Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@selcanykazdal

 

ARKADAŞLAR MERHABA FERİDE'Yİ ÖZLEDİZ Mİ? 🥹 ŞAHSEN BEN ÇOK ÖZLEDİM VE BU YÜZDEN 3.BÖLÜMÜ SİZİNLE PAYLAŞMAYA GELDİM. 💃🏻

AMA BÖLÜME GEÇMEDEN ÖNCE KİTABIMIZIN İNSTAGRAM HESABINI SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTİYORUM. KULLANICI ADIMIZ: feridekitapofficial

ORADA BOL BOL ALINTI VE SPOİLER PAYLAŞIYORUM. GELİN KİTABIN DEDİKOSUNU ORADA BİRLİKTE YAPALIM. 😀 HEPİNİZİ BEKLİYORUM...❤️

 

İYİ OKUMALAR;

 

3.bölüm

 

 

 

Barbaros gittikten sonra içimi saran hüzünü dağıtmak adına telefonumu elime alıp iş ilanlarına bakmaya başladım. İşi de yaramıştı kafam dağılmıştı en azından. Ama bu ayakla daha 2 hafta ayağı kalkamazdım. İçime sinenleri ekran görüntüsü alıp, kilidi kapattığımda Hatice teyze elinde kahvaltı tepsisiyle içeriye girdi.

 

"Hatice teyzem, ben sizin hakkınızı nasıl ödeyeceğim." dedim mahcubiyetle aynı zamanda, karnım açıklıktan guruldamaya başlamıştı bile.

 

"Ne olacak kızım, insanlık görevimiz." dediğinde tepsiyi kucağıma bırakıp, ayak ucuma oturdu. "Hem ben seni çok sevdim, sanki yıllardır tanıyormuşum gibi."

 

Kafamı tepsiden kaldırdığım da, ağzıma bir parça ekmek atmıştım. Hatice teyzeyle göz göze geldiğimde gözlerinde ki hüzün çok tanıdıktı. Korkarak o malum soruyu sorduğumda, elimi eline uzatmıştım hemen tuttu.

 

"Hatice teyzem, senin gözlerinde ki bu hüzünün sebebi ne? Yoksa..."

 

Ben cümlemi bitiremeden başıyla onaylarken cevapladı.

 

"Kızımı kaybettim... O lanet hastalıktan. Senin yaşlarındaydı." dediğinde gözlerinden süzülen yaşlara benim yaşlarım eşlik ediyordu. "Ama görsen bir neşeli, bir hayat doluydu ki. İyileşeceğine çok emindik."

 

"Ben... Çok üzgünüm. Belki de buraya gelerek size onu hatırlattım ve canınızı yaktım." dedim suçluluk duygusuyla.

 

Hatice teyze bana doğru uzanıp yanağımı okşadığında, kedi gibi gözlerimi kapatıp sevilmeye izin verdim. Sanki onları çok önceden tanıyor gibiydim. Öyle sıcak, öyle güzel insanlardı ki.

 

"Olur mu hiç öyle şey güzel kızım? Ben daha iki gün önce yavrumu özledim diye ağlarken, Allah seni gönderdi bana. Sana baktıkça onu görüyorum, hasret gideriyorum sanki."

 

Bu söyledikleri içimi sıcacık yapmıştı. Ben de anasız, babasızdım. Dışarıdan baksan dümdüz bir ev derdin ama bu ev yuva kokuyordu.

 

"Hatice teyzem... Bana o kadar iyi geldiniz ki. Tam da kendimi kimsesiz gibi hissederken." dediğimde konuyu dağıtmak ister gibi sildiği yaşların ardından gözleri parlardı.

 

"O oğlan kimdi? İçeri girmek için yalvardı bize resmen. Tahsin amcanı zor ikna ettim. Kıyamam yavrum, kedi gibi bakıyordu gözleri valla. Boylu, poslu da maşallah bir de yakışıklı ki, film artisti gibiydi."

 

Onun bu söylediklerine gülümsedim. Barbaros dediği kadar vardı. Zaten boyu da nerdeyse 1.90 falandı. Kerimden bir iki santim kısaydı işte. Düşündüklerime yeniden sinirlendim. Kerim ne alakaydı şimdi?

