Yeni Üyelik
10.
Bölüm
@sudesi

Nefesimi sabitlemeye çalıştım.

Mantıklı yanımı kullanmalıydım.

Her zaman kendimi akıllı bir kadın olarak nitelendirmiştim, duygusal değil mantıklı biri olarak. Şu an yaşadığım şey bunun tam olarak zıttıydı.

Bu adamla birlikteyken mantığımın sınırlarını zorluyordum. Kendim gibi değildim, sadece duygularımla hareket etmek istiyordum.

Bu yüzden tişörtümün uçlarını kaldırıp üstümden atarken ona itiraz etmedim.

Bir süre durup vücudumu süzdüğünde gözleri arzuyla parlıyordu.

Nabzım her yerimde atıyordu.

Elleri bacaklarımı okşarken gözlerini vücudumdan ayırmıyordu. Altımdaki şortu çıkarırken heyecandan ağzım kurudu.

Altımdaki dantelli çamaşırla kaldığımda eğildi ve karnımı öptü.

Onu kendime çekerek dudaklarına yapıştığımda bir göğsümü avcunun içine alıp sıktı. Tanrım!

Sırtım yay gibi gerilirken bacaklarımı beline doladım.

Hırıltılı nefesini duyuyordum. Hiçbir şey düşünemeyecek kadar bu ana odaklanmıştım. Onun tenimi dağlayan ellerine.

Dudaklarımdan ayrılıp boynumu emmeye başladığında inledim. İnlemem boynumu daha sert emmesiyle sonuçlandı.

"Çok güzel kokuyorsun" dedi. Yüksek sesle nefes verdim, beni o kadar etkiliyordu ki dilimi yutmuş gibiydi. Şu andan bile böyle arzuyla kıvranıyorsam ilerisini düşünmek karnımın altında bir sızlama oluşturuyordu.

Eli sütyenimin kopçasına gittiğinde hareketleri çalan kapıyla bölündü.

"Siktir!"

Ağzından duyduğum küfürle gözlerim şaşkınlıkla aralandı. İlk defa ağzını bozduğunu duyuyordum.

Gerçeklik algım geri geldiğinde önünde sadece iç çamaşırlarımla olduğumu tekrar fark ettim.

Altındaki siyah kot pantolon dışında o da çıplaktı. Dağılmış saçları o kadar seksi görünüyordu ki hangi halini daha çok beğendiğimi anlayamadım. Her gün gördüğüm takım elbiseli halini mi yoksa üstümde böyle arzuyla parlayan gözlerini mi?

Mantık çarklarım gıcırdayarak tekrar harekete geçtiğinde kendimi toparlayıp kalktım ve tişörtümü başımdan aceleyle geçirdim. Kapı çalmasaydı olacakları biliyordum, kendimi tamamen ona bırakmıştım. Sevişmemiz asla durmayabilirdi.

Şortu hızlıca üstüme geçirip odamdan çıktığımda o da gömleğini giyinmekle meşguldü.

Saat'in 8i gösterdiğini geçerken mutfakta bulunan saatten gördüm. Bu saatte gelenin yalnızca Bahar olduğunu biliyordum. Kapıyı açtığımda uykulu gözleriyle karşılaştım.

"Geçerken nasıl olduğuna bakmak istedim, daha iyi misin bebeğim?" İçeriye bir kahve poşetiyle girdi.

Sonra arkamdaki bir noktaya gözleri takıldı ve yüzünde arsız bir sırıtma meydana geldi.

"Günaydın Bahar"

Çağan'ın uykudan mı yoksa sevişmemizden dolayı mı boğuklaştığını anlayamadığım sesi kulağıma ulaştığında kanımın tekrar kaynamasına engel olamadım. Dudaklarını hala tenimde hissediyordum sanki.

"Günaydın, burada olduğunu bilseydim endişelenmezdim Çağan. Sen ne zaman geldin?" Meraklı bakışları ikimizin arasında gezinirken utançtan yerin dibine girmek üzereydim. Kapıyı kapatırken bir kaç saniye onlara dönmeden durdum.

"Dün gece" Kısa yanıtı Bahar'ı daha da neşelendirmiş olacak ki kocaman gülümsemesiyle bana döndü.

"Bakıcın sana iyi gelmiş olmalı tatlım. Çok enerjik görünüyorsun, üstelik sabahın bu saatinde" tam olarak neyi ima ettiğini anladığımda gözlerim büyüdü. Bu kızın edepsizliği beni delirtecekti.

