Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm_ Varis?

@sonbahar_ayazi

Aşşağıdan gelen homurdanma seslerini umursamadan eşyalarımı toplamaya devam ettim.

 

Bugün gölde yüzmeye gidecektik. Ve tabi ben yine geç kalmıştım.

 

Elimdeki çantayı sırtıma taktıktan sonra odamdan çıktım.

 

Aşşağı kata merdivenlerden inerken saçlarımı toplamaya çalışıyordum.

 

Saçlarım gereğinden fazla uzundu, ama seviyordum. Onları kesmek hiç aklımdan geçmemişti.

 

Aşşağı indiğimde Emily ve Sendy oradaydı. Annem onları içeri almış olmalıydı.

 

Emily ve Sendy sınıf arkadaşlarımdı yaklaşık 8 senedir birlikte okuyorduk.

 

Ne demişler, Lise arkadaşları ölümsüzdür.

 

" Diana gelmiceksin sandık."

 

Aralarında tek araba kullanmayı bilen kişi olduğum için bi nevi bana katlanmak zorundalardı.

 

" En sonunda ben sürücektim arabayı "

" Ne abarttınız alt tarafı 2 saat haydi göl beklemez. "

 

Benim peşimden gelirlerken ofluyorlardı. Ne yani geç hazırlanan biriydim.

 

Elimdeki eşyaları bagaja koyduğumda hızlıca sürücü koltuğuna geçtim.

Emily ve Sendy ön koltuk kavgası yapıyorlardı.

 

Ben asla böyle bir kavga yapmazdım.Zaten icimizde en ciddi bendim.

 

Ön koltuğa aniden Emily geçince hafiften sırıttı, çok iyi bir ikna kabiliyeti vardı.

 

"Bu sefer ne dedinde Sendy kabul etti?"

 

"Bana kendi sırasını vereceğini söyledi. Buda yeterli bir teklif." Dedi Sendy.

 

Atlama sırasında bahsettiği belliydi.

 

Arabayı çalıştırdım elimi direk müzik açmak için uzattım.

Ve evet her göle gittiğimizde mutlaka çalan bir şarkı vardı.

 

Emily ve Sendy bağıra çağıra şarkıyı söylüyordu bense bu sefer sessizdim. Normalde şuan bağıra bağıra şarkı söylemem gerekiyordu.

 

Şarkının sözleri.

 

" Vurdular zincirlerle beni kaldım kurtlar sofrasına. "

 

Diyordu.

 

Neden bu kadar gerilmiştim.

 

"Bir yalan koydum ben aklıma. Ooo fırtınalar esiyor arsız gönül ifla olmuyor. "

 

Nefesin daralıyordu camı indirip elimi camdan çıkardım. Bilegime vuran ılık rüzgar sorun olmadığını söyler gibi yatıştırıcıydı.

 

Bu gerginlikte üstünden geçtiğimiz taşlar rahatlamamı sağlıyordu. Doğa bana yardım ediyordu.

 

Sonunda göl kıyısına vardığımızda hızlıca arabadan indim.

 

Göl, şuan bana birtek bu göl iyi gelebilirdi. Arkaya doğru birkaç adım geriledim. Üstümü çıkaracak rahatlıkla değildim koştum ve kendimi boşluğa bıraktım

 

Suyun içine düştüm kulağıma gelen dalga sesleri mükemmeldi, işte ilacım buydu.

 

Suyun yüzeyine çıktığımda bana bakan dört göz konuştu.

 

" Keşke bizi de bekleseydin. "

 

" Kiyafetlerinlemi atladın! "

 

" Kusura bakma Sendy annecim "

 

" Bekle geliyoruz "

 

" Bekliyorum. "

 

Onlar üstlerini değiştirmeye gittiklerinde. Burnumu tutup suyun içine daldım.

 

Ne kadar derine inebilirdim?

Test etmesem olmaz.

