Yeni Üyelik
12.
Bölüm
@sudesi

Gözlerimi bir gürültüyle açtığımda beni saran kol gerildi.

Bedenimin arkasında bana yapışık duran güçlü bedenin sahibini hatırladığımdan kaslarım krema kıvandıymış gibi hissettim. Eriyordum...

Beni karnına yaslamış olduğunu fark ettiğimde nefesi enseme vuruyordu. Bu tüylerimi diken diken etti.

Kapı bir kez daha vurulduğunda Çağan da uyanmıştı. Doğrulduğunu hissettiğimde bir anlık duraksadı. Bakışlarının yakıcı ağırlığını her yanımda hissediyordum.

Uyandığımı fark etmemesi için dua ettim, şu an onunla yüzleşmeye hazır değildim.

Çok geçmeden ayağa kalkıp aşağıya indiğini duydum ve gözlerimi araladım. Tişörtüm göğüs hizama kadar sıyrılmıştı ve kalçam tamamen açıktaydı. Çağan'ın da bunu gördüğünü biliyordum. Giydiğim çamaşır hiçbir yerimi kapatabilecek seviyede değildi.

Gözlerimi o an açmadığım için kendimi tebrik ettim.

 

"Günaydın!" Aşağıdan Bahar'ın cıvıl cıvıl sesini duyduğumda yataktan kalktım ve tırabzanlardan sarkarak ona baktım.

Beni gördüğünde gülümsedi, üstümdeki tişörtü gördüğünde ise daha da gülümsedi.

"Biz kahvaltıya gideceğiz, gelmek ister misiniz? Diye sordu.

Dün gece onun yüzünden burada kalmamışım gibi ya da zaten doğal olan burada beraber kalmamızmış gibi rahattı. Bu kızı bir gün bu yüzden pataklamayı aklımın bir köşesine not ettim.

"Ben gelirim, çok açım" diye bir yalan uydurdum.

Çağan mutfakta kendine su dolduruyordu. Ona bakmamaya çalışarak kabanımı üstüme geçirdim.

Botlarımı elime aldım. Elbisemin hangi cehennemde olduğu umrumda bile değildi.

"Üstümü giyinip geliyorum." Dedim.

Bahar'ın arkamdan kıkır kıkır güldüğünü duymazlıktan gelerek sürgülü kapıyı açtım ve çıktım.

Yandaki eve yürürken soğuk çıplak bacaklarımı ve toprağa basan çıplak ayaklarımı ısırıyordu.

Açık kapıdan içeri girip doğrudan yukarıya çıktım.

Üstüme taytımı ve bol sweatshirtlerimden birini geçirip siyah montumu giydim. Saçlarımı tarayıp sımsıkı topladım.

Yüzümü temizleyip nemlendiricimi sürdükten sonra hazırdım. Makyaj yapmakla uğraşamayacaktım. Başım dün gece içtiğim şaraptan dolayı zonkluyordu.

Ayağıma spor ayakkabılarımı geçirdim ve çantamı alarak çıktım.

Odanın kapısını kilitlediğimde Bahar beni bekliyordu.

"Hadi gidelim, dondum resmen" diye söylendi. Ona sinirli bir bakış atıp arabaya yürümeye başladım.

"Sana dün gecenin hesabını sonra soracağım. Dua et hafta sonu boyunca doğum günü kızısın"

Sesim istediğim sertlikte çıkmamıştı ki çıksaydı da bu Bahar'ı etkilemeyecekti.

"Umrumda değil, dün gece rüya gibiydi. Eğer gecemizin ortasına dalsaydın gözlerine yazık olan sen olurdun. Benim umrumda olmazdı" dedi.

"Terbiyesiz! Hiç akıllanmayacaksın sen değil mi?" Gülerek arabaya bindiğimde çantamı arka koltuğa attım.

Bahar kemerini bağlarken hülyalı hülyalı iç geçirdi.

