@siren_
|
Selamün aleyküm ballarım İyisinizdir İnşallah...
(Kayra) . . . . . Devasa boyuttaki kalabalığın içinde yalnız kalan kimseyim ben. (Kayra) .......................
Kaybolduğunuz zaman ne yaparsınız? Bir pusulaya mı bakarsınız yönünüzü bulmak için ya da yoldan geçen birisine mi sorarsınız? Muhtemelen bu seçenekleri değerlendirirsiniz içinizde bende olsam öyle yapardım çünkü. Peki kendi içinizde kaybolursanız kime yol sorabilirsiniz? Pusulanın işe yarayacağını ya da başka birisinin size içinizdeki dar ve çıkmaz sokakları tarif ederek yol bulabileceğinizi sanmıyorum. Sora sora Bağdat bulunur derler ya peki sora sora dert ve onun çaresi de bulunabilir mi? Ya da hastalıklara ilacın iyi gelmesi gibi insana da iyi gelen bir şey var mıdır? Evet sanırım var. Sevgi.... İnsanın ruhunu sevgi iyileştirirmiş. Şu on yedi yıllık ömrümde bir kaç kez abilerim tarafından iyileştirilmiştim sevgi ile ama yarayı açan annem olduğundan derin izi hâlâ kalbimde saklı. Anneler kutsal meslek sahibi olan insanlardır hatta Peygamberimiz 'in 'Cennet annelerin ayakları altındadır' hadisi varken bu kelimenin ne kadar mühim olduğunu anlayabiliyorum. Lakin şu gerçeklikte var ki her doğuran anne olamaz. Benim annem bu kutsal görevi taşımayı hak etmiyor. Doğduğumuz da bile sırf vücudu sarkmasın diye bizi emzirmeyen o kadın annelik gibi kutsal bir mevkiyi hak etmiyor. Benim, doğdum doğasıyla bir annem vardı. O lakabı sonuna kadar hak eden birisi. Düştüğümde yaralarımı saran, beni ayağa kaldıran, ben uyurken gece gelip üstümü açıp açmadığımı merak eden, beni sarıp sarmalayan birisi... Boran abim... Ben doğduğumda henüz yedi yaşında olmasına rağmen annemin bakmadığı bana bakmıştı. İlk emzirme bebekler için çok önemli olmasına rağmen beni emzirmeyen o kadın yerine Boran abim orada doğum yapan kadınlardan birisine adeta yalvarmıştı sırf beni emzirsin ağlamayayım diye. İşte benim için anne oydu. Boran abimin anneliği o saatten itibaren başlamıştı. Birde babam vardı benim. Kahramanım.... Erim abim... Bu iki insan benim hayatımın merkezindeydiler ve bana doğurmakla anne baba olunmayacağını öğrettiler. Onlar bile sevgisiz büyümüşken ve sevginin ne olduğunu bilmezken bana sevgi gösterdiler. Acemiydiler, küçüktüler ama bizden vazgeçmediler. Erim abim dokuz yaşında toplamayı çıkarmayı okulda öğrenmek yerine mamamı hazırlarken koyacağı miktardan öğrenmişti. Benim babam da oydu işte. Biz beş kardeşiz, kardeştik daha doğrusu. İki hafta öncesine kadar öyle sanıyorduk ya da. Tan yeri ağrımadan kapımıza gelen bir mektupla bu sayı değişecekti sanırım. Mektupta yazanlar beni ürkütüyordu çünkü yazılanlara göre bir ablamız vardı. Babamın önceki evliliğinden doğan bir kız. Ablam... ........................ Resimim bittiğinde sulu boya fırçamı temizlemek için içi artık karışan renklerden simsiyah kesilen suya sokup salladım. Fırçanın ucundaki tellerin peçete ile nemini alıp kavanozuna geri koydum. Resmimin masada durup kuruması gerekiyordu. Tekerlekli sandalyemin kilidini açtıktan sonra lavaboya dökmek için bir elime boyalı suyu alıp ilerliyordum ki sandalyenin diğer kilidini açmayı unuttuğumdan ilerleyememiş elimdeki boyalı su yere düşmüştü. Çıkan kırılma sesi ile dudaklarımı dişledim. O kadın kırıkları be boyayı görünce yine delirecekti. Saniyelerin ardından kapının hışımla açılması ile bekleyiş sona erdi. Alev saçan gözleri ilk yaptığım eseri sonra da onu yapanı buldu. Kapının kolunu bırakıp hızlıca yanıma geldi ve çenemi tuttu. Anne yetmedi mi ruhuma kazıdığın yaraların. Seni içimde affetmem için bana bir şans ver... "Allah seni kahretsin yine batırmışsın her yeri. Mikrop herif bıktım sizden ölseniz de kurtulsam." Zorladım kendimi Boran abime sözüm vardı ağlamayacaktım bu kadın