@sudesi
|
Yüzüne bakabilmek için topuklularımla bile başımı kaldırmam gerekiyordu. “Saçmalama!” Hoşuma falan gittiği yoktu! “Sen dün söylediklerinin farkında değilsin sanırım Çağan? Hani hayatının içine sıçtığım konusundakileri diyorum. Tatlı şovunu yaptın, yeniden buz kütlesine dönüşebilirsin. Yadırgamam alıştık zaten” dedim dişlerimin arasından. Bana gerçekten samimiyetle bakıyordu. “Dün için-“ odaya tekrar sekreter girdiğinde bizi çıkışa yönlendirdi. “Konuşmak istemiyorum, çıkabilir miyiz artık?” Sinirlerim iyice bozulmuştu, dün gece ağlaya ağlaya Bahar’a gittiğim gerçeğini unutamazdım. Onun da bunu bu kadar çabuk silmeye çalışmasına izin vermezdim, kendime saygım vardı. Düzgün bir özür bile dilememişti, orada saçlarımı tutan elini ittiremeyişimin tek sebebi toplantının ortasında olmamızdı. Şaşkınlığımı da unutmamak gerekirdi… En sonunda kapıyı açıp geçmeme izin verdi. Göksu aradığında açtım, “Hazel hanım çıkayım mı?” Dedi. “Ben şimdi çıkıyorum, konumları bana at ben kendim gidip bakacağım. Sen şu programı halledebilir misin, biraz acil” dedim. Yanımda şu an kimseyi istemiyordum zaten. Fikrimi değiştirdiğim için bir an şaşırsa da sonrasında konumları atmak için telefonu kapattı. Çağan sessizce dururken dün gece ki kadının hala kim olduğunu düşünüyordum, hayatında biri olsaydı bugün böyle davranmazdı. Çağan’ı tanıyordum, her zaman çok düşünceli biri olmuştu. Soğukluğu bunu yok etmiyordu, hayatında biri olsa bana bugün böyle davranmazdı diye hatırlattım kendime. İçimde küçük bir rahatlama oldu. Beni kıskanıyordu işte! Ama artık konu tam olarak bu da değildi, dün benim hatalarımı yüzüme vururken konu bundan çıkmıştı. Üstelik hatalarımı düzeltmeye gitmiştim… kapıyı kendi açsa nolurdu sanki, ya da o an yanlış anladığımı gördüğünde arkadaşım dese ne olurdu… dün yaşadığım kıskançlık ve sinirin boyutu hiçbir zaman yaşamadığım türdendi. Gece yarısı benim evime gelse ve kapıyı bir adam açsa Çağan’ın tepkisinin ne olacağını biliyordum. Gerçekten artık bıkmıştım. Bahar bu işin aslını öğrendiğinde belki her şey netleşirdi, en azından benim için. “Bin hadi arabaya Hazel, beraber bakalım. Daha hızlı hallederiz” Bu noktada Çağan’a itiraz etmek gibi bir hakkım yoktu, iş partnerim olduğu için hayır ben tek gideceğim diye ayak diretemezdim. Yine ve yine tıpış tıpış arabasına bindiğimde bana döndü. “İnat etmediğinde hayatımız güzelleşiyor” dedi. “Yaa ne demezsin” diye omuz silktim. Sessizliğimizi korumak ve konuşmak istemediğimden telefonumla ilgileniyor gibi yaptım, yalnızca yoku tarif ederken konuştuk. İlk mekan havuz başı bir yer olduğu için pek beğenmedik, daha salaş ve diğer kapalı ve geniş mekanda tanıtımın daha güzel olabileceğine karar verdik, bahçesi sonrasında olacak çekimler için daha iyi olacaktı bu yüzden orayı ayarladık. Haftaya uygun bir günleri olduğu için hızlıca anlaştık ve markaya bilgi verdik, en azından mekan hallolmuştu. Markanın sahibi yurtdışında olduğu için bu kadar hızlı olmaya çalışıyorduk, İstanbulda fazla uzun kalmayacaktı ve buradaki işleri takip etmek için haftaya kadar buradaydı, koleksiyonun tanıtımı o buradayken yapılmak istendiği için aceleye geliyordu.
