@siren_
|
Hepiciğinize iyi okumalar dilerim efenim... Lütfen elinizi korkak alıştırmayın. Yıldızlara basalım hayat kurtaralım swhdgerbşaka (Alp) . . . . . Alarmımın çalması ile kuş yuvasından farksız saçlarımla güne merhaba dedim. Böylede vlog çekiyormuşum gibi oldu. Sahi uzun zamandır Instagram da vlog yayınlamamıştım o aklıma geldi. Neyse şimdi bunları düşünmenin sırası değil yoksa Türkiye ye gitme düşüncem hayal olarak kalıcak. Son kez yattığım emektar yatağımdan kalkıp lavaboya gittim. Elime sabunu alıp yüzüme sürdüm lakin gözüme kaçması ile acı içerisinde yıkamam uzun sürmedi. Saat o kadar erkendi ki Ness canavarının bile uyanamadığına eminim. . ........... Çocukların gürültüsünden bir türlü uyuyamamıştım. Ahır gibi evden ne bekliyorsam artık. Öğrenci evinde oluşturduğumuz bu grubun mesleklerimizi elimize almamızla dağılmasını beklerken tam aksine birbirimizin evlenene kadar ayrılmaması şoku. Cidden ağır bir travma geçiriyorum. Hazreti kim varsa bana bir el atabilir mi acaba? Kirayı ödeyemeyip onlara birlikte yaşamayı teklif ettiğim günün beynimde iş yapan nöronların kullandığı oksijene kadar Allah belasını versin diyorum. Bir insan nasıl iki ay öncesinden buzdolabının kuytu köşesinde gizlenen ve kendi ekosistemini kurmuş yemeği daha taze bozulmamıştır diye yer ki? E çocuğun sonunu da tahmin ediyorsunuzdur malûm. Gün geçmiyor ki evden bir nüfus eksiksin ama nerdeeee. Sanırım evlenmem şart oldu. Ya da vazgeçtim karı dırdırıyla hiç uğraşamam. Zaten annemin evlen artık torun istiyorum söylenmeleri de almış başını gidiyor. Üzgünüm anne oğlun iflah olmaz bir serseri olmayı düşünüyor. Ama yine de zengin bir kız bulursam fikrim değişir neden olmasın. Bugün Gordania Türkiye ye geliyordu. Onu üniversiteden mezun olalı görüntülü konuşmalar haricinde görmemiştim. Gerçi Türkiye'ye döndüğümde kaynaklanıyordu bu. Canım arkadaşım yaaa. Kurban vereneeee diye seslenmek istesem de anlamayıp yüzüme bön bön bakacağını bildiğimden öyle bir şey yapamıyorum. Şimdilik.... Neyse şuan sorun o değil. Onunla ilgili harika planlarım var zaten tek tek "Z" kuşağı ironilerini öğreticem daha. Ayh çok işim var. İçerideki manda yavrularından dolayı alamadığım uykumun vicdan azabını yaşamam bittiğinde kalkıp yüzümü yıkadım hangisi diye sorarsanız bilmiyorum. Hepsi aynı yere çıkıyor sonuçta. Tamam komik değildi. Aklıma anca dank eden şey... Hay babanın şarap çanağına... Gordania'yı havalimanından alıcaktım. Saat kaç? Hızlıca duvardaki saate bakmam ile derin bir nefes aldım. Saat daha on bir olmamıştı. Kınalı kuzumu kurt sofrasında bir başına bırakacak değildim. Şimdi hazırlansam anca yetişirim uçağına. Gidip biraz kendime çeki düzen verip insana benziyim de korkmasın ecnebi kekim. ........... Allah'a şükür valizlerimi önceden kargo şirketi ile anlaşarak Türkiye de ki yeni evime göndertmiştim. Evin işleri için tuttuğum Hasan abi ve Meryem bu süreçte yeterince yardımcı olmuşlardı sağolsunlar. "Feuch an gabh thu do sheataichean airson turas Dhùn Èideann-Istanbul." (Edinburgh-İstanbul yolculuğu için lütfen yerlerinizi alın.) "Please take your