Az önce Çağanla sevişirken neredeydi bu utangaçlığım acaba?

"Kahve için teşekkür ederim" dedim. Ağrıyan boğazıma sıcacık bir kahve iyi gelmişti.

Çağan mutfak kapısına yaslanmış beni izliyordu. Gözlerinde hala bacaklarımın arasını ıslatan o parıltılar vardı. Bundan sonra ondan nasıl kaçacaktım acaba? Dahası kaçmayı istiyor muydum ki?

Bahar yanımdan geçerken kulağıma eğildi.

"Seni küçük kurnaz. Hastalık bahanesiyle adamı yatağa attın demek!" dediğinde boğulur gibi bir ses çıkardım. Çağan arkamızdaydı.

"Saçmalama!" dedim telaşla.

Salona geçtiğimizde kahveden bir yudum alıp oturdum. Gözlerimi Çağan'dan başka her yere dikmiştim.

O da bu halimden zevk alır gibi kapıda dikilmiş beni izliyordu.

"Neler yaptınız dün gece?"

Bahar'ın imalı sesi giderek daha da neşeleniyordu.

"Hiçbir şey" dedim yüzünü tamamen Bahar'a dönerek. Ona 'seninle sonra görüşeceğiz' bakışımı atarken kıkırdadı.

"Siz ne yaptınız? Nasıl geçti Bora ve arkadaşlarıyla?" Konuyu dağıtma çabamı gördü ve şükür ki bunu daha fazla uzatmadı.

"Güzeldi... sanırım aşık oluyorum." Dedi. Sonra Çağan'a döndü.

"Bunu Boraya söylersen seni öldürürüm"

Çağan gülmeye başladığında büyülenmiş gibi oldum. Adam gülerken bile bu kadar seksi olmayı nasıl başarıyordu?

"Ben çıkıyorum, siz rahatça konuşun. Şirkette görüşürüz Hazel." Ceketini giymek için koridora yöneldiğinde peşinden gittim.

"Her şey için teşekkür ederim" dedim. Bakışları yüzümün her yanında oyalandı.

"Kendine dikkat et." Dedi. Sonra eğilip alnıma yakıcı bir öpücük kondurdu. Onu kendime çekip yarım kaldığımız işi bitirmemek için kendimi zor tutuyordum.

Kapıdan çıkıp gittiğinde derin bir nefes verdim.

Salona geçtiğimde Bahar telefonuyla oynarken gülümsüyordu.

"Akşam Bora'nın bir arkadaşının açılışı varmış. Oraya davet ediyor, iyi hissedersen seni de."

Dedi. 

"Bilmiyorum ki, iyiyim ama kafa dinlemem gerek" dedim dudaklarımı büzerek.

"Hiç de kafa dinler gibi bir halin yoktu ben geldiğimde. Kafa dağıtır gibiydin, Çağanla" dedi. Sonra yaklaşarak tam önümde bağdaş kurdı.

 

"Ne oldu? Anlat hemen" dedi. Ona baştan sona olanları anlattım.

"Ee? Derdin ne senin Hazel? Senin için deli oluyor görmüyor musun?" Sinirli sesini işittiğimde ben de kendime sinirlendim.

"Biliyorum, benim de ondan aşağı kalır yanım yok Bahar" diye itiraf ettim. Bahar anlayışla gülümsedi e sıkıntıyla oynadığım ellerimden birini yakaladı. Elimi ellerinin arasına alıp sıktığında arkadaşımın tatlı yüzüne baktım.

"Sonunda birine böyle şeyler hissettiğin için ne kadar mutlu olduğumu bilemezsin Hazel. Ama farkında mısın bilmiyorum? Bu şekilde davranmaya devam edersen adamı elinden kaçıracaksın."

"Farkındayım, ama biliyorsun işte. Önceden yaşadığım şeyi bir daha yaşarsam kariyerim mahvolur Bahar"

Başını iki yana salladı.

"Saçmalama, Çağanla o adamın ne ilgisi var Hazel? Korkularını anlıyorum ama şu an yaşadığın şey boş bir korku" dedi. Haklı olabilirdi belki ama ben temkinli ve kontrol manyağı biriydim.