 

"Abim sayılır. Benim ki uzun hikaye. Anlatırım gitmeden."

 

"Nereye gidiyormuşsun bakayım sen bu ayakla?" dediğinde gülümsedim ama bu biraz acı bir gülümsemeydi.

 

"Kendime bir düzen kurmam lazım." Tuttuğu elimi okşadı.

 

"Yavrum..." dedi, bakışları bir anne sıcaklığıyla sarmaladı kalbimi. İçim titredi. Annemi hiç tanımıyordum o yüzden anne sevgisi de bilmezdim gerçi ama ne bileyim işte anne gibiydi.

 

"Ben senin kalmandan çok memnun olurum. Acele etme olur mu?"

 

Söyledikleri gözlerimin dolmasına sebep oldu. Ellerini daha sıkı tuttum o an. Bir yanımın yaraları, deli gibi kanarken, diğer yanım iyileşmeye niyetlenmiş gibi umut doluydu.

 

"Tamam. Çok teşekkür ederim, iyi ki karşıma çıktınız. Siz istediğiniz sürece evinizde olmasam bile hayatınızda olmaya devam edeceğim. Söz veriyorum." Dediğimde bana sıkıca sarıldı.

 

"Oyy güzel kızım benim... Hadi sen şimdi güzelce kahvaltını yap, ilaçlarını iç. Ben de ortalığı topladıktan sonra ikimize kahve yapayım da sen bana bir anlat bakayım, ne geldi senin başına."

 

Onu başımla onayladığımda gülümseyerek çıktı odadan. Ben bu zamana kadar kimseye bir şey anlatmamıştım ki... Yani, Barbaros'la konuşuyordum yalnızca ama o da Kerim'e olan duygularımı bilmiyordu. Ben anlatmamıştım hiç. Sadece kendi içimde yaşıyordum duygularımı. Şimdi Hatice teyzeye anlatmak istiyordum. Hem de deli gibi. Dökmek istiyordum yüreğimdekini.

 

Bir şeyler atıştırdıktan sonra telefonumu elime alıp whatsapptan gelen bildirimlere göz atmaya başladım. Barbaros, Cemre'nin fotoğraflarını atmıştı. Gülümsedim ama aynı zaman da bu anı bekliyormuşçasına gözlerim doldu. Çok özlemiştim güzel kızımı. Onu ben doğurmamıştım belki ama ben büyütmüştüm. Annelik doğurmakla olmuyordu ki zaten ama kendim doğursam ancak o kadar severdim. Özlemle Cemre'nin fotoğraflarına bakıp, ekranı öperken bildirim sesiyle geri çekildim. Kerim mesaj atmıştı. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Kerim asla mesaj atmazdı. Arayıp söyleyeceğini söyler ardından kapatırdı. Onun mizacı böyleydi. Kalbim şeker bulmuş çocuk gibi heyecanla çarparken mesajı açtım.

 

Gördüğüm şey, kalbimi paramparça yapmaya yetmişti. Bana nişan davetiyesini göndermişti. Aramaya bile tenezzül etmemiş el gibi davetiyeyi mesajla göndermişti. Zaten davetiyeyi neden bana göndermişti ki? Gideceğimi falan mı zannediyordu? Hah! Delirecektim cidden!

 

Gözlerim yanmaya başladığında artık içimde tutmanın bir faydası olmadığını anladığımda göz yaşlarımı serbest bıraktım ama içim bir kor gibi yanıyordu. İnsan neden bu kadar acı çekerdi ki? Karşılığı yoksa neden vazgeçmezdi? Neden Kerim'i sevmeyi bırakamıyordum? Başkasıyla evlenecekti, deli miydim ben? Neden önüme bakamıyordum? Aşk çok lanet bir hastalıktı, üstelik tedavisi olmayan bir hastalık. İçimde ki cenazenin yası bir türlü bitmiyordu işte. Daha ne kadar ateşler içinde harlanacaktım?

 

 

Kendimi iyice doldurmuştum, o sinirle parmaklarım Barbaros'un adını bulduğunda arama butonuna basmıştım bile. Sanki aramamı bekliyormuş gibi ilk çalışta açtı.

 

"Çiroz'um?"

 

Sesi gayet keyifliydi.

