Yeni Üyelik
9.
Bölüm

9.bölüm

@selcanykazdal

Selam arkadaşlar! Söz verdiğim saatte bölümü paylaşıyorum. 🌸

Umarım sevdiğiniz bir bölüm olur. Favori sahneninizi yorumlara bekliyorum.🥰

Keyifli okumalar...💘

 

Duyduklarımla farkında olmadan, gözlerimi kocaman açmış bana doğru gelen kadına bakıyordum. Karşımda durup, dolu gözlerle bir iki saniye gözlerime bakıp ardından özlemle sarıldı. Ona karşılık verip sarıldığımda bakışlarım bir Şahin, bir Kerim arasında gidip geliyordu.

 

‘’Yavrum… Nasıl özledim seni annem.’’

 

Şahin’in mahsun bakışları durumu anlamam için yeterliydi. Kadın hastaydı ve beni vefat eden kızı zannediyordu. Onu bozmadan ayak uydurduğumda Şahin’in yüzü bir an olsun aydınlandı.

 

‘’Ben de çok özledim anneciğim…’’

 

Kerim başını onaylar nitelikte sallayıp, yaptığım hareketi takdir edercesine gülümsedi.

 

‘’Hiç arayıp sormuyorsun ama aşk olsun yavrum! Abin beni getirmese yüzünü göreceğim yoktu!’’ derken sesi sitem doluydu, içim sızladığında geri çekilip kollarını tuttum.

 

‘’Malum Cemre var. Öyle her istediğimi yapamıyorum elim kolum bağlı anneciğim. Şimdi bir de okula başladı. Hiç bir yere çıkamıyorum.’’

 

Kaşlarını çattı.

 

‘’Bu bir bahane değil küçük hanım!’’

 

Ona gülümseyip koluna girdiğimde, peşimizden gelen Kerim ve Şahin’in sanki dünyanın en iyi anlaşan iki insanıymış gibi sohbet etmelerine daha sonra rahat rahat şaşıracaktım.

 

Kadının bakışları Cemre’yi bulduğunda olduğu yerde durdu ve resmen gözler aydınlandı.

 

‘’Oy! Anneannesinin güzeli. Gel, gel bir sarılayım sana.’’ dediğinde Cemre ikiletmeden ona doğru eğilen kadına sarıldı.

 

‘’Oh mis kokulu kızım benim. Yavrumun yavrusu, canımın canı…’’ diyerek saçlarını kokladığında burnumun sızladığını fark ettim ve bakışlarım yine Şahin ve Kerim’i buldu. Kerim durumdan etkilendiği belli bir şekilde kollarını birbirine kavuşturmuş ikisini izlerken, Şahin kızaran gözlerinin ardından kafasını yana çevirip kendini kamufle etmeye çalışıyordu. Yüreğinin nasıl yandığını biliyordum, şu an onun yerinde olmayı eminim kimse istemezdi.

 

Ortamın duygusal havasını dağıtmak adına bir hamle yapıp, yaşlı kadına ithafen seslendim.

 

‘’Ohoo! Pabucum dama atıldı vallahi’’

 

Kendini geri çekip bakışlarını bana çevirdiğinde kahkaha atıp, ayaklandı.

 

‘’Koca kız oldun, artık sıra torunumda!’’ dediğinde gülerek karşılık verdim.

 

Salona geçtiğimizde ayağımın dibinden ayrılmayan Cemre kafası karışmış bir halde bizi izliyordu. O an korkuyla Kerim’e baktım. Bu oyunu bozacak olan tek kişi Cemre’ydi. Hızlı bir hamleyle Cemre’yi kucaklayıp, kısa süreliğine ortadan kayboldu, geldiğinde her şeyin yolunda olduğuna dair bir bakışla içimi rahatlatmıştı.

 

‘’Nasılsınız Canan Hanım? Uzun zaman oldu, özlemişsinizdir buraları.’’ diye söze giren Kerim’le sessizlik kısa sürede dağılıverdi.

 

‘’Özledim vallahi oğlum, ama en çok kızımı özledim. Evlat hasreti zor. Ama onun burada böyle güzel bir ailesi olduğunu görmek içime su serpti doğrusu.’’