seats for the Edinburgh-Istanbul journey." (Edinburgh-İstanbul yolculuğu için lütfen yerlerinizi alın.) Aniden yükselen çağrı anonsu ile yerimde zıpladım yanımda ki küçük çocuğa bu komik gelmiş olmalı ki kıkırdamaya başladı. Çok mu komik sanki biraz irkildim sadece. Ne var bunda? "A bheil e fìor èibhinn?" (Çok mu komik) Çocuk kafasını sallayarak aptal gibi sırıtmaya başladı. Kiminle geldi acaba buraya bir tane kafasına şaplatıp kaçsam mı? Dur ben öğretmenim örnek olmam lazım. Çocuğun kafasına vurduğum gibi ayaklanıp anonsunu duyduğum uçağıma koştum. Ne de güzel sözümde duruyorum ben öyle. Umarım annesi fark etmez. "Excuse me?" (Bakar mısınız?) Çok geç...... ................. "Lan oğlum baksanıza." Evet hâlâ hazırlanamadım. Eminim ki Gordania bile bu kadar çok hazırlanmıyordur gerçi onun güzel olması için ek bir şey yapmasına bile gerek yok. Benim kankam olmasının verdiği bir güzellik var sonuçta. Ecnebi kekim..... "Ben bakayım kanka." Elimde ki dört erkek parfümünü gözünün dibine kadar soktum. Belki göremez hıyar. Eli ile parfümleri gözünün dibinden çekip 'senden bir bok' olmaz bakışları altında diyeceğim şeyi bekledi. "Bunlardan hangisi daha güzel. Fazla ağır olmayanı seçsene." "Oooo sen yenge mi yaptın lan ibne? Kime bu hazırlık?" Katıksız mal herif... "Yok be oğlum. Gordania Türkiye ye geliyor. Onu havalimanı'ndan alıcam." "Gordania kimdi la?" "Üniversiteden varya hatta Edinburgh festivalin de tanıştık öncesinde." "Yuh o afet kız mı?" Ensesine beş parmağımın kızarıklığının kalacağına emin olduğum şaplağı indirdim. Kimse benim onayımı almadan kankama yürüyemez. Evet çok kıskancım ne var bunda. Seven kıskanır. "Höst lan ayı. Bana bakın oğlum diğerlerine de söyle kıza yürüyen rahatsız eden olan olursa ters yatırıp düz... anladın sen onu." "He sen kendime ayırıyorum onu desene." Nasıl bu kadar patavatsız bir or**pu çocuğu olabiliyorlar. Kadınlar bir erkekle yakınsa illa sevgili mi olmak zorunda amk. Zihniyetinizi si*tiklerim. Resmen boynundaki damarlar sinirden kabardı. "Oğlum siktir git amk. Kızın yanında da böyle s*kik s*kik konuşursan sı*arım ağzına." "Abartma be oğlum şaka yaptık." "Senin şakanı da ayrı si*eyim. Bırak yardım falan istemiyorum." Parfüm falan sıkmadım ayağıma ayakkabıları geçirir geçirmez arabaya bindim. Biraz daha dursaydım sonu kavga dövüşe gidecekti ve geç kalacaktım. Tez zamanda yeni ev arayışına girmeliyim. ............ Aman Yarabbi bu ne sıcak. Uçaktan iner inmez Sahra çölü niteliklerini taşıyan güneş tarafından karşılanmak her yiğidin harcı değildir sanırım. Yiğidin harcı Biraz değişik bir söz. Fiona bunu ilk dediğinde 'harc' kelimesi içerisindekiler anlamına benzer bir şey olduğundan 'yiğitlerin yapıldığı malzemeler' gibi birşey zannetmiştim ama öyle değilmiş. Neyse.... Nerede benim Alp'im. Alp'te Türklerde asker anlamına geliyormuş bu arada bunu duyunca pek şaşırmadım aslında güzel bir kelime aynı ismini yaşatan Alp gibi. "Gordania" İsmimin seslenmesi ile bakışlarım sesin kaynağını aramaya başladı. Türklerin deyimiyle Alp '32 diş sırıtarak' bana doğru koşmaya başladı ve bende aynı