yüzünden. Tutamadım yaşımı sevmese de istemese de annemdi o benim. Bir insanın annesi niye çocuğunun ölmesi için dua ederdi ki? Çocuk hatalı bile olsa annesinin onu sevmeyi bırakmaması gerekmiyor muydu? Sol gözümden aşağı kalbimi yakan bir yaş süzüldü çenemdeki eline doğru. Ardından elini hızla çekip parmağına iğrenircesine baktı. Yapma anne canım çok yanıyor ne olur bana öyle bakma. "Anne özür dilerim. Yemin ederim bilerek olmadı. Ben temizlerim şimdi bak söz." Parmaklarında ki göz yaşımda olan gözleri bu sefer tekrardan beni buldu. Bakışları iğrenç bir şeymişim gibi. "Sakat halinle mi?" Yapma anne hayır. Senin için bu haldeyken bana böyle söyleme. Öldürme içimde ki seni. Hayallerimde güzel kal bari. "Defol gözüm görmesin seni. Akşam söyle Boran anneciğine de temizlesin şurayı." "Boran abime laf etme. Senin beceremediğin abiliği yapıyor diye kıskanıyorsun onu." Bakışları öyle karanlık bir hale büründü ki bu sefer bilincim kaybolana kadar sanırım kurtuluşum yoktu ondan. Yaralayacaktı sözleri. Öyle iğrenç güldü ki yüzüme doğru tiksindim ondan da ondan sevgi bekleyen kalbimden de. "Bak sen. Sana ne olmuş böyle sevgili oğlum. Hm?" Ağzına yakışmıyor oğlum kelimesi söyleme. Bir adım daha geldi üstüme. Sandalyemin kilitlerini kapattı kaçış ihtimalim yoktu şimdide imkansıza indirgendi. "Şuan abilerin burada yok neyine güvendin bu kadar. Sana soruyorum sıçan?" Kalbi gibi kara renkte olan tırnaklarını kıvırcık saçlarıma daldırdı. Önce okşar gibi üzerinde gezdirdi sonra birden diplerinden tutup geriye doğru çekti. Çenem havalandı acıdan dişlerimi iç içe geçecek şekilde birbirine bastırdım. Çenem titriyordu zangır zangır. Seni kendi içimde sonsuza kadar bitirmek için anne, son bir kez sormam gerekiyordu. İçimde ki anne sevgisi bekleyen çocuk için son kez ağzımı araladım belki de. "Neden anne? Hiç söylemedin ki beni sevdiğini. Sana yemin ediyorum bir daha seni rahatsız etmiycem, sadece neden? Neden beni, bizi sevmedin? Bir hatamız mı oldu sana bir şey mi yaptık bilmeden istemeden? Bunu söyle yeter. Sesimi bile duymazsın bana yeterli bir şey söyle. Neden?" Son sorum söylediklerimin ağırlığından fısıltı gibi olsa da çıkmayı başarabildi. Size yemin ediyorum saliselikte olsa gözlerinden o hüzün geçti. Yüzü durgun bir hal aldı. Söyleyecekleri mi ağırdı? Canımı yakmaktan vazgeçti sanırım onu bir daha rahatsız etmeyecek olduğumdan bu hakkı bana tanıdı. Sonradan mırıldanma gibi sesi duyuldu. "İstememiştim." İstememiştim. İstememiştim.. İstememiştim... "Neyi istememiştin?" Tereddütle sordum. Yoksa tecavüz mü edilmişti? Yakardım burayı da o adamı da. İyice asılan yüzü....ah lanet kalbimi sızlattı. Allah'ım ne olur düşündüğüm şey olmasın. "Sizi." Bu cevap yeterdi kalbime. Bitmişti annem. Annem değil umutlarım. İstenmeyen çocuklardık zorunluluktuk. Bizi doğuran bile istememişti. Ablam kabul eder miydi ki acaba? Zannetmem. Yerle bir olmuş sesimle devamını istedim. Neydi bizi ona zorlayan. "Peki ya seni zorlayan neydi buna? Madem istememiştin neden soğurdun. Hadi doğurdun diyelim bakmayacaksan verseydin yetimhaneye buna da razıyım." Fısıltı şeklinde devam etti. Gerçekten hissettim bu zorunluluktu. O da mağdurdu ama ona acımayanlardan hesap keseceğine masumlardan hesap kesmişti. Bizden... "Ben çocuk gelindim. Hiç istemedim ki evlenmeyi. Kendim daha büyüyemeden anne yaptılar beni." Dahasını anlatmadı. Anlatamadı ya da. Olsun. Sustu, sustum. Aslında suçlu o da değildi. Anladım. Nefreti bize değildi bizi ona zorlayanlardaydı. O da bilmiyordu ki anne sevgisini bize gösterebilsin? Hatalıydı hem de çok ama imkanı da yoktu. Sustum. Dedikleri öyle ağırdı ki içimde ona olan nefrette yerle bir oldu ondan sevgi dilenen çocuğun sesleri de. Bomboştum artık ona karşı. Devasa boyuttaki