Geri kalan kısımlarla diğer ekiplerimiz ilgilenecekti, bize sadece reklam afişleri ve anlaşmaları koordine etmek kalıyordu. Mekandan çıktığımızda saat 6’ya geliyordu. Direkt eve geçmeye karar verdim. “Ben eve geçiyorum, yarın görüşürüz” dedim. “Seni bırakayım, o tarafa gideceğim zaten” dediğinde gerçekten beni ne kadar zorladığının farkında değil gibiydi. Ya istemiyorum be adam! Gitsene… “Kendim giderim, senin evin ters yönde Çağan” dedim gözlerimi devirirken. “Yarın görüşürüz” Bir şey demesini beklemeden yolun karşı tarafına yürümeye başladım. Başını iki yana sallayıp durmasını da görmezden geldim…
Telefonum çaldığında saat gece 11’di ve kucağımdaki cips kasesinden bir tane daha alıp ağzına atmakla meşguldüm. Bahar’ın aradığını gördüğümde kalbim heyecanla tekledi, yeniden aptal liseli hallerimize dönmüştük. “Efendim?” “Sana mükemmel bilgilerle geldim tatlım” “Ee?” “Kadın evliymiş Hazel!” Dediğinde şaşkınca doğruldum. “Neymiş?” “Ay evliymiş işte, Bora da tanıyormuş, kaç senelik arkadaşlarmış, kadın ve eşi yurtdışında yaşıyormuş 1 günlük işlerini halletmeye gelmişler buraya da. Çağan da onları yemeğe çağırmış, kadının eşi de gelecekmiş o gece, işi mi ne uzamış işte” dedi hızlı hızlı. “Yani bir şey yok” “Yok Hazel, ne olacaktı iki günde zaten? Adam da gelmiş sonra üçü beraber yemek yemişler sabahında da dönüşmüşler, normalde Bora da gidecekmiş ama o gün restoran yoğunmuş.” “İkisi de Çağan’ın çok yakın arkadaşıymış Türkiyeye döndüklerinde mutlaka görüşüyorlarmış falan filan. Sen de bula bula senede bir olan o günü bulmuşsun kızım, cidden bravo!” “Ay ben ne bileyim Bahar, kadının eşini yanında göremedim gece herhalde, baş başa olduklarını sandım. Sen olsan çok farklı olurdun sanki!” Sinirle konuştuğumda gülmeye başladı. “Neyse, sıkıntı yok işte.” Dedi. “Sıkıntı keşke sadece bu olsaydı Bahar, sen kimden öğrendin bu kadar detayı?” “Offf Hazel ya! Öğrendim işte, sana ne. Tamam adam kötü konuştu, eminim pişmandır” dedi. Kapı kapanma sesi geldiğinde eve girdiğini anladım. “Hiç pişman gibi değil, hatta hiçbir şey söylememiş gibi davranıyor” dedim. Bugün olanları ona anlattım. “Bugün böyle yapınca aslında dünle alakalı aklımda kötü düşünceler biraz silinmişti zaten” “Yani, bak sen şu Çağan beye, kıskanırmış da!” Kıkırdadım “Gerçek bir aptal romantiksin sen Bahar” “Rahatla artık, sıkıntı yok. Aranızdaki sorunları çözerseniz benim de sıkıntım kalmayacak” dedi. “Tabii önce onun da sana bir özür borcu var” “Nihayet bana hak verdiğini de gördük” dedim. Biraz daha çene çaldıktan sonra telefonu kapattık. Ne yalan söyleyeyim içine su serpilmişti, sıkıntıdan göğsüm kabarmış ve şimdi iki günün sonunda nefes aldığımı yeni hissediyor gibiydim. Zaten Çağan’a yakıştıramamıştım da, bilerek açıklama yapmamasına hala sinirleniyordum. Ölürdü sanki orda beni durdursa, arkadaşlarım yemeğe geldi dese… Zaten sinirlerimi bozan kısım da söylediği şeylerde haklı noktaları olmasıydı, yine de kalbimin kırılması gerçeğini hafifletmiyordu. Yatağa yattığımda da düşündüğüm tek şey buydu, uzun süre de belli ki düşüneceğim tek şey.
