Yeni Üyelik
3.
Bölüm

143 Damla Kan ve Tanrıça

@siren_

143 bir sayı değil bir gösterim, izleti.

143 bir hayal değil, saf bir kan hiç değil.

Yalnızca zalim olan bir mazlum.

143 kan damlası, bir adem oğlu için başka bir adem oğlundan döküldü. O gün ki karanlık TG için sunulan sunağa hayran, bilakis yazmalı el yazmasında geleceği gün. Ve kimi için kopacak kıyamet kimine nazaran daha az. Yükselecek kan 3 tarafı denizle çevrili olana. Horasan'dan yükselecek kara bayrağa kalmadan o bir ön gösterim. Mazluma değil de zalime yan.

Gece Kahini Koman Alaton 1753

.

.

.

.

~~~~☽✿☾~~~~

~~~~☽✿☾~~~~

.

.

.

~~~~☽✿☾~~~~

Tertiadecima Generatione Günlükleri

11.Kitap Gn.Y.Nicholas'ın el yazısı

Bugünün tarihi 13 Kasım Sevgili Efendim.

Geçirdiğimiz buhran dolu saatler sonucunda 9.ekip onu buldu pek kıymetlim ve ayin tamamlandı. Lakin o biraz farklı. Gerçi siz kıymetlimizin bize armağan edeceği şeyi normal beklemek bizim hatamızdı. Affedin...

Gece Kahini sayesinde onu bulmamız daha da kolay oldu. Kehanetin'de bahsettiği kısım;

"143 kan damlası, bir adem oğlu için başka bir adem oğlundan döküldü. O gün ki karanlık TG için sunulan sunağa hayran, bilakis yazmalı el yazmasında geleceği gün. Ve kimi için kopacak kıyamet kimine nazaran daha az. Yükselecek kan 3 tarafı denizle çevrili olana. Horasan'dan yükselecek kara bayrağa kalmadan o bir ön gösterim. Mazluma değil de zalime yan." 9.ekip'e yön gösterdi.

143 bir sayı değildi. Bir işaretti.

Sayıların anlamları ve enerjileri vardır Efendim benden daha iyi bilirsiniz. 143 bize tanrıçamızın hangi millete ait doğacağını gösterdi.

İngiltere...

1= I (Ben)

4=Love (seviyorum)

3=You (Seni)

Onu gönderirken bile bize işaret gönderilmiş bunu fark etmemiz uzun sürdü maalesef ki. Tanrıça bizi seviyor o çok güzel. O bir armağan...

Sir George onu bize vermek istemedi ve bunda haksız sayılmaz. O, onun babası üstelik çok da küçük. General Andreas bunu duyunca epeyce sinirlendi Efendim, öyle ki siniri bir bomba olsaydı eğer yeryüzünde canlı cansız ne varsa yok olmayı mahkum kalırdı. Sizin bize armağan ettiğinizi vermemesi ne büyük bir aptallık.

General Andreas onu öldürmeye karar vermişti ki sanırım Tanrıçamız bundan hoşnut olmadı ve sürekli ağladı. Bunun için bir anlaşma yaptılar efendim.

Bizim kesinlikle hoşnut olmadığımız lakin mecbur bırakıldığımız bir anlaşma. Bu, Gece Kahininin el yazmasında bahsettiği bizim sonumuzu getirecek şeydi lakin kimse bunu umursamadı.

Tanrı bizi korusun, ve tanrıçayı.

143 damla kan'a ve tanrıçaya Efendim...

Dea.

~~~~☽✿☾~~~~

Şemdinli/Hakkari

Aktütün Karargahı

Saat 6.45 civarı

"Beton yetmez komutanıma beton!" diyerek time ait olan dinlenme odasına giriş yaptı Özgür. Tan yerinin ağrımaya başladığı sıralar da henüz içtimaya yeni başlamış güzel görüntünün altında daha da bir istekle yerine getirmişti sporunu. Şimdiyse yaptığı yağcılıktan öteye geçemezdi çünkü yediği haltın bedeli ağır olacaktı.

Tim ise olacakları az çok öngördüğünden dolayı Ömer komutana çaktırmadan bıyık altı gülüyorlardı. Duru hariç. O gene bezgin haldeydi.

"Özgür ağzını açarsan....sıçarım." en uygun aklına bu tehdit gelmişti Ömer komutanın. Ne yapsındı illallah çekmişti bu askerinden. Hayır, tehditte artık işe yaramıyordu bu uşağa. İyice tehdit arsızı olmuştu. En sonunda 'Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir; tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir' diyerek bir güzel ağzını gözünü dağıtmıştı bugün. Lakin gel gör ki Albay'a yakalanmış uzun bir azarlamanın sonucunda TSK malına zarar vermekten de ayrıca bir ceza yemişti. Aslında asker dövmenin cezası farklıydı lakin Albay'da Özgür'ün hak ettiğini düşündüğünden hafif tutmuştu cezayı.

Askeriyenin bahçesi kaç kibrit çöpü uzunluğunda merak etmişti Albay. Ömer sayesinde öğrenmiş oldu...

"Komutanım soru soracaktım sadece ne dedim ki?" Cidden sınırları zorlamak bir insan olacak olsaydı bu kişi şüphesiz Özgür olurdu. Komutanının aklında onunla ilgili kurulan güzel(!) fantezilerini bilseydi yine bunları yapmaya yüreği yeter miydi...şüpheli.

