@selcanykazdal
|
Merhabalar! Ben geldim. Özleniz mi Ferideyi? Bence özlemişsinizdir. O yüzden fazla gevezelik etmeden bölüme geçiyorum.
Keyifli okumalar;
Gece gündüz kavramım yerle bir olsa da biraz daha toparlamıştım. En azından ilk günlerde ki gibi saat başı ağlama krizine girmiyordum. Nereden baksan üç dört gün geçmişti. Şimdi Balım’la birlikte müşteriden dönerken kafamda yine planlar yapıyor, intikam yeminleri ediyor, defalarca Kerim’i terk ediyor, bazen de koşarak sıcağını sokuluyordum. Niyetim kendime ev bulup tamamen düzenimi kurmaktı ama Şahin kesinlikle fırsat vermiyor neredeyse her gün mesaiye kalmam için elinden geleni yapıyordu. Muhtemelen Kerim tembihlemişti.
O cephede bir gelişme yoktu ama içim içimi kemiriyordu. Hande yeniden gelip gidiyor muydu o eve? Fırsatını bulmuşken kesin zift gibi yapışmıştır Kerim’e. Kerim’in de sesi soluğu kesilmişti. Belki de gerçekten hamileydi ve bu da Kerim’i yumuşatmaya yetmişti. Belki de şimdi sarmaş dolaş…
‘’Feride?’’
Kullandığım şirket arabasının direksiyonunu sağa kırıp, aniden frene bastım.
Balım tekrar seslendiğinde yüzümdeki çaresiz ifadeyle ona döndüm.
‘’Ben kafayı yiyeceğim!’’
Balım elime uzanıp, halimden memnun olmadığını belli eder bir vaziyette cevapladı.
‘’İyi olacaksın. Hem daha hiçbir şey çözülmüş değil. Mahvettin kendini…’’
‘’Benim düşünmemem için yirmi dört saat falan çalışmam lazım. Kafada kura kura yakında ruh sağlığı merkezine kapatırsınız beni.’’ derken bir elimle direksiyona vurduğumda ofladım.
‘’Barbaros’a neden sormuyorsun?’’
‘’Ona tek bir şey sorarsam, gider yetiştirir akşamına da Kerim kapıda kamp kurar yine. Onu görmek istemiyorum.’’
Balım kafasını iki yana sallarken gülümsedi.
‘’Bak ben senin yerinde olsaydım. Bu işin peşini bırakmazdım. Her detayın içinde yer alırdım. İş neticelenince de bir tercih yapar, yoluma bakardım.’’
‘’Ben Kerim’le aynı ortamda bir kaç günden fazla kalırsam bu aptal kalbim onu hemen affeder. Uzak durmam lazım, ona o kadar kırgınım ki…’’ dediğimde gözlerim dolmuş, sesim kısılmıştı.
‘’Ya oyunsa? Ya Kerim bey masumsa? Keşke bu belirsizlikte ona sırtını dönmeseydin, onu da düşün kim bilir ne haldedir. Adam sen diye diye bitmiş. Hayatı boyunca bir tek seni sevmiş. Bence Hande ona başka türlü yaklaşamayacağını bildiği için, sarhoş zamanlarını düşünerek kendince bir plan kurdu. Sen kendin anlattın bu kadını bana. Bu Hande takıntılı… Gözünü karartıp her şeyi yapar. Ama sen böylesi büyük bir aşkla sevilirken, sadece bir iddiayla bu aşka arkanı döndün. O kadının ekmeğine yağ sürüyorsun resmen.’’
Söyledikleri, içimde ki Hande nefretini daha da körüklerken önüme dönüp gözlerimi kapatıp, derin bir nefes aldım.
‘’Şu an beni o kadar çok gaza getirdin ki… Gidip dünyayı o Hande’nin başına yıkasım var.’’
‘’Seni tutan ne?’’
‘’Gidiyoruz!’’deyip yeniden gaza yüklendiğimde Balım’ın coşkulu çığlığı ve alkışlarına karşılık gülüyordum.
‘’İşte benim kızım!’’
‘’Sen Şahin’i ara, durumu anlat.’’ dediğimde sitemkar bir tavırla bakışlarını bana çevirdiğini hissettim.
‘’Ben niye arıyorum ya?’’
‘’Araba kullanıyorum Balım. Zahmet olacak ya kusura bakma ama benim de kırk tane elim yok yani.’’
Balım’ın, Şahinden hoşlandığını da adım kadar emimdim ama şu an sanırım kendi içinde bir inkar sürecindeydi. Kendimi bu karanlık kuyudan, düzlüğe çıkarabilirsem o işe de el atacaktım. Bence çok yakışıyorlardı.
Oflayarak Şahin’i aradığında gözümün ucuyla ara ara ona bakıyordum. Ararken bile heyecanlanıyordu bu kız. Aynı evin içinde iyi dayanıyordu vallahi. Onun bu haline gülümserken, aklıma Kerim ve benim önce ki hallerimiz geldi. Biz de böyleydik. Umarım onların kaderi bizim ki gibi olmazdı. Derin bir iç çektikten sonra, Balım telefonu kapatmıştı. Bende dijital ekrana uzanıp, arabeskin dibine vurma amacıyla Haktan’ın şarkısını son ses açtığımda bağıra çağıra söylemeye başladık. Bu kız geç gelmişti ama iyi ki gelmişti. Kayıp kız kardeşimi bulmuş gibiydim…
Ne umdum, neler buldum? Mecnundan beter oldum. Öldürür beni bu sevda.
Seninle yaşanmıyor. Sensizken de olmuyor. Keşke seni sevmeseydim.