"Biliyorum ama Çağan'ı tanımıyorum. Sadece işte gördüğüm bir insanın sonradan nasıl birine dönüşeceğini bilemem. Bu bana hiç mantıklı gelmiyor. Ondan ne kadar hoşlanırsam hoşlanayım bu beni içten içe hep korkutacak. Kötü bir şey yaşanırsa aynı iş yerinde her gün onu görüp sürekli yan yana olmak zorundayım"

"Kötü bir şey olmayacak Hazel. Bu sefer hislerinizin karşılıklı olduğunu biliyorsun. Kafandan çıkar şu saçmalıkları"

Söylemesi kolaydı tabii, saçma sapan bir iftira yüzünden kovulan o değildi.

Kariyerimle ilgili herhangi bir şeyi bir daha böyle bir konudan riske atamazdım.

"Neyse, konuşmak istemiyorum daha fazla. Hazır değilim böyle bir şeye. İşlerimi çok zorlaştıracak belki ama şu an böyle olması gerekiyor." Deyiverdim. Bana hiç hoşuma gitmeyen o bakışını attı. Gün sonunda ben sana demiştim diyeceği türden o bakışını.

"Akşam geliyorsun o zaman?" Dedi. Daha cevabımı beklemeden "evet geliyorsun, gidip alışveriş yapalım" dedi.

Şaşkınca ona baktım.

"Sen işe gitmiyor musun?" Diye sordum.

Panikle ayağa kalktı.

"Off Hazel, geç kaldım bile. Akşam 6'da burada olurum. 8de gideriz. Bar tarzı bir yer açıyor. Ona göre giyin. Akşama kadar toparlan." Koşarak evden çıktığında hala gülüyordum.

Telefonum titrediğinde kalbim hızlandı.

Bildirimin Çağan'dan geldiğini görünce resmen ellerim titredi.

"Daha iyi misin?"

Offf!

 

Bu adamın bu kadar ilgili olması kalbimi eritiyordu sanki.

Bu hali ona dayanmamı giderek daha da imkansız hale getirecekti. Sınırımı nasıl çizeceğimi bile bilmiyordum bu saatten sonra. O sınırı 1 saat önce fazlasıyla aşmıştım zaten. Sinir bozukluğuyla telefonu uzağa fırlattım.

Cevap vermek istemiyordum. Ne cevap vereceğimi ya da sonrasında nasıl bir konuşma gerçekleşeceğini de bilmiyordum ve asıl korktuğum şey buydu. Aramızın bozuk olması bile daha iyiydi.

Telefonumu salonda bırakarak banyoya girdim ve kendimi ılık bir duşa attım. Saçlarımı ve vücudumu tamamen temizleyip hastalıklı halimden biraz çıktığımda rahatlamıştım.

Havluya sarılıp çıktım, üstüme rahat bir eşofman takımı giydim.

 

Bilgisayardan maillerimi kontrol edip Göksu'nun gönderdiği işleri hallederken saatler geçmişti. Günün üçüncü kahvesini içtiğimde kendimi tamamen iyi hissediyordum.

Dün ateşler içinde yatan halimden eser kalmamıştı ama yine de bir ilaç daha içip akşama kadar dinlendim.

Çağan'ın mesajını yanıtsız bıraktığım için muhtemelen bana bir daha böyle bir iyilik yapmayacaktı ama ona iyiyim dedikten sonra bana herhangi bir şey sormasından korkuyordum işte. Belki adamın umrunda bile değildim, belki gerçekten benden sadece fiziksel olarak etkilenmişti ve o da pişman olmuştu. Belki de bu konuyla ilgili hiçbir şey konuşmadan devam edecekti bilmiyorum. Yine de hiçbir şey yazamamıştım işte...

 

Kendi kendime kuruntu da yapıyor olabilirdim ve hangisinin beni daha çok korkuttuğunu çözemedim. Bu konu hakkında konuşması mı yoksa hiçbir şey olmamış gibi davranması mı?

Kesinlikle dengesiz manyağın tekiydim işte. Onun için de benden uzak durması daha iyiydi.

Ben bile kendimi çözemiyordum ki.

 

Saçlarımı dağınık bir fönle düzleştirdikten sonra gözlerimi ortaya çıkaracak bir makyaj yaptım. Üstüme siyah saten, sırt dekoltesi olan ince ipli bi elbise giymiştim. Elbisenin yakası hafif açık olduğu için göğüslerimi güzel gösteriyordu.

