Yeni Üyelik
8.
Bölüm
@sudesi

Saat 6'yı göstermişken midemden gelen seslerle yemek yemek için çevredeki restoranlara bakıyordum. Otel son derece kalabalık olduğu için bunalmıştım ve tüm gün işle alakalı konuşmalardan sıkıldığım için uzaklaşmak istiyordum.

Siyah v yaka elbisemi giymeye çalışırken kapı tıklatıldı. Gelenin Çağan olduğundan emin olduğum için hızlıca aynada kendimi kontrol edip kapıyı açtım.

Kot pantolon ve ona fazlasıyla yakışan keten krem renkli bir gömlek giymişti. Üstteki iki düğmesi açıktı ve çıplak tenini ortaya seriyordu.

Onu süzmeyi bırakıp selam vermeye çalıştım.

"Işılla yemek yemeye gidiyoruz, gelmek ister misin diye sana da sormak istedim?" Dediğinde kaşlarımı çattım.

"Hayır, teşekkür ederim sorduğun için" dedim. O kadınla aynı ortamda bulunup Çağanla samimiyetini izlemeye bir dakikadan fazla süre dayanazdım. Tamam belki kendini geri çeken taraf bendim ama gözüme gözüme sokulmasını da istemiyordum. Onun dışında adam zaten özgürdü, kıskançlık etmeye hakkım yoktu.

Başını sallayarak arkasını döndü ve ilerlemeye başladı. Göz göre göre o kadınla Çağan'ı baş başa yemeğe yolluyordum. Gururuma yedirememiştim işte onlarla fazlalık gibi yemek yemeyi...

Tamam Hazel, kendi kendini yemeğe çıkarmayalı uzun zaman olmuştu zaten. Güzel bir yemek yiyebilirdim.

Sabahtan beri Çağanla tek kelime konuşmamıştık. Yeniden ilgisiz ve soğuk haline bürünmüştü ki son derece haklıydı. Adam açıkça benden etkilendiğini söylemişti ve ben kaçmıştım. Daha fazla uğraşmayacağını biliyordum zaten. Yine de onu yeniden buz gibi görmek içimde ufacık da olsa bir yerleri kırmıştı. Kendi düşen ağlamaz dedikleri bu olsa gerek diye düşündüm.

Kabanımı giyip çizmelerimi ayağıma geçirdim. Parfümümü sıktığımda güzel gözüküyordum. Bu durumdan memnun olarak odamdan çıktım ve aşağıya indim.

Çıkış kapısında Çağan ve Işıl'ı gördüğümde karşılaşmamak için adımlarımı yavaşlattım. Bir arabaya binip uzaklaşmalarını izlerken boğazım yanmaya başladı. Görmek istediğim son görüntülerden biriydi bu ve daha çok merak etmeme sebep oluyordu. Ne yapacaklarını ya da ne konuşacaklarını? Ya da gecenin nasıl son bulacağını mesela?

Kendimi ve düşüncelerimi sakinleştirmeye çalışarak bir taksi çağırmalarını rica ettim. Akşamın serinliğinde taksiyi beklerken derin nefesler almaya çalıştım. Yaşadığım kıskançlığı göz ardı etmekten başka çarem yoktu nasılsa. Taksi geldiğinde aceleyle bindim.

Yemeği boşvererek kendime güzel bir eğlence mekanına sürüklediğimde saat henüz çok erkendi. Parayı ödeyip taksiden indim ve dışarıdan oldukça sakin gözüken mekana baktım.

Canım kesinlike kafa dağıtmak istiyordu ama böyle yerlere genelde Baharla gelmeye çok alışkındım. Telefondan numarasını bulup açmasını bekledim.

"Sonunda aklına gelebildim?" Dedi gülerek.

"Yoğundum." Dedim kısaca.

"Yoğun muydun yoksa Çağanla birlikte olduğun için mi aklına gelmedim?" gözlerimi devirdim.

"Anlatmam gereken şeyler var ama şimdi değil. Sensiz bir eğlence mekanını eğlenceden sayamadığım için öncesinde arayarak motive olmaya çalışıyorum." Dedim.

"Aa demek bensiz de eğlenmeye gidebiliyorsun hayatım. Senin adına ne kadar sevindim bilemezsin, kimlesin?"

"Tek başımayım"

"Sebep?" Dediğinde arkadaki televizyon sesi kısılmıştı. Dikkat kesildiğinden emindim.

"Tek gelmek istedim" diye uydurdum.

