Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16. Bölüm

@sudesi

“Bu sefer ben suçlu değilim, beni görmezden geldi. Ne yapsaydım Bahar?”

Arabamın kapısını açarken telefonu omzumla kulağımın arasına sıkıştırdım.

“Adam haklı”

Sinirle çığlık atmamak için kendimi zor tutuyordum.

“İyi anladık, en haklı o. Bir günaydın diyemeyecek kadar da mı haklı?” Telefonu hoparlöre alıp arabaya girdim. Eşyalarımı yan koltuğa fırlatırken bir yandan da bahara laf yetiştirmeye çalışıyordum. Hala çok sinirli olduğumdan mıydı bilmem ama elim ayağıma dolaşmıştı.

“Demek ki artık aranıza o mesafeyi koymak istemiş”

Başımı direksiyona yaslayıp bir süre sakinleşmeyi bekledim.

“Seni sonra ararım Bahar” dedim telefonu kapatırken.

Arabayı çalıştırıp evin yolunu tuttuğumda bile kendimi kötü hissediyordum.

Asansörden Çağan’ın çıkmasını izleyip resmen kaçarcasına uzaklaşmıştım.

İçim içime sığmadığı için direkt olarak arkadaşımı aramıştım ama sevgili arkadaşım içimi daha çok sıkmayı kendine görev edinmişti.

Eve gittiğimde üstümü değiştirdim ve rahat askılı bir elbise giydim.

Yemek yapmak için dolabı açtığımda hiçbir şey kalmadığını gördüm, markete gidip alışveriş yamayı aklıma not ettim.

Depresyon hissime iyi gelecek şey aklıma geldi, tatlı…

Kendime brownie ve kocaman bir americano sipariş ettim.

Bilgisayarımı açıp kafamı dağıtmak için biraz çalışmaya karar verdiğimde saat 9’u geçiyordu.

Marka araştırması için biraz internet sitesinde gezindim, kullanıcı yorumlarını okudum. Daha önce de böyle bir event ve pr çalışması düzenlediğim için nasıl kaynaklar kullanmam gerektiğini biliyordum. Tek bir kişinin event’i de olabilirdi bu yüzden yıllardır markayı reklamsız kullanan ve ürünleri kendi deneyimlenmiş biriyle mail yoluyla iletişime geçmeyi not aldım. Aklımda bir kaç isim vardı. Yeni çıkan koleksiyonların pr paketlerine uygun bir kaç tasarım yapıp bunları sunmamız gerekiyordu. Bunun için sonradan da kullanılabilecek bir kutu tasarlanırsa markanın misyonuna katkı sağlardı.

Bir kaç not aldıktan sonra bunları Çağan’a yollamak için bir taslak oluşturdum.

Kapı çaldığında hemen ödeyip poşetle beraber masaya tekrar oturdum. Kahveden bir yudum aldığımda telefonum tekrar çaldı.

Bahar günün belki 5’inci aramasınıyapıyordu.

Tatlımdan yerken ağzım dolu bir şekilde telefonu açtım.

“Efendim?”

“Napıyorsun Hazel?”

“Tatlı söyledim, çalışıyorum. Sen?”

“Ah, anladım canım. Selam söyle Berkan’a” dediğinde telefonu şaşkınca kulağımdan çekip saate baktım. Sarhoş olması için henüz çok erkendi.

“Ne?”

“Ben de dışardayım Bora’yla, Çağan da geldi. Seni merak ettim boşsan sen de gel diyecektim”

“Ne diyorsun Bahar? Boşum zaten!”

“Tamam bebeğim, size de iyi eğlenceler”

“Bahar ne anlatıyorsun Allah aşk-“ telefonu çat diye yüzüme kapattığında şok içinde kalakaldım. Kafayı mı yemişti be bu?

Çatalı elimden bırakıp bilgisayarıma döndüğümde telefonuma mesaj geldi.

 

“Hala seninle ilgileniyor”

Bahar yine ne çeviriyordu acaba?

“Ne diyorsun Bahar”

Bir kaç dakik sonra mesaj geldi.

“Tepkisini görmek için uydurdum işte. Ben çok zeki bir kadınım cidden, biriyle olduğunu duyunca nasıl da yüzü düştü görmeliydin”

Bak işte! Yazmaya devam etti…

“Hele bir de tatlı tatlı size iyi eğlenceler dediğimde görecektin, bir an beni boğacak sandım”

“Bundan ne anlamamız gerekiyor? Zaten aramız bok gibiydi Bahar, şimdi daha da uzaklaşacak benden”

“Sadece seninle hala ilgili olup olmadığını ya da merak edip etmediğini görmek istedim. İstediğim tepkiyi de aldım, biraz cesaretlen. Bu adam hala senin için deli oluyor”

“Yarın komple benimle düşman gibi olursa göstereceğim ben sana tepkiyi”

Bu kadından cidden korkulurdu, iki dakikada nasıl da oynamıştı öyle!