şekilde ona. "Çok özledim Alp" "Bende kız. Naber nasıl geçti yolculuk?" "Naber ne demekti?" "Naber, ne haber'in birleşmesi gibi düşün. Nasıl olduğunu soruyorum yani." "Haa anladım ben. İyiyim güzel geçti. Ya sen ne oldun?" Sanırım sonda emin olmayarak sorduğum soruyu yanlış söyledim ama o bozuntuya vermeyerek yanlışımı düzeltti. "Ya sen ne yaptın? olacak o soru. Neyse ecnebi kekim sorun değil bende iyiyim hadi gidelim daha çok işimiz var." "Ecnebi kekim ne demek. Fiona bundan söz anlatmadı bana?" Telaşa girmiş gibi boynunu kaşıyıp gözlerini kaçırdı. Yoksa küfür mü etti bu? "He yok o şey güzel kız demek. Neyse sen takılma bunlara ben sana daha neler öğreticem." Onu onaylayarak arabasına bindim ve kemerlerinizi takıp yola sürdük ya da çıktık nasıldı bu kelime emin değilim artık her neyse. Yolun ilk beş dakikası bakışmamız ve göz göze gelince gözlerimizi kaçırmamız ile geçse de daha fazla bu nazlı bakışmaya dayanamayıp konu açtım. "Sen nerede yaşıyorsun?" "Bilmiyorum bilir misin Beyoğlu'nda oturuyorum ama kaldığım evden taşınmayı düşünüyorum." "Neden?" "Ev arkadaşlarım var senin de festivalde gördüğün." Kafamla onu onayladım. "Onlarla anlaşamıyorum. Kafaları çok geriden geliyor. O yüzden yeni ev arıyorum ama malûm kiralar beni epey bir zorlayacak gibi. Kısmet bu işler. Ya sen nerede yaşayacaksın bir ev ayarladın mı?" "Ah evet bende Beyoğlu Taksim de müstakil bir ev aldım. Biraz zor oldu bulmak." "Hadi ya. Güzelmiş. Güle güle otur." "Teşekkür ederim. Alp?" "Efendim Umay" Acaba aklımdakini ona sorsam mı sorayım ya ne olacak. "Ben buraya yeni geldim ya?" Kafasıyla beni onayladı ve ben devam ettim. "Birde buraları pek bilmiyorum." "Evet Umay bunu bende biliyorum. Eee?" "Heh yanlış anlamazsan benimle beraber yaşar mısın?" "Umay bak ben-" "Ya hemen hayır deme. Hem ben buraları bilmiyorum, tanımıyorum kimseyi hem de sen ev arıyorsun. Kocaman iki katlı ev bomboş. Lütfen rica söylüyorum." "Bir şartla." Hemen kafamı aşağı yukarı salladım. Tek güvendiğim arkadaşımı elimden kaçıramam. "Sana kira ödemek şartıyla yanına taşınırım. Eğer kabul edersen olur." "Kira? Gerek yok ama içini buz tutacaksa tamam kabul." "Buz tutacaksa değil ferah tutacaksa." "Of her neyse işte ondan." ............. Kara üzüm habbesi Olursa o kız olsun "Ya dursana Alp sen böyle çok şeysin ıı neydi o kelime? Heh kıpırlı kıpırlısın. Biraz otur da şunları dizmeme yardım et." "O kıpır kıpır olmasın?" "Her neyse işte ne fark eder?" dedim ters ters. Tamam en çok sen biliyorsun Türkçeyi Alp. Nankör kedi... Türkçeye yeni bir kelime. Vu-vu-vu-vuruldum valla' ona basbaya' Tutup kollarından durdurmaya çalıştım başım dönmüştü yahu. Ne bu enerji? "Ya başım döndü bir yerinde dur." "Kız saygısızlık etme İbrahim amcaya. Kalk da az oyna sende." Alp ile ev arkadaşı olmak doğru bir karar mıydı. Öyle değilse bile artık çok geç sanırım. Eve geleli henüz yarım saat olmamıştı ve Alp evin çalışanı Meryem ile samimiyetlik kurup dedikodu seansını tamamlamış üstüne üstlük benim odamda açtığı türkü ile değişik hareketli bir dans ediyordu. Onun deli dolu halleri bana da enerji veriyor. Hele bu çalan türkü omuzlarımı kendiliğinden oynatmama sebebiyet veriyordu. Rabbim bu da ne böyle? Zaten seninle biz el eleyken düşeriz dile (aynen) Sonunda Allah'a çok şükür yorulmuş olacak ki kendini yere attı. "Feriha kalk bir gören olacak." Ani kafasını kaldırıp pörtlettiği gözlerle bana bakması korkutucu oldu. Ah Fiona yoksa bana küfür mü ettirdin? 