"Peki Çağan nerede?" Diye sorduğunda Bahar'a her şeyi dökülmemek için zor tuttum kendimi.

"Neredeymiş?" Diye sorduğunda bunun Boranın sesi olduğunu anlamamla şok oldum.

"Yanında Bora varken bana Çağan'ı mı sorup duruyorsun Bahar? Cidden mi?" Diye sinirle söylendim

"Ne var Hazel? O da seninle ilgili Çağanla benim yanımda konuşuyor sonuçta." Dediğinde meraktan çatlamak üzereydim.

"Ne konuşuyor?" Diye sordum kendimi tutamadan.

"Havadan sudan" dedi kahkaha atarak.

"Bahar!"

"Tamam şekerim sinirlenmesene hemen. Çağan genelde nasıl olduğunu soruyor. Bilirsin, babandan beri biraz sarsıldığının farkında." Dedi.

"Sen de koca bir hain gibi benim bilgilerimi Boraya mı sızdırıyorsun yani?" Dedim ciddi kalmaya çalışarak.

"Sadece bilmeleri gerektiği kadarını söylerim bebeğim, beni tanıyorsun" dedi. O sinsi aklından neler geçirdiğini ve neler söylediğini tahmin bile edemezdim. Bu yüzden kafa yormadım, beni zora sokacak hiçbir şey yapmayacağını biliyordum. Sadece gıcık etmek için uğraşırdı tatlı tatlı.

"Bu kadar laf kalabalığı yaptığımız yeter. Seni özledim. Yarın akşam bendesin." Dedim telefonu kapatırken.

İçeriye girdiğimde ortamın da dışarısı kadar sakin olduğunu gördüm. Henüz erkendi. Buraya gece yarısından sonra insanların dolacağından emindim bu yüzden sakince bir şeyler içmek için hala vaktim vardı. Bar kısmına oturduğumda kendime bir kokteyl sipariş verdim.

Tam o sırada telefonum titredi, mesaj Çağandandı. Bildirimi görmemle karnımın içinde oluşan sıcaklığı görmezden geldim.

"Neredesin?"

Bu adamın böyle dosdoğru olmasından nefret etmeye başlamıştım. İçkimden büyük bir yudum alırken mesajına yanıt verdim.

"Size de merhaba Çağan bey"

Tam olarak saniyesinde cevap geldiğinde kaşlarım şaşkınlıkla havalanmıştı.

"Hep böyle uğraştırmak zorundasın değil mi? Sadece nerede olduğunu merak ettim"

İçimden gülmek geldi. Beni merak etmişti öyle mi? Sanırım yemek tahmin ettiğim kadar ilgisini çekmiyordu. Peki bu benim neden umrumdaydı sahi? Lanet olsun...

Telefonum tekrar titrediğinde ısınan yüzümü ve bedenimi görmezden gelmeye çalıştım.

"Hazel?"

İçi rahat etsin diye sadece mekanın adını atıp telefonu kapattım. Merak etmesine anlam verememiştim zaten. Aklının bende olacağı bir durum yoktu.

Yanımdaki tabureye orta yaşlarda bir adam oturduğunda içkimin sonuna gelmiştim ve aynısından bir tane daha söyledim. Kolay kolay sarhoş olan bir yapım yoktu bu yüzden sınırlarımı bilirdim. Kontrollü olmayı seviyordum, her konuda.

"İyi akşamlar" dediğinde yanımdaki adama döndüm. Güler yüzlü biriydi ama yine de kafa dinleme fikrimi çöpe atacaksa güler yüzlü olması umrumda olmazdı. Kimseyle sohbet edecek havamda değildim. Sadece başımı sallayarak selam verdiğimde

"Pek konuşkan değiliz sanırım." Dedi hafifçe gülerek.

Hadi ama...

"Havamda değilim diyelim" dedim hafifçe gülümseyerek. Kaba olmak istemiyordum fakat gerçekten tek başıma vakit geçirmek için sınırlı vaktim vardı ve son isteyeceğim şey tanımadığım bir adamın konuşma çabalarıydı..

"Beni tanımadın sanırım Hazel?" Yüzüne daha dikkatli baktığımda beynimde bir şimşek çaktı.

"Barış?"

Gülümseyerek onayladığında rahat bir nefes aldım.

Barış Baharın kuzeniydi. Onu en son 10 sene önce bile görmüş olabilirdim. Fazlasıyla değişmişti ama yine de hala aynı canayakın tavrını tanımam gerekiyordu.