 

"Bu Kerim ne yapmaya çalışıyor?" dedim öfkeyle. Eğer sesim vücut bulabilseydi eminim koşarak Kerim'i boğmaya giderdi ama ben kıyamaz tine durdururdum onu tabii.

 

"Ne yapmış?" Derken sesini yayarak konuştuğunda onun da haberi olduğunu anladım.

 

"Yanında mı?"

 

"Evet." dediğinde kalbim yine maraton koşusuna çıkmıştı. Biraz bekledim, hemen cevap vermedim ama kartları açık oynamaya hazırdım. Madem benimle oynuyordu, ben de karşılık verecektim.

 

"Ona söyle. En şık elbisemle, en güzel halimle orda olacağım." dedim ve telefonu suratına kapattım. İçim biraz da olsun soğumuştu işte.

 

Soğumuştu soğumasına da ben yanıma günlük kıyafetlerim dışında hiç bir şey almamıştım ki... Gerçi biraz param vardı ama onu da idareli kullanmak zorundaydım. Ne yapacaktım şimdi?

 

Ben kara kara düşünürken Hatice teyze elinde kahve tepsisiyle içeri girdi.

 

"Hatice teyzem buralarda davet elbisesi alabileceğim bir yer var mı? Bir de kuaför lazım bana."

 

"Ne elbisesi kızım ne oldu?" diyen Hatice teyze oldukça şaşırmıştı. Ona her şeyi anlatmam gerekiyordu yoksa kadın benim gelgitlerim yüzünden kafayı yiyecekti.

 

"Kerim bey beni nişanına davet etti! Şöyle Diana'nın intikam elbisesi gibi bir şey mi giysem acaba? Zaten o Kerim'e yüz verirsem ne olayım! Gidip davetin en yakışıklı erkeğiyle dans etmezsem ben de Feride değilim!"

 

Hatice teyze gülmeye başladı.

 

"Yavrum bir sakin ol bakayım sen... Kim bu Kerim? Ne nişanı baştan anlat bir." dediği an da sanki bu sihirli cümleleri bekliyormuşum gibi ne var, ne yoksa anlattım. Eksiksiz, tane tane, ağlaya zırlaya döktüm içimi. Ama ne yalan söyleyeyim anlatmak çok iyi gelmişti. Sırtımda bir kambur varmış da o üzerimden kalkmış gibiydi.

 

"Ahh kuzum benim, sen ne büyük aşka düşmüşsün... Senin kıymetini bilmeyen o Kerim dövsün dizini, sen hiç üzülme. Ne zaman bu nişan? Kuaför var, hem de bu ünlülerin falan gittiği bir yer. Bizim komşunun kızı çalışıyor orada. Ben konuşurum, hallederler saçı makyajı."

 

"Valla sinirden tarihe bakmadım. Bir bakayım dur." dediğimde göreceğim şeyin tahammülsüzlüğüyle açtım mesajı yeniden. Gözlerim tarihi bulduğunda şokla açıldı.

 

"Yarın akşam."

 

Bakışlarımı Hatice teyzeye çevirdiğimde, gözlerimde ki çaresizliği görmüş olacak ki panikle cevapladı.

 

"Tamam kızım, üzülme. Değnek bir şey alırız sana. Sen yine süslen püslen ne olacak."

 

"Nasıl gideceğim bu ayakla?" Dediğimde gözlerim dolmuştu yine. Kendime sinir oluyordum. Biraz ketum olsaydım ne olurdu sanki musluk gibi her fırsatta göz yaşı akıtıyordum!

 

 

"Tahsin amcan götürür seni, içeriye kadar eşlik eder. Bitene kadar da bekler sen hiç dert etme yavrum."

 

Başımla onayladım. Bu iki insan bana hiç bir menfaatleri olmadan anne ve babalık ediyorlardı. Haklarını nasıl ödeyecektim bilmiyordum.

 

*

 

Akşama doğru Tahsin amca geldiğinde sofraya oturmuştuk, konuyu bir türlü açamadım. Kendi babam gibi çekiniyordum resmen. Gözlerim Hatice teyzeyi bulduğunda anlayışla başını sallayıp konuya girdi.

 

"Tahsin, bak ne diyeceğim sana..." dediğinde elindeki kaşığı masaya bıraktı.

