Yeni Üyelik
13.
Bölüm
@sudesi

Çağan'ın Ağzından

Ne kadar süredir onu izlediğimi bilmiyordum ama buna engel olamıyordum işte. Bu kadında beni etkisi altına alan bir şey vardı, sürekli beni itmesine rağmen yine de ondan nefret etmeme engel olan bir şey.

Onu şimdi uyandırıp evine gitmesi için bir şeyler söylemem gerekiyordu, uyandığında yine aramızda ikimizin de karşılıklı öreceği bir duvar olacaktı, biliyordum. Yine de ayağa kalkıp uyuyan küçük bedenini kucağıma alırken bunları aklımdan sildim. Onu uyandırmamaya özen göstererek kendi odama soktuğumda bunu neden yaptığımı bile bilmiyordum. İki fazladan misafir odam vardı ama onun benim yatağımda uyuma düşüncesi fazlasıyla hoşuma gitmişti.

 

Onu yatağıma bıraktığımda bu anı bekliyormuş gibi bedeni gevşedi ama tişörtümün kenarını tutan eli beni bırakmadı. Yüzüm yüzünün hizasındayken bir süre durdum. Kokusu büyüleyiciydi, her yerinden yayılıyordu ama boynundan yayılan koku beni resmen öldürecekti. Onu yukarı kaldırıp boynuna gömülmemek için üstün bir çaba sarf ediyordum.

Kömür kadar kara saçları gözlerinin önüne düştüğünde onları düzelmek için resmen ellerim karıncalandı. Yine de bunu yapmadım. Bedenimin her yanı ona dokunmak için çırpınsa da kendimi tutuyordum.

Elini yavaşça tişörtümden çekerken biraz kıpırdandı.

Üstündekiler oldukça rahatsız görünse de sabah uyandığında kendini kötü hissedeceğini bildiğimden üstünü değiştirmek gibi bir hata yapmadım.

Onun yerine üstüne ince örtüyü çekip üşümesine engel oldum ve narin yüzüne son bir kez bakıp odadan çıktım.

Koltuğa geçip eski yerime oturduğumda başım çatlıyordu. Hazel'in benim odamda - benim yatağımda- uyuyor olduğu gerçeği bu gece gözüme uyku girmesine engel olacaktı zaten.

Onunla aramızda geçen her şeyin sonunda aynı şekilde bittiğini fark ettiğimden beri üstüne gitmeyi bırakmıştım. Böyle olmasını istiyorsa saygı duymak zorundaydım zaten.

Benden etkilendiğinin farkında olsam da bunun hiçbir etkisi de olmuyordu. Bu yüzden en mantıklısı aramızın ilk zamanlarda olduğu gibi mesafeli olmasıydı.

En azından ikimizin de mantıklı anlarında durum böyleydi...

 

 

                                          Hazel

Alarm çaldığında yerimden sıçradım. Saat 7'yi gösterdiğinde tamamen yabancı bir odada uyandığımı fark ettim. Panik dalgası beynimi sardığında etrafıma baktım.

Oda Çağan'ın odasıydı.

Çağan'ın odasında uyumuştum.

Uyku sersemi olduğum için sanırım kafam hala yerinde değildi. Dün en son salonda oturuyorduk, büyük ihtimalle uyuyakalmıştım ve Çağan beni odasına taşımıştı.

Üstüme başıma baktığımda kıyafetlerimin yerli yerinde olduğunu görüp bir oh çektim.

Aceleyle kalktım ve sessiz olmaya çalışarak kapıdan çıktım.

Salona girdiğimde onun koltukta uyuduğunu gördüm.

Yavaşça yanına yaklaştığımda uyurken ne kadar tatlı gözüktüğünü fark ettim.

Saçları dağılmıştı ve üstünde sweat karnına kadar sıyrılmıştı. Açıkta kalan teni o kadar pürüzsüzdü ki aklıma yine o sabahı getirdi. Karın kasları resmen dokunulması için yalvarıyordu. Ya da ben tam bir sapık gibi öyle görmek istiyordum...

Nefes alışverişi düzenliydi.

Yavaşça omzuna dokundum.

"Çağan?"

Biraz hareketlendiğimde adını yeniden seslendim ve güzel gözleri açıldı. Uykulu gözleri beni bulduğunda kaşları çatıldı.

"Şey, işe geç kalmamak için uyandırdım" diye geveledim.

Doğruldu ve üstünü düzeltti.

