Yeni Üyelik
15.
Bölüm
@sudesi

Anahtarlarımı alıp evden çıkarken yeleğimi son kez düzelttim. Düz kesim jean’imin altına kısa topuklu siyah ayakkabılarımı giymiştim, iyi görünüyordum.

Aynadaki görüntüme bakarken sabahtan beri 10. Kez aklıma acaba elbise mi giyseydim düşüncesi yine beynimin kıyılarından geçerken o düşünceyi kıyının kenarından atmaya çalıştım. İyisin işte Hazel, adam seni bin defa görmemiş gibi bir de ne giyeceğine karar veremiyorsun! Tek önemli konu buydu çünkü…

Arabaya binerken bile kendi kendime söyleniyordum.

Bugünün daha iyi geçmesi için içimden dualar ede ede iş yerine vardığımda kartımı okutup binaya girdim.

Kendi katına çıkarken stresten ellerim terliyordu. Asansörden indiğimde eşyalarımı odama bırakıp kahve almak için tekrar çıktım. Tam o sırada koridorda Çağanla karşılaştım, odasına giriyordu. Yanından geçerken hafifçe gülümsemeye çalıştım

“Günaydın” dedim sesimi sabit tutmaya çalışarak. Ama sanki sesim aramızda kayboldu, yok oldu. Hiçbir şekilde tepki vermedi ve beni tamamen görmezden gelip yanımdan geçip gitti. Olduğum yerde ayaklarım yere çivilenirken elimde olmadan arkamı dönüp onun odasına giren bedenini izledim. Beni duymamış ya da görmemiş olma ihtimali yoktu, kör olması gerekirdi. Beni yok saymıştı. Yüreğimde oluşan sızıyo görmezden gelmeye çalışıp daha fazla orada dikilmeden ayaklarımı ilerlemeye zorladım.

Bir adım daha, sonra bir tane daha. Kahve makinasına ulaştığımda karton bardaklardan birini alıp düğmeye bastım. Kendi bardağımı odada unutmuştum, yine. Ellerimi kahve masasına dayadığımda gözlerimi bir an için kapattım ve dedin bir nefes almak için ciğerlerimi zorladım.

Bu kadarını tahmin etmemiştim, en azından beni tamamen yok sayacağı kadar kırmamış olmayı umuyordum onu. Bunun sadece dünle ilgili olmadığını o zaman anladım.

Demek ki gerçekten artık umursamayı kesmişti. Benimle yalnızca benim başından beri istediğim gibi iş arkadaşlığı dışında herhangi bir iletişim kurmamayı seçmişti.

Makinenin düğmesi öttüğünde ancak kendime gelebilidim. Bardağı alıp hızlıca odama geçtiğimde midem bulanıyordu. Ne zaman stresli olsam midem bulanırdı zaten.

Telefonumu çıkarıp Bahar’a mesaj attım.

“Durum çok kötü”

 

Bilgisayarımı açıp düzenlemem gereken dosyaları bulduğumda kafamı meşgul etmeye çalışıyordum. Bildirim sesi geldiğinde telefonumu aldım.

 

“Ne kadar kötü?”

Kendi kendime sinir içinde gülmeye başladım.

Adam günaydın dememe bile cevap vermemişti!

O kadar da değildi herhalde!

 

“Günaydın dedim ve resmen duymazdan gelip yanımdan geçip gitti. Kendimi hayalet falan zannedebilirdim o an”

 

Parmaklarım hırsla mesajı yazarken gönder tuşuna bastım ve kapımın tıklatılmasıyla irkildim. Bahar’la olan konuşmamıza o kadar odaklanmıştım ki…

Göksü başını içeri uzattığında yüzünde her zamanki gülümsemesi vardı.

“Günaydın Hazel hanım”

“Günaydın canım, gelsene” dedim telefonumu masaya bırakıp.

“Bugün teslim edilmesi gereken 2 afiş var, onların onayını almam gerekiyor” dedi imzalamam için elindekileri uzatırken.

“Dün toplantı yaptığınız ekibin asistanı aradı, bugün müsaitliğinize göre bir görüşme ayarlamak istiyorlar” dedi.

Daha adamla dün görüşmüştük, hemen event ayarlamalarını halletmemi nasıl bekliyordu?

Uyuz herif kafayı takmıştı demek ki…

“Bugün hiç boşluğum yok, iletirsin Göksu. Ben sponsorluk görüşmelerini hallederken iletişime geçeceğim zaten. Ürünleri göndermeleri için zamanını da ayarlarız”

“Tamamdır, benim zaten bilgim var. Siz kişilere karar verdikten sonra boş gününüzde bir toplantı ayarlayayım mı?” Dedi.

“Olur, sen halledersin. Ama bu hafta içi bir kaç görüşme daha olacak, haftaya sarkabilir. Onun bilgisini verirsin” dedim.

Adamı ne kadar geç görürsek o kadar iyiydi…

“Çağan beye de bunları aktarırsan sevinirim canım, ona da uyması gerekiyor. Toplantıyı birlikte alacağız” dedim. En azından belki adamla yalnız görüşmeyeceğimi bilirse dünle alakalı pişmanlık duyduğumu bir şekilde anlardı.

Gerekli şeyleri konuştuktan sonra odamda yine yalnız kaldım.

Telefonu elime tekrar aldığımda Bahar ardı ardına mesajlar atmıştı.

“Ben demiştim ama çok kızmış demek ki!”