"Bana kızma lütfen ama ben aşık oldum sanırım Hazel." Dedi "Bu adam nasıl bu kadar ince ruhlu olabilir"

"Bu adama aşık olmana izin veriyorum neyse ki. Daha kötülerine de aşık olduğun olmuştu."

"Sen kendine bak, umutsuz halinden nefret ediyorum. Şu korkularını bir kenara bırak da tadını çıkar." Dedi.

"Arabayı çalıştırdığımda için sıkıldı yeniden.

"Şu konuyu açma, artık Çağan'ın da tadını çıkaracak bir havada olmadığından eminim. Sonunda adamın da benden nefret etmesini sağlayacağımdan emin olabilirsin. Bunu hobi olarak yapıyorum, biliyorsun"

 

Gözlerini devirdi.

"Korkak bir kadın olmadığını biliyorum ama konu aşka geldiğinde kendin gibi değilsin Hazel. En kötü ne olabilir? Kariyerin mi mahvolur? Bırak olacaksa olsun. Toparlarız. Zaten kariyerini mahvedecek kadar çirkin biriyse bunu yaşamadan göremeyeceksin ve senin için hep bir acaba olarak kalacak" diye yapıştırdı.

"Öyle biri olmadığını biliyorum. Benim korktuğum bu bile değil. Ya sonu kötü biterse ve işler o raddeye geldiğinde ben onu görmeye dayanamazsam? Bir kez elimde olmayan sebeplerden işimi bırakmak zorunda kaldım ve yeni bir iş ararken çektiğim sıkıntıyı biliyorsun. Bir daha kendi kontrolümde olmayan bir şeyden bunu yaşamak istemiyorum. Emeklerim boşa gidecek."

"Çağan o pislikten farklı biri Hazel. Bunu sen de biliyorsun" dedi.

"Biliyorum, yine de kimseye tam olarak güvenemeyiz Bahar. İnsanların işler istediği gibi gitmediğinde nasıl bir canavara dönüştüğünü biliyorum."

Aklıma gelen şeylerle yüzüm buruştu. Çağanla öyle bir an yaşayacağıma benden nefret etmesini tercih ederdim.

"Senin yaşadığın şey basit bir hoşlantı değil Hazel. Seni tanıyorum, ona nasıl baktığını gördüm dün gece"

Duymazdan geldim ve odağımı önümdeki arabayı takip etmeue verdim.

Çağan'ın arabası bir kahvaltıcının önünde durdu.

Salaş bir mekandı ve manzarası çok güzeldi.

Beraber keyifli sayılabilecek bir kahvaltı yaptıktan sonra karnım tıka basa dolmuştu.

Gelmeden önce karar verdiğim gibi "Ben bugün döneceğim, halletmem gereken işler var da" dedim.

Bahar kaşlarını çattı. İtiraz etmesine müsade etmedim.

"Gerçekten halletmem gereken şeyler" dedim onu susturarak. Bu fikri reddetmedi ama yüzündeki hoşnutsuz ifade de silinmedi.

"Ben de bugün dönsem iyi olur aslında, hem siz de biraz baş başa tatilin tadını çıkarın" Çağan da ikiliyi yalnız bırakmak için nazikçe gitmek istediğini dile getirdiğinde daha fazla uzatmadan konu kapandı.

Otele döndüğümüzde eşyalarımı topladım.

"Eğlenmene bak, sevgilinle sana güzel bir hafta sonu diliyorum bebeğim. Geldiğinde bizimkilerle bir şeyler ayarlayacağım" dedim. Bana sarıldı.

"Her şey için teşekkür ederim, benim için bu kadar şeye katlanman çok değerli" dedi. Neyi kastettiğini biliyordum. Gülümsedim.

