@siyahbaykuss
|
Saç diplerimde yumuşak dokunuşları hissetmemle uyandım ama gözlerimi açmak biraz zor olmuştu. Burnumun dibinde gıdıklandırıcı bir etken fark ettiğimde Kenan’ın hafif kıllı göğsüyle karşılaşmıştım. İkimizde birbirimize dönmüş bir vaziyette sarılıyorduk ve yüzüm Kenan’ın göğsüne doğru dönmüş bir vaziyetteydi. Sahi biz ne ara bu kadar yakınlaşmıştık? Babama evlenmemek için diretmelerimi hatırlamasam aramızdaki evliliği aşk evliliği olarak tanımlardım ama değildi. Bizim aramızdaki çekim tamamen cinseldi. Yüzümü, Kenan’ın yüzünü görebilecek kadar yukarıya kaldırdığımda Kenan’ında gözleri benim üzerimdeydi. ‘’Günaydın,’’ diyerek dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu. Sesi hafif hırıltılı çıkıyordu. Uyanalı çok olmamıştı demek. ‘’Sana da günaydın,’’ diyerek Kenan’ın kollarının altından çıktım ama Kenan ondan uzaklaşmama izin vermeyerek belimden tutarak kendisine doğru çekmişti. Pijamamın üstünden bile Kenan’ın güçlü, baskın ellerini net bir şekilde hissedebiliyordum. Çok şükür gece duşumu alıp geceliklerimi giyip öyle yatağa girmiştim. Kenan, boynuma öpücükler kondurmaya başlayınca gülerek ‘’Hayır, hayır.’’ dedim. Sözlerimle engellemeye çalıştım ama dinlemedi. Kollarının altından güçlükle çıkıp Kenan’ın karnına doğru oturdum. Bu davranışım Kenan’ın hoşuna gitmişti. Kollarını başının altına almış, gülümseyerek beni izlemeye başlamıştı. Bende gülümseyerek ‘’Ne oldu?’’ diye sordum. Omuz silkmekle yetindi. ‘’Hadi kalkalım, benim karnım çok acıktı.’’ diyerek Kenan’ın çıplak göğsünü baş parmağımla dürttüm. ‘’Kalkalım bakalım, karımın karnını doyuralım.’’ diyerek aniden kalkmış ve ne ara olduğunu bilmeden omzuna almıştı beni. Kendimi kahkaha atmadan tutamadım. Gülerek Kenan’ın pürüzsüz sırtına acıtmayacağını umduğum şekilde vurarak ‘’İndir beni! Kendim yürüyebilirim.’’ dedim ama Kenan beni dinlemedi ve ikimizi de banyoya atmıştı bile. * Altı ay çabuk geçmişti. Ne ara tanıştık, evlendik ve şuan bu durumdayız bilmiyordum. Zaman çok hızlı akıyordu. Kenan’layken, ona ayak uydururken onu seviyor muydum bilmiyordum. Bir insan olarak tabi ki seviyordum ama aşık mıydım? Sanırım bunu konuşmak için çok erkendi. Duştan bornozumla çıkarken Kenan’da beline sardığı havluyla arkamdan beni takip ediyordu. Bir anda belimden tutarak kendisine doğru çekip bedenimi ona doğru döndürdü. Bazen ana kendimi kaptırsam da bazen de böyle anlarda utancımdan Kenan’dan başka her yere bakma isteğimi durduramıyordum. Bornozumun yün kemerinden tutup aramızdaki boşluğu en aza indirerek ‘’Dışarıda kahvaltı edelim mi? Sonra bir sinemaya gideriz istersen ya da lunaparka, sen nasıl istersen?’’ diye sordu. ‘’Peki, olur.’’ diyerek başımla onayladım. Kenan aramızdaki boşluğu sıfıra indirgemek üzereyken gülerek onu itip kendimi giysi dolabının önünde kıyafet seçerken bulmuştum. Evlenmeden önce cinsellik için aşk gibi önemli bir duygunun olması gerektiğini savunurdum ama evlendikten sonra bedeni sevmek yeterli geldiğinin farkındaydım. Kenan’ı duygusal olarak seviyor muydum emin değildim ama bedenini seviyorum. Yemekten sonra sinemaya da gitme ihtimalini de düşünerek