 

Hızlıca derinlere doğru yüzerken sonunda kumları görebiliyorum ama dokunmam lazımdı. Tam dokunucakken çok güzel bir deniz kabuğu görünce Duraksadim.

 

Ona doğru birkaç kulaç atıp vardığımda yosunların çok fazla olduğunu yeni fark ediyordum. Elimi deniz kabuğuna attığımda alamadım.

 

Nefesin azalıyordu. Deniz kabuğunu çekiyordum fakat gelmiyordu. Yapacak bir şey yoktu deniz kabuğunu bıraktım fakat yukarı çıkamıyordum. Belime ayaklarıma kısaca her yerime yosun dolanmıştı.

 

Kalp atışlarım hızlanırken debeleniyordum yosunlar kopmuyordu. Gözlerim kaymaya başlayınca hareketlerim

 

yavaşladı . Yosunlar beni bir anne gibi sararken artık ayaklarımın altındaki kumuda hissetmiyordum.

 

☆☆

 

Yüzüme vuran soğuk rüzgar ıslak terimle birleşiyor, ve daha çok üşüyordum.

 

Gözlerimi ilk açtığımda her yer bulanıktı. Açtım, kapattım, açtım, kapattım.

 

Her yer artık netti. Tenime değen su ile ayaklanmaya çalıştım.

 

Oturur vaziyete geldiğimde bir ormandaydım. Kızlar neredeydi?

 

Hafıza kaybı yaşıyor olabilirmiydim?

En son derin mavilerde boguluyordum.

Bense şuan ormanın tam ortasindaydim.

 

Kulağıma dolan kuş sesleri tedirgin olma ihtimalimi azaltıyordu.

 

Tağki gelen ayak seslerini duyana kadar bu at sesiydi, koşarak gelen iki veya üç at vardı.

 

At seslerine yabancı biri değildim. Atlara çocukluğumdan beri çok düşkündüm, bu düşkünlükse hiç bitmemişti.

 

Başımı seslerin geldiği yöne çevirdiğimde atların ilk ayakları girdi göz hizama sonraysa...

 

Atların üstünde 3 kişi vardı. Ve bellerindeki Kın neyin nesiydi?

 

Ortalarında olan kişi öne çıktı, diğerlerinden farklı olarak onun kıyafetleri kırmızıydı.

 

" Sakin ol sana zarar vermicez, güvenliğin için bizimle gelmen daha iyi olur."

 

Ayağa kalkmaya çalıştığımda kıyafetlerim beni aşşağı çekiyordu.

 

" Siz kimsiniz ve neden kılıçla geziyorsunuz?"

" Bakın eğer gelmezseniz zor kullanmak zorunda kalacağız."

 

Kırmızı askerin sabrı kalmamış gibiydi. Umrumda değildi, nerde görülmüş 20. Yüzyılda kılıç taşındığı.

 

Ayağımı aşşağı yukarı oynatarak sağlamlarmı diye baktım.

Sağlamlardı.

 

Hızlıca arkamı dönüp koşmaya başladım. Çıplak ayakla koşmak kolay olmuyordu. Batan taşlar ve çizen dikenlerle çok zordu.

 

Ben hangi akılla şort giymiştimki. Bacaklarının her bir kısmının çizik olduğundan emindim.

 

İzimi kaybettirmiştim. Hızlıca bir ağacın arkasına saklanıp soluklanmaya çalıştım. Bir nefes almıştı ki gözlerim döndü, başımın altında tam da boynumun dibinde bir kılıç duruyordu.

 

Kılıcın sahibi etrafımda dönerken ben nefes almaktan korkar bir şekilde duruyordum. Evet kırmızı şövalyeydi bu.

 

" Şimdi bizimle geliyorsun sana zarar vermicez. "

Kılıcı biraz boğazından uzaklaştırdığında rahat bir nefes aldım.

 

Gözlerim hâlâ kaçmak için yer arıyordu.

" Sen akıllanmazmısın? "

" Beni takip et, önden sen. "

 

Önden yürüyerek atlara doğru gitmeye başladık, iki asker hâlâ yerlerindeydi.