'Ne var' anlamında kafamı sağa sola sallayıp tek gözümü kırptım. "Kız ecnebi kek sen bunu nereden biliyorsun ayh çocuğu yürümeyi öğrenen bir anne kadar gururluyum şuan." Sonunda dediği iyi bir şey olsa gerek. Bu sözü söyleyenler gurur veriyormuş bunu öğrendiğim iyi oldu bir kenara yazayım da kullanırım ilerde bir daha. Sağol Fiona. "Türkçe öğretmenim öğretti." dedim göğsümü kabartarak. Sanki bir halt becermişim gibi. Ardından gülmeye başladı halime. Yüzümde bir şey mi var niye o kadar gülüyor. "Ayh çok tatlısın Umay ya. Bir de göğsünü kabartıyor. Yerim kızım seni sonra sıçmam." Ay bu biraz iğrençti. Beni neden yiyor bu. Korkuyorum bir de aynı evde kalıcaz beni yemeye çalışmasın uyurken. Alp gerilen yüzümü görünce gülüşünü durdurdu. "Neden yüz ifaden gerildi?" Sorsam ısırır mı acaba? Korka korka sordum. "Alp beni yemezsin değil mi? Türkiye'de ki insanlar insan eti yemez hem." İlk bir kaç saniye bakışları yüzümde asılı kaldı. Sanırım ciddi olup olmadığımı ölçtü. Sonra öyle büyük bir kahkaha attı ki evin duvarlarının sallandığına şahitlik edebilirim. Şaka. Kahkaha attığında mı nefessiz kaldığından mı bilinmez yüzü domates gibi kızardı. Yavaş yavaş sakinleşmeye başlayınca gözlerinde ki yaşları elinin tersiyle yüzüne sürdü. Bence komik değildi. Ne var bunda insan yiyen kabileler var Türkiye de de bu insanlardan olamaz mı? Üstelik Çinliler köpek bile yiyor??? Yanaklarım utançtan kızardı ve gözlerim sinirden yaşarmaya başladı. Ne var bu kadar gülecek. Alp bunu fark edip ciddiyete büründü. "Umay özür dilerim ama gerçekten tutamadım kendimi. Ben mecazi anlamda demiştim seni yerim diye. Türkiye'de ki insanlar insan eti yemezler. Özür dilerim ya. Baksana bana hadi. Lütfen lütfen lütfen." Yanağımı öpüp özür dilemesi ile bu sevgi dilencisi kalbim onu affetti. Enayi kalbim. "Tamam affettim yeter bu kadar ağız çalmak- "Çene çalmak." "Of Alp. Türkçe çok zor ya." "Alışıyorsun işte. Ben yardımcı olurum sana." "Evet gülerek baya yardımcı oluyorsun." Aklına sorduğum soru geldi sanırım yine. Püskürterek gülmeye başladı. ............. "Filmi başlatıyorum mısırları getir artık." "Dur geldim." Alp elinde ki iki kovadan birini bana uzattı ve bende onu alıp filmi başlattım. Gönlümü tekrar alması ile barışmış ve film izlemeye karar vermiştik. Kararı ona bırakmıştım Türkçe bildiğim bir dizi veya film olmadığı için. Şimdi izleyeceğimiz seri çokça beğeniliyormuş Türkiye'de öyle demişti. ............. 'Bak Umay bu seriyi izleyelim. Bu varya bu sen bilmezsin değil Türkiye'de tüm Dünya'da viral oldu. Hakket sen nasıl görmedin daha önce anlamadım.' 'Nasıl ki bu biraz anlatsana.' 'Napolyon kalksa mezarından dur bunu izleyeceğim savaşa biraz ara verin der. O kadar yani." 'Yaaa.' 