Hem senin yokluğuna, Hem kader oyununa, Nasıl katlanırım, ben nasıl?
Eve gidene kadar, dört beş kere başa sarıp dinlediğimiz şarkıyla iyice güç depolamıştık. Balım’ın söylediklerinden sonra arabesk şarkı da beni iyice hırs mekanizmasına çevirmişti. Kapının önüne gelip kornaya bastığımda biraz bekledim, muhtemelen o meşhur kamerayla kimin geldiğine bakıp, evdeyse Kerim’e ya da Barbaros’a haber vereceklerdi.
Biraz sonra açılan kapıyla bahçeye girdiğimizde, korumaların her birinin yüzünde ayrı bir şaşkınlık ifadesi vardı. Giderken öyle bir çıkmıştım ki, bir daha geri dönmeyeceğime inanmışlardı eminim. Faruk abi arabaya yaklaşınca durup, el frenini çektim ve arabadan indik.
‘’Feride…’’
‘’Merhaba Faruk abi.’’ dedim gülümseyerek.
‘’Hoş geldin kızım.’’
‘’Hoş buldum, kim var?’’
‘’Herkes evde, bir sen yoksun.’’ dediğinde buruk bir gülümseme bıraktı.
Ben de gülümseyip başımla onayladıktan sonra iki adım atmıştık ki, evin kapısı açıldı. Kerim ve Barbaros aydınlanmış yüzleriyle bana doğru yürümeye başladığında ben de onlara doğru yürüyordum. Orta nokta da buluştuk. Kalbim pır pır atarken, öfkem hala sıcaktı. İkisi aynı dengede nasıl barınıyordu inanılır gibi değildi. Kerim tam karşımda durduğunda yine sarılmaya yeltendi. Bu hamlesini kendimi geri çekerek savurdum. Yüzü bir anlık düşse de çabuk toparladı.
‘’Hoş geldin sevgilim…’’ dedi tek nefeste. Gözlerimi kapatmamak için kendimi frenledim. Sesini bile özlemiştim, sevgilim deyişini, her zerresini…
‘’Siz neden evdesiniz bu saatte?’’
‘’Cemre hastalandı gece. Onun başındaydık nöbetleşe.’’ diyen Barbaros’la birlikte kalbim korkuyla çarpmaya başladığında adımlarımı eve çevirdim.
‘’Bana neden haber vermedin?’’ dediğim de arkama bakmadan Barbaros’a bağırdım öfkeyle.
Hepsi peşimden gelirken, Kerim onun yerine cevapladı.
‘’Gece seni uyandırıp, telaşlandırmak istemedim.’’
‘’Maşallah, herkes adına kararı sen verir olmuşsun.’’ dedim bir anlık durup ona döndüğümde işaret parmağımı gözüne sokarcasına ona doğru kaldırdım. ‘’Cemre benim de kızım. Ne olursa olsun haber verececeksin!’’
‘’O zaman gitmeseydin hanımefendi!’’ diye bağırarak karşılık verince bir an afalladım. Ondan böyle bir yükselme beklemiyordum. Barbaros söze girmek ister gibi yanımıza yaklaşınca Kerim elini havaya kaldırdı. Şaşkınlığımı üzerimden atıp, ben de yeniden bağırdım.
‘’Keyfimden gittim çünkü!’’
‘’Ulan dinlemedin bile! Sana ihanet etmeyeceğime inanmadın sen!’’
‘’Sen bile kendinden emin değilken benden nasıl böyle bir şey bekleyebiliyorsun? Şaka gibi!’’ dediğimde öfkeyle elimi saçlarıma atıp karıştırırken, bir anda kolumdan yakaladı.
‘’Ben sana köpek gibi aşığım… Tutsaydın elimden, beraber üstesinden gelseydik ne olurdu?’’ dediğinde sonlara doğru sesi git gide azaldı. Onun bu söylediğiyle burnum sızlamaya başlarken bakışlarımı kaçırdım.
‘’Ya ona dokunduysan?’’ dedim. Yine başa dönmüştük.
‘’Sarhoştum evet, hatırlamıyorum belki ama sana olan sevgimden o kadar eminim ki… Bu işin sonunda eğer ona elimi sürmüşsem, tamamen hayatından çıkacağım. Söz.’’
Söyledikleriyle kalbime adeta bir balyoz yemiştim. Onun ağzından hiç böyle laflar çıkmadığı için o kadar zoruma gitmişti ki, nerdeyse yere çöküp hüngür hüngür ağlayacaktım.
‘’İyi olur.’’ dedim ama kalbim sözlerimi yalanlıyordu. Bakışlarımı ondan çekip, Balım ve Barbaros’un üzerinde gezdirdiğimde ikisi de şok olmuş gibiydi. Gözlerimi ağlamamak için hızlı hızlı kırparken adımlarımı merdivenlere çevirip arkama bakmadan Cemre’nin odasına çıktım. Ağlamamam gerekiyordu, en azından Cemre görmemeliydi.
Cemre’nin kapısını hafifçe tıkladım içeriye girdiğimde… Baygın gözlerini kapıya çevirmişti.
‘’Bir tanem… Sen hasta mı oldun?’’ dediğimde zaten hazır da bekleyen yaşlarım yanaklarımdan aşağıya süzüldü. Sözde ağlamayacaktım. Gidip baş ucuna oturup onu da kucağıma çektim, sarılıp alnından öptüm. Hafif ateşi vardı.
‘’Evet, çok kustum. Karnım acıdı.’’
Söylediklerine içim sızlarken yeniden alnını öptüm.
‘’İlaçlarını içirdi mi baban?’’