 

Yaklaşık 10 dakika da beni zorla ata bindirmisti.

 

" Bana, neden beni aldığınızı söylicekmisiniz. "

 

" Evet, sonunda normal bir şekilde konuşabileceğiz gökyüzü varisi. "

Ne!

Ne varisi , ne gökyüzü ne diyordu bu kaçık !

 

" Ne diyorsun anlamadım ama ilk önçe şu kılıçları Açıklarsan sevinirim. "

" Biz şövalyeyiz kendi krallık çevremizi korumakla yükümlüyüz."

 

" Krallık derken? kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz! Akıl hastanesine düşmüş olmalıyım!"

 

" 3672 bulunduğumuz yıl. Diğer söylediğin neyse bilmiyorum."

Aklıma sadece bir ihtimal geliyordu. Oda çok uçuk bir ihtimaldi, sadece kitaplarda olan o fantastik hikayelerden.

 

" Çok eskiden bir bilgin tüm krallıklara haber vermişti, bizede.

Gökyüzü varisi o gelicek.

Ve hiçbir şey eskisi gibi olmicak. Gökyüzü varisi hangi krallığa gönderilirse orası seçilmiş krallık olucak."

 

Bir kitap okuyor gibiydim. Çok garip şeyler söyleniyordu.

 

Bir düzlüğe gelmiştik geniş kapısı olan bu duvarla çevrili alanı geçtiğimizde herşey daha farklı olacağa benziyordu.

 

İçeri geçtiğimizde kırmızı şövalye atı yavaşlattı.

Etraftan anında duyulan fısıltılar. Bu insanlar hepsi delirmiş olmalıydı.

 

" Bakın kehanetin kızı GÖKYÜZÜ VARİSİ BURDA !"

" Artık krallıklar bizden korksun. "

" ÇOK YAŞA GÖKYÜZÜ VARİSİ "

" Gercekmiş? kehanet gerçekmiş! "

 

Mutluluktan ağlayan kişiler. Bitmek bilmeyen alkışlar.

" Onlar neden bukadar mutlu ? "

 

" Secilmis varis olduğundan şüphe edicem. Sen gökyüzü varisisin. Tüm kırallıkların seni isteği halde bize gönderilmen büyük şans. "

 

Köy meydanında çıktığımızda büyük Sarayı görmemek imkansızdı. Kapının nöbetçiliğini yapan şövalyeler öcü görmüş gibi bana bakıyordu.

 

Şu gökyüzü bilmemnesi neyse o yüzdendi herşey.

 

Avluya vardığımızda at yavaşladı. İlk kırmızı şövalye indi bende onun arkasından indim. Diğer şövalyeyi takip etmeye başladım.

 

" Önden buyrun Gökyüzü varisi. "

Ben neden bu şövalyenin atına binmemiştim ki.

 

" Lan sanki yolu biliyor önden gitse ne olacak. Önden gir"

" Emredersiniz Veliaht Varis. "

Velihat Varis ? Saçmalık ,saçmalık bu tamamiyle saçmalık.

 

Koridorlardan bir sağ bir sola gideren olabildiğince iç sesimi susturmaya çalışıyordum.

Görsel hafızam iyiydi. Ve bununda çoğu zaman faydasını görmüştüm.

 

Kocaman bir kapıya denk geldiğimizde durduk. Kapı çalındı izin verildi. Bizde yavaşça girdik kocaman lobi gibi yere.

 

Kafasın da kocaman bir taç olan adam vardı karşımızda.

 

" Bu bahsettiğiniz varismi. "

" Evet kralım Kehanetin varisi namı diğer gökyüzü varisi"

Adam yanımda gür kahkağa attı. Sevecen birine benziyordu.