 

Tahsin amca, sanki bir şey isteyeceğini biliyormuş gibi Hatice teyzenin gözlerine muzipçe baktı.

 

"Söyle bakalım ne diyeceksin?"

 

"Yarın kızın arkadaşının nişanı varmış. Bu ayakla gidemez şimdi. Sen götürüp getirsen?"

 

Tahsin amcanın bakışları bana döndüğünde endişesi gözlerinden okunuyordu.

 

"Götürürüm götürmesine de. Sen bu ayakla rahat edebilecek misin oralarda?"

 

Hemen telaşla söze girdim.

 

"Tahsin amcam ev de olacak zaten. Rahat ederim illa ki. Şey bir de mağazalar kapanmış mıdır?"

 

"Buralar kapanmıştır illa ki... Nişantaşı tarafı açıktır ama." dedi Tahsin amca.

 

Mahcubiyetle ona baktığımda söylemeden ne istediğimi anladı.

 

"Tamam hadi gidip gelelim hemen. Hanım sen de çay koy yarım saate geliriz."

 

Sevinçle olduğum yerde zıpladım tabii kırık olan ayağım bu duruma şiddetli bir ağrıyla eşlik etti.

 

"Ahhh!" diye inlediğimde ikisi de endişeyle gözlerime baktığında aynı zamanda azarlamaya hazırlanıyorlardı ki elimi kaldırıp onları durdurdum.

 

"Tamam haklısınız, biraz fazla tepki verdim. Daha dikkatli olacağım söz."

 

Bu söylediklerimden sonra ikisi de neşeyle kahkaha atınca ben de aynı karşılığı verdim. Gerçekten kendimi aile evinde gibi hissediyordum. Bu his inanılmaz garipti. Onları bu kadar kolay benimsemem normal miydi?

 

Ağır aksak adımlarla ayaklandığımda Tahsin amca koluma girdi. Kapıdan çıkmadan Hatice teyzeme uzaktan öpücük attığımda genç kız gibi kıkırdadı. Tahsin amca da bizim halimize gülümseyip beni arabaya bindirmekle meşguldü tabii.

 

 

Araba çalıştığında Tahsin amcaya döndüm.

 

"Koltuk değneği bulabilir miyiz bu saatte?"

 

"Şimdi zor ama ben yarın sabah bulur getiririm sana."

 

"Tamam ben parasını..." dediğimde deyimi yerindeyse lafı ağzıma tıkadı.

 

"Ne parası? Duymamış olayım!" dedi. Sesi oldukça kızgın çıkıyordu, daha da kızdırmadan, susmanın iyi bir tercih olacağını düşünüp telefonumu açtım ve sosyal medya da dolanmaya başladım. Yaklaşık 15 dakika sonra Nişantaşı'na gelmiştik. Açık olan mağazaları gördükçe içim halaya kalkmış gidiyordu resmen.

 

Tahsin amca, "Gel bakalım." dediğinde beni arabadan indirmiş, koluma girmişti bile. Onun sayesinde ben de seke seke gördüğüm ilk mağazaya girdim.

 

Mağaza çalışanının karşılamasından sonra elbisesi şöyle bir göz gezdirdiğimde kan kırmızı bir elbise radarıma girdi hızlıca.

 

"Şuna bakabilir miyim?"

 

"Tabii bedeninize göre olanına getireyim hemen."

 

"Lütfen... 36."

 

Elbiseyi bulup getirdiğinde ilk girdiğim mağaza da, gözüme ilk çarpan elbisesin doğru elbise olduğunu nereden bilebilirdim ki? Gözlerim parlarken çalışana yardımcı olması için ricada bulunup kabine girdim. Zor bela, kan ter içinde elbiseyi giyip aynaya baktığımda elbiseyi ve üzerimde duruşunu o kadar beğenmiştim ki... Normalde böyle iddialı elbiseler giymezdim. Amca çiçekli böcekli sıradan şeyler giyerdim ama bu sefer iddialı olmak istiyordum. Kerim'e ne kaybettiğini göstermek istiyordum... İçim intikam ateşiyle kaynarken, aklıma gelenle hemen demoralize olmuştum bile. Kerim zaten bana hiç o gözle bakmamıştı ki! Neyin havasına giriyordum ben?

