@siyahbaykuss
|
Kader, ön görülemez bir olaydı. Sen ne yaparsan yap yine kaderin istediği yere yolun düşerdi. Ne kadar kaderle zıtlaşıp, yollarını farklı yere çevirmeye de kalksan kaderin getirmek istediği yerde buluyordun kendini. Bende tam o durumdaydım. Tanımak istemediğim kişiyle kendi isteğimle evlenmiş ve evliliğimizde bir sorun olmasın diye uyum sağlamaya çalışırken buldum kendimi bir anda. Kenan süitin lavabosunda saçlarını yaparken bende saçlarımı hazırlamış, makyajımı yapıyordum. Sonra üzerime bu gece için hazırlanmış elbisemi giyip tamamen hazır olacaktım. Bugün balayının ikinci günüydü. Dün suyun içinde o kadar yorulmuştuk ki akşam yemeğimizi yedikten sonra ölü gibi uyuyakalmıştık. Nasıl yattıysak öyle kalkmıştık. Düğünden sonra dinlenmemize izin vermeyen Kenan’ın ailesiyle bu çok normaldi aslında ama bu konuyu Kenan’la aramızda sessizce kapatmıştık. Bugünde Kenan’la sabah yüzme dersimize devam etmiş sonra da birkaç saat yüzmüştük. Güneş tepeyi bulunca yanmamak için havuzdan çıkmış ve bol bol gezmiştik. Şimdi de Kenan’a göre yeni evli çifte yaraşacak şekilde bir akşam yemeği yiyecektik. Makyajımı yaklaşık kırk beş dakika gibi bir sürede yaptıktan sonra Kenan’da hazırlanmış bir şekilde çıkmıştı. Elbisemi elime alıp lavaboya gideceğim sırada elinde siyah kravatla önümde durmuş ‘’Sence taksam mı, takmasam mı?’’ diye soruyordu. Kısa süre düşündükten sonra ‘’Kendin bilirsin. Hangisiyle daha rahat edeceksen onu tak.’’ dedikten sonra Kenan elime siyah kravatı uzatıp ‘’Sen takar mısın?’’ diye sordu. Sorun şuydu ki ben en son kendime ortaokul lise zamanlarında kravat takmıştım. ‘’Şey, ben nasıl takılacağını hatırlamıyorum, uzun zamandır takmadığım için,’’ elimdeki elbiseyi bırakıp masanın üzerindeki telefonumu elime aldım. ‘’… ama telefondan hemen halledebiliriz.’’ diyerek Youtube’a girip en kolay yoldan kravat bağlama videolarını aratıp işime yarayacak olan bir videoya tıkladım. Videoyu izlerken ‘’Bu kadar uğraşmana gerek yok, olmadı takmam.’’ dediğinde bir şey dememiş videoya odaklanmıştım. Videoda ki kişi nasıl bağlayacağını gösterirken bir kere videoyu hızlıca videoyu ileriye sararak izlemiştim. Kenan’ın önünde durup elindeki kravatı alıp, boş kalan eline telefonumu vermiştim. Kenan’a yaklaşıp videodaki kişiyi taklit ediyordum. İlk önce kravatı boynunda geçirmiştim, geniş ucu sol tarafa gelecek şekilde yakasına yerleştirmiş ve uç kısmını iç yüzü görünecek şekilde yerleştirmiştim. Videodakinin dediklerine harfiyen uyarak bütün dikkatimi kravata vermiştim ve o an Kenan’la ne kadar yakınlaştığımızı fark edememiştim. En son kravatın kalın ucunu, önce oluşan ilmekten geçirip boynuna göre hafifçe sıktığımda fark edebilmiştim Kenan’la ne kadar yakın temasta olduğumu. Kenan’ın gözleri, gözlerim ve dudağım arasında ilmek dokurken ‘’Bitti mi?’’ diye kısık sesle sordu. Kenan’a yakın olmasam duyulamayacak bir ses tonuydu. Başımı onaylayarak ‘’Bitti.’’ dedim. Uzaklaşmam gerekiyordu, bu kadar yakın olmak özellikle benim için çok fazlaydı. Eşim olması fark etmezdi. Ne kadar tanıyordum ki Kenan’ı ben? Seviyor muydum? Bir sevgili şeklinde değildi. Etkileniyor muydum peki? Bir erkek olarak evet. Ayaklarıma bir çimento dökmüş misali ayrılamadım oradan. Kenan’ın bir kolunun belime sarılıp aramızdaki az mesafeye daha da aza çekerken gözlerim kendiliğinden kapanmaya başlamıştı. Resmen sözlerimle demesem de bedenimle öp diyordum. Kenan’ın sıcak dudakları, rujlu dudaklarıma değdi. Birkaç saniye böyle kaldıktan sonra dudakları hareket edip üst dudağımı öpmeye başladığında iç güdüsel olarak bende alt dudağını öpmeye başlamıştım. Aramızdaki tutku elle tutulur cinstendi. Dudaklarımız karışmış, boşta kalan ellerimden bir tanesi omzunda yer edinirken diğeri çoktan Kenan’ın sık, siyah ense saçlarının arasına karışmıştı. Kenan’ın belimdeki elleri sanki aramızdaki küçük milimlik mesafeyi daha da kapatmaya çalışıyordu. Öpüşmemiz tutkulu olsa da aynı zamanda da oldukça masumaneydi. Kenan’ın dili ağzımın içine girip dilimle temas ettiğinde gerçek dünyanın farkına varmıştım. Usulca dudaklarımızı ayırdım, ikimizde nefes nefeseydik. Ellerimi yavaşça öpülmekten şişmiş dudaklarıma koydum. ‘’Rujum…’’ Kenan, aramıza mesafe koymamıza izin vermedi. ‘’Şuan canım hiç akşam yemeğine gitmek istemiyor. Seninle burada hep kalabilirim.’’ Lafları tanımadığı biriyle görücü usulüyle evlenen kişinin laflarından ziyade bir aşığın laflarına benziyordu. Buradan uzaklaşıp aklımı toplamam gerekiyordu. Kenan aklımı çok karıştırıyordu. Aramızdaki mesafeyi Kenan’a rağmen açıp elbisemi yatağın üzerinden alıp hemencecik lavaboya kaçar adım gitmiştim. Beş adımlık yer bana elli adım gibi gelmişti. Lavabonun kapısını kapatıp, sırtımı kapıya dayadım. Elimi göğsüme doğru koyup kendimi sakinleştirmeye çalışıyordum. Yoksa kendimi kalp krizinden hayatını kaybedecek hasta gibi hissetmeye devam edecektim. Yaşadığımız şeylerin etkilenmeye bağlı yaşandığının gayet farkındaydım. Ergenliğe yeni girmiş genç kız değildim sonuçta ama ilk defa bu kadar yüksek duygular yaşıyordu bedenim. İlk yaşadığım durumlarda da nasıl davranmam gerektiğini çözememiştim daha. Kenan’la evlenmeyi kabul ettiğim gün, evlendiğimizde ona evet dediğimde de zaten biliyordum ama içinde yaşaması gerçekten çok farklıydı. Asla korkunç değildi ama gittiğin yolda bir bilinmezlik korkunç olabiliyordu. Beyaz, midi boy elbisemi dikkatle giymiştim. A yaka kesim kavisli bir şekilde duruyordu ve göğüs dekoltesi vermese de göğsümün dolgunluğunu lavabodaki aynadan görebiliyordum. Elbisenin etek uçları tülden çiçeği andıran şeylerle bezeliydi ama asla kaba durmuyor oldukça zarif duruyordu. Ayakkabı olarak da beyaz ince topuklu stiletto giymiştim. Rujumu sürdükten sonra sarı saçlarımı elimle son defa şekillendirdim ve hazırdım. * Mekanın içeriye girdik. Bulunduğumuz otele çokta uzakta sayılmayan gayet güzel bir mekandı. Beyazın ağırlıkta olduğu mekanda siyah mumlar oldukça dikkat çekiciydi. Kenan’ın yardımıyla sandalyeye oturdum, o da karşımdaki sandalyeye geçmişti. Bizim oturmamızla garson gelmiş ve menüyü önümüze bırakmıştı. Burası deniz ürünleriyle meşhur olmuş ünlü bir yerdi. Açıkçası durumumuz buraya yeter miydi bilmiyordum. Balayı otelimiz, süitimiz, şuan bulunduğumuz restoran… Orta halli insanların gidemeyeceği bir yer değildi kesinlikle ama hepsine 2 gün içinde gideceklerini sanmıyordum. Özellikle daha yeni düğün yapan kişiler için. Kenan’ı küçük düşürmek istemiyordum ama merakımı da gidermem gerekiyordu. ‘’Kenan, buraya durumumuz yeter değil mi?’’ Menüden başını kaldırıp bana baktı. ‘’Şuan bunları konuşmak istemiyorum. Sadece âna odaklanmak istiyorum.’’ ‘’İçimin rahat etmesi için söylemen gerekiyor ama.’’ Bu konu hakkında konuşmaktan bıktığını gösterircesine oflayıp ‘’Merak etme karıcım, karıma burada ağırlayacak kadar durumum iyi çok şükür.’’ dedi. Kenan’ın tavırlarından yola çıkarak bu konuyu daha fazla uzatmak istemedim. Menüyü elime alsam da garson geldiğinde Kenan’la benzer şeyler sipariş etmiştim. Balık, şarap ve mezeler gelinceye kadar ikimizde sessizdik. Ben etrafı izlerken, Kenan da beni izliyordu. Sessizliği ilk Kenan bozdu. ‘’Nasıl hissediyorsun?’’ ‘’İyiyim, sen?’’ bunu öylesine cevaplamıştım. Çünkü nasıl hissettiğimi bende bilmiyordum. ‘’Bende iyi hissediyorum.’’ İkimizde sustuk ve yemeğimize odaklandık. Kırmızı şaraptan ömrümde hiç içmemiştim, alkol oranını da bilmiyordum. İlk defa içen biri için beni çarpabilir gibi geliyordu. Şaraba tereddüt gözle baktığımı gören Kenan ‘’Ne oldu sorun mu var?’’ diye sordu. ‘’Sarhoş olur muyum ya da beni çarpar mı diye tereddüt ettim sadece.’’ ‘’Ben buradayım, rahat olabilirsin.’’ ‘’Geceyi mahvetmek istemiyorum.’’ ‘’Saçmalama.’’ dediğinde sessiz kalmıştım. Bizim baş başa yalnız kalışımızın ikinci günüydü. İkimizde nasıl davranacağımızı birbirimize karşı bilemiyorduk. Kırmızı şaraptan bir yudum aldım. Ekşili, acılı mayhoş bir tat almamla yüzümü buruşturdum. Tadı alıştığım tatlara benzemiyordu. ‘’İlk önce tadı kötü olabilir ama sonra alışırsın.’’ Bakışlarımı bardaktan alıp Kenan’a doğru çevirdim. Kenan’ın durumumdan eğlenir gibi bir hali vardı. ‘’İnsanlar bunu nasıl içiyor.’’ İçen onca kişinin bir bildiği muhakkak olmalıydı. ‘’Zevk meselesi ama ilk içtiğin için biraz farklı gelmiş olabilir.’’ Başımı salladım. Kenan içinde patlıcan bulunan mezeden bir çatal alırken ‘’Birbirimiz hakkında çok bir fikir sahibi değiliz, farkında mısın?’’ dedi. ‘’Nasıl yani?’’ diyerek alışmaya çalıştığım şaraptan bir yudum aldım. ‘’En sevdiğin renk ne?’’ Şimdi ne demek istediğini anlamıştım. Birbirimiz hakkında ufacık şeyleri bile bilmezsek nasıl aynı evin içinde olabilirdik ki? ‘’Mavi, senin?’’ ‘’Lacivert.’’ dediğinde ‘’Fenerbahçeli misin?’’ diye sordum. ‘’E tabi ki, sen hangi takımlısın?’’ diye sordu. ‘’Beşiktaşlıyım, takip ederim ama koyu bir taraftarı değilim.’’ ‘’İkisi bir arada nasıl oluyor?’’ diye güldü. Bende gülerek omuz silktim ve ‘’Bilmiyorum.’’ dedim. Kanıma karışan alkol beni daha rahat biri yapmıştı. Kenan’la konuşurken düşünmüyor, içimden geldiği gibi konuşuyordum. Birbirimiz hakkında ufak detayları bile öğrenmeyi çalışırken ikimizde tasasız ve dertsizdik. Sanırım özellikle ben. Alkol beynimi uyuşturmuştu. ‘’Pekiiii,’’ dedim kelimenin sonunu uzatarak ‘’bu hayatta en korktuğun şey ne?’’ diye sordum. Kenan’ın gülümser surat ifadesi ciddi bir hal aldı. ‘’Sevdiklerimi kaybetmek.’’ Babamın hastaneye kaldırışı ve annemle olan tartışmamızı hatırladım. Dizimi masaya dayayıp elimin tersiyle yüzümü destekleyerek diğer elimle de alkollü bardağı tutmaya çalışarak ‘’Biliyor musun? Bende çok korkuyorum… Babamın hastaneye kaldırışı gitmiyor gözümün önünden.’’ dediğimde bardağı tutan elime dokunarak ‘’Senin suçun değildi.’’ dedi. ‘’Benim suçum aslında.’’ Kenan’ın sonraki dediklerini çokta anlamamış bir elimle desteklediğim elimde ağırlaşmış kafamı tutmaya hali kalmamış gibiydi. ‘’Kusacağım sanırım.’’ diye mırıldandığımda ne ara kalktık restorandan çıktık bilmiyorum. Kenan’ın en son söylediği şeyi hayal meyal hatırlıyordum. ‘’Sana böyle bir gece de alkol veren aklıma sıçayım.’’ |
0% |