Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@selcanykazdal

MERHABA ARKADAŞLAR... iŞTE HAFTALARDIR 11'İ BEKLEYİN DİYE SİZİ DARLADIĞIM VE MERAKLANDIRDIĞIM O 11'E GELDİK. 😁 BEN YAZARKEN ERİDİM, SİZ OKURKEN NE HİSSEDECEKSİNİZ ÇOK MERAK EDİYORUM... BU YÜZDEN BANA YAZIN OLUR MU? MERAKTAN ÇATLARIM BEN. 😁

UZATMADAN BÖLÜME GEÇEYİM DE SİZ DE KEYİFLE OKUYUN.💘

 

BUYURSUNLAR;

 

 

 

Son söylediği cümlenin üzerimde bıraktığı etkiyle elimi farkında olmadan kalbime götürdüğümde dudaklarımdan dökülen tek şey, ‘’Ne?’’ kelimesiydi.

 

‘’Duydun işte geberiyorum kıskançlıktan…’’ dediğinde artık sesi daha kısık çıkıyordu.

 

Çarpan kalbimin hızı göz ardı edilemezdi ama sormak zorundaydım. Kafamda cümleleri toparlayıp söze girdim.

 

‘’Neden kıskanıyorsun Kerim? Bana bunun cevabını ver.’’ derken sesim oldukça kararlı bir tondaydı.

 

Hala burun burunaydık. Gözlerini kapatıp alnını alnıma dayadığında sesi bir şarkı gibi ruhumu okşadı.

 

‘’Böyle olmaz. Ayak üstü konuşulacak bir şey değil bu. Sana anlatacağım çok şey var ama…’’ dediğinde geri çekilip, eliyle alnını sıvazladığında ofladı. ‘’Sana kavuşmak için, senin canını yakacak olmak beni durduruyor Feride. Senden uzak durmak çok zor inan ama sana kıyamıyorum.’’

 

Kavuşmak mı? Demek ki duygularım tek taraflı değildi. Peki ya onu durduran neydi? Bana karşı duygularını kabul etmesine bile sevinemiyordum resmen.

 

‘’Kerim anlat artık! Bak delireceğim ben!’’ dedim, öfkeyle gözlerinin içine bakıyordum.

 

Elime uzanıp oturduğu gibi beni de kucağına çektiğini kafasını boynuma gömdü.

 

‘’Anlatacağım şeyler, her şeyi değiştirebilir… O yüzden böyle olmaz. Baş başa olmamız lazım. Canan Hanım gittikten sonra, Sapancada ki çiftlik evine gidelim. Orada her şeyi anlatacağım.’’ dedikten sonra kafasını boynumdan çektiğinde yine burun burunaydık.

 

‘’Ne olabilir bu kadar önemli? Neyi değiştirebilir? Ben senden iki adım öteye gidemiyorum, görmüyor musun?’’ dediğimde bir nevi duygularımı itiraf etmiştim.

 

Eli yanağıma uzandığında okşama başladı, gözleri öyle güzel bakıyordu ki bütün bedenim avaz avaz titremeye başladı.

 

‘’Gitme zaten, beni asla bırakma… Ben sensiz aciz, çaresiz, perişan bir adamım. Gücüm sensin benim.’’

 

Duyduğum her kelime, çarpan kalbime bir darbe daha vuruyordu. Ölüyordum sanırım, kuruyan dudaklarımı yaladım farkında olmadan, bakışları hemen dudaklarıma kaydı. Yanağımda olan elleri dudaklarıma uzandı bu sefer, baş parmağı nazikçe dudaklarımda gezinirken biraz daha yaklaşmıştı, dudaklarımız neredeyse birbirine değecekti. O an bütün bedenim soğuk soğuk terlemeye, vücudum pelte kıvamına dönmeye başlamıştı.

 

‘’Şimdi seni öpsem…’’ derken gözlerini kapattı. ‘’Öpsem de yeniden doğsam… Dudaklarında yaşasam… Arınsam günahlarımdan…’’

 

‘’Kerim…’’ dedim ama devam edemedim. Zaten sesimin çıkması bile büyük bir mucizeydi. Yaşadığımız anın gerçekliğine inanamıyordum. Her şey rüya gibiydi.

 

‘’Bana bir söz vermeni istiyorum Feride.’’ dediğinde sesi hala kısıktı.

