@siren_
|
... Hava henüz daha kararmaya yüz tutmamıştı Gordania davete icap edeli. Elinde bir Türk tatlısı ile kapının önüne gelmiş zile basmıştı. Çok geçmedi evin çalışanı onu karşıladı. "Hoşgeldiniz buyrun lütfen." Elinde ki tatlıyı ve üzerindeki hırkayı alıp ona içeriyi işaret etti gitmesi için. Salona etrafı inceleyerek gitti bu ona göre etik değildi ama sonuçta ailesinin (!) eviydi değil mi? "Merhaba." Duyduğu kalın ses ile duvardaki resimlerde olan bakışlarını sesin kaynağına çevirdi. 45-50 yaşı ya vardı ya yoktu adamın, sakalların da ve saçlarında ki beyazlar tel tel olsa da uzaktan bile seçilebilir parlaklıkta duruyordu. Kafasının üzt kısmında ki saçlar seyrekti ve bakışları...avına odaklanmış bir sırtlan gibi sinsi ve samimiyetsiz duruyordu. İlk izlenime göre bunun biyolojik baba olma ihtimali oldukça yüksekti. Daha fazla onu bekletmemek adına elini uzattı ve karşılık verdi. "Merhaba" Ellerini ayırdıktan sonra bakışları yana düştü. Çocukların öz annelerine. Genç duruyordu hatta oldukça genç. Adamla aralarında 10 yaştan fazlasının olduğuna emindi buna rağmen yüzü oldukça kırışıktı. Sanki yaşadıkları onu yıpratmış gibiydi belki de bu doğruydu. Ayıp olmasın diye ona da elini uzattı. Kadının kararsız ve şaşkın bakışları önce onu buldu sonra yerini korku dolu ürkek bakışlarla adamı. Sanki onay bekliyordu. Adamın göz kırpması ile titreyen elini Gordania'nın ki ile kısa süreliğine birleştirdi. "Hadi!" dedi yaşlı adam masayı göstererek. "Geçin de ilk yemeği yiyelim sonra konuşuruz." Salonda onlar haricinde sadece sandalyesine oturmuş olan Kayra vardı. Ona doğru gidip karşısında durdu sanki hiç tanışmıyorlarmış gibi "Merhaba ben Gordania ve sen....?" Kayra babasına kısa bir bakış atı onu yokladıktan sonra yeni tanışıyormuş gibi cevap verdi. "Kayra. En küçük kardeşin oluyorum." "Tanıştığıma memnun oldum sanırım ben de ablan oluyorum." Kayra babasının memnun bakışlarını görünce derin ve rahat bir nefes aldı. Sandalyesini sürükleyerek masaya gitti. Ardından yanına Gordania oturdu. "Çocuklar nerde kaldı çağır şunları insinler aşağı." Emri alan Dilan hanım hemen yukarı çıktı. "Biraz heyecan yaptılar sanırım." Gordania ortamı yumuşatmaya çalıştı lakin Berzan ağa hiç gevşememişti. Yalancı tebessümü ile baktı kızına. "Öyledirler." İçten içe köpürdüğünü tahmin etmek muhtemeldi. Lakin kendini iyi saklıyordu bu adam. Merdivenden inme sesi geldiğinde o tarafa döndü. Önde Dilan hanım ve arkasında çocuklar sirke suratları ile aşağı inmişlerdi. Erim'in yüz rengi biraz atmış gibiydi ve sanki biraz da yalpalıyordu. Boranın koluna tutunuyordu heyecandan olmasa gerekti? "Heh çocuklarda geldi. Aynur hanım siz servise başlayabilirsiniz." Çocuklar babalarının sinir dolu kötü bakışlarının altında boğazlarında ki yumrularla yemek yiyeceklerdi güya. Karınları zaten nefretle doymamış mıydı? "Afiyet olsun." Masa da çıt çıkmıyordu öyle ruhsuz