@siren_
|
"Kenar-ı Dicle'de Bir Kurt Aşırsa Koyunu, Gelir de Adl-i İlahi Sorar Ömer'den Onu"
. . ~~~~☽✿☾~~~~ ~~~~☽✿☾~~~~ . . Samdi Dağı/Hakkari Rakım 3784 "Hoşgelmişseğizzz Marcana Hanım." Sarı altın dişlerinin güneşle beraber parlamasından gözlerini zar zor çekerek kafa salladı Marcena. Kübra adamın Marcena'nın adını yanlış söylemesine gülecek olsa da kendisini tuttu. Teröristti yahu bunlar. Ellerinde ki kalaşnikoftan çıkacak mermi saniyeler içerisinde kafasında yer alabilirdi. Şakası yoktu bu heriflerin. Zaten bunu da Türkiye topraklarında bölücülük yapmaya çalışarak kanıtlıyorlardı. Riḍwān önceden geleceği haber verilmiş kadın için askerlerle uğraşmayı bırakmış bir sürü hazırlık yapmıştı. Yoldaşlarının tek tek dişlerinin temizliği ile bile ilgilenmişti. O'nun kızıydı sonuçta. Birbirinin ardına geçmiş ÖSB üyeleri uzun bir sıra oluşturmuştu Riḍwān'ın arkasından. Bu kamp Samdi Dağı'nın batı cephesinde kalan yerin altına uzunca tünelleri olan Irak'a geçiş kampıydı. Genellikle ailesinden ayrılan çocuklar ya Cudi'de ya da Samdi Dağında eğitim görür bir kaç ay sonra da Irak'a ve Suriye'ye kaçırılırdı. Marcena Kübra'ya ve arkasında ki 18 numaradan 16 adama meraklı bakış atan Riḍwān'a kafası ile işaret etti. "Arkadaşım Kübra ve 18. Tim'in burada olmasından umarım rahatsızlık duymazsınız Riḍwān Bey." ÖSB ve TG'nin adamları hiç bir zaman anlaşamaz birbirini sevmezlerdi. Bunu hareketlerinde görmekte pek ala mümkündü. Riḍwān kafasını sallayarak kabul ettiğini belirtse dahi yüz ifadesinden pek de mutlu olduğu söylenemezdi. Aynı zamanda örgüt de bulunan teröristlerde dahildi buna. Kübra aslında son dakika gelişmesi gibiydi. Denetim çıkışı bir şeyler yapmak için anlaşmışlardı lakin TG'den gelen acil çağrı ile birlikte apar topar Samdi'ye gelmiştiler. Çağrı da sadece konum belirtilmişti nedenini ise arayarak bulmak zorunda kalacaktı Marcena. Umarım nedenini anlamak fazla uzun sürmezdi çünkü burada mertebenin yükselmesi için insan denilen et parçaları kendinden yüksek rütbelilerin altına yatarak rütbe yükseliyordu. Bu duruma ne tanık olmayı ne de maruz kalmayı istiyordu. Dağ da ahlak yoktu. Gencecik çocuklarımız aile, sınav, evlilik vb. baskılardan dolayı sözde özgürlük naraları atan bu biçimsiz mahluklara kanıyor ve onlara dağlarda eşlik ediyordu. Sonları için başlangıç onların ayağı ile atacağı bir adımdı. İlk günleri güler yüzlü (maskeli!) insanlar tarafından oluyordu. 'Siz bu davanın genç çocuklarısınız', 'siz bizim kurtuluşumuzsunuz', 'siz bölücü Türklerin sonunu getirecek kadim kansınız' vb. cümlelerle zehirliyorlardı pak alınlı gençlerimizi. Ondan sonra ideolojik eğitimdi falandı filandı derken bir gece kaldığın yere giriyordu soysuz köpekler. Seni kendilerine bağlamak için....Rızasızca öldürüyorlardı ruhunu. Kız ve yahut erkek olman onlar için sorun değildi, dedim ya Dağda ahlak yoktu diye. Suç