“Ne vardı sanki dilini tutsaydın, adam en sonunda gemileri yaktı işte!”

“Neyse canım o da abartmasın, selam vermemek ne?”

Telefon elimde bir daha titredi.

“Sen sakın yolundan dönme, hemen kaçmak yok”

O görmese de son mesajına gözlerimi devirdim.

 

“Bence de abartmasın, ben adam öldürmedim. Sinirlenebilir ama profesyonel davranmıyor”

 

“Bok vardı da sen profesyonel davrandın çünkü di mi?”

 

Çığlık atmamak için kendimi zor tuttum, her şeye bir cevabı vardı bu kızın. Kimin tarafında olduğu belli değildi resmen!

 

Bu kadar kaytarmak yeter diyip işlerimi halletmek için bilgisayarıma gömüldüm.

Öğlene kadar bir kaç işimi halletsem de hala farklı iki marka için fikirler bulmam gerekiyordu ve bunun için Çağanla da konuşmalıydım. Bu yüzden bunları şu anlık es geçip alt kattaki yemekhane kısmına indim.

Canım hiçbir şey istemese de hafif bir şeyler alıp boş masalardan birine oturdum. Çağan genelde odasında yediği için onu burada göremeyeceğimi biliyordum. Bu içimi hem rahatlattı hem rahatlatmadı…

Hızlıca yemeğin ancak yarısını yedim ve tekrar kendi katıma çıktım.

Koridordan geçerken aniden karar değiştirdim ve Çağan’ın kapısında durdum. Cesaretimi toplayıp kapısını tıklattığımda beklemeden içeriye girdim.

“Merhaba” dedim yüzüne bakarken. Başını kaldırıp bana baktığında yüzü sanki alışık olduğumdan farklıydı, daha uzak, mesafeliydi.

“Halletmemiz gereken işler var” dedim.

Yüz ifadesinde hiçbir şey görememek cesaretimi kırıyordu. Yeniden konuşmak için kendimi zorladım.

“Müsait olduğunda odama gelirsin”

Dedim en sonunda.

Başını sallayıp tekrar önündeki işe döndüğünde ağzımı açıp ona bağırmamak için kendimi zor tuttum.

Sonra tıpış tıpış kapıyı kapatıp çıktım ve kendi odama gittim.

Umarım bu saçmalığa bir an önce son verirdi.

 

Masaya oturduğumda telefonumun ekranı bir bildirimle yanıp söndü.

 

“Çağan dün Boraya sen varsan gelmek istemediğini, senin huzursuz olacağını söylemiş. Sanırım seni rahatsız etmek istemedi…”

 

Al işte!

Adam her şekilde beni daha da kötü hissettirmeyi başarıyordu.

Stresten en nefret ettiğim şeyi yaparken , tırnaklarımı yemek, kapım çaldı.

Kalbim göğsümde taklalar atarken Çağan içeri girdi. Üstünde ince bir gömlek ve rahat bir pantolon vardı. İçeri girerken kendisi de rahat görünüyordu, benim aksime.

Odamdaki 4 kişilik masaya otururken ben de bilgisayarımı alıp yanına geçtim.

Sanki onunla ne yapacağımı unutmuş gibi bir kaç saniye sessiz kaldım. Şükür ki o bu sessizliği bitirmemiz gereken dosyaları açarak bozdu.

“Önce şunları halledelim, sonra etkinlik için liste hazırlarız. Göksü bilgi verdi” dedi.

“Tamam” dedim sadece.

Birlikte işleri bitirmeye çalışırken ara sıra koluma değen kolunu görmezden gelmeye çalışıyordum. Bakışlarımı önündeki işte tutmaya çalışırken özür dilemek için doğru zaman olup olmadığına bile karar veremedim. O kadar mesafeliydi ki iş dışında bir cümle kurabileceğimden bile emin değildim, kurdurmazdı.

Benim kendi kafamın içinde tamamen savrulduğum saatlerin sonunda Çağan’ın bilgisayarın ekranını kapatmasıyla kendime geldim.

“Sonra devam ederiz, benim artık çıkmam gerekiyor”

Saat 6’ya geliyordu. O kadar saattir çalışıyor muyduk cidden?

Ben değil Çağan yapmıştı zaten bütün işleri, ben sadece izleyebilmiştim.

“Tamam” dedim yeniden eşyalarını toplamasını izlerken. Hiçbir şey demeden çıkıp gittiğinde kaşlarımı sinirle çattım.

İyice öküzün teki olmaya başlamıştı!

Eşyalarımı sinirle toplarken onunla aynı anda inmemek için biraz oyalandım.

En sonunda odamdan çıktım ve tıklım tıklım olan asansöre bindim. En arka köşeye sindiğimde sinirden hala yüzümün asık olduğunu kendi yansımamda gördüm.

İdari katın olduğu yerde asansör durduğunda kapı açıldı ve küçücük boşluktan Çağan’ın telefonla konuşarak bindiğini gördüm. Yerime daha çok sinerken başımı diğer tarafa çevirdim. Yine beni görmezden gelmesine şahit olmak istemiyordum, en azından bu kadar kişinin içinde beni göremezdi.

Asansör sessiz olduğundan onun konuştuğu her şeyi duyuyordum.

“Tamamdır canım, ben seni zaten havalimanından alacağım.”

Kimi alacaktı bu?

“Tamam ben de öptüm, görüşürüz geldiğinde”

Sonra telefonu kapattı.

Canım öyle mi?

Loading...
0%