"Keşke beni burada bırakıp sen yatağında yatsaydın, kendimi çok mahcup hissediyorum" sıkıntılı sesimi duyunca gülümsedi.

"Sorun yok. Dinlenmen gerekiyordu" dedi.

Of! Bu adamın bu tatlılığı beni öldürecekti.

Hiçbir şey diyemedim.

"Kahve istersen makinada çekirdek var" dedi.

Bakışlarımı mutfağa çevirdim.

"Ben bize kahve yapayım, sen hazırlan o zaman" dedim. En azından bu kadarını yapabilirdim.

O odasına yöneldiğinde kalkıp mutfağa ilerledim. Dolaplarını karıştırıp iki kupa buldum ve makineden ikimize de kahve yaptım.

Çok geçmeden üstünde beyaz bir gömlek ve kumaş pantolonuyla Çağan geldi.

Kol düğmelerini iliklerken ne kadar çekici göründüğünü biliyor muydu acaba?

Bana bir bakış attığında gözlerimi dikmiş onu izlediğimi fark ettim ve aceleyle gözledimi kaçırdım. Kupayı onun önüne bırakırken bu halime resmen gülüyordu.

Pislik!

Üstümdeki etkisinin farkındaydı ve ona bu kozu veren bendim.

Ondan ne kadar etkilendiğimi biliyordu, karşımda çok rahattı.

Bu beni sinirlendirdi, kendime karşı daha çok.

Kahvelerimizi sessizlik içinde içerken tüm odayı dolduran varlığından kaçıp gitmek istiyordum. Bu evde fazla bile kalmıştım zaten.

"Ben bir eve uğrayıp üstümü değişeceğim. Biraz geç kalabilirim" dedim. Çantamı toplayıp kapıya giderken bana eşlik etti.

"Her şey için teşekkür ederim. Dün gece uyuyakaldığım için de kusura bakma" dedim. Bana içimi eriten bir gülümsemeyle baktı.

"Hiç sorun yok, şirkette görülürüz" dedi.

Daha fazla zaman kaybetmeden asansöre ilerledim. Asansörün kapısı kapanana kadar ela gözleri gözlerimden ayrılmadı. Kapı kapandığında derin bir nefes aldım.

Otoparka indiğimde serin hava çıplak kollarımı ısırdı.

Hırkamı unuttuğumu o an fark ettim. Geri dönüp tekrar Çağan'ı görme riskini almak istemediğimden boşverdim ve arabayı çalıştırdım.

 

Eve ulaştığımda hala mesaime yarım saat vardı. Kot pantolonumu çıkarıp kolsuz çan model bir elbise giyindim. Belindeki kemeri biraz sıkılaştırdım. Kemerimle aynı tonlardaki kahve topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve saçlarımı at kuyruğu yapıp topladım.

Dünden kalan makyajımı temizleyip kapatıcı ve maskara sürdüğümde hazırdım.

Dudaklarıma kahve tonlardaki klasik rujumu sürdükten sonra evden çıktım. Koştur koştur hazırlanmaktan nefret etsem de yetişmiştim.

Şirkete vardığımda doğrudan odama çıktım.

Göksu bugün izinliydi bu yüzden hızlıca yapılacak işlerimi gözden geçirdim.

Çağan'ın asistanı olmamasına rağmen son derece disiplinli çalışıyordu. Bu açıdan ona özeniyordum cidden.

 

Öğle yemeğini salatayla geçiştirdikten sonra Çağan'dan toplantının 6 civarı yapılacağına dair gelen mail'i okudum.

Yine dışarıda olacaktı. Kaldıkları otelin restoranında rezervasyon yaptırmışlardı, Çağan da ikimiz adına onaylamıştı.

Genelde böyle toplantıları dışarıda yapmaya özen gösteriyorduk, daha samimi bir ortam olduğunda insanları etkilemek daha kolaydı. Detaylar pek göze batmıyordu.

Eşyalarımı toplayıp odamdan çıktım ve kapıyı çalıp Çağan'ın odasına girdim.

Beni gördüğünde bilgisayarını kapattı.

"Çıkalım mı?" Dedim.

"Olur"

Eşyalarını toplarken onu izledim.

Geçmem için beklediğinde çıktık ve birlikte asansöre bindik.

Kendi arabama bindiğimde o da kendi arabasına gidiyordu.

Dönüşte direkt eve gideceğim için arabamı burada bırakamazdım.