 

Duyduklarım vicdanımı sızım sızım sızlattı. Kadına resmen yalan söylüyorduk, kızının öldüğünü bile unutmuş bir kadına resmen en büyük acımasızlığı yapıyorduk. Böyle bir kötülüğe daha fazla ortak olmak istemiyordum, elimi yeniden Canan Hanım’ın eline uzattığımda sevimli bir gülümsemeyle elimi kavradı.

 

‘’Şey… Bakın aslında biz…’’ demiştim ki, Şahin hızla müdahale edip lafımı böldü.

 

‘’Hadi ama Yeliz, kurt gibi acıktık. Sonra konuşursunuz, sofraya geçelim bir an önce.’’

 

Çaresizce başımla onaylayıp, ayağa kalktığımda herkes benimle birlikte ayaklandı.

O sırada Canan Hanım gülerek koluma girdiğinde Şahin’e ithafen söylendi.

 

‘’Bu çocuk oldum olası hep aç, bir doyuramadım. Babası kılıklı…’’ derken oğluna döndü. ‘’Sahi baban nerde kaldı Şahin?’’

 

Söyledikleriyle Şahin’e baktığımda suratının bembeyaz olduğunu gördüm. Bir terslik olduğu belliydi.

 

‘’O geç gelecekmiş anne. Hadi biz oturalım.’’ dedi.

 

Biz masaya geçerken köşede duran dresuarın üzerindeki fotoğraflara yönelen Canan Hanım, uzun uzun inceledikten sonra sofraya oturdu. Ama kaşları çatılmıştı. Kerim’in yanına oturduktan sonra ayağımla ayağına vurdum. Bakışlarını bana çevirince başımla Canan Hanım’ı işaret ettiğimde Şahin de bizi görmüş ve durumu anlamıştı.

 

‘’Anne, ne oldu? Niye kaşlarını çattın sen?’’

 

İnce zarif parmaklarını alnına götürüp, anlamıyormuş gibi kafasını salladı.

 

‘’Çocuklar…’’ dediğinde bakışları Kerim ve benim üzerimde gidip geldi. ‘’Sizin düğün fotoğraflarınız nerede? Getirin de bir bakayım.’’

 

Çorba kaşığını ağzıma götürdükten sonra, duyduklarımla bildiğimiz sıvı olan çorba taş gibi boğazıma oturmuştu.

 

‘’O nerden çıktı şimdi anne? Yıllar geçmiş üstünden. Kim bilir nereye koymuşlardır.’’ dedi Şahin. O kadar rahattı ki, onun bu rahatlığı beni daha çok geriyordu.

 

‘’Ben Yeliz ve Kerim’e sordum. Bırakta onlar cevap versin Şahinciğim.’’ dediğinse sesi uyarı niteliğindeydi.

 

Duruma el atmam gerektiğinin artık farkındaydım. Boğazımı temizleyip, söz aldım.

 

‘’Eee… Biz… Şey anne. Nikah biraz acele olunca malum. Çekilmedik gibi bir şey oldu da…’’ derken kekeleyince Kerim söze girdi.

 

‘’Canan Hanım… Profesyonel bir çekim yaptırmadık. Daha doğrusu Yeliz hamile olduğu için istemedi o zamanlar.’’

 

Bu söyledikleri doğru muydu yoksa durumu kurtarmak için yalan mı söylüyordu anlamadım. Anlamak için gözlerine baktığımda, gözlerini gözlerime dikti.

 

‘’Hıhı… Evet öyle oldu.’’ deyiverdim ama aklımda bir sürü soru işareti belirdi. Zaten Canan Hanım da pek tatmin olmuş görünmüyordu, memnun olmadığı yüzünden belliydi.

 

Yeliz gelinlikte mi giymemişti? Belki de doğum fotoğrafı bile yoktu. Evladını koklayabilmiş miydi acaba? Ne yaşamıştı, nelerle savaşmıştı içinde kim bilir. İçim hiç tanımadığım o genç kadın için, derin derin sızladığında bir şey yiyemeyeceğimi fark ettim ve gece boyunca Cemre’ye odaklanmayı tercih ettim.

 

Sessiz geçen yemeğin ardından tatlıları salonda yemeyi tercih ettik. Cemre, kafasını göğsüme yaslamış uykusu geldiğini belli edercesine esniyordu o sıra.

