Yeni Üyelik
17.
Bölüm
@sudesi

Beynim durmuş gibi hissediyordum. Kulaklarım uğulduyordu, bana bakan Çağan’ın yüzüne bile odaklanamayacak kadar donuktum.

Daha doğrusu donmuş kalmıştım. Böyle bir şey beklemiyordum, en azından içtiğim bir şişe şaraptan sonra gelen minicik cesaret kırıntısının bu şekilde yerle bir olacağını düşünmemiştim. Böyle olmaması gerekiyordu, kapıyı Çağan’ın açması ve bizim gece boyu oturup getirdiğim şarabı içerken konuşmamız sonrasında da öpüşmemiz ve mutlu sona ulaşmamız gerekiyordu. En azından benim buraya gelirken aklımda buna benzer şeyler vardı…

Anlaşılan fazla hayalperest davranmıştım.

Kapıda duran kadın bana tekrar tatlı bir şekilde gülümsedi.

“Ben sizi yalnız bırakayım” elimdekilere minik bir bakış attıktan sonra Çağan’a döndü. Kulağına uzanıp bir şeyler fısıldadığında ağırlığımı bir bacağıma verdim ve sıkıntıyla iç çektim. Keşke buharlaşmayı bulmuş olsalardı…

Çağan’ın yüzünde oluşan gülümsemeyle sinirlerim daha da bozuldu. Kadın ona ne demişti de bu böyle sırıtıyordu?

Kadın salona giden tarafa döndüğünde Çağan yüzümü pür dikkat izleyerek kapıya yaklaştı ve önümde durdu.

Şimdi ne diyecektim acaba…

“Bir şey mi oldu?” Sesideki soğukluk sanki fiziksel bir boyuta ulaşmıştı, içim üşümüştü resmen. Kollarımı bedenime dolamak ve kendimi ısıtmak istedim o an. Yanındaki kadına sıcacık gülümserken bana böyle mi davranacaktı? Bu muydu yani?

“Sana ulaşamadım” dedim zar zor. Aynı anda bir yalan uyduramayacak kadar şaşkındım.

“Yeni gördüm aramanı” hala bir yanıt beklercesine kapının ağzında duruyordu.

“İşle alakalı bir şey sormam gerekiyordu, açmayınca merak ettim, evdeysen belki burada çalışırız diye düşünmüştüm” dedim. Gerçekten kendimi daha ne kadar yerin dibine sokabilirdim bilmiyorum.

Kırk yılın başı cesur olan taraf ben olayım demiştim, onun da sonunda yalan söylemek zorunda kalıyordum işte! Doğruluk ve cesaretlilik oyununda her zaman doğruluğu seçmeye devam edecektim, cesaret aptalların işiydi.

Kafası karışmış gibi bana bakıyordu, dediklerimin ne kadarına inandı onu da bilmiyordum ama gözü elimdekilere takıldı.

“Elim boş gelmek istememiştim.” Diye açıkladım. Aslında tamamen yalan değildi.

Üstünde son derece rahat görünen bir eşofman altı ve sweatshirt vardı. Uzun süredir evde gibiydiler, belki de bu yüzden erken çıkmıştı.

Havalimanından alacağı kişinin bu kadın olduğunu anlamam için fazla zeki olmam gerekmiyordu.

Ben konuşmadığımda nihayet o konuşmaya karar vermiş olsa gerek ki “Ne soracaktın?” Dedi, önce ne kastettiğini anlamadım.

“Efendim?” Diye bir şeyler çıktı ağzımdan.

“İşle ilgili? Ne soracaktın? Buraya kadar geldiğine göre epey önemli olmalı”

İşte şimdi sıçmıştın Hazel, harika!

“Önemli değil, misafirin var zaten senin. Gidip onunla ilgilen” elimdeki şarap şişesini uzattım. “Al, siz içersiniz artık.” Dedim eline tutuştururken.

Yaptığım makarnayı onlara verecek değildim, şarabı bir daha görmek bile istemiyordum.

Bir şey diyecek gibi olsa da “İyi geceler” dedim aceleyle ve merdivenlerden inip Çağan’dan ve lanet dairesinden uzaklaşmaya başladım.

Son kata geldiğimde arkamdan gelen ayak seslerini görmezden geliyordum.

“Bekle Hazel!”

Kapıdan çıktığımda sesi kulaklarıma doldu ama dinlemedim, gece gece bu kadarı bana yeterdi.

