Normalde yemekten sonra konuşacaktım ama Barbaros elime büyük bir fırsat vermişti. Bakışlarımı Şahin’e çevirdiğimde yudumladığı suyla beraber, başını salladı. Ben de cesaret alıp söze girdim.

‘’Çalışmaya karar verdim.’’

‘’Tamam. Kurt yarın bak, Feride’ye göre bir pozisyon ayarla şirkette.’’ diyen Kerim’le kıyametin fitilini ateşleyecek konuya girdim.

‘’Siz nakliye şirketisiniz Kerim. Ben mimarım, ne işe yaracağım orada?’’

Başıyla onayladı.

‘’Ofis tutarız sana o zaman.’’

‘’Onun için önce biraz tecrübe kazanmam gerekiyor.’’ dedikten sonra derin bir nefes aldım. ‘’Bu yüzden, Şahin’in şirketinde çalışmaya karar verdim.’’

Kerim ellerini masaya bırakmış, bakışlarını masaya sabitlemişken alt dudağını dudağını ısırdı. Bu da sinirlendiğinin belirtisiydi.

‘’Ha bir de öyleli?’’ derken bakışlarını Şahin’e çevirdiğinde ona öldürecek gibi bakıyordu.

‘’Hemen yükselme. Ben istedim. Hem artık sosyalleşmek de istiyorum. Cemre de büyüdü, okula gidiyor. Bütün gün bir başıma sıkıntıdan patlıyorum bu evde.’’

Bakışlarımı Barbaros’a çevirdiğimde sırıtıyordu. Muhtemelen ne yapmaya çalıştığımı anlamıştı.

‘’Keşke daha önce haberim olsaydı.’’ diyen Kerim’e baktığımda öfkeli olduğu çok belliydi ama eminim öfkesini tamamı Şahin içindi. Onu hedef gösterdiğim için bir miktar üzülmüştüm ama planı yapan kendisiydi, benim de işime gelmişti açıkçası.

‘’Neden? Bana güvenmiyor musun Kerimoğlu?’’ dedi Şahin, elinde ki çatal ve bıçağı masaya bırakırken.

Kafasını aşağıya doğru eğip, gözlerini Şahin’e diken Kerim deyimi yerindeyse bakışlarıyla öldürücü oklar fırlatıyordu.

‘’Sana neden güveneyim?’’

‘’Bence yeterli sebeplerim var.’’

‘’Sana göre!’’ dedi Kerim ve ayaklandı.

‘’Feride!’’ dediğinde merdivenlerden çıkmaya başlamıştı bile.

Bakışlarımı Barbaros ve Şahin arasında gezdirip, ‘’Gazam mübarek olsun.’’ dedikten sonra peşinden gittim. Her zamanki gibi çalışma odasındaydı, açık bıraktığı kapıdan içeriye girip kapıyı kapattım.

‘’Çalışmak istediğini neden bana söylemedin?’’ dediğinde eliyle alnını sıvazladı. ‘’Ben sana başka bir şirket bulabilirdim. Şahin’le çalışmak da neyin nesi?’’

‘’İşinde oldukça iyi ve köklü bir şirket. Benim kariyerim için de büyük bir fırsat.’’

‘’O adama güvenmiyorum!’’

‘’Ne için güvenmiyorsun?’’

‘’Sana olan bakışlarını hiç beğenmiyorum Feride!’’ derken sesi oldukça yüksek çıkmıştı.

Biraz daha yaklaşıp, başımı dikleştirdim.

‘’Kerim ben Rahibe olmayacağım…’’

‘’He sen de Şahin’le ilgileniyorsun yani…’’ dedi ve artık şartellerim attı.

‘’Sen hayatımda gördüğüm en kör adamsın… Böyle kör olmaya devam et tamam mı? Devam et!’’ dedikten hemen sonra arkamı dönüp odadan çıktığımda rahat bir nefes bıraktım. Bunu hak etmişti…


Kerim’le tartışmamızın üzerinden neredeyse yarım saat geçmiş bahçede çaylarımızı içerken Cemre çoktan uyumuştu. Canan Hanım iki gündür kimseye bırakmadan ısrarla Cemre’yi kendi uyutuyordu. Torunuyla geçiremediği her vaktin acısını çıkarıyor gibiydi.

‘’Çok tatlı, çok akıllı bir kız. Bayılıyorum Cemre’ye.’’ derken hevesle torunundan bahsediyordu Kerim başıyla onayladı.

‘’Öyledir benim kızım…’’ dediğinde sesi gururlu çıkıyordu.

‘’Belki biraz özel olacak ama anneniz olduğum için insiyatif kullanıp, sormak istiyorum çocuklar…’’dedi Canan Hanım, gözleri parlıyordu resmen. Onun bu heyecanlı halleri beni de neşelendirmişti.

‘’Sor tabii anneciğim.’’ dedim.

‘’Cemre’ye kardeş düşünmüyor musunuz?’’diye bir anda sorunca Barbaros, duyduğuyla ağzında ki çayı püskürttü.

‘’Çok mu özel oldu?’’ dedi Canan Hanım, mahçup olmuştu. Şahin eline uzanıp, annesine destek verdiğinde bana kal gelmişti. Kerim beklemeden söze girdiğinde elini bana doğru uzatıp elimi kavradı.

‘’Vallahi ben çok isterim aslında.’’ dediğinde Barbaros neredeyse kahkaha atacaktı ki eline telefonu alıp, telefona bakıyormuş edasıyla durumu kurtarmaya çalışıyordu.

Gözlerimi belertip Kerim’e baktım.

‘’Ben böyle bir şeye henüz hazır değilim hayatım.’’ diyerek konuyu kapatmaya çalıştım.