Yine de yüzümde oluşan aptal sırıtışa mani olamadım.

Acaba bugün konuştuğu kişi kimdi? Keşke Bahar’a sorsaydım…

 

 

Hava bugün sıcak olduğu için kolsuz dar siyah elbisemi ve hafif topuklu ayakkabımı giyip evden çıkmıştım. Arabaya bindiğimde saçlarımı düzelttim, makyaj bile yapamamıştım. Şirkete ulaşmak için yalnızca 10 dakikam vardı ve berbat görünüyordum.

Bilgisayarımı yan koltuğa atıp direkt olarak şirkete giden en kısa yola girdim.

Çantamdan kremimi ancak sürebilmiştim.

Otoparka arabayı bırakırken 5 dakika gecikmeli de olsa yetişmiştim. Koştur koştur asansöre ulaştığımda biri benim için kapanan kapıya kolunu uzattı.

İçimden derin bir oh çekerken bu rahatlama kapıyı tutanı görmemle panik dalgasına dönüştü. Dünyanın en klasik anlarını yaşamaya mahkum olduğumdan elbette Çağan olmak zorundaydı bu kişi. Aman ne güzel!

Yüzüme sahici olduğuna inanmak istediğim bir gülümseme takınıp “Günaydın” dedim, saçlarımı ellerimle düzeltirken yanına durdum.

“Sana da” dedi.

İyi, en azından asansörde yalnızca ikimiz varken beni görmezden gelecek kadar da kabalaşmamıştı.

“Uyanamadın mı?” Dediğinde ona döndüm. Üstünde benimkinin tonlarında bir jean vardı. Saçlarını dağınık bırakmasından onun da geç kaldığını anladım.

“Hayır, alarmı duymamışım.” Neyi açıklıyorsam sanki…

“Gecen eğlenceli geçti o zaman” dediğinde ses tonundaki imayı uzansam dokunacak gibi aramızda hissettim. Gülmemek için kendimi zorlamam gerekti, ah Bahar ah!

“Yaa öyle” diyebildim ancak. Bu bile kaşlarını çatıp bana dönmesine yetti.

Kısacık bir an bir şey söyleyecek sandım ama vazgeçmiş gibi yüzü değişti, yine o umursamaz maskesini takınıp önüne dönerken kapı açıldı.

Geçmem için izin verdiğinde asansörden çıktım ve odama gitmeden önce Göksu’nun masasına uğradım.

“Günaydın Göksu” dedim. Beni görünce başını kaldırdı, kaşlarım endişeyle çatıldı.

“Ne oldu sana?” Gözleri ağladığını ta odanın ucundan bile belli edecek kadar şişmişti.

“Yorgunum birazcık Hazel hanım. Birazdan odanıza geleceğim zaten” dedi. Nasıl olsa odada öğrenirim diye düşünerek sustum ve odama geçtim.

Dün hazırladığım taslağı Çağan’a yolladıktan sonra kapım çaldı. Göksu içeri girdiğinde oturması masamın önündeki koltuğu işaret ettim.

“Neyin var?”

“Kötü bir hafta geçirdim diyelim” diye yanıtlasa da gözlerinin dolmasını gizlemeye çalışıyordu.

“Bana anlatabilirsin Göksu” desem de başını olumsuz anlamda salladı.

“Biraz özel bi mesele, işte pek konuşmak isteyeceğim türden konular değil inanın. O yüzden size de yansıtmak istemedim.” Dedi.

“Bu şekilde çalışmanın verimli olacağını düşünmüyorum canım, bugün sana izin vermemiz iyi gelecekse eve git. Ben hallederim zaten, yarın birlikte etkinlik için mekan araştırmasına çıkar dışarıda biraz konuşuruz hem?” Dedim. O bana ilk geldiğimden beri her konuda yardımcı olmuştu, iş arkadaşım olsa da çok tatlı bir kızdı ve çok samimiydik. Hayatıyla ilgili onu bu kadar etkileyen şeylere ilgi göstermek isterdim.

“Bugün yoğun bir gün ama” dese de onu susturdum.

“Keşke baştan söyleseydin bugün gelmek zorunda kalmazdın buraya kadar. Hadi toparlan eve geç dinlen. Yarın yüzünü böyle görmek istemiyorum” dedim ona gülümseyip.