'Aynen yaaa. Hollywood yıldızları bunun köpeği olur köpeği.' 'Ben nasıl daha önce duymadım acaba bunu?' 'Olsun ecnebi kekim geç olsun güç olmasın demişler.' 'Öyle mi demişler?' 'Evet öyle demişler sus.' 'Tamam o zaman bunu izleyelim sen mısır patlat bende seriyi arayayım.' 'Tamam. Recep İvedik yaz çıkar.' 'Tamam yazıyorum.' .............. Biraz komikti anladığım kadarıyla. Adamın her yeri kıllarla dolu ve bazen iğrenç şeyler yapıyordu. Randevuda kadının üstüne kusmak gibi. O bölümde bizimde bir kusma seansımız gerçekleşse de başa çıkabilmiştik. Adam sürekli 'böhöhöyt' diye gülüyordu. Böhöhöyt ne be hahaha olur kikiki olur. Alp gülmekten kendini yerlere atıp arada bir ben anlıyor muyum diye yüzüme bakıyordu. Bu mu Napolyon'un uğruna savaşı durduracağı film. Belki de komik lakin ben anlamadığım için öyle bulmuyorum. Neyse. Alp sürekli burayı anladın mı burasını anlatayım mı diye sormasa belki anlayacağım en sonunda dayanamayıp Recep İvedik gibi; "Gonuşma layn!" demem ile Alp ipi koparmış gibi gülmeye başladı. Belki de Türklerin daha çok kullandığı sözcükle 'anırmaya'. O gülerken ben açtığımız serinin bir diğer bölümünü izlemeye koyulmuştum. Bu seride Recep İvedik bir yere gitmeye çalışırken cüzdan bulmuş onu sahibine teslim etmek için otele gidiyordu. Recep İvedik: Bu sorumluluk sahibi değil dediğiniz bu rakır gençliği bile zincirlen aha böyle dolandırıp da cüzdanına sahip çıkarken, sen çıkamıyorsun ya. Bu ne saçma hayat, bu ne serkeş hayat, bu ne dingil hayat ya? Bu ne kopuk hayat, bu ne manyak yaşam tarzı ya, bu ne bohem ya? Acilen kendine gel. Böyle yaşam olmaz. Otel sahibi: Valla ne desiniz haklısınız. Bu zamanda sizin gibi dürüst, namuslu bir insan bulmak gerçekten zor. Değil mi Emin? Otel müdürü: Evet efendim, kesinlikle haklısınız. Otel sahibi: Sizin bu iyiliğinizin altında kalamam. Ya mutlaka borcumu size bir şekilde ödemek zorundayım. Naçizane şu zarfı kabul ederseniz. Recep İvedik: Dilenciye sadaka mı veriyon koçum? Otel sahibi: Estağfurullah. Recep İvedik: Ben bunu insanlık için yaptım, para için değil. Sonuçta hala insanlık ölmedi. Otel müdürü: Ama Recep Bey... Recep İvedik: Gonuşma layn. Otel sahibi: Öyleyse otelimizde bir hafta misafir edelim sizi. Recep İvedik: Duymamış olayım... Duymamış olayım. Hiç sevmediğim teklifler bunlar. Otel müdürü: Recep Bey en azından otelde... Recep İvedik: Gonuşma layn. Topik. Kavuk. Dindük. Adam ol. Hadi bana müsaade. Daha 700-800 kilometre yol gidecem yayan. Otel sahibi: Kartımı buyrun lütfen, üstünde numaram var ne zaman istersen arayabilirsin kardeşim. Recep İvedik: Ne zaman istersem ararım ha. Otel sahibi: Ne zaman istersen arayabilirsin kardeşim. Recep İvedik: Her türlü ihtiyacımda ararım. Otel sahibi: Ne zaman istersen. Recep İvedik: Her türlü durumda bir telefon uzağımdasın. Otel sahibi: Tamam. Recep İvedik: Muhsin Başaran koçum benim. Hadi Allaha'a emanet olun. Otel sahibi: Güle güle. Uyumadan önce son duyduklarım bu oldu. Umarım Alp beni koltuktan kaldırıp odama kadar taşır yoksa güne berbat bir başlangıç yapmak zorunda kalıcam ve bu benim hiç istemeyeceği bir şey. .
|
0% |