‘’Evet ama biraz vücudum acıyor hala.’’
Saçlarını okşadığımda kırmızı yanaklarına baktım. Onu duşa soksam iyi olacaktı.
‘’Hadi gel, üzerini çıkaralım bir duş al. Daha iyi olacaksın bebeğim.’’
Başıyla onaylayınca, bu kadar uyumlu bir çocuk olmasına bile ağlayacaktım nerdeyse. Hızlıca duşa sokup, bornozunu giydirdiğimde odanın kapısının açıldığını duydum. Kıyafetlerini giydirmek için banyodan çıktığımızda Kerim ayakta durmuş bizi izliyordu.
‘’Keşke bir duşa da soksaydınız, ateşi hâlâ tam olarak düşmemiş.’’
‘’Sensiz bu kadar yapabiliyorum işte.’’ Cümlesini duyunca karnımda gezinen karıncaların istilasına uğramıştım adeta.
‘’Saçlarını kurutmam lazım. Kurutma makinasını bulamadım. Diğer odalardan birinden alıp geleyim ben.’’ dediğimde geçip Cemre’nin yanına oturduğunda başıyla onayladı.
Tam kapıyı açmış çıkacaktım ki, Cemre’nin sözüyle olduğum yere deyimi yerindeyse çakılı kaldım.
‘’Gitme anne…’’
Göz yaşlarım duyduğum ‘anne’ kelimesiyle bir su misali akarken, bu hitap kalbimi kasıp kavurmaya yetmişti. Cemre beni anneliğe kabul etmişti. Ben artık onun annesiydim. Hemen dönüp ağlaya ağlaya ona sarıldığımda Kerim’in yüzünde buruk bir gülümseme gördüm. Ardından o da Cemre’yle bana sarıldı.
‘’Bebeğim… Burdayım, yanındayım.’’
Uzun bir süre birbirimize sarılı halde öylece kaldık… Durup durup Cemre’yi öpüyordum. Hayatımın en kötü dönemini yaşarken kızım beni annesi olarak seçmişti. Bu kadar acı içindeyken, bana anne diyerek şifaların en büyüğünü vermişti.
Geri çekildiğimde, Kerim de mecburen kendini geri çekti. Ayaklanıp, dolabı açtım. Pijamalarını çıkarıp hızlıca giydirdiğimde, banyoya gidip dolaptan tarağı çıkardım ve Cemre’nin arkasına geçip saçlarını taramaya başladığımda Kerim yeniden ayağı kalkmış, kendini tam karşımızda duran duvara yaslayıp kollarını birleştirmiş bizi izliyordu. Gözlerim gözlerine değince, açık kitap gibi okudum hislerini. Gözlerinde büyük bir hayranlık ve mutluluk vardı ama bir yandan da hüzünlü ve yorgundu. Kim bilir kaç saatlik uykuyla duruyordu içim resmen cız etmişti.
‘’Saç kurutma makinesini getirir misin? Kızımın saçlarını da kurutalım ki, ıslak saçla durmasın.’’
Başıyla onaylayıp, gülümsedi. Odan çıkıp gelmesi bir oldu desem yeridir. Alıp getirdiği makineyi prize takıp Cemre’nin saçlarını kurutmaya başladığımda aynı pozisyona geçmiş yine bizi izliyordu. Kalbimdeki telaşı yenmem gerekiyordu, ona kızgındım, kırgındım. Hiç bir tavrı beni etkilememeliydi ama karşı koyamıyordum. Neyse ki bunu sadece ben biliyordum.
‘’Evet bitti, sen şimdi uzan bebeğim. Bir ateşini ölçelim.’’ derken şifoniyerin üzerinde duran ateş ölçeri Kerim, benim kalkmama müsade etmeden hemen uzattı. Ölçümden sonra düşen ateşiyle derin bir nefes aldığımda ekranı Kerim’e gösterdim. Gelip hemen yanıma oturdu.
‘’Ateşin düşmüş, vücudun acıyor mu hala?’’
Gözleri kapanmak üzereyken başını iki yana salladı.
‘’Yok ama uykum geldi.’’
‘’Tamam sen uyu, ben sana güzel bir çorba yapayım.’’ dedikten sonra kalktığımda Kerim’de Cemre’yi öpüp peşime takıldı. Odadan çıktığımızda bir an için her şeyi unutup, sevinçle Kerim’e döndüm.
‘’Bana anne dedi.’’
‘’Sen onun annesisin zaten. Sen ikimizin de hayatının merkezisin. Bundan sonra doğacak çocuklarımın da annesi yalnızca sen olacaksın.’’
Bir an boş bulunup, ‘’Öyle olsaydım…’’ dediğimde cümlemi yarıda kesip önüme döndüm.
‘’Öyle olsaydı ne?’’
‘’Yok bir şey.’’ diyerek konuyu kapatmaya çalışıyordum ama müsade etmedi. Elime uzandığında, bakışlarım eline kaydı. Eli buz gibiydi.
‘’Elin buz gibi…’’
‘’Ben sensiz buz gibiyim.’’ dedi karşılık olarak. ‘’Feride’m bana inan. Yanımda kal. Sen benim gücümsün, tut elimden. Yeter ki sen tut, ben her şeyi hallederim, dünyayı dize getiririm ya yemin ederim bak. Ama sen yokken olmuyor işte. Kafam duruyor. Görüyorsun halimi, beş para etmez herifin teki oldum çıktım.’’
‘’Kerim kendini benim yerime koy Allah aşkına ya! Sen olsan…’’ dedim ama cümlemi bitirmeden, o söze girdi.