‘’Tabii senin hazır olman da çok önemli.’’ diye söze giren Şahin’e karşılık, Kerim ters bakışlarını gönderdi.

‘’Öyle tabii ama bu dünyadan göçüp gitmeden bir bebek kokusunu daha içime çekmeyi çok isterim.’’ dedi Canan Hanım bu sefer.

Barbaros dayanamayıp, söze girmişti bile.

‘’Bence bu bir rica değil, emirdir bilginiz olsun.’’

Canan Hanım duyduklarıyla gülmeye başlayınca hepimiz ona eşlik ettik. Ben annemi hiç tanımamıştım. Beni doğururken ölmüş. Babam öyle söylemişti. Bu kadının annelik duygusu o kadar büyüktü ki, içim sıcacık olurken bir yandan da vicdan azabı çekiyordum. İkimizde yaralıydık, ben annemi kaybetmiştim o da kızını… Ama o şanslıydı ki kızını tanıyabilmişti. Ben annemin kokusunu bile bilmiyordum. Düşüncelerim burnumun direğini sızlatırken ayaklandım.

‘’İzniniz olursai ben çıkıp biraz uzanmak istiyorum.’’

‘’İyi misin?’’ diye sordu Kerim.

Bakışlarımı kaçırdım.

‘’İyiyim, başım ağrıyor biraz.’’

Canan Hanım, endişeli gözlerle bana döndü.

‘’İlaç içip, öyle yat Yeliz. Ay bana çektiysen, sabaha kadar uyutmaz seni o ağrı.’’

Başımla onaylarken arkamı dönmek üzereydimki, yeniden Kerim’in sesini duydum.

‘’Ben de gideyim. Karımla ilgileneyim biraz. İyi geceler.’’

Bahçe kapısından mutfağa girerken elimden yakalayıp, kavradı

‘’Benim yüzümden böylesin biliyorum. Özür dilerim.’’ dediğinde gözlerimi, gözlerine diktim.

‘’Bazen ne dediğini bilmiyorsun Kerim.’’

‘’Haklısın… Ama seni kimseyle paylaşamıyorum, anla beni.’’

‘’Beni paylaşmak zorunda bırakıyorsun ama…’’ derken sesim oldukça kırgındı.

Tabii ki Hande’yi kastediyordum. Ben neler çekmiştim, haberi bile yoktu. Bir de ona gerçekten aşık zannediyordum. Hatırladıklarım sinir kat sayımı arşa çıkarırken, derin bir soluk aldım. Odasının kapısını açtığımda, hızla giyinme odasına girdim. Cevap bile verememişti. Çünkü haklıydım.

Gün içinde, odamdan pijama alıp buraya bırakmıştım. Odamın kapısını kilitliyordum elbette, Canan Hanım açıp da görürse başımız büyük derde girerdi. Üzerimi değiştirip odaya girdiğimde Kerim camı açıp, önündeki koltuğa oturmuş sigara içiyordu.

‘’Ya Kerim, birazdan uyuyacağız. Oda leş gibi kokacak söndür şunu.’’ dedim sitemle.

Kafasını bana doğru çevirip eliyle gel işareti yaptığında gidip yanında ki koltuğa oturdum.

‘’Sana yaşattığım her şey için özür dilerim Feride’m.’’ derken sigarasını söndürüp, bedenini bana çevirdi. ‘’Seni çok üzdüm biliyorum. Ama telafi edeceğim söz veriyorum.’’

Yüzündeki hüzün ve gözlerinde ki yorgunluk resmen içimi dağlamıştı. Üzerine fazla gittiğimi anlamıştım. Kıskandırmak için adamın damarına damarına basıyordum adeta.

‘’Ben de fazla üzerine geldim. İkimiz de bu aralar fazla gerildik. Ben de özür dilerim.’’ dediğimde gireceğim konu için önce durup biraz cesaret topladım.

‘’Şahin kötü biri değil… Her seferinde düşünmeden, sana her koşulda yardım ediyor. Bence seni geri kazanmaya çalışıyor.’’

Son cümlemden sonra bakışlarını şaşkın bir edayla üzerime diktiğinde devam ettim.

‘’Bana her şeyi anlattı. Eskiden çok yakın iki dostmuşsunuz…’’

‘’Ha siz baya muhabbeti ilerletmişsiniz.’’ derken kafasını sinirle sallayıp cama çevirdi.

‘’Kerim saçmalama… Şahin öyle biri değil.’’ dediğimde nerdeyse gözlerinden ateş çıkaracaktı.

‘’Feride bana onu savunma!’’

‘’Abarttığının farkında mısın?’’

‘’O adamla yakın olmanı istemiyorum!’’ diye bağırdığında ayaklanınca ben de onunla birlikte ayağa kalktım.

‘’Neden ya neden? Bana hiçbir mantıklı açıklama yapmıyorsun… Tek yaptığın, önüme sürekli yasaklar koymak… Artık seni anlayamıyorum. Bir yönün yok, ne yaptığın, ne hissettiğin belli değil. Sen…’’cümlemi bitiremeden koluma uzanıp beni kendine doğru çektiğinde burun burunaydık.

‘’Çünkü, seni köpek gibi kıskanıyorum…’’

 

EVET! BÖLÜM SONUNA GELDİK! GELDİKTE KERİM SEN NE YAPIYORSUN ARKADAŞIM BİZDE DE KALP VAR... 🤤

 

NEYSE YORUMLARINIZI MERAK ETMEKLE BİRLİKTE ISRARLA 11.BÖLÜMÜ SABIRLA BEKLEMENİZİ RİCA EDİYORUM. SÖYLEYECEKLERİM BU KADAR 11 ÖNEMLİ. 😅

Loading...
0%