Yeni Üyelik
18.
Bölüm
@sudesi

Uyandığımda her yerim ağrıyordu, ne zaman kötü uyusam sabahında mutlaka kendimi ya hasta hissederdim ya da bi taraflarım tutulmuş olurdu.

Kendimi resmen kazıyarak yataktan çıktığımda alarmı susturdum. Elbette işe gitmek zorundaydım, hayatım devam ediyordu. Yalnızca ben yetişecek gücü bulamıyordum. İşe gidip Çağan’ı görme düşüncesi bile gözyaşı bezlerimi harıl harıl çalıştıracak gibi geliyordu.

Aklıma yine dün gece ettiği sözler geldiğinde gözlerimi açıp kapattım. Ona olan tüm iyi niyetimi yok etmişti, dünkü hevesim kursağımda kalmıştı ve inanılmaz sinirliydim. Dün olayın şokuyla sadece üzülebilmiştim ama şimdi sarf ettiği sözleri düşününce ona ne kadar kızgın olduğumu da fark edebiliyordum.

Kalkıp duş almazsam bugün asla açılamayacaktım. Kendimi banyoya attığımda saat 7 bile olmamıştı.

Saçlarımı iki kez şampuanladığımda kafa derimi sökmek istercesine kendime eziyet etmiştim, sinirimi ancak böyle çıkarabiliyordum. Neye sinirli olduğumu bile bilmiyordum, kendime mi? Çağan’a mı? Hangimiz haklıydık hangimiz haksız birbirine girmişti artık. Olay haklı çıkmak da değildi zaten, bu hale geldikten sonra en son düşüneceğim şey haklılığımı savunmak olurdu.

Nefes almaya çalıştım, sonra suyu kapatıp duştan çıktım.

Havluma sarıldığımda buharlaşmış aynadan görüntüme baktım.

Bitkin görünüyordum, gözlerimin altına iş temposundan ve dünkü ağlamamdan dolayı morarmıştı. Yüzüm solgundu, zaten renksiz olan dudaklarımın iyice rengi gitmiş gibiydi.

Soğuk ifadem her zamanki yerini koruyordu, en azından bu değişmemişti. Kendime daha fazla bakıp kusur bulmaya devam edemeyeceğim için banyodan çıktım ve moralimi birqz olsun düzeltebilmesi adına bir müzik açtım.

Dolabımdan siyah dar bir etek ve dik yaka kolsuz bir bluz çıkardım. Üstümü giyinirken bugün hiçbir şekilde işe gitmek istemediğimi fark ettim, bu bana her şeyi bir kez daha yaşıyormuşum gibi bir his verdi.

En son böyle olduğumda istifayı basmıştım, harika bir dejavu yaşıyordum cidden.

Dün gece eve geldiğimde çok düşünmüştüm, bu şekilde bir çalışma ortamını daha ne kadar kaldırabilirdim bilmiyordum. Bugün bile işe gitmemek ve Çağan’ı görmemek için türlü bahaneler uydurmaya çalışmıştım. Babamın şirketine geri dönme fikri aklımın bir köşesinde duruyordu ve bu fikri her an gerçeğe dönüştürebilirdim.

Çağan’ı başka şekilde zihnimden atabileceğimi zannetmiyordum, her gün onunla dip dibe çalışarak bunu yapamazdım.

Çantamı hazırladıktan sonra koyu kahve saçlarımı düzleştirdim ve hafif bir makyaj yaptım. Kesinlikle düne göre daha normal görünüyordum. Siyah ince topuk ayakkabılarımı giyip bilgisayarımı da alarak evden çıktım.

Şirkete vardığımda göğsüm sıkışıyordu, üstümde Çağan’ı görecek olmanın stresi vardı ve artık resmen bunu yaşamaya alışmıştım. Bu stres göğsümden kalktığında tuhaf hissedecekmiş gibiydim asıl.

Kendi katıma çıkarken saçlarımı elimle düzeltip duruyordum, umarım bugünü sağ salim atlatırdım.

Ofise girdiğimde odama giden koridora yöneldim, ne yazık ki Çağan da aynı şeyi yapmıştı. Üstünde ona mükemmel bir şekilde oturan bir pantolon vardı ve polo yaka bir tişört giyiyordu. Onunla göz göze gelmemeye çalışarak kendi odama yöneldim. Bana bakarken yüzü bir an gerildi, sonra ifadesi yumuşadı, yerini daha… daha az buz gibi olan bir şey aldı.