 

Of! Baksın istiyordum işte, o gözle baksın istiyordum! Bana köpek gibi aşık olsun, sürünsün istiyordum.

 

Düşüncelerimden çalışanın sesiyle ayrıldım.

 

"Çok güzel oldu. Üzerinize göre dikilmiş sanki."

 

"Teşekkür ederim." deyip ona gülümsedim.

 

Kabinin örtüsünü açtığımda Tahsin amca kafasına bana çevirdi.

 

"Peri kızı gibisin güzel kızım. Maşallah sana." dediğinde babam gözümün önüne geldi. Tahsin amca o kadar babacan biriydi ki... Babam gibi davranıyordu bana resmen. Sanki onun kızıyıymışım gibi. Gözlerim mutlulukla parıldadı.

 

"Teşekkür ederim Tahsin amca." Dediğimde ekledim. "Her şey için." son cümlem minnet doluydu. Beni başıyla onayladığında yeniden kabine girip elbiseyi çıkarttım ve şansıma ayakkabı da satıyorlardı da elbisenin altına gold şık bir babet bulabilmiştim. Bu kırık ayakla topuklu giyecek halim yoktu tabii. Babete talimdim. Kısa süre içinde ödemeyi yapıp oradan çıktığımda arabaya binerken Halit amca bana söyleniyordu.

 

"Ne diye izin vermedin benim ödememe?"

 

"Çok pahalı Tahsin amca. Ben nasıl müsaade edeyim ödemene? Zaten benim için neler yaptın. Bir de bu şekilde yük olamam sana."

 

Ödeme yaparken benim bile içim sızlamıştı Tahsin amcaya kıyabilir miydim? Neyse ki sürekli böyle harcamalar yapmıyordum, tek avuntum oydu.

 

"Ahh Feride ahh!"

 

"Ben alırım senin gönlünü bir ara. Hadi gidelim de Hatice teyzemi bekletmeyelim."

 

Gülerek başını iki yana sallayıp arabayı çalıştırdığında aklıma arka koltukta paketin içinde duran ve yarın giyilmeyi bekleyen intikam elbisem geldiğinde sırıttım. Yarın herkesi şok edecektim. Elbise resmen ateş ediyordu. Gerçekten tam bir intikam kırmızısıydı. Hele yırtmacı üst bacağımın neredeyse tamamını gözler önüne seriyordu neyse ki kırık bacağım yırtmaç olmayan taraftaydı da bu sorunu böylece görmezden gelebiliyordum.

 

Eve geldiğimizde elbiseyi Hatice teyze de gösterdim. O da her kadın gibi bayıldı tabii ki... Mutlulukla sırıtırken çaylarımızı içtik, Hatice teyze elbiseyi, kırışmasın diye paketiyle birlikte diğer koltuğa boylamasına koydu ve iyi geceler dileyip odalarına çekildiler. Ben de o evden kaçtığımdan beri ilk defa huzurla gözlerimi kapatıp bir an önce sabah olmasını diledim.

 

*

 

Sabah gözlerimi ısrarla çalan telefonum sesiyle zar zor araladım. Ekrana baktığımda Barbarosun adını görünce daha fazla bekletmeden açtım tabii.

 

"Efendim?"

 

"Aaa çok erken açtın Çiroz, 100. seferde açsaydın çok ayıp oldu böyle ya! Beklerim ben dıral dedenin düdüğü gibi!"

 

Söylediklerine sırıttım.

 

"Canım, güzellik uykusundaydım biliyorsun bu gece yakacağım orayı!" dediğim de onun da neşeli kahkahasını duydum. Duyduklarından memnun gibiydi.

 

"İşte benim kızım! Kavalyen olmaya hazırım yavrum." dedi keyifle, ardından hemen ekledi. "Akşam 6 gibi hazır ol. Gelir alırım seni. Bana bak elbiseni falan ayarladın mı? Geleyim, hemen gidip alalım kardeşime en güzelini."

 

Onun söyledikleri içimi sıcacık yaptı. Benim öz abim yoktu belki ama yokluğunu hiç hissetmiyordum. Barbaros benim abim, babam, annem, en yakın arkadaşım, her şeyimdi. Beni böyle sahiplenmesi benim için çok değerliydi. Onu çok seviyordum.