‘’Söyleme bile… Ben her şeyin farkındayım, senden istediğim şey de çok zor biliyorum. Ama imkansız değil be Feride’m… Biz seninle neler yaşadık, hep yan yanaydık. Sen benim elimi bir kez olsun bırakmadın. Ben sensiz nasıl yaşanır bilmiyorum ki…’’ Söylediği son sözle birlikte içimde kopan fırtınalara rağmen kuyruğu dik tutmaya kararlıyım ama kılıfımı da bulmuştum.
‘’Cemre için burdayım. Ama kalmayacağım Kerim. Aklına başka bir şey gelmesin.’’ dediğimde gülümsedi.
‘’Tamam sevgilim. Geldin ya, az da olsa gördüm ya seni... Bu bile yeter.’’
Bu adamın böyle aşık aşık konuşup, kalbimi on ikiden vurması acayip sinirimi bozuyordu. Ağzı o kadar iyi laf yapıyordu ki, benim saf kalbimde her sevgi sözcüğüne kanmaya dünden razıydı ama ne olursa olsun kırgınlığımı da, kızgınlığımı da daima diri tutacaktım.
‘’Ben bir çorba yapayım Cemre’ye… Balım nerede bu arada?’’ dediğimde sırıtınca kaşlarımı kaldırdım.
‘’Ne?’’
‘’Şahin geldi.’’
‘’Ne?!’’ dedim bu sefer ama ağzım kulaklarımdaydı. ‘’Nerdeler peki?’’
‘’Mutfakta Balım en son kahve yapıyordu, Şahin efendiye.’’
‘’Ay ben bunu kaçıramam.’’ derken çoktan koşar adım merdivenlerden inmeye başlamıştım Kerim de peşimden geliyordu ama adımları daha yavaştı tabii.
Mutfağa girdiğimde Şahin’in tam karşısına oturan Balım ne anlatıyorsa artık, Şahin masada duran eline uzandı ve okşamaya başladı. Gördüğüm manzarayla iyice sırıtırken, sesimle ikisi de afallasa da elini ateşe değmiş gibi çeken tabii ki Balım oldu.
‘’Ya patroncuğum sen bizsiz yapamıyorsun herhalde.’’ derken Balım ayaklanıp bakışlarını kaçırdı ve yöneldiği dolapta panikle bir şeyler aramaya başladı.
‘’Ya evet, alıştım tabii hem ev hem şirket. Gözüm görmeyince arıyor.’’ derken göz kırptı. İmasıyla iyice yüzüme yayılan sırıtmayla beraber tencere dolabının yanına geçip, çorba tenceresini çıkarırken Kerim de mutfağa gelmişti.
‘’Kurt nerede?’’
‘’Bahçeye çıktı telefonla konuşuyor.’’ dedi Şahin. ‘’Hande’nin yurt dışı mevzusu için aradılar galiba.’’
‘’Ne yurt dışı? Ne oluyor?’’ Dediğimde dolaptan çıkarttığım tavuğu tezgaha bırakırken, Balım’la göz göze geldik.
‘’Araştırıyoruz işte. Benimleyken, benden sonra ne yapmış adım adım peşindeyiz.’’ dedi Kerim büyük bir soğukkanlılıkla.
Şahin, kafasını salladı.
‘’Bence büyük patlayacak bu sefer, içimde öyle bir his var.’’
‘’Umarım.’’ dediğimde Kerim’le göz göze geldik. Bakışlarında ki umut kırıntıları kalbime cam gibi batsa da yakmıyordu. Aşk kesinlikle bazı durumlarda yasaklanmalıydı.
Bakışlarını benden çekip, Şahin’e yöneltti.
‘’Sen burdaki bağlantılara baktın mı?’’
‘’Buraya gelip bombayı patlamadan iki ay önce Mahir’i görmeye gitmiş, sonra da Feridun’la Amerika’ya uçmuşlar. Feridun bir hafta sonra dönmüş, Hande bir ay kalmış. Geldikten sonra da bir ay hiç dışarı çıkmamış. Sonrası malum.’’
Kerim eliyle başını ovmaya başladığında yüzünü buruşturdu. Oldukça bıkkın bir ifadeyle söze girdiğinde sesi o kadar hırslıydı ki, gözlerine baktığımda o intikam ateşini resmen görüyordum.
‘’Bunlar baya organize olmuşlar ama bu işin doğrusunu bir ortaya çıkarayım, o beni nasıl sevdiğim kadından ettiyse, ben de o Hande’nin itibarını öyle yerle bir edeceğim ki insan içine çıkamayacak.’’dediğinde bakışlarımız kesişti. Ateşe değmiş gibi alel acele gözlerimi kaçırdığımda devam etti. ‘’Feridun için daha acımasız planlarım var. Ben geçmişten uzak durayım, elimi kire pasa bulaştırmayayım dedikçe bunlar daha çok kuduruyorlar, bu sefer adaleti ben sağlayacağım. Kerim Kerimoğlu kimmiş hatırlayacaklar.’’ derken dişlerini sıkarak kafasını öfkeyle sallayıp cama doğru ilerledi.
Ben o arada çoktan ilaç çekmecesine ulaşmış, Kerim için ağrı kesici arıyordum. Eminim günlerdir doğru düzgün uyumamış, hatta belki yemek bile yememişti. Vicdanım bu duruma isyan bayrağı çıkarmışken, kalbim buram buram sızlıyordu.
Bulduğum ağrı kesiciyi elime alıp, masanın üzerindeki sürahiyle bardağı doldurduktan sonra yanına gidip, ilacı ve suyu uzattım.
Beni fark edince yumuşayan yüzüyle, farkında olmadan tebessüm ettim.