bir ortamdı ki. Kaşığın kaseye değdiğinde çıkardığı ince ses sinir bozmaya başlamıştı. Ardından dikkat çeken bir ses yükseldi. Erim'in kaşığı yüksek sesle çorba dolu kaseye düşmüştü. Üzerine sıçrayan çorbadan çok titreyen eli dikkat çekiyordu şimdilik. "Oğlum!" "Mahfettin her yeri rezil ettin yine." Yalancı şefkat dolu yaklaşımlarını bir yere kadar sürdürebilmişti Berzan ağa. Gerçek yüzü bu kadar çabuk ortaya çıkmamalıydı ona göre. Gordania önünde ki mendil ile hemen Erim'in yüzüne uzanıp sıçrayan çorbayı sildi. Erim gözüne şefkat bekleyen bir çocuk gibi bakıyordu. Sararmış yüzü ve titreyen çenesi ile yaşına uymuyordu tavırları. Elleri titremesini durdurmak ister gibi yumruk olmuştu. Sinirden elleri titriye titriye sildi suratını. Diğerlerinin korkudan sesi çıkmıyordu, cesaret eden tek kişi Gordania'ydı şuan. "Onun bir şeyi rezil ettiği falan yok ama sizin bu tavrınız gerçekten rezilce. Çocuğun suratını görmüyor musunuz?" Berzan yaptığı hatayı fark eder etmez yan çizmeye çalıştı. "Korkudan kendimi ifade edemedim kusura bakmayın. Oğlum? Yüzün sararmış bir şeyin mi var?" Tek bir his vardı. İğrelti. Hepsinin bu adama farklı duyguları vardı lakin en baskın olanı şüphesiz iğreltiydi. Allah bilir Boran'ın kafasında ki kazadan kalma sargıyı bile fark etmemişlerdir. "Yok bir şeyim baba. Elimden düştü sadece." Berzan ağa'ya zayıflık gösterilmezdi bunun bir de Gordania gittikten sonra hesaplaşması vardı. Her şey gerçekliğe döndüğü zaman. "Emin misin?" diye alttan alttan fısıldadı Gordania. İyi olmadığını biliyordu ama yine de sordu herşeyi berbat etmek istemiyordu yaptığı bir hata onlara patlayabilirdi. Ablasının sorusu ile afalladı. Emin falan değildi direk kötüydü. Sanırım yoldayken sıcak olduğu için kafasına döktüğü su ve araba sürerken açık camdan esen rüzgar ona soğuk aldırmıştı. Üşüyordu içeride soba yanmasına rağmen ve titriyordu. Kafasını salladı ben iyiyim der gibi. Düşen kaşığını alıp çorbasını içmeye devam etti. Gordania'nın gözü üzerinde olacaktı. "Aynur hanım ben bir su alabilir miyim?" Aynur hanım mutfağa giderken diğerlerinin bakışları da yemeklerindeydi. Gordania masanın altından çaktırmadan Erim'i dizini dürttü. Erim irkildi ve gözlerini karşısında oturan endişe dolu bakışlarıyla ona bakan ablasına çevirdi. Sağa sola çevirdi kafasını ne oldu gibisinden. "Tuzluğu uzatır mısın?" Erim hemen Gordania'nın yanında duran tuzluğa garip bir bakış attı ama hasta olmasından dolayı çokta sorgulamadan ona uzattı. Gordania tuzluk yerine Erim'in bileğini tuttu. Amacı kimseye çaktırmadan ateşini kontrol etmekti. Bileğini tutup kendine çekti ve elini hızlıca alnına değdirdi. Çocuk cayır cayır yanıyordu. Baygın bakışlarının altında hâlâ nasıl dik durabiliyordu bu çocuk. Havale geçirse şaşırmazdı. "Yanıyorsun be çocuk ne demek iyiyim." Boran başta olmak üzere çocukların bakışı abisini buldu gizlice. Endişe barındırıyorlardı