 

‘’Uykun mu geldi birtanem?’’ dediğimde beni başıyla onayladı. ‘’İzniniz olursa ben Cemre’yi yatırıp geleyim.’’

 

Herkes beni başıyla onaylayınca ayaklandım.

 

‘’Cemre, anneannen ve dayına iyi geceler öpücüğü vermek ister misin bebeğim?’’

 

Gülerek çoşkuyla önce dayısının daha sonra anneannesinin yanına gidip onları sırasıyla öptü. Koşar adım babasının kucağına atlayıp ona da öpücükler bıraktıktan sonra yanıma gelip elimi tuttu.

 

‘’Herkese iyi geceler…’’ dediğinde hepimiz keyifle gülüyorduk. O sıra Canan Hanım, söze girdi.

 

‘’Babasını nasıl kayırıyor görüyor musunuz? Eee kız çocuk böyle oluyor. Sen de babana böyleydin hatırlıyor musun Yeliz?’’

 

Her söylediği cümle, bir vicdan azabı olup kalbime bıçak gibi saplanıyordu. Başımla onaylayıp, sessiz kalmayı tercih ettim.

 

‘’Yeliz Cemre’yi yatırıp gelsin de biz de kalkalım anne. Geç oldu.’’ dedi Şahin.

 

‘’Yok canım, ben burada kalmak istiyorum bu akşam.’’ dediğinde bakışları Kerim’e döndü. ‘’Tabii damadım da isterse…’’

 

Kerim bacak bacak üstüne attığında hemen onayladı.

 

‘’Ne demek Canan Hanım, burası sizin de eviniz.’’ derken göz ucuyla bana baktı.

 

‘’Çok mutlu olurum anne. Ben hemen odanı hazırlayayım, benim pijamalarımdan veririm sana.’’

 

Söylediklerimden sonra ayaklandı.

 

‘’Cemre’yi ben uyutayım o zaman. Torunumla hasret gidereyim biraz. Sen de odayı hazırlarsın o sıra yavrum.’’

 

Kalbim deli gibi çarpmaya başladığında çoktan Cemre’yi alıp yukarıya çıkmıştı bile. Telaşla koltuğa oturdum.

 

‘’Ne yapacağız? Ya Cemre ağzından bir şey kaçırırsa?’’

 

Kerim, ‘’Ben onu tembihledim. Korkma, o senden benden daha iyi idare eder.’’ dedi.

 

‘’Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun Kerim? O daha çocuk…’’ dediğimde Şahin söze girdi.

 

‘’Ben de burada kalayım. Annemin sağı solu belli olmaz. Sizi gece kontrol etmeye falan kalkar ayrı odalarda uyuduğunuzu görürse bütün foyamız ortaya çıkar.’’

 

Kerim hiddetli bir şekilde ayağa kalktı.

 

‘’Evimin idaresi ben de sen merak etme Aynasız.’’ derken gözleri öfkeyle koyulaşmıştı. ‘’Seni daha fazla tutmayalım biz.’’

 

Şahin kafasını yere eğip alayla karışık bir öfkeyle gülümsedi ama ayaklandı.

 

‘’Öyle olsun Kerimoğlu.’’ dedi ardından bakışlarını bana çevirdi. ‘’Sana numaramı vereyim. Annemle ilgili bir şey olursa saat fark etmeksizin arayabilirsin.’’

 

Kerim duyduklarıyla beraber, hızlı bir şekilde yanımıza gelip elini omzuma attı.

 

‘’Gerek yok. Ben hallederim dedim ya!’’ dediğinde adeta tıslamıştı.

 

Şahin başını sağa sola sallayıp derin bir nefes aldığında, ceketinin iç cebinden bir kart çıkarıp bana uzattı. Tam o sırada Canan Hanım’ın sesiyle telaşlı bir şekilde kartı alıp elimin içine sakladım.

 

‘’Ay hemen uyudu meleğim. O kadar güzel ki… Ona baktıkça senin küçüklüğünü görüyorum Yeliz.’’ dedi son basamaktan inerken. ‘’Aaa niye ayaklandınız?’’

 

‘’Ben gidiyorum anne. Sabah uğrayabilirsem kahvaltıya gelirim. Olmadı şoförle aldırtırım seni yarın da ben de kalırsın.’’