çocuklarda mıydı? Baskıcı çevrede ya da ailede miydi? Bölücü terör örgütünde mi?... Fark etmez o çocuğun hayatı yanıp kül olduktan sonra, ailesinin gözünden sicim sicim yaşlar döküldükten sonra suçun kimde olduğu tartışmasına girmek...gereksiz. Suç çocuklarda. Bilinçsizce gittiklerinden dolayı. Bilinmezliğe adım attıklarından dolayı. Allah'tan yol göstermesini istemek yerine onun yarattığı doğru yoldan sapmış beşerde çare aramak onun suçu. Suç ailede ve çevrede. Yargılamak yerine yol gösterici olmadığı için. İlk eğitim ailede başlar derler. Çocuğuna doğru yolu acı da olsa gerçekleri göstermediği, terörün hayat karartmaktan başka bir şey olmadığını çocuklarına öğretmediği için suç ailede. En büyük suç terör örgütünde. Türkiye sınırları içerisinde hatta dışarısında bile bazı cahiller haricinde hiç bir Türk farklı milletleri yargılamamış ve ırkçı tavırlar ile onları dışlamamıştır. Türk'te, Kürt'te, Laz'da, Çerkez'de ve bir çoğu... Hepsi insandır. Ne dini, ne ulusu...Fark etmez. Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Kürtleri ayrıştırıyorsunuz, özgürlüklerini ellerinden alıyorsunuz diyerek kendi kendilerine kurdukları örgütle Türk, Kürt fark etmeden saldıranlar...evet siz...Saldırı yaparken, köylerimize, şehirlerimize baskın yaparken kimsenin ırkını sormuyorsunuz. Ölenler esir olanlar arasında Kürtler de var. Sizin amacınız Kürtleri üstün tutmak onlara yeni bir devlet kurmak değil miydi? Öldürerek mi? Sizin amacınız Türk-Kürt falan değil. Bırakın bu masalları. Sizin amacınız Türkiye, Irak, İran ve Suriye'den toprak alarak Büyük X Devletini kurmak. Sizin insanı da umursadığınız yok Kürtleri de. Siz özgürlük savaşçısı değilsiniz. Özgürlük, insanları yaşatmaktır. Siz öldürüyorsunuz. Siz bir terör örgütüsünüz, bölücüsünüz. Bölücüye verecek tek bir avuç toprak Türkiye sınırları içerisinde yoktur. Biz bu topraklara yeni gelmedik. Asırlardır varız. Farklı adlar ve bayrak altında aynı kanı taşıdık. Kandaşız. Peki ya Siz? Hani diyorsun ya çok bilmiş insan Faşist Diktatörlük, yaşasın sosyalizm ya da Kürt Halkının varlığını savunmak asla bölücülük değildir, Yaşasın Kürt Halkının özgürlük mücadelesi diye. Saçmalıyorsun. Sanki sizi inkar ediyormuşuz gibi insanlara oynuyorsun. Biz yaşasın Kürt ve Türk kardeşliği diyoruz. Şimdi çık bak sokağa...etraf da gezen insanlardan çevir bir kaçını ya da bak esnaflara. Hangi dilde konuşuyor, hangi ırka ulusa mensup değil umurumuzda. Eğer bu toprakta adam akıllı işinde gücündeysen korunur sahip çıkılırsın. Haa yok ben rahat duramam illa bölücülük yapıcam ortaya bir şeyler çıkaracam, askerlerinize milletinize saldırıcam diyorsan hodri meydan. Lakin unutma senin gibilerin sabahı, akşamına dört duvar arası nezarethanelerde ve yahut sarı torbalarda bitiyor. ............... "Stratejik üslerin sayıları arttırıldı artık bazı karakolların altında dahi tünellerimiz var Marcena Hanım. Örümcek ağı gibi işlenmiş istihbarat ağımız sayesinde önümüzde bir çok fırsatımız olacak. Bekliyoruz... 