 

‘’Ne…ne sözü?’’ diye sorarken kekeledim.

 

‘’Ne duyarsan duy, asla sırtını dönmeyeceksin bana. Bil ki bu zamana kadar susmamın tek sebebi önce sen, sonra da babana verdiğim söz. Ama ben artık dayanamıyorum, bu kadar yakınımdayken senden uzak durmaya tahammülüm kalmadı.’’

 

Söyledikleri, içimde korkunun her rengini tek tek ortaya çıkarırken derin bir soluk aldım.

 

‘’Kerim, seni bile bu hale getirdiyse bu çok korkunç bir şey olmalı. Senin kaldıramadığını ben hiç kaldıramam. Boşver, söyleme…’’

 

‘’Kalk gidiyoruz.’’ dedi bir anda. Bakışlarından gayet kararlı olduğu belliydi.

 

‘’Saçmalama… Canan Hanım’a ne diyeceğiz?’’

 

‘’Beklemeyelim daha fazla… Uzadıkça uzayacak bu süreç. Bir daha bu gece ki kadar cesur olabileceğimi sanmıyorum.’’ dedikten hemen sonra elimden tuttuğu gibi ayağa kaldırdı.

 

‘’Dur bari üzerimi değiştireyim.’’

 

‘’Kalsın eve gidiyoruz zaten, yol boştur bu saatte… Gidelim bir an önce.’’

 

Söylediklerini kabul edip, onunla birlikte odadan çıkmıştım ama öğreneceklerim beni daha şimdiden deli gibi korkutuyordu. Büyük bir şey olduğu belliydi. Annemle ilgili miydi acaba? Ama Kerim’le ne ilgisi vardı ki? Ne saklamıştı benden?

 

Ev sessizdi. Demek ki bizden sonra Şahin gitmiş, diğerleri de yatmıştı. Dış kapıyı açtığında hala el eleydik. Arif elindeki karton bardağı arabanın üzerine bırakıp koşar adım yanımıza geldi.

 

‘’Bir şey mi oldu abi?’’

 

‘’Yok koçum. Bir işimiz var.’’

 

‘’Tamam abi. Arabayı hazırlayayım hemen.’’dedikten donra tam arkasını dönüp gidecekti ki, Kerim’in ikazıyla olduğu yerde durdu.

 

‘’Yok kimse gelmesin. Ben kullanacağım.’’

 

Arif soru soran bakışlarını bana çevirdiğinde, bilmediğime dair kafa sallamakla yetindim ve arabaya geçtik. Emniyet kemerini taktığım an gaza yüklendi ve hızlıca evden uzaklaştık.

 

‘’Kerim, gerçekten korkuyorum.’’ dediğimde bakışlarını kısa bir an bana çevirdi.

 

‘’Korkma, sen istesen de istemesen de ben senin yanında olacağım.’’ dedikten sonra şerit değiştirip, sokak arasından direksiyonu sağa kırınca ana caddeye çıkmıştı bile.

 

Yolculuk boyunca, ikimizde tek kelime etmedik. Normal şartlarda kadın ve erkek birbirlerine olan duygularını itiraf eder daha sonra da ilişkilerine başlarlar ama o kadar anormal bir hayata sahibiz ki, bu romantizmin tadını bile çıkaramamıştım… Bu sır nasıl bir sırsa önümüzü büyük bir set çekmişti. Bir yanım merak ederken, bir yanım deli gibi korkuyordu.

 

Geçen iki saatin ardından, arabadaki Qr kod sayesinde açılan görkemli dış kapıyla beraber çiftlik evinin arazisine girmiştik. Uygun bir yere park ettikten sonra, arabadan inince ben de peşinden indim. Cebinden çıkardığı anahtar yığınından evin anahtarını seçip kilidi çevirdiğinde beklemeden içeriye girip, ışığı yakmıştım.

 

Buranın atmosferini çok seviyordum… Oldukça bohem tarzda döşenmişti, tabii ki buraya da benim elim değmişti. Evdeki her eşya, resmen kalabalıktan kaçışı sembolize ediyordu. Kendimi kahverengi koltuğa bıraktığımda ağır adımlarla yürüyüp yanıma oturdu. Kafamı yasladığım yerden kaldırıp ona döndüm.

 

‘’Seni dinliyorum.’’