 

‘’A yok yavrum. Gidene kadar burada kalmaya karar verdim. Sen de buraya gelirsin artık ,zaten üç gün su gibi geçecek. Doya doya evladımla, torunumla vakit geçireyim.’’ dediğinde kafamı kaldırıp Kerim’e baktım. İki gözünü aynı anda kırpıp gülümsedi. Bu her şey kontrolüm altında demekti.

 

‘’Tamam o zaman size iyi geceler. Yarın görüşürüz.’’

 

‘’Dikkatli git evladım.’’ diyen Canan Hanım’ın ardından Kerim, Şahin’in peşinden giderken seslendi.

 

‘’Seni geçireyim.’’

 

Onlar gözden kaybolduğunda, Canan Hanım bir elini belime sarıp kafasını omzuma yasladı.

 

‘’Canım yavrum. Nasıl özlemişim seni…’’

 

‘’Ben de anneciğim… Ben de.’’ diyerek karşılık verdim. Bakışlarım yeniden merdivene kaydığında Ayşe ablanın indiğini gördüm.

 

Canan Hanım’a bakarak, ‘’İstediğiniz gibi, hemen Kerim Bey’lerin odasının yanındaki odayı hazırladım size Canan Hanım.’’

 

Kerim’in odasını nerden biliyordu? Neden özellikle onun yanında ki odayı istemişti? Bir şeylerden mi şüpheleniyordu acaba?

 

Kerim de, Şahin’i uğurlayıp yanımıza geldiğinde benim suratımdan bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı ama çaktırmadı.

 

‘’E hadi biz de uyuyalım o zaman sevgilim. Canan Hanım’da yorulmuştur zaten. Ben de erken kalkacağım malum, iş…’’ derken bir hamlede elime uzanıp sıkıca tutarak beni kendine çektiğinde saçlarıma öpücük bıraktı. Duyduğum sevgi hitabı, kalbimi bir anne şefkati misali okşadı. Acaba bir gün gerçeğini de duyabilecek miydim?

 

O esna da Ayşe abla elini ağzıyla kapatıp gülerek kendi odasına doğru yol aldığında gülerek Canan Hanım’a baktım.

 

‘’Hadi anneciğim çıkalım.’’ dediğimde bir elimle merdivenleri gösterdiğimde kalbim patlayacak gibiydi. Kerim elimi hala bırakmamıştı. Evet, bu bir oyundu belki ama elinin elimi kavraması, sanki kalbime giden can yoluna ışık tutuyordu. Elini, sıcaklığını hissetmek içimde ki gül bahçesini coşturmuş bereketine bereket katıyordu adeta.

 

Canan Hanım önden çıkarken, heyecanımı saklamaya çalışıp kafamı Kerim’e yaklaştırdım. Tabii ne kadar mümkünse… Kafam ancak omuzlarına geliyordu. Hamlemi görüp kafasını eğdi.

 

‘’Senin odanın yanında ki odayı istemiş. Ne yapacağız?’’

 

Gözlerindeki muzip bakış içimde ki kelebekleri şahlandırırken söze girdi.

 

‘’Benim odama geleceksin mecbur.’’

 

Kafamı iki yana salladım ama o an kalbim çok başka şeyler söylüyordu.

 

‘’Ne yapalım Feride? Her şeyi anlasın o zaman.’’ derken, duygu sömürüsü yaptığını anladım.

 

‘’İyi tamam. Sen koltukta yatarsın.’’ dedim.

 

‘’Ben neden koltukta yatacakmışım?’’

 

‘’Ben mi yatayım?’’

 

‘’Yok. Beraber yatalım.’’

 

Onunla aynı odada uyayacak olmak bile beni heyecandan öldürmeye yetecekken bir de beraber yatalım diyordu ya! Of! Gerçekten bu heyecana kalbim dayanmıyordu.

 

Tam cevap verecekken yukarı çıktığımızı, Canan Hanım bize döndüğünde fark ettim.

 

‘’Hadi bakalım… İyi geceler çocuklar.’’

 

‘’İyi geceler anneciğim…’’ dediğimde, odasına girmesini bekledim ama o da bizi bekliyordu sanırım. Bu kadın bir şeylerden şüphelenmişti kesin. Yoksa neden böyle şeyler yapsın ki?

