@siren_
|
Sa bacılar ben geldim yıllar sonra.
Vezirde olsanız, şah da olsanız piyon gibi davranın insanlara karşı. Çünkü bu hayatta darbeler hep beklenmeyenden gelir. . . . Suratına bürünmüş ümitsizliği ile eğildi ortaya doğru. Konakta onlardan başka kimse yoktu ama gene de fısıldayarak söyledi diyeceklerini yerin kulağı vardı sonuçta. "Onlara karşı kesinlikle şansımız yok. Allah aşkına hevesini kırmak gibi olmasın ama biz sadece 7 kişiyiz ve bu 7 kişiden 3'ü öğrenci, 1'i öğretmen, 1'i yaşını almış bir Ağa, kusura bakma dede bu arada ve diğer ikisi de işten nefes almaya bile vakti kalmayan 2 adam. Üstelik karşımızda ki adamlar öyle sandığın gibi aptal da değiller. Tilkiye bile fark ettirmeden kürkünü çalıp satacak adamlar bunlar. Onların kurnazlığı karşısında yapacak bir şeyimiz yok maalesef ki." Derin bir nefes çekti içine Gordania daha çok içerleme gibiydi. Han'ın söyledikleri yaktı canını, cümlelerinin doğruluğuna değildi bu acıma daha başlamadan ümitsizlik batağına batıp pes ettiği içindi. İnanmak başarmanın yarısı değil miydi? Diğer yarısı ise adım atmaktı. "Bradberry der ki : "Zeki insanlar mantıklarını kullanırken kör noktaları yüzünden aptalca hatalara daha açık oluyor. Bu insanlar muhakeme yetenekleri konusunda kendilerine fazla güvendikleri için bu kör noktalara sahipler. Yani hep haklı çıkmaya ve hızlı çözümlere öyle alışmış oluyorlar ki düşünmeden yanlış cevap verdiklerinin farkında bile olmuyorlar." Yani demem o ki Han, isterse saf zekadan yaratılmış olsunlar gene de onlar insan ve insanların hataları vardır. Tıpkı senin denemeden pes etmen gibi. İlla ki bir yerde hataları olacak. Şey gibi düşün ....hım... siz nasıl dersiniz türkçede 'software'?" "Yazılım." "Heh evet yazılım. Yazılımcı yazılım da bir kod hatası yapar ve güvenlik açığı ortaya çıkar, hacker da o güvenlik açığından içeri sızar. Yani burada yazılımcı onlar hacker da biz olacağız. Hızlıca yaptıkları hamlelerinde ki açığı bulup oradan içeriye sızacağız." "Yani yanlış yapmalarını mı bekliycez ab- Gordania?" Kafasını sallayarak Erim'i onayladı. Düşünceler içerisinde koltuklara çökmüş işin içinden nasıl çıkacaklarını düşünüyorlardı. "Dede sen vasiyetini değiştiremez misin? Sonuçta başımız vasiyetin yüzünden belada." Azad Ağa ak sakalını eli ile okşadı, bakışları düşünceli bir hal almıştı. "Ya napayım oğul?" Erim söze girdi. "Vasiyette yazan 'Bütün miras eğer varsa kız torunlarıma ve kız çocuklarıma bırakılacaktır.' maddesini 'Bütün miras çocuklarım arasında eşit parçaya bölünecektir.' diye değiştirsen?" Azad Ağa büyük bir kahkaha attı. "Ula oğul sen ne dersin? Bu benim aklıma gelmedi mi sanırsın? O didişen köpeklere zırnık koklatmam. Tövbe diyesin daha da ağzından böyle bir şey duymayayım." "Ee? Böylede Gordania tehlikede olacak. Ağamlar peşini bırakmaz çoktan peşine adam takmışlardır hatta." "Bakacaz bir hal çaresine." dedi uzata uzata. "De hayde siz gedin daha burda durmayasanız saat de geç oldu." "Aşk olsun dede bizi kovuyor musun?" dedi Sungur. Kaşlarını çattı Azad Ağa. "De Sungur hayde benim yiğit torunum tepemin tasını attırtmayasın." Sungur alel acele Atasının elini öpüp dış kapıdan topukladı. Dedesi korkulacak adamdı vesselam. "Birazdan gelirler sizi burda görmesinler oğul. Allah'a emanet olun kendinize eyi bakın. Özellikle sen güzel kızım. Sende yüce rabbime emanetsin. Valizlerin de burada baktım içlerine tam dediğim gibi almışsın hepsini." "Doğru olmalarına sevindim. Siz de kendinize iyi bakın Azad Ağa." Sungur'dan öğrendiği gibi elini öpüp çocukların ardından arabasına bindi. Kemerini taktıktan sonra camı tıklatıldı. Bakışları camı bulunca Erim'i gördü. Camı indirip onunla yüz yüze geldi. "Bir şey mi oldu?" "Aslında evet. Babam...yani babamız seni bu akşam yemeğine eve bekliyor. Anlamışsındır az çok..... seni yanında tutmak ve...." "Ah...anladım seni Erim. Endişelenme kırılmadım. 