 

" Seni çok uzun zaman bekledik Gökyüzü varisi. Aramıza hoş geldin. Oğullarım sana burası için yardım edicektir. Bizden çekinme, lütfen. "

 

" Saygısızlık etmek istemem ancak ben buraya ait değilim. Benim gitmem lazım "

 

" Maalesef Gökyüzü varisi kendi zamanına nasıl döneceğini, bende dahil hiçbir kahin bilmiyor. "

 

Kralın dedikleri sertti ,acımasızdı.

" Şimdi oğlum seni her manada bilgilendirecektir."

Eliyle arkamı gösterdi.

 

Arkamda kırmızı şövalye vardı. Demek ondan Veliaht Varis diyorlardı ona.

 

" Şimdi gidebilirsiniz. "

Yavaşça odadan çıktık üzerime vuran soğukla titredim.

 

Kocaman kapıdan çıktık. Yine bazı yollardan geçtik. Bu sefer mavi bir kapının önünde durduk.

" Baştan kuralları koyalım benden habersiz ne burdan nede saraydan çıkmıyorsun. "

 

" Buna siz mi karar veriyorsunuz. "

 

" Benim gözetimimdesin, ama illa mantıklı açıklama yap diyorsan... Tehlikede olduğunu daha kaç kez söylicem sen bize gönderildim ve seni tüm kıta kendine almak isteyecektir. Ve seni güvende tutmam lazım benim görevim bu. "

 

Laf etmedim sessizligim kabul ettiğimin göstergesiydi.

Kapıya döndüm, kapının önünde bir yığın şövalye vardı.

 

Benim için kapıyı açtılar yüzüme vuran güneş ışığı dudaklarıma vurdu. Birkaç adım atıp içeri girdiğimde büyülenmiş gibiydim.

 

Masmavi bir oda. Tabi oda denirse, stadyum desek daha doğru olurdu. Dehşet büyüktü.

 

Masmavi yatak, masmavi perdeler, Dolap ,halı ve odada ne varsa hepsi maviydi.

Yatağın üstünde farklı renk içeren sadece bir bölüm vardı.

 

Oda makyaj masası gibi duran bir bölümün üstündeki tabloydu.

İçinde çoğu renk vardı;

Turuncu, siyah , yeşil , kahverengi, ve en görkemlisi kırmızı, yuvarlak olusturuyorlardı.

 

Mavi ise ortalarında ve hepsine değiyordu.

Yanında çekmeceli bi bölüm vardı. İçini açtığımda küçük dilimi yuttum birçok taç vardı.

Ve evet hepsi maviydi.

Çekmeceyi kapatıp odaya tekrar göz gezdirdim.

 

Yerde noktalar halinde su damlaları olduğunu görünce koskocaman gardrobu açtım. Benim odam bu gardrop kadardı.

 

İcini açtığımda sadece elbise olması canımı sıkmıştı.

Hepsinin mavi olmasını bu sefer takmamıştım.

 

Mavi pelerin , mavi ayakkabı, mavi gecelik...

İçinden giyebilecegim her şeyi alıp Banyoya geçtim burası da maviydi.

 

Eşyaları yere koyup üstümdeki herşeyi çıkarmaya başladım.

Çıkardıkça ağırlığım azalıyordu. Kıyafetlerim suyu baya çekmis olmalıydı.

 

Sonunda üstümdekilerden kurtulduğunda küvetin içine girdim ben gelirken hazırlanmış olmalıydı.

Soğuk su iliklerime kadar işlemişti. Üzerimdeki kirli suyu akıttıkça akıttım.

 

Küvetten çıktığımda üstüme salaş dizlerime kadar bir elbise giymistim.

Odama geçtiğimde havlunu yatağın üstüne bıraktım.

Kendimi meydana bakan balkonun önündeki koltuğa bıraktım.

 

Kuşların cıvıltısıyla mayışmıştım. Sevmiştim aslında bu bilmem ne varisçilik işini.

 

Aniden bocaladım.

Kızlar.

 

Onlara ne olmuştu ikiside araba kullanmayı bilmiyordu.

Burdan gitmem lazımdı.

Annem, babam bensiz ne yapacaklardı.