İnce bantlı topuklularımı giydiğimde aynadaki görüntüm çok hoşuma gitti.

Kahve dudak kalemiyle dudaklarımı çerçeveleyip aynı tonlarda bir gloss sürdüm ve kapı çaldı. Bahar gelmiş olmalıydı. İş yeri buraya çok yakın olduğu için buraya gelmişti.

Kapıdan girip kendini duşa attı ve sonrasında bordo dar bir elbise giydi. Saçlarını sımsıkı toplamasına yardım ettim.

Saat 8.10da kapıdan çıkıyorduk.

"Benim arabamla gidelim" dedi.

İkimiz de bindiğimizde hafif bir müzik eşliğinde açılışın olduğu güzel mekanın önünde durduk. Vale arabayı Bahar'dan alırken elbisemi düzelterek içeri girdim.

Bar modern ve lüks dekore edilmişti ve oldukça güzeldi.

Sanırım hem canlı müzik hem de yemekli bir mekandı.

Sahnenin yakın olduğu yuvarlak masalardan birine oturduk.

"Bora birazdan geliyormuş" dedi Bahar.

Onunla birer kokteyl söylediğimizde birinin adımızı seslendiğini duyduk.

Gördüğümüz yüzlerle ikimiz de gülümsedik.

"Ela?" Dedim neşeyle. Kıvanç Bahar'a sarılmakla meşguldü. İkimize de sarıldıktan sonra yanımıza oturdular.

Kıvanç ve Ela üniversiteden arkadaşlarımızdı. İkisi de Bahar'ın bölümündendi bu yüzden onunla başta daha samimi olsalar da kısa zamanda beni de aralarına almışlardı.

İkizlerdi bu yüzden biriyle bir yere giderken ötekine söylememe ihtimalimiz yoktu...

"Mekanın ortaklarından biri Kıvanç'ın çok yakın arkadaşı." Diye açıkladı Ela.

"Sen neler yapıyorsun Hazel? Üç aydır resmen yok oldun" Kıvanç içerlemiş bir sesle konuştuğunda mutsuz numarası yaptım.

"Affedin beni, işten hiçbir şeye zaman bulamıyorum ki" dedim.

Kıvanç gözlerini devirdi.

"Yalana bak, bu deliyle her gün dışarı çıkacak zamanın var ama" dedi Bahar'ı işaret ederek.

"Ay sussana Kıvanç. Habire seninle görüşüp çalkantılı aşk hayatını mı dinleyeceğiz. Üç ayda bir kritiğini alıyoruz işte" dedi Bahar her zamanki açık sözlü tavrıyla. Sonra Elayla konuşmasına geri döndü.

"Ee? Neler yaptın?" Diye sordum.

"Napayım canım, bildiğin gibi. Çalışıyoruz" dedi. Elayla ikisi birlikte babalarının işlerini yürütüyorlardı.

Onlarla hasret giderirken hafiften çakır keyif olmaya başlamıştık. Bora trafiğe takıldığı için hala ortalıkta yoktu. Kıvanç kolunu omzuma attığında onun kahkahaları benim bedenimi de resmen titretiyordu.

"Hadi kalkın dans edelim, tüm gece oturup içmeye gelmedik herhalde" dedi Ela. Sonra kolumdan tutup beni kaldırdı.

"O kadar güzel olmuşsun ki Hazel, seni her gördüğümde daha da bayılıyorum." Dedi. Bu kızın bu iltifatları beni her zaman mutlu ediyordu. Onu çekip sarıldığımda ayakları sendeledi ve kıkırdadı.

Dördümüz dans ederken kendimi iki günün sonunda ilk defa gerçekten eğlenirken buldum.

Kıvanç elimden tutup beni döndürdü ve çalan şarkıyla dördümüz de deli gibi gülmeye başladık. Onları o kadar özlemiştim ki.

"Bunu kesinlikle daha sık yapmalıyız" diye bağırdı Bahar sesini duyurmak için.

"Hani 3 ayda bir sana yetiyordu" Kıvanç ona doğru eğildiğinde Bahar onu ittirip dil çıkardı.

"O senin için geçerli. Sen varken erkek dedikodusu yapamıyoruz. İkizin bile şikayetçi" dediğinde Kıvanç yapmacık bir sinirle Elaya baktı.

"Senin erkek dedikodun mu var kızım!" Dediğinde onu susturdum.