Üç günüm öyle yoğun geçmişti ki şirkette resmen odamdan yemek yemek dışında çıkamamıştım, Göksudan başka kimseyi gördüğüm de söylenemezdi. Çağan çoğunlukla şirket dışındaki işleri halletmek için markanın işlerine koşturuyordu, ben de diğer projelerle ilgileniyordum. Aramızda sessiz bir iş bölünmesi yapmıştık, iş dışında da herhangi bir şey konuşmuyorduk. Hatta dünden beri mail dışında iletişimimiz de yoktu ve onu özlemiştim, en azından görmeyi. Akşama kadar yine Göksuyla birlikte tüm planın üstünden geçtikten ve afişleri kontrol ettikten sonra işleri bitirdik. Davet mekanının düzen şekline de karar verilmişti, koleksiyondan seçilen ürünler yarın gönderilecekti, başka da bir şey kalmamıştı. “Tamam canım, bence yeter bugünlük. Gerisini ben sabah hallederim. Geç oldu çık artık sen” dedim. Saat 8’i geçmişti ve o da mesaiye kaldığı için yorgun görünüyordu. Eşyalarını topladıktan sonra bana iyi akşamlar dileyip çıktı ve odamda 3 saatin sonunda yalnız kaldım. Ben de bilgisayarımı kapatırken yorgunluktan esnemeye başlamıştım. Kapım tıklatıldığında Göksu’nun bir şey unuttuğunu sandım ama içeri giren kişiyle vücudumun her yanı ısındı sanki. Bu adamın yanında asla üşümeyeceğim kesindi, vücudum onun yüzünden sürekli yaz mevsimini yaşıyor gibiydi… “Bitti mi işin?” Dediğinde başımı salladım. “Evet, şimdi çıktı Göksu, sen ne yaptın?” Dedim. Kapıyı arkasınsan kapatıp yanıma gelmeye başladığında sandalyemde hafifçe geriye yaslandım. Bu kendime rahat olduğumu kanıtlamak için yaptığım bir hareketti ama koca bir yalandı da. Üstünde siyah bir jean ve keten bir gömlek vardı, gömleğin üstten bir iki düğmesinin açık olmasını görmezden gelmeye çalıştım. “Bitti nihayet” dedi. Sonra gelip benim oturduğum yere yürüdü. Tam yanıma, masaya kalçasını yasladı. “Geçen gece Bahar ve Boraylaydım” dediğinde ona tuhaf tuhaf baktım. “Ne zaman?” “Mekan bakmaya gittiğimiz gün, çıkışta Boraya gittim. Bahar da oradaydı” Yüzüme bi tuhaf bakıyordu, bir şey dememi bekler gibiydi. “Anladım” dedim ama devam etmedi. Yani Bahar bu işin detaylarını asıl kahramansan öğrenmişti… Aferim Bahar, bravo kızım. “Benimle konuşmak istediğin şeyler varmış galiba” dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Ne diyordu bu? “Ne gibi? Haberim yok öyle bir şeyden, Bahar konuşmayı çok sever bilirsin. Dilinin ayarı yoktur” dedim gergince gülümserken. Allah aşkına bu kız ne demişti bu adama? “Keşke sen de sevsen, o zaman farklı olurdu belki” dediğinde sinirlerim bozularak baktım. “Laf sokmaların bittiyse eşyalarımı toplayayım” Yerimden kalkıp toplantı masasından eşyalarımı toplamak için onun yanından geçtim fakat eli bileğimi yakaladı. Beni kendine çektiğinde az önce onun dayandığı yerde şu an ben vardım. Beni masayla arasına sıkıştırmıştı. Çağan önümde durmuş ve ellerini kalçalarımın tam yanına koymuş, beni kollarının arasına hapsetmişti. Bacakları benimkilere yapışmıştı ve bu yutkunmama sebep oldu. Üstüme eğildiğinde göğsüm hafifçe onunkine sürtündü. “Kaçmaktan başka bir şey bilmiyor musun sen?” Dedi. “Kaçtığım falan yok” dedim. “Artık yok” “Konuştuğun da yok ama” Gözleri bana kızgın bakıyordu. “Konuşturdun mu Çağan? Geldim değil mi?” Sinirle soluyordum. Aynı şekilde karşılık verdi. “Kendi kafandan bir şeyler kuracağına konuşsaydın, ağzını mı kapattım?” Öfke içimde yükseldi, göğsümden taştığını hissettim. Konuşmaya gittiğim gece bana sarf ettiği sözler pek de sindirebildiğim şeyler değildi. “Pes etmedim, hevesimi kursağımda bırakacak sözlerin de pek yardımcı olmadı Çağan” “Senin benim hevesimi yerle bir ettiğin ona lafına sayarsın” dediğinde kaşlarım çatıldı. İşte, bir de özür bekliyordum! Elbette kendini haklı görebilirdi, yine de o anda kalbimin kırıklığı onarmasını istiyordum işte. Telefonu çalmaya başladığında tam da onu itmeye hazırlanıyordum. Son derece öfkeliydi… Belimdeki elini çektiğinde telefonu açtı ve ben de onun etkisinden kurtulup toplantı masamdaki eşyaları toplamaya başladım. Telefonuma gelen bildirimden Bahar’ın mesaj attığını gördüm. Çağan çoktan odadan çıkıp gitmişti.