 

‘’Ee hadi o zaman…’’ dedi Kerim ve tuttuğu elimi çekiştirerek beni odasına soktu.

 

Odaya girdiğimde aşkı yeni tatmış, ürkek bir ceylan gibi titrediğimi fark ettim. Halbuki yıllardır seviyordum bu adamı… Ama hiç bu kadar yakın olmamıştık ki, böyle olmam aslında gayet normaldi.

 

‘’Pijamalarımı bile alamadım odamdan. Böyle mi yatacağım?’’

 

Gömleğini çıkartmaya başladığında, bakışlarımı kaçırmayı tercih ettim. Diğer türlü kendimi kontrol edememekten korkuyordum çünkü.

 

‘’Benim tişörtlerden birini giy yavrum, ne olacak? Zaten hepsi elbise gibi olur sana.’’ dediğinde gülünce sinirlenip, yatağın köşesinde ki yastığı alıp ona fırlattım.

 

‘’Böyle bir durumda bile dalga geçebiliyorsun ya!’’

 

Yastığı havada yakalayıp yanıma geldiğinde üst bedeni çıplaktı.

 

‘’Şşşş…’’ dediğinde elindeki yastığı yatağa bırakıp, işaret parmağını dudağıma bastırdı. ‘’Canan Hanım, bu sesleri yanlış anlayabilir.’’

 

Bastırdığı parmağı, dudaklarımı okşamaya başladığında uyuşmaya başlayan bedenimi kontrol etmekte zorlandığımı fark ettim. Kerim böyle şeyler yapmazdı, yakındı ama böyle ihtiraslı bakmazdı gözleri… Beni fark etmeye başladığını anlamıştım ama bu başka bir şeydi… Gözlerinde ki ateş, dudaklarından sızan her nefes bütün bedenimi cayır cayır yakıyordu adeta.

 

‘’Gerçi…’’ diye devam ettiğinde bir adım daha yaklaştı. ‘’Bizi karı koca zannediyor, pek de ayıp olmaz.’’

 

‘’Sa…saçmalama…’’ derken kekelediğimde gülümseyip geri çekildi. Benimle alay ediyordu resmen, ben de etkilendiğimi o kadar belli etmiştim ki en aptal insan bile anlardı yani alık gibi etkilendiğimi.

 

‘’Giyinme odasına git de üzerine bir tişört al güzelim. Senden sonra da ben değiştirim üstümü.’’

 

Öfkeyle burnumdan soluyup, ayağımı yere vura vura giyinme odasına girdiğimde kendimi dolaba yaslayıp elimi kalbime götürdüm. Öyle hızlı atıyordu ki, sakinleşmek için derin derin nefes almaya çalıştım.

 

Az önce ne yaşamıştım ben? Kerim nasıl bir hamle yapmıştı öyle. Neredeyse, bir an için öpecek sanmıştım. Öyle savunmasızdım ki, benimle böyle oynamasına izin veriyordum resmen. Ellerimi yüzüme götürüp, sıvazladığımda kendimi toparlayıp, üzerimi çıkarıp yere attım, dolaptan aldığım siyah tişörtü üzerime geçirdiğimde. Kıyafetleri orada öylece bırakıp çıktım.

 

‘’Alarm kurayım da sabah kimse uyanmadan odama gidip üzerimi değiştireyim bari.’’ dediğimde üzerimdeki tişörte baktım, gerçekten elbise gibi olmuştu. ‘’Böyle şey gibi oldu ya!’’

 

Son cümlemi sesli söylediğimi fark edince panikle elimi ağzıma götürdüm. Giyinme odasına gitmek için ayaklanan Kerim, tek kaşını kaldırıp gülerek imalı bir bakış attı.

 

‘’Ne gibi?’’

 

Bakışlarımı kaçırdım.

 

‘’Hiç… Hiçbir şey.’’

 

Yanımdan geçmeden önce gülüşü yüzüne iyice yayıldığında aklından geçen tilkileri tahmin edebiliyordum.

 

‘’Sevişmiş gibi mi?’’

