Yeni Üyelik
7.
Bölüm
@sudesi

Bavulumu kapatırken bir yandan da saati kontrol ediyordum. Böyle konularda fazla takıntılı olduğum için havalimanına geç kalma riskini göze alamazdım. 9.30da kalkacak olan uçağa tam 2 saat vardı bu yüzden aceleyle evin kapısını kilitleyip taksiyi çağırdım. Evim havalimanına 15 dakikalık uzaklıktaydı bu yüzden geç kalmayacağımı bilsem de panik oluyordum. Alışkanlık işte...

Gerçekten de tam 14 dakikada havalimanındaydık. Ücreti ödeyip indiğim sırada telefonum çaldı. Arayamı gördüğümde kalbim sıkışır gibi oldu.

"Günaydın Çağan" dedim stabil tutmaya çalıştığım sesimle.

"Günaydın, geldin mi?" Dedi. Sesinde herhangi bir duydu belirtisi yoktu ve bu iyi miydi kötü müydü anlayamadım.

"Evet şimdi giriyorum. Sen?"

"Check-in yapıyorum." Dedi.

"Tamam güvenlikten geçip seni bulurum." Dedim.

Telefonu kapatıp güvenlikten geçtiğimde gözledim check-in noktalarını taradı. Siyah bavuluyla bekleyen Çağan'ı gördüğümde bir an ayaklarımın bağı çözüldü sandım. Bu adam sabahın köründe bile nasıl bu kadar yakışıklı olabiliyordu?

Gözlerimi kendi üstümde gezdirmemek için zor tuttum. Tayt ve çizgili bir kazak giyiyordum. Uçakta rahat olmayı severdim ve etkinlik yarın sabah başlıyordu bu yüzden rahat olmakta sakınca görmemiştim. Şimdi ise tam tersini düşünüyordum. Ona ilerlediğimde beni süzen gözlerini nihayet gözlerime çevirdi.

"Günaydın" dediğinde saçma bir şekilde sadece başımı salladım. Nasıl selamlaşacağımı bilememiştim. Üzerine tam oturan gömleği ve siyah pantolonuyla çok çekici gözüküyordu ve bundan şimdiden nefret etmiştim.

"Ben şu bavulumu vereyim." Dedim yüzüne bakmadan kontuara ilerledim.

Kadına bavulumu verip biletimi aldıktan sonra Çağan'ın yanına geri döndüm. Kahveye ihtiyacım vardı. Sert ve koyu bir taneye

"Gidip kahve içelim mi? Biraz açılmam gerekiyor." Dedim teklifte bulunarak. Başıyla onaylayıp içerideki kahveciye doğru ilerledi. Ben de çantamı koluma tayarak peşinden ilerledim.

"Ne içersin?" Diye sordu. Gözlerimi panoda gezdiriyordum.

"Americano" dedim. Kendine de aynısından söylediğinde ödeme yapmama izin vermedi be tek bakışıyla beni susturdu.

Boş masalardan birine oturduğumuzda kahvemden bir yudum aldım.

"Geçen gece geldiğin için teşekkür ederim." Dedim kibar olmaya çalışarak.

"Güzel bir geceydi. Asıl teşekkür etmesi gereken biziz." Dedi.

Beraber programın üstünden geçtik. Yarın katılacağımız konuşmacıların çalıştığı birimler ve şirketlerle alakalı bilgileri inceledik.

 

Uzun ve sessiz bir yolculuğun ardından otele gelebilmiştik. Sessizlik tamamen benim gerginliğimden kaynaklanıyordu ve şükür ki Çağan da tam bir işkolik olarak kendini tabletindeki dosyaları incelemeye vermişti. Uçakta da zaten yan yana oturmadığımız için biraz uyuyabilmiştim. Resepsiyondan anahtarımı aldığımda Çağan "Akşam 7'de rezervasyonumuz var. Bir kaç müşteriyle görüşmeliyiz. Burada oldukları için gelmeden bir toplantı ayarladım." Dedi. Başımı sallayarak "olur, burada mı olacak?" Dedim asansöre ilerlerken. Bana eşlik etti.

"Hayır, dışarıda bir yer ayarlamışlar. Beraber gideriz."

"Tamam, görüşürüz" dedim gülümseyerek kendi odamın kapısını açarken. Onun odası da koridorun sonundaydı.

