@selcanykazdal
|
Selam biz geldik!💘 Bölüm ilerledikçe daha bir yükseliyoruz bence Kerim'e! Yani ben yazarken eriyorum birazcık. 😁 Bu arada İnstagram ve Tiktokta : feridekitapoffical olarak aktifiz. Oralarda alıntı ve duyuru paylaşıyorum. Bence bir uğrayın. Beraber karakterlerin dedikodusunu yapalım.😁
Neyse uzatmayıp sizi bölümle baş başa bırakıyorum. Keyifli okumalar.💘
Günler birbirini kovalarken değişen pek bir şey yoktu. Hande nerdeyse her gün bizdeydi. Şimdi de evin koltuklarını değiştirmeye karar vermişti. İçim çok buruktu, yine de ses etmiyordum. Koltukları ben seçmiştim ve çok da beğeniyordum ama Cemre dışında hiçbir şey için söz hakkım yoktu. Allah’tan bugün işi vardı, çok şükür huzurlu bir gün geçirecektim. Kerim bugün erken çıkmıştı, ama birazdan gelecekti çünkü Cemre bugün kreşe başlıyordu. Ben de Cemre’yle kahvaltı ettikten sonra onu hazırlamak için odaya çıktım. Bebeğim büyümüştü, o kadar heyecanlıydım ki…
‘’Feride’m beni bekleyeceksiniz değil mi? Bak giderseniz çok ağlarım.’’ Dediğinde saçlarını örüyordum. Onun bu tehdidine gülümsedim. O kadar tatlıydı ki ısırmamak için kendimi zor tutuyordum.
‘’Bekleyeceğiz tabii ki birtanem. Ama zaten zamanla alışıp bizi istemeyeceksin bile. Orada bir sürü arkadaşın olacak.’’
‘’Benim arkadaşım var ki zaten. Sen varsın, Barbaros amcam var, babam var, dayım var.’’
Söylediği cümle içimi sıcacık yaptı. Onun bize olan düşkünlüğü her seferinde gözlerimin dolmasına yetiyordu. Sırf bunun için bile her gün dua ediyordum. Umarım ölene denk bir arada kalabilirdik.
‘’Evet doğru ama şimdiki arkadaşlarının hepsi senin yaşında olacak daha çok eğleneceksin.’’
Beni başıyla onayladığında, ördüğüm saçları bitince ayağa kalkıp oyuncak sepetine uzandı. Eline en sevdiği oyuncağı olan tavşanı alıp bakışlarını kedi misali bana çevirmişti.
‘’Gogo’yu da götürebilir miyim?’’
Onu başımla onayladığımda, sevinçle zıplayıp koşarak odadan çıktı. Onun bu haline kıkırdarken çantasını elime alıp çıkacakken, Cemre’nin kahkahalarla çığlık attığını duyunca Kerim’in geldiğini anladım. Meşhur gıdıklama seansına başlamışlardı yine. Çıkmadan odada ki bulut figürlü küçük aynaya yaklaşıp saçımı ve makyajımı kontrol ettikten sonra odadan çıktım.
Bugün biraz daha şık giyinmiştim. Belki de onca zaman, günlük kıyafetler arasında en kadınsı giyindiğim tek gün bugündü. Lacivert v yaka saten bir bluz, altına bej rengi a kesim, diz üstü kalem etek ve aynı renk kısa topuklu bir ayakkabıyla tam bir veli gibiydim.
Merdivenlerden indiğimde dalgalı saçlarım daha önce hiç takmadığım halka küpelerimin arasına girip durduğu için saçımı çekiştirip durmakla meşguldüm ta ki Barbaros’un ıslığını duyuna kadar.
‘’Hot mama!’’ Derken sırıtıyordu. İltifatına saçlarımı savurup, şımarık bir gülüşle karşılık vermiştim ama gözümün ucuyla Kerim’i arıyordum tabi.
‘’Mutfakta, gelir şimdi.’’
Barbaros’un imasına masum bir öpücük gönderdiğimde o da Cemre’nin eline uzanıp onu arabaya götürdü. Hemen peşinden, Kerim mutfaktan çıkıp salona doğru geldiğini gördüm. Ne zamanlama ama!