‘’Yemek yedin mi sen?’’
Başını iki yana salladığında ilacı çoktan içmişti. Elindeki bardağı aldığımda kaşlarımı çatmıştım.
‘’Aferin koskoca adam, aç aç gez öyle bravo! Allah bilir uyku da uyumadın.’’
‘’Uyumadım.’’ Dediğinde bana doğru eğilip sessizce fısıldadı. ‘’Sensiz uyuyamıyorum.’’
Söylediğinden etkilensem de aynı şekilde eğilerek kaşlarımı havaya kaldırdım.
‘’Hadi ordan! Sevgili olmadan önce nasıl uyuyordun?’’
‘’Bu evdeydin. Benim sınırlarımın içinde, güvende… Sen belki inanmazsın ama sen bu evin içindeyken ne kadar uzakta olursan ol, kokun burnuma geliyor. Hissediyorum seni…’’
Her cümlesi bir ok misali kalbime saplanırken, mavi gözlerini gözlerime dikmişti. Öyle güzel bakıyordu ki, rotamı şaşırmış kafamı toparlayamıyordum. Bu adam beni her anlamda mahvediyordu. Onu terslemek adına bir şeyler aradım ama bulamıyordum, bütün beyin hücrelerim aşk metreyi açmış, bambaşka bir frekansın içine girmişti.
‘’Arkadaşları isterseniz, biz çıkalım.’’ diyen Şahin oldukça keyifle söylenirken, bizi kendimize getirdi.
‘’Ben çorbayı yapayım. Sen de içersin.’’ dedikten hemen sonra tezgahın başına geçip, kafamda dönden tilkileri susturmak için işe koyuldum.
* Akşam olup hava kararmaya başladığında Cemre’nin karnını doyurup tekrar ilaçlarını verdim. Zaten ilaçlar rahatlattığı için uykudan gözlerini açamıyordu bebeğim. Akşam yemeği için Ayşe abla, ben ve Balım mutfağa girip kolları sıvadık. Barbaros salatayı ben yapacağım diye tutturunca evde büyük bir şenlik oldu tabii. Kerim ve Şahin’de mutfağa gelip bu eğlenceyi kaçırmak istemediler. Barbaros salata mı yapıyor yoksa malzemelerle savaş mı veriyordu bilinmez ama Ayşe abla dağınıklığına delirmek üzereydi. Bence birazdan elinde kepçesiyle Barbaros’u kovalaması an meselesiydi. Balım pilavı kavururken, ben de köfteleri hazırlıyordum. Bakışlarıma ne kadar doğru komutu versem de bana ihanet ettiler ve Kerim’e çevrildiler. Bakışlarımız kenetlenince kalbim maraton koşusuna çıkmıştı ama öyle güzel seyrediyordu ki beni, gözlerinde ki hayranlık ifadesi kadınlık gururumu okşuyordu elbette. Daha sonra Şahin’e döndüğümde onun da Balım’ı izlediğini gördüm. Kerim de bakışlarımın gittiği yeri fark edince o da haliyle Şahin’e döndü ve yüksek sesle konuşurken omzuna bir yumruk savurdu.
‘’Hayırlı işler!’’
Şahin, Kerim’in hamlesine hazırlıksız yakalandığı için oturduğu yerde sendeleyip daha sonra elini alnına bastırıp gülmeye başladı.
‘’Sana da Kerimoğlu…’’ derken bakışlarıyla beni gösterince gülmemek için dudaklarımı ısırıp önüme döndüğümde Balım bana doğru yanaştı.
‘’Ne oluyor bunlara?’’
‘’Her zaman ki halleri boşver.’’
‘’Nasıl oldu ama?’’dediğinde salata kasesini bir şaheser gibi havaya kaldıran Barbaros kan ter içinde kalmıştı. Gözleri tek tek hepimizin üzerinde gezindiğinde gürültülü ve abartılı bir alkış kopardık. Ayşe abla ise elini beline koymuş bir dağılan tezgaha, bir Barbaros’a sinirle bakıyordu.
‘’Harikasın! Sen tam bir şefsin!’’ dediğimde kıkırdadım.
‘’Sağol Çiroz’um… İstersen sana da ders verebilirim.’’ derken iyice böbürlenmişti.
Kerim ayaklanıp yanımıza geldiğinde ensesi bir tane vurdu.
‘’Hadi lan oradan ders verecekmiş!’’
‘’Aşk olsun dayım! Takdir edeceğin yerde kızların yanında rencide ediyorsun bir de. Ayıp oluyor ama…’’
‘’Ayıp ne biliyor musun?’’ dedi Kerim bakışlarını Barbaros’un dağıttığı tezgaha çevirdi. ‘’Bak bu. Dağıttığın gibi temizle şimdi.’’
Ayşe abla, Kerim’e gururlu bir bakış atıp başıyla onaylarken Barbaros’un elinden salata kasesinin alınca Barbaros mesajı almıştı. Ayşe ablanın yanaklarına uzanıp sıkarken, gönlünü almayı da ihmal etmemişti tabii…
‘’Ayşe’m sen merak etme. Pırıl pırıl yaparım ben şimdi burayı.’’
O sırada Kerim, elini doğradığım biber kasesine uzatıp bir tane ağzına attığında çatık kaşlarımla yüzüne baktım.
‘’Acıktım.’’ dedi. En masum yüz ifadesini takınmaya çalışmış gülümsüyordu.
‘’İki saat olmadı çorba içeli.’’
O sırada Barbaros tezgahı silerken konuşmamıza dahil olmuştu.
‘’Kızım yüz kilo adama, bir tabak çorba ne yapar?’’