Odaya girdiğimde derin bir nefes aldım. Valizimi yatağa bırakıp açtım. İçerisinde kırışacak olan şeyleri askılara dizip valizi kaldırdım. Biraz uyumak istiyordum, akşam için enerji gerekliydi. Bu düşünceyle üzerime rahat bir gecelik geçirip yatağa girdim. Ama uyuyamıyordum çünkü Çağanla bu kadar yakın olmak nedense beni diken üstünde hissettiriyordu. Ya da fazla heyecanlıydım...

Bilgisayarımdan bir dizi açarak alarm kurdum. Bir iki saat de olsa dinlenmeliydim...

 

Alarm sesiyle gözledimi açtığımda saat 5 olmuştu. Kendimi dinlenmiş hissederek yataktan kalktım ve duşa girdim. Geniş ve aydınlık bir duşakabin vardı. Hızlıca bir duş alıp saçlarımı kuruttum ve düzleştirdim. Üzerime gri eteğimi ve bordo kazağımı geçirdim. Hafif bir makyaj yapıp kazağımla aynı tonlarda olan bordo rujumu sürdüm. Çantama telefonumu ve cüzdanımı attım ve bilgisayar çantamı da hazırladım. Ceketimle takım olan gri blazer ceketimi ve siyah topuklu çizmelerimi ayağıma geçirerek odadan çıktım. Saati kontrol ettiğimde henüz 7 olmamıştı.

Çağan'a aşağıda olduğuma dair bir mesaj attım.

Kısa süre içerisinde asansörden indi. Tanrım, adam her dakika yakışıklı görünmek zorunda mıydı sanki?

Giydiği siyah kumaş pantolon ve krem gömlekle resmen büyülüyordu ve bu benim sinirlerimi bozuyordu.

Beni görünce yanıma ilerledi. Bakışları tam anlamıyla tepeden tırnağa her yerimde dolandı ve vücuduma sadece bakışlarıyla bile minik elektrikler yolladı.

"Çıkalım mı? Öncesinde biraz toplantıyla alakalı konuşuruz hem" dediğinde sadece başımı salladım ve arkamı dönerek çıkış kapısına ilerledim. Konuşursam sanki sesimi bulamayacak gibi hissediyordum. Adamdan gerçekten çok hoşlanıyordum ve o kadar uzun zamandır hissetmediğim bir şeydi ki bu sanki nasıl saklayacağımı unutmuş gibi hissediyordum. Hissettiğim şeye hoşlantı demek fazlasıyla iyimser kaçıyordu...

Kapıdaki siyah arabaya bindiğimizde bunun şirketin ayarladığı bir araba olduğunu anlamıştım.

15 dakika içinde araba bir restoranın önünde durdu.

İçeri girdiğimizde yuvarlak 4 kişilik bir masa ayarlanmıştı.

Çağan yanıma oturduğunda sandalyesini bana yaklaştırdı. Tableti ikimizin ortasına koyup dosyalardan birini açarak reklamını devraldığımız kozmetik markasının isteklerinden bahsetmeye başladı. Konuşurken takındığı profesyonel ve kendine güvenen haline kapılmaktan kendimi alamadım ve tam anlamıyla onu izlemeye başladım. Duymuyordum sadece izliyordum ve bu halimi fark ettiğinden emindim çünkü konuşurken sadece gözlerime ya da ara sıra yaladığım dudaklarıma bakıyordu.

"Anlaşıldığımı düşünüyorum Hazel" dedi gözlerini kısarak.

"Evet, anlaşıldın" dedim. Zaten öncesinde kontrol ettiğim bir dosya olduğu için umrumda değildi. Halimden memnundum, bakmaktan zarar gelmiyordu. En azından kendime bu kadarı için izin verebilirdim.

Çağan tam ağzını açmıştı ki o sırada masamıza gelen iki kişiyle bölündük. Bir kadın ve bir adam bize gülümseyerek bakıyordu. Ayağa kalkarak selamlaştık. Kadın son derece samimi bir şekilde Çağana sarıldığında kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.

"Çağan, ne kadar güzel oldu görüşmemiz, ne zamandır görünmüyordun" dediğinde içimde filizlenen minicik kıskançlık tohumlarını sökmek istedim.

"Öyle oldu Işıl maalesef, çok yoğunuz. Siz de hiç İstanbula gelmediniz." Dedi Çağan gülümseyerek.