Ömer komutan bıkkın bir nefes verdi, ne yapsın kurtuluş mu vardı? Bordo beresini kafasından aldı ve alnında ki ve boynunda ki terleri sildi. Bugün hava ayrı bir sıcaktı sanki.

"Komutanım?" dedi Özgür. Ah gene o lanet ses. Susmayacaktı sanırım. Bir de dışarıda görün siz onu. En sevdiği askerinin daha fazla cevapsız kalmasına kalbi tepkisiz kalamadı Ömer komutanın. Alabileceği en uzun nefesi almaya çalıştı birazdan lazım olabilirdi sonuçta.

"Söyle." dedi. Öyle bir tonlamaydı ki bu 'saçma bir şey söylersen, değil Albay Korgeneral gelse yine de ağzına sıçarım senin' der gibiydi. Özgür etkilendi.

"Komutanım askeriyenin bahçesi kaç kibrit çöpü?" diye sorsaydı ağzına sıçar mıydı komutanı...elbette. Daha yeni dayak yemişti onun yerine sorusunu değiştirdi.

"Komutanım annemler gün düzenlemişler bizi çağırıyorlar da onu diyecektim siz de hemen bana saldırıyorsunuz hee." Alayına yalandı annesi onları çağırmamıştı. Çünkü sürekli kavga çıkarıyorlardı.

Duru gerildi. Altın günü onun için özellikle bir kötü geçiyordu.

"Atma ziyaaa." dedi Kadem.

"Yok valla ya. Çağırdılar hadi gidelim." Yalan beleşti sonuçta. Gerçi paralı olsaydı kredi çekerdi Özgür.

"Komutanım afedersiniz ama sikseler gitmem daha oraya." demişti Berk.

Gitmişlerdi.....

"Poğaça yiyiver yavrum poğaça. Burçak kızım kattı onu nasıl iyi de mi?" Ağzı tıka basa dolu olan Berk arık çaresizlikle kafa sallamıştı.

"Bekarsın sen de mi? Parmağında da yüzük yok emme. Konuşsana yavrum dilini mi yuttun?"

Bu kadın nasıl cevap bekliyor olabilirdik ki. Nefesi bile yalnızca burnundan alabiliyordu Berk. Özgür büyük bir keyifle izliyordu bu durumu. Komutanından dayak yerken hepsi onu gülerek izliyordu öyleyse intikamda sıcak yenen bir yemek olmalıydı.

Berk zar zor yuttuğu kısır ve poğaça ikilisinden sonra açılan nefes borusuna buram buram oksijeni çekti, tek şansıydı belki de. Kendisinden cevap bekleyen kadına baktı. Hey güzel Allah'ım hala elinde poğaça ile bekliyordu.

"Bekarım abla?" sorar gibi çıkmıştı ağızından konunun nereye varacağını biliyordu lakin...işte bir ümit.

Kadın aldığı cevapla büyük bir memnuniyetle gülümsedi ve yerinde gerindi. Buruşuk dudaklarına sürdüğü şuan da az çok gözüken gül kurusu rujunu dudaklarını bastırarak yaydı. Artık daha da az gözüküyordu, silikti.

Omzuna attığı güllü şalı düzelttikten sonra Berk'e doğru eğildi. Geliyordu yeni kaynana vakası galiba.

"Ben de bekarım."

Ne!

Sessizce söylemeye çalıştığı şeyi herkes duymuştu.

Arkadan bir sümkürme sesi...Duru?

Bir yandan da cilveyle gülümseyen Gülbanu teyze. Teyze dur ortalığı karıştırma. Gün'e gelmiş teyzelerden bazıları ayıplar gibi bakarken diğer kısım ise gülüyordu. Özgür'ün annesi çocuğu daha fazla utandırmamak için araya girdi.

"Gülbanu çocukları rahat bırak da yesinler. Açtırlar yavrularım yeni geldiler." Gülbanu pek hoşnut olmadı bu durumdan, büzdüğü dudağı ile geriye yaslanıp kısırını yemeye geri döndü.

"Aman yesinler."

"Altay kısırı uzatsana."

"Yanında ya Duru." dedi Altay. Duru da görüyordu herhalde.

"Burada kalmamış Altay mutfaktan getiriversen?" Altay mevzuyu ancak çakabildi. Kısır kasesini alıp ayaklandı ve mutfağa gitti kısa süre sonra da Duru.

"Altay, Altay, Altay!"

"Komutanım sakin olun. Kadın kaç yaşında zaten." Altay'ın araya girmesiyle Duru biraz duruldu.

"Ne diyorsun lan?" anlamamıştı....

"Ne diyorum komutanım?"

"Lan dalga mı geçiyorsun benimle. Ne kadını?" Ne deseydi ki şimdi bordo bereydi üstelik kadındı var mıydı ondan akıllısı, sinsisi?

"Komutanım dilim sürçtü, bir şey mi oldu neden geldik mutfağa?" Harika bir bahane!

"Sence Altay burası biraz sessiz değil mi?" Eğer Duru'nun damat adayı listelerini kusa kusa dinlemesi ve Berk & Gülbanu GülBe şipini saymazsak evet sessizdi. Komutanın sorduğu neydi acaba?

"Sessiz ko- Ahhh Abdullah Rıza yok." diyerek aydınlandı Altay.

"DURUUU"

Hay lanet....

~~~~☽✿☾~~~~

~~~~☽✿☾~~~~

 

 

 

Loading...
0%