"İki güne görüşürüz zaten hadi, duygusallaşma" dedim dalga geçerek. Evin dışında bekleyen Borayla da vedalaştım. Bora Çağanla aramızdaki garipliğim farkındaydı ama sebebini bilmediğini anlamıştım. Birbirimizden hoşlanmadığımızı falan düşünüyor olmalıydı. Birbirimiziden -daha çok benim Çağandan- kaçmamızı buna bağlıyor gibiydi. Onun gidip gitmediğini bilmiyordum. Zaten Pazartesi günü şirkette görüşecektik. Bu yüzden arabama binip 1 saatlik yolculuğun ardından evime ulaştım.

Sıcak bir duş alıp bir film açtım. Kafamı dağıtmam gerekiyordu.

Aklıma gelen şeyle telefonumu elime aldım, sosyal medua hesaplarımdan birine girdim ve arama tuşuna bastım.

Dudaklarımı ısırırken aramaya Çağan Kurtuluş yazdım. Çıkan hesaplardan birinde onun uzaktan çekilmiş bir resmini gördüğümde dudaklarımı daha çok ısırdım.

Profiline girdiğimde tabii ki gizliydi ve sadece 102 takipçisi vardı.

5 fotoğraf olduğunu gördüm, meraktan çatlayabilirdim. Kendi profilime baktım. Gittiğim yerlerde ve arkadaşlarımla bir sürü fotoğrafım vardı. Adam buz kütlesi halini her yerde sürdürüyordu resmen.

Ekranımı kilitleyip telefonumu sehpaya bıraktım ve yaptığım kahveden bir yudum aldım.

Onu düşünmeden 1 dakikayı tamamlayabilecek miydim acaba?

Koltuğa uzanıp dikkatimi açtığım favori filmime vermeye çalıştım.

 

Telefonumun çalmasıyla uyandığımda boynumun ağrısıyla yüzümü buruşturdum.

Uyuyakalmış olmalıydım. Telefonda yazan ismi gördüğümde gözlerim büyüdü.

"Çağan?" Diye yanıtladığımda sesim uykunun etkisiyle iğrenç çıkıyordu...

"Hazel, uyuyor muydun?" Dedi. Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp saate baktım.

8 civarıydı.

"Hayır, film izliyordum. Biraz mayışmışım sanırım" diye yalan uydurdum. "Bir şey mi oldu?"

"Bu hafta görüşeceğimiz firmanın yetkilileri yarın bir iş için İstanbula gelecekmiş. Yarın akşama bir görüşme ayarlamak istediler ama sunum hazır değil. Sana sormadan sözleşmek istemedim" dedi.

Şimdi başlarsak yarına yetiştirebilirdik ama detayların hiçbirini bilmiyordum.

"Hızlıca halledebileceğimiz bir şeyse görüşelim. Önceden de çalıştığınız bir firmaydı diye hatırlıyorum" dedim.

Telefondan bir onaylama mırıltısı duydum.

"Bana gelebilir misin? Ben biraz başlamıştım, dışarıda çalışmak için uygun bir yer bulmakla uğraşmayalım. Burada hallederiz 1-2 saat içinde" dedi. Sesi dümdüzdü, zoraki olarak çağırdığını anlamamak için salak olmam lazımdı. Bunun canımı sıkmasına izin vermedim. O benim iş partnerimdi, profesyonel davranmak zorundaydım zaten.

"Tamam, adresi at. Hazırlanıp çıkıyorum" dedim kısaca.

Telefonu kapattığımız an mesaj geldi. Evi bana 20 dakikalık mesafedeydi.

Dolabıma koltuğumda kalbim sıkışıyordu, ne giyecektim şimdi ben?

Üstüne fazla düşünmeden en sevdiğim düz kesim jeanlerimden birini beyaz kolsuz croplarımdan giydim.

Zaten evde çalışacaktık. Üstüme bir hırka giyip bilgisayar çantamı hazırladım.

Biraz makyaj yapıp dudaklarımı renklendirdikten sonra hazırdım.

Parfümümü sıkıp kapıdan çıktım, hala gergindim. Bu adamla olduğum her an gergindim zaten, vücudum artık buna alışmış gibiydi.