içlerinde ama kalkıp da yardım etmiyorlardı. Erim onlar için babasına karşı gelip kalkar mıydı masadan? Ya da kendisi için. Telefonunu açıp Erime gizlice mesaj attı. Erim Gordania umursamadı ve masadan kalktı. Herkesin bakışları üzerindeydi. "Gerçekten kusura bakmayın ama önemli bir mesaj aldım gitmek zorundayım." diye ayaklandı. Arada bir endişe ile telefonuna bakıyordu sanki önemli bir şey olmuşçasına. Berzan ağa sinirlenme de bunu yansıtması. Sahte bir endişe ile kızına baktı. "Hayırdır inşallah kızım bir sorun yok değil mi?" "Arkadaşım fenalaşmış da onun yanına gitmeliyim benden başka kimsesi yok burada. Erim sana zahmet beni götürebilir misin dışarıdayım." Kimse sorgulamasın ve itiraz etmesin diye alel acele el sıkışıp evden dışarı çıktı. Beş on dakika sonra elinde araba anahtarıyla sallana sallana gelen Erimin yanına gitti. Montunu giymesine yardımcı oldu. "Ah be Erim nasıl hasta olabildin böyle?" "Rüzgar çarptı yoldayken." Elinden anahtarı alıp sürücü koltuğuna oturdu. "Kimliğini aldın değil mi?" Kısık gözlerle kemerini takmaya çalışırken 'hı hı' diye mırıldandı. Oflama sesi ile Gordania ona döndü. Şapşal çocuk şuan 7 yaşında gibi davranıyordu ve şeydi eee...tatlı? Elinden takamadığı kemeri alıp taktı ve ona dönmüş alnına küçük bir buse kondurdu. Dudakları sıcağı alınca daha fazla oyalanmaması gerektiğini hatırlattı ona. Hızla arabanın konumuna hastaneyi girerek yola çıktı. ..... "Burası neresi?" "Burası benim evim." Ayakkabılarını çıkarıp önünde duran terlikleri giydi Erim. Üzerinde 🐑 vardı ve güzel bir terlikti biraz da yumuşak. Ne diyordu ya hastalık beynini mi tüketmişti ne? "Niye senin evine geldik?" "Çünkü doktor iyileşmen için iyi bir bakım şart dedi." "Hee yani hasta olmasam beni evine almıycak mısın?" Gordania doğru düzgün konuşamayan ama yine de laf yetiştiren Erime güldü. "Öyle bir şey demedim." "Aksini de iddaa etmedin." Erim birden durdu ve geri geri gitti. Gordania gülümsemesini gizleyip ona baktı. "Ne oldu?" "Ben kendi evime gidicem. Boran bakar bana. Sana zahmet vermek istemiyorum." Gordania cevap verecekken arkadan bir devrilme sesi geldi ve ayağına yuvarlanan bir bardak çarptı. "Hİİİİİ ALP KOŞ! GORDANİA EVE ERKEK ATMIŞ!" Buğranın dehşet dolu yüksek sesine Alp daha da yüksek bir sesle cevap verdi. "NEEE!" En az onlar kadar dehşete düşen birisi vardı ve bu hiç şüphesiz Erim'di. ABLASININ EVİNDE BU ADAMLAR NE HALT YEMEYE BURADAYDI? "Ben sanırım iyi değilim bir süre burda kalsam iyi olacak." Erim'in değişen fikrinin ardından Gordania onu boş bir odaya yerleştirdi. Zaten ev gereğinden fazla büyüktü. Değiştiği çarşaflarla yatağı hazırladı ve doldurduğu su bardağı ile ilaçları alıp Erim'in yanına gitti. Arkasında hesap bekleyen Alp ve Buğrayı şuanlık arka planda tutuyordu. "Bunlar ilaçların. Hastaneden geldik bir duş al kendine gel istersen." Elini boynuna koyup ateşini ölçtü. "Kız ne dokunuyon elalemin