 

‘’Kemal baba… Ölmeden önce bana taşıyamacağım kadar büyük bir sır verdi… Sonra da seni bana emanet edip göçüp gitti bu dünyadan.’’ dedikten sonra bir süre duraklayıp gözlerini yere çevirdi. ‘’Ya bu nasıl söylenir bilmiyorum ki…’’

 

Sesi sıkıntılıydı başını ellerinin arasına aldı.

‘’Feride’m, senden sakladığım ve sana böyle bir şeyi söylemesi bana düştüğü için çok üzgünüm.’’

 

‘’Kerim ne oldu? Söyle artık. Babam ne söyledi sana?’’ Dediğimde gözlerim yanmaya, dudaklarım titremeye başlamıştı bile.

 

Oflayarak sakallarını sıvazladıktan sonra bana döndü. Gözlerindeki endişe, kalbimi bir kor gibi sardı.

 

‘’Kemal baba, senin öz baban değil.’’

 

Kulaklarım uğuldarken, aynı zamanda yanmaya başladığında kısa bir an gözlerim karardı. Elimi refleks olarak başıma götürdüğümde, Kerim’in endişeyle kolumdan yakaladığını fark ettim, bir şeyler söyledi ama onu duyamıyordum. Gerçeklik algım kaybolmuş gibiydi… Geriye doğru yaslanıp, bedenimin toparlanmasını diledim ama bu sefer de nefes alamıyordum. Derin derin nefes almaya çalışırken Kerim bir an ortadan kaybolup, hızla elindeki su bardağıyla geri geldi.

 

‘’Feride’m iç biraz hadi… Hadi güzelim bir yudum al.’’dediğinde benden karşılık bulamayınca bardaktaki suyun birazını eline döküp, yüzüme ve boynuma sürmeye başladı. ‘’Güzel Feride’m, nefes al birtanem.’’

 

Titreyen ellerimi yüzüme götürüp, derin soluklar almaya çalışırken zorda olsa sesimi çıkarmayı başardım.

 

‘’A…annem?’’

 

Kerim, tek hamlede beni yatırır pozisyona getirip saçlarımı okşamaya başladı.

 

‘’Annen öz, doğumda vefat ettiği doğru.’’

 

Vücudum hala zangır zangır titrerken gözümden süzülen yaşlarla yavaş yavaş kendime gelmeye başlamıştım. İçimde o kadar çok ağlama hissi vardı ki, günlerce durmadan ağlayabilirdim.

 

‘’Peki… Benim babam kim?’’ dedim, o sırada akan yaşalarımı silen Kerim, eğilip sırayla yaş dolu gözlerimi öptü.

 

‘’Bunu sonra konuşalım… Şu an yeterince dağıldın. Önce bir duyduklarını sindir, kabullen ondan sonra konuşacağız, söz.’’ dediğinde merak etsem de kendimi o kadar bitkin hissediyordum ki, daha fazla sırrı kaldırabilecek gücüm yoktu. Başımla onayladım ama aklıma takılan başka bir şeyi sormak zorundaydım.

 

‘’Kerim benden bu yüzden mi uzak durdun? Anlamıyorum seninle, bu konunun ne alakası var?’’

 

‘’Ben ne kadar legal iş yaparsam yapayım, babamın geçmişi, kendimi temize çekmemi engelliyor. Babamın düşmanları, babamın kanuna aykırı işleri, karanlık yüzleri… Her şey bir kene gibi bana yapışmış durumda, söküp atamıyorum. Kaçmaya çalıştıkta beni daha çok içine çekiyor. Kemal babaya söz verdim, seni bu karanlığa bulaştırmayacağıma dair. Hem gerçek babanının senden haberdar olmasını da istemedi.’’ dedi tek seferde.

 

İçimdeki yangını göz ardı edip, yattığım yerden doğruldum.

 

‘’Öz babam, tehlikeli biri mi?’’

 

Bakışlarını kaçırınca, ısrar ettim.

 

‘’Kerim, neden susuyorsun? Söyler misin? Tehlikeli biri mi?’’

 

Eliyle saçlarıma uzanıp, okşamaya başladığında gözlerinin içine bakıyordum.

 

‘’Bunları sonra konuşacağız. Bana şimdi bir şey sorma.’’

 

İki elim alnıma götürüp sıvazlamaya başladım.