Bakışlarımı ondan çekip odama dönen tarafa geçtim, hiçbir şekilde benimle konuşmasını istemiyordum zaten.

Odama girip kapıyı kapattığımda sırtımı kapıya yasladım, mecbur kalmadıkça onunla yan yana gelmeyecektim ve bu durumu ikimiz için de daha katlanılabilir hale getirecek her şeyi yapacaktım.

İşten istifa etme fikri gözüme çok daha iyi gelmeye başlamıştı. Masama oturduğumda derin bir nefes aldım.

Dün bu fikrimi Bahar’a söylediğimde bana fazlasıyla kızsa da haklı olduğumun farkındaydı, işler burada sarpa sarmıştı ve ben kendimi kötü hissediyordum. Bu kariyerimle ilgili değildi, duygusal hayatım işimi etkiliyordu ve kendime bu eziyeti daha ne kadar çektirebilirdim emin değilim.

Babama bundan bahsetmemiştim çünkü konuyu açtığım anda o gün işi bırakmam ve onun yanına geri dönmem için dil dökmeye başlardı.

Böyle kaçmak da istemiyorum ama işte…

Oflaya oflaya bilgisayarımı açtığımda kapı çaldı. Bir an Çağan’ın gelmiş olabileceğini düşünüp gerilsem de Göksu’yu görmemle rahatladım.

“Günaydın” dedi içeri girerken.

“Günaydın, daha iyi misin Göksu” diye sordum.

“Evet, teşekkür ederim tekrar.” Önüme bir kaç dosya bıraktığında onun da bugün düne nazaran iyi göründüğünü fark ettim.

“Marka koleksiyonu için reklam kampanyasının sunumunu hazırladım, Çağan beye iletirir misin? Onaylarsa bir toplantı ayarlayalım bugüne marka müdürüyle. Bir an önce hallolsun, daha mekan bakacağız.” Diye sıraladığımda başını salladı.

“Şimdi halledeyim, listeyi tamamladım bu arada. Ekibe ilettim, markadan onay geldiğinde sponsorluk için iletişime geçecekler” dedi.

“Tamam canım, teşekkürler” dedim.

“Çağan beyden onay gelince bugün gün içine toplantı ayarlamaya çalışırım, size haber vereceğim” dedi odamdan çıkarken.

Bu da hallolmuştu, biraz rahatlamaya çalıştım. Kaç gündür bu projeyle ilgilendiğimiz için ikimiz de yorulmuştuk ve daha hiçbir şeye başlamamıştık bile.

Fazlasıyla büyük bir anlaşma ve marka olduğu için mükemmel olması için çabalıyorduk, en azından Çağanla normal olduğumuz son gün buna karar vermiştik.

Toplantıda onun da olması beni rahatlatmalıydı ama artık bundan bile emin değildim. Aksine, daha da gerileceğimi düşünüyordum.

 

Saat 2ye bir toplantı ayarlandığında eşyalarımı topluyordum. Odamdan çıktığımda henüz saat 1’e geliyordu. Çağanın odasının önünde kapıyı çalacağım esnada kapı açıldı, Çağan telefonuyla oynarken hızla kapıdan çıktığı için beni görmedi ve bedenime tam anlamıyla tosladı.

Geriye doğru giderken ağzımdan saçma sapan bir “Ah!” Nidası kaçtı.

Düşmemek için kollarına tutundum, başka da çarem yoktu zaten çünkü çarpmasının etkisiyle aptal topuklularım bana hiç de yardımcı olmamıştı.

Beni belimden yakaladığında düşmekten kurtuldum. Gözleri endişeli bir edayla kısılmıştı ve bu şekilde ne kadar etkileyici göründüğünü bir kez daha fark ettim, lanet olsun…

Doğrulmaya çalıştığımda bana yardımcı oldu ve belimden çekip tamamen düzgün ayakta durabilene kadar da bırakmadı.

“Pardon, seni görmedim” dedi. Sesi dizlerimin bağını çözecek bir şekilde boğuktu.

“Önemli değil, gidelim mi?” Dedim zar zor.

Birlikte asansöre bindiğimizde yeniden aramıza bir duvar ördük, beraberce. Bu ikimizin de kesinlikle uyumlu çalışabildiği tek konuydu anlaşılan.

Otoparka geldiğimizde sessizliği bozan tek şey topuklularından çıkan “tık-tık” sesiydi.

Arabama yöneldiğimde beni durdurdu.