Yine bir şeyler atıştırmıştı belli ki… Bir şeyler çiğnerken telefona bakıyordu. Ah bir insan hiç mi doymazdı? O kadar yemesine rağmen, düzenli spor yaptığı için de formunu daima koruyordu. Ben ona dalıp, gitmişken beni böyle iddialı kıyafetler içinde ilk defa göreceği aklıma gelince kalbim maraton koşusuna çıkmış gibi atmaya başladı. Bak işte karnıma yine ağrılar giriyordu.
‘’Hazır mısınız?’’ Dediğinde elinde duran telefondan gözlerini çekip kafasını kaldırdı.
Of! Ölüyordum!
Olduğu yerde bir anlık durup, beni tepeden tırnağa ağır ağır süzdü. En son bakışları yüzümde durunca, gülümsemeye çalıştım ama heyecandan becerebildim mi? İşte orasını bilmiyordum.
Uzun bacakları sayesinde beş altı adımda yanıma ulaştığında elini belime atıp beni kendine doğru çekip yüzünü saçlarıma gömdü. Yaptığı bu hamle gözlerimi kocaman açmama sebep olmuştu ki kalbim bu şaşkınlığımı desteklemek adına daha çok atıyordu şimdi. Parfüm kokusu burun deliklerimden içeriye sızdığında derin bir nefes çektim.
‘’Sen beni delirteceksin!’’
‘’Ne yaptım ki?’’ Dedim sesim alık gibi çıkmıştı… Neyse ben sesimin çıkabilmiş olmasına bile şükrediyordum.
Bakışları koyulaştığında, gözlerini gözlerime deyimi yerindeyse kilitledi. Kerim bana karşı bir şeyler hissediyor olabilir miydi? Ya da ben çok hayalperesttim. Ama bu bakışları pek hayra alamet değildi ona emindim.
‘’Neler yapıyorsun bir bilsen…’’ dediğinde uzanıp saçlarıma öpücük bıraktı. ‘’Hadi çıkalım, yoksa iş kontrolden çıkacak.’’
Bu sefer ben koluna uzanıp onu durdurunca, içimde ki kelebekler yeni fark ettiğim hislerle takla atıyordu.
‘’Ne diyorsun Kerim?’’
Bakışlarını önce kolunu tuttuğum elime, hemen sonra yeniden gözlerime çevirdi.
‘’Bana kalsa seni bugün evden çıkarmam ama söz konusu kızım olunca elim kolum bağlı.’’
‘’Of! Ne bu şifreli konuşmalar falan ya? Senin yanında kendimi Da Vincinin şifresini çözüyormuşum gibi hissediyorum resmen!’’ Diye çıkıştım ama artık fark ettiğim şeyler içimde bir bayram havası çalmaya başlamıştı.
Söylediklerime gülerek karşılık verdi ve ekledi.
‘’Çözersen yandık valla Çiroz’um hem de ne yandık…’’
Çözüyorum yavaş yavaş…
‘’Çözdüğüm zaman konuşalım bunu… Hadi bizi bekliyorlar.’’ Dedim ve onu beklemeden hızlıca arabaya bindiğimde yüzümde huzurlu bir gülümse, kalbimde tatlı bir heyecan vardı. Her şeyden önce benim artık umudum vardı. Kerim yavaş yavaş beni fark ediyordu.
Faruk abi dışarı çıktığımızı görünce arabanın kapısına yöneldi.
‘’Ben kullanacağım Faruk. Sen burada kal koçum.’’ Dedi Kerim. Faruk abi başıyla onaylayınca gözlerim Barbaros ve Cemreyi aradı.
‘’Faruk abi, nerede bizimkiler?’’
‘’Onlar Barbaros’un arabasıyla önden çıktılar. Cemre’ye dondurma sözü vermiş. Önce sahildeki dondurmacıya uğrayacaklarmış.’’ Deyince Kerim’e dönüp kaşlarımı çattığımda sırıtıyordu.
‘’Bak ya! Sabah sabah çocuğa dondurma yedirecek! Geberteceğim onu…’’
‘’Yesin yavrum ne olacak? Kahvaltı yapmadı mı?’’
Ay! Şu yavrum hitabı, bana neden her seferinde elektrik akımına kapılmışım gibi hissettiriyordu?