 

‘’Annemle, babam birbirlerini seviyorlar mıydı?’’

 

‘’Öz babanla birbirlerini sevmiyorlarmış.’’

 

‘’Ben?’’ dediğimde sormak istediğim soruyu anladığına emindim ama tek kelime söylemeyince söze girdim. ‘’Tek gecelik bir ilişki mi?’’

 

Başını iki yana salladığında, kalbime ciddi bir ağırlık çöktü.

 

‘’Kerim, teca…tecavüz mü?’’ Hızla elimi ağzıma götürdüm. ‘’Be…ben, bu çok ağır. Bu çok çok çok kötü… Nasıl kaldıracağım bütün bu olanları?’’ derken dudaklarım yeniden titremeye başlamıştı.

 

‘’Birlikte üstesinden geleceğiz…’’ dedi ve beni kendine doğru çekip sarıldığında hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Annem neler yaşamıştı, nelere dayanamıştı… Düşündükçe kalbim acıyordu. Bütün uzuvlarımı cam kesiyordu sanki.

 

‘’Canım çok acıyor…’’ diye hıçkırıklarımın arasından mırıldandığımda Kerim kafamı kaldırıp, gözlerini gözlerime dikti. Bakışlarındaki hüznü görmemek için kör olmak gerekiyordu.

 

‘’Sana hiç bir kötülük değmesin isterdim… Hiç ağlama, hiç üzülme isterdim ama Allah kahretsin ki elimden hiçbir şey gelmiyor. Ağlamana dayanamıyorum, ağlama istiyorum ama ağlamak sana iyi gelecek, bunu bildiğim için susmak zorundayım.’’dediğinde içine sokarcasına sımsıkı sarıldı bana.

 

Yorulana kadar ağladım, hem anneme, hem beni büyüten babama, hem kaderime…Gücümün bittiğini hissettiğimde deyimi yerindeyse Kerim’in kucağına yığılmıştım. Artık yaş damarlarımın kuruduğunu düşünüyordum.

 

Saçlarıma öpücük bırakan Kerim, ‘’Daha iyi misin?’’ diye sordu.

 

‘’Ne kadar iyi olabilirim ki?’’ dedim ağır ağır konuşurken boğazım acıyordu. ‘’Uyuyalım mı?’’

 

‘’Gel…’’dediğinde beni kucaklayıp, en yakın odaya götürdüğünde beni yatağa bırakıp, hemen yanıma uzandı.

 

‘’Sana yemin ederim, artık üzülmene izin vermeyeceğim… Bu sondu. Bununla yüzleşmen gerekiyordu ve maalesef sana bunu anlatabilecek tek kişi bendim.’’

 

Gözlerine bakıp, yorgun bir sesle fısıldadım.

 

‘’Bana sarılır mısın?’’

 

İkiletmeden beni kendine çekip sarıldığında kapanan gözlerime daha fazla karşı koyamadım.

 

*

 

Kabuslar ve yarım yamalak uykunun ardından yanan gözlerimi araladığımda Kerim’in bakışlarıyla karşılaştım. Kafasını eline yaslamış beni izliyordu. Odanın hala karanlık olduğunu fark edince mırıldandım.

 

‘’Saat kaç?’’

 

‘’Üç buçuk.’’

 

Başımla onaylayıp, ağrıyan başım yüzünden yüzümü buruşturdum.

 

‘’Ben bir ağrı kesici bulayım sana.’’ dedikten sonra alnıma öpücük bırakıp, yanımdan kalktı. Başımın ağrısı gözlerime vuruyordu ki muhtemelen ağladığım için bu kadar ağrıyordu. Ağır aksak yataktan kalkıp, pencerenin önüne gittim. Gökyüzü o kadar güzel görünüyordu ki, camı açıp derin derin havayı kokladığımda gecenin ayazı bedenimi ürpertince farkında olmadan silkelendim.

 

‘’Hasta olacaksın öyle…’’ diyen Kerim’in sesiyle kafamı arkaya çevirdiğimde buruk bir gülümseme bıraktım.

 

‘’Aslında iyi geldi… Biraz daha açık kalsın, kapatırım birazdan.’’ dediğimde elindeki ağrı kesici ve suyu alıp tek seferde içtim. Bardağı elimden alıp camın yanında ki sehpaya bıraktığında bana arkadan sarılmış, boynuma öpücükler bırakıyordu.