‘’Bozacının şahidi, şıracı da buradaymış.’’ derken fırının kapağında bulunan mutfak havlusu elime alıp ona fırlattım. İmamı anlayınca sus pus havluyu hava da yakalayıp işine dönmüştü. Kerim ise hâlâ dibimdeydi. Huysuz bir şekilde işime devam ederken tezgahın uzunda duran telefon çalmaya başlayınca Balım hareketlendi.
‘’Abim arıyor.’’ dediğinde panikle Şahin’e baktı.
‘’Sen muhattap olma, getir bana telefonu.’’ diyen Şahin de ayaklandığında Balım üç adımda yanına ulaşmıştı. Şahin aldığı telefonla beraber bahçeye çıktığında Balım da peşinden gitti.
Kerim, Barbaros ve ben de peşlerinden bakmakla yetindik.
‘’Bunlar da baya ittifak kurdular ha.’’ diyen Barbaros’la kıkırdadım.
‘’Onlar çoktan kıvama gelmişler de, birbirine doğru ittirilmeyi bekliyorlar. Ben halledeceğim.’’
‘’Kız Çiroz sen iyice çöpçatan oldun, korkuyorum bir gün benim de başımı bağlayacaksın yeminle.’’
‘’Senin başını ben bağlayacağım, yediğin haltlardan haberim var.’’ diyen Kerim’in bakışlarındaki tehdidi görünce dayanamayıp sordum.
‘’Ne oluyor?’’
Ayşe ablanın mutfaktan çıktığını gördükten sonra söze girdi.
‘’Bir kızla takılıyor ama bu sefer başını belaya sokacak.’’ dediğinde bana dönüp devam etti. ‘’Aşiretler, kızın babası Güneydoğu’nun en büyük mafyalarından Azer Divancı. Kızın altı tane abisi var. Her biri ayrı bir bela. Bizimki hala uçkur keyfinde.’’
Gözlerim korkuyla ve şaşkınlıkla kocaman açılırken Barbaros’a döndüğümde bakışlarını kaçırdı. Yakalanmış olmanın verdiği mahcubiyetle söze girdiğinde Kerim, cevap bekleyen bir edayla sakallarını sıvazlıyordu.
‘’Dayım sen nerden öğrendin ya? Beni de mi takip ettiriyorsun?’’ derken yarım ağız ama tedirgin bir şekilde gülünce Kerim, elini Barbaros’un omzuna bıraktı.
‘’Benim her yerde gözüm var oğlum. Ama kurban olayım, başımızda hiç dert tasa yokmuş gibi bir de o adamı musallat etme bize.’’ dediğinde dilini dudaklarının çevresinde gezdirdiğinde, burun delikleri şişti. Bu demekti ki sinirleniyordu, panikle koluna dokundum.
‘’Ulan kızla ciddi olsan ses etmeyeceğim bak… O zaman diyeceğim ki, öğrenirlerse gider kardeşime aslanlar gibi isterim kızı, zaten bize kız vermeyecek adam yok bu piyasada. Ama senin derdin belli. Başka kız mı kalmadı?!’’
‘’Kerim haklı Barbaros, başını belaya sokacaksın. Ne olur üzmeyin artık beni ya… Ben neye üzüleceğimi şaşırdım ben. Hayatımda iki tane adam var, ikisi de beni üzmek için sıraya girmiş resmen. Bendeki de can ama ya…’’ dediğimde ellerimi lavabo da yıkayıp mutfaktan sinirle çıktım, arkamdan birinin geldiğinin farkındaydım ama kafamı bile çevirmeden geçip salona koltuklardan birine oturduğumda Barbaros’un sesini duydum, çoktan yanıma oturmuş, elini omzuma atmıştı.
‘’Aşk nasıl bir şey?’’ dedi bir anda, sorduğu soruyla birlikte afallayıp bakışlarımı ona çevirdim.
‘’O nerden çıktı?’’ dediğimde soruma cevap vermedi ama anlatmaya başladı.
‘’Mesela görmediğinde falan çok özlemek mi? Ya da gördüğünde elin ağın birbirine dolansa da kuyruğu dik tutmaya çalışmak mı?’’ dediğinde şaşkın bir gülümsemeyle ona bakıyordum. Kollarımı birbirine bağlayıp sırtımı iyice koltuğa yasladığımda salonun başında durmuş Barbaros’u dinleyen Kerim’i gördüm.
‘’Adamın biri gözünün ucuyla ona baktığında kalkıp ağzını burnunu kırmak istesen de, kız seni medeniyetsiz hanzonun teki zannedip arkasına bakmadan kaçmasın diye el pençe sakin kalmaya çalışmak mı?’’
‘’Barbaros sen…’’ derken cümlemi Kerim tamamladı.
‘’Bizim kazanova aşık olmuş ha. Vay anasını be! Bu dünya da hiç bir şeye imkansız dememek lazımmış, bir yaşıma daha girdim.’’
Barbaros gülerek eliyle yüzünü kapatınca, ona sıkıca sarıldım.
‘’Ay kıyamam ben sana ama ya!’’
Kerim de geçip karşımıza oturduğunda sırıtıyordu.
‘’Sen kıyamıyorsun ama elin kızı çatır çatır kıyıyor bak.’’ dediğinde mavi gözleri ışıl ışıldı. Onun da bu duruma mutlu olduğunu biliyordum. Üçümüzün arasında çok farklı bir bağ vardı. En çok birbirimize kızardık ama yine en çok biz sahip çıkardık birbirimize. Aile olmak için kan bağının olmaması gerektiğinin en somut örneğiydik.