“Benimle gel Hazel, zaten buraya döneceğiz. Ayrı ayrı gitmemize gerek yok” dedi. Bir an kararsız kalsam da onunla münakaşaya girip de kavga etmek istemiyordum. Beni yine inatçılıkla suçlaması için eline koz veremezdim. Tıpış tıpış arabasının ön koltuğuna yerleşirken de derin derin nefesler alıyordum.

Sakin ol Hazel!

Toplantı markanın ana binasında yapılacağı için 40 dakikalık bir yolumuz vardı. Kendi arabamla gitmek istememin sebebi de buydu zaten… onunla sus pus oturarak bir yolculuk geçirmemek için.

Yine de başa gelen çekilir diyerek başımı pencereye çevirdim ve yolu izlemeye çalıştım. Daha doğrusu izliyor gibi görünmeye, onun yanında karıncalanan tenimi ve ritmini şaşırmış kalbimi belli etmeden yapabildiğim tek aktivite buydu çünkü.

O da bu sessizlikten memnun gibiydi zaten, konuşmadı.

Ondan nasıl bu kadar etkilenebildiğimi anlayamıyordum, daha önce ilişkilerim olmuştu. Sevdiğim, hatta aşık olduğumu zannettiğim. Ama şimdi düşündüğümde hiçbiri Çağan’a karşı hissettiğim bu şeyin yakınından geçmemişti, bunun adı gerçekten aşksa eğer kesinlikle tarif edilemeyen bir duygu olduğu kesindi.

Benim için tek geçerli kelime çılgınlık olduğuydu. Bu adama çılgınca aşık oluyordum ve bu hiç iyi değildi.

Önümden geçip giden yolu izlerken düşüncelerimi telefonumun çalması böldü.

Bahar arıyordu

“Efendim canım?” Dedim. Bir anlık Çağan’ın bakışlarını üstümde hissettim.

“Ne durumdasın diye kontrol için aradım” dedi.

“Aynı, sen?” Dedim kısaca.

“Çalışıyorum, sen napıyorsun” dediğinde yerimde kıpırdandım.

“Toplantı var oraya gidiyoruz”

“Anladım, Çağanlasın galiba” dedi kıs kıs gülerken. “Akşam Boraya gideceğim, konuşuruz” dedi. Mesajı almıştım, yine de yanımdaki adamla ilgili bir şey öğrenmek isteyip istemediğimi bile bilmiyordum. Hoş Bahar’ın da bana fikrimi sorduğu yoktu, sırf kendi merakı için yine öğrenirdi o kadının kim olduğunu. Meraklı arkadaşım bu konularda arsızın tekiydi…

Telefobu kapattığımda çantama attım.

Çağan arabayı park yerine soktuğunda saat 13.40 idi, erken gelmiştik.

İçeri girerken girişteki sekreter bizi toplantı salonuna aldı, Çağan bilgisayarı çıkarıp ona yolladığın sunumu açtı.

“Ben başlarım biraz, sen devam edersin” dedim. ikimiz de tam olarak hazırlanamamıştık ama zaten her şey sunumda yazıyordu. Event için planladığımız paketlerin içerikleri ve reklam verirken kullanılacak metinler hazırlanmıştı. Bir kaç etiket örneği ve slogan da bulmuştuk. Gerisi onların seçimleriyle devam edecekti.

Tamamen bize bıraktıkları için rahattık aslında, şirkete güveniyorlardı.

Marka sahibi bu toplantıda olmayacağı için Ferhat bey geldiğinde toplantıya başladık. Adam yine beni gördüğünde yüzünde suratının ortasına çarpma isteği doğuran bir gülümseme oluştu.

Zoraki bir gülümseme takınarak sunuma başladım.

“Listeyi size yolladık, davetlilerden uygun bulmadıklarınızı ya da markayı daha iyi temsil edebilecek kişileri ekleyebilirsiniz. Ama araştırmalara göre ürünleri kullanan ve en güzel şekilde kullananlar bu kişiler” dedim.

“Bazıları daha önce de çalıştığımız isimler zaten, bu konuda size güveniyorum” dedi gülümseyerek.

Çağanın yerinde kıpırdandığını fark ettim, sonrasında kolunu sandalyemin arkasına attı. Adamın bakışları onun bu hareketine takıldığında konuyu dağıtmamak için devam ettim.

Sunumun ortasına geldiğimde “Buradan sonrasına Çağan bey devam edecek” dedim.