‘’Yaptı ama…’’ dediğimde lafımı böldü.
‘’E daha ne? Hadi geç arabaya yetişip baskın yapalım şunlara.’’ Dediğinde bir elini omzuma dolayıp arabanın kapısını açtı, bunlar normalde de yaptığı şeylerdi o yüzden bu centilmenliklerine, temaslarına alışıktım ama şimdi durum farklıydı her hareketine anlam yüklüyordum.
Hoş geldin Polyana! Ben de seni bekliyordum yine…
Oda arabaya yerleşince kısa sürede evin bahçesinden çıktık, elim hemen dijital ekrana gitti ilk radyo seçeneğine bastım.
Ama basmaz olaydım. Öyle bir şarkı çıktı ki şansıma… Bugün ki olanlar üzerine tuz biber olmuştu.
Ben seni sevmeye mecburum Ellerimle tersyüz ettim kaderi Sendin sebebi, yokmuş sevenim senden önce
O an bakışlarımız birbirine değdi… Kalbim boğazımda atıyordu sanki. Bir şeylerin farkına varmak, hissetmek... Ah bunca zaman aklım nerdeydi? Ben kör müydüm? Yoksa yine hayal aleminde miydim? Bu adam bana karşı hep böyleydi zaten. Güzel bakar, güzel konuşur, güzel davranırdı. Kendi kendime mi kuruyordum? Biz birbirimiz için hep özeldik. Ama ben aşıktım, onun için ise hep babamın emanetiydim. Yoksa öyle değil miydi? Kafamda ki düşünceler başımı ağrıtmaya başladığında elim ekrana uzandı tam değiştirecektim ki eli elime uzanıp, geri çekti. Onun bu hamlesiyle bende sırtımı koltuğa yaslayıp yolu izlemeye çalıştım ama nafile şarkının sözleri duygularımın şaha kalkmasına sebep oluyordu.
Gözlerinde buldum o aşk deneni Daha ne denir sana Bezenir bahar Sen olmadan önce ölmekten beterim ama Uzandın yetişip bana Artık her şarkı sana
Şimdi tutsa elimi, baksa gözlerime, sevdiğini söylese… Kalbim geçtiği dehlizli yolların ardından artık gökyüzüne kavuşsa… Bir ömür bıkmam gözlerine bakmaktan, aynı yastığa baş koymaktan… İnsan sevdiği zaman sahiplenmek istiyor, sevdiğinin kalbi de ona kenetlensin istiyor. Tek taraflı olunca yalnızca içini kavuran acı ve kaybetme korkusuyla yaşıyorsun hep. Ama bıkmadım. Bıkmam da onu sevmekten.
‘’Feride’m…’’ diye seslenince düşüncelerimden sıyrılıp kafamı ona doğru çevirdim.
‘’Efendim?’’ Dediğimde çoktan arabayı park etmişti bile. Bakışlarımı etrafta gezdirince Barbaros ve Cemre’yi dondurmacının içinde dondurma yerken görmüştüm, gülümsedim. Biri küçük yaramaz, diğeri ondan beter en büyük yaramaz.
‘’Bu hafta bitiyor bu iş.’’
Kerim cümlesi bitince kafasını çevirip, gözlerini gözlerime dikti. Tepkimi ölçmek ister gibiydi.
‘’Hangi iş?’’ Dediğimde umarım tahmin ettiğim şeydir diye içimden dualar ediyordum.
Mavi gözleri ışıldadığında tahminimin doğru olduğunu anladım.
‘’Mahir Sancaktar’ı paketliyoruz.’’
‘’Yani… Hande?’’ Derken utanmasam çığlık atacaktım ama kendimi dizginlemek zorunda olduğumu biliyordum.
‘’Hande hayatımızdan tamamen çıkıyor…’’
‘’Yine biz bize olacağız… Eskisi gibi.’’
Gülümsedi… Tepkime kayıtsız kalamamıştı tabii… Eline şeker verilmiş küçük çocuklar gibiydim.
‘’Eskisi gibi.’’