Ayrı ayrı gitmek benim için daha rahattı zaten.

Kısa sürede otele vardığımızda rezerve esilen masaya oturduk.

"Marka sahibi ve müdürü gelecek. Marka sahibini tanıyorum, son derece güler yüzlü biri. Beğenecekti" dedi beni cesaretlendirerek.

Gerginliğimin iş yüzünden olduğunu düşünmesi beni gülümsetti.

Derdim sadece ve sadece onun yanımda otururken bana değen bedeniydi.

"Müdürle daha önce tanışmadınız mı?" Diye sordum. Dudakları memnuniyetsiz bir edayla kıvrıldı.

"Hayır, yeni biri sanırım. Pek iletişime geçmedik" dedi.

O sırada masamıza gelen iki kişiyle sözleri yarıda kesildi.

"Merhaba" dedi 50'li yaşlarda görünen bir adam.

Onun marka sahibi olduğunu biliyordum zaten. Elimi uzatarak selamlaştım.

Yanındaki adama döndüğümde yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

Çağan markanın sahibi Rıza bey'le selamlaşıyordı.

Adamın uzattığı elini sıktığımda elinden bana resmen tenimin altını üşüten bir karıncalanma geçti. Bu histen hoşlanmadım.

"İyi akşamlar, Ferhat ben" dedi. Gülümsemeye zorladım kendimi, en azından denedim.

"Hazel ben de, memnun oldum. Hoş geldiniz tekrar" dedim. Adam hala lanet olası elimi bırakmamıştı.

Oturmaya yeltendiğimde elini elimden çekmek aklına gelmiş gibi gülümsedi.

Çağanla da selamlaştıktan sonra sunumu bilgisayardan açtım.

Çağan son derece güzel bir sunum yaptıktan sonra Rıza beyin beğeni dolu gözlerinden fikirlerimizi beğendiklerini anlamıştım. Onlara 1 yıllık planımızı ve stratejilerimizi aktarmıştık. Bizimle çalışırlarsa yapacağımız çalışmaları tarihsel olarak aşağı yukarı aktarmıştık. Çıkacak koleksiyonlara göre bunları yeniden düzenleyecektik zaten. Ama bu kadar hazırlıklı gelmemiz ve markalarına bu kadar reklam ve tanıtım seçeneği sunmuş olmamız ikisinin de hoşuna gitmişti.

"Yakın zamanda ilk tanıtım için bir event hazırlanması konusunda hemfikiriz. Sizin de uygun bulmanız durumunda bunu daha özel tutup sürekli olarak markanızdan alışveriş yapan sosyal medyacılarla yapmak istiyoruz. Genel olarak tasarımlarınız hakkında bilgi sahibi olan ve önceden de kullanmış isimler ilk seçeneklerimiz olmalı" dedim.

Ferhat bey bu fikri oldukça beğenmiş olacak ki atıldı

"Uzun zamandır bu tarz bir pr çalışmasına geçmek istiyorduk zaten. Harika düşünmüşsünüz, bu fikrinizle özel olarak ilgileneceğim" dedi. Gözlerini benden ayırmıyordu, adamın bakışları ne kadar hoşuma gitmese de profesyonel tavrımı bozmamaya çalıştım ve gülümsedim.

"Beğenmenize çok sevindik" dedim. Bu marka ve anlaşma şirket için önemli diye hatırlattım kendime.

"Reklam afişleri ve organizasyonla ben ilgileneceğim zaten. Hazel hanımla birlikte tarih ve mekan konusunda bir karar verdikten sonra kişilerin listesini çıkarırız" dedi Çağan. Ters sesini duyduğumda kaşlarımı çatarak ona döndüm. Bana değil doğrudan markanın müdürüne odaklanmıştı.

"Hazel hanım listeyi çıkardıktan sonra sizinle bir toplantı ayarlarız." Dedi. Adam Çağan'ı resmen yok sayıyordu. İçten içe sinirlensem de Çağan'ın da benden aşağı kalır yanı yoktu. Burnundan soluyordu resmen.

O dakikadan sonra odağını tamamen marka sahibine yöneltti ve Ferhat bey toplamda 3 cümle kuramadı.

Onun bu olayları yönetme şekline hayran olmuştum, insanları etkisi altına alıp yönlendirme konusunda doğuştan yetenekliydi.

Rıza bey her şeyden oldukça memnun olmuş gibi bir halde toplantıyı sonlandırdı.