“Teşekkür ederim Hazel hanım, gerçekten. Programı şimdi ileteceğim size, bir şey olursa arayın hemen bilgisayarın başında olacağım.” Dedi. Kapıdan çıkarken bile hala söyleniyordu, bu kadar çalışkan olmasaydı zaten onunla böyle bir iletişim de kurmazdım. İmzalamam gereken belgeleri getirip imzalattıktan sonra o da çıktı.

Liste oluşturma işine kaldığım yerden devam ederken kapım tekrar çalındı. Çağan içeri girdiğinde kalbim artık alışık olduğum şekilde tepki verdi.

“Müsait misin?” Dedi.

“Evet” dedim.

Bu adamın karşısında ellerimi bile nereye koyacağımı şaşırıyordum artık.

“Taslağı ekibe ilettim, paketler için bir şeyler düşünecekler. Listeyi bugün yaparsak iletişime geçsinler davet için.” Dedi masamın yanında dururken.

“Hazırlıyordum” dedim ekranı işaret edip. Gelip sandalyemin tam dibinde durdu, elini masama dayayıp ekrana eğildi. Kafamı kaldırsam belki çenesine çarpabileceğim kadar yakınımda duruyordu ve kokusu bocalamam sebep olmuştu, dilim tutuldu.

Listeden birini parmağıyla gösterdi.

“Daha önce de çalışmıştık, bence en uygun kişi bu. Bizim sosyal medya ekibimiz de takip ediyordur mutlaka, onlara bilgi verelim. Uzun zamandır kullanıcısı ise en güven verecek isim de o olur.” Dedi.

“Olur, o zaman iletişime geçsinler, davetli listesini de atalım ekleme yaparlar.“ dedim. Başını salladı. Hala aynı şekilde durduğumuz için garip bir sessizlik oldu, dayanamayıp başımı kaldırdım ve göz göze geldik, o zaten beni izliyordu.

Özür dilemek için daha doğru bir zaman olamaz diye düşündüm, daha doğrusu başka düzgün bir an da olmamıştı.

“Çağan geçen gün toplantı-“ lafım tekrar kapının çalmasıyla kesildi. Hay ben bu kapıya!

“Girin” dedim sinirle sesim biraz fazla yüksek çıktı.

Çağan geri çekilip masanın bana uzak noktasında durdu.

Pazarlama departmanından biri , Derya hanım, içeri girdiğinde Çağan odadan çıkmak için hareketlendi.

“Biz sonra devam ederiz, size kolay gelsin” dediğinde hayal kırıklığı içinde kaldım.

 

Saat 5 civarı odamdan çıktığımda Çağan da odasından çıkıyordu. Beni gördüğünde ifadesiz yüzünde hiçbir mimik oynamadı.

“Ben çıkıyorum” dedi. Bu kadar erken mi?

Yüzümdeki ifadeden ne düşündüğümü anlamış olacak ki “Bir kaç işimi halletmem gerekiyor, benimle ilgili bir şey olursa ararsın zaten” dedi. Sonra da cevap vermemi beklemeden yanımdan geçip gitti.

Merakımdan çatlamak üzereydim ve aklımdaki tek şey işinin geçen konuştuğu kişiyle ilgili olup olmadığıydı.

Akşamı zor ettikten sonra eve geçerken markete uğradım ve en sevdiğim şaraptan iki şişe alıp tavuklu kremalı makarna için eksik tüm malzemeleri aldım. Diğer ihtiyaçları da halledip eve geldiğimde Bahar’ı aradım.

“Şarap aldım ve makarna yapıyorum, işin yoksa gel”

“Mm şimdiden canım çekti ama annemle dışarıdayız canım. Onunla bir şeyler yiyeceğim, bir dahakine” dedi.

Yemeği hazırlarken arkadan da en sevdiğim diziyi açmıştım.

Makarnanın üstüne sosu dökerken karnım gurulduyordu. Tavuğu tavada baharatların kızartmıştım, dilimleyip tabağa aldığım makarnanın üstüne koydum.

Çok iyi gözüküyordu!

Fotoğrafını çekip Bahar’a yolladığımda bana ağlayan surat emojisi yolladı.

“Sen kaybettin tatlım”

“Bu görüntüye Çağan da bayılırdı bence, benim yerime onu çağırmaya ne dersin” dedi. Kendi kendime güldüm

“Tabii tabii, gelirdi çünkü.”

 

Tabağımı sehpaya koydum ve şarap şişesini açıp dizime devam ettim.