rahat olması adına üzerime kalp yaka, ekru fitilli bluz altıma da mavi, düz paça, yüksek bel bir kot pantolon giymiştim. Saçlarımı da kurutma makinesiyle kurutarak salık bırakmıştım. Benim hazırlanmam bittiğinde Kenan’da yatak odasını toplamış beni bekliyordu. Beyaz çantamı omzuma takıp evden çıkmış, arabaya bindik. İlk önce Nilüfer’de bulunan bir kahvaltı mekanına gittik. Buraya gelmemiz bana sebepsizce Kenan’la Cumalıkızık’ta ki ilk kahvaltımızı hatırlatmıştı. O zaman ailelerimizin isteğiyle buluşmuş iki bireydik, şimdi ise evliyiz. Kahvaltılık menülerimizi beklerken dün akşam konuşamadığımız konuyu açmanın tam sırası diye düşündüm. ‘’Kenan, dün akşamki sohbetimizi hatırlıyor musun? Hani yarım kalmıştı.’’ Başıyla onaylayarak ‘’Evet, hatırlıyorum.’’ dedi. ‘’Ne düşünüyorsun?’’ ‘’Kütüphanede çalış ama ben evdeyken evde olmanı istiyorum.’’ dediğinde anlam verememiştim. ‘’Vardiyalı çalışıyorsun zaten ama yemek için diyorsan sen gelmeden yemek hazır olur.’’ diyerek yapıcı olup, çözüm bulmaya çalışmıştım. İşten aç ve yorgun geldiğinde tabiî ki de hazır yemek istemesi gayet doğaldı. Masanın üzerinde bulunan sol elimin üzerine elimi koyup alyansımın ve tektaşımın bulunduğu parmağımda hafifçe parmaklarını gezdirirken ‘’Yemekleri boş ver. Gerekirse her gün dışarıdan yemek yeriz, onda sorun yok. Sadece eve her gelişimde seni görmek istiyorum.’’ dedi. ‘’Gececi vardiyası da mı buna dahil? Çünkü o gün sabahları evdesin.’’ Ben mi çok duygusuz bakıyordum yoksa olması gereken bu muydu, bilmiyordum. Onu da anlamaya çalışıyordum ama nisan ayındaydık ve KPSS sınavı temmuz ayında olacaktı. Altı ayım zaten düğün hazırlıklarıyla geçmişken nasıl ders çalıştığımı bile bilmiyordum. Başını onaylayarak bir şey dememişti. Mantıken gececi vardiyasında da evde olacaktı. ‘’Kenan üç ayım kaldı. Azıcık tolerans göstersen, destek çıksan... Sana bütün gün orada olacağım demiyorum zaten ama bu üç ay benim için çok önemli. Anlıyor musun?’’ ses tonum oldukça yapıcıydı. Kenan’ın neden böyle davrandığını anlayabiliyor ama mantığıma oturtamıyordum. Evli çiftlerde aile sıcaklığı oldukça önemliydi ve biz daha yeni evliydik. Büyük ihtimalle kendisinin de evliliğe alışabilmesi için yapıyordu bunu. Bazı erkeklerin iş yorgunluğuyla eve geldiklerinde üzerindeki yorgunluğu atmak için eşlerinin sıcak gülümsemesine, varlığına ihtiyaçları vardı. Ama bu eşlerini seven erkekler için uygundu, Kenan için değil. ‘’Zaten sana destek oluyorum. Her zamanda olacağım ama evlilik karşılıklı fedakarlık istemez mi? Senden ev işlerine dair bir şey istemediğimi söylüyorum, sadece ben evdeyken sende evde ol diyorum.’’ Günümüzü mahvetmek istemiyordum çünkü daha günün başındaydık. Kenan’ın tam huyunu çözemesem de balayına gidişimizde ki gibi olsun istememiştim bu yüzden alaya alarak ‘’Evde tek korkar mısın yoksa bensiz?’’ diyerek gülmeye başladım. Bu tür huylarım çok yoktu aslında ama bazı şeyleri birimizden biri alttan alırsa daha iyi olur diye düşünerek hareket etmiştim o an. Kenan bu tepkime karşılık başını eğerek gülmeye başlamıştı. Siyaha çalan koyu saçları da başını eğmesiyle birkaç tutamı alnına düşmüştü. Gülerek ‘’Evet, çok korkuyorum. Lütfen benimle kal.’’ dedi. Karşılıklı gülüşlerimiz devam ederken garson yiyeceklerinde içinde bulunduğu iki tane uzun tabaklarımızı önümüze koymuştu. Yanında bulunan diğer garsonda çay bardaklarımızı koyup kısa bir zaman içinde de içinde çay bulunan çaydanlıkta gelmişti. Kenan vakit kaybetmeden çay bardaklarımızı doldururken bende balayından edindiğim alışkanlıkla tabağımda bulunan yumurtamın sarısını ve beyazını ayırıp beyaz kısmını Kenan’ın tabağına koymuştum. Balayına kadar yumurtanın beyazını ya israf ederdim ya da evdeki bireylerden illa biri yerdi. Şimdi de o görevi büyük bir istekle Kenan üstlenmişti. Az önceki kısa çaplı tartışmamızı ikimizde unutarak neşeli bir şekilde kahvaltımızı etmiştik. * ‘’Animasyon izleyelim.’’ ısrarlarıma Kenan başını olumsuzca sallıyordu. ‘’Çocuk musun Leyla? Güzelim korku, gerilim filmleri varken animasyon ne demek?’’ diyerek beni kınamıştı. Kenan’la sinemaya gelmiş ve film arıyorduk. İlk izlediğimiz Kutsal Örümcek filminin temasından daha farklı bir tema arıyordum. Hem farklı hem de beynimizi yormayan. Ben Meraklı Kedinin On Yaşamı filmini izlemek isterken Kenan’da Nûfer isimli afişinden cin temalı bir film olduğunu anlayabiliyordum. ‘’İlk gittiğimiz filmde onun gibiydi hatırlıyor musun? Şimdi benim dediğime gidelim.’’ Birkaç dil dökmemden sonra sonunda kabul edebilmişti. Meraklı Kedinin On Yaşamı’na girmeye karar verdik. Filmin konusuna bakmadan önce aklıma okuduğum Kedi isimli hikaye gelmişti. Orada da bir kedinin sokakta yaşayan bir kediden ev kedisi oluş hikayesini anlatan güzel bir hikayeydi. Onun sonu acıklı bitiyordu ama eminim izlediğimiz film öyle olmazdı. Bu filmde, dokuzuncu canını da kaybedince eski hayatına geri dönebilmek için yeniden şans isteyen şımarık bir kedinin hikayesini anlatıyordu. Gayet eğlenceli duruyordu. Film başlamadan önce yan yana bulunan kırmızı koltuklarımıza elimizde patlamış mısırlarla gelmiştik. Açıkçası bizim gibi çocuksuz gelen kişiler azınlıktaydı ama bu beni etkilememişti. Tamamen filme odaklanmaya karar vermiştim. Filmin ilk yarısı bitip tuvalet molası verildiğinde bakışlarım Kenan’a çevrildi. Kendisi filmi izlese de sanırım animasyon türü onun için değildi. Bu da sonuçta bir deneyim, aktiviteydi. Başımı ona doğru çevirip‘’Sevmedin mi?’’ diye sordum. ‘’Sevdim de aklıma burada olduğumda başka bir şey geldi.’’ ‘’Ne geldi?’’ diye sordum merakla. Başıyla ön koltuğumuzdaki aileleri göstererek ‘’Buradaki aileleri görünce aklıma gelecekte bizde böyle olur muyuz acaba? Sen, ben ve bizden bir parça.’’ konuşurken sesi sonlara doğru kısılmıştı. ‘’Bu konuyu konuşacaktık ama erken olduğunu dile getirmiştin hatırlıyor musun?’’ diyerek hatırlatma çabasında bulundum. O zamanki düşüncelerimle şimdiki düşüncelerim aynıydı. Çocuk istemiyor değildim, sadece daha çok erkendi. Mesleğimi bile tam elime alıp icra edememiştim. ‘’İlla olacak ama değil mi?’’ ‘’Nasip.’’ Konuyu kapatmak için elimdeki mısırla içeceğimi Kenan’a verip ‘’Ben lavaboya gidiyorum.’’ diyerek oradan uzaklaştım. Kenan zeki bir adamdı oradan neden uzaklaştığımı eminim anlamıştı. |
0% |