 

‘’Kerim!’’ diye bağırdığımda yüzümün pancar gibi kızardığına emindim. Git gite daha çok arsız oluyordu. Dilinin kemiği kırılmaya başlamıştı. İyi mi olmuştu yoksa kötü mü bilemiyordum. Çünkü bir gün kalbim dayanmayacaktı.

 

‘’Bak ama sen böyle bağırırsan kadına reklam olacağız. Cidden farklı şeyler düşünmeye başlayacak.’’ Ona ters bakışlar attığımda, devam etti. ‘’Alarm kurmana gerek yok. Sabah ben uyandırırım seni.’’ dedi ve giyinme odasına gitti.

 

Bir süre ayakta bekleyip, ne yapacağımı bilemedim. Ardından yastıklardan birini alıp koltuğun üzerine bıraktığımda, elime telefonumu alıp üzerine uzandım. Sosyal medyada gezinmeye başlamışken, Kerim’in odaya girdiğini gördüm ama pozisyonumu bozmadım.

 

‘’Ne yapıyorsun Feride?’’ dediğinde kafamı çevirip yanıtladım.

 

‘’Nasıl ne yapıyorum?’’

 

‘’Gelsene yatağa…’’

 

Cümlesi bittiğinde ben de bitmiştim. Bu adam ölmemi istiyordu heralde.

 

‘’Saçmalama Kerim.’’

 

‘’Korkma yemem seni…’’ dedi ama sırıtıyordu.

 

Ben ona yaklaşmadan bu duyguları zor zapt ediyordum. Ona bu kadar yakın olursam, kalbim dilimin kilidini açıp ona her şeyi itiraf ederdi.

 

‘’Yok iyi böyle.’’

 

‘’Feride kendin mi gelirsin? Ben mi geleyim?’’

 

‘’Kerim iyiyim diyorum. Gir yatağa uyu işte ya!’’ dediğim an, aynı hızda beni tek hamleyle kucaklayıp yatağa yatırdığında çırpınıyordum.

 

‘’Kerim zorba mısın sen? İstemiyorum diyorum.’’

 

Ellerimi yakalayıp, elleriyle sabitlediğinde deyimi yerindeyse resmen üstümdeydi.

 

‘’Sen unuttun herhalde ilk zamanlar gök gürültüsünden korkup yanıma sığındığın geceleri…’’ dedi. Benimle boğuştuğu için hızlanmış nefesi yüzüme çarpıyordu. Yutkundum.

 

‘’Olabilir o öncedendi, zaten artık korkmuyorum.’’ dediğimde kafamı çevirdim.

 

‘’Feride’m… Seninle uyumak istiyorum, lütfen izin ver.’’

 

‘’Kerim…’’ duyduklarım gözlerimin yanmasına sebep olurken devam ettim. ‘’Bana bunu yapma…’’

 

‘’Sen bana neler yapıyorsun bir bilsen…’’ dedi bir anda. Onun bu cümlesi karnımdaki kelebekleri harekete geçirmeye yetmişti. Ben bu gece nasıl uyuyacaktım şimdi? Çırpınmayı bıraktığımı gören Kerim, kalkıp diğer yastığı da getirdi. Yanıma uzandığında ise beni hemen kendine çevirdi.

 

‘’Nelerle uğraştığımı, ne savaşlar verdiğimi bir bilsen…’’ derken eli saçlarıma uzandı.

 

‘’Anlat o zaman…’’ dedim ama ben de iyice pelte gibi olmuştum onun bu hareketiyle.

 

‘’Anlatacağım… Bana biraz daha zaman ver. Sonra ikimizde özgür olacağız. Her anlamda…’’

 

Söylediği cümlenin peşinden, sitemkar bir biçimde söylendim.

 

‘’Hiçbir şey anlamıyorum Kerim… O kadar şifreli konuşuyorsun ki.’’

 

Beni biraz daha kendine çektiğinde başım göğsündeydi.

 

‘’O kadar yorgunum ki zihnen, bedenen… Ama bu eve her gün aynı hevesle geliyorum. Gittiğin günler hariç.’’ dediğinde saçıma öpücük bırakıp, dudaklarını çekmeden devam etti. ‘’Sensizlik bana çok büyük bir ders verdi.’’

 

Güldüm.

 

‘’Ooo buzdolabı çözülmeye başladı.’’

 

Söylediklerime erkeksi bir kahkaha attı.