 

‘’Sen gördüğüm en güçlü kadınlardan birisin…’’

 

‘’Kadınlardan?’’ dedim konuyu dağıtmak adına sesim imalı çıkmış, kaşlarımı kaldırmıştım. Gülünce nefesi boynuma değdi. Huylandım.

 

‘’Diğeri annemdi.’’ deyince sustum, nerden tutsak elimizde kalıyordu. İkimizde yaralıydık.

 

‘’Artık benden uzak durmayacaksın değil mi?’’ diye soruverdim.

 

‘’Duramıyorum zaten. Bu yüzden daha fazla dayanamayıp her şeyi döktüm ortaya.’’ dediğinde ses tonu kendine kızar gibiydi. ‘’Sana benim yüzümden zarar vermelerinden, hatta babanın seni öğrenmesinden korkuyordum… Hala korkuyorum ama senin için değil bu ülkeye, kainata savaş açarım. Üç günlük dünya… Birini sensiz geçirdim kalan ikiyi seninle yaşamak istiyorum.’’

 

Öz babamla ilgili kafamda milyonlarca soru vardı… Onu tanımak istemiyordum aslında. Anneme böyle büyük bir kötülük yapan, insan benim babam olmazdı zaten. Ama elimde olmadan kim olduğunu bilmek istediğimi fark ettim. Zamanı değildi. Kafamı hafifçe iki yana sallayıp Kerim’e odaklanmaya çalıştım o sıra. Sesi öyle dingin, öyle güven dolu, öyle romantikti ki dayanamayıp ona döndüğümde elleri hala belimdeydi.

 

‘’Yeni bir özelliğini keşfettim Kerimoğlu…’’ dediğimde boynumu büküp, muzip bir bakış attım yüzüne.

 

‘’He, Kerimoğlu olduk şimdi.’’ derken hafif bir kahkaha attığında kalbim sıcacık oldu. ‘’Neymiş bakalım?’’

 

‘’Sen romantik bir adamsın…’’

 

‘’Özel bir çabam yok, sana bakınca dilimden dökülüyor.’’

 

Alnımı göğsüne yaslayıp, heyecanımı bastırmaya çalıştım ama beceremiyordum.

 

‘’Bunca zaman nasıl dayandın?’’ dedim bu sefer.

 

‘’Sen nasıl dayandıysan öyle…’’ derken, gülümseyince geri çekilip omzuna yumuşak bir yumruk savurdum.

 

‘’Ölüyordum…’’ dedim kaşlarımı çatmış, tam anlamıyla gözlerinin içine bakıyordum.

 

‘’Sen mi? Ben mi? Gerekirse kapıya bir ordu koruma daha koyacağım ama senden uzak durmayacağım, seni saklamayacağım Feride… Çok yoruldum, seni doya doya yaşamak istiyorum. Öyle aşığım ki…’’ dediğinde bir nefes bıraktı. Son cümlesiyle kalbim tekledi. ‘’Artık kalbim çürüdü sensizlikten.’’ Yüzüme düşen perçemleri eliyle arkaya iteledi.

 

Duyduğum kelimeler içimde havai fişekler patlatırken, kalbim ılık ılık çarpıyordu. Söylediği her cümle kalbimdeki fidana can veriyordu. Kerim de beni seviyordu, hem de uzun zamandır. Bunu duymak o kadar özeldi ki… Beklediğim her güne, her saate, her saniyeye değmişti.

 

Ellerimi boynuna götürdüğümde, gözümden bir damla yaş süzüldü.

 

‘’Ben de sana aşığım Kerim… Bunu söyleyebilmek bile o kadar uzaktı ki bana… Şu an her şey rüya gibi geliyor. Ama eğer öyleyse uyanmak istemiyorum.’’ dediğimde, bakışları dudaklarıma kaydığında bu sefer usul usul dudaklarıma uzandı… O kadar tatlı, o kadar yumuşak öpüyordu ki… Kalbim rotasını şaşırmış olsa bile huzurla atıyordu. Ruhum dudaklarında asılı kalmış gibiydi. Öptükçe yeniden can buluyordum sanki… Öpüşüne acemice karşılık verdiğimde dudaklarının iki yana yayıldığını hissettim. Gülümsemişti. Bu hamlesi geri çekilmeme sebep oldu. Ben geri çekilince, şaşırdı.