2 gün önce yaptığımız baskın başarıyla sonuçlandı. Elimizde 7 Türk askeri var. O çok övündükleri İHA'lar yalancı ihbarlarımız sayesinde etkisiz hale geldi. Elleri bomboş kaldılar. Özgürlük mücadelemizde siz ve TG sayesinde büyük adımlar atıyoruz. Varlığınıza müteşekkiriz." Bilmez miyiz sizin gibilerin müteşekkirliğini? Kafası ile onaylıyordu lakin neyi onayladığından da emin değildi. Az çok laf arasında geçen esirlere takıldı kafası. Türk askeri miydi acaba acil çağrı için gönderildiği? TG yine kafasının sınırlarını zorlayacaktı anlaşılan. ÖSB'ye bir ihtar da olabilirdi aslında gelme amacı. Hayır, bu kadar basit değildi. 7 askeri hürriyetine kavuşturmak ÖSB'ye zarar vermez sadece sinirlendirmekle kalırdı. TG, ÖSB'nin sinirlenip atağa geçmesini mi istiyordu? Tabi ya, bir dövüş esnasında da keza öyle. Genellikle ilk atak karşı taraftan beklenir. Ya da başka bir olayda şiddetin ilk karşı taraftan gelmesi beklenir. İlkler suçlu sayılır çünkü. ÖSB'yi bitirmek için ondan ilk atağın gelmesini bekliyor... Emin değildi Marcena söz konusu TG olduğunda basit bir şey beklemiyordu ama bazen basit hamleler yaparak düşmanı şaşırtmak avantaj sağlamaz mıydı? Sanmıyordu, bunun altında başka bir şey vardı. TG basit düşünmezdi ki basit oynasın. Esirler arasında adamımız olabilir miydi? Askerlerle görüşmesi gerekiyordu. İlk iş Kübra ile birlikte kampı dolaşmak ve ipucu aramak olacaktı. ............... "Getiresiniz misafirlerimiz yesinler, içsinler." Yan yana dizilmiş yeni getirildiği belli olan minderlere oturmuş yer sofrasına getirilecek yemeği bekliyorlardı. Tam karşısında kamp lideri Bawer ve sağ kolu Riḍwān yerli yerindeydi. Diğerleri dışarıda günlük işlerini yapıyordu. Mühimmat sayımı, kilerin dizimi, yeni gelenlere atış eğitim falan. Sofraya konan yemeklerle sıyrıldı sığındığı düşüncelerinden. Geldi gelesiye sorası vardı soracağını. Umursamaz bir ifade yakalamaya gayret gösterdi yüzünde. Yarası vardı elbet. Kaşığını sağdan alıp tabağın sol tarafına koydu bir şeylerle uğraşı olsun diye. "O burada mı?" İsmini bile anmadı. Bawer pek ala anladı sorduğu kişiyi. Ağzına yığınla doldurduğu yemeği ayran içerek yutmaya çalıştı. Dağda görgü de yoktu. "O? He yok o daha dün buradaydı uzun bir zaman gelmez." Aldığı cevap karşısında önündeki yemekten kendini zorlayarak bir kaç kaşık aldı. Bawer tepkisini ölçmek için bakıyordu hala suratına. İstediğini alamayınca yemeğine geri döndü. İçinde ki akan pıhtı gerçekte de var mıydı? Yoksa o pıhtının var olmasını ve kendisini öldürmesini istediğinden dolayı mı varmış gibi hissediyordu. Açıktı yarası ama gözükmüyordu. Kanıyordu göstermiyordu. Sardı yıllarca kendi başına. Aklında dolanan 4 kıta şiire sığındı sitemi. Anne sana kim dedi yavrunu