“Akşam işin var mı?” Mesaj atmakla uğraşamayacağım için direkt aradım. “Alışverişe gitmem gerekiyor, iki gün sonra bir davet düzenliyoruz. Yeni bir şeyler almak istiyorum, gel sen de sonra bana geçeriz” dedim direkt. “Tamam, seksi bir şeyler alalım” “Tamam Bahar, öyleli alırız. Gelecek misin?” “Evet, orada buluşuruz” Telefonu kapattıktan sonra çıkmak için hazırdım.
Avm’ye vardığımda Bahar mağazalardan birinde geziyordu. Beni görünce sarıldı “Seninle evde görüşeceğiz” dedim. Masum masum koca gözlerini açtı. “Bir şey yapmadım ki” dedi. “Onu öğrenirim zaten, şimdi bana düzgün bir şeyler bulalım” dedim. Sade kısa bir elbise istiyordum zaten, salaş bir etkinlik olacağı için ona göre giyinecektim. Markanın mağazasından dar siyah ve v yaka gelen bir elbise denedim, mini elbisenin beli tam oturuyordu ve göğsünde hafif bir dekolte vardı. Fiziğimi ortaya çıkarıyordu ve etkinlik için yeterliydi, zaten markanın kıyafetlerinden giymek her zaman iyi bir reklam oluyordu. Elbiseyi aldığımda uyumlu ayakkabılarım olduğu için bunu es geçtim. Yeni koleksiyondan bir kaç parça çoktan davetlilere gönderilmişti ve pr çalışması tam da istediğimiz gibi sonuçlanmıştı, iki gün sonraki davette bunu ikiye katlayacağımızı düşünüyorduk. İyi giderse markayla uzun süreli anlaşacağımız için önemliydi ve benim firmadaki en büyük işlerimden biri olacaktı. Bu yüzden gergindim… Baharla eve geldiğimizde ikimiz de çok aç olduğumuzdan hızlıca bir şeyler hazırladık ve koltukta karşılıklı oturduk. “Çağan bugün bana bir tuhaf davrandı” dedim. Bana hiçbir şeyden haberi yokmuş gibi bir bakış attı. “O gece bilgileri tam da Çağan’dan aldığını söylemedin” dedim. Gözleri etrafı izlemeye devam etti. “Söylesem ne olacaktı? Öğrendik sonuçta” dedi. “Başka ne dedin?” Dedim şüpheyle. “Bir şey demedim Hazel, senin onunla konuşmak için gittiğini ama olayı yanlış anladığını çıtlattım o kadar. Çağan da sinirlendi, yani ondan bu kadar çabuk şüphe etmene sinirlendi.” Dedi. Al işte! Yemeğimi yemeğe devam ederken bu konuyu daha fazla uzatmadım ve başka şeyler konuşmaya çalıştım. Zaten Çağan’la aramızın yeniden buz tuttuğunu biliyordum. Beynimin bir köşesinde elbette hala düşünüyordum, onu düşünmekten asla vazgeçmeyen yanım elbette bu konuyu boşveremezdi…
Cumartesi günü öğle saatlerinde uyandığımda kendimi uzun zaman sonra gerçekten dinlenmiş hissediyordum. Akşamki etkinlik için hala 5 saatim vardı ve öncesinde kontrol etmem gereken işleri halledip Göksuyla bir kez daha her şeyin üstünden geçtik. Her şey hazırdı, Çağan benden önce orada olacaktı zaten. Bir sıkıntı çıkarsa çözeceğini biliyordum. Hazırladığımız reklam filmi çok beğenilmişti bu yüzden rahattık.