Cümlesi biter bitmez, emniyet kemerini çözüp ona sıkıca sarıldım. İşte bitmişti! Hande’den kurtuluyorduk. Egosu ve kibirini de alıp, hayatımızdan defolup gidecekti…
‘’Sözünü tuttun… Teşekkür ederim.’’ Dediğimde çaktırmamaya çalışarak kendine has kokusunu doya doya içime çektim.
Bir eliyle kemerini çözüp oda sarılmama karşılık verdiğinde saçlarıma öpücük bıraktı.
‘’Ben tutmayacağım hiçbir söz vermem. Hele de sana…’’
Keyifle geri çekilip, hiç yapmadığım bir şey yapıp yanaklarını uzun uzun öpücükler bıraktım. Bana alabileceğim en güzel haberi vermişti. Kalbim kuş olup uçacaktı sanki.
Yaptığım hamleye karşılık yüzümü elleriyle kavradı.
‘’Sen hep gül güzel Feride’m…’’ dediğinde ekledi. ‘’Hadi inelim de baskın yapalım.’’
Onu başımla onaylayıp, arabadan indim. Kaldırıma geçtiğimde, bir kaç adımda yanıma gelip omzuma elini sardı… İçim kıpır kıpırdı. Umarım bundan sonra her şey eskisi gibi olurdu.
*
‘’Hadi geç kalıyoruz!’’ Diye merdivenlere doğru bağırdım. Bugün Hatice teyzem ve Tahsin amcamı görmeye gidecektik. Artık verilen mangal sözünün tutulma zamanı gelmişti. Cemre merdivenlerden koşar adım inince, gözlerimi kocaman açıp onu merdivenin ucunda yakaladım.
‘’Kaç kere yavaş in dedim sana birtanem. Düşeceksin diye ödüm kopuyor.’’
Cevap vermeden, beni kandırmak ister gibi yanağıma kocaman bir öpücük bırakıp, masum bir gülümsemeyle gözlerimin içine baktı.
‘’Sen varya sen… İşini biliyorsun.’’ Dediğimde onu kucağımdan indirip, popusuna hafifçe vurdum.
‘’Hadi koş arabaya. Çantanı unutma… Barbaros amcan nerede?’’
Cemre çıkmadan beni yanıtladı.
‘’Babamla konuşuyor telefonda.’’
İşte bu cümle kalp atışımın hızlanması için yeterli bir sebepti. Bugün o gündü. Kerim, Mahir Sancaktar’ı ihbar etmişti. Büyük ihtimalle bir, iki saat içinde suç üstü yapılacaktı. Hande sahte evrak hazırlamaktan içeri girerdi diye düşünüyordum ama arkaları o kadar sağlamdı ki o bir şekilde suçu üstlenecek birini bulurdu eminim. Neyse bizim hayatımızdan çıktıktan sonra geri kalan hiçbir şey umurumda değildi açıkcası.
Merdivenin dibinde parmaklarımı kıtlatarak heyecanla ordan oraya yürürken, Barbaros aşağıya indi.
‘’Çiroz sen niye binmedin arabaya?’’
‘’Kerimle ne konuştunuz?’’ Dediğimde sırıttı.
‘’Ulan birdiniz iki oldunuz.’’ Dedi Cemre’yi ima ederek ardından devam etti. ‘’Saat yedi gibi falan bu iş tamam, bir aksilik yok. Dayım da ordan direkt bizim yanımıza gelecek. Onunla konuşursun detayları.’’
Son cümlesiyle burnunumu iki parmağının arasına kıstırdı. ‘’Hadi gidelim.’’
Başımla onayladığımda içim içime sığmıyordu… Zaten heyecandan yolu nasıl gittik bilmiyordum. Arabadan indiğimizde Cemre elime uzandı. Bizimkiler çoktan mangalı hazırlamış bahçede bizi bekliyorlardı.
‘’Oooo hoş geldiniz çocuklar…’’ diyen Tahsin amcama gülümsedim.
‘’Hoş bulduk…’’ dediğimde dudaklarımı büktüm. ‘’Sizi çok özledim.’’
Hatice teyzem elindeki közlenmek üzere hazırladığı domatesleri masaya bırakıp bize doğru yürürken gözleri dolu doluydu.
‘’Biz de çok özledik güzel kızım…’’
Sıkıca birbirimize sarıldığımızda Barbaros elinde poşetlerde bahçeye girdi.