Ferhat bey telefonuna gelen bildirime bakarken “Ufak bir ara verelim mi? Asistanım bir kaç evrak getirecek, kusura bakmayın hemen halledilmesi gerekiyormuş” dedi.

“Tabii” dedim. Suyumdan bir yudum alırken sıcaklamıştım, bu tamamen Çağan’ın üzerimdeki etkisindendi.

Ben suyu içmeye devam ederken Ferhat beyin asistanı odaya girdi ve ona bahsettiği evrakları imzalatmaya başladı.

Bu esnada Çağan bana doğru eğildi ve saçlarımın ondan tarafta olan kısmını eliyle son derece baştan çıkarıcı bir biçimde geriye atarak boynumu ortaya çıkardı. Şok içinde bir an kalakaldım, ne yaptığını anlayamadım.

Kulağıma eğildiğinde geri çekilmemek için kendimi zor tuttum. Nefesi boynuma çarptıkça tüylerim diken diken oldu.

“Bu herif sana böyle bakmaya devam ederse onu boğacağım”

Gözlerim şaşkınlıkla aralandı.

Kalbim öyle bir sıkıştı ki nefes almayı unuttum.

Ona döndüğümde yüzümüz çok yakındı.

“Ne yapmamı bekliyorsun?” Diye sordum bir an şaşkınlıkla.

Ela gözlerini gözlerime dikmişti ve tek yaptığı saçlarımla oynamaktı, karşımızdaki adama bir şeyleri kanıtlamak istediğini o an anladım. Şovcu!

Nitekim benden uzaklaştığında, parmakları hala saçımın bir tutamını eline dolamış dururken bakışlarımı karşımdaki adama çevirdim, bizi izliyordu. Kafası karışmış gibiydi, sonra önündeki işine dönüp imzalamaya devam etti. Her ne kadar bu küçük şovu için Çağan’a çok sinirlensem de tüm gün hiçbir şey konuşmayıp, en ufak bir pişmanlık belirtisi göstermeyip iş adama göz dağı vermeye gelince bana yaklaşmaktan çekinmemesine daha çok bozulmuştum.. ne gereksiz bir detaydı bu. Yapmasa ölür müydü?

Toplantının geri kalanı Çağan’ın sunumuyla geçti. Ferhat bey gayet olumlu tepkiler verip isteklerini iletti.

“Her şey şu an için çok iyi görünüyor, mekan seçiminden sonra detayları bize iletirsiniz. Bir hafta sonrasına yetiştirebilirseniz çok iyi olur, markanın koleksiyonu çıkmadan 2 gün önce halledilmesini istiyoruz” dedi. Bu tarih biraz fazla acele olsa da halledilebilirdi.

Sonra bizle kısaca el sıkışıp odadan çıktı, Çağan her ne yaptıysa adamın önünü kesebilmiş gibiydi.

Eşyalarımı sinirle toplarken kendimi aptal gibi hissediyordum, aramızda yeni bir kavga daha çıkarmamak için çenemi kapalı tutmaya da çalışıyordum.

“Ben Göksuyla mekan bakmaya gideceğim, taksiyle geçerim” dedim bir yandan Göksuya şirketten çıkması için mesaj atarken.

Bir an önce halletmek istiyordum ve bir 40 dakikalık yolu daha Çağan’ın yanında midem kasılarak geçiremezdim.

“Birlikte bakarız, Göksu programı çıkarsın” dediğinde sinirle ona döndüm.

“O şovu yapmasan olmazdı değil mi?”

“Olmazdı” Ela gözleri ve gür kirpikleri yüzüme öyle güzel bakıyordu ki kızgın kalabilmek için ekstra efor sarf ettim.

“İş adamın birine bu kadın benim tavırları sergilemeye gelince bu kadar rahat olabilmen şaşırtıcı, dün o kadının yanında neden aynı şovun oyuncuları olmadık?”

“Orada senin benim olduğunu söylememe gerek yoktu zaten. Dile getirmemi mi tercih ederdin?” Dediğinde bilgisayarı çantasına koyuyorken elim havada asılı kaldı. İçimde minicik bir umut kıpırtısı oldu.

“Hiçbir şeyi tercih etmezdim, ayrıca benim falan demeni hiç etmezdim” dedim yüzümü buruştururken, bu çok klişe ve çocukça olurdu…

Kapıya yöneldiğimizde benden önce kapı koluna uzandı.

“Bunun hoşuna gittiği gerçeğini inkar edemezsin” dediği zaman onu boğmak istedim.

Loading...
0%