doğurmayı? Bir kere doğurdunsa sonra niçin büyüttün? Sütünden tatlı mıdır anne sanki bu hayat? Karnında yaşıyordum kafiydi saadetim Cahit Sıtkı-Anne ne yaptın? Acılarını gizlemez güçlü insanlar. Sere serpe serer düşmanının önüne. Zayıflığını göstermek saçma diyorsun ya, hayır. Asıl gizlemen gereken şey o acıya karşı verdiğin tepki olsun. Gerçek acını gizle vurmasınlar oradan. Senden gizli bulurlar ise vay haline. Şimdi mantıklı düşünmeye çalıştığımızda bizden gizli acımızı bulup onu yine bize karşı kullanırlar ve hazırlıksız yakalandığında....yani anlayabiliyorsun değil mi? Lakin tüm acılarını gösterirsen ve bunları gösterirken duygusuz olursan...işte o zaman seni vurmak için acılarını kullanamazlar. Sen onlardan etkilenmiyor gözüküyorsun çünkü etkisiz eleman. İlk günden fazla dikkat çekecek de olsa umursamadı Marcena ve esirleri görmek istediğini söyledi. Gerçi çekinmesine gerek de yoktu. Burada ki hiç bir kimsenin ona itiraz etme hakkı da gücü de yetersizdi. Çıkıp Bawer'i vursa alkış çalacak korkaklardı bunlar. Riḍwān'ın yönlendirmesi ile askerlerin bağlı oldukları mağaraya geldiler. Sesleri yüksek çıkıyordu. Marcena dinledi yetişebildiğine. "İki heyecan yaptırmadın Altay. Uyumasaydın da sen dinleseydin." dedi birisi sitemle. "Özgür! Altay! Sırası değil şimdi. Devam et Özgür." Bu ise sert sesli bir adamdan çıkmıştı. Sinirli olmalıydı....gerçi normaldi. Esir konumundaydı. "Neyse birisinden bahsettiklerini duydum. Onun için hazırlık yapıyorlardı." Konuşmalarının başını yakalayamasa da kendisinden bahsettiklerini anlamıştı Marcena. "Bu kadar mı başka bir şey duymadın mı? Kimmiş bu adam?" diye sordu aynı sinirli adam. "Valla onu bilmiyorum komutanım ama adamdan baya korktukları belli. Dişlerine bile temizledi kapıdakiler. Büyük mertebe biri olsa bile bu kadar özen göstermez bunlar." Adam mı? Cinsiyet değiştirdiğini düşünmüyordu Marcena. "Her kimse öğrenmeliyiz. Sonra da buradan çıkmalıyız." dedi sinirli adam. Aklında öyle kodlamıştı adamı. Sinirli adam... Daha fazla merakta bekletmemek adına içeri girdi yanında Kübra'yla. "Kapı açık çıksaydın bu zamana kadar." Evet, mağaraya yapılmış kapı açıktı. Gerçi kapıda denemezdi pek. Yarım yamalak üst üste koydukları tahtaları paslı çiviyle gelişi güzel çakmışlardı. Ortam Marcena'nın sesiyle ciddiyete bürünmüşken bir ses bunu bozdu. "Aaa Türk askeri?" Kübra inan şimdi hiç sırası değil. "Ben martıların yalancısıyım Kaşlarını havaya kaldırdı Ömer komutan. Baştan aşağı inceledi karşısında onunla alay etmeye çalışan kadını. Çıplak gibi hissetti Marcena lakin duruşunu bozmadı bakışlarına karşılık verdi aksine. Sessizliğini korudu Tim. Marcena'nın alacakları vardı. Tek tek inceledi analizlerini yaptı kendince, 7 kişiydiler. Eksiksiz. Bir de kadın vardı. Onu görünce nedensizce mutlu oldu. Bu dünyada güçlü kadınlar görmek...hoştu. "Vay vay. Hanımefendide