çocuğunun koynuna?" Buğrada dehşet bir kıskançlık süregelmişti şuan. Hani sevdiğin insanı kimseyle paylaşmak istemezsin ya onun gibi. "Ateşin de düşmeye başlamış. Bir duş al tekrar ölçeriz. Sonra dinlenirsin toparlardın biz salondayız tamam mı ablam?" "Abla mı?" "Ya Buğra bir dur amına koyayım." "Abla diyo lan." "Duyduk salak. Bugün kardeşleriyle yemek yiyecekti unuttun mu?" "Hee doğru da bu niye burda o zaman?" "Hasta ya görmüyor musun?" "E hastaysa hastaneye gitsin burda ne işi var?" "Sana mı sorcak lan deve?" "Ben- yok bana niye sorsun ki? Ben kimim zaten değil mi?" "Oğlum ne kız gibi trip atıyorsun lan şimdi? Buğra buraya gel." "Gelmiycem!" "BUĞRA! Adamı delirtirsin amına koyayım." "KÜFÜR ETME!" "Ne oluyor ya size?" diye araya girdi Gordania. "Asıl sen söyle neler oldu bugün?" dedi Alp. Bugün çok şey olmuştu. "Yemeğe gittim pek güzel değildi. Gergin geçti." "Ne düşünüyorsun?" "Yani çocuklar hariç diğerleri ile görüşmeyi pek düşünmüyorum." "Neden? Sana kötü bir dacranışları sözleri mi oldu?" "Ya nasıl desem." "Türkçesini mi unuttun?" "Hayır ya öyle değil. Siz kararsız kalınca 'ya nasıl desem' diyorsunuz ya o şeyde söyledim." "Sende iyice bizden oldun hee. Neyse konuyu saptırmayalım devam et." "Yani adam garip ve yapmacık ve kaba ve şeyy iyi bir baba değil. Erim hasta ve elinden kaşığı düşürdü kalkıpda azarladı. Böyle babamı olur çok sinirlendim Alp hem de çok." "Şerefsiz herif. Herkes baba olamıyor maalesef." "Maalesef. Bu arada Buğra sanırım bana sinirlendi değil mi? Aynı evde yaşıyoruz ve fikrini almadan Erim'i buraya getirdim kızgın olmalı." Alp kıkırdadı kızın saflığına. "Hayır kızmadı kıskandı." "Nasıl yani neyi kıskandı?" "Buğra sevdiklerini paylaşmayı sevmez Erimde gelince seni ondan kıskandı." "Ama kıskanacağı bir şey yok ki o benim kardeşim Buğra ise arkadaşım. İkisinin yeri farklı ve sarsılmaz." "Gelse Buğraya anlat. Neyse benim için eğlenceli günler başlıyor sana Allah kolaylık versin." "Ne? Neden öyle dedin Alp buraya bak. Heyyy." ..... Banyodan çıktıktan sonra kendine gelmişti Erim. Ateşide iyice düşmüştü. Lakin içindeki kıskançlık ateşinin tekrardan yükselmesini sağlıyordu. Eline aldığı hapları su yardımıyla yuttuktan sonra yatağa girdi. Havluyu kafasından çekip yatağın başlığına astı. Sonra düşünmeye başladı. Ne yapsa? BU ADAMLAR KİM YAHU. Kafasını dağıtamadı Erim ardından aklına gelen fikirler hince gülümsedi. Telefon rehberinden Boranı tuşladı. Daha ilk çalışta telefon açılmıştı. Boranın telaşlı sesi yükseldi odada. "Abi iyi misin? Nerdesiniz? Aradım aradım meşgule düştü çok korktuk. Sizi aramaya çıkıyorduk nerdesiniz şimdi? Abi? Abi bir şey desene iyi-" Abisinin ona seslenmesi ile cümlesi yarı da kaldı "Boran." "Efendim abi." "Attığım konuma tebeşir tozu getir yarım saate. Pencereden gizlice sokucaz tamam mı?" Telefon kapanmadan önce Boran'ın sorusunu duymuştu sadece. "Tebeşir tozu mu?" . |
0% |