İkinci tabağımdan ve üçüncü kadehimden sonra aklıma yine Çağan geldiği için diziye olan ilgim tamamen kaçmıştı.

Şişenin dibinde kalan şarabı kadehime doldurduktan sonra telefonumu elime aldım, Çağan’ı rehberden bulduğumda öncesinde bir bahane düşünmeye çalıştım. İşle ilgili bir şey kafama takılmış gibi davranabilirdim, sadece sesini duymak istiyordum. Tamam, birazcık da nerede olduğunu öğrenmeye çalışacaktım, sadece birazcık…

Acınacak haldeydim gerçekten…

Ama mantıklı tarafımı bir kenara ittirdim ve ara yazısına dokundum.

Başta kalbim sıkışsa da cevap gelmedikçe hevesim de bir mum misali söndü. Telefon kapandığında koltuğa fırlattım. Neden açmamıştı ki? Hiçbir zaman yapmazdı, bir şey mi olmuştu acaba?

Bu fikri aklımdan sildim ve dizinin yeni bölümüne devam etmeye karar verdim. İçkimden içerken sarhoş olmasam da biraz fazla hızlı içtiğimden başım dönmüştü.

İki bölüm diziden ve bir cevapsız aramadan sonra telefonum elimde tekrar Bahar’a mesaj attım.

“Çağan’ın nerede olduğunu biliyor musun?” Bilemeyeceğine emin olsam da şansımı denemiştim.

“Hayır ve ne alaka”

“Aradım açmadı. Bir şişe şarap içtim, bence şu an yeterince cesurum özür dilemek ve konuşmak için”

 

Boş tabağımı ve kadehimi mutfağa götürüp tezgaha bıraktım. Telefonu elime alıp 1 saat önceki aramama baktım, hala geri dönmemişti. Ne yapıyordu bu gece gece?

Gözüm tezgahta duran diğer şarap şişesine takıldı, aklıma gelen şeyle yüzümde bir sırıtış oluştu.

Mantıklı tarafımı bir kenara ittirdim mi demiştim? O tarafımı tamamen uçurumun kenarından atmak için harika bir zamanlamaydı…

Makarnayı bir saklama kabına koydum, demek bu makarnaya bayılacak bir kişi daha vardı. Üstüme hir tayt ve sweatshirt geçirip şarabı da kaptığım gibi evden çıktım. Bir taksi çağırdım, bir şişe şarap içtikten sonra araba kullanma riskine giremeyecek kadar kafam yerindeydi…

Taksiye adresi verdiğimde sesim titriyordu. Şu an yaptığım şey belki saçmaydı ama onu görmek ve konuşmak için bahanem hazırdı. Ona en sevdiğim şarabı ve kendi yaptığım yemeği götürüp düzgünce özür dileyebilirdim işte!

Umarım evde olurdu…

Saat 11’e yaklaştığı için trafik yoktu hızlıca evine ulaşmıştım. Parayı ödeyip indirdiğimde apartmanın kapısından girdim. Çağan’nın katına çıkarken aklımdan bin tane cümle geçiyordu, en iyisi en başından başlamaktı.

Kapısının önünde durduğumda derin bir nefes aldım.

“Hadi kızım, bu son şansın!” Kendi kendime fısıldadığımda elim zilim düğmesine gitti.

Kapının çaldığını kalbimin gümbürtüsünün arasından zar zor işittim. Sonra durdu, kalbimin gürültüsü de aklımdan geçen tüm cümleler de.

İçeriden gelen sesle birlikte durdu.

Bir kadın Çağan’a “Ben açayım mı?” Diye seslendi.

Yanlış duyduğumu düşünsem de Çağan’ın sesini de duydum.

“Olur, ben de şunu götüreyim” Cesaretimin son kırıntıları da uçtu gitti.

Sonra ayak sesleri kapıya doğru geldi. Kaçıp gitmek için koridora baktım ama hayır, kesin yakalanırdım. Neden telefonumu açmadığı belli olmuştu…

Kimdi be bu kadın? Çağan’ın evinde ne işi vardı? Bana tamamen soğuk yapmasının sebebi bu muydu yoksa?

Kapı açıldığında kumral saçlı minyon bir kadın karşımdaydı. Güzeldi de…

“Merhaba” dedi gülümseyip. Arkasından Çağan “Kimmiş?” Diye sorarken koridordan görüş açıma girdi.

Acaba kendimi de mantıklı yanımı attığım o uçurumdan atabilir miydim tam şu an?

 


Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayııın yeni bölümde görüşmek üzere ❤️❤️❤️❤️

Loading...
0%