varmış burada." Saçlarını elleri ile okşadı Duru çekilene dek. "TC köpeğine karıymış adammış fark etmiyor." diye atıldı Riḍwān. "Bize genellikle er denir. İt sizin lakabınız. Karıştırmayalım lütfen." dedi Özgür alayla. Ardından bir yumruk yedi yanağına. Ağzına doluşan kanı Marcena'nın önüne doğru tükürdü. Yüzü buruştu bu görüntüye. "Ne zamandır buradalar? Böyle asılı halde?" Yorgun halde olmalıydılar buna rağmen dik duruşlarıyla hiçte belli etmiyorlardı. Bir tanesinin önü açıktı. Karnının morarmış olmasından Tim içindeki şanssızın o olduğu belli oluyordu. "Dün akşam 7-8 gibi esir aldık." diyerek soruya yanıt verdi Riḍwān'ın yanında ki terörist. Kızda gözleri kalmıştı Marcena'nın. "Size yakışır bir şekilde, haince." dedi Duru. Yan tarafında asılı Kadem konuştu. "Bildikleri tek şeyin bu olduğunu düşünürsek..." Dudaklarını büzdü. "Kes." dedi Marcena sertçe. Zaten burada durmak istemiyordu. Teröristler bir yandan askerler bir yandan. Sabahta teftişte başını şişirmişti zaten temsilci. Mağaranın duvarları üstüne üstüne geliyordu. Riḍwān; "İsteyeseniz bağlayım ağızlarını-dudaklarında ona yakışmayan bir sırıtış oluştu- isteyesiniz döve döve konuşamayacak hale getireyim Marcana Hanım." "Siktir oradan orospu çocuğu." dedi sinirli adam. "Lüzumu yok misafirlerinizi korkutmak istemem ilk günden ki-Riḍwān'ı baştan aşağı iğrenir gibi süzdü. Bakışlarından rahatsız olan Riḍwān'ın gülümsemesi silindi ve yerinde kıpırdandı rahatsızca- sizde yaşlısınız yorulmayın." Riḍwān bozuldu. Marcena geldiğinden beri kur yapıyordu ona. Yaşlı falan da sayılmazdı 33 yaşındaydı. "Ölmeyi bayılmak sandın heralde...." dedi Berk. Marcena demin söylediklerine ithafen söylediğini anladı. Anlamamazlığa verdi. "Efendim?" "Bir zamanlar adımızı duyunca titreyip altına kaçırmamaya çalışan bir millettiniz. Ayrıca hatırlatırım; Macaristan'ın Osmanlı karşısında kısa sürede düşmesiyle bütün Avrupa'da muazzam bir korku meydana getirmişti Türkler. Sizin o zaman dilinizde tek bir cümle dolanıyordu 'Türkler geliyor.' Şimdi ise bizi döverek konuşamayacak hale getirmekten söz ediyorsunuz. Komikmiş." dedi Özgür. Tim içerisinde tarih bilgisi en iyi olan oydu. Bilgisiyle döverdi insanları. "Neyse ki bir Macarlı ve yahut Avrupalı değilim." diyerek karşılık verdi Marcena. Özgür kaşlarını çattı. İnsanlar nereli hissederse oralıydı Marcena 'ya göre. Hani derler ya doğduğun yer değil doyduğun yer diye... "Elleri zincirlerle tavana bağlı biri olarak çok cesurca konuşuyorsunuz bayım. Ek olarak belli etmek isterim ki olduğunuz yer de bir terör yuvası." Cuma; "Ellerimiz bağlı olsa ne yazar. Türk'üz biz durum ve şartlar ne olursa olsun teslim ve esarete düşmek düşünülemez, şehadet esastır. Gerekirse zincirlerle boğarız kendimizi. Sizin gibi tasmalı köpekler bunu anlayamaz." Marcena etkilenmişti bu sözlere. Merak ettiği bir soruyu dile getirdi. "Sizi şuan öldürsem peki...sonrasın da ne olur? İntikamınızı kim alacak?" "Yer yüzünde tek bir Türk bırakın o Türk İntikam İntikam diye hepinizin anasını siker evelallah." dedi Berk. 