@siyahbaykuss
|
Bugün annemin altın günü vardı. Onun için eve katkı benim içinde tamamen boş bir şeydi. Kesinlikle saygı duymamazlık gibi bir söz konusu değildi sadece eve katkı olduğunu düşünmüyordum. Çünkü eline geçen toplu para zaten bir günde hazırladığın yiyeceklere gidiyordu. Hele hele krizin olduğu şu zamanlar olacak şey değildi bana göre. Tek güzel şeyi sosyal faaliyet açısından iyiydi. Araya soğukluk girilmesine izin verilmiyordu. Daha evleneli 1 seneye yakın olan ablam ise yardıma gelmişti. Onun böyle şeylerde gözü yoktu ama kalabalık ortamları severdi. Sohbeti güzeldi, benim aksime. Ben ise kalabalık ortamda ne yapacağını bilemeyen o dut yemiş bülbüle dönen kızlardan sadece birisiydim. İçerideki komşuların sohbeti ve kahkahaları mutfağa kadar gelirken bende ablama, babamın birkaç gün önce konusunu açtığı görücü meselesini açmıştım. Aslında daha o an diyebilirdim arayıp ama yeni evli sayılırlardı. Öyle zırt pırt aramaya ablam olsa bile utanırdım. Ablam şaşırmıştı. Çünkü babamın böyle işlere girişmek istemediğini o da ben gibi bilirdi. ‘’Açmadı mı bir daha konusunu?’’ ‘’Zaten daha 2 gün oldu abla konuşalı,’’ diyerek önümdeki fincanlara çay dolduruyordum. ‘’Babam böyle bir konuyu açtıysa peşini öyle kolay bırakmaz annem gibi değildir o... Hiç değilse sen bu çocuğu görene kadar.’’ Aslında ablam söylediklerinde haklıydı. Bende biliyordum bunu ama nedense kabul etmek istemiyordum. 22 yaşına yeni basmış KPSS’ye hazırlanan hemşire adayı bir genç kızdım. Hayatımda aşık olabileceğimi de düşünüyor değildim. Herhalde aşk meşk olaylarına en son ortaokul yada lise dönemlerinde yaşamıştım. O saçma sapan hissi de ergenliğin o coşkun hormonları sayesinde aşk sandığımı çok iyi biliyordum tabi ki de. Eninde sonunda görücü usulu ile evleneceğimin de farkındaydım. Tabi ki de sadece bu kadar erken beklediğim bir şey değildi. Çünkü bu dönemin erkeklerin gram güvenim yoktu benim. Hepsinin işi gücü menfaat çıkar peşindeydi. Hiç değilse herkes tarafından takdir edilen bir kişi ile evlenmek daha mantıklı geliyordu bana. ‘’O zaman da ümit bağlarlar diye korkuyorum abla.’’ Bu da işin diğer yanıydı tabi. Ablam tam ağzını açıp cevap verecekken annemin salondan sesi duyuldu. ‘’Nerede kaldı bu çaylar?!’’ diye seslendi. Çay tepsisini elime alırken ‘’Geliyor!’’ diye seslendim içeriye doğru. Kadınlara çaylarını dağıttıktan sonra boş bulduğum bir sandalyeye oturuvermiştim. Birkaç dakika sonra ablamda yanımdaki sandalyeye kurulmuştu. Kadınlar konuşurken dikkatimi onlara veremiyordum. Bazen dikkatimi çeken şeyler olmuyor değildi hani. Beni de cezbediyordu bazen kim kimle kaçmış, kim kimle evlenmiş falan. Hiç diyemezdim ilgilenmiyorum diye. Bende içimde nefis taşıyordum işte, bazen bende nefsimin kurbanı olabiliyordum. Birden bire konunun ne ara geldiğini fark etmediğim evlilik hayatına gelmişti. Sorun evlilik hayatında değildi, sorun evlilikte cinsel hayattı. Kadınların her eşiyle verdiği ayrıntı beni utandırmaya başlamıştı. Sanki ben yokmuşum gibi konuşmaları da cabasıydı. Tabi ki de biliyordum ama bu konulara yabancı olduğumda apaçık bir gerçekti. ‘’Benim herif kırmızıya dayanamaz, görünce azmış boğa gibi olur aynı.’’ diyen Feryal Yenge’ye inanamıyormuş gibi bakmak istesem de gözlerimi halının desenlerinden çekememiştim. ‘’Erkeklerin kırmızı çizgisidir.’’ diyen ablamda kendince espri yapmasıyla kadınların gülmesi bir oldu. ‘’Hahaha hanımlar! Sizinkiler yine hafifmiş. Ben konuşurdum da burada bekar kızlar var.’’ diyen kişide yan komşumuz Fatma Abla’ydı. Daha fazla kalamayacağımı anlayınca ‘’Lavaboya gidiyorum iki dakikalığına,’’ diyerek oturduğum sandalyeden kalktım ve hızlı adımlarla salondan çıkmıştım. Arkamdan Nurdan Yenge’nin ‘’Utandı kız,’’ demesi de cabasıydı üstelik. Kadınlar gerçekten özel hayatlarını ulu orta seriyorlar mıydı ya cidden? Genelde altın günü olduğu zaman evde olmazdım. Okulda veya ders çalışıyor olurdum ama bugün anneme yardım edesim gelmişti. Ablamda evlendikten sonra hem altın gününe yardım hem de maksat birbirimizi görmek olunca durmak istemiştim. Beyaz tenimden dolayı her an kızarmaya meyilli olan yanaklarıma soğuk suda ıslattığım ellerimle dokununca bir rahatlama gelmişti birden. Lavaboya gelmişken mesanemi de boşaltmadan olmaz diye düşünüp tuvalete de uğramıştım. Salona girince çok şükür konu değişmişti. Oturduğum sandalyeye tekrar oturup tabağımı önüme çekmiştim. Kalan sarmalardan birkaç tane ağzıma atmış çiğniyorken ‘’Okulun bitti dimi Leyla?’’ diyen Selma Yenge’yi duyduğumda ağzımda kalan yudumumu yutup ‘’Üniversite bitti şimdi devlette çalışmak için KPSS sınavına giricem.’’ diyip bildiğinden emin olduğum eğitimim hakkında bilgi vermiştim. Benimle aynı yaşta kızı olan Selma Yenge ‘’Bir kısmet yok mu?’’ dediğinde ona senin kızın kısmet bulunca ilk iş kendime kısmet bulmak olacak demeyi çok istesem de annem bunun acısını benden daha sonra çok pis çıkaracağını düşündüğümden susmuştum. ‘’Nasip kısmet işi değil mi bu?.’’ dedi annem. ‘’Kız hayırlı birisi mi var yoksa?’’ ‘’Bir şey yok kız, nasip kısmet işi bunlar.’’ diyen annem olayı kapatmaya çalıştı. Kime neydi anlamıyorum benim evlenip evlenmem. Evlenenler çok mu mutluydu şimdi? Hayır yani, mutluluğun formülü evlenmekte miydi? Erkeğin kaybı da oluyordur illa ki ama bir kadının kaybından daha fazla değildi. İlk önce doğduğumuz evden ayrılıyorduk, soy ismimiz değişiyordu, tam tanımadığımız bir kişi ile yuva kurmak isteniyordu bizden. Bir evin sorumluluğu kadında oluyordu tamamen. Çok büyük sorumluluk biniyordu kadının üzerine. O yüzden kesinlikle ekonomik özgürlüğümü elime almadan evlenmek istemiyordum. İsterse çok iyi olsun, isterse çok zengin olsun umurumda bile değildi benim için. Ablam ayağa kalkıp televizyondan oynak bir şarkı açarken ‘’Oturmaya mı geldik hanımlar?’’ dediğinde bende dahil herkes ayağa kalkıp göbek atmaya başlamıştık. Birkaç saat göbek atıp kurtlarımızı attıktan attıktan sonra altın günü bitmişti. İnsanlar ekonomi yüzünden altından paraya geçtikleri için herkes paralarını verip sonraki gidilecek kişiyi bildiklerinden emin olduklarına bile bile yine emin olup randevulaşmışlardı. Ablamla ben mutfaktaki dağınıklığı topluyorduk, annemde salonu toplayıp elektrikli süpürge çekiyordu. Annemin işi bizden biraz erken bitse de toplam 2-2,5 saat süren toplama işi bitmişti. Akşam yemeğine kalmayan ablamı da eniştem almıştı. Ablam kapıdan çıkmadan ‘’Gelişme olursa haber edersin.’’ deyip sanki hiç görüşemeyeceğiz gibi sarıldık birbirimize. Tabi kolay olmuyordu. Yaklaşık 21 senelik aynı evi, odayı paylaştığım ablamın sanki el kızıymış gibi azıcık durup gitmesi bana koyuyordu. İşte bu yüzden erkeğe daha kolay geliyordu evlenmek. Düşüncelerim biraz cinsiyetçi bunun farkındaydım ama böyle düşünmekten de kendimi alıkoyamıyordum. Günün bittiğini haber alan kardeşim eve damlayınca ‘’Off karnım çok acıktı. Sevmiyorum bu altın günlerini.’’ deyip isyana başlamıştı hemen. Annemle kardeşimin bu tepkisine gülmüştük istemsizce. Dışarı çıkmak için kendince yaptığı saçını elimle dağıtırken ‘’Eve gelince de fazladan kalan yemekleri mideye göndermek kolay oluyor tabi sıpa!’’ demiştim gülerek. Eliyle elimi itip ‘’Ya abla! Bu saçı yapmak için ne kadar zaman harcıyorum haberin var mı senin?’’ demesi çokta umurumda olmadı açıkçası. Akşam olmuştu, bu saatten sonra çıkmasına babam izin verse de annem izin vermezdi. ‘’Hadi hadi çok konuşmayın.’’ Annemin sözünü dinleyip kardeşimle şakalaşmayı kesmiştim. Babam eve gelince sofra hazırlığına girişmiştik. Dünden kalan yemekler birde günden kalan yemekler bize artı bir şey hazırlamayacağımızı gösteriyordu. Sofraya oturulmuş yemekler yeniyordu. Önümde mideme gönderilmesi gereken bir çorba vardı ama canım hiç istemiyordu. Kaşığımla çorbadan bir ileri bir geri hareketler yaparken babamın sesiyle refleksle başımı kaldırıp babama bakmıştım. ‘’Düşündün mü kızım dün ki konuştuklarımızı?’’ ‘’Baba ben dün ki söylediğimin arkasındayım. Hedeflerim var üniversiteyi bitirmekle olmuyor hiçbir şey.’’ Kafası karışan Semih ‘’Noldu ya?’’ demesi sofrada boş laf gibi geldi bir an. Şuan önemli kelimeler babamın ağzından çıkacaktı bana göre. ‘’Ne sanıyorsun kızım sen o çocuğu? O eve kapan çocuğuna bak diyen birisi değil. Ben öyle bir baba mıyım ki, seni öyle birisiyle evlendirmeye kalkacağım? Boşuna mı okuttuk kızım biz seni?’’ Babam dediklerinde haklıydı ama içimde ki kişiye bunu anlatamıyordum kesinlikle. Bilmediğim yolda yürümek istemiyordum. ‘’Baba öyle mi dedim ben şimdi?’’ ‘’Kızım dediklerinden bunu anlıyorum ben. Okuman için emek verdik biz, gün gelir istediğin bir kişi olursa ezilme, ezdirme kendini diye. Şimdi bile bile ezdirir miyim seni?’’ Babamın sözleriyle gözlerim dolmuş, her an hıçkırarak ağlayacaktım. Gözlerimi önüme konulan çorbadan ayıramıyordum. Babamın karşısında suçlu çocuklar gibi kıvranıyordum. Kendime bile itiraf edemesem de babam dediklerinde kısmen haklıydı. Babamın beni öyle bir kişiyle evlendirmek isteyeceğini düşünmüştüm. Tanımıyordum ki adamı düşüncelerimde haklılık payım vardı kendimce. ‘’Baba benim ağzımdan öyle bir şey mi çıktı şimdi?’’ ‘’Ağzından çıkmasa da o aklında bunların olduğunu bilmiyor muyum kızım senin?’’ Son anda pes etmişlikle ‘’Peki baba bir şans vermek adına tanımak için görüşeceğim çocukla?’’ dedim. Kavga etmeye de tartışmaya da mecalim yoktu. Böyle konularda anneme ne kadar karşı çıkabiliyorsam babama da o kadar çıkamıyordum. Merhaba arkadaşlar :) Wattpad'in yokluğunda buraya geldim. Bundan öncesinde de Dream isimli uygulamada da yazıyorum. Aynı kullanıcı ismimle. Birikmiş bölüm sayım var o yüzden ilginize göre bölümlerim sıklıkla gelecek. İyi okumalar, oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın <3 |
0% |