 

"Yok şekerim. Tahsin amca getirip, götürecek sen kendini yorma hiç."

 

Derin bir nefes bıraktığını hissettim.

 

"Sen de iyice alıştın oraya maşallah."

 

"Evet keyfim yerinde. Dönmeye niyetim yok." dedim şımarık bir üslupla.

 

Sesi ciddileşince, bu duruma üzüldüğünü anlayabiliyordum ama artık o evde kalamazdım, mecburen kendime bir düzen kurmak, Kerim'in kanatlarının altından çıkıp uçmayı öğrenmek zorundaydım.

 

"Çiroz'um... Gel benimle yaşa. Gece kaç kere geliyorum oraya haberin var mı? Sana bir şey olur diye aklım çıkıyor. Bizim bizden başka kimimiz var? Niye inat ediyorsun ki? Dayım desen..." dediğinde cümlesini yarım bırakıp sustu. Cümlenin devamı için deliriyordum ama serde gururum vardı işte önemsemiyormuş gibi davrandım.

 

"Barbaros ben tamamen kopmadım ki senden, Cemre'den..."

 

Cümleme devam edecekken lafımı böldü.

 

"Dayım?"

 

"Dayın bok yesin." dedim kendimi kontrol edemeyerek. "Onun artık Handesi var, bana ihtiyacı yok. Ayrıca kendime bir ev tutup, iş bulunca sık sık görüşürüz yine. Cemre'yi de alır gelirsin, o meşhur film gecelerimizden yaparız sana yine zorla oje süreriz falan." dediğimde konuyu dağıtmaya çalıştığımı anladı ki sesi çok sakin çıktı. Öyle olunca içime bir şeyler oturdu gibi oldu ama halledecektim, alışacaktım işte bir şekilde.

 

"Ben senin hep yanındayım, bir alo desen dünyayı yakarım biliyorsun."

 

"Biliyorum yakışıklım. İyi ki varsın." dedim ama söyledikleriyle yine kahkaha atmak zorunda kalmışım.

 

"Bari benim evin yakınlarında bir ev tutalım sana. Ben kız kardeşimi özleyince hemen ulaşabileyim."

 

"Tabii canım, daha kolay kontrol edebileyim demiyor da hemen başka bir kılıf uyuduruyor. Ama ben yemem."

 

"Yersin yersin. Şu nişanı atlatalım. Bakarız beraber."

 

"Tamam." dediğimde ağzımın ucuyla söylediğim için kabardı tabii benim hindi.

 

"Ağzının ucuyla konuşma bana. Benden habersiz ev tutarsan o evi yakarım!"

 

"Allah'ın manyağı! Kapat telefonu." dedim oflayarak. Çünkü gerçekten yakardı, şakası yoktu. Etrafımda bir tane akıllı yoktu ki, benim de böyle şirazemi kaydırmışlardı zaten.

 

Kapattığım telefonun ardından biraz sosyal medyada oyalandım, keyif yaptıktan sonra açılan kapıyla Hatice teyzeye gülümsedim.

 

"Günaydın güzel kızım." dedi tebessümle.

 

"Günaydın. Ama böyle kaç gündür zahmet veriyorum hep sana. Şu ayağım bir iyileşsin ziyafet sofrası kuracağım ikinize de söz."

 

Tepsiyi kucağıma bıraktığında, çoktan yatar pozisyondan kalkmış, sırtımı yastığa diklemiştim.

 

"Sen iyi ol da gerisi hiç önemli değil yavrum. Eee heyecanlı mısın?" dediğinde kalbim bu cümleyi bekler gibi telaşla atmaya başladı.

 

"Hem de nasıl!" dedim. Onu görecek olmak beni çok heyecanlandırıyordu. O kadar özlemiştim ki... Yüzünde ki her çizgiyi ezbere bildiğim halde. Canlı kanlı göreceğimi bilmek içimde bir koşuşturmaya sebep oluyordu. Düşüncelerime sinirlenip, onları hızla susturdum.

 

Yahu adam nişanlanıyordu! Hem de bir başkasıyla. Benim ise telaşım gerçekten takdire şayandı doğrusu! Bu gece şovumu yapacak ve tamamen hayatından çıkacaktım.