"Bırak şu yalandan maço hallerini" dedim.

Sonunda yorulup yerimize oturduğumuzda Bora çoktan gelmişti. Baharla sarıldıklarında gelip benimle de selamlaştı.

"Daha iyi olmana sevindim Hazel" dedi. Ona gülümsedim. Bahar onu arkadaşlarımızla tanıştırdığında köşede duran kişiye gözlerim takıldı. Doğrudan gözlerimin içine bakıyordu. Sinirli olduğunu anlayabiliyordum ve bu benim elimi ayağıma dolaştırdı.

"Çağan da mı geliyordu?" Diye sordum kendimi tutamadan. Bora da benim baktığım tarafa baktı.

"O zaten buradaydı, görmediniz mi?" Dedi.

Sinirle Bahar'a döndüğümde omuz silkti. O da bilmiyordu belli ki.

Kendimi ondan başka tarafa bakmaya zorladım.

Ona cevap vermediğim için sinirli olabilirdi.

Bizim yanımıza gelmediği için bunu anlıyordum, ya da bizi yeni görmüş olabilirdi.

Bunları düşünmeyi bırakıp yerime oturdum. Ela ve Kıvanç kendi arkadaşlarının yanına döndüğünde üçümüz kalmıştık.

"Çağan neden gelmiyor?" Dedi Bahar. Aklımdaki soruyu sorduğu için onu daha sonra öpecektim...

"Gelir birazdan, bir kaç arkadaşını görmüştü"

İzin isteyerek lavaboya ilerledim. İnsan kalabalığını aşıp boş koridora çıktığımda derin bir nefes aldım.

Ellerimi yıkadıktan sonra çıktım ve bara ilerledim. Çağan'ı hiçbir yerde görememiştim. Alkolün etkisiyle biraz rahatladığım için kafam dalgındı.

Bir içki daha söylediğimde içkimi elime alıp arkamı döndüm.

Fakat bir bedene çarpmamla elimdeki buzlu içki göğsümden aşağıya döküldü.

Ağzımdan ufak bir çığlık koptuğunda bana kimin çarptığını bile görememiştim. Buzlu içki tüm bedenimi üşüttüğünde boş bardağı bara geri bırakıp lavaboya ilerledim. Harika, güzelim elbise mahvolmuştu!

Saten elbise vücuduma yapıştı ve hala minik buz parçalarının karnımdan aşağıya kaydığını hissediyordum.

Lavaboya ilerlerken köşede viskisini içen Çağan'la tekrar göz göze geldim.

Bakışları üstüme, daha doğrusu sırısıklam olmuş elbisemin üst yakasına ve göğüslerime kaydığında nereye baktığını görmek için ben de duraksayıp aşağıya baktım.

Tanrım!

Buzlu içki yüzünden göğsülerim olduğu gibi ortadaydı ve her şeyim belli oluyordu.

Sütyen takmadığım için kendime lanet ettim. Gözlerim tekrar ona kaydığında çenesini sıktığını gördüm. Kendini zor tutuyormuş gibi bir hali vardı.

Aceleyle lavaboya girip üstümü olabildiğince kurulamaya çalıştım. Elbise siyah olduğu için leke gözükmüyordu ama ıslaktı ve yapış yapış olmuştu.

Oflayarak göğsümü peçeteyle sildim ve kirli peçeteyi çöp kutusuna fırlatarak çıktım.

Masaya ilerlediğimde Çağan'ın da masada olduğunu gördüm. Bedenim anında gerildi...

Tek boş yer olan yanına oturduğumda bana bakmadı.

"Üstüne ne oldu?!" Dedi bahar telaşla.

"İçki döktüm, önemli değil"diye yanıtladım belli belirsiz.

Çağanla aramızdaki gerilim elle tutulur seviyedeydi. Kulağıma eğildiğinde nefesimi tuttum.

"Anladığım kadarıyla iyileşmişsin" dedi. Sesinde hiçbir duygu belirtisi yoktu.

"Evet" dedim kısaca. Garson dökülen içkimin aynısından getirdiğinde Çağan tekrar kulağıma eğildi.

"Zamanın olmadığı ya da kötü olduğun için cevap vermediğini düşünmüştüm ama sen milletle dans edip eğlenecek kadar iyiymişsin"

Gözlerimi kapattım. Dışarıdan çok kötü göründüğünün farkındaydım.