Gecenin ayazı çıplak bacaklarımı ısırdığında bir taksi bulmak için kaldırımda beklemeye başladım.

“Hazel! Bekle dedim”

Çağan kolumdan tuttuğunda sinirimin son demlerindeydim artık, hırsla ona döndüm.

“Ne var?” Sesim biraz fazla yüksek çıksa da umrumda değildi, yeterince kibarlık yapmıştım yukarıda.

“Niye geldin?” Dediğinde yüzümü sabit tutmaya çalıştım.

“Niye geldiğimi söyledim”

“Hayır söylemedin, gerçekten neden geldin Hazel?” Sesindeki giderek artan kızgınlığı görmezden gelmeye çalıştım.

“Sanane Çağan, gidip misafirinle ilgilensene! Telefonlarımı açamayacak kadar meşgulsen şu an da öyle olman gerekmiyor mu?” Dedim yanından geçmeye çalışırken. Beni tutup yeniden çektiğinde bu durumdan sıkılmaya başlamıştım.

“Hazel, sana çok basit bir soru sordum. Her zamanki gibi yargısız infaz yapmadan önce soruma yanıt ver. Neden geldiğini dürüstçe söyle ve halledelim” sesi hafiften yükselmeye başladığında kolumu elinden kurtardım. Bunu yolun ortasında konuşacak değildik.

“Bir şey yok Çağan, işle ilgili konuşacaktım biraz da sohbet ederiz diye sana sevdiğim şaraptan getirdim. Bu kadar, şimdi herkes hayatına geri dönebilir mi?” Dedim “Seni özlemiştir hem misafirin, kızmasın sonra” dediğimde sabır dilenir gibi gözlerini yukarı kaldırdı. Kendime hakim olamıyordum, hem o hem ben yeterince gerilmiştik. Tek istediğim eve geri dönmekti.

“Senin derdin ne Hazel? Neyin peşindesin anlamıyorum!” Dediğinde şaşkınca yüzüne baktım.

“Bir derdim falan yok!”

“O zaman niye evime geliyorsun? Ne yaptığın belli değil, ne istediğini anlamıyorum. Sen bile ne istediğini bilmiyorsun. Bir gün iyisin bir gün kötüsün! Bir yakınsın bir uzaksın! Dengemi bozdun, senin yüzünden dengem bozuldu.” Diye bağırdığında nefesim kesildi. Kalbim göğsümde panikle çarpmaya başladı. Onu hiç bu kadar sinirli görmemiştim.

“Senden uzak duruyorum evime geliyorsun, yakınlaşıyorum kaçıyorsun. Ne istiyorsun sen benden? Bıktım Hazel, gerçekten bıktım. Amacın hayatımın içine sıçmak mı?” Sesi sokağı inlettiğinde gözlerimin dolmaya başladığını hissedebiliyordum. Yüzüm yanmaya başlamıştı, tüm vücudum gerginlikten titriyordu ve ben ağzımı bile açamıyordum.

“Ne istiyorsun sen? Hayatından çıkmama bile izin vermiyorsun, bir de gelip burada kıskançlık mı yapıyorsun sen? Buna hakkın mı var?” Dediğinde sanki benimle değil kendiyle konuşuyor gibiydi.

Dikkatle yüzüme baktığında gözlerimin dolduğunu yeni fark ediyor gibiydi, koyu gözlerini bir an kapatıp açtı. Kendini sakinleştirmeye çalıştığını anlayabiliyordum. Göğsü hızla inip kalkıyordu, elini alnına götürüp ovuşturdu. Her hareketiyle kendimi daha kötü hissediyordum.

“Evine git Hazel, sonra konuşuruz” dediğinde nihayet sesimi bulmuş gibi “Gerek yok, yeterince konuştun bence. Kusura bakma, gece gece rahatsız etmek istememiştim” dedim.

Yanından geçip gittiğimde bana engel olmadı, ya da sözlerinin ağırlığını hafifletecek herhangi bir şey söylemedi.

Mükemmel bir zamanlama ile caddede bir taksi durdu ve ben resmen koşarak taksiye bindim. Biraz daha geç kalsaydım önünde ağlamak zorunda kalacaktım ve bu bu gece olmasını istediğim en son şeydi.