 

Son cümlem kalbimde buz kesti. Sızım sızım sızlattı. Tamamen hayatından çıkmak çok ağırdı. Sahi becerebilecek miydim?

 

Kahvaltımı yarım yamalak yaptığımda, Hatice teyzenin yardımıyla minik bir duş alıp, hazırlandım. Tahsin amca kornaya bastığında, evin kapısına yönelmeden içeriye heyecanla girdiğinde elindeki koltuk değneğini salladı.

 

"Getirdim. Al bakalım, yaralı kuzum." dedi keyifle. Onun söylediklerine sırıtıp, değnekleri aldığımda artık daha rahat hareket ediyordum. Elimden geldiğince hızlı adımlarla arabaya bindim ve yirmi dakika kadar süren bir yolculuktan sonra Hatice teyzenin ayarladığı kuaföre gittik.

 

"Burası gerçekten inanılmaz!" Dediğimde, çalışan kız makyajımı bitirmek üzereydi.

 

"Patronumuz zevklidir." diyen kız dekorasyonu kastediyordu ama ben geneli için söylemiştim. Kalabalık olmasına rağmen, kimse kimseden rahatsız olmuyordu çünkü inanılmaz büyüktü. Çalışanlar desen, hepsi birbirinden profesyoneldi.

 

"Birazdan saçınız için diğer arkadaşıma gelecek." dediğinde o kişinin Hatice teyzenin tanıdığı kız olduğunu biliyordum.

 

Saçımı aşağıdan çok şık bir topuz yaptırmıştım önden uzun perçemler bıraktırım hafifte dalgalı olmalarını istedim. Gerçekten bambaşka biriydim artık. Saate baktığımda 5'e geldiğini gördüm. 6'da yola çıkmam gerekiyordu. Kızlara teşekkür edip, beni bekleyen Halit amcanın taksisine bindim kısa sürede eve uğrayıp elbisemi giydiğimde hazırdım. Aynada kendime yumuşak bir öpücük atıp, yeniden arabaya bindiğimde heyecandan ölmek üzereydim.

 

Kalbime söz geçiremiyordum işte. Ne dersem diyeyim, söz dinlemiyordu bu lanet! Biz kadınlar dünyayı dize getirecek kadar güçlüydük ama kalbimizi dize getiremiyorduk. Bu düşünceler beni zehirli sarmaşık gibi sımsıkı sarmışken Tahsin amcanın geldik cümlesiyle midemde ki kelebeklerin şahlanması bir oldu. Ona teşekkür edip kapıyı açtığımda daha bahçe kapısından önünden iyi bir organizasyon şirketiyle çalıştıkları belli oluyordu.

 

Hah! Özene bak! Sanki İngiltere Prensesiyle evleniyor. Sinirden kendi kendimi yerken evin kapısına geldiğimde Barbaros beni fark edip yanıma geldi ama dumur olmuş gibiydi, keyifle sırıttım.

 

"Nasıl olmuşum?" dediğimde kendi etrafımda döndüm.

 

"Afet olmuşsun afet!" dedi yüksek bir sesle ardından ıslık çaldı. "Hadi içeri geçelim."

 

İçeriye girdiğimizde gözüm tabii ki Kerim ve Hande'yi aradı ama ikiside yoktu. Barbaros'un bizim için ayırmış olduğu yere geçtiğimizde çalan müzik dolasıyla yüksek sesle, "Cemre seni çok özledi." dedi.

 

Gözlerim hemen doldu. Küçük böceğimi o kadar özlemiştim ki...

 

"Aşkım benim ya! Ben de onu çok özledim." dediğimde gözüm onu aramaya başlamıştı ama ensemde hissettiğim nefes, bütün bedenimin buz kesmesine sebep oldu.

 

"Peki ya beni?"

 

EVEEEET! BÖLÜMÜN SONUNA GELDİK! HANDE'YE SİZDE GICIK OLUYOR MUSUNUZ? BEN AŞŞŞIRI GICIĞIM KENDİSİNE. 😃 BU ARADA SİZCE KERİM FERİDE'Yİ EVE GERİ ÇAĞIRACAK MI? YORUMLARINIZ BENİMLE PAYLAŞMAYI UNUTMAYIN... 💘

 

KOCAMAN SEVGİLER... ❤️

Loading...
0%