'Hıh' diye bir ses çıkardı burnundan. Kübra varlığını hatırlattı. Hayran gözlerle bakması da bir yandan şaşırtıyordu askerleri. Teröristlerin arasında ne işi vardı? "Valla doğru söylüyor." Tim arasında bir bakışma geçti. Ne diyordu bu kız, nasıl konuşuyordu böyle? "Kübra!" diyerek ihtar etti arkadaşını. Gözleri ile dışarıyı gösterdi. Kafa salladı ve asık suratıyla dışarı çıktı. "Böyle cesurca konuşuyorsun...askersin ayrıca... lakin gerçek bir savaşa hiç katıldın mı? Çatışmadan bahsetmiyorum. Korkmayacak mısın? Arkadaşının kopmuş beden parçalarını görsen, yüzülmüş derisini kaldırır mı miden ya da ya daaa tam karnının ortasından füze geçse ve orada bir delik oluştursa sallanan iç organlarını kaldırır mı sağlığın, psikolojin?" Tim arasında bakışmalar devam etti. Ne amaçlıyordu bu kadın? Ağızlarından laf alma peşinde miydi? En önemlisi kimdi yahu bu? Neden soruyordu bu soruları? "Buyursunlar....Bizim için savaş düğündür; Marcena için edebiyat kutsaldı ve şiirlerde. Altı dolu şeylerin üzerine yazılan şiirler ise...bayılırdı. Sanat ve bilim aşığıydı tarihi de es geçmezsek. Askerlerin dik duruşu... Şiirle verdikleri karşılık... Tarihi bilgisi olduğu belli olan askerin ulusunu yücelten bilgiyi anlatması... O kaos 'tan beslenen bir insandı yerinde duramaz, sıkılırdı. Her kimse ile de girmezdi kavgaya düşmanı olacak adamı dişine göre seçerdi. Havlayan köpekler ısırmazdı nihayetinde. Savaş sanatının ustası Sun Tzu'yu önder etmişti kendine. 'Rekabeti göze alıyorsan, önce bedelini hesaplamalısın! Girilmemesi gereken yollar vardır. Saldırılmaması gereken kentler vardır. Mücadeleye gerek olmayan yerler vardır.' Heyecanlandı. Hem de çok. Aklında ki o şeytanın doğurup kafasına soktuğu fikirler ayaklanıp cirit atıyordu yine. Sanırım Türkiye'de sıkılmayacaktı. "Kimsin?" diye sordu Altay Cebe. Garip kadındı. Söylediklerine kızıp bozarmak yerine deli gibi heyecanlanıp sırıtıyordu. Gelmesi beklenen adamla bir ilişkisi var mıydı? "Ben kimim? İnan bunu ben de bilmiyorum." dedi dudaklarını büzüp. Mutsuz görünüyordu. Timdekiler zaten yorgundu zor duruyorlardı ayakta. Kadının önünde güçsüz durmak istemediler. 'Bir an önce gitse de dinlensek' kafasındaydılar. "Ta- dalga mı geçiyorsun amına koyayım?" sonra dediği cümlenin saçmalığına güldü Ömer komutan. Kadın tabi ki dalga geçiyordu şuan burada olarak. "Hayır dalga geçmiyorum bayım. Ayrıca ettiğiniz küfürü size iade ediyorum. Hiç yakışmadı ağızınıza. Herkese göre farklı bir adım ve görevim var kendi benliğimi unuttum maalesef ki." "Ağzıma ne yakışacağı size kalmadı. Şimdi siktirin gidin ya da susun." "Pekala. Sonra tekrar geleceğim." "Heee gel seni bekliyoruz biz de." ~~~~☽✿☾~~~~
|
0% |