"Markamızın profesyonel ellerde olduğunu görmek içimi rahatlattı. Sizinle çalışmak bir zevk olacak." Dedi. İkimizle de el sıkıştıktan sonra kalktı.

Ferhat bey Çağanla kısaca vedalaştıktan sonra bana gülümsedi.

"İlk event için asistanımla görüşeceğim. En kısa zamanda bir toplantı ayarlar detayları konuşuruz" dedi. Başımla onaylayıp uzattığı elini sıktım. Onlar uzaklaşırken tekrar yerime oturdum.

"Etkinlikle ben ilgilenirim, sen reklam filmi ve afişlerle ilgilen. Rıza bey çalışması keyifli biri" dedi.

"İyi de böyle kararlaştırmamıştık Çağan" dedim. Benim için de böylesi kesinlikle daha rahat olacaktı fakat planlarımızı buna göre yapmamıştık. Ve sırf adamın tavrı hoşuma gitmedi diye bu çalışmadan vazgeçmiş olmak istemiyordum.

O da adamdan hoşlanmamıştı zaten, birlikte çalışmak isteyeceğini düşünmüyordum.

"Önemi yok, Rıza beyle çalışmak senin için daha verimli olur" dedi. Bu kesin tavrı hiç hoşuma gitmemişti. Burada kararları ortak alıyorduk.

"Hayır, başta konuştuğumuz gibi ilerliyoruz. Bu fikir benden çıktı ve markanın kimlerle çalıştığını biliyorum, ikimiz de iyi olduğumuz şekilde yapalım" dedim.

Vücudunu tamamen bana döndürdü ve gözlerini gözlerime dikti.

"Böylesi emin ol daha iyi" dedi. Bir çocuğa laf anlatır gibi anlatması sinirlerimi daha da bozdu.

"Neyin iyi olup olmadığına sen mi karar veriyorsun Çağan? Unutma, bu işte kimse kimseden üstün değil, ortak paydada buluşmak zorundayız" dedim bastıra bastıra.

Sabır dilenir gibi bir nefes aldı.

"Adamın sana olan bakışlarını fark edecek kadar akıllısın. Zorlama beni" dedi. Onu ilk defa bana karşı bu kadar sert görüyordum. Bu konuda ne hissedeceğimi bilemedim. Bu yüzden en iyi yaptığım şeyi yaptım. Etrafıma kimsenin aşamayacağı o duvarlardan birini ördüm.

"İşle ilgili kimsenin akıl vermesine ya da korumasına ihtiyacım yok Çağan, haddini bil" dedim. Adamın herhangi ters bir davranışını görürsem bunu zaten kendim de halledebilirdim, benim için endişeleneceği bir durum yoktu.

"Sana akıl vermiyorum, o tarz bir herifle baş başa herhangi bir konuda konuşmanı istemiyorum. Bu yeterince açık mı?" Dedi. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığı için dediklerine zat zor odaklandım.

Beni kıskanıyor muydu bu?

"İstemiyorsun öyle mi? Böyle bir hakkı kendinde nasıl buldun peki?"

Söylediğim şey karşısında yüzü fazlasıyla düştü. Anında pişman oldum, geri almak istedim. Ama yalan değildi, bu tarz bir şeye müdahale etme hakkı yoktu.

Kıskançlığı içimi yumuşatsa da ağzımı tutamamıştım işte.

Gözlerime içime tonlarca sıkıntı tohumu eken bir bakış attıktan sonra yerinden kalktı. Hiçbir şey demeden eşyalarını topladı.

"Haklısın, iyi akşamlar" dedikten sonra başka hiçbir şey demeden restorandan çıkıp gitti. Arkasından öylece bakarken kendime lanetler okuyordum.

Bu kadar sivri dilli olmak zorunda mıydım sanki?

Elimde değildi işte, alanımın işgal edildiğini ya da bana üstünlük taslamaya çalışıldığını hissettiğim her an dikenlerimi çıkarıyordum. Kime batırdığım önemli olmuyordu.

Sonra da böyle bir başıma kalıyordum işte.

 

Restorandan çıkarken telefonumdan Bahar'ın numarasını buldum.

Beni tam anlamıyla daha fazla üzeceğini biliyordum, bu yüzden onu aramak şu an bana en iyi gelecek şeydi.

Belki de mazoşistin tekiydim...

 

 

Oy ve yorumları bekliyoruum, umarım beğenirsiniz ❤️❤️❤️

Loading...
0%