‘’Kız da bir ışık var mı?’’ dedim merakla.
‘’Ne bileyim…’’ dedi bıkkınlıkla. ‘’Biz ilk zamanlar öylesine takılıyorduk ama ben ne bileyim böyle tongaya düşeceğimi… Ben iletişime geçiyorum sürekli, onun pek o taraklarda bezi yok.’’
Kerim keyifle omuzlarını esnettiğinde bakışlarımı ona çevirdim.
‘’Geçmiş olsun… İlla ki bir gün, bir erkeği diz çöktüren bir kadın çıkar ortaya. Karşılıklı veya karşılıksız. Sana müstahak ama dün yediğin hurmaların ceremesi bu. Kim bilir hangisinin bedduası tuttu.’’
‘’Çok güzel teselli ediyorsun dayım, çok sağol.’’
‘’Doğruları söylüyorum oğlum ben.’’ dediğinde Şahin ve Balım da salona girdi.
‘’Neredesiniz ya?’’ diyen Şahin’le beraber hepimiz ayaklandığımız da Kerim cevapladı.
‘’Bizim ki ayvayı yemiş de çekirdeklerini nasıl ayıklayacağız onu konuşuyorduk.’’ dediğinde Barbaros isyankar bir şekilde atladı.
‘’Dayım seninde ağzına iyi laf verdik he, uğraşır durursun artık.’’derken Kerim gözünün ucuyla ona baktı.
‘’Merak etme, ben seni savunurum.’’ dedim ve keyifle koluna girdim.
‘’Aslan Çiroz’um!’’ dedi yanağımdan makas alarak.
Yeniden mutfağa geçtiğimizde Ayşe abla çoktan köfteyi fırına atmış, neredeyse pişmek üzereydi. Biz de mutfakta yemeye karar verip el birliğiyle sofrayı hazırlarken Kerim Şahin ve Balım’a Barbaros’un durumundan bahsediyordu.
‘’Oooo aşiret paket ha!’’ diyen Şahin çoktan sofraya geçmiş alaylı bir şekilde Barbaros’a bakıyordu.
‘’Abi bari sen yapma gözünü seveyim.’’ diyen Barbaros’un o haline üzülüp dudaklarımı büzerken pilavı servis tabağına alıyordum. Belime uzanan elle irkilirken kafamı çevirdiğimde Kerim’i görünce öfkeyle kaşlarımı çattım.
‘’Ne yapıyorsun sen? Şansını zorlama!’’
Ellerini havaya kaldırıp, ‘’Sadece kaşık çekmesini açmak için seni kenara çekiyordum.’’ dedi ama bozulduğu belliydi. Umursamadım. Burada durmam bile bir hataydı ama bu işi öğrenmeden buradan gitmeyecektim. Gözlerimi devirip elime aldığım tabakla sofraya geçtiğimde Balım çorbaları doldurmuş getiriyordu.
‘’Evet güldük eğlendik bitti. Bizim şu an daha mühim bir konumuz var.’’ dediğimde oturmuş bakışlarımı erkeklerin üzerinde gezdirmiştim.
‘’Gerçekten hamile olup olmadığını öğrenmek için neyi bekliyorsun?’’ derken bu sefer bakışlarım tek bir kişinin üzerindeydi. Sıkıntılı bir ifadeyle söze girdi.
‘’Hamile…’’ dediğinde boğazıma oturan yumruyla birlikte kısa bir süre gözlerimi kapatıp, ardından şiddetle ayaklandığımda peşimden herkes ayaklandı.
‘’Sen benimle dalga mı geçiyorsun ya? Ben buraya bir gelişme var mı diye geldim yüzsüz gibi. Hatalı olduğun halde ben geldim ayağına yine! Ve sen bana bunu şimdi mi söylüyorsun?’’
‘’Feride’m…’’ dediğinde dişlerimi sıkıyordum artık.
‘’Yok bitti Kerim. Ben yoruldum artık. Daha fazlasını öğrenmeye gücüm yok. Bu işin sonunda olan bana olacak yine. Bu sefer bencil olacağım. Cemre’yle vedalaşayım gidiyorum. Hafta sonları alırım ben onu. Durumu da anlatırım, zaten benim kızım akıllı çoktan fark etmiştir.’’
‘’Çiroz’um yapma gözünü seveyim. Bu kadın şeytan. Resmen oynuyor bizimle. Daha nedir ne değildir bilmiyoruz. Kestirip atma böyle.’’ diyen Barbaros’a baktığımda gözlerim yanmaya başlamıştı. O esna da Kerim bakışlarını yere dikmiş, olduğu yere oturmuş tepkisiz duruyordu.
‘’Bu kadın hamile. Kerim’den olma ihtimali de var! Öyleyse ne yapacağım ben? Gururumu ayaklar altına alıp, sırf seviyorum diye burada kalıp her şeye göz mü yumacağım? O kadar da değil…’’
O sırada Şahin söze girdiğinde o da tedirgindi.
‘’Feride sen ne söylesen haklısın… Kalmak istemiyorsan kalma, gitmek istiyorsan git ama bu kadının başkasından hamile olma ihtimali de var. Yurt dışında görüştüğü bir adam varmış kimdir nedir bir öğrenelim önce.’’
Kerim bakışlarını kaldırmadan mırıldandı.
‘’Haklı… Israr etmeyin. Bu belayı ben soktum içimize. Her şey benim yüzümden oldu. Bok gibi içmeseydim, her şeyi hatırlama lüksüm de olacaktı.’’dediğinde gözlerini gözlerime çevirdi.