"Bu arada Hazel hanımla birlikte çalışıyoruz artık. Marka yöneticisi Akın bey ve Işıl hanım" dedi beni tanıştırarak. Kadın beni memnuniyetsiz bir ifadeyle selamladığında onu görmezden geldim tamamen.

Işıl hanım bilerek olduğuna emin olduğum bir şekilde Çağana yakın olan sandalyede oturuyordu ve bireysel olarak muhabbet ediyorlardı.

Toplantı yapacağımızı sanıyordum halbuki...Sinirlerimi kontrol etmeye çalışarak Akın beyin sorularına yanıt verdim ve fikirlerimizden bahsettim.

"Marka için daha genç yüzleri düşünüyoruz açıkçası" dediğimde cümlemi Işıl hanımın kahkahaları böldü. Kendime engel olamayarak onlara döndüm. Kadın resmen Çağan'ın içine düşecekti ve eli kolu rahat durmuyordu. Profesyonellik algıma tamamen ters düşen bir şey yapıp "Çağan bey rica etsem Akın bey'in sorusuyla siz ilgilenebilir misiniz? Lavaboya gitmem gerekiyor izninizle?" Dedim gülümseyerek ve kalktım. Yoksa cidden sinirlerimi kontrol edemeyecektim.

Lavaboya gidip ellerimi yıkadım ve biraz oyalandım. En azından sakinleşene kadar.

Masaya geri döndüğümde Çağan kaldığım yerden devam ediyordu ve Işıl hanım her nasıl olduysa konuya yeni yeni ilgi gösteriyordu.

Yerime oturduğumda Çağanla göz göze gelmemek için direkt olarak notlarıma döndüm. Gerekli notları alırken Garson siparişlerimizi almak için geldi. Herkes şarap söylediğinde toplantının sonuna gelmiştik. Bu toplantıyı online olarak da yapabileceğimizden emindim çünkü hemen hemen her şey zaten önceden konuşulup kararlaştırılmıştı. Bu kadının Çağan'ı görmek için bunu ayarladığını anlamam zor olmamıştı çünkü her fırsatta koluna dokunan eli ve cilveli gülümsemeleri bana bunu daha önce de yaptığını gösteriyordu.

Akın beyle sohbet ederken bir kızı olduğunu öğrenmiştim. Benden 5-6 yaş büyük görünüyordu.

"Çağan, nihayet kendine beraber çalışabileceğin son derece başarılı birini bulmuşsun." Dedi akın bey bana gülümseyerek. Mahcup bir şekilde gülümsedim.

"Evet, çok şanslıyım" dedi Çağan. Ses tonundaki o imayı yakalamıştım ve midemde karıncalanmalar hissettirmişti.

"Kalkalım mı artık?" Dedi Akın bey." Anlaştığımızı sanıyorum. Son detayları bize mail atarsınız zaten"

"Tabii" dedim uzattığı elini sıkarak.

"Çok memnun oldum Hazel hanım."

"Ben de öyle" dedim. Sonra da Işıl hanımın elini sıkarak ona da aynı şekilde gülümsemeye çalıştım. Kadının zaten ilgisi tamamen yanımdaki adamın üstünde olduğu için bana sadece gülümsedi.

"Çağan, yarın görüşüyoruz bak. Arayı kapatmamız lazım." Dediğinde sinirden yüzümün yandığını hissettim. Kim oluyordu bu kadın ve nasıl bir geçmişleri vardı?

Bunları düşünmek bile beni çileden çıkarmıştı ama çocuk değildim. Koskocaman adamdı, üstelik yakışıklı ve başarılıydı. Çevresinde böyle kadınların olmasına şaşırmamam gerekiyordu, umursamak en son yapacağım şey olmalıydı zaten.

Onlar bizden önce çıktığında tek kelime etmeden çantamı alıp ben de çıkışa ilerledim. Araba geldiğinde arka koltuğa oturduk, resmen sinirimden vücudum yanıyordu.

"Bir şeyler yemek ister misin?" Dediğinde.

"Hayır" dedim sakin tutmaya çalıştığım sesimle.

"Emin misin? Tüm gün bir şey yemedin"

"Aç değilim" dedim yeniden düz bir sesle.

"Neyin var senin Hazel?" Diye sorduğunda ona bakmamakta diretiyordum.

"Bir şeyim yok, yoruldum sadece." Dedim nefes vererek.

Bileklerimi kavrayarak beni kendine bakmaya zorladı.