"Kusura bakma, aklımdan çıkmış" dediğimde gülümsedi. Yalan söylediğimi biliyordu. Bu onu sinirlendiriyor muydu ya da üzüyor muydu anlamadım.

Sonra benden uzaklaştı ve cebinden telefonunu çıkarıp ilgisini tamamen ona verdi. İçkimi bitirdiğimde bedenim gevşemişti.

İyi, zaten şu an sadece bu şekilde buradan kaçıp gitmeden oturabiliyordum.

Garsonu tekrar gördüğümde bardağımı işaret ettim.

Bahar temkinli bakışlarını bana çevirdiğinde sorun olmadığını gösteren bir bakış attım.

Çağan telefonunu cebine geri koyduğunda garsonun getirdiği içkiye baktı.

Üstüm hala ıslak olduğu için mi yoksa onun kokusu tüm bedenimi etkisi altına aldığı için mi bilmiyorum hala ürperiyordum.

Çağan bu sessizliğe daha fazla dayanamadan yanımdan kalktı ve bara doğru ilerlediğini gördüm.

"Noluyor Hazel?" Diye sordu Bahar. Omuz silktim, kimseye bir şey açıklayacak halim yoktu.

Terlemeye başladığımda saçlarımı ellerimle topladım ve tepemde gevşek bir topuzla tutturdum.

Bakışlarım barda oturan Çağan'a kaydığında öfke nabzımı hızlandırdı.

Bir kadın, son derece güzel bir kadın, Çağan'a eğilmiş bir şeyler fısıldıyordu. Yüzündeki davetkar ifadeyi bu kadar mesafeden ben bile fark etmiştim.

Sinirle alt dudağımı dişlediğimde canım yandı. Buna hakkım yoktu. İstediğini yapabilirdi, sonsuza kadar beni mi bekleyecekti. Ya da aramızda beni bekleyeceği türde bir şey olmuş muydu ki? Onu yok sayan bendim. Bu saçmalığı başlatan da bitiren de bendim.

Yine de gözlerimi onlardan ayıramadım. Çocukluk ediyordum, dengesiz tavırlarıma ben bile katlanmıyordum ki...

Çağan kadının kulağına bir şeyler fısıldadığında kadın gülümsedi. Bu içimdeki yangını körükledi.

Kıvırcık bukleli saçlarını yana attığında Çağan'ın yüzünü gizledi.

Derin bir nefes alarak sıkışan göğsümü rahatlatmaya çalıştım, bu sanki daha da nefesimi kesti.

İçkimi bir dikişte bitirdikten sonra kenarda duran çantamı aldım.

Çağan masaya geldiğinde arabasının anahtarını alıyordu. Gidiyor muydu? O kadınla mı gidiyordu yani?

Bunu düşünmek yüzümün alev alev yanmasına sebep oldu.

Çantamı hışımla koluma taktığımda Bahar ne olduğunu anlamamış gibi yanıma geldi.

"Ben gidiyorum, yoruldum. Sonra görüşürüz sizinle" dedim ikisine de gülümseyip.

Sonra direkt olarak çıkışa yöneldim.

Soğuk hava yüzüme çarptığında mekanın önünde durup bir taksi beklemeye başladım.

Esen rüzgar beni üşütüyordu ve ıslak elbisem bana pek de yardımcı olmuyordu. Titrememeye çalışarak gözlerimle yolu taradım. Çağan o kadınla çıkıp gitmiş miydi acaba?

Bu düşünceyle sıkıntılı bir nefes verdim.

Düşünmemeliydim, beni ilgilendirmezdi.

 

5 dakikanın sonunda gelen taksiye bindiğimde doğrudan evin adresini verdim. Telefonum titredi, Bahar iyi olup olmadığımı kontrol eden bir mesaj atmıştı.

Ona cevap verirken Çağan'ın hala orada olup olmadığını sormamak için direndim.

Kısa sürede eve vardığımda ayakkabılarımı sinirle ayağımdan çıkarıp fırlattım. Yapış yapış olmuş elbiseyi kirli sepetine attığımda gözlerim anlamsızca doluyordu.

Kendim etmiş kendim bulmuştum, şimdi ağlamanın hiçbir yararı olmazdı.

Tam bir korkak gibi hissederek yatağa girdim ve gözlerimi kapatarak kendimi uyumaya zorladım.

Loading...
0%