‘’Ama insan hisseder ya… Ben o kadına sarhoşken bile elimi sürmem. Aklımda sen varken bir başkasına gözümün ucuyla bakmam. Biliyorum ama bunu ispatlamam gerekiyor. Çünkü çıkıp çat çat, şöyle oldu diyemiyorum. Allah kahretsin ki, dünyanın en büyük hatasını yapıp o kadın evdeyken kör kütük sarhoş oldum!’’ dedikten sonra öfkeyle yumruğunu masaya geçirip, ayağa kalktığı gibi hızla mutfaktan çıktığında biten gücümle beraber sandalyeye çöküp ağlamaya başladım.
Balım yanıma oturup bana sarıldığında Barbaros ve Şahin’e ithafen sordu.
‘’Ya anne karnındayken de dna testi yaptırılabiliyor diye biliyorum ben. Neden yaptırmıyor?’’
‘’Düşük tehlikesi oluyormuş öyle… Söyledi dayım, Hande kıyamet kopardı.’’ diyen Barbaros’la beraber Şahin sıkıntılı bir nefes bıraktı.
‘’Hay anasını satayım ya! Kadın bela oldu başımıza… Şu kızın haline bak!’’
‘’E ama dokuz ay, onu mu bekleyecek bu kız?’’ diyen Balım gardını almıştı bu sefer. Konuşmaya gücüm yoktu artık yalnızca onları dinliyordum.
‘’Yok tabii ya. Benim Çiroz’umu ben bu halde bırakır mıyım? Düştük peşine. Bu net bu işler çeviriyor. Bir adamla görüşmüş Amerika’da, onun evinde falan kalmış hatta. Orada bir dedektif ayarladık, yavaş yavaş çözüyor işi. Ondan haber bekliyoruz.’’
Elimle göz yaşlarımı silip, uyuşuk bir şekilde ayağı kalktım.
‘’Gidelim mi?’’ dediğimde Şahin’e bakıyordum başıyla onaylayıp, kalktığında devam ettim. ‘’Bana yarın için izin verebilir misin? Cemre’yle ilgilenmem lazım.‘’
‘’Tamam sorun yok.’’ deyince Barbaros’a döndüm.
‘’Sabah Cemre’yi bana getir okula gitmesin.’’
‘’Tamam. Sen merak etme, bu işi çözeceğiz. Her şey eskisinden de güzel olacak. Benim ahım var bu dünyaya… Biz mutlu olacağız, olmuyorsa da olduracağız.’’ dediğinde yanıma gelip bana sıkıca sarıldı.
‘’Seni çok seviyorum Barbaros… İyi ki kardeş olduk. Bana hep güç veriyorsun.’’
‘’Ben de seni çok seviyorum Çiroz’um… Senin canını yakanın canını yakarım. Ama gör bak. Dayım suçsuz çıkacak.’’
‘’İnşallah.’’ dediğimde kendimi geri çekip, yiyemediğimiz o akşam yemeğine baktım. Oturup keyifle yemek yiyebilmek bile ne büyük nimetti. Bizim artık huzurumuz dahi kalmamıştı.
Yukarı çıkıp Cemre’ni odasına girdiğinde uyuyan meleğimi gördüm. Yanına oturup saçlarını okşadıktan sonra, komodinde duran ateş ölçeri elime alıp ateşine baktığımda normal olduğunu görünce içim çok rahatlamıştı. Onu bırakıp gitmeyi hiç istemiyordum ama nasıl olsa yarın yanıma gelecekti. Saçlarını koklayıp, öpücük bıraktığımda ayaklanıp odadan çıktım. Tam merdivenlere yönelmiştim ki Kerim’in bağırdığını duydum. Kafamı çevirip çalışma odasından gelen kırılma sesleriyle adımlarımı oraya çevirdiğimde sesi artık daha yakından geliyordu.
‘’Bana bak Selman, o dedektife bok gibi para saydık. Bu işi bir hafta içinde çözsün! Eğer ben o kadının saçma sapan oyunları yüzünden Feride’yi kaybedersem, sizi de yok ederim duydun mu?’’
Ellerim duyduğum sözlerle farkında olmadan ağzıma gitti. Uzun süre karşı tarafı dinledikten sonra sesli bir nefes bıraktı.
‘’Bu iş güzellikle olmayacak anladım! Sorsan en iyi dedektifi tuttuk! Adamın keyfini bekliyoruz anasını satayım! Ben yarın oraya geliyorum. Daha fazla bekleyecek zamanım yok benim… Kes sesini! Ben sana iniş saatini yazacağım, gelir beni havaalanından alırsın. Kapat!’’
Son kelimesinin ardından, yakalanma korkusuyla adımları hızla merdivene çevirdiğimde adımı seslendi.
‘’Feride’m…’’
‘’Ben… Cemre’yle vedalaşacaktım ama uyuyormuş. Gidiyorum şimdi. Ama sabah Barbaros onu bana getirecek bilgin olsun.’’ dediğimde merdivenin ilk basamağında durmuş, ona bakıyordum.
Başıyla onayladı.
‘’Ben yarın yokum zaten, iyi olur.’’ dedi.
‘’Tamam.’’ dedikten sonra bir basamak daha inmiştim ki yeniden bana seslendi.
‘’Feride’m… Sana iki gün içinde her şeyi ispatlayacağım. Söz veriyorum.’’
Cevap vermeden, arkama bile bakmadan aşağıya indiğimde içimdeki kor yeniden kalbimi ateşe vermiş, canımı yakmaya kaldığı yerden devam ediyordu.
İşte böyle! Bakalım Kerim dediğini yapacak mı? Yeni bölümde görüşmek üzere... Şimdilik hoşçakalın! 💘 |
0% |