"Neye sinirlisin?" Dediğinde gözlerindeki bakıştan zaten neye sinirli olduğumu çok net anladığını gördüm. Tanrım, ona bu zevki yaşattığım için kendimden nefret ediyordum.

"Sinirli değilim, yorgunum. Tüm gece çirkin sesli bir kadının boş kahkahalarını dinlemek zorunda kaldım maalesef." Dedim kendimi tutamayarak.

"Öyle mi?" Dedi keyifle.

"Öyle, çok merak ediyorum ayrıca. O kadar komik olan ne var sende benim göremediğim?" Dedim üzerine giderek.

"Bilmem, kadınlar gülebilecek şeyler buluyor bende sanırım" dediğinde sinirden daha çok kaşlarımı çattım.

Cevap vermeden geri çekilerek pencereden dışarıya döndüm.

Kulağımın dibinde bir nefes hissettiğimde kalbim göğsümü delecek gibi oldu.

"Gülmesini istediğim kadın gülmüyor ama." Dediğinde ona döndüm. Oyun mu istiyordu? Alasını oynardım.

"Öyle mi?" Dedim masum masum. Yüzü yüzüme o kadar yakındı ki nefesi her yerimdeydi.

"Öyle"

"Benimle flört etmekten vazgeçmelisin, bunu yapmayacağım" dedim. Ne yapmaya çalıştığını görüyordum ve buna izin vermeyeceğimi bilmeliydi.

"Seninle flört etmeye çalışmıyorum." Dedi boğuk bir sesle. "Sadece senden ne kadar etkilendiğimi belirtiyorum"

Nefesimi keserken kalakalmıştım. Benden etkilendiğini söylemesine mi yoksa bakışlarındaki o ifadeye mi odaklanmalıydım? Araba durduğunda kendimi resmen attım. Onu beklemeden otele ilerlediğimde anahtarımı aceleyle çantamdan çıkarıyordum. Kalbim göğsümde küt küt atıyordu. Asansörün gelmesini beklerken bana yetişmemesi için dua ediyordum. Adamdan resmen kaçmıştım, yapılacak en çocukça hareketti belki ama ya oradan kaçacaktım ya da onu öpecektim. Ve bundan korkuyordum. Bu adam dengesizin tekiydi ve nedense içimde bir yerlerde bana bu şekilde hisler besleyeceğine inanmıyordum. Benimle iletişim bile kurmaktan kaçtığı olmuştu. Şimdi de ben ondan kaçıyordum.

Asansöre bindiğimde Çağan da benimle beraber bindi. Tek kelime etmedi, bana bakmadı. Belki de sinirlendirmiştim onu. Yüzünde kızgınlık ifadesi aradım ama dümdüzdü. Odaklarımızın olduğu kata geldiğimizde kendi odama ilerledim. Kartı okuttuğumda arkamı döndüm. Çağan bana kısaca iyi geceler dileyip odasına gitti.

Sinir bozukluğu içinde odaya girip üstümdeki kıyafetleri hışımla çıkardım ve saten beyaz geceliğimi yeniden üstüme geçirdim.

Mini bardan kendime içki doldurup yatağa geçtim. Kontrolümü kaybediyordum ve bunun farkındaydım. Çağanla bir şeyler yaşamak sorun değildi. Asıl sorun sonrasıydı, işim ve kariyerimdi. Benim için iş ortamında huzurumu kaçıracak her şey bir sorundu ve onunla nasıl bir ilişkimizin olacağını bile bilmiyordum. Benden hoşlanıyor muydu ya da sadece çekici mi buluyordu onu bile anlayamamıştım. İkisinin olmasından da korkuyordum çünkü ben ondan çoktan her manada hoşlanmaya başlamıştım bile...

Şaraptan bir yudum daha alıp başımı yastığıma bıraktım. Uyuyamayacağım kesindi...

 

Kafamın içindeki gümbürdeme sesiyle uyandığımda sesin kapıdan geldiğini zor da olsa idrak etmiştim. Kapıyı çalan biri vardı. Yataktan kalkıp kapıya ilerlediğimde gözlerimi bile açamıyordum.

Kapıyı açtığımda karşımda dikilen Çağanla uykum da açılmış oldu.

"Hazel? Neden telefonunu açmıyorsun. Saat 9 oldu ve ilk konuşmacıya geç kalmak üzereyiz" dedi telefonundan saati kontrol ederken. Bakışlarını üzerime çevirdiğinde söylediklerini anlamak için resmen kafamdan tekrarlıyordum. Gözlerimi yaklaşık 10 saniye önce açmıştım resmen.