 

‘’Ne oldu?’’dedi, bakışları merak doluydu.

 

‘’Niye güldün? Öpüşemiyorum diye mi?’’ dediğimde sesim küskün çıktı.

 

Hemen ellerime uzanıp, kafasını iki yana salladı.

 

‘’Olur mu hiç…’’ derken dudağıma minik bir buse kondurdu. ‘’Bu anın hayalini o kadar çok kurmuştum ki, seni öpmek muazzam bir his Feride’m...’’

 

‘’Sen bir de bana sor.’’ dediğimde, panikle gözlerimi açtım. ‘’Bunu sesli mi söyledim?’’

 

Kerim’in erkeksi kahkahasıyla, gerçekten sesli söylediğimi fark edip kızaran yanaklarımı saklamak adına kafamı yere eğdim.

 

‘’Deliriyorum sana…’’ dedi eliyle kafamı yukarı kaldırdığında yeniden dudaklarıma uzanıp, kısa bir öpücük bıraktı.

 

‘’Bu sayılmaz. Sonra daha müsait bir ortam da bunun rövanşını alacağım.’’ dediğinde utangaç bir gülümsemeyle başımla onayladım.

 

Alnına alnıma yaslayıp, gözlerini kapattı. Bütün bedenim tatlı tatlı karıncalanırken ben de onun peşinden gözlerimi kapattım.

 

‘’Feride’m… Yangınım, şifam benim.’’ dedikten sonra burnunu yanağıma sürtüp, derin bir nefes çekti içine. ‘’Sana öncesinde kötü bir haber verdiğim için çok üzgünüm ama sana kavuştuğum için öyle mutluyum ki… Bu yüzden kendimi fırsatçı, bencil bir şerefsiz gibi hissediyorum.’’

 

‘’Şanssız doğduk belki ama birbirimizin şansı olduk.’’ dediğimde elimle sakallarına uzandığımda içim titredi. Bu anı öyle çok hayal etmiştim ki… ‘’Bunun için kendini kötü hissetme… Yaşanan hiç bir şeyde senin suçun yok.’’

 

Kafasını elimin olduğu yöne çevirip elimin içini öptü.

 

‘’Bundan sonra ayrı uyumak yok.’’ dedi bir anda, tam ağzımı açmış cevap verecekken bana fırsat vermeden devam etti. ‘’Ben çok kötü alıştım, sensiz uyuyamam artık.’’ dediğinde suratının beni ikna etmek için büründüğü ifadeye güldüm.

 

‘’Kerim…’’dediğimde lafımı böldü bu sefer.

 

‘’İtiraz kabul etmiyorum. Ben sevgilimin kokusuyla uyuyup, uyanmak istiyorum.’’

 

‘’Sevgilim…’’ derken sırıttığımda, ellerimi göğsüne bıraktım. O da gülüyordu… Elleri karnımda dolaşırken kıkırdamaya başladım.

 

‘’Ne oldu? Sevgilim değil misin?’’

 

‘’E artık öyleyim tabii, sevgilim.’’

 

Beni tek hamlede kendine çekti. Bastıra bastıra dudağıma peşi sıra öpücükler bıraktığında dişlerini sıkarak cevapladı.

 

‘’Senin o sevgilim diyen ağzını yerim…’’

 

*

 

Eve döndüğümüzde gün başlamak üzereydi. Parmak uçlarımda merdivenleri çıkarken, Kerim’in oldukça gürültülü bir şekilde peşimden gelmesiyle kaşlarımı çatıp ona döndüm.

 

‘’Ne yapıyorsun Kerim? Evi ayağa kaldıracaksın. Sessiz ol biraz.’’ dedim, sesim oldukça kısık çıkıyordu. İki adımda yanıma gelip, beni kucağına aldığında refleks olarak çığlık attım. Fark ettiğim an elimi ağzıma götürmüştüm bile.

 

‘’Birincisi, artık Kerim yok. Sevgilim diyeceksin, aşkım diyeceksin, hayatım diyeceksin…’’ derken cevap vermek için elimi ağzımdan çekince, fırsattan istifade dudağıma uzanıp öpücük bıraktı.