 

Kapı çalındı. Kapı açıldı. İçeri iki kız girmişti. Önde olan çok rahattı yeşillere bürünmüştü . Fakat arkasındaki kız temkiniydi, bir eli kının ın hemen üstündeydi.

 

Oda simsiyah giyinmişti.

" Merhaba Gökyüzü varisi seni çok bekledik. "

" Kusura bakma tanıtamadık. Ben Esteria oda Nady."

"Bende Diana memnun oldum "

 

Aklıma tablo geldi.

Siyah ve yeşil renkleri vardı.

" Gel seni bizimkilerle tanıştırıcaz. "

 

Esteria tüm cümleleri ardı ardına sıralarken, Nady hiçbir şekilde konuşmuyordu.

 

" Onu benden izinsiz çıkartamazsınız. "

 

Esteria ve Nady arkasını dönünce onu yani kırmızı şövalyeyi gördü miferini çıkarmıştı.

 

" Saçmalama istersen o burada tutsakmı! "

" Ester, babam benim onu kollamamı istedi. Ayrıca şuan çok tehlikeli, tüm krallıklara haber gitmiştir. "

 

" Onu bizim yanımızdan sence biri alabilir mi? "

Nady ilk defa konuşmuştu.

 

Ben onlar olmadan da çıkabilirdim. Bu çok kolay olurdu.

 

" Sende gel Derek, zaten bizimkilerin yanına gidicez. "

" Çalışmam lazım. "

" O zaman varis bizimle gelir. "

 

Derek yani kırmızı şövalye ofladı.

Gözü bana kaydı.

"Sadece bir saat, sonra işlerimin başına dönmem gerekiyor. "

Esteria sevinip el çırptığında yanıma geldi.

 

" Tağcını seçemedinmi. "

Elini attığı gibi taç bölmesini açtı, bana dikkatlice baktıktan sonra;

Mavi, sade bir taç seçip başıma taktı.

" Hadi gidebiliriz. "

Bi anlığına kırmızı şövalyeye döndüm.

 

Bana başını salladı.

Ondan izin istediğimi sanıyorsa çok yanılıyordu.

Esteria bileğinden tutup beni peşinden sürüklerken.Derek te tam arkamızdan geliyordu.

 

O an farkettim siyah kız eksikti.

 

" Siyahlı kız nerde? A. yani Nady"

Esteria hafif kıkırdadıktan sonra bana döndü.

" O ara sıra kaçmayı sever. Alıştık bizde. O bu arada Su varisi."

 

Ne varisi olduğunu fazla kurcalamadım. Elbet öğrenirdim. Ondan daha büyük bir sorun vardı.

Sarayda beni kim görüyorsa ağzı açık kalıyordu. Tamam maksimum 2 gün böyle sürerdi.

 

Dışarı çıktığımızda nöbet değişen muhafızlarda şaşırınca beynime tak etmeye başlamıştım.

Orda duran 2 at vardı. Ben kendim sürebilirdim başkasının yardımına ihtiyacım yoktu.

 

" At sürmeyi biliyorum. "

Sesimi duyan kırmızı şövalye yine atıldı.

" Kaçmicandan nasıl emin olabilirim. "

 

" Sence Bir yere kaçabilirmiyim? Hiçbir yeri bilmiyorum. Hayatta kalamam. "

 

Başıyla muhafızlardan birine işaret verdiği an simsiyah bir at buldum karşımda.

Aynı İnci ye benziyordu,

Yani öteki dünyadaki atıma.

 

Hemen üstüne bindim eyer takılmasını sevmiyordum. Atlar özgürlüğün simgesiyken onlara bunu yapmak işkenceden farksızdı.

" Eyer istemediğine emin misin? "

 

Küçümser bakışını es geçerek atın yelelerini okşamaya başladım.

" Eminim, ismi ne? "

 

Kırmızı şövalye düşündü, düşündü.