‘’Beybaba sen bırak, ben hallederim mangalı.’’ Derken bize bakıp sırıtıyordu. Buranın başka bir havası vardı… Baba ocağı gibiydi, kim gelirse gelsin eminim kendini mutlu hissederdi.
Hatice teyzem, bakışlarını Cemre’ye çevirdiğinde ona doğru eğildi.
‘’Hoş geldin kuzum…’’ dediğinde Cemre çekinerek gülümsedi.
‘’Cemre bak bu Hatice anneannen, Barbaros amcanın yanındaki de Tahsin deden.’’
Hala elimi tutuyordu, başıyla onaylayıp gülümsedikten sonra bakışlarını önce bana sonra Hatice teyzeme çevirdi.
‘’Şurda ki salıncağa binebilir miyim?’’
İki ağaç arasında kurulan hamaktan bahsediyordu.
‘’Tabii yavrum, ama tek başına boyun yetişmez. Gel ben oturtayım seni.’’ Diyen Hatice teyzeyi ikiletmeden elini tuttu ve salıncağa doğru gittiler.
Ben de keyifli bir şekilde koşar adım gidip Tahsin amcama sarıldım. Beni bir baba gibi kucakladı.
‘’Nerdesin bakayım sen? Bu kız bizi unuttu dedim vallahi.’’
‘’Aşk olsun ben sizi unutur muyum hiç? Başımız kalabalıktı biraz ama artık geliriz sık sık. Değil mi Barbaros?’’
Barbaros yellediği mangaldan, dumanın etkisiyle gözleri kısık bir şekilde bize döndü.
‘’Geliriz tabii, ama sizde gelin beybaba… Hep biz, hep biz olmaz.’’
Tahsin amcam gülerek onu cevapladı.
‘’Hadi ordan! Sanki her gün geliyorsunuzda bir de hep biz olmaz diyorsun.’’ Dediğinde hep bir ağızdan gülmeye başladık.
Hatice teyzem, Cemre’yle öyle güzel ilgileniyordu ki… Keyiflerini bozmadan közlenecek malzemeleri hazırlamaya koyuldum, bir yandan da gözüm kolumdaki saatteydi. Saat sekiz olmuştu bile ama hala bir haber yoktu. Arasa mıydım acaba? İçim içimi yiyordu…
‘’Barbaros… Bir gelsene.’’
Elindeki yelpazeyi bırakıp yanıma geldiğinde, Tahsin amca etleri çeviriyordu.
‘’Ne oldu?’’
‘’Kerimden hala ses seda yok. Arasana bir.’’
Başıyla onaylayıp, telefonu cebinden çıkarıp aradı, çok sürmeden konuşmaya başladığında merakla onu dinliyordum.
‘’Ne yaptınız dayım?’’ Dediğinde bir süre dinlediğinde yüzü değişti. Bir şeyler ters gidiyordu kesin. Allah kahretsin!
‘’Geleyim mi ben?’’ Dediğinde aldığı cevap her neyse, ‘’Tamam.’’ Deyip kapattı.
‘’Ne olmuş? Bir terslik var değil mi?’’ Dedim. Endişelediydim, o adamı duyduğum kadarıyla biliyordum ve duyduklarım hiç iyi şeyler değildi. Çok tehlikeliydi. Kerim çok zeki bir adamdı, çok da güçlüydü ona kolay kolay pabuç bırakmazdı ama bu iş başkaydı işte.
‘’Suç üstü yapmışlar ama Mahir efendi kaçmış. Şimdi onu arıyorlar. Ben bizim çocukları arayayım da hepsi buraya gelsin. Ne olur ne olmaz.’’
Tam da tahmin ettiğim gibi. Tehlikedeydik. Gözüm hızlıca Cemre’yi aradığında bahçedeki kediyle oynuyordu.
‘’Ben Cemre’nin yanına gideyim.’’ Dediğimde bakışlarımda ki endişeyi fark eden Barbaros güven vermek ister gibi elini omzuma koyup gülümsedi.
‘’Korkma… Hiçbir şey olmaz. Biz de boru değiliz kızım burada.’’
‘’Ukala!’’ Dedim elimle omzuna sağlam bir yumruk attım.