 

Yaklaşık yarım saat sonra karnımı tutmaya çalışarak kahkahalarımı bastırmaya çalışıyordum. Tanrım... Beni bu kadar güldüreceğini tahmin bile etmemiştim. Esprili insanları herkes severdi ama bu adam gerçek anlamda komikti.

O da bizim gibi sempozyum için buradaydı.

"Seni öğlenki oturumda görmüştüm. O yüzden yanına gelme konusunda rahattım açıkçası." Dedi.

"Saçmalama Barış, en son Bahar'ın doğum günü partisinde görüşmüştük. Ve bu 10 sene önceydi, beni tanıyabilmen bile yeterli"

"Ne zaman döneceksin?" Diye sordu arkasına yaslanarak.

"Yarın gece." Dedim.

"Ben de sonraki sabah dönüyorum, İstanbula gittiğimizde mutlaka görüşelim. Hem iş anlamında hem de arkadaşlık anlamında" dedi göz kırparak. İstanbula henüz yeni taşınmıştı, konuştuğumuzda baharın böyle bir şeyden bahsettiğini hatırlıyordum.

"Kesinlikle, ve bir sonraki görüşmemizde bahsettiğin kadına açılmış olmanı umuyorum." Dedim sırıtarak.

"Beni zorlama, bu işlerde iyi değilim" dediğinde ona inanamayarak baktım.

"Saçmalama, senin kadar kolay iletişim kurabilen biri nasıl böyle bir şey söyler? İstersen bu söylediklerini Bahar'a da ispiyonlayabilirim. Kuzeninin ne kadar zorlayıcı olduğunu bilirsin" Dedim.

Bana biraz eğilerek kulağıma sanki çok önemli bir şey söyleyecekmiş gibi fısıldadı.

"Hoşlandığın kadına karşı kendin olamıyorsun maalesef... o konuda bok gibi olduğumu açık ve net söyleyebilirim" dediğinde kıkırdadım. Ağzını bozması bile komiğime gitmişti.

"Neredeyse 30 yaşındasın Barış, kendine gel. Lisedeki toy çocuklar gibi davranırsan kadını da elinden kaçırabilirsin benden söylemesi" dedim uyarırcasına. Kaşlarını çatarak baktı.

"Öyle bir şey olmayacak, sadece elimi çabuk tutmam gerek. Emin ol o da aynı fikirde." Dediğinde gülümsedim.

"Sende yok mu bir şeyler?" Dedi meraklı meraklı.

Başımı iki yana salladım.

"Yalan söylediğini biliyorum. En azından 15 dakikadır gözünü bile kırpmadan seni izleyen adama bir şans verebilirsin belki." Dediğinde

"Ne?" Diye bir hayret nidası çıktı ağzımdan.

Başıyla sol tarafı işaret ettiğinde oraya döndüm. Tanrım...

Çağan kollarını birleştirmiş ve yaslandığı duvardan beni izliyordu. Son derece yakışıklı görünüyordu.

Gömleğinin iki düğmesi açıktı ve kravatı gevşekçe boynundan sarkıyordu. Karnımın altında oluşan sıcaklığa lanet okudum. Bu adamı her gördüğümde vücudumun verdiği tepkiler beni sinir krizine sokacaktı. Bir de liseli toy çocuk diye başkalarına akıl mı veriyordum ben?

"Geliyorum az sonra" diyerek kalktım ve ona doğru yürüdüm. Kılını bile kıpırdatmadan aynı pozisyonda beklemeye devam etti.

"Merhaba" dediğimde gözünü arkamdaki Barışa dikmişti.

"Eğleniyor musun?" Diye sorduğunda anlamsızca suratına baktım.

"Yani, belli ki sen pek eğlenmemişsin" dedim ağırlığımı tek ayağımın üzerine vererek.

"Senin kadar değil." Dedi gözlerini bana çevirerek.

"Kim o?" Dediğinde sinirlerim bozulmaya başlamıştı. Ne sanıyordu bu kendini?

"Çağan, sadede gel. Neden buradasın?" Dedim ben de sert bir tavırla. Bana hesap sorar gibi konuşamazdı.

"Seni görmek istedim. En azından yalnız kalmanı istemedim ama yalnız değilmişsin. Kendine yeni arkadaşlar bulmuşsun." Dediğinde sesinde herhangi bir duygu belirtisi aradım ama koca bir hiçti.

"Evet, değilim. En azından benim arkadaşım seninki gibi içime düşmeye meraklı değil." Dedim kendimi tutamayarak.