 

‘’Sadece sana özel.’’ derken yeni bir öpücük daha bıraktı saçlarıma.

 

‘’Kerim… Bir an evleneceksin diye çok korktum biliyor musun? Ama bundan kaçamayız. Ne kadar ertelersek erteleyelim, bir gün gerçek olacak. İlla ki birini seveceksin, aşık olacaksın benden uzaklaşacaksın.’’ diyerek ortaya bir yem attım. Cevabını çok merak ediyordum.

 

Beni geriye çekip, gözlerini gözlerime kitledi.

 

‘’Öyle bir şey olmayacak.’’ dediğinde yine ucu kapalı cevap vermişti. İstediğimi alamayınca arkamı döndüm.

 

‘’Uykum geldi benim, iyi geceler.’’

 

Elini belime uzatıp, beni kendine çekti.

 

‘’İyi geceler Feride’m…’’

 

Gözlerimi kapattığımda, düşünceler denizine kulaç atmıştım. Tam bana karşı bir şeyler hissediyor deyip, önünü açmak için fırsat veriyordum ama bu sefer de asla net bir karşılık bulamıyordum. Başkasını seviyor deyip geri çekilince de kıyameti koparıyordu. Bu belirsizlik beni çok yoruyordu. Gözümden süzülen yaşı, Kerim fark etmesin diye aceleyle silip aklımdakilerle yarım yamalak bir uykuya çoktan merhaba demiştim.

 

 

 

*

 

Kerim’in sesiyle gözlerimi aralamaya çalışıyordum ama o kadar bölük pörçük uyumuştum ki çok uykusuzdum gözlerime taş bağlanmış gibi açmakta çok zorlanıyordum.

 

‘’Güzelim… Hadi uyan.’’ Elleri saçlarıma uzandığında, zorla gözlerimi araladım. İki elimle yüzümü kapattığımda söylendim.

 

‘’Of! Çarşamba cadısı gibiyim kesin, uyuyamadım gece. Bakma!’’

 

Kahkahasını işittiğimde, elimi hafifçe araladım. Kafasını yukarı kaldırmış, adem elması meydana çıkmıştı. Gerçekten bir insan nasıl her halükarda bu kadar yakışıklı olabilirdi?

 

‘’Böyle cadıya can kurban… Hadi kalk Canan Hanım uyanmadan üzerini değiştir bir an önce.’’

 

Onun bu isteği üzerine, elimi yüzümden çekip dudaklarımı büzdüm.

 

‘’Kerim sen gidip benim için bir tişört bir pantolon getirir misin? Çok uykum var.’’ dediğimde komodinin üzerinde ki saate baktım. ‘’Daha saat altı. En azından bir saat daha uyuyayım.’’

 

Beni başıyla onaylarken, eliyle büzdüğüm dudaklarımı sıktığında ayaklandı.

 

‘’Tamam, alıp geleyim o zaman. Ama bugün erken çıkacağım en azından şöyle senin o güzel ellerinden peynirli omletimi yedikten sonra giderim diye düşünüyordum.’’

 

Tek gözümü aralayıp, cevap verdim.

 

‘’Sen benden daha güzel yapıyorsun bir kere onu.’’

 

‘’Ama senin elinden yiyince daha bir başka.’’ dediğinde dayanamayıp yataktan çıktım.

 

‘’Keşke kahvaltıya kalsaydın. Tek başıma nasıl idare edeceğim Canan Hanım’ı? Ya bir pot kırarsam?’’

 

Yanına ulaştığımda elini omzuma atmış, çoktan odadan çıkmıştık.

 

‘’Toplantım var ama merak etme. Biter bitmez geleceğim.’’ dedi ve benim odamın önüne geldik.

 

‘’Tamam sen aşağıda bekle, ben hemen üzerimi değiştirip geliyorum.’’

 

‘’Burada bekliyorum. Canan Hanım’ın sağı solu belli olmaz. Çabuk ol.’’