kalabalığın içinde yalnız kalan kimseyim ben. Üç kişilik ailem vardı artık. Ne bizi istemeyen anne ve babam ne de bizi terk etti bildiğim ikiz abilerim. Yalnızca üç kişiydi geriye kalan. Bir de ne olacağını bilmediğim ablam. ..................... Sungur'dan "-eveeet gençler. Logaritmanın tabanında tahtada göründüğü üzere bir şey yazmıyorsa bilin ki orada 10 vardır. Şimdi soruya dönelim logaritma 10 tabanında 1000 artı logaritma 10 tabanında....." Hocanın yüzü tahtaya döner dönmez yüzümü Han'ın tarafına çevirdim. Alttan alttan tenefffüste yemek için aldığımız lahmacunu tırtıklıyordu şerefsiz herif. Elimi bacağına uzatıp sımsıkı çimdikledim. Birden sırada sıçradı ve kendini elimden kurtarmak için geriye kaçtı. "Ananı sikeyim." Sınıfta ani bir sessizlik ve sonradan nükseden kalp krizi... Han sınıftaki bakışları umursamayıp bana doğru eğildi. Kulağıma yaklaşıp; "Ulan senin ben ananı şey yapmıycakmıyım oğlum. Bu sefer bittin sen pezevenk." Hoca elindeki tahta kalemini bırakıp hedefine kitlenmiş avcı edasıyla bakan bir şekilde konuştu. "Han doğru müdüre. Bu ne terbiyesizlik. Bu kaçıncı oğlum ben varım sınıfta. Hiç mi utanman arlanman yok senin?" Ardından yan tarafında kıs kıs gülen beni gördü. Hassiktir. "Derhal müdüre. İkinizde. Terbiyesizler." Arkamızdan kıkırdayan ergenlerle dolu sınıftan çıkıp artık daimi müşterisi sayıldığımız odanın önüne geldik. Han kapıyı tıklattı ve içeriden Müdürün sesi duyuldu. "İkizler?" Adam hissediyor abi işte diyorum size. "Biziz." "Gelin." Daha fazla bekletmeden kapının kolunu aşağı doğru indirip ittirdim. İçeride Erim abim ve müdür oturuyordu. Bakışlarım Han'a döndü o da bana bakıyordu zaten. Müdür eli ile önünü gösterdi. "Yine matematikçiyi mi delirttiniz?" Yapma hocam abimin önünde. Bizim götümüzden kan alıyor sonra. Çiçeklerden bahset böceklerden bahset. Erim abim tek kaşını kaldırarak bize baktı ve sonra da müdüre döndü. "Yine mi derken hocam?" Han alttan alttan kolumu çimdikledi. Sıçtık diyor canım ikizim. Müdür mendilini çıkarıp alnında ki terleri sildi. Abimden korkan insanlardandı o da. Tanıştırayım Erim Karakurt. Okulun sahibi, abim. Eğer onu bir kaç kelime ile özetleyecek olsaydım bunlar kesinlikle korkunç, asla gülmez, bakışıyla karşısındakini titretir olurdu. En büyük abi olmasından kaynaklanan üzerindeki yüklerle ayakta dimdik durması hep özendiğim bir davranışıdır. On sekiz yıllık hayatımda biz hariç birisine kendisini açtığını hiç görmedim. Gerçi bize açtığı kısmı da o kadar az ki. Gerçekten güldüğünü de görmedim mesela ama en imkansız olan onun ağlaması. Ömrümde onun bir damla göz yaşı döktüğünü görmedim. Yanında ağlayacak sırtını yaslayacak birisi yok belki de bundan kaynaklanıyor çünkü o da düşerse bizi toparlayacak kimse kalmaz. "Daha önceden matematik hocalarıyla anlaşmazlıkları olurdu Erim Bey bundan bahsetmiştim. Ama siz hiç merak etmeyin matematik hocaları süresiz izne ayrıldı bu onun son dersiydi. Yeni bir hocamız gelip başlayacak pazartesi günü." Aslında hiç gelmese de olur yormayalım kıymetli hocamızı. Abim başı ile onayladı ve ayağa kalktı. Az kelam daha etseydin kurban olduğum olmadı böyle. Müdür bize doğru dönüp ayağa kalktı masasından izin kağıdını alıp bilgilerimizi doldurdu ve bize uzattı. "Gençler eşyalarınızı toparlayın sınıftan abimiz sizi almaya gelmiş. İzin kağıdını da hocanıza verip çıkabilirsiniz." "Tamam hocam sağolun. İyi günler." "İyi günler." Müdürün odasından çıktığımızda Han ve ben abime döndük. Han; "Abi o eve götürmeyi düşünüyorsan boşuna gelmişsin." "Evet o eve gelmeyi bırak adımımı atmam." Abim kendinden taviz vermez bir şekilde bize baktı. Başka çare yoktu. Dizimi kırıp beyimin yanında oturacaktım. .................. Kayra🥺 Yıldıza basmayı unutmayın🙃
|
0% |