"Öyle mi?" Dedi yüzünü yüzüme yaklaştırarak. Bedeninden yayılan güçlü enerjiyi hissetmek beni afallattı. Burnuma dolan kokusuyla gözlerimi kapatmamak için gerçekten kendimi zorlamam gerekmişti. Kararmış gözleri yüzümün her yerinde dolaşırken gözlerinde gördüğüm şey tam olarak benimkiyle aynıydı. Kendini zor tutuyordu.

"Bana pek öyle gelmedi" dedi sessizce.

Titrek bir nefes çektim içime.

"Saçmalama" dedim beceriksizce. Dengemi bozmasına bir türlü alışamamıştım.

"Gördüğün gibi yalnız değilim ve iyiyim, istersen dönebilirsin otele" dedim. Gitmesini istiyor muydum? Kesinlikle hayır. Ama gitmeliydi. Yoksa bu adamın dudaklarına yapışmamak için kendimi tutabileceğimi düşünmüyordum.

"Seni bu herifle yalnız bırakacağıma inandın mı cidden Hazel?" Dediğinde cevabımı beklemeden Barışla oturduğumuz yere ilerledi. Napıyordu bu? Şoku atlatarak peşinden gittiğimde el sıkışıyorlardı.

"Çağan" dediğini duyduğumda Barış bana olduğu gibi ona da son derece neşeyle karşılık verdi.

Çağan ters ters bakarken gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum.

"Yarın oturumda görüşürüz Barış, Bahara gelişmeleri ileteceğim." Dedim. Bana imalı bir bakış atarak başıyla onayladı.

"Hadi Çağan, yorgunum." Dedim tatsızlık çıkmaması için onu çıkışa sürüklerken. Hesabı ödememe izin vermeden masaya para bırakarak çıkışa ilerledi. Adam gerçekten öküzün tekiydi.

"Çok ani oldu." Dedi Barış muzipçe sırıtarak.

"Zaten tanıştığımızı söylememe gerek yok herhalde. Yarın haberleşiriz, şu kadınla alakalı detayları istiyorum." Dedim ben de onu köşeye sıkıştırarak.

Gülerek başını salladı. El sallayarak çıkışa ilerlediğimde Çağan kapının önünde bekliyordu.

"Bu kadar sıcakkanlı bir kadın olduğunu bilmiyordum." Dediğinde kaşlarımı kaldırarak ona döndüm.

"Karşımdakine göre tavır alıyorumdur belki de"

"Orası çok belli"

"Sen kendi buzlarını eritmeye odaklan bence. Benim dışımdaki herkese inanılmaz samimisin." Dedim sinirle.

Arkamdan gelmeye devam ederken.

"Araba sağda" diye tısladı.

Bu sinirin sebebi kıskançlığı mıydı yoksa arkadaşlığımızdaki soğukluk muydu ayırt edemiyordum bile.

Kapıyı açtığında tek kelime etmeden ön koltuğa oturdum.

O da sessizlik içinde bindi, direksiyonu kavrayan ellerinden hala sinirli olduğunu anlayabiliyordum.

"Derdin ne senin?" Diye sordum yarı yolda dayanamayarak.

"Bir derdim yok." Dedi son derece sakin bir sesle.

"Niye geldin?"

"Seni görmek istedim" dediğinde kalbimin teklemesine sinirlendim yeniden.

"Niye?" Diye sordum kendimi tutamayarak.

"Seni görmek istememin bir nedeni olmak zorunda mı Hazel?" Dediğinde sesi içimi ısıtıyordu. Bu adam her yönden bu kadar etkileyici olmak zorunda mıydı?

"Evet, olmalı" dedim. "Ben seni durduk yere görmeye gelmiyorum. Hem sen o kadınla yemeğe çıkmadın mı?" Son cümlemde sinirim sesime yansımasın diye üstün bir çaba sarf etmiştim.

"Çıktım." Dedi.

Başımı ona çevirerek yüzünü inceledim. Şekilli ve sert yüz hatlarıyla son derece yakışıklıydı, gür saçları hafifçe alnına dökülüyordu.

İçimden iyi halt ettin demek gelse de "Ee o zaman benim gecemi neden bozuyorsun" dedim.

"Geceni bozmak için bir şey yapmadım. Sadece seni görmeye geldim, oradan yorgunum diyerek çıkmayı sen teklif ettin" dedi.