 

Başımla onaylayıp, hızlıca odaya girdim. Dolaptan çıkardığım kot pantolon ve tişörtü yatağın üzerine atmış tam dolabın kapağını kapatıyordum ki, asılı duran yeşil askılı elbisemi gördüm. Uzanıp çıkardığım da üstün körü tekrar süzdüğümde kararımı vermiştim. Odada ki banyoya gidip aynaya baktığımda makyajla uyuduğumu fark ettiğimde kendime küfürler savurup yüzümü güzelce yıkayıp ardından dişlerini fırçaladım. Saçlarımı tarayıp, salık bırakmıştım. Odaya geri döndüğümde elbiseyi üzerime geçirip, diğer eşyalarımı katlayıp yerine koyduğumda Kerim’in tişörtünü koklayıp, yatağımın üzerine bıraktım ve odadan çıktım.

 

‘’Hadi çabuk, odadan sesler gelmeye başladı.’’ diyen Kerim’in bu panik halleri, kıkırdamama sebep olduğunda merdivenleri bitirmek üzereydik.

 

‘’Gül sen gül… Alırım intikamımı ama.’’

 

O sırada çarpan dış kapıyla Barbaros, görüş alanımıza girince kaşlarımı çattım.

 

‘’Günaydın güzel ailem…’’ dedi keyfi oldukça yerindeydi.

 

‘’Günaydın kazanova…’’dediğimde yanımıza gelmişti bile. Kolunu iki parmağımın arasında kıstırdığımda inledi.

 

‘’Ah! Napıyorsun Çiroz? Etimi kopardın.’’

 

‘’Seni evlendirmeli… Yoksa günün birinde, biri kucağında çocukla kapıya dayanacak vallahi.’’

 

Kerim bu halimizle eğlendiğini belli edercesine kahkaha atınca, bakışalarımı ona çevirdim.

 

‘’Sen de bir şey desene Kerim. Yoksa önünü alamayacağız.’’

 

‘’Şuna bak sanki üç yaşındaki çocuktan bahsediyor.’’ diyen Barbaros’a cevabı Kerim verince sırıttım.

 

‘’Feride haklı, çok kadın hiç kadın oğlum. Sana bir düzen lazım.’’

 

‘’Her boyayı boyadık, bir fıstık yeşili kaldı anasını satayım.’’ dedi Barbaros ardından devam etti. ‘’Sen de bekarsın dayım. Bir göze batan ben miyim?’’

 

‘’Sen, şimdi beni niye karıştırıyorsun ulan?’’

 

‘’Ona evlenmek yasak.’’ dediğimde başımı dikmiş, kesin bir cümle kurup Kerim’e göz dağı verme fırsatını kaçırmamıştım tabii ki.

 

Barbaros, ‘’Aha! Emir büyük yerden.’’ derken bana göz kırptı.

 

Ben de karşılığında gülümsedim.

 

‘’Feride’m ne derse o, ben kaderime razıyım.’’ diyen Kerim, yeniden elini omzuma attığında Barbaros’un gülüşü yumuşamış bir iki saniye bizi izlemişti.

 

‘’Siz iyi olunda…’’

 

‘’Hadi… Doğru mutfağa.’’dediğimde üçümüzde mutfağa gidiyorduk ki, kapı çaldı hemen peşinden Kerim’in telefonu.

 

‘’Alo…’’ dediğinde Barbaros kapıyı açmıştı bile. Kapıda bekleyen polis memurlarını görünce korkuyla olduğum yerde irkildim. Neden gelmişlerdi?

 

‘’Buyrun…’’ diyen Barbaros’un peşinden Kerim, telefonu çoktan kapatmıştı.

 

‘’Kerim Kerimoğlu?’’ diye soru yönelten memur Barbaros’a bakıyordu.

 

‘’Benim.’’ derken yanlarına ulaştı Kerim. Telaş ve korkuyla koşar adım Kerim’in yanına gidip elini sıkıca tuttum. Sanki ben elini öyle tutunca onu alıp, götürmeyeceklermiş gibi… Tuttuğum eli kavrayıp, bana güç vermek istercesine sıktı.

 

‘’Hakkınızda şikayet var. Bizimle karakola gelmeniz gerekiyor.’’

 

 

Evet bölüm sonuna geldik. Yorumlarınızı merak etmekle birlikte aramıza yeni katılan değerli dostlarıma da hoş geldiniz diyorum. Günden güne kocaman bir aile oluyoruz. 🥰 Hepinize kucak dolusu sevgiler... 💘

Loading...
0%