Attığı adrese ulaştığımda güvenlikten geçip arabamı boş bir yere park ettim.

Blok kapısından girdiğimde ellerim terliyordu.

Çağan benim evime kaç kez gelmiş olmasına rağmen onun evine gidiyor olmak beni bir tuhaf yapmıştı.

14.ü kata çıktığımda hırkamın düğmesini açtım. Yanıyordum resmen.

Zile bastığımda çok geçmeden kapıyı açtı.

Üstünde siyah bir pantolon ve bir sweat vardı.

Tanrım...

Bu salaş hali o kadar farklı ve seksiydi ki kendimi bir an üstünü izlerken buldum.

"Hoş geldin" dediğinde cevap vermedim. Veremedim. Çinkü aptal gözlerim hala aval aval onu süzmekle meşgulüdü.

"Üstümü değişiyordum ama benden önce davrandın" diye açıkladığında utandım. Adam onu tuhaf bulduğumu falan sanmış olmalıydı. Ama aksine ben her gün böyle giyinmesini istiyordum.

Bu rahat hali ofisteki ciddiyetini biraz olsun silebilirdi belki.

İçeri girdiğimde evini de en az onun kadar hoş buldum.

Siyah bir kanepe ve meşe tonlarında eşyaları son derece estetik dizayn edilmişti. Amerikan tarzı mutfaktan kahve kokusu yükseliyordu.

"Sen masaya geç, ben de dosyaları alıp geliyorum" dedi ve koridordan geçip gözden kayboldu. Nereye gittiğini bilmiyordum ve bu evin kalan kısımlarını daha çok merak etmeme sebep oldu. Zevkli biriydi, bunun hep farkındaydım.

6 kişilik yemek masasının köşesine oturduğumda bilgisayarımı çantasından çıkarıp dikkatimi dağıtmaya çalıştım.

Kısa süre sonra elinde 3 dosyayla geldi.

"Dosyalar bilgisayarımda da var ama bulmakla uğraşamadım"

Birini açıp firmayla ilgili genel bilgileri ve ürünlerini inceledim. Bildiğim bir markaydı zaten, fotoğraf çekimleri hep ilgimi çekiyordu. Son derece sade ve maskülen tasarımları olan bir giyim markasıydı. Geçen sene reklam ve pazarlama çalışmalarını yine Çağan'ın ajansının -artık benim de çalıştığım- üstlendiğini gördüm.

"Kahve ister misin?" Diye sordu.

"Evet, çok iyi olur" dedim yüzüne bakmadan. Aramızdaki her an son derece garipti. Sabah onunla uyanıyordum ve şu an iki yabancı gibiydik. Asla bu konuda konuşmadığım ve o da beni zorlamadığı için şükretmek istiyordum. Belki umrunda bile değildi, yine de aksini düşünmek beni korkutuyordu işte.

Aklıma gece söylediği şey geldiğinde içim heyecanla kasıldı.

Dikkatimi ekrana vermeye çalıştım, bir sunum dosyası açtım.

Siyah bir kupada önüme şekersiz ve sütsüz bir kahve koydu. Nasıl içtiğimi biliyordu, üstünde durmamaya çalıştım.

Sandalyesini yanıma çekip oturduğunda güzel kokusu genzime doldu.

Sıcak basıyordu, üstümdeki hırkayı çıkarıp sandalyeye bıraktığımda bakışlarının ağırlığını hissediyordum.

"Geçen sene yaptığımız sunumu açayım, oradan gideriz. Yeni bir kreasyonları var, onun üstünden ilerlememiz gerekiyor. Firma yeniliğe açık bir marka bu yüzden farklı şeyler deneyebiliriz" dedi.

Sandalyemde geriye yaslandım.

"Bu tarz markalar için bence en iyi pazarlama şu an ünlü olan sosyal medya fenomenleriyle çalışmak. Onların ürünleri tanıtması televizyona bir reklam hazırlamaktan çok daha hızlı ve etkili oluyor. Firma yeniliğe açıksa bu fikri beğenebilirler, onlara ürün gönderip bir event düzenleyebiliriz" dedim.