"Yüzünün halinden gecenin geri kalanında hep beraber gülüp eğleneceğimizi düşünemediğim için özür dilerim Çağancım" dedim gözlerimi devirerek.

"Çağancım? Bence bana hep böyle seslenmelisin. Ağzına çok yakışıyor" dediğinde resmen öksürük krizine girecektim. . Karnımın altında oluşan kasılmaları görmezden gelerek arabadan indim. Vale arabayı alırken Çağan da yanımda yürüyordu.

Tek kelime etmeden asansöre bindik ve kendi katımıza çıkarken de aynı şekilde sessizdik.

Odamın olduğu yere ilerlerken "Kimdi o?" Diye sordu.

Duraksayıp ona döndüm.

"Kimse kim? Sanane bundan Çağan, neyin hesabını soruyorsun sen bana?" Dedim sinirle.

"Sadece kim olduğunu sordum Hazel." Dedi.

"Sabah yaptığın şeyi unuttuğumu sanma. Bana haddin olmayan şeyleri de sorma. Ben sana soruyor muyum?" Dedim. Öfke kanımı kaynatıyordu resmen.

"Sorabilirsin" dediğinde gülmemek için kendimi zor tuttum. Kapıyı açarken tekrar arkamı döndüm.

"Sormam, umrumda değil çünkü." Dedim dümdüz tutmaya çalıştığım sesimle.

Bana bir adım yaklaşarak kapıyla arasında sıkıştırdı.

"Değil mi?" Diye sordu.

Başımı iki yana salladım ve kapıyı açarak bir iki adım geriledim.

Benimle birlikte ilerledi ve kapının pervazından geçti.

"Yemekte gözünü dikmiş bizi izlerken pek de umrunda değilmiş gibi görünmüyordun" dediğinde ağzım hayretle açıldı. Bu her şeyi görmek zorunda mıydı?!

"Saçmalama Çağan." Dedim.

"Çocuk değiliz Hazel. Her şeyin karşılıklı olduğunu biliyorum." Dediğinde nefesi yüzümü yalayıp geçiyordu. Nabzım kulaklarımda atmaya başladığında gerilemeye çalıştım ama o belimi yakalayarak bunu engelledi. Kapıyı tek eliyle kapatırken bir eli saçlarımın arasına daldı.

"Beni çıldırtıyorsun." Dediğinde kalbimin duracağını sandım. "Her anlamda"

Belimi tutan eli olmasa düşecektim. Dudaklarını benimkilerin üzerine bastırdığında tanrım... tadı tahmin ettiğimden bile iyiydi. Elleri sımsıkı beni kavrayarak kaçmamı engellemek ister gibi tutuyordu. Dudakları kibar değildi, beni talan ediyordu.

Şoku üstümden atarak bir elimi saçlarına daldırdım. Evet, tahmin ettiğim kadar yumuşaktı. Nefes almak için ağzımı aştığım sırada dili ağzımdan içeri girerek küçük bir gezintiye çıktı.

Elimde olmadan inlediğimde kesik nefesini işittim. Elleri kalçalarıma indiğinde beni kucağına aldı ve bacaklarımı beline doladım.

Kalbim o kadar güçlü atıyordu ki duymasından endişe ediyordum. Nefeslenmek için geri çekildiğimde gözleri her hareketimi inceler gibi beni izliyordu.

"Çok güzelsin." Dedi büyüleyici sesiyle.

Ne diyeceğimi bilemeden yüzüne bakakaldım.

Bu yaşadığımız anın gerçekliğiyle sarsıldım. Biz öpüşmüştük, hayır buna öpüşme demek saygısızlık olurdu. Bir öpüşmeyle bu kadar etkilenmem mümkün değildi. Bu adam beni öldürecekti ve yüzündeki ifadeden onun için de sıradan bir an olmadığını ayırt edebilmiştim. Beni hala kucağında tutarken inmek için hamle yaptım.

"Bunu yapmamalıydık." Dedim beceriksizce. Tamamen bunu yapmak istiyordum.

"Neden?" Dediğinde inanamayarak ona baktım.

"Çünkü bu işleri karıştıracak Çağan. Ben karışıklık istemiyorum." Dedim üstümü düzeltmeye çalışarak.

"Önceden hiç karışık değildi yani?" Dediğinde göğsü hızla inip kalkıyordu.

Ne yapacağımı bilemeyerek ona baktım.

Gerçekten kafam allak bullaktı...

 

 

oy vermeyi unutmayın lütfen ❤️❤️❤️❤️❤️

Loading...
0%