" O daha yeni geldi, ismi yok. Ayrıca ona alışsan iyi olur çünkü burada olduğun sürece o at senin. "

 

Kırmızı şövalyede ona verilen ata eğersiz çıkmıştı. Esteria hâlâ eyer in takılmasını bekliyordu.

 

Onun atının eğeri takılınca kırmızı şövalye seslendi.

" Esteria yı takip et, hemen arkandayım. "

Büyük kapı açıldı. Bizse sağ yola sapıp dağ bayır gidecektik.

 

Aklımdan birkaç kere kaçma fikri geçsede bundan hemen vazgecmistim. Kırmızı şövalyeye söylediğim gibi, kalacak yerim yoktu, buraları bilmiyordum,

 

Kısacası o saraya mahkumdum.

 

Bunları düşünmenin şuanlık bir mağnası yoktu. En azından aklımdaki soruları giderebilirdim.

 

" Esteria, soru sorabilirmiyim ? "

" Tabi Gökyüzü varisi ama herşey karşılıklı. "

Yani, oda bana mı soru soracaktı ? Olsun ne kadar kötü sorular sorabilirdiki.

 

" Bu renkler neyin nesi ? Ve ben neden maviyim."

 

" Renkler tamamiyle güçlerimize göre verilen simgeler, kral tarafından uygulanması emredildi. Sen Gökyüzü varisi olduğun içinde rengin mavi. Bende Sarmaşık varisiyim yani,doğal olarak rengim yeşil. "

 

Aklımda tek bir soru vardı. Bu kızın saçları yeşildi. Bende maviyemi boyatıcaktım. Asla yapmazdım.

 

" Saçlarım, onları maviyemi boyatmak zorundayım! "

Esteriadan gür bir kahkağa gelirken, kırmızı şovalyeden sadece gülme belirtisi gösteren bir ses çıkmıştı.

 

" Hayır tabikide, Ben sadece rengime olan bağlılığımı seviyorum. Hem ona bakarsan Derek'in saçları neden kırmızı değil. "

 

Onun saçlarına dikkat edememiştim çünkü çoğunlukla mifer takmıştı. Şuan fark ediyordum saçları kahvenin güzel bir tonuydu.

" Peki sen cevapla Gökyüzü varisi, sen nerden geldin. "

Memleketim Trabzondu, ama onlara düm düz ben Trabzonluyum diyemezdim.

 

" Dünyalıyım ben. "

" Burasıda Blaze anlamı, ateş ve yangın. Bu ismin konulmasının bir hikayesi var, fakat Derek ve kral hariç kimse bilmiyor."

Umursamadım, ama az çok merak etmiştim.

Gelmiş olmalıydıkki. Atlar yavaşlamıştı.

" Geldik, hadi seni bizimkilerle tanıştıralım. "

Atlardan indiğimizde, kendi atımı bolca otun olduğu alana götürdüm.

Onların yanına geçtiğimde karşımda.5 kişi vardı. Nady buradaydı.

 

Turuncu giyinen hemen önüme geçti.

" Selamlar Gökyüzü varisi, bendeniz Oyuncu varis Luka "

Elini kulağımın arkasına attı bi 'şık' sesiyle elini çektiğinde, elinde mavi bir gül vardı.

Şaşkınlığım tavan yapmıştı. Elindeki gülü nazikçe bana verdi.

"Bunu nasıl yaptın."

" Sadece basit bir numara. "

Luka kenara çekildiğinde. Karşıma bu sefer kahverengi içerisinde, hafif sakallı biri gelmişti.

"Royan bende çaylak varis. Benden öğreneceğin çok şey var. "

" Kimin kimdendaha cok şey öğreneceğini zaman gösterir toprak varisi. "

" Nerden anladın. "

" Sezdim. Sezgilerim kuvvetlidir. "

" Konuşmanız bittiyse oturabilirmiyiz. "

Esteria nın sesiyle dizili olan kütükleri gördüm. Yavaş adımlarla birine oturduğumda derin bir sessizlik oluştu.

 

1. Bölüm Sonu

Loading...
0%