 

Aynı zamanda üst kata çıkmıştık çoktan. Kucağından tek bir hamlede inip, ondan biraz uzaklaştığımda odama girmeden önce, ‘’Ben odama gidip, hızlıca bir duş alayım. Aşağıda buluşuruz.’’ dedim. Kaşlarını beklentiyle havayı kaldırdığında dudaklarımı ısırıyordum. ‘’Sevgilim…’’

 

Söylediğim hitapla birlikte, güzel dişlerini göz önüne serdi. Eşsiz bir tablo gibiydi. Her hali başka bir sanattı… Bakmaya doyamıyordum. Bu adam benim sebebim olacaktı.

 

‘’Odamızda neden duş almıyorsun?’’

 

‘’Odamız…da, eee alamam.’’ dediğimde cümlemi bir türlü toparlamayınca yüzüne yayılan yaramaz çocuk gülüşü benim de gülmeme sebep olunca devam ettim. ‘’Gülme ya! Orada kıyafetlerim yok, üzerimi de değiştirmem lazım.’’

 

‘’Canan Hanım yarın gidiyor… Hemen Kerem’i arayıp giyinme odasına daha büyük ve kullanışlı bir dolap yaptırıyoruz. Bütün eşyalarınla beraber, en kısa zamanda benim odama taşınıyorsun.’’ dedi ve hemen işaret parmağını havaya kaldırdı. ‘’İtiraz yok. Çizimi sana ait olsun… Evin her köşesine, senin elin değsin istiyorum.’’

 

Cümlesi biter bitmez, yine parmak uçlarımda koşar adım ona sarıldığımda, sakallarına öpücükler bıraktım. Yüzüne baktığımda mest olmuş gibiydi, onun bu halleri sanki mümkünmüş gibi kalbimde daha büyük bir sevgiye sebep oluyordu. Bir insan daha fazla nasıl sevebilirdi ki? Bunun bir sınırı yoktu, anlamıştım.

 

‘’Tamam ama biraz daha burada oyalanırsak Canan Hanım’a yakalanacağız. Hadi git sende üzerini değiştir. Aşağıda görüşürüz!’’

 

‘’Görüşürüz yavrum…’’

 

Odama girerken, son kez arkamı döndüğümde elleri cebinde beni izliyordu. Elimle öpücük gönderip içeriye girdiğim de kalbim pır pır, karnımda kelebek istilası vardı. Bir süre kapının arkasına yaslanıp mutluluğumu hazmetmeye çalıştım. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki, alışması uzun sürecekti belkide… Artık hiçbir şey düşünmemeye karar verdim. Kerim’e kavuşmuştum, çölde çaresizce beklediğim o suyu artık kana kana içme vaktiydi.

 

Heyecandan içim içime sığmıyordu, kısık bir çığlık atıp olduğum yerde zıplarken, daha fazla oyalanmadan banyoya koştum. Kısa bir duşun ardından, saçlarımı kurulayıp yarım yamalak uyuduğum için aynada ki perişan yansımama baktım. Hızla hafif bir makyaj yaptığımda, artık cildim oldukça sağlıkla görünüyordu. Dolaptan çıkardığım gömlek yaka beyaz bluzumun altın, mini kot eteğimi çıkardığımda harika bir kombin yaptığımı görünce sırıttım. Üzerimi bir çırpıda giyip, odadan çıktığımda Kerim’in kapısına tıkladım.

 

‘’Gel…’’ sesinin ardından odanın kapısını açtığımda, burnuma sızan mis gibi kokuyla onun da duş aldığını fark ettim. Odaya girdiğimde gömleğini giymiş, düğmelerini ilikliyordu, kafasını kaldırıp gülümsedi.

 

‘’Sen ne güzel olmuşsun öyle… Gel bir seveyim seni gel…’’ dediğinde ellerini açmış beni bekliyordu. Gidip sıkıca sarıldığımda, başını boynuma gömdü.

 

‘’Oh… Doya doya, özgürce kokunu içime çekiyorum ya… Daha ne isterim bu hayattan.’’

 

Bende ona has kokuyu derin derin içime çektim.

 

‘’Biliyor musun? Geçen gece, pijamam olmadığı için senin tişörtünü giymiştim ya…’’ dediğimde geri çekilip yüzüne baktım. Dikkatle beni dinliyordu. ‘’Onu dolabıma sakladım. Ara sıra çıkarıp, kokunu içime çekmek için.’’

 

Cümleni bitirir bitirmez, keyifle sırıttı.