Taksiye Bahar’ın evinin adresini verdim, eve gidemezdim. Şimdi yalnız kalmak istemiyordum ve birine anlatmaya ihtiyacım vardı.

Gözlerimden yaşlar akmaya başladığında daha fazla kendimi tutamadım. Söylediği şeyler beni kırdığı için değil haklı olduğu için ağlıyordum. Haklı olması ona verecek bir cevabım olmadığını göstermişti ve ben resmen karşısında susup kalmıştım.

Gözyaşlarımın arasında Bahar’ı aradım.

“Efendim canım?”

“Evde misin?” Diye sordum, bir anlık sessizlik oldu.

“Sen ağlıyor musun Hazel?” Dediğinde ağzımdan bir hıçkırık çıkmasını zorlukla engelledim.

“Evde misin Bahar? Sana geliyorum”

“Evdeyim gel, alayım mı seni?”

“Hayır taksideyim zaten 10 dakikaya orada olurum”

 

Yaklaşık 15 dakika sonra Bahar’ın salonunda bağdaş kurmuş vaziyette oturuyordum. O da önümde diz çökmüş ve yerde oturuyordu, elleri dizlerimin üstündeydi.

“Kıyamam ben sana” dediğinde içimden daha çok ağlamak geldi. Peçeteyle yüzümü silmeye çalışırken kendimi aptal gibi hissediyordum.

“Onu hiç böyle görmemiştim Bahar, bana bağırmaya başladığında neye uğradığımı şaşırdım. Adamı en sonunda çileden çıkarmayı da başardım, aferim bana”

“Tamam da sen bir şey yapmamışsın ki güzelim, eve gittiğinde kapıyı hiç tanımadığım bir kadın açmış. Napacaktın? Girip onlarla mı oturacaktın” sinirle soludu. “Seninle kavga edeceğine açıklama yapsaydı” dedi.

“Açıklayacak bir şey olmadığı için açıklama da yapmadı belki. Kadını havalimanından aldığına eminim, sonra da eve gitmişler işte. Gerisi beni ilgilendirmiyor artık” dedim.

“Saçmalama Hazel, bir şey bilmeden niye kuruluyorsun. Orada kıskançlığından laf söylemiş olabilirsin ona bir şey diyemem ama şu an ortada bir şey yokken saçma sapan şeylere kendini inandırma” dedi. Yine de orada hiçbir şey söylemediği için kızgındım, yanlış anladığımın farkındaydı ama düzeltmemişti, ben düzeltirdim. Düzeltmesi için üstüne gitmiştim, düzeltsin diye kendimi yırtmıştım resmen. Yanlış anladığımı bildiği için bile daha çok sinirlenmişti sanki.

“Bilmiyorum Bahar, konu bu da değil zaten. Söyledikleri hala kulaklarımda” dedim.

“Evet, o kısım gerçekten kötü ama o da çok sinirlenmiş Hazel.” Dedi. Yapıcı olmaya çalışıyordu, yine de kalbimin kırılmasına engel olamıyordum işte.

“Sonunda gerçekten aramızın iyi olacağını sanmıştım” dedim.

“Canını sıkma, ben bu işin aslını zaten öğrenirim. Aralarında bir şey olduğunu da sanmıyorum, kadın onun evinde diye illa sevgilisi ya da o tarz bir şey mi demek bu Hazel. Arkadaşıdır” dedi.

“İyi de niye arkadaşım demedi o zaman Bahar? Ne kastettiğimi anladı, kıskandığımı gördü”

“Kıskanmanı istemiştir” dedi omuz silkerken.

“Of Bahar!” Yüzümü yastığa gömdüm.

“Kes artık ağlamayı, yarın öğreneceğim. Eminim düşündüğün gibi bir şey olmadığına”

“Nasıl öğreneceksin?” Diye sordum.

“Boraya soracağız. Arkadaşıysa Bora eminim biliyordur”

Öğrenmek isteyip istemediğimi bile bilmiyordum artık.

“Söyledikleri aklımdan çıkmıyor”

Yanıma oturup bana sarıldı ve başını omzuma yasladı.

“Ne kadar çabaladığını görseydi öyle konuşmazdı”

Ben de böyle düşünmek istiyordum ama maalesef artık bir şey düşünecek halim kalmamıştı.

 

umarım beğenirsiniz canlarım, yeni bölümde görüşürüz ❤️❤️❤️ oy ve yorumları unutmayııın ayrıca

Loading...
0%