@siren_
|
Sa Özel bir gücünüz olacak olsaydı bunun ne olmasını isterdiniz? Mezunum ama dolmuşa hâlâ öğrenci ücreti ödüyorum dlxncbdjıek Günah mı acaba? İnşallah değildir yatacak yerim yok valla. Neyse iyi okumalar
💙💙💙 (Timur Karan) "Erkek adam da ağlar gerekirse çünkü ağlamak yalnızca kadına değil canlılara da mahsus kılındı ebediyetçe." . . . . . "Şimdi sen benim ablamsın?" "Evet Sungur biyolojik olarak öyleyim." "Aynı zaman da matematik öğretmenimizsin?" Gordania tekrar ve tekrardan onaylama gereği duydu. "Evet sizin matematik öğretmeninizim." "Sungur hayırdır koçum bir durmadı çenen, nereye varmaya çalışıyorsun?" diye sordu Erim. Sungur araya giren abisi ile sinirle yerinde dikleşti, önemli bir iş yapıyordu şuan konsantrasyonu bozulmamalıydı sonuçta değil mi? "Ya abi bir dur. Girme hoca ablamla arama. Önemli bir iş üzerinde konuşuyoruz. Please do not interfere with my teacher sister. Press 2 to listen to the message again ehehe. Ne? Bence komikti telefondaki sekreter- aman of tamam ya bakmayın öyle." (Lütfen öğretmen kardeşimin işine karışmayın. Mesajı tekrar dinlemek için 2'ye basın) "Neden herkes hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Bir ben mi bu durumu abartıyla karşılıyorum?" diyerek isyanını belli etti Han. "Ne yapmayı önerirsiniz Han bey?" Elleri ile stresten ağrımaya başlayan başını ovaladı Erim. Bütün bunlar çok fazlaydı algılamak kabullenmek için zamana ihtiyaçları vardı lakin bunu karşılayacak bir durum veya vakit yoktu. Boran abisinin sıkıntısını biraz olsun giderebilmek için açıklamaya kendi başlamaya karar verdi. Sakinleştirici sesi şuan ki durum için bir nimet gibiydi. "Bunca yıl ayrı kaldık Han ve bu ne ablamın ne de bizim suçumuz." "Öyle bir şey demedim ki zaten abi." "Lafımı bölme öyle dedin demedim zaten abicim. Ayrı kalmamız hiçbirimizin suçu değil, bunun suçlusu dışarı da, ne halde bilmiyoruz onun da sırası gelecek, şimdi bu mesele bir şurada dursun. İkinci olarak tamam yeni tanışmış olabiliriz ama yine de biz kardeşiz, aileyiz. Çok ani oluyor her şey ama bil ki sadece senin için değil hepimiz için öyle yani yanlız değilsin. Ek olarak da şuan başımızda zaten bir bela var bunun üzerine birlik olmamız gerekirken bir de aile içi anlaşamamazlıkla uğraşmayalım. Önyargılı davranarak harcayacak vaktimizi dışarıda ki tehlikeden kurtulmak için harcamalıyız. Şuan kavga etme lüksümüz yok." Boran sözlerini söyledikten sonra ortam durulup sakinleşti. Hepsi kafasında tartıyordu şuan cümleleri. Gordania 'da anlamıştı ama kafası 'tehlike 'ye takılı kalmıştı. "Şimdi hepimiz sakinsek yıllar önce olması gereken tanışmayı şimdi yapalım. Merhaba Gordania, adım Boran, senin ikinci küçük kardeşinim ve 22 yaşındayım. Abimin mimarlık üzerine kurduğu şirkette çalışıyorum, onun gibi mimarım-" "Bir de evde kaldı, bekar." Sungur'un araya girmesi ile Gordania dudaklarının havaya doğru kıvrılmasına engel olamadı. Ne haşarı bir çocuktu bu böyle? "Tanıştığıma memnun oldum Boran. Yapmayı en sevdiğin şey nedir?" diyerek sohbet açmaya çalıştı, onun dışında konuşma çok resmi gelmişti. Boran kendisine gelen soruyla şaşırıp kaşlarının havaya kalkmasına engel olamadı. Dudaklarını ısırıp bıraktı ne cevap vereceğini bilemeyerek ve biraz düşünüp cevap verdi. "Ah sanırım.... en çok kitap okumayı seviyorum hatta sanırım değil kesinlikle kitap okumayı çok seviyorum. Ya senin? Senin yapmayı en sevdiğin şey ne?" "Aynı şekilde bende çok seviyorum kitap okumayı hatta bana bu sevgim biraz hastalıklı geliyor çünkü aşırı, gereğinden fazla okuyorum. Neyse en sevdiğin, en etkilendiğin bir kitap var mı varsa bu kitap hangisi?" "Ohoooo bunlar bizi unuttu sohbete başladı." dedi Kayra. "Aslında tüm okuduklarımı seviyorum yani nasıl desem onları sınıflandıramam ama illa bir cevap vermek zorunda olsaydım şey derdim George Orwell'in yazdığı '1984'. Kesinlikle okumadıysan okumalısın." "İnsan sevilmekten çok-" "anlaşılmayı istiyordu belki de. Okumuşsun." diye açıklık getirdi Boran. (1984 kitabından) "Ah tabiki de, o kitap bir şaheser bana göre. Okumamak saygısızlık olur diye düşünüyorum." "Abi yeter bizde buradayız değil mi? Şuna bakın ya kitap ayağına ablamı etkisi altına almaya çalışıyor, yemezler canım. Çekil şuradan ben de tanışacağım ablamla. Merhaba abla, tekrar tanışalım abla. Ben Sungur 18 yaşındayım abla, öğrenciyim abla, bekarım, yakışıklıyım ve taliplerimi bekliyorum abla." Tamam anladık, ablan... "Anladım." "NE! Anladım mı? Sadece bu mu? Boran abime gelince sohbet muhabbet çekirdek ohh bize gelince onlodom. Çok alındım köşeme çekilicem ben sanırım." diyerek ayağa kalktı Sungur. "Sungur azıtma oğlum adam gibi otur şurada." "Emret abim iste yeter ki." Gordania, Sungur'un oyuncu muzip tavrına bir şey demedi. Alınmadığını biliyordu okulda da böyleydi çünkü. Yeni tanışmış olsa da az çok anlamıştı huyunu. Yine de gönlü olsun diye soru sordu. "Kusura bakma Sungur şaşkınlığıma ver lütfen. Sen neler yapmaktan hoşlanırsın peki?" "Sorun değil abla. Ben şeyden hoşlanırım ya eee-" "Karı kız peşinde koşmaktan." Han'ın araya girmesi ile kafaya Erim abisi tarafından darbe alması bir oldu. "Ablanın yanında nasıl konuşuyorsun it?" "He he abla." Han uysaldı aldığı ilacın etkisinden dolayı. Yoksa bu buluşmanın bu kadar sakin geçmesi düşünülemezdi. "Salak Han. Her neyse ben şeyden hoşlanıyorum eee-" "Ha gayret gelecek aklına." "Lan oğlum ben nelerden hoşlanıyorum bilmiyorum ki. Kimse daha önce sormamıştı anasını satayım. Ne diyeceğimi bilemedim şimdi beni pas geçin." Gordania'nın sorusu ile salonda bir sessizlik oluştu ve üzerine çok geçmeden art arda kahkahalar koptu. Han kahkahaları arasında bir şeyler mırıldanıyor, Kayra tekerlekli sandalyesinden kendini yere atmış yeri dövüyor, Erim ve Boran kıp kırmızı olmuş şekilde, Sungur ise küskün bir tavırla kendisine gülen kardeşlerini bakıyordu, ilginç bir görüntüydü bir de ortalarında herkese delirmiş gibi bakan Gordania'yı es geçmemek gerek. ~~~~~~~~~~~~~~~~~ İstersen açık açık göster kendini, çektiğin acıları göster, kanayan yaralarını, açılmış dikişlerinden akan kanları.... İster avazın çıktığı kadar bağır, feryat et, anlat acılarını, sana yapılanları, uğradığın zulümleri ve dahası'nda uğrayacağın göreceğin şeyleri... Her bakan göremez, her işiten duyamaz... Önyargı ne kötü bir duygu. Siz zannediyorsunuz ki evlerin dış cepheleri güzelce boyalı, bahçeleri temiz, çitleri cilalı ise evin içi de bir o kadar güzeldir. Hayır öyle değil işte. Dışını restore etseler de o ev gene aynı evdir. Lakin ya o evin içini restore ederlerse? O ev yine aynı ev midir? Evet yine aynı evdir, dışını değiştirmekte sorun yok hiç birimiz aynı yaşta kalmayacağız illa ki ufak tefekte olsa değişimlerimiz olacak. Biz derken asıl meselenin ev olduğunu zannetmiyorsunuzdur umarım. Biz insanlardan bahsediyorum. Dışımızı değiştirirsek içimiz aynı kalır, değişmez. İçimizi değiştirirsek bugüne kadar yaptıklarımız ne olur? Kayıp mı? Buna da cevap vereyim hayır kaybolmaz. Yaptıklarımız hep bizimle kalır , sen farklı bir yerden devam edebilirsin belki, kötü biriysen, umursamazsan senin için bu kolay. Ona pek bir sözüm yok. İçinde yaptığın yenilikler tıpkı küflü bir duvarın üzerine duvar kağıdı çekmek gibidir. Senin asıl yapman gereken o küfü halletmek iken üzerine set çekerek insanların onu görmesini engellemeye çalışırsın ama nafile, o küf duvar kağıdını da ele geçirir er ya da geç. Geçmişteki problemler halledilmedikçe bir gün seni mutlaka bulur... Neyse hep yargı'dan bahsettik biraz da kalbe değinelim. Bir insanın fiziki anlamda kalbini görememek o insanın kalbi olmadığını mı gösterir? Benim mantığa göre bir şeyi gözle göremez, kulak ile işitemez, dokunamazsan o şey yoktur, hiçliktir. Ama bu düşünce yapımı yanlışlayan şeyler oldu. Mesela rüzgar... Estiğini bilirsin ya da tenini okşadığını hissedersin, saçlarını havalandırır, eğer bu hayaletler tarafından yapılmıyorsa rüzgardır. Peki rüzgara dokunamamam ve onu görememem onun yok olduğu anlamına mı gelir. Tekrar hayır böylece 'dokunamadığın, göremediğin şey yoktur' teorem 'im hiçliğe karışıyor. O zaman şöyle diyelim kalbimizi göremiyor ve ona dokunamıyoruz lakin hissediyoruz. En azından atışlarını.... O halde kalbimiz var bunda okeyiz. Gel gelelim son konumuza, kalp kırıklığı. İnsanlar kendi çevrelerine ve yahut önlerine her ne kadar fazla ya da uzun set çeker ise çeksin kırılmaya elverişlidir. Sert karakterleri olan duygusuz görülenler bile. Hatta duygusal hissizlik ya da duygusal körlük olarak adlandırılan aleksitimi hastası insanlar bile aşık olabilir. Aşk da bir duygu olduğuna göre... Kısaca her insan. Bazılarına göre kalp kırıklığı kalp krizi belirtilerine benzemektedir. Demet Demirkır'a göre 'yoğun duygular, stres, içinde bulunulan ruhsal durum, kişinin sevdiği birinden ayrılması veya bir yakınını kaybetmesiyle gelen kalp yükü, kişinin ölümüne dahi sebep olabilir.' Fiziksel olarak kırılmasa da, kırılmış gibi acır. Peki ya insanlar bunu birbirlerine neden yapıyor? Tamam peki haklısınız çok soru soruyorum bugün. Sanırım bu soruları size sormamın nedenini öğrenmek sizin hakkınız. İşte bu 2 teorem benden oluşuyor size aslında bunları anlatırken ders vermek değildi amacım kendimi anlatmaktı, önyargılı bir insan gibi derdimi dinlemek ve anlamak istemezsiniz diye bu yola başvurdum. Ben bundan ibaretim. Dış görünüşüme göre yargılanır, kalbim yokmuşçasına aşağılanırım. 21 yıllık hayatım boyunca milim milim kanıma karıştırılan zehirle birlikte altın kafese hapsedilen tabiri caizse bir bülbülüm. Aslında aslanı tercih ederdim ama koşullar bu kadarına el veriyor. Kendim için yapabildiğim tek şey şuan beklemek. Doğru kişiye yardım kimden gelirse gelsin umurumda değil bunun için gurursuz davranmaya da hazırım. Tek istediğim hatırlanmak, esaretten kurtulmak ve sevilmek. Ne olur benim de bir kalbim olduğunu hatırlasınlar, kanıma damlatılan zehirlere alışmam onların canımı yakmadığı anlamına gelmiyor maalesef ki.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~
|
0% |