Çağan bunu not aldı.

"Fotoğraf çekimi ve bilboardlar her şekilde olacak zaten. Bu kısmı ben hallederim diye düşünüyorum" dedi.

"Beğenirlerse 1 yıllık sözleşme yapılacak, o yüzden yarın toplantı önemli" dedi. Başımı salladım ve bilgisayarıma döndüm. Çağan şirket sahibinden sonra en yetkili kişiydi ve ortak çalıştığımız için benden de aynı şey bekleniyordu. Önceden çalıştığım iş yerimde Reklam Müdürü olma yolundaydım bu yüzden burada çok iyi bir pozisyona kabul edilmiştim. Çağan her ne kadar ilk günlerimde bende iyi bir etki bırakmasa da kıvrak zekası ve yaratıcılığı bu işte ne kadar iyi olduğunu gösteriyordu. İkna kabiliyeti her anlaşmada işimize yarıyordu.

2 saat kadar sunumun üstünde çalıştıktan sonra artık acımaya başlayan popomu sandalyeden kaldırdım.

"Banyo nerede acaba?"

Bakışları üstümde ve açıkta kalan karnımda biraz fazla oyalandıktan sonra "koridorun sonunda soldaki kapı" dedi.

Tüm sinir uçlarımı uyaran yakıcı bakışlarından kaçıp koridora ilerledim. Soldaki iki kapıdan ilkinin odası olduğunu anladığımda bedenimi devam etmesi için zorlasam da kapının önünde durdum.

İçerisi de yine onun gibi sade ve rahat dizayn edilmişti. Ortada yuvarlak bir yatak ve siyah çarşaflar vardı. Dolap ve siyah çalışma masası dışında çok fazla eşyası yoktu. Odada farklı olan tek şey köşede duran ayaklı kum torbasıydı.

Sağdaki odanın da kapısı açıktı ve merakıma yenik düşüp oraya ilerledim. Açık kapıdan içeriye göz attığımda buranın bir kütüphane olduğunu anladım. Büyülenmiştim resmen.

Katşılıklı iki duvar boydan boya siyah raflarla kaplıydı ve içi kitaplarla doluydu. Karanlık odada kitapların adını seçemesem de tüm rafların ağzına kadar dolu olması beni büyüleyen şeydi.

Çağan beni fark etmeden ve bilmeden etkilemeye devam ediyordu.

Gözlerimi zor da olsa kitaplıklardan çekip banyoya ilerledim ve ellerimi yıkadım. İşerimi hallettikten sonra salona döndüm.

Geldiğimi fark ettiğinde boş kahve bardağımı işaret etti.

"Daha fazla kahve içemeyeceğimizi düşünüyorum. Aç mısın?" Diye sordu.

"Bilmem, ne yiyeceğimize bağlı" dedim gülümseyerek.

"Saat 11 olduğu için şu an sadece sana makarna yapabilirim, şanslısın ki onu da iyi yapıyorum" dedi. Güldüm

"Tamam, bana uyar" dedim bıraktığı bilgisayarı önüme çekip.

Mutfağa ilerlediğinde bakışlarımı bilgisayarda tutmaya zorladım.

Bir tencere aldığını gördüğümde göz ucuyla hareketlerini izlemeye başladım.

Onu mutfakta yemek yaparken görmek, üstelik benim için, karnımda kelebeklerin var olduğunu hatırlattı. Bu hem tatlı hem de son derece seksiydi.

Başını kaldırıp onu izlediğimi yakaladığında beceriksiz bir hareketle başımı eğdim ve bilgisayarla ilgileniyor gibi yaptım. Acınacak haldeyim Hazel!

İç sesimi öldürmek istiyordum...

"Pestolu sever misin?" Dedi.