Hazırlanmaya başladığımda saçlarımı sımsıkı bir topuz yapıp dudaklarıma kahve tonlardaki rujumu sürdüm. Bronz bir makyaj yapıp koyu kahve gözlerimi ortaya çıkarmıştım. Ayağıma yüksek topuklu ince bantlı ayakkabımı giydiğimde elbisenin ne kadar sade ve hoş durduğunu bir kez daha fark ettim. Dekoltesi göğüslerimi güzel göstermişti ve fazla sırıtmıyordu. Siyah küçük çantama telefonumu ve cüzdanımı atıp çıktım.
Etkinliğin olduğu yere vardığımda henüz başlamasına yarım saat olsa da içerinin dolu olduğunu gördüm. Göksu hemen yanıma gelip programın akışını anlattı. Ortaya koleksiyonun parçalarının gösterileceği bir podyum konulmuş ve mağaza görünümü verilmişti aslında. Sonrasında ise fotoğraf çekimi için bir alan ayarlanmıştı. Her şey iyi görünüyordu. Etkinlik başladığında ve marka sahibi, tasarımcıları konuşmalarını yaptığında gözlerim Çağan’ı aradı. Kapalı alandan çıkıp bahçe kısmına geçtiğimde onun bir kaç kişiyle konuştuğunu gördüm. Beni gördüğünde her yanıma iğneler batıyormuş hissi verecek şekilde baştan aşağı süzdü. Sonra yüzüme ifadesiz bir bakış attı, böylece bana kızgın olduğunu anladım. Buz kütlem geri dönmüştü. Bakışlarımı ondan kaçırıp tamamen geceye odaklanmaya çalıştım.
Gece boyunca Çağan’ı pek göremedim, onunla göz göze geldikçe bana alışık olduğum soğuk ifadesiyle baktı ve bu göğsüme daha büyük sıkıntıların oturmasına sebep oldu. Göksuyla sürekli olarak oradan oraya koşturduğumuzdan yerimde de oturamamıştım. Neyse ki gecenin sonunda kokteyl hazırlığına geçilmiş ve herkes etkinliğin tadını çıkarmaya başlamıştı. Marka sahibinden övgü dolu sözler işittiğimiz için tüm ekip mutluydu ve etkinlik bitip mekan boşalmaya başladığında bile kutlamaya devam ediyorduk. Bir kaç kişi kahkahalarla gülüyordu, bazıları oturmuş sohbet ediyordu. Ben de masalardan birine yaslanmış 4. Kadehimi içerken Çağan’ın şirketten biriyle konuşurkenki halini izliyordum. Giydiği takım elbiseyle bir eli cebinde diğerinde içki bardağını tutarken ne kadar yakışıklı göründüğünü bir kez daha fark ettim. İçimde ona karşı daha fazla karşı koyamadığım bir arzu vardı bu gece onu gördüğümden beri nefes alamıyor gibiydim, bunun yaşadığım bıkkınlıkla mı yoksa içkiyle mi alakalı olduğunu bilmiyordum ama düşünebildiğin tek şey oydu. Yaklaşık 1 saat sonra artık yorgunluktan gözlerim kapanır vaziyetteydi ve Çağan’ı tamamen gözden kaybetmiştim. ”Çağan gitti mi?” Diye sordum Göksuya daha fazla dayanamadan. “Evet, yarım saat önce çıktı” dedi elimdeki kadehi işaret ederek. Yerimden kalktım. “Ben de çıkıyorum, size iyi eğlenceler” dedim gülümseyerek. Çıktığımda arabama bindim. Çantamı yan koltuğa attığımda saat 12’yi geçiyordu. Arabayı çalıştırıp eve giderken aklıma gelen şeyle yönümü değiştirdim. Daha fazla bekleyemeyecektim, Çağan’ın evine giden yola girdiğimde göğsüm heyecandan sıkışıyordu sanki. Bu gece onunla konuşamazsam ölecektim, ya sıkıntıdan ya da heyecandan.
oy ve yorum bırakmayı unutmayııın, yeni bölümde görüşürüz ❤️❤️❤️❤️ |
0% |