‘’Ah!’’ Diye bağırdığında abarttığını biliyordum. ‘’Sen iyice alıştın ha beni dövmeye…’’
‘’Eeee körle yatan şaşı kalkarmış.’’ Derken gülümsedim, o da bana karşılık verip elinde tuttuğu telefonunun ekranını açtıktan sonra, son aramalara girdi. Arif’in adına bastı ve yanımızdan uzaklaştı.
Aradan nerdeyse iki saat geçmiş Cemre kucağımda uyuyakalmıştı. Bahçenin önü düğün evi gibi araba doluydu. Tahsin amcam ve Hatice teyzem ilk önce şaşırsa da bir şey söylemeden bize ayak uydurdular. Hatta Hatice teyzem korumalara da yediklerimizden ikram etti. Allah’tan Barbaros, bir orduya yetecek kadar mangallık almıştı da hepsini karnı doymuştu.
Benim aklım ise Kerim’deydi. Ödüm patlıyordu bir şey olacak diye. Bir iki kere cesaret edip aramıştım ama açmamıştı. Kafamda kurmaktan delirmek üzereydim.
‘’Dayım geldi…’’ diyen Barbaros’la bakışlarım kapıya döndüğünde kucağımda Cemreyle ayaklandım.
‘’Hatice teyzem, sana zahmet Cemre’yi tutar mısın?’’
‘’Ver yavrum.’’ Dedikten sonra Cemre’yi onun kucağına bırakıp, Barbaros’la beraber Kerim’in yanına gittik.
‘’Neredesin Kerim? Aradım, açmadın. Aklım çıktı yemin ederim.’’ Dediğimde daha cevabımı alamamıştım ki Barbaros söze girdi.
‘’Buldunuz mu Mahir Sancaktar’ı?’’
Başıyla onayladığında oldukça yorgun görünüyordu.
‘’Şahin buldu. Yani bulmuş, hem de eliyle koymuş gibi.’’
‘’O nerden biliyor anasını satayım?’’ Diyen Barbaros baskından bahsediyordu, en az onun kadar ben de şaşkındım.
Kerim bıkkın bir şekilde, bilmediğini belli edercesine dudaklarını büktü.
‘’O işi de yarın çözeceğim. Çok yorgunum şimdi. Toparlanın da gidelim. Ben de bir selam vereyim, ayıp olmasın.’’ Dediğinde Barbaros, Cemre’yi almak için Hatice teyzenin yanına giderken Kerim’in önünü kestim.
‘’İyi misin?’’ Dediğimde yorgun gözlerini bana çevirdi. Dudağının üst kısmı yukarıya doğru kıvrıldı.
‘’İyiyim Feride’m…’’
‘’Arabayı sen kullanma daha, çocuklardan biri kullanır. Çok yorgunsun.’’
‘’Olur.’’ Dedi ilk defa böyle teslimiyet dolu çıkıyordu sesi, içime bir şeyler aktı o an. Bu adam böyle çok daha güzeldi sanki.
Dayanamayıp, o malum soruyu sordum. Belki zamanı değildi ama duymak, ekmek gibi su gibi ihtiyaçtı benim için.
‘’Bitti mi?’’
Elini omzuma atıp, beni kendine doğru çektiğinde bizimkilere doğru yürümeye başladı. O sıra kulağıma doğru eğilip fısıldadığında gülümsedim..
‘’Bitti…’’
Söylediği cümle, üzerimdeki var olan bütün ağırlığı milim milim uzuvlarımdan kaldırdı. Kafamı ona çevirdiğimde, o da bana baktı… Öyle bir gülümsedi ki, içimde taşan umut filizlerini gül bahçesine çevirmeye yetmişti. Çok mutluydum. Ta ki Arif’in koşar adım bahçeye girip, verdiği habere kadar.
‘’Abi… Evi taramışlar.’’
EVET BÖLÜM SONUNA GELDİK. SİZCE HANDE'DEN KURTULDUK MU? EVİ KİM TARAMIŞ OLABİLİR? YORUMLARINIZI BENİMLE PAYLAŞMAYI UNUTMAYIN OLUR MU? HEYECANLA YORUMLARINIZI BEKLİYOR OLACAĞIM.💘
YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE! KOCAMAN SEVGİLER...💘 |
0% |