Çağan dudaklarını birbirine bastırarak vücudumu süzdüğünde bakışlarını takip ederek baktığı yere baktım. Utançtan kıpkırmızı olduğuma emin olarak bedenimi kapının arkasına saklamaya çalıştım. Tam olarak her yerimi belli eden beyaz geceliğimle adamın karşısınde ne halt ediyordum ben? Ayrıca o sanahın köründe kapımı çalarak ne halt ediyordu.

"Tamam hazırlanıp geliyorum in sen" dedim gitmesi için acele ederek.

Kararmış bakışlarını gözlerime çevirdiğinde

"Gece ne yaptın?" Dedi.

"Ne?" Dedim anlamayarak.

"İçki kokuyorsun Hazel" dedi.

"Evet yani?" Dedim tekrar.

"Tek başına mıydın?" Dediğinde yeniden ne sormaya çalıştığını anlayamadım.

"Ne diyorsun Çağan? Cidden sabah sabah daha algılarım bile açılmadı." Dedim ayrıca kafamı kapıdan uzatmaktan boynum ağrımaya başlamıştı.

"Bu kılıkla, üstündeki minicik gecelikle? içki kokuyorsun ve işe geç kaldın. Sen ve işe geç kalmak? Gece ne yaptığını merak ediyorum. Seni bu kadar meşgul edecek ve işe geç kalmanı sağlayacak?" Dediğinde ne kastettiğini anlayarak daha çok utandım ve kapının arkasına daha çok saklandım.

"Çağan, gider misin? Hazırlanıp geliyorum" dedim. Konuşmanın saçmalığı giderek keyfimi kaçırıyordu.

"Hayır gitmiyorum. Beni içeri al ve odada bekleyeyim. Birlikte ineriz" dediğinde ona inanamayarak baktım.

"Pardon? Ne münasebet?"

"Hazel bir şey mi saklıyorsun?" Dediğinde sinirini hissediyordum.

"Saçmalama istersen. Beni bu şekilde görmeni istemediğim için gitmeni istiyorum"

"Biriyle mi birlikteydin?" Dediğinde resmen gülmeye başlayacaktın. Adam karşımda sinirden köpürüyordu ve bu kıskançlığı beni o kadar keyiflendirmişti ki gülmemek için zor tutuyordum kendimi.

"Seni ilgilendirmeyen şeylere sakın karışma." Dedim. İçimden gülmek gelse de sınırımı çizdiğimdem emin olmaya çalışıyordum.

"O şeyin içindeyken emin ol fazlasıyla ilgi alanımdasın." Dedi.

Resmen

Mideme

Kramp

Girmişti.

"Çağan, haddini aşma." Dedim. Haddini aşmasını o kadar istiyordum ki...Hazel kendine gel kızım! Kendi düşüncelerimden bile utanıyordum.

"Yarım saate geliyorum. Git ve aşağıda bekle." Kapıyı kapattığımda dudaklarımı sıkıca birbirine bastırdım. Sesi kulaklarımda çınlıyordu. Az önce yaşanan şey ve aramızda geçen diyalog tamamen kurallarıma aykırıydı ve bu ne yazık ki beni daha da zorlamıştı. Bu adama karşı daha ne kadar dik durabilirim bilmiyordum. Pes etmek üzere olduğumu cayır cayır yanan vücudumdan anlıyordum.

Bu düşünceler arasında kumaş pantolonumu ve gömleğimi üzerime geçirdim. Gömleği pantolonumun içine sıkıştırdım ve saçlarımı sımsıkı bir at kuyruğu yaparak topladım.

Maskara ve ruj sürdükten sonra biraz daha iyi görünüyordum. Topuklu ayakkabılarımı ayağıma geçirdim ve ceketimi aldım.

Kapıyı açtığımda Çağan tam olarak aynı konumunda bekliyordu.

"Neden hala bekliyorsun? Yolu biliyordum." Dedim onu beklemeden asansöre ilerleyerek.

Kapattığım kapıya son bir bakış atarak yanıma ilerledi. İçeride yalnız olduğumdan emin olmak için beklediğini biliyordum.

O kadar sinirlenmiş miydi cidden? Ya da korkmuş muydu?

Bana tek kelime etmeden yanımda ilerlemeye devam etti. Susma sırası ondaydı sanırım...

Loading...
0%