"Bayılırım" sesimin biraz olsun normal çıkmasına şükrettim.

Yerimden kalkıp boş bardakları tezgaha koyduğumda evi mükemmel kokular sarmaya başlamıştı.

Ondan sürekli kaçmama rağmen bana bu kadar normal davranabilmesi mucizeydi.

Yardım etmeyi bir kaç kez teklif etsem de beni tatlı bir dille yerime yolladı. Yarım saatin sonunda önüme muhteşem gözüken pesto soslu bir makarna ve beyaz şarap koymuştu.

Tabağı görene kadar bu kadar açıklığımın farkında değildim, belki de bunu onun yapmış olması da beni acıktırmıştı bilemiyorum.

Dosyayı düzenlemeye devam ederken yemeğimizi yedik.

Sonunda bittiğinde tam anlamıyla ben de bittim.

Çağan bir kadeh daha doldurduğunda bilgisayarımı kapatıp çantasına yerleştirdim.

"Ben artık kalkayım, yarın yorucu olacak" dedim esneyerek. Gözlerimi zar zor açık tutuyordu.

"Biraz dinlen, sonra gidersin" dedi beni koltuğa yönlendirerek.

"Ya da seni ben bırakayım, araba kullanmak için fazla uykulu görünüyorsun" dedi. Bu adam her şeyi düşünmek zorunda mıydı?

"Gerek yok teşekkür ederim. Biraz oturursam açılırım"

O kadar uykum bardı ki biraz açılabilmek için itiraz etmedim. Yoksa arabanın içinde uyuyacaktım.

Koltuğa oturduğumda kadehi dizime dayadım.

"Evin çok güzelmiş." Diye itiraf ettim.

Gülümsedi.

"Teşekkür ederim, kız kardeşimin eseri aslında. İç mimar kendisi, ben sadece nasıl bir şey istediğimi anlattım" dedi.

Her şeyin neden bu kadar göze güzel geldiğini anlamıştım, hiç fazlalık yoktu.

"Sadece kütüphaneyi ben seçtim." Dedi. "Orayı da gösteririm zamanın olduğunda"

Çoktan gördüğümü bilmiyordu...

"Evine kütüphane yaptıracak kadar fazla kitabının olması çok güzel" dedim. "Aynı zamanda etlkileyici"

Gülümsemesi büyüdü.

"Kitap ödün, verme konusunda cimriyimdir ama istediğin bir şey varsa sana istisna yapabilirim" dedi. Kahkaha attığımda gerginlik biraz dağıldı.

"Hayır, senin gibi ciddi ve sert birinin kitabına bir zarar verirsem kendimi asla affetmem. Kalsın, uzaktan bakmayı tercih ediyorum" dedim.

"Kalbimi kırıyorsun, kitaplarım için seni üzmezdim" dedi. Melodik sesi kulağımı okşadı, söylediği şey de içimi.

Gözlerimi ondan kaçırdım.

"Yemek için de teşekkür ederim. İyi bir iş çıkardık bence, beğeneceklerini düşünüyorum" dedim. Esnememi ağzımı kapatarak gizlemeye çalıştım. Uykusuzluktan bayılacaktım ve şarap her zaman daha fazla uyku getiriyordu.

"Bence de" dedi. Yüzü beni izliyordu, bardağımı sehpaya koydum.

Çağan televizyondan bir şeyler açtı, bunu sadece ortamdaki sessizliği kırmak için yaptığını biliyordum. Bedenimi koltuktan kalkmak için ne kadar zorlasam da yumuşak koltuğa daha da gömülüyor gibiydim.

Gözlerim kapanırken Çağan'ın güzel gözleri loş ışıkta bile beni izlerken parlıyordu.

 

 

OY VERMEYİ LÜTFEN UNUTMAYIIN, YORUMLARINIZI DA EKSİK ETMEYİN. ❤️❤️❤️ ŞİMDİDEN TEŞEKKÜRLER - Sude

Loading...
0%