 

‘’Burada ben dururken, artık ona ihtiyacın olmayacak…’’

 

Ellerimle gömleğine uzanıp yarım kalan düğmelerini iliklemeye devam ettim.

 

‘’Umarım, ömür boyu ihtiyacım olmaz.’’ derken son düğmeyi de ilikleyip, eline uzandım. ‘’Hadi aşağıya inelim.’’

 

Ceketini yatağın üzerinden alıp, odadan çıktık ve aşağıya indik. Ama salona geçtiğimizde gördüğümüz manzara bize büyük bir sürprizin habercisiydi.

 

‘’Barbaros?’’ dediğimde koltukta, yüzü gözü kan içinde oturan genç bir kadın sesimi duyunca olduğu yerde zıplayıp, korkuyla kafasını bize çevirdi.

 

Barbaros ayakta durmuş, elleri belinde kızın tepesinde dururken bizi fark edince bize doğru yürümeye başlamıştı ki, orta nokta da buluştuk.

 

Kerim, gördüğü manzaraya karşı oldukça öfkelenmişti. Sesi bunu onaylar bir biçimde çıktığında elimle göğsüne dokunup, sözde onu sakinleştirmeye çalıştım.

 

‘’Ne oluyor lan? Kim bu kadın? Bu hali ne?!’’

 

Barbaros sıkıntıyla oflayıp, alnını sıvazladığında eliyle kadını gösterdi.

 

‘’Otobanın kenarında baygın bir şekilde buldum. Hiç bir şey söylemiyor. Polise gidelim diyorum, kabul etmiyor. Gideceğim diye tutturdu ama belli ki başı belada. Aldım buraya getirdim.’’

 

‘’İyi yaptın.’’ dediğimde çekingen bir ifadeyle kıza doğru ilerledim ve yanına oturdum.

 

‘’Hoş geldin…’’ dediğimde ürkek bir bakış atıp,önüne döndü. Siyah küt saçlarını yüzünü kapatıyordu, elimle uzandığımda panikle kendini geri çektiğinde Kerim ve Barbaros’a baktım.

 

İkisi de yanımıza gelip başımıza dikildiğinde, kız asla kafasını yerden kaldırmıyordu.

 

‘’Kızım biz sana zarar vermeyiz korkma… Hatta neyden korkuyorsan, seni bu hale kim getirdiyse söyle ki sana yardımcı olabilelim.’’ dedi Kerim.

 

Kafasını kısa bir an kaldırıp Kerim’e baktı, ardından bakışlarını yeniden yere çevirdi.

 

Elimi dizinin üzerine koydum.

 

‘’Belli ki konuşmak istemiyorsun… Mecbur değilsin, merak etme. Gel yarana pansuman yapalım. Ben sana benim kıyafetlerimden de veririm, duş almak ister misin?’’ dediğimde bakışlarım ellerine kaydı. Tırnaklarını avucunun içine öyle bastırmıştı ki eklem yerleri bembeyazdı.

 

‘’Hadi gel benimle…’’ derken yumruk yaptığı eline uzandığımda bakışlarını bana çevirdi, güven vermek ister gibi gülümsediğimde ayaklandım, o da peşimden ayağa kalktı. Merdivene doğru ilerlerken Kerim’e baktığımda başıyla onayladı. O sırada kapı öyle şiddetli bir gürültüyle çaldı ki, bağırma seslerine bizim korumaların sesi eşlik ederken durakladım ve kafamı kapıya doğru çevirdiğimde Kerim ellerini havaya doğru açmış söylenirken, Barbaros’la beraber kapıya doğru yürüyordu.

 

‘’Ulan üç gün yarabbi şükür desek, dördüncü gün tövbe estağfurullah çekiyoruz!’’

 

 

AYYY! BÖLÜM BİTTİ AMA BİZ DE BİTMEDİK Mİ YAHU? BİZİM AŞIKLAR SONUNDA KAVUŞTU. KAVUŞTU DA BAKALIM DAHA NELER OLACAK? YORUMLARINI AŞŞIRI MERAK EDİYORUM, BENİMLE PAYLAŞMAYI UNUTMAYIN OLUR MU? 🥹 HAFTAYA GÖRÜŞMEK ÜZERE! KUCAK DOLUSU SEVGİLER... 💘

Loading...
0%