26 yaşındayım neredeyse 27 olacağım kendi kendime büyüdüm ondan sevgi isteyecek bir kız çocuğu değilim." "Ben..." "Sen bir şey söylemek zorunda değilsin. Gözlerinde ki mahcubiyeti sil lütfen. Onun baban yani babamız olması bizim sorunumuz değil." "O zaman gelicek misin?" diyerek konuyu değiştirdi. "Konum ve saati atarsın orada olacağım. Arabayı da düzgün sür hız yapmayın." diyerek telefonunu uzatıp numarasını aldı. Erim az çok belli olan gülümsemesi ile arabasına geri döndü. ..... Öğleden sonra olan dersi için okula gelmişti Gordania. Öğrenciler öğle teneffüsünde olmalarından dolayı bahçedeydi çoğunlukla. Arabasını bahçeye park edip okula doğru adımladı. Arada bir öğrencilerinin selamlarını alıyordu. Öğretmenler odasına girdiğinde çoğu hocanın burada oturduğunu gördü. "Merhaba." Öğretmenlerin çoğu geri selam verirken diğerleri kafasıyla selamını aldı. Arkasından içeri giren Nefes öğretmen hemen yanına oturdu. "Nasılsın?" "İyiyim. Sen?" "Ay bende iyiyim. Bugün içimde böyle patlamaya hazır bir enerji var Gordania anlamadım gitti. Çıkışta işin yoksa bir yerlere gidelim mi?" İyi bir fikir olabilirdi ama bugün için değil. "Aslında başkasına sözüm var şunu başka gün yapalım mı?" "Olur yarın bendesin o halde kimseye söz verme." "Vermem. Bu arada sınavlar ne zaman başlayacak?" "Ayh bir de sınavlar yaklaştı değil mi? Şimdi kapının önü dolar hocam sınavlar nasıl olacaktı? Klasik mi test si? Hocam 5 puan daha. Her neyse ben yine konudan satım sanırım. Sınavlar dur bakayım..." Telefondan çabucak açtığı sınav takvimini inceledi. "2 hafta sonra pazartesi başlıyor." Ağzında ki sandviçini hızlıca yutup sınav takvimini inceledi. Pazartesi ilk sınavlar ona aitti. Tüm öğrenciler ilk matematikten sınanacaklardı. "Nasıl yapacaksın sınavı. Yardım lazımsa söylemen yeterli." "Benim okulda öğrendiğim matematik ile çocukların öğrendiği matematik arasında dağlarca fark var. Onların kitaplarını inceliycem kırtasiyeden de bir kaç kaynak bakıcam biraz ondan biraz bundan ortalama bir sınav olacak. Test yapmıycam klasik olacak işlemden puan alsınlar en azından diye düşünüyorum." "Hım güzel. Yine yapamıycaklar ama olsun." Kaşlarını çattı. "Neden yapamasınlar?" "Yani yapan yapar da bu çocuklar biraz şey..." "Yetersiz mi demeye çalışıyorsun?" "Belki." diyerek omuz silkti. "Yetersiz çocuk yoktur Nefes. Çocukları kısıtlayanlar siz önyargılı öğretmenlersiniz. Bir çocuğu matematik yapamıyor diye aptal kalıbında kısıtlayıp diğer ortaya çıkacak özelliklerini filtreliyorsunuz. Sizin gibi ön yargılı hocalar onların içerisindeki madeni göremiyor. O madenler işlendikçe değerlenir." "Ovv kızım senin içinden ne çıktı böyle. Anadolu kaplanı seni." "Üzgünüm sana çıkıştığım için ama bu konularda kendimi tutamıyorum. Çocukların hayatlarını ümitsiz öğretmenler yüzünden kaybetmesi acı verici. Sevilmiyorlar ve değer görmüyorlar. Oysa biz öğretmeniz. Onlara öğreten...bilmediklerini. Lakin öğretemediğimiz çok şey var. Umut etmek gibi hayallerini nasıl gerçekleştirebilecekleri gibi. Önlerine olması istenilen mesleği koyuyoruz yan tarafta ise hayalleri var lakin onlara ulaşamıyor sağında annesi solunda babası ona bu yolda engel." "Eğer Türkiye de ki öğretmenlerin yüzde onu kadar azınlık bir kısım dahi senin gibi olsaydı her şey çok daha farklı olabilirdi. Lakin öğrenciler artık kurtulunması gerekilen bir ticaret aracı olarak görülüyor. Öğretmenler kimin mesleği kimin hayalleriyle çelişiyor gibi öğrenci sorunları ile ilgilenmiyor aldıkları paraya bakıyorlar sadece." Yan tarafta onları dinleyen yaşlı fizik hocası Canan hanım konuşmaya katıldı. "Öğrenci yıllarımda çok fazla yokluk yaşadım. Okurken bulunduğum sınıfta 3 sınıf öğrenci birden eğitim görüyordu. O yoklukta bile hayallerimden vaz geçmeyip öğretmen oldum gelecekte ki öğrencilerim öğretmen eksikliği çekmesin diye, bu yokluğa rağmen geldiğim yeri onlara göstermek istedim, heves etsinler benim gibi çabalasınlar diye pes etmedim. Kara lastikten başka giyecek ayakkabım yoktu...liseye geçtiğimde bile. Benimle alay ederdi arkadaşlarım. Ayağıma vuran ayakkabılarla dersler zehir gibi geçerdi. Velhasıl kelam hocam bizim bunca emeğe karşın gördüğümüz öğrenciler bizim de umutlarımızı öğretme isteğimizi kırıyor. Yani bu yolda sadece mağdur olanlar öğrenciler değil bilin isterim." "Elbette sizi çok iyi anladım Canan Hocam. Verdiğiniz emeğin karşılığını görmek istiyorsunuz haksız değilsiniz. Ama lütfen bir kalkıp dışarı bakın. Sadece şu bahçede bulunan öğrencilerden kaç tanesinin hayalini ya da derdini biliyorsunuz, dinlediniz?" Gözlerini bahçede şakalaşan öğrencilerde gezdirdi. Kimi grup halinde takılıyor kimisi ise yalnız başına yemeğini yiyordu. "Açıkçası hiç birinin." dedi utana sıkıla. "O halde siz tam anlamıyla öğretmen değilsiniz." Cana Hoca şikayet edecek gibi olmuştu. "Lütfen beni yanlış anlamayın size hakaret etmiyorum. Belki beni toy görebilirsiniz ama en azından dinleyin. Biz öğretmeniz amacımız onlara öğretmek, evet ama sadece kitapta yazılanları değil, hayatı onlara öğretmek görevimiz. Biz onların hayallerini şekillendirmesi gereken kişileriz gelecekte ilerleyecek oldukları yola taş koyan değil. Gidecekleri yolda hangi adımı atarlarsa daha iyi olacağını söylememiz gerekirken velilerinin isteği doğrultusunda hareket ediyoruz." Nefes büyülenmiş gözlerle izliyordu konuşmayı. O kadar doğruydu ki sözleri akşam yatmadan aklından geçireceğine emindi. Konuşmaya dahil oldu. "Ondan sonra kan'dan korkan bir doktora trenden korkan bir makiniste denk geliyoruz. Herkes'in yeteneği, becerisine göre ayrışması en sağlıklı olanı. Lakin bu eğitim sistemi bunu karşılayacak durumda değil. Karşılayacak durumda olsa dahi önümüzde 'aile' denen büyük bir engel var." Karşılarında oturan edebiyat hocası Erdem Bey dahil oldu. "Aileler böyle bilinçsiz olduğu sürece bu düzen böyle devam eder durur. Öğrenciler ile birlikte onların da eğitim görmesi gerek bence. Artık evlerde ki durum net şudur. Anne ve baba ek olarak da çocuk. Sohbet, hal hatır sorma yok. Sadece telefon telefon telefon." "İşin kötü yanı aptallaşıyorlar. Ben bu sosyal medyayı, teknolojiyi falan hep insanların aptallaşması için oluşturulduğuna inanıyorum. Hani hayatı kolaylaştırdığı alanlar da var da bu aptallaştırma politikasının üzerine çekilmiş bir numara gibi. Yani şöyle arkadaşlar hani tarih öğretmenleri daha iyi bilir belki Rönesans ve reform. Kiliselerde ki insanlar, papazlar ve baştakiler cahil halkın öğrenmesini hiç bir zaman istememişti, okumasını araştırmasını falan. Çünkü biliyorlardı ki insanlar araştırıp öğrenince poyaları ortaya çıkacak onlara karşı çıkacaktı." "Elbette öyle. Halkı dini yönden olsun hep sömürüyorlar ellerinde avucunda ne varsa alıyorlardı. Ne zaman insanlar bilinçlendi kiliseye karşı çıktı." "Evet tam da demek istediğim. Bu telefonları bir dindirme olarak görüyorum. İnsanların dini imanı telefon olmuş. İnsanları el altında tutuyorlar. Düşünsenize bir eskiden telefon olmasa da yaparız diyorduk lakin biri kalkıp dese yarından itibaren telefonlar yok. Ne yaparsınız aklınıza bir şey geliyor mu? Benim gelmiyor hadi diyelim bir gün oraya buraya gezmeye gidelim bir gün piknik yapalım eee sonra?" "Hem insanları uygulamalarla aptallaştırdılar hem de dünyayı ellerinin altına aldılar. Tüm insanlar teknoloji için yöneticilere itaat edebilecek kıvamda. 3 yaşında ki çocuk bile. Ticareti bile teknoloji sayesinde yapıyoruz. Düşününce tehlikenin boyutu dehşete düşecek kadar yüksek bir derecede. İnsanın yaptığı en şeytani proje bu olabilir." "Farklı bir şey yapalım." diye mırıldandı Gordania. Konu öğrencilerden iyice sapmadan öğretmenlerin kafasına fikrini empoze etmek istedi. "Ne gibi." dedi Canan Hoca. Artık daha ılımlıydı sohbetin kalitesinden mütevellit. "Hemen ön yargıyla yaklaşmayın lütfen hocalarım. Zor olacak biliyorum ama yeni insanlar kazanıcaz. Geleceğe robotlar değil insanlar yetiştiricez." "Hocam... her neyse ben artık varım. Böylesine bilinçli bir insanın yanında durmak hayatıma yeni şeyler katıcaktır bundan eminim." Erden Hocanın destekçi sözlerine gülümsedi. "Bir bilinçlendirme projesi. Eminim ki burada başlayıp etrafa yayılacaktır. Çocukların yeteklerini analize edip yönlendirme yapıcaz. Karşı çıkanlar olacaktır aileler gibi onlar içinde bir eğitim söz konusu." Bir diğer fizik öğretmeni konuya dahil oldu. "İyi güzel hocam da veliler toplantıya bile gelmiyor eğitime nasıl gelsin." "Biraz çocukların da inadı sayesinde. Gelen gelir gelmeyenlerde gelicek." "O nasıl olacak?" "Çocukların hayallerini gerçekleştirmesine sinirlenen veliler fikir kaynağını yani bizi bulacak ve hesap sormak için okula gelecek. Sonrasını tahmin edebiliyorsunuzdur." Canan hoca sevinçli bir kahkaha attı. Artık tüm hocalar sohbete hakimdi çoğu kararsızdı. "Ay ilahi Umay hocam bu çok güzel bir fikir." Neşeyle kıkırdadı. "Ya sarpa sararsa?" "Ya tehlikeye girersek?" diye sordu başka bir öğretmen. Gordania heyecanla kalkıp camdan dışarıda ki öğrencileri gösterdi. "Şunların gözlerinde ki parıltıların artması için risk almaya değmez mi?" Bu cümle hepsinin düşüncelere dalması için yetip artmıştı bile. "Hocam ben anlamadım biraz daha açar mısınız mevzuyu?" Öğretmenler yavaş yavaş çözülüyordu. Gordania ön yargıları biraz da olsa yıkmıştı. "Şöyle diyorum ilk olarak analiz yapıcaz. Oraları falan ben hallederim sonra yönlendireceğiz. Hepsi ile teker teker uğraşıp gitmeleri gereken yolları önlerine sericez. Bu yolda çalışmaları gereken dersleri, testleri. Mesela mimar mı olacak eli buna mı yatkın en iyi okulları, imkanları önüne koyucaz sırtını sıvazlıycaz günü gelir omzumuzda ağlatıcaz, destek vericez yani. Sizin arkanızda yıkılmaz bir dağ olduktan sonra hangi engeli aşamazsınız?" "Eğer başarılı olursa bu dediğiniz proje... burada sınırlı kalmaz. Diğer okullara sıçrar. Bu harika üstelik okulun adı da duyulur ve kalitesi artar. Eğitim açısından yani." "Evet müdürü de böyle kandırabiliriz." "Okulda ki en büyük engelimiz o biliyorsunuz değil mi?" diye sordu Erdem Hoca. "Pek savunmuyorum bu fikri ama gerekirse öğrencileri örgütleyebiliriz ona karşı." "Evet olabilir ama umarım buna ihtiyaç duymayız." "O zaman...." dedi heyecanla Gordania. "O zaman sen şu analiz şeysini hallet. Öğrenci dağılımlarını yapalım sen bize izlememiz gereken aşamaları göster." Zilin çalması ile toplanan kalabalık dağıldı. İçten içe hepsi heyecanlıydı sanırım öğretmenliği ilk defa gerçekten hissedeceklerdi. ..